en yakışıklı osmanlı padişahı / En yakışıklı Osmanlı padişahı | DonanımHaber Forum

En Yakışıklı Osmanlı Padişahı

en yakışıklı osmanlı padişahı

En &#;apkın Osmanlı Padişahı Kimdir?

25 hâtunu ve 45 çocuğu olan sultan abdülmecid'in ismi geçmektedir genelde bu çapkınlık konusunda ama katılmıyorum. kendisi en yakışıklı osmanlı padişahı imiş yine de:)

sarı selim de cariyelere çok düşkündür ve hatta haremde hâtun kovalarken öldüğü söylenir. üçüncü murad'ın da küsür çocuğu olduğu belirtilir. padişah öldüğünde hamile olan bir sürü cariyesi denize atılmıştır sonrasında malûm.

lâkin bunlar çapkınlık olarak belirtilebilir mi? adamlar zaten kendi haremlerindeki hâtunlarla birlikte olmaktadırlar. mesela padişah ibrahim de (canım benim, çok severim kendisini) yediği doğal ilaçlar sonrasında hâtun delisine dönmüştür. bu da sayılmaz.

bu padişahlar olsa olsa cimâ müptelası herifler olarak söylenebilirler. gelelim en çapkın padişah sıralamasında bence zirvede bulunan isme: evet, sultan abdülaziz! kendisi malûmunuz ki osmanlı tarihinde seyahat için ülkesinden ayrılan ilk ve tek padişahtır. 


işte bu seyahatin fransa ayağında fransız hükümdar napolyon'un hâtunu kraliçe eugenie ile tanışır padişahımız haşmetlimiz. bu geziden aylar sonra kraliçe eugenie, mısır'a ziyarete gidecek iken istanbul'a da uğramaya karar verir. beylerbeyi sarayı, kraliçe için hazırlanır. kraliçe istanbul'a ayak basınca yemekler, eğlenceler düzenlenir. kraliçeye ufak bir istanbul gezisi yaptırılır. sonra kraliçeyle birlikte padişahımız sultan abdülaziz, saraya gelirler. sonrası dedikodular dedikodular


dönemin fransız gasteleri dahi bu dedikodular üzerine " kraliçe artık vatanına dönmelidir " diye haberler yaparlar. türk dil kurumu, "çapkın" kelimesini "okşayıcı bir seslenme sözü" diye tanımlar. örnek cümle: ayaklarımdan saç tellerime dek süzdüğün yetmedi mi çapkın? osmanlı döneminde "çapgun" şeklinde kullanılan bu kelime hızlı koşan atlar için söylenmişse de abdülaziz reis, bir hışımla fransa'ya gidip gelüp bir de oradan bir kısrak düşürerek bu kelimenin günümüzde anlam genişlemesine uğramasında büyük pay sahibi olmuştur. günahları boynuna:)

Osmanlı Devleti'nde Halk Tarafından En Çok Sevilen ve Pek Sevilmeyen Padişahlar Hangileriydi?

Haberler

Genel Kültür

Osmanlı Devleti'nde Halk Tarafından En Çok Sevilen ve Pek Sevilmeyen Padişahlar Hangileriydi?

küsur yıllık Osmanlı tarihinde en sevilen padişahı veya en sevilmeyen padişahı belirlemek oldukça zor. Günümüzde bizler padişahları tarihi olaylara olan etkileri üzerinden değerlendirip sempati duyuyoruz. Ancak tahtta oldukları dönemde halkın en çok sevdiği padişahlar, günümüzde sempati beslenilen padişahlardan farklı olabiliyor. Dönemin koşulları ve beklentileri, halkın padişahlara karşı olan tutumunun tahmin ettiğimizden çok farklı olduğunu gösteriyor. 

Gelin ilk önce Osmanlı'da halk tarafından pek sevilmeyen padişahlara bir göz atalım:

Fatih Sultan Mehmet

Fatih Sultan Mehmet

Kanuni Sultan Süleyman

Kanuni Sultan Süleyman

II. Mahmud

II. Mahmud

II. Osman

II. Osman

III. Mehmed

III. Mehmed

Peki Osmanlı'nın en sevilen padişahları kimlerdi?

I. Ahmed

I. Ahmed

II. Bayezid

II. Bayezid

II. Ahmed

II. Ahmed

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

Murat Kutlu

Osmanlı Padişahlarının karakter özellikleri ülkenin siyasi çehresinde zaman zaman kendisini göstermiştir. Sultanların şahsiyetleri devletin bilhassa büyüme ve gelişme devirlerinde veyahut inkıraz dönemlerinde ön plana çıkmış, alınan önemli kararlarda mizaçlarının tesiri olmuştur. Kuruluş yıllarından devlet hitama erene kadar ki süreçte tahta oturan padişahlardan bir kısmının sadece şahsiyetleri ile ilgili bilgileri kaynakların el verdiği müddetçe kısaca aktaralım:

Osman Gazi: Osmanlıların kurucusu, hanedanın atasıdır. Türkmen geleneklerinden ayrılmamış, mutlak bir hükümdar konumunda olmayı tercih etmemiş, basit bir yaşam sürmüştür. İlk Osmanlı kaynaklarından anlaşıldığı kadarıyla, vefat edene kadar otağından hiç kopmamıştır. Dürüst, dindar, yiğit ve adalete önem veren dengeli bir şahsiyete sahip olduğu ifade edilen Osman Gazi’nin tesis ettiği vakıflar ölümünden sonra da millete hizmet etmeye devam etmiştir.

Orhan Gazi: Çok çalışkan bir liderdir. Ömrü gaza yollarında geçmiştir. Denetime önem veren ve teşkilatçı bir yapıya sahiptir. Devletin ilk kurumlarının temeli onun devrinde atılmıştır. Orhan Gazi, alçak gönüllülüğü ile halkın teveccühünü kazanmış, imarethanelerde yoksullara bizzat kendi eliyle çorba dağıtmış, onları himaye etmiştir.

monash.pw: Son derece faziletli ve yetenekli bir kumandandır. Nizamlara sıkı sıkıya bağlı, sert mizaçlı güzel ve az konuşan bir padişahtır. Savaşlarda askeri motive eden ateşli konuşmalar yapmıştır. Ava düşkün, cesareti yerinde, hayır sahibi bir kimsedir.

Yıldırım Bayezid: Cesur ve atılgan bir yapıya sahiptir. Yıldırım lakabının da bu hasletinden geldiği söylenir. Hafif kibirli, alıngan, aceleci, adil, gerektiğinde acımasızdır. Molla Fenari ve Emir Sultan’a karşı gösterdiği teveccüh ve yaptırdığı dini kurumlar ulemaya karşı gösterdiği saygının örnekleridir.

Çelebi Mehmet: Osmanlının ikinci kurucusu sayılır. Yumuşak huyu, tatlı dili, sabrı ve yardımseverliği ile meşhurdur. Zekâsıyla ön plana çıkan Çelebi Mehmet’in vücudunda savaş meydanlarında aldığı kırka yakın yara izi olduğu söylenir.

monash.pw: Kaynaklarda duygusal ve iyiliksever olduğundan bahsedilen Sultan Murat, tasavvufa düşkün, bilim ve sanatla ilgilenen bir padişahtır. Şiir yazan padişahların ilkidir. Oğuz soyuna bağlılığını ön plana çıkararak milliyetçi bir duruş sergilemiştir. Av eğlencelerinden bir hayli hoşlanan II. Murat birçok hayır kurumu yaptırmıştır.

Fatih Sultan Mehmet: Sefahat ve ataletten nefret eden Fatih disipline aşırı derecede önem veren bir padişahtır. Ufku geniştir. Az gülen, zeki, sinirli sayılabilecek mizaçta bir liderdir. Çalışkanlığı ve amacına ulaşmada gösterdiği inatçılıkla meşhurdur. Bilime, sanata düşkün, cömert, muhakkak her gün kitap okuyan ve öğrenmeye açık bir zihne sahiptir.

monash.pwd: Babası ve dedesi kadar savaşçı bir yapıya sahip değildir. Bilim adamlarını ve sanatçıları korumuştur. Da Vinci’ye Haliç ve Boğaz Köprüleri için projeler yaptırmış, Michalengelo’nun önerileriyle ilgilenmiştir. Merhameti ile meşhur II. Bayezid hakkında kendisinden önceki padişahlarda da olduğu gibi evliya menkıbeleri anlatılmıştır.

Yavuz Sultan Selim: İdealist bir kişiliğe sahiptir. Tarihe ve edebiyata meraklı olan Sultan Farsça şiirler yazmıştır. Entelektüel şahsiyetleri yanından hiç ayırmamıştır. Sadeliği seven Yavuz Sultan Selim, son derece cesur, çabuk karar veren, insanı tanıma konusunda mahir bir padişahtır. Çok çalışkandır. Bürokratlarına karşı müsamaha göstermeyen sinirli bir yapısı vardır. Kabiliyetli, çalışkan ve liyakat sahibi olanlarla çalışmayı tercih etmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman: Durup dinlenmeden doğuda ve batıda yaptığı seferlerle devletin sınırlarını genişleten Sultan Süleyman gözü kara bir padişahtır. Ayrıntılara dikkat eden, muhakeme gücü yüksek ve temkinli bir kişiliğe sahiptir. Buna rağmen duygularında muvazeneli değildir. Hiçbir zaman yabancılarla gerektiğinden fazla konuşmamıştır. Nadir olarak gülen Sultan saltanatı boyunca içki yasağı uygulamıştır. Muhibbi mahlasıyla şiirler yazmıştır.

monash.pw: Ava meraklıdır. Ordunun başında ilk kez seferlere katılmayan padişahtır. Meşke düşkün, rahat yaşamayı seven bir tarafı vardır. Devlet işlerini Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa’ya bırakmıştır. Saltanatı boyunca kız kardeşi Mihrimah Sultan ile hasekisi Nurbanu Sultanın etkisinde kararlar almıştır.

monash.pw: Fiziki olarak çok kuvvetlidir. Heybetli bir görünüşü vardır. Bir askerde aranan tüm yetenekler kendisinde mevcuttur. Atlara çok meraklı olan padişahın sarayda dört yüze yakın cins atı bulunmaktadır. Çok kesin ve kısa ifadelidir. Asabi bir mizacı olan ve alkol kullandığına dair iddialar bulunan sultanın tebdil kıyafetle payitahtta dolaştığı ve her şeyi teftiş ettiği bilinmektedir.

Sultan İbrahim: II. Meşrutiyet devrinde kendisine deli lakabı takılmıştır. Fiziksel ve ruhsal sıkıntılar yaşamıştır. Genel itibarıyla dengesiz bir yapıya sahiptir. Acelecidir ve yönetim bilgisinden yoksundur.

IV Mehmet: Ava hastalık derecesinde sevdalıdır. Edebiyattan ve musikiden hoşlanmamıştır. Devlet işlerini Köprülülere bırakmış, musahiplerinden Abdi Ağa’ya günlük hayatını kaydetmesini emretmiş zaman zaman da yazdıklarını gözden geçirmiştir. Ülke idaresi konusunda meziyetleri kısıtlıdır.

III. Ahmet: Müziğe, harem ve eğlence hayatına düşkün olan Sultan III. Ahmet kendi yaşam anlayışına uygun bir İstanbul hayal etmiş, imar faaliyetlerine girişmiştir. Büyük şairleri himaye etmiştir. Hat sanatında son derece yeteneklidir. Aynı zamanda şairdir.

III. Selim: Tebdil gezerek şehrin asayişini kontrol etmek, çarşı pazar denetlemek en başta gelen tutkularındandır. Duygusal bir padişahtır. Halkının sıkıntılarından etkilenmiştir. Gayet tedbirli ve ileri görüşlüdür. Mevlevi’dir. Ney üfleyen, musiki ile yakından ilgilenen sanatçı ruhlu bir hükümdardır.

Sultan Abdülaziz: Mevleviliğe meyilli, ney üfleyen bestekâr bir padişahtır. Giyim kuşamında hem doğudan hem de batıdan esinlenmiş, kendine has bir üslup oluşturmuştur. Resme meraklı sanatçı bir ruha sahiptir. Bunun yanında güreş sporuna meraklıdır. Alafrangaya çok fazla ilgi duymamıştır. Horoz döğüşü ve Karagöz eğlencelerini izlemesi eleştiri konusu olmuştur. Heykeli yapılan tek padişahtır.

Sultan II. Abdülhamit: Siyasi zekâsı dikkate şayandır. Müthiş bir hafızaya sahiptir. Asabi, yalnızlığı seven, gariplere yardımcı olmaya çalışan bir hükümdardır. Kendinden önceki padişahların akıbetini çok iyi bildiğinden son derece tedbirli, dikkatli, hatta evhama varacak derecede şüpheci bir mizaca sahiptir. Sanatkârdır. Marangozluğa, müziğe ve tiyatroya meraklıdır.

Yazarın diğer yazılarını görüntüle: Murat Kutlu

Sultan I. Abdülmecid

Halk arasında Sultân Mecîd diye bilinen I. Abdülmecîd, II. Mahmûd’un Bezm-i Âlem Vâlide Sultân’dan doğma büyük oğludur ve babasının 1 Temmuz tarihinde vefât etmesi üzerine Osmanlı tahtına 16 yaşındayken oturdu. Doğu dillerinden Arapça ve Farsça’yı, batı dillerinden ise Fransızca’yı çok iyi biliyordu; iyi bir hattât idi; Batı Musikisine âşinaydı. Mevlevî tarikatına mensuptu. Diğer Osmanlı padişahlarından farklı olarak memleketi çeşitli yönlerine düzenlediği altı seyahatle dolaşmıştı. Yakışıklı olan Sultân Abdülmecîd, babasının aksine nazik, zeki ve merhametli idi. Devleti kendisi değil, Tanzîmât hareketini hazırlayan bürokrasi yönetmiş idi. Bürokrasinin en ileri gelenleri ise, Reşid Paşa ve Tanzimâtçı ekibi idi. Ancak Reşid Paşa ve ekibinin muhâlifleri ilk yıllarında daha da hâkim durumdaydılar.

 Tahta çıktığı zaman devlet Nizip bozgunu gibi acı bir olayla dertli idi. İsyancı bir beylerbeyinin askerleri, Osmanlı ordusunu perişan etmişti. Tanzîmât’a soğuk olan ihtiyâr Hüsrev Paşa’nın zorla sadrazam olması ve Padişahın da buna ses çıkarmaması (Temmuz ), Hüsrev Paşa’ya düşman olan Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’nın Osmanlı donanmasını Çanakkale’den alarak İskenderiye’ye götürüp Mehmed Ali Paşa’ya teslim etmesi gibi bir felâketi doğurdu. Bu yüzden Hâin veya Firârî diye meşhur oldu. Artık Mehmed Ali Paşa, İngiltere’den sonra en kuvvetli donanmanın sahibiydi.

 Nizâm-ı Cedid ve teceddüd hareketi, diplomasiden gelen Reşid Paşa liderliğinde kuvvetleniyordu. II. Mahmûd ve Pertev Paşa tarafından yetiştirilen Reşid Paşa, Tercüme Odasından gelen Mehmed Emin Âli Paşa ile Tıbbiye’den çıkma Keçeci-zâde Fuad Paşa’yı ekibine katmıştır. Sadrazam Hüsrev Paşa’nın Sultân Abdülmecid’e Reşid Paşa’nın idamını tavsiye etmesine rağmen, Padişah, Reşid Paşa’nın tarafını tutarak Kasım ’da Gülhâne Hatt-ı Hümâyûn’unu Reşid Paşa’ya okutarak Tanzîmât’ı ilan etmeye karar verdi. Rauf Paşa’nın Haziran ’da sadrazam olmasından sonra fiilen işler Reşid Paşa eliyle yürütülmeye başlandı.

Mehmed Ali Paşa, Sultân Mecîd’in padişah olmasıyla tekrar sadrazam olma hevesine kapıldı. Reşid Paşa ise, Mısır meselesini diplomatik yollarla çözmeye çalışıyordu. Londra ve Paris’deki temasları neticesinde, Mehmed Ali Paşa aleyhinde bir dizi plan hazırladı. Fransa’nın Mısır yanlısı tutumu üzerine İngiliz taraftarı bir siyâseti tercih etti; ancak Fransa ve Rusya’yı da açıktan kızdırmak istemiyordu. Temmuz ’da imzalanan Londra Muâhedenâmesi ile Mısır-Sudan irsî olarak ve Filistin ise kayd-ı hayat şartıyla Mehmed Ali Paşa’ya verildi; diğer elindeki eyâletler geri alındı. Donanma da Osmanlıya iade edilecekti. Bu şartlara uyulmazsa, 4 devlet askerini Mehmed Ali Paşa’ya karşı Osmanlı’nın emrine verecekti. Bu andlaşmayı kabul etmeyen Kavalalı üzerine müttefik kuvvetler asker gönderdiler ve oğlu İbrahim Paşa’yı Beyrut yakınlarında kesin bir şekilde mağlup ettiler. Halk bu sefer Osmanlı lehine ayaklanıyordu. İbrahim Paşa çok perişan şartlar altında Kahire’ye çekildi. İngiltere yan çizince Mısır’dan çıkarılamadı ve Sultân Abdülmecid Mayıs tarihli meşhur Mısır Fermanını neşretti. Buna göre Mısır-Sudan eyâleti vâli sıfatıyla Mehmed Ali Paşa ve nesli tarafından yönetilecekti. yılı sonunda Osmanlı hâkimiyeti sona erinceye kadar bu statü devam etti. Mısır iç işlerinde bağımsız ve dış meselelerde Osmanlı Devleti’ne bağlı olan özerk bölge haline gelmişti.

 Reşid Paşa, Mısır meselesini ince diplomasisi ile hallettikten sonra, Temmuz ’de Boğazlar Andlaşmasını imzalayarak Rusların boğazları kullanmasına mani oldu. Mısır meselesinde sözü dinlenmeyen Fransa, bu sefer Lübnan’daki Maruni Hıristiyan azınlığı haçlı zihniyetiyle tahrik etmeye başladı. Osmanlı Devleti de duruma müdahale etti ve ’de Marunilere ve Dürzilere ait Sayda Valiliğine bağlı olmak üzere iki otonom kaza tesis etti.

 Osmanlı Devleti’nin Tanzîmât ile kuvvet kazandığını ve iç problemlerini halletmeye başladığını gören Rus Çarı Nikolay, Reşid Paşa’nın diplomatik ataklarından çok rahatsızdı. Karşısında tek engelin İngiltere olduğunu bilen Çar, Petersburg’daki İngiliz büyükelçisine hasta adam diye vasıflandırdığı Osmanlı Devleti’ni aralarında paylaşma teklifini yaptı. Ancak İngiltere bu teklifi gizlice Osmanlıya bildirdi. Ancak Rusya emeline ulaşmak için Osmanlı Devleti’ne, Kudüs’teki Hıristiyan mukaddes makamlarında Katoliklerin bertaraf edilerek Ortodoksların hâkim olmasını teklif etti (Şubat ). Osmanlı Devleti, bu teklifi reddetti ve Mayıs ’de Rusya ile olan diplomatik münasebetler kesildi. Mustafa Nâili Paşa sadrazam ve Reşid Paşa da Hâriciye Nâzırı iken, Prens Gorçakof komutasındaki Rus kuvvetleri Romanya’ya girerek harbi fiilen başlattılar (Temmuz ). Bâb-ı Âli de, Fransa ve İngiltere’nin desteğini alarak Ekim ’de karşı harb ilan eyledi. Kafkasya ve Tuna boylarında olmak üzere iki cephede başlayan Osmanlı-Rus harbi karşılıklı galibiyet ve mağlubiyetlerle uzun süre devam etti. Katolik dünyayı temsil eden Fransız Kralı III. Napolyon sulh için Rusya’ya nota verdi. Notayı çok sert bir şekilde reddeden Çar, Fransa’nın İngiltere ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yanında yer almalarına sebep oldu (Şubat ). İngiltere, Fransa ve Osmanlı’nın Mart ’de imzaladığı İstanbul Muâhedesi, üçünün Rusya’ya karşı ittifak ettiklerinin deliliydi. Rusya’nın yanında yer alan Yunanistan, Fransızların Pire’ye asker çıkarmasıyla cezalandırıldı ve Atina işgal edildi. Yeni komutan Mareşal Paskieviç komutasındaki Rus kuvvetleri, Mayıs ’de Silistre’yi muhâsaraya başladılar. Ancak Musa Paşa komutasındaki Osmanlı askeri kahramanlar gibi çarpışarak, Rusları perişan ettiler ve Namık Kemal’in Vatan yahud Silistre romanıyla tarihe geçen zaferlerini kazandılar (Haziran ). Ağustos ’de alkışlarla Bükreş’e giren Osmanlı ordusu, müttefik kuvvetlerle birlikte Eylül ’de Kırım’a girdiler. Mart ’de ordularının mağlubiyetine dayanamayan hasta I. Nikolay öldü. 15 Mart’ta Sardunya ile de bir ittifak muâhedenâmesi imzalandı.

Bu arada Osmanlı maliyesi harp giderleri yüzünden perişan hale gelmişti ve ilk defa İngiltere’den dış borç alındı (Haziran ). Savaş devam ediyordu ve Eylül ’de Sivastopol şehri Ruslardan alındı. Ancak Kafkas cephesinde durum iyi değildi. Kasım ’de Kars’ı teslim alan Ruslar, fiilen harbi bitirdiler. Sulh konferansının Paris’te toplanmasına karar verildi.

 Osmanlı Devleti, Paris’te toplanacak konferans öncesi, Avrupalılara şirin görünmek için, Hattı veya Islâhât Hatt-ı Hümâyûnu yahut da Islâhât Fermanı diye bilinen yeni bir fermanı 18 Şubat () tarihinde yayınladı. Bu ferman, hem Müslüman ve hem de gayr-i müslimler tarafından beğenilmemişti. Neticede ()’de Paris’de toplanan İngiltere, Fransa, Osmanlı, Avusturya, Prusya, Rusya ve Sardunya devletleri temsilcileri, XIX. asrın siyasi çehresini değiştiren Paris Muâhedesini imzaladılar. Buna göre, Kars Osmanlıya ve Kırım ise Ruslara iade ediliyordu. Karadeniz tarafsızlandırılacak ve askerden arındırılacaktı. III. Napolyon, Reşid Paşa’yı sevmediği ve iyi bir diplomat olduğunu bildiği için murahhaslığına itiraz etmişti. Ekim ’de Reşid Paşa, 6. Defa sadrazam oldu ve Ocak ’de ise vefat etti. Ağustos tarihli yeni bir Paris Muâhedenâmesi ile de, Eflak ile Boğdan’ın (Memleketeyn) birleşerek Romanya’yı meydana getirmeleri kararı alındı. Fransızlar ise yine boş durmadı. ’larda tahrik ederek isyan ettirdikleri Lübnan’daki Maruni Hıristiyanlara, Deyr’ül-Kamer merkezli bir otonom sancak kurdurdular (Haziran ).

İşte bu sıkıntılar ve Tanzîmât hareketleri içinde yuvarlanan Osmanlı Devleti’nin başı yani Sultân Abdülmecid, tarihinde veremden vefat etti.

 KADIN EFENDİLERİ: 1- Servet-sezâ Baş Kadın Efendi. 2- Şevk-efzâ Vâlide Sultân; Sultân V. Murad’ın annesi ve İkinci Kadın Efendi. 3- Hoş-yâr İkinci Kadın Efendi. 4- Tîr-i Müjgân Vâlide Sultân; Üçüncü Kadın Efendi ve II. Abdülhamid’in annesi. 5- Verd-i Cenân Üçüncü Kadın Efendi. 6- Gül-cemâl Dördüncü Kadın Efendi. 7- Rahîme Perestû Vâlide Sultân; Dördüncü Kadın Efendi ve II. Abdülhamid’in manevi annesi. 8- Gülistu (Gülistân) Dördüncü Kadın Efendi. 9- Düzd-i Dil Üçüncü Kadın Efendi. Bezmî (Bezmârâ) Altıncı Kadın Efendi. Mâhitâb Beşinci Kadın Efendi. İKBALLERİ: Nâlân-ı Dil Hanımefendi; 3. ikbal. Ceylân-yâr Hanımefendi; 2. İkbaldir. Ayşe Ser-firâz Hanımefendi; 2. İkbal. Sarayın adını batıran bir kadındır. Nergis (Nergizu) Hanımefefendi; Dördüncü İkbâl. Nâvek-misâl Hanımefendi; 4. İkbal. Nesrîn Hanımefendi; İkinci İkbal. Şâyeste Hanımefendi; 4. İkbal. Nükhet-seza Hanımefendi; Baş İkbal. GÖZDELER: Yıldız Hanımefendi; 2. Gözde. Sâf-derûn Hanımefendi; 4. Gözde. Hüsn-i Cenân Hanımefendi; 3. Gözde.

 ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde Sultân Murad V. 2- Şehzâde Sultân Abdülhamid II. 3- Sultân Mehmed Reşâd V. 4- Şehzâde Mehmed Ziyâaddin Efendi. 5- Şehzâde Mehmed Vahidüddin Efendi (Sultân Vahîdüddin). 6- Şehzâde Ahmed Nûreddin Efendi. 7- Şehzâde Mehmed Âbid Efendi. 8- Şehzâde Mehmed Fuad Efendi. 9- Şehzâde Mehmed Burhâneddin Efendi. Behîce Sultân. Medîha Sultân. Senîha Sultân. Refî‘a Sultân. Nâile Sultân. Râbi‘a Sultân; Fatma Sultân; Mevhibe Sultân; Sâbiha Sultân; Fatma Nâzıme Sultân; Münîre Sultân; Bedî‘a Sultân; Na‘îme Sultân; Cemîle Sultân; Mehmed Rüşdî Efendi; Osman Safiyyüddin Efendi. Ahmed Kemâleddin Efendi. 7- Mehmed Vâmık Efendi. Nizâmeddin Efendi; Burhâneddin Efendi; Neyyire Sultân; Aliye Sultân; Sâmiye Sultân; Nâzıme Sultân; Mukbile Sultân; Fehîme Sultân; Şehîme Sultân; Süleyman Efendi.

 Yukarıdaki listeden de görüldüğü üzere, hayatı boyunca meşru dairede de olsa, çok fazla kadınla beraber olan I. Abdülmecid, çocuklarına ve aile hayatına fazlaca düşkün bir insandı. İyi bir hükümdâr olmasına rağmen, Avrupa taklitçiliğini bazan gayr-ı makul denecek seviyelere getiriyordu. Bunda çevresindeki Avrupa tahsili görmüş bürokratların da büyük etkisi vardı. II. Mahmûd gibi, devletin askerler değil sivil bürokratlar tarafından idare edilmesine taraftardı .

Bookmark.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır