en güzel siyer kitabı / Siyer Kitapları ve Fiyatları - Bkmkitap

En Güzel Siyer Kitabı

en güzel siyer kitabı

Bütün siyer kitapları İbn Hişâm'dan beslenir

Siyer klasiği İbn Hişâm'ı titiz bir ihtisar-tercüme çalışmasıyla okuyucuyla buluşturan Muhammed Yazıcı ile siyerin diğer ilimler içindeki yerini ve İbn Hişam'ın diğer siyer kitapları içindeki önemini Cins için konuştuk.

Hocam, genel olarak siyer, meğazi gibi eserlerin ortaya çıkış fikri nasıl oldu? Gelecek kuşaklara miras bırakma gibi bir niyet miydi yoksa yapılanların o günler için bir kaydı mıydı?

Aslında siyer ilminin malzemesini oluşturan hadisler ilk fıkhın konusu olarak mütalaa edildi. Allah Resulü'nün yürüttüğü diplomatik faaliyetler kayıt altına alınıp fıkıhlaştırıldı. Zaten ilk dönemler siyer, devletlerarası hukuk anlamına geliyordu. Özellikle Hulefâ-i Raşidîn'den sonra gelen halifeler dış politikadaki ahkâmı belirlemek için bu delillere ihtiyaç duydu. İlk siyer malzemeleri dönemin devlet idarecilerinin ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda kayıt altına alınmıştır. Burada şunu net olarak görüyoruz; siyer ilk çıkışı itibarıyla Hz. Peygamber'in (s.a.v.) savaş, seriyye ve siyasetini isimlendirmek için kullanılıyordu. Sonradan doğumundan vefatına kadar bütün hayatına teşmil edildi. Hz. Peygamber'in hayat hikâyesine dönmesinde Araplarda kadim bir gelenek olan hikâye anlatıcılığı etkili olmuştur. Onlar zaten şifahî kültüre sahip bir toplumdu. Özellikle geceleri toplanıp şiirlerin okunduğu, geçmişe dair hadiselerin destanlaştırıldığı meclis gelenekleri vardı. İslam'dan sonra bu meclislerin konusu İslam'ın doğuşu ve gelişimi oldu. İlk siyer malzemesini bu iki kaynak oluşturdu diyebiliriz.

İbnü'l Cevzî'den mealen, hadis ve fıkıh bilmemize rağmen oluşacak olan eksikliği gideren bir tür olarak bakıyoruz siyer türüne. Siyer neyi tamamlıyor?

İmam Gazzâlî fıkhı “dünyevî ilim” olarak zikreder. Bugün bu çok tuhaf gelebilir, fakat o gün insanların kadı olmak için fıkıh okuduklarını görünce bu sözü söylemek zorunda kalmıştır. Fıkıh, Allah Teâlâ'nın muradına uygun bir dünya kurmayı vaadeder, ne var ki bir yerden sonra fıkıh ilmi neticesinde elde edilen başta kadılık olmak üzere çeşitli statülerin sağladığı dünyevi refah, Allah'ı unutturabilir. Hatta Allah'ın muradını tespitte çok mahir olmaya engel de değil bu. İbnü'l Cevzî'nin bahsettiği durum tam olarak budur. Fıkıhla meşgul olmak, yani Allah'ın muradını anlamak için çabalamak Allah'a yakınlığı temin etmiyor. Siyerin bunlara ek olarak, bir şahsiyet inşası gibi kritik rolü var. Evet, bütün ilimlerin gayesi insanı ıslah etmek, fakat her ilim bu amacın sadece bir tarafına hizmet eder. Siyer ise bir bütün olarak en güzel insanın örnek yaşantısını görme fırsatı veriyor. Dolayısıyla fıkıh ve kelam gibi ilimler insanın kafasını imar ederken siyer şahsiyetini inşa eder.

İbn Hişâm'ın eseri siyer türünün ilk emin örneklerinden biri. Onu önemli kılan zamanlama mı? Bir siyeri güvenilir kılan unsurlar nelerdir? Güvenli olma biçimlerinin sağlaması nasıl gerçekleştirilir?

İbn Hişâm'ı önemli kılan iki husus var: Biri dediğiniz gibi zamanlama, diğeri emsallerine göre daha güvenilir rivayetlere dayanması. Zamanlaması onu türünün ilk örneklerinden biri kılıyor. Tabii burada şunu eklemek gerek; İbn Hişâm, İbn İshâk'ın metni üzerine yapılmış bir çalışmadır. Kitabın özünü İbn İshâk'ın metni oluşturur. Aslında türünün ilk kâmil örneği İbn İshâk'tır. Fakat İbn Hişâm'ı daha kıymetli kılan İbn İshâk'ı hem tertip etmesi hem de güvenilirliği şaibeli bilgileri çıkararak metni ihtisar etmesidir. Bu yönüyle İbn Hişâm siyer ilminin Buhârî'sidir. İmam Buhârî hadisleri toplarken sıhhat kriterini en ön planda tuttuğu gibi İbn Hişâm da kendinden önceki başta İbn İshâk'ın metni olmak üzere bütün siyer bilgisini güvenilirlik açısından elemeye tâbi tutmuştur. Güveni sağlamada izlediği yola gelince; siyer ilminin kendisine mahsus sıhhat metodolojisi yok. Burada hadis rivayetlerinin kabul ya da reddine uygulanan kriterler kullanılmıştır. Siyer malzemesi içerisinden hadisçilerin kabul kriterlerine uygun olan bilgi ve belgeler, kitabı daha sahih kılıyor. Yani daha sonraları hadis usulü adıyla sistemleşecek olan metodoloji belirleyici rolde. Bu açıdan İbn Hişâm'ın güvenirliği, aktardığı rivayetlerin başta Buhârî olmak üzere sahih hadis rivayetleriyle büyük ölçüde uygun olmasından kaynaklanır.

İlk dönem kaynaklarına baktığımızda siyerden ziyade, savaş ile ilgili olaylar anlamında meğazi kavramıyla karşılaşıyoruz. Daha sonra İbn Hişâm ile birlikte eserin ismi siyer olarak veriliyor ve Peygamberimiz'in hayatı bütünlüklü bir şekilde anlatılıyor. Neden bütünlüklü bir şekilde anlatılma ihtiyacı İbn Hişâm döneminde duyuldu?

İbn Hişâm döneminde tedvin edildi diyelim. Yoksa Hz. Peygamber'in hayatı daha dünyayı terk etmeden önce anlatılıyordu. Hatta bizzat kendisine “Ya Resûlellah, bize biraz kendinizden bahsedin” şeklinde sorular soruluyor, o da kendisi ile alakalı bilgiler veriyordu. İslam'ın Mekke'deki serüveninden mahrum bazı ensar, muhacirlere Mekke'de yaşananlarla ilgili sorular soruyor, Efendimiz'in Mekke'deki hayatını anlatmaları için ücret teklif ettikleri bile oluyordu. Hz. Nesibe'nin bunlardan biri olduğu söylenir. Soruyu "Neden tedvin edilme ihtiyacı doğdu?" şeklinde düzelterek cevap vermek gerekirse; dediğiniz gibi siyer, ilk dönem devlet erkânının uluslararası politikalarda izleyecekleri yolu belirlemek gibi son derece işlevsel bir amaca hizmet ederken sonradan Hz. Peygamber'in hayatının tamamına teşmil edilen bir ilim dalına dönüştü. Bu biraz da İslam dünyasındaki genel olarak ilimlerin telif, tasnif ve tedviniyle doğrudan alakalıdır.

Hadis eğitimi temel bir eğitim olarak her köşede (örneğin bir Kur'an kursunda) karşımıza çıkarken, siyer ise hadis gibi yaygın bir eğitim türü olarak görülmedi. Muhaddis ibaresi her yerde görülürken, siyer âlimi ibaresi yaygın bir şey değil. Bunu neyle bağdaştırabiliriz? İç içe geçmiş türler olsa da bütünsel bir hikâyeden yararlanmak daha akılda kalıcı bir şeyken...

Evet, siyer ilminin özellikle bir parçası olduğu hadis ilmi kadar gelişmediğini söyleyebiliriz. Fakat bu, hadis başta olmak üzere diğer ilimlerin siyere nispeten daha çok gelişmelerinden kaynaklanıyor. Siyer ilmi çok kısa bir zaman sonra İslam tarihinin içinde kaldı. Bu durum tarihin bir kesiti olarak algılanmasına sebep oldu. Siyer ilmi gerektiği gibi gelişmedi, olması gereken ilgiyi görmedi maalesef. Müslümanlar 20 yıl gibi kısa bir sürede dünya siyasetinin ekseni hâline gelmesine rağmen hemen sonrasında iç çatışmalarla bütün enerjisini tüketmesinin arkasındaki bir sebep de budur. Çünkü siyer kolektif hafızayı dinamik tutar. Toplumsal şuur, maziyle kaim olan bir şeydir. Her şeyden önce bütün Müslümanların ortak hikâyesidir siyer. Sizin de belirttiğiniz gibi bütünsel hikâye bütüncül bakmayı sağlar. Siyer İslam'a bir bütün olarak bakma imkânı verir ve zaten ayet ve hadislerin muhtevasının hikâye formatında ifasından başka bir şey değildir asılında.

Eserin ilk bölümünde hadislerin ince elenip sık dokunmasından bahsettikten sonra siyer için biraz daha müsamahakâr bir yöntemle yaklaşıldığından bahsetmişsiniz. Buradaki müsamahanın sınırları nedir? Bu durumun avantajları ve dezavantajları bakımından neler söyleyebiliriz?

Aslında o sözü İbn İshâk'ın orantısız bir tepkiye maruz kalması bağlamında zikretmiştik. İbn İshâk, devrin hadis ulemasının riayet ettiği kriterleri çok gözetmiyor, tam bir tarihçi gibi davranıyor. Ayrıca yaşam tarzı, dönemin ulemasından biraz daha farklı. Gündelik yaşamı, hadis âlimlerinde görülen dindarlıktan biraz uzak. Hadis ulemasının da bileceği gibi hadisi nakleden kişinin yaşam tarzı, aktardığı sözün sıhhatini belirleyen bir şey. Fakat kendisi aynı zamanda muhaddistir. Cerh tadil metodunu çok iyi bilir. Buna rağmen tarihle hadis ilmini tefrik eder, ikisinde aynı metodu uygulamaz. Unutmayalım, özellikle o dönemlerde tarihçilik biraz da bilginin kayıt altına alınmasından ibaretti. Kitap bilgiyi aktarmaktan ziyade koruma amacı taşıyordu. Bir bilginin kitaba geçirilmesi için bilginin doğru olması birinci derecede önem arz etmez. Evet, önemlidir, fakat tarihçi uydurma olduğuna kesin kanaat getirmediği müddetçe o bilgiyi kitaba alır. Oradaki bilgileri sıhhat durumuna göre ayıklamak sonrakilerin yapacağı iştir.

Mesela benzer eleştirilere hem tarihçi hem de tefsirci olan Taberî de maruz kalmıştır. Tefsirinde aynı ayetle ilgili birbirlerine zıt iki yorum naklettiği görülür. Fakat Taberî'yi bundan dolayı eleştirmek doğru olamaz. Çünkü onun maksadı yaşadığı döneme kadar o ayetle ilgili yapılmış bütün yorumları kayıt altına alarak bilgiyi korumaktır. Görüldüğü gibi Taberî, tefsirinde bile tarihçi gibi davranmıştır. Fakat hadis için aynı durum söylenemez. Bir hadis, uydurma ise artık hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü hadisle iştigalin amacı Resûl-i Ekrem'in bir hâdiseye dair emir, yasak ve tavsiyesini bilmektir. Söylenmemiş bir sözün bir faydası olmayacağı gibi tehlikesi de vardır. Bu yüzden uydurma hadislerin sadece uydurma rivayetleri toplama amacına matuf telif eserde zikredilmesini uygun görmüşlerdir. Bundan dolayı tarihçi, hadisçi gibi ince eleyip sık dokumak zorunda değildir. Bütün bunlar olur olmadık her bilgiyi kayıt altına aldığı vehmini uyandırmasın. Biz bir hadisle tarihi bir bilgiyi kıyas ederek söylüyoruz bunu. Yoksa mevcut tarih kitaplarındaki bilginin değersiz olduğu gibi bir ima taşımıyoruz.

Aldığı siyer mirasını zenginleştirmesi yönüyle Kıftî, Zehebî, İbn Kesîr, İbnü'l-İmâd, İbn Hallikân ve Sehâvî gibi sahasının hüccet âlimlerine göre, İbn Hişâm'ın siyeri, Allah Resûlü'nün hayatına dair yazılmış en sağlam ve en iyi kitaptır.

“Türkiye'de itibar edilen siyer kitapları” gibi bir ifadeyle karşılaşıyoruz. Örneğin Ehl-i Sünnet olarak hadis ilminde az çok sahih hadisler bağlamında bir ittifak varken siyer konusunda da böyle bir ittifaktan söz edebilir miyiz? Farklılaşmaların sebepleri nelerdir?

Klasik dönem siyer metinleriyle ilgili sahih olan-olmayan şeklinde net bir ayrım yok. Bu ayrım hadis ilminde de yok. Zaten Kütüb-i Sitte'nin bütün kitapları sadece sahih rivayetleri içerme gibi bir iddia taşımaz. Buhârî ve Müslim bunun istisnasıdır. Buhârî ve Müslim hadisleri toplarken özellikle en sahih olanları alma gibi bir öncelik belirlemişlerdir. Fakat aynı durum Tirmîzî'de yoktur mesela. Tirmîzî, zayıf hadisleri de alır kitabına, fakat bunu hadisin sonunda söyler. Yani bir bilginin kitaba girmesinin tek şartı, sahih olması değildir. En azından öncelik değildir. Burada gözetilen husus uydurma olmamasıdır. Klasik dönem siyer kitaplarında da aynı durum söz konusu.

Mesela İbn Hişâm, daha kesin olan bilgileri almıştır kitabına. Yine bu durum onun kadar bu mevzuda titiz davranmayan Vakıdî'nin değerini düşürmez. Bu yüzden İbn Hişâm, siyerin Buhârî'sidir dedim. Bugüne geldiğimizde iş daha da değişiyor. Artık peygamber tasavvuruna uygun siyer üretiliyor maalesef. Ben siyerin hâlâ üretilebileceğine inanıyor, bunu da mahzurlu görmüyorum. Fakat bunun olgusallıkla değil de yorumsallıkla yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yani anlatmak istenilen peygamber imajına uygun bilgi aramak, hatta çoğu zaman zorlamaktansa mevcut bilgileri tarihsel şartlarla günümüz arasında anakronizme düşmeden analojiler kurarak yapmak gerekir. Her şeye rağmen belli başlı kitapların apokrif bir yaftaya maruz bırakılmaları bana hoş gelmiyor. Bu dil ve yöntemi çok mahzurlu buluyorum âcizane.

İbn Hişâm üzerine yaptığınız çalışmaya dönecek olursak, şu soruyla konuya girmek isterim: Ülkemizde siyere dair birçok kitap varken siz buna neden ihtiyaç duydunuz? Mevcutlardan farkı nedir?

Aslında İbn Hişâm, bu sorunun en son muhatabı olacak bir eser. Sorunun önce diğer siyer çalışmalarına yöneltilmesi gerekiyor. Çünkü İbn Hişâm bu sahanın kaynağı. Bütün siyer kitapları değişen oranda İbn Hişâm'dan beslenir. O zaman iki soru gündeme geliyor; birincisi, İbn Hişâm'ın nasıl bir önemi haiz olduğu, diğeri sizin ihtisar ve tercümenizin diğer İbn Hişâm tercümelerinden hangi noktalarda farklı olduğu sorusu. O, İbn İshâk'ın tamamı günümüze ulaşan tek tehzip ve düzenlemesi olduğu için İbn İshâk'ın haklı şöhret ve ehemmiyetini paylaşıyor. İbn Şihâb Zührî'nin “Meğazi ilmini öğrenmek isteyen, İbn İshâk'a müracaat etsin.” sözünü; Süfyân b. Uyeyne'nin, “İbn İshâk yaşadığı müddetçe Medine'de ilim yok olmaz.” dediğini biliyoruz. İbn İshâk'ın asıl müverrih kimliği yanında muhaddis hususiyetini göz önünde bulundurursak, çalışmamızdaki malûmatın önce onun cerh-tadil süzgecinden, ardından İbn Hişâm'ın ilmî sağlamasından geçtiğini fark ederiz.

Gerçekten de eser, salt bir tertip ve ihtisar değildir. Müellif ya da mühezzib, İbn İshâk'tan getirdiği nakiller dışında pek çok yerde "Kâle İbn Hişâm" diyerek rivayetten şiire, kelime tashihinden nesep bilgisine kendinden katkı sunmuştur. İsrailiyat olduğu zâhir nakilleri, muteber olmayan şiirleri, doğrudan Allah Resûlü'nün (s.a.v.) hayatıyla ilgili olmayan hususları ve genele ifşası hoş olmayacak ifadeleri hazfederek siyerine daha sahih ve muteber bir hüviyet kazandırmıştır. Aldığı siyer mirasını zenginleştirmesi yönüyle Kıftî, Zehebî, İbn Kesîr, İbnü'l-İmâd, İbn Hallikân ve Sehâvî gibi sahasının hüccet âlimlerine göre, İbn Hişâm'ın siyeri, Allah Resûlü'nün hayatına dair yazılmış en sağlam ve en iyi kitaptır.

Sorunun birinci kısmının cevabı böyle. Peki, sizin çalışmanızın özellikleri neler? Çünkü bildiğim kadarıyla birkaç tercümesi var İbn Hişâm'ın.

Bizimki İbn Hişâm üzerine bir ihtisar, tercüme ve dipnotlandırma çalışması olduğu için kısaca bu üç noktayla öne çıktığını düşünüyoruz: Birincisi, eldeki tam metin Türkçe tercümeler, malul oldukları çeviri hataları dışında ravi zincirleri, rivayetlerdeki detay farklılıklar, klasik anlatım dili ve talî öneme sahip izahlar nedeniyle günümüz okurlarına maalesef hitap etmiyor. Örneğin Uhud Savaşı İbn Hişâm'da nasıl geçiyor diye bu tercümelerden açıp okumaya kalksanız, ilerlemekte zorlanırsınız. Çünkü haddizatında tüm özelliklerine rağmen, İbn Hişâm klasik bir tarih eseri. Öz-detay, önemli-önemsiz, alakalı-alakasız her şey bir arada verilir ve konu içeriğinden yani bütüncül anlatımdan çok rivayet esaslıdır. Aynı konuya dair bilgiler farklı yerlerde verilebildiği gibi, bölümler arasında orantısız tafsilat göze çarpar. Bunlar eksiklikten çok günümüz okuru için kullanım zorluğu oluşturan hususlar. Tam metin tercümeler hâliyle bütün bu noktalarda aynı zorlukları okura yaşatıyor.

Bizim çalışmamız bu açıdan bir ihtisar. Gerek konu başlıklarında gerek farklı noktalardaki bilgileri derli toplu vermede inisiyatif alan bir özetleme gayreti. Şu da var ki çalışmamız İbn Hişâm'ın piyasada bulunan özet-tercümesi kadar kısa ve hatta yetersiz değil. Okur İbn Hişâm'a yöneldiyse, haklı olarak çok sınırlı bir metinden daha fazlasını bekleyecektir kitaptan. Bunun dışında İbn Hişâm'ın Arapça özetlerinin de düştüğü bir başka hata, derleyip toplayarak değil, atarak kısaltmaya gitmeleri. Asıl metnin on sayfalık konusunu, beş sayfayı veya bu kadarlık paragrafı komple atarak kısaltmak sağlıklı yol değildir. Aksine o on sayfadaki bilgileri ayıklayarak, önemli bilgileri atmadan, daha öz ve sistematik biçimde beş sayfada vermeniz gerekiyor. Bu tür ihtisar faaliyeti, ehlinin takdir edeceği üzere, bazı kere tam metin tercümeden daha zorludur.

Tercümede ne gibi yenilikler bekliyor okuru?

Tercüme tarafında yine ortalama bir siyer okuru için anlaşılırlığı ve aslî ifadenin nüansını kaçırmamayı ön planda tuttuk. Burada da bir kolaycılık söz konusu değil. Özellikle o zamanki dönem edebiyatında müstamel vecizeler, darb-ı meseller ve kalıp ifadelerde süpürgeci ya da sansürcü mantığa kaçmadan bir yol tuttuk. Metnin dil boyutuna dair düştüğümüz dipnotlar bunun göstergesidir.

Tam oraya gelecektim; sık dipnotlar göze çarpıyor kitapta.

Evet, sayfa altlarında okurlarımızın hem İbn Hişâm'ı daha iyi anlaması için metni destekleyici notlar ekledik hem de önemli yerlerde İbn Hişâm'ın dışındaki görüş ve rivayetlere yer verdik. Hususen hâkim siyer bilgilerimizi değiştirecek ve soru işaretleri ekleyecek kısa izahların önemli olduğunu düşünüyoruz. Zira kat'î zannedilen birçok bilginin aslında rivayetlerden, farklı yorumlardan biri olduğunu görmek, okurlarımız için heyecan verici bir gelişme olacaktır. Sonuç olarak, İbn Hişâm üzerine yaptığımız dipnotlu özet çevirimizi okuyanlar, Efendimiz'in hayatını en önemli siyer kaynağı üzerinden gayet sistematik, duru anlatım ve bilgilendirici notlar eşliğinde görmüş olacaklar. Evet, çok fazla siyer var, sürekli yenileri yazılıyor. Fakat okuyucu, bu kitapla siyerin bilgisi ile yorumunu ayırt etmiş olacak. Bu uğurda mütevazı katkımız olduysa ne mutlu bize.

Siyer

Muhammed Emin Yıldırım  (12)

Şaban Öz  (11)

Prof. Dr. Adnan Demircan  (11)

Kolektif   (9)

Salih Suruç  (9)

İsrafil Balcı  (9)

Prof. Dr. Adem Apak  (9)

Ahmed Cevdet Paşa   (6)

Afzalur Rahman  (4)

Prof. Dr. Ali Akyüz  (4)

Prof. Dr. Muhammed Hamidullah  (4)

Abdulhamid Cude es-Sahhar  (3)

Ebu Muhammed Humeys  (3)

Hüseyin Alan  (3)

Nurcan Altun  (3)

Osman Nuri Topbaş  (3)

İhsan Süreyya Sırma  (3)

Şaban Özkavukçu  (3)

Dr. Mahmut Kelpetin  (3)

Prof. Dr. Mehmet Yaşar Kandemir  (3)

Prof.Dr. Kasım Şulul  (3)

A. Ragıp Akyavaş  (2)

Abdullah Kara  (2)

Ahmet Sağlam  (2)

Atilla Tokatlı  (2)

Bekir Develi  (2)

Casim Avcı  (2)

Cüneyd Suavi  (2)

Durak Pusmaz  (2)

Fatımatüz Zehra Kamacı  (2)

Feyza Betül Köse  (2)

Hilal Kara  (2)

Lev N. Tolstoy  (2)

M. Yusuf Kandehlevi  (2)

Maxime Rodinson  (2)

Mehmet Yazgan  (2)

Metin Karabaşoğlu  (2)

Mikail Çolak  (2)

Muhammed Zeki Mirzaoğlu  (2)

Necip Fazıl Kısakürek  (2)

Safiyurrahman el Mübarek Furi  (2)

Şerafettin Şenaslan  (2)

Doç. Dr. M. Hanefi Palabıyık  (2)

Dr. Muhammed Davudi  (2)

Prof. Ali Muhammed Sallabi  (2)

Prof. Dr. Abdurrahman Çetin  (2)

Prof. Dr. Ahmet Lütfi Kazancı  (2)

Prof. Dr. Mustafa Sibai  (2)

Prof. Dr. Seyyid Kutub  (2)

Prof. Dr. Şefaettin Severcan  (2)

Prof.Dr. Ahmet Önkal  (2)

A. Kadir Tunçer  (1)

Abdullah Muhammed er-Reşid   (1)

Abdullah Satun  (1)

Abdullah Yıldız  (1)

Abdurrahman El-Muhacir   (1)

Abdurrahman Umeyre   (1)

Abdurrahman İbnn Cezvi  (1)

Abdülbaki Gölpınarlı  (1)

Abdülbaki Miftah  (1)

Abdülhamid Sahhar  (1)

Adem Kılıç  (1)

Adil Akkoyunlu  (1)

Adil Salih  (1)

Ahmed B. Yahya El-Belazuri   (1)

Ahmed Refik  (1)

Ahmet Efe  (1)

Ahmet Mahmut Ünlü  (1)

Ahmet Okutan  (1)

Ali Arslan  (1)

Ali Himmet Berki  (1)

Ali Kemali Aksüt  (1)

Ali Kurani  (1)

Ali Sayı  (1)

Ali Vasfi Kurt  (1)

Ali Zengin  (1)

Amine Kevser Karaca  (1)

Asım Sarıkaya  (1)

Ayetullah Cevadi Amuli   (1)

Ayetullah Seyyid Ali Hamenei   (1)

Ayşe Gouverneur  (1)

Ayşe Yıldız Yıldırım  (1)

Bilal Deliser  (1)

Burak Kızıldaş  (1)

Burhan Bozgeyik  (1)

Bülent Şahin Erdeğer  (1)

Cafer Günaydın  (1)

Cahit Eriş  (1)

Cavit Çakır  (1)

Celaleddin Vatandaş  (1)

Ceyhun Şen  (1)

Dalal al-Alami   (1)

Deniz Karatağ  (1)

Doğan Mert Demir  (1)

Dursun Gürlek  (1)

Ebrar Sönmez Demirel  (1)

Ebu'l Ala Mevdudi  (1)

Ebu'l Hasen Ali En-Nedvi   (1)

El İsbahani   (1)

Enver El-Evlaki  (1)

Daha Fazla Göster

Türkçe Siyer Kaynakları

Bugün elimizde bulunan bu tercümelerin yanında, son dönemlerde Arapça yazılıp Türkçeye kazandırılan birçok eser de kütüphanelerimizde mevcuttur. Bunların dışında Rabbimize sonsuz hamdler olsun ki, Türkçe kaleme alınan birçok telif esere de şuan sahibiz. İlk Türkçe eserin Siyer-i Nebî ismi ile Erzurumlu Mustafa Darir Efendi’ye ait olduğu söylenir. Hicri 790, Miladi 1388 yılında Mısır’da kaleme alınan bu eser, Mustafa Darir Efendi’nin genel düşüncesine uygun olarak edebi, şiirsel ve tasavvufi izler taşır. Doğuştan gözleri görmediği için, birçok kitabı birilerine okutup öyle ilim tahsil etmiştir. Zaten Mustafa Efendi’ye “Darir” lakabını kazandıranda bu yönü olmuştur. Bu kıymetli âlimimiz yazdığı eserle yıllarca Osmanlı kütüphanelerine hizmet etmiş ve kendinden sonraki dönemlerde yazılacak birçok esere de rehberlik etmiştir.

Mustafa Darir Efendi’den sonrada bu toprakların yetiştirdiği birçok âlimin, Efendimiz’in hayatına dair kaleme aldıkları birbirinden kıymetli eserlerin olduğunu biliyoruz. Bu eserlere dair tanıtıcı bazı bilgileri sizlerle paylaşmak isterdik, ama buna yerimiz imkân vermiyor; bunun için birkaç temel hususa değinerek, son dönemlerde kaleme alınan bazı tercüme ve telif kitaplardan oluşturduğumuz, Türkçe siyer kaynaklarına dair listemizi sizlerle paylaşacağız.

Siyer kitaplarımızın genel bir eksikliği anlatılan olayların bir bütün olarak ele alınamaması, bazı olaylar öne çıkarılırken bazı önemli noktaların ihmal edilmesi olduğunu söylemiştik. İşte bu genel eksikliği gidermenin yolu siyeri tek bir kitaptan ve tek başına okuma yerine, birkaç arkadaş ile beraber çeşitli kaynakları bir arada beraberce okumaktır. Buna imkânı olanların böyle yapmaları kendilerine siyer konusunda çok güzel kazanımlar sağlayacağı muhakkaktır. Buna imkânı olamayanlar ve ille de tek başına okumayı tercih edenler ise işin başında neyi öğrenmek istediklerini iyice tespit edip, ona göre okuyacakları kitabı belirlemelidirler. Eğer öğrenmek istedikleri nokta siyerin sadece tarihi yönü ise okuyacakları kitap farklı, eğer siyerin felsefesi ise daha farklı, eğer Efendimiz’in muhteşem ahlakı ise daha da farklı olacaktır. Bunun için âcizane ben muhatabı tanımadan tavsiye edilecek kitapları, hastayı muayene etmeden ilaç tavsiye edenlere benzetirim.

Bu ön bilgiler ışığında ister tercüme olsun, isterse telif olsun bugün elimizin altında bulunan siyer kitaplarımızdan oluşturduğumuz liste şöyledir.

1. Muhammed Emin Yıldırım, Bekir Develi, Herkes İçin Siyer 1-2, Profil Kitap
2. Muhammed el-Hudarî, Nûru’l-Yakîn Muhammed (sas), Nida Yayıncılık
3. Martin Lings / Ebubekir Siraceddin, Hz. Muhammed’in Hayatı, İnsan Yayınları
4. Sami b. Abdullah el-Mağlûs, Siyer Atlası, Siyer Yayınları
5. Muhammed Emin Yıldırım, Hz. Peygamber’in Albümü, Siyer Yayınları
6. Safiyyurrahman Mübarekfurî, Peygamberimizin Hayatı ve Daveti, Risale Yayınları
7. Abdurrahman Zapsu, Büyük İslâm Tarihi, Hz. Muhammed Dönemi, Risale Yayınları
8. Muhammed Gazali, Fıkhu’s-Sîre, Resûlullah’ın Hayatı, Risale Yayınları
9. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet Yayınları
10. Mevlânâ Şiblî Numânî, Son Peygamber Hz. Muhammed, İz Yayıncılık
11. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Beyan Yayınları
12. Ebü’l-Âlâ el-Mevdûdi, Tevhid Mücadelesi ve Hz. Muhammed’in Hayatı (Mekke), Pınar Yayınları
13. Ramazan el-Bûtî, Fıkhu’s-Sîre, Dönem Yayınları
14. Celaleddin Vatandaş, Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslâm Daveti, Pınar Yayınları
15. Âdem Apak, Siyer-i Nebi, Ensar Neşriyat
16. Münir Muhammed Gadban, Nebevi Hareket Metodu, Nehir Yayınları
17. İzzet Derveze, Kur’ân’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, Düşün Yayıncılık
18. Muhammed Ebu Zehra, Son Peygamber Hz. Muhammed, Kitabevi Yayıncılık
19. Ömer Çelik, Mustafa Öztürk, Murad Kaya, Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları
20. İhsan Süreyya Sırma, Müslümanların Tarihi, Beyan Yayınları
21. Ahmed Nedvi ve Said Sahib Ensâri, Asr-ı Saadet, Şamil Yayınevi
22. Heyet, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslâm, Ensar Neşriyat
23. M. Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Erkam Yayınları
24. Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, İnkilab Yayınları
25. Kettânî, et-Terâtibü’l-İdarîyye/Hz. Peygamber’in Yönetimi, İz Yayıncılık
26. Heyet, Asr-ı Saadet Dünyası Makaleler Serisi, Siyer Yayınları

Elbette şuan elimizde var olan Türkçe siyer kitapları bunlarla sınırlı değildir. Bunların dışında da birbirinden kıymetli birçok eserin olduğunu biliyoruz. Ama biz genel bir liste olsun diye bu 26 kitabı sizlerle paylaşmayı uygun gördük.

Burada iki temel noktaya dikkatlerinizi çekip, bu konuda yazdığımız yazıları nihayete erdirelim. Bunlardan:

İlki: Eğer ilk kez bir siyer kitabı okuyacaksanız ilk 5 kitaptan birini seçip, okuyabilirsiniz.
İkincisi: Kitapların hiçbiri mutlak doğrudur anlamına gelmez. Allah’ın kitabının dışındaki tüm kitaplar netice itibari ile bir beşerin elinden çıkmıştır. Beşerin ise hakikatin ne kadarına vakıf olduğu bellidir. Dolayısı ile hiçbir kitap mutlak doğru olarak okunmayacağı gibi, hiçbir kitapta mutlak yanlış olarak okunmamalıdır.


nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır