enes batur kafa atma / Enes Batur Mermiye Kafa Atmak mp3 mp4 flv webm m4a hd video indir

Enes Batur Kafa Atma

enes batur kafa atma

Enes Batur hayal değil, gerçek!

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Evinden yıllardır Youtube’a yayın yapan Enes, sinema perdesine çıkınca ve filmi ilk hafta ‘en çok izlenen’ film olunca, Youtube işinin gerçek bir iş olduğu tescillendi!�

Haberin Devamı

Youtuber olmak, hala aşağı yukarı herkes tarafından bir hobi, en iyi haliyle ‘olursa olur bir yan iş’ olarak algılanırken; özellikle bu mevzuya erken giren, yıllardır mücadele veren gencecik tiplerin bu işten geçinebildikleri ve hatta iyi para kazandıkları haberleri ‘geçkinlerin’ kafalarını karıştırmaktaydı.

*

Aslında şu an otuzlu yaşlarında olanlar, bir ara bu işte para olduğunun farkına vardılar ama işi gücü bırakıp Youtube’a yönelecek yerleri ağrıyordu.

Çünkü; işten eve gelirim, iki video çekerim, milyonlarca takipçim olur işi değil bu. Emek istiyor, kendine has dinamikleri var; arama motorlarında üst sıralarda çıkabilmek, fark edilmek, izleyici kitlesini yakalamak, onları kanalda tutmak, tekrar gelmelerini sağlamak, bir videoyu sonuna kadar izletebilmek, öyle her yiğidin harcı değil!

*

Haberin Devamı

Youtube yirmili yaşlarında olanların zaten bir hayat biçimi ama çoğunlukla izleyici olarak.

90 doğumluların çoğu da, her gün diyete ya da spora başlamak isteyen hafif kilolu biri gibi her gün Youtube’a bir şeyler yapma arzusuyla kıvranıyorlar ama bir çoğunda sadece düşünce aşamasında kalıyor.

Kameram yok, çektiğimi nasıl kesip biçeceğim, bilgisayar bilmem, bilsem program bilmem, başkalarına ihtiyacım var derken; bir kız çıkıyor, eline aldığı telefonla her gün kendi sıradan hayatını paylaşıyor ve milyonlar o videoları izliyor...

Tabi, bizim gençler çıldırıyor, ‘Youtube’a bir şeyler yapmak lazım!’

*

2000 üstü doğumlu olanlar, başka bir şey bilmiyorlar zaten. ‘Ne olmak istiyorsun bakayım sen?’ dediğin ilk okul ve orta okul öğrencilerinin yarısı ‘Youtuber olmak istiyorum’ diyor. Bizim kafa da almıyor tabi.

Haberin Devamı

‘Ol, sen yine Youtuber ol da, sınavlarına iyi çalış’ falan şeklinde saçmalayıveriyoruz.

*

Eğer meslek icabı değilse, 40+ için Youtube alacakaranlık bir mecra. Uzaktan ilgiyle izlenen, televizyona alternatif olduğunu duydukları, çok önemli olduğunu bildikleri ama tam da ‘şey edemedikleri’ bir ortam...

Medyaya kasetçalardan başlamış bir nesil için Youtube’a alışmak, Youtube için üretmek ve bir meslek grubu olarak Youtuber olmak, televizyona çıkıp ünlü olmaktan kat be kat daha zor. İnanın...

*

Öyle algılanmadığının farkındayım. Sadece söylediklerimi denemeniz için, çok inandığınız bir video çekin, bir şekilde Youtube’da paylaşın.

Sadece üç – beş kişinin izlediğini göreceksiniz!

*

Haberin Devamı

Bir izleyici olarak değil, bir üretici olarak Youtube; hiç de göründüğü kadar kolay bir ortam değil aslında. Çek videonu, koy Youtube’a, millet izlesin olmuyor yani!

*

Tek bir ‘çok izlenen’ video üretimi için uğraşmak bir yana; kanal açmanın kurallarını hatmetmek, her hafta seni izleyecek insanlara içerik üretmek, bunu düzenli yapmak, insanların kanalına abone olması için didinmek, var olan abonelerini memnun etmek, hakkındaki olumsuz eleştirilere katlanmak ve hatta bunlara gülümseyebilmek; aylarca, yıllarca hiç bir beklenti yokmuşçasına üretmeye devam etmek gerekiyor...

*

Bu memlekette çok ciddi takipçisi olan isimler var Youtube özelinde.

Mesela; Enes Batur, Orkun Işıtmak, Danla Biliç, Uras Benlioğlu, Ruhi Çenet, Ahmet Aga, Sarp Atilla, Kafalar, Hayrettin, Reynman, Berkcan Güven, Meryem Can, Burak Oyunda, Murat AbiGF, Duygu Köseoğlu, FurkanYamanHD gibi isimler...

Haberin Devamı

Bazılarınıza çok yabancı gelebilir ama bu gençler bir AVM’de imza günü yapmaya kalksa, AVM yıkılma tehlikesi geçiriyor, haberiniz yok!

*

Şöyle izah edeyim; yazımın başlığında adını kullandığım Enes Batur’un Youtube’da altı milyonun üzerinde takipçisi var. Hepimizin tanıdığı ve çok sevdiği Tarkan’ın ise 855.000! 

Yani, Youtube bambaşka bir ortam!

*

Takipçi sistemi ise şöyle işliyor; eğer bir Youtube kanalını takip ediyorsanız ve o kanalda bir video yayınlanıyorsa, videonun yayınlandığı mesajı önünüze düşüyor, yani anında haberdar oluyorsunuz! Bu da abone sayısının çok fazla olmasının önemini ortaya koyuyor.

Ne kadar çok abonen varsa, o kadar iyisin!

*

Haberin Devamı

Demek ki misal, Enes Batur her hangi bir video paylaştığında, o videonun yayında olduğu haberi altı milyon kişinin telefonuna mesaj olarak geliyor.

Hem de telefonunuza gelen ve bir daha gelmesin diye bin bir takla atmak zorunda kaldığınız ‘fırsat, bet, sigorta, checkup’ mesajlarından değil!

‘Bana gelince mutlaka haber verin!’ diye üye olmuş altı milyon kişi bu!

Çok büyük bir bölümünün yaş aralığı, nerede yaşadığı, ne tür bir cihaz kullandığı, iletişim bilgileri ve hatta adı - sanı belli altı milyon insan!

*

Bunun reklam verenler için ne kadar önemli olduğunu görebiliyor musunuz?

Merak etmeyin, reklam verenler de görüyorlar...

Geç olsun da, güç olmasın; televizyon reklam pastasına rakip, direkt hedefe yönelik bu reklam pazarı, markaların da hedeflerinden biri haline gelmeye başladı nihayet!

Bir Amerika değiliz ama hızla online reklamın gücüne inanmaya başlıyoruz...

*

Enes Batur özelinde ise; evinden video paylaşan bir gencin, aynı yolu hırsla ve demoralize olmadan izleyerek, film endüstrisinde ‘çok izlenen’ bir filme imza atması; Youtuber olmanın zor ama boş bir iş olmadığını gösterdi herkese.

*

Demek o videoları evlerinden, ceplerinden bedava izleyen milyonlar; ellerini ceplerine atarak, başka bir mecrada da hareketlenebiliyormuş!

*

‘Game changer’ diye bir laf vardır İngilizcede, ‘oyun değiştirici’ demektir. ‘Kuralları yıkan, kendi kurallarını koyan’ anlamında kullanılır. Belki küçük bir adımdır bir Youtuber’ın yaptığı bir filmin milyonlar izlenmesi ama her açıdan önemlidir.

Kendi imkanlarıyla, kendi videolarını paylaşan bir amatörün profesyonelleşebildiğini ve sonunda bir marka değeri sahibi olduğunu gösterir!

*

Çocuklarınız ‘Youtuber olmak istiyorum!’ deyince hemen olumsuz yaklaşmayın!

Bir dönemin ‘artiz olmak isteyen’ gençlerine ‘hayır!’ çeken ebeveynler, şimdi o çok para kazanan artizlerin dizilerini evde mandalina soyarak, çekirdek çitleyerek izliyor ya; gelecekte benzer bir duruma düşmeniz çok büyük olasılık, benden söylemesi!

*

Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam

[email protected]

#Enes Batur#Youtuber Enes Batur#ANLATANADAM

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

Aman Doktor (Sinemada şarkılı-türkülü rakı masası keyfi), Enes Batur Hayal mi Gerçek mi (Sinemada 10 Youtube videosunu art arda izleme keyfi)

Yine bir karne haftasında sinema salonlarını, minnaklara seslenen filmler dolduruyor. En son "Al sana ödül! Yo yo ver, vazgeçtik!" şeklindeki Altın Kelebek şakası ile gündem olan Enes Batur'un filmi, abonelerini tatilde de aralıksız video izlemeye teşvik ediyor. Pixar animasyonu Coco ise çocukları enstrüman çalmak için motive ediyor (teşekkür et bakayım Pixar teyzene!) Bir de bol müzikli bir 'yetişkin yapımı' var; Aman Doktor... Tony Gatlif'in filmiyle, İstanbul-Yunanistan arası gezip oyun havası dinliyor, rakı masalarında yetişkinliğimizin tadını çıkarıyoruz.

O zaman çingene filmleriyle bilinen Gatlif’in 1993 yapımı çingene belgeseli Latcho Drom'daki İstanbul bölümünü şöyle bırakayım aşağıya, sonra da Tony Abi'yle başlayayım izninizle:


 

Aman Doktor (Djam) - Hayırdır Tony Abi, çingeneleri övmemişsin bu sefer!

Tony Gatlif, Cezayir doğumlu, Fransız vatandaşı bir çingene... 70 yaşında üşenmeden hâlâ uzun yolculuk filmleri çekebilen abimiz, filmlerinde çingenelerin yaşam tarzlarına (göç, seviş, müzik yap) odaklanır. En son Türk kızı ile Roman genç aşkı anlattığı Geronimo filmiyle karşımıza çıkmıştı. Şimdi de yine iki karakterin serseri gibi, it gibi dolanıp dans ettikleri bir film yapmış. Başrolde yönetmenin dansını, rol yapışını sevmediği hâlde şans verdiğini duyum aldığım güzel bir kadın var: Daphne Patakia... Kendisi, filmin orijinal ismindeki Djam olur...

 

Bunlar çingene değil galiba?

Djam kızımız, Midilli Adası'nda cici babası ve küçük tekneleriyle mutlu mesut yaşar. Biz, "Teknenin ismi de 'ekmek teknesi' olsaymış tam yerli mahalle dizisi olurmuş" diye düşünürken cici baba, tekneye bir parça gerekli olduğunu söyler. WhatsApp bildirim sesi, Akbil basım sesine bile oynayan, dans eden Djam'ın İstanbul’a gitmesi gerekir. Orada da Avril isimli bir Fransızla karşılaşır, Avril Suriye'ye gönüllü olarak gitmek isterken soyulmuş, çaresiz kalmıştır. Derken, Türkiye-Yunanistan yolculuğu başlar, Suriyeli mülteciler bol bol anılır ve Yunanların "Biz olmuşuz Ortadoğu" serzenişleri duyulur.

İşin içine Yunanistan'daki ekonomik kriz de girince anlarız ki, bu dünyada kimsenin evininin barkının garantisi yok, herkes çingene kardeşlerimiz gibi göçebe olabilir. Aydınlanırız ve uzanıp kendi yanaklarımızdan öperiz.


II. Rakı İçen Kadın Övme Sempozyumu, Açılış Töreni'nden....
 

Ama bilirim en sonunda, mülteciyim ben sanaa...

Çoğu yollarda geçen filmde, gerçekçi bir sinema dili tutturuluyor. Susmayan müziklerle; Aman Doktorla, İstemen Babacım'la, rembetikoyla-zeybekle, Türk-Yunan kültürü arasında bağ kuruluyor ve bazen zırt pırt şarkı söylenen bir Ferdi Tayfur filmi izler gibi oluyoruz. Hele ki Djam deli dolu halleriyle, Kara Üzüm Habbesi'ni söylüyor ya bir ara, güzelim film İbo Show'a dönüşecek diye korkuyoruz.

Neyse ki gerçekçilikten taviz verilmiyor. Sanki bir ara Djam ve Avril gereksiz yere soyunuyorlar ama, politik-erotik mesajlar çıkarmayı biliyoruz bu sahnelerden (Bu şerefsiz politikacılar halkı böyle çıbladak soyuyor!)... Filmde "Yaprak sarması Türk mü Yunan mı", "Rakı kimin" geyikleri anlamsızlaşıyor ve "Her şey bizim için" mesajı veriliyor. Fazla kardeşlik mesajı gaza getiriyor, "Midilli evimiz, Djam anamız" diyoruz.


- Şehrin havasından mı suyundan mı artık, yeni abdest almış amcaya dönüştüm bi günde...

Puan: 30'u İstanbul'un, 30'u Midilli'nin, 20'si kızın = 80

 

Enes Batur Hayal mi Gerçek mi - O değil de ayda kaç para geçiyor bu çocuğun eline?

"Oha lan, Bu Youtuber'lar Bu Kadar Para mı Kazanıyor mk?" haberinde ayda 300 bin kazandığını görüp milletçe lise terk olmadığımız için pişmanlık duymamıza yol açan Enes Batur'un, abone rekortmeni bir Youtuber olma macerasını ele alan filmi Kamil Çetin yönetmiş. "Kamil Çetin kim?" diye sorgulayınca kısa bir Google'lamadan sonra anlaşılıyor ki, Çılgın Dersane 3 ve 4'ü ve de ne son Ketenpere'nin yönetmeniymiş. Evet, bu kısımları sindirebildiysek fragmanı şöyle bırakıyorum:


 

Kimdi bu Enes Batur ya?

"Haydaa bu çocuk küfür ediyormuş, dün bizim yeğen söyledi" gerekçesiyle  Altın Kelebek'i alındığında merak edip birkaç videosunu izleyince tanımıştım ben bu kardeşimizi ve o gece boyunca Enes Batur’un ne kadar kazandığını kafamda yuvarlayıp durduydum. Günlük izlenme oranını hesap etmeye, abone sayısıyla Youtube parası arasında pozitif bir ilişki kurmaya çalışmış, e zaten o gece bir de bitcoin'i öğrenmeye çalıştığım için iyice mal olmuştum. İyi gelmedi bana bu çocuk.

İşbu arkadaş, oyun videosu, challenge videosu, sevgilisi Başak'la kapışmaca videosu derken bir şekilde izletecek bir şey buluyor. Her gün bir video çekiyor ve birkaç saatte milyon izlenmeyi buluyor.


Para onları çok değiştirdi!
 

Filmin öyküsü kaç Youtube videosu eder?

Lisede sivilceli, gözlüklü, sessiz, yalnız bir tip olan Enes Batur, Youtube’u keşfediyor. Zaten okulda insan yerine koymuyorlar kardeşimizi, o da kendisini web cam'e ve bilgisayar monitörüne veriyor. Ayrıca bilgisayar ekipmanlarını sürekli değiştirerek çeşitli markaların reklamını da yapıyor. Anlıyoruz ki Asus marka bir bilgisayarın sivilcelerimizi giderebiliyor, kullanan kişiye laf sokma özelliği katıyor.

Önce halk çocuğu, sonra da şerefsiz bir züppe olan filmdeki Enes Batur'u izleyip gerçek hayattaki Enes Batur Sungurtekin’e bile duacı olmamız isteniyor. Youtube'daki senaryo kanalları izlenmemiş olacak ki, senaryo çok vasat, klişe, eksik, kolaycı... Oyuncular da Ceyda Düvenci, Bekir Aksoy gibi isimler dışında amatör kişiler olduğu için bazen, 34 kişilik afişteki* hâlleri bile daha iyi duruyor.

Film 8-13 yaş kitlesine hitap ettiği için, her şey tane tane anlatılıyor, doğrudan kameraya bakıp mesaj verildiği bile oluyor. Abonesi arttıkça kibarlaşan 20 yaşındaki adamımız, çocuklara bir şeyler öğütleyip duruyor: Alkol kötüdür, babaya karşı gelmek suçtur, üniversite sınavına girmemek iğrençtir, trip yapan sevgilinin yüzüne telefon kapatmak saçmalıktır vs...


* Enes Batur bize, artık çok fazla arkadaşı olduğunu anlatmaya çalışıyor...
 


Yüzünün sağ tarafı daha fazla ASUS monitör ışığına maruz kalmış olacak ki, tertemiz!
 

Benim yorumlarım böyle... Bir de filmi beraber izlediğim çocukların film hakkındaki görüşlerini sordum. Onların yorumları da şöyle (bence):

Mert Semir (9): Enes Abi'yi yine beğendim ama videoyu bu sefer biraz uzun tutmuş bence. Gerçi Cumali Ceber'in videosundan iyidir en azından... Evet, 9 yaşında olmama rağmen Cumali Ceber'den ben de iğrenebiliyorum.

Damla Güzel (12): Arkadaşlar benim de bir makyaj kanalım var, sadece birkaç saniyenizi ayırıp linke tıklayarak abone olmak ister misiniz? Bir dahaki videomda gönüllü bir ergene 'sivilceli Enes Batur' makyajı yapacağım.

Güngör Uzun (14): En büyük hayallerimden biri Enes Batur gibi kameraya kafa atma hareketi yapıp "Hepinize meraba arkaaşlar" diyebilmek... Ben hep monitöre kafa atıyorum maalesef, babam Kaleci Fevzi diye çağırıyor beni...


Çocuğu da bu adama emanet ettik ama...

Puan: "Bir videon 35 milyon izlense de fark etmez, burası sinema camiası kardeş" anlamında bir 35
 
 

Coco - Ölüler Günü'nde de hediye alıyor muyuz? Bay-bayan kefen takımı?..

Şimdi de Pixar’ın son harikası animasyonumuzda sıra… Geçen yıllarda vizyona giren Hayat Kitabı'ndaki gibi bir Meksikalı geleneği Ölüler Günü’yle ilişkili bir öykü... En son İyi Bir Dinozor filminde çok tatmin etmeyen Pixar, bu filmle sağ olsun, Ters Yüz filmindeki tatmine yaklaştırdı beni (Niye tatmin matmin diyerek koca şirketten böyle masaj salonu gibi bahsediyorsam?)...

Filmin senaryosuna ve tekniğine ayrı ayrı uğraşılmış. Mesela gidilmiş Meksika’ya “Bu insanlar nasıl yaşıyor” diye araştırılmış, bahaneyle gezilmiş de... Biçimsel olarak da yine dersine iyi çalışmış Pixar, mesela animasyondaki karakterlerin bastığı gitar notaları gerçeğe uygun basılmış, o notadan hangi ses çıkıyorsa o ses çıkarılmış. Enes Batur yapımcıları bu kısmı dikkatle okusun lütfen!


 

Suyu mu çıktı ayakkabı dükkanının?

Başrolde bu sefer kovboy oyuncağı yok, kepçe yok, beynin içindeki duygular yok, dinozor yok, şöyle normal gibi bir çocuk var. Adı Miguel... Bir rol model olarak gördüğü Ernesto De La Cruz gibi efsane bir müzisyen olmak istiyor ama ailesi müzisyenliğin ailelerine lanet getirdiğini düşünüyor.  Herhangi bir animasyonda göreceğimiz gibi, hayallerinin peşinden gitmek isteyen bir çocuk var ve “Tamam bu ülkenin ayakkabı tamircisine de ihtiyacı var ama ben müzisyen olacağım” diye tutturuyor. 

Bu arada Ölüler Günü zamanı geliyor ve Miguel yanlışlıkla, ölen ama tamamen unutulmayan kimselerin yaşadığı Ölüler Tarafına geçiyor (Araf? Araf v 216?) ve burada tamamen ölmeden eski yaşamına dönmeye çalışıyor.


Yemeyip yediren, içmeyip içiren aile (temsili)...
 

Bizim çocuk da anlayacak mı?

Yine bir Pixar senaryosu, heyecanı dinmeyen bir kaçma-kovalama öyküsünden oluşuyor. Senaryo yine hiç sekmiyor, sürprizlere de açık olmamız gerekiyor. Birçok yerde yetişkinlere hitap ediliyor ve sanatsal göndermelere rastlanıyor. 'Her ay farklı bir ölü ünlü' şiarıyla illüstrasyon kapaklar hazırlayan popüler edebiyat dergilerinin kapak güzeli olarak tanıdığımız Frida Kahlo’yu da Ölüler Diyarında, bu sefer ceset olarak görüyor, bu cesur ve samimi hareketi alkışlıyoruz.

Ayrıca karnavalvari bir ortamda gezmek, festivaldeymiş gibi art arda gelen şarkılarla eğlenmek güzel oluyor. Birkaç sene sonra ergen sesiyle "Annö bön Zöytünlü Rok Föstüvolüne güdücem" diye sizden yüklü miktarda harçlık isteyecek çocuğunuzu şimdilik ucuza eğlendirmek için uygun duruyor.


- Vaay delikanlı gönlüüüm vay! Sen bu kurşunu yine mi yidin?!

Puan: 85 (Bu aralar güzel film görünce basıyorum bol bol puanı... Tam bir çömez eleştirmen gibiyim)
 

Diğer:

Rüzgar: Sevgi– hayat–aile çemberinde yolculuk vadediyormuş bu Belçim Bilgin ve Halil Sezai'nin başrollerinde olduğu film. Dramatik anlarla yaşamın derin sularına götürüyormuş da aynı zamanda eğlenceli zamanları mı yadediyormuş neymiş... Açıkçası çok araştırmadım ya...

Umut Avcıları: Cafer, Ahmet, Baki, Doğan diye dört adam şiveli şiveli birbirlerine laf sokuyor, olay Afyon'da geçiyor, olayın ne olduğu bir önem arz etmiyor ve bu da bu haftanın yerli komedisi oluyor.

Hakaret: Ziad Doueiri yönettiği  filmin sağlam senaryosu Lübnan'daki toplumsal kutuplaşmayı gösteriyor. Biri Filistinli Müslüman, diğeri koyu Hıristiyan iki kişinin basit hakaret davası ülke genelinde gündem oluyor ve mahkemede ne mesajlar veriliyor ne mesajlar... Film Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü aldı ve ayrıca Oscar'ın yabancı film adayları arasında (bizim çekik Ayla'nın yer almadığı 9 filmlik listede):


 

SONUÇ - Minik filmler karnelerini aldı mı?

Bu haftanın iki popüler filmi de aslında hemen hemen aynı mesajı veriyor: "Hayallerinin peşinden koşmak güzeldir ama 1.-2. dereceden yakınlara karşı gelmek tehlikeli ve yasaktır!"... Kalite farkı bariz bir şekilde fark edilebiliyor: Enes Batur Hayal mi Gerçek mi, karşısındakini geri zekâlı bilip "Arkaaşlar babadan nasıl özür dilenir bugün size onu öğreteceğim" şeklinde davranırken Coco, ince ince döşüyor mesajını. Diğer yandan karnesi zayıf liseli çocuğu cezalandırmak için Enes Batur'un filmi için uygun gibi... Hakaret ve Aman Doktor filmleri ise senaryonun politikliği açısından sağlamlar. Sıkıcı yetişkin muhabbetleriniz için ağzınıza argüman verebilirler.

Böyle işte... Bu hafta da her yaş grubundan insanı mutlu ettiğimize göre haftaya görüşmek üzere...

Twitter:@duraladam

-BİTTİ (Haftaya Ali Atay'ın yeni filmi geliyor ve sanki şimdiden biraz Tarantino'ya benziyor)-

(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)


<

>

facebook'ta Paylaştwitter'da paylaşAllah'a havale et

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır