eroziv lezyon / EROZİV ÖZOFAJİT GELİŞİMİNDE HELİCOBACTER PYLORİ’NİN GASTRİK LOKALİZASYONUN VE GASTRİT SKORUNUN ROLÜ

Eroziv Lezyon

eroziv lezyon

Tez NoİndirmeTez KünyeDurumu267484
Acil servise başvuran üst gastrointestinal sistem kanamaları ve mortalite ve morbiditeyi etkileyen faktörler / Upper gastrointestinal bleeding and factors effecting morbidity and mortality in patients who admitted emergency department
Yazar:LÜTFİ AKYOL
Danışman: PROF. DR. MUHAMMET GÜVEN
Yer Bilgisi: Erciyes Üniversitesi / Tıp Fakültesi / Dahiliye Ana Bilim Dalı
Konu:Gastroenteroloji = Gastroenterology
Dizin:Gastrointestinal hemoraji = Gastrointestinal hemorrhage ; Mortalite = Onaylandı
Tıpta Uzmanlık
Türkçe
2010
97 s. Giriş ve Amaç: Üst gastrointestinal sistem (GİS) kanaması önemli morbidite ve mortalitesi olan bir tıbbi sorundur. Bu çalışmada hastanemize üst GİS kanamasıyla başvuran hastaların epidemiyolojik özelliklerini belirlemek, kanama nedenlerini saptamak, uygulanan tedavi yöntemleri ve sonuçlarını izlemek, konuyla ilgili üniversitemiz hastanesine güncel veri elde etmek, literatürle karşılaştırmak ve hastaların mortalite ve morbiditelerini etkileyen faktörleri araştırmak amaçlanmıştır.Materyal ve Metod: Bu çalışma Ocak 2005 ve Şubat 2010 tarihleri arasında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine hematemez, melena, hematokezya şikayetleriyle başvuran ve yapılan özefagogastroduedonoskopisinde (ÖGD) üst GİS kanaması tespit edilen hastalar üzerinde retrospektif olarak yapıldı. Hastaların dosyaları hastane arşivinden tarandı. Acil olarak yapılan ÖGD ile kanayan lezyonun tipi, lokalizasyonu, aktif kanıyor ise yapılan kanamayı durdurucu girişim tipi ve etkinliği, peptik ülser kanaması ise Forrest sınıflaması, ayrıca klinikte yattığı süre içerisinde tekrar üst GİS kanaması geçirip geçirmediği kaydedildi. Hastaların daha önceden GİS kanaması geçirip geçirmediği, GİS kanaması öyküsü varsa sayısı, sigara, alkol alışkanlıkları, kan grupları, hastalara verilen medikal tedaviler kaydedildi.Bulgular: Üst GİS kanaması tanısı konan 615 hasta çalışmaya alındı. Erkeklerin yaş ortalaması 58.4±16.7 iken, kadınların yaş ortalaması 64.4±16.7 idi. Hastaların % 23.4'ü hematemez, % 39.5'i melena, % 36.1'i hematemez + melena ile başvurmuştu. Hastaların vital bulguları incelendiğinde % 32.7 hastada taşikardi (nabız>100/dk), % 8.6 hastada şok (TA Objectives: Upper gastrointestinal bleeding (UGIB) is a medical problem which is an important cause of morbidity and mortality. In our study, we aimed to investigate the epidemiological facilities of the patients and the causes of bleeding, follow up treatment methods and their outcomes and get actual related information from our clinic to compare our results with literature and to determine affecting factors of morbidity and mortality in patients who were admitted to our hospital due to UGIB.Material and Methods: This is a retrospective study of the patients who were admitted to the emergency department of Erciyes University Faculty of Medicine Hospital with complaints of hematemesis, hematochezia, or melena and in whom UGIB was diagnosed with esophagogastroduodenoscopy (OGD) between January 2005 and February 2010. Records of the patients were scanned from hospital archives. From urgent OGD, the type and the localization of the bleeding lesion, the type and the efficiency of blood stopping method applied to active bleeding, Forrest classification of the bleeding peptic ulcer and repeated upper gastrointestinal bleeding during the hospitalization were recorded. History of UGIB, the number of UGIB if present, smoke and alcohol cessation, blood groups and performed medical treatments of the patients were recorded.Data: 615 patients with diagnosed UGIB were included in the study. Mean age of the males and the females were 58.4±16.7 and 64.4±16.7 years, respectively. Of the patients 23.4% were admitted with hematemesis, 39.5% of the patients were admitted with melena and 36.1% of them were admitted with hematemesis plus melena. It was determined that tachycardia (pulse rate greater than 100 beats/minutes) was present in 32.7% of the patients, shock (blood pressure lower than 90/60 mmHg and pulse rate greater than 100 beats/minutes) was present in 8.6% of the patients when hemodynamical parameters were investigated. One or more comorbid systemic diseases were present in 451 (73.3 %) of the patients. The most frequent comorbid disease was hypertension with the number of 205(33.3 %) patients. 500 (81.3 %) of patients had history of drug use. The most used drug was NSAID with the frequency of 247 (40.2%) patients. UGIB occurred once or more in 34% of the patients. Diagnoses after OGD were as follows; duodenum ulcer in 211 (34.3%) patients, gastric ulcer in 112 (18.2%) patients, oesophageal varices bleeding in 102 (16.6%) patients, erosive gastritis in 61(9.9%) patients, on erosive gastritis in 32 (5.2%) patients, gastric and duodenal ulcer in 23 (3.7%) patients, gastric cancer in 17 (2.8%) patients. Active bleeding was present in 18.2%.Blood transfusion was performed in 537 (87.3%) patients. Sixty four (10.4%) of the patients died. The mean age of the exitus patients was 64.4±12.6 years while the mean age of the survivors was 59.7±17.3 years. In exitus patients, the mean age was significantly higher (p=0.009. It was found that the presence of hypotension and tachycardia on admission (p

EROZİV ÖZOFAJİT GELİŞİMİNDE HELİCOBACTER PYLORİ’NİN GASTRİK LOKALİZASYONUN VE GASTRİT SKORUNUN ROLÜ

Amaç: Helicobacter pylori (Hp) enfeksiyonu ve gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) dünya çapında yaygın hastalıklardır. Hp ve GÖRH arasındaki etkileşim ise karmaşık bir konudur. Bu çalışmanın amacı erişkin hastalarda Hp enfeksiyonu ve Hp’nin gastrik lokalizasyonu ile reflü özefajit arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Reflü özofajit tanılı 239 hasta, 229 yaş ve cinsiyet uyumlu kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Gastrik antrum ve korpustan elde edilen biyopsi örnekleri histolojik olarak değerlendirildi. Enflamasyon, aktivite ve Hp kolonizasyonunun ciddiyeti, 0 (hiçbiri) ile 3 (en ağır) arasında skorlandı. Enflamasyon ve aktivite skorları toplandı ve gastrit skoru olarak ifade edildi. Bulgular: Hp enfeksiyonu prevalansı RE’li hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşüktü (olasılık oranı 1,56 %95 güven aralığı 1,08-2,27; p=0,02, p<0,05). Korpustaki Hp kolonizasyonu özofajit grubunda anlamlı derecede düşüktü, fakat antrumda Hp kolonizasyonunda anlamlı bir fark yoktu (sırasıyla p=0,01, p<0,05 ve p=0,09, p>0,05). Korpustaki Hp kolonizasyonu ve gastrit skorunun özofajit gelişimi ile negatif korelasyon gösterdiği, antrum ve gastrit skorundaki Hp kolonizasyonunun özofajit ile korelasyon göstermediği bulundu. Sonuç: Sonuç olarak, bu çalışmada Hp enfeksiyonu ve korpus gastrit skoru sıklığının, eroziv reflü özofajit hastalarında kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, Hp kolonizasyonu ve korpus gastrit skorunun özofajit gelişimi ile negatif korele olduğunu göstermiştir.

Barlas Sülü, Elif Demir, Yusuf Günerhan

Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kars, Türkiye

Özet

Amaç: Gastrik polipler nadir görülen lezyonlar olup, üst gastrointestinal endoskopik incelemede tesadüfen saptanırlar. Bu çalışmada gastrik polip saptanan hastalar ve poliplerin özelliklerinin araştırılması amaçlandı.

Hastalar ve Yöntem: Endoskopi ünitesi ve patoloji bölümündeki kayıtlardan gastrik polip saptanan hastalar retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik, klinik, histopatolojik özellikleri ve bir yıllık takipleri değerlendirildi.

Bulgular: Üst endoskopi uygulanan 1700 hastanın 49'unda (%2.9) gastrik polip tespit edildi. Bu hastaların 27'si erkek (%55.1), 22'si kadın (%44.9) ve yaş ortalamaları 51.9 (en genç: 22, en yaşlı: 86) yıl idi. Polipoid lezyon saptanan hastalarda en sık dispepsi (%51) şikayeti mevcuttu. 49 hastanın 34'ünde (%69.4) tek polip, 15 (%30.6) hastada multipl polip saptandı. Polipoid lezyonlar en sık antrumda (25 hasta, %51) iken, en az kardiada (3 hasta, %6.1) gözlendi. En sık multipl polip antrumda (10 hasta, %66.7) idi. Eşlik eden en sık endoskopik patolojinin gastrit (%45.8) olduğu saptandı. Eksizyon veya biyopsi uygulanan poliplerin 43'ü (%87.8) sesil idi. Polip saptanan hastaların 34'ünde (%69.4) Helikobakter pilori (+) idi. Eksizyon uygulanmayan poliplerde Helikobakter pilori tedavisi ile takiplerde polip boyutlarında küçülme eğilimi saptandı.

Sonuç: Dispeptik şikayeti olan, özellikle elli yaş üstü hastalarda endoskopik inceleme yapılmalıdır. Ayrıca eksizyon uygulanamayan poliplerin tedavisinde, Helikobakter pilori eradikasyonunun etkisi daha çok hastadan elde edilen verilerle incelenmelidir.

Anahtar Kelimeler: Polip, mide polibi, Helikobakter pilori, endoskopi, gastrointestinal sistem

Giriş

Gastrik polipler mide mukozası yüzeyinden lümen içine protrüde olan lezyonlar olarak tanımlanırlar. Genellikle polipoid lezyon terimi kullanılır. Tüm üst gastrointestinal endoskopi uygulanan hastaların %2–%6’sında ve genellikle tesadüfi olarak saptanır[1,2]. Endoskopik incelemenin yaygınlaşması ile bu oran artmaktadır.

Poliplerin en önemli klinik özellikleri malign dönüşüm göstermesi, ülsere poliplerin anemiye yol açması ve mide çıkışında aralıklı olarak obstrüksiyona neden olabilmeleridir[3]. Bu nedenle tanı ve tedavi önemlidir.

Gastrik polip tanısını doğrulamak için histopatolojik değerlendirme gerekir. Polipoid lezyonlar önceleri WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından neoplastik ve non-neoplastik olarak basitçe ayrılmakta idi. Ancak günümüzde daha pratik ve bütün subtipleri kapsayan sınıflamalar bulunmaktadır[4,5].

Bu çalışmada kendi kliniğimizde rasladığımız gastrik polipli hastaların demografik, klinik, endoskopik, histopatolojik özelliklerini ve 1 yıllık takip sonuçlarını sunduk.

Gereç ve Yöntemler

Bu çalışma Ağustos 2008 ile Aralık 2011 tarihleri arasında Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı endoskopi ünitesinde, üst endoskopi yapılan hastalarda gerçekleştirildi. Bütün hastalara sedasyon amaçlı faringeal topikal anestezik madde olan %10’luk lidokain ve intravenöz midazolam uygulandı. Saptanan poliplerden uygun olanlar endoskopik polipektomi yöntemiyle çıkarıldı. Polipektomiye uygun olmayacak kadar milimetrik olan poliplerden ise tanı amaçlı biyopsi alındı.

Aynı seansta Helikobakter pilori (HP) tanısı (üreaz testi) icin antrumdan ve herhangi bir histopatolojik değişikliğin tanısı için çevre dokudan biyopsi alındı. Üreaz testinin sonucu işlemi uygulayan ekip tarafından değerlendirildi. Hastaların en belirgin başvuru şikayeti ve multipl poliplerden en büyüğü temel alınarak endoskopik bulgular ve işlemler kayıt altına alındı. Alınan biyopsiler patologlar tarafından değerlendirilerek histopatolojik subtiplerine göre sınıflandırıldı. Polipler, WHO’nun modifiye edilmiş sınıflandırması temelinde hiperplastik, adenomatöz, fundik gland ve hamartamatöz olarak ayrıldı[4,5].

Polip tespit edilen hastalar bir yıl takip edildi. Hastaların bu süre içinde 6’şar ay arayla 2 kez üst endoskopik kontrolleri yapıldı.

Bulgular

Demografik özellikler
Üst endoskopi uygulanan 1700 hastanın 49’unda (%2.9) gastrik polipoid lezyon/ lezyonlar tespit edildi. Hastaların 27’si erkek (%55.1), 22’si kadın idi (%44.9). Bu hastaların yaş ortalamaları 51.9 (en genç: 22, en yaşlı: 86) olarak belirlendi.

Klinik özellikler
Polipoid lezyon saptanan hastalarda saptanan en sık şikayet dispepsi (%51) idi. Diğer sık görülen şikayetler ise epigastrik ağrı (%32.7), kilo kaybı (%10.2), anemiye sekonder şikayetler (%6.1) idi (Tablo 1).

Endoskopik özellikler
Değerlendirdiğimiz 49 hastanın 34’ünde (%69.4) tek polip, 15 (%30.6) hastada multipl polip mevcuttu (Resim 1). Polipoid lezyonlar en sık antrumda (25 hasta, %51) iken, en az kardiada (3 hasta, %6.1) gözlendi. Multipl polip bulunan 15 hastanın 10’unda (%66.7) tek anatomik bölgede (antrum) multipl polipid lezyon varken, 5 (%33.2) hastada birden fazla bölgede polip saptandı. Üst gastrointestinal trakt da polipoid lezyon saptanan hastaların endoskopik incelenmesinde saptanan endoskopik patolojiler sıklık sırasına göre gastrit (%45.8), hiatal herni (%28.9), özofajit (%16.9), gastrik ülser (%7.2 ), çevre dokuda tümör (%1.2) idi. Çevre dokuda malignite (adenokarsinoma) tespit edilen hastaya operasyon uygulandı. Polipoid lezyon bulunan iki hastada başka bir patoloji saptanmadı. Eksiyon veya biyopsi uygulanan poliplerin 43’ü (%87.8) sapsızdı.

Sapsız ve çapı küçük olan, eksizyonu teknik olarak uygun olmayan 7 polipden ise biyopsi alındı. Bu hastalarda displastik dönüşüm saptanmadı. İlk endoskopik işleminde polip saptadığımız bir hastada malignite tespit edildi (adenokarsinom). Bu hastaya operasyon uygulandı. Bir hastaya ise Peutz-Jeghers polip tanısı konuldu. Adenomatöz özellik tespit edilen 3 hastanın ikisine total eksizyon yapıldı. Biyopsi alınan diğer hasta ise altı ay sonra kontrole çağrıldı ve displazi tespit edilmedi.

Polip tespit edilen hastaların 34’ünde (%69.4) HP (+) olarak saptandı. Gastrik çıkış obstrüksiyonu 1 hastada gözlendi.

Polipoid lezyonların histopatolojik özellikleri
Histopatolojik incelemede poliplerin %75.5’i hiperplastik, %16.3’ü fundik gland, %6.1’i adenomatöz polip ve hamartamatöz özellikli Peutz-Jeghers polipi (%2.1) idi (Resim 2A ve 2B).

Tartışma

Üst gastrointestinal sistem polipleri genellikle tesadüfi olarak saptanır. Bunun nedeni polipoid lezyonlara ait belirgin semptomların olmamasıdır[6,7]. Bizim olgularımız da farklı şikayetler ile başvuran ve önceden polip tanısı olmayan hastalardı. Hastaların çoğunda dispeptik şikayetler mevcuttu. Ülkemizde yapılan başka bir çalısmada da polipod lezyonlar en sık dispepsi şikayeti olan hastalarda görülmektedir[8].

Ağustos 2008 ile Aralık 2011 tarihleri arasında uyguladığımız 1700 endoskopide, hastalarda polipoid lezyon oranı %2.9 idi. Literatürlerde gastrik polipler ve subtiplerinin sıklığı farklılık göstermekteydi[8–10]. Bu çalışmadaki hastalarda saptanan polip oranı literatürde belirtilen oranlar içindeydi[4]. Hiperplastik ve fundik gland polipleri en sık görülen polipoid lezyonlar olarak kabul edilmektedir[2,4,8]. Morais ve ark.[11]‘nın çalışmasında olduğu gibi bizim hastalarımızda da en çok hiperplastik polip saptandı.

Üst endoskopi sırasında saptanan poliplere yaklaşım konusunda ortak yaklaşım henüz yoktur. İngiliz Gastroenteroloji Derneği’nin algoritmasında bütün poliplerden tanı ve displazinin varlığını kanıtlamak için biyopsi alınması tavsiye edilmektedir[12]. Ayrıca adenomatöz polipin displastik değişiklikler içermesi nedeni ile eksizyonu veya polip tamamen çıkarılamadığı zaman 6 ay sonraya endoskopik kontrolü önerilmektedir. Bizde polipe rastladığımız hastaların çoğuna polip eksizyonu uyguladık. Benign özellik taşıyan hiperplastik ve adenomatöz poliplerin %1–5 oranında malign dönüşüm gösterdiği bildirilmiştir[5,13]. Bu nedenle Vallot 5 mm’den büyük hiperplastik ve adenomatöz poliplerdeki malign değişiklikleri saptamada biyopsinin yeterli olmadığını belirterek farklı görüş ileri sürmüştür[14]. Öte yandan, Han ve ark.[13] ise bu riskin 2 cm’den büyük polipler için geçerli olduğu bildiren bazı çalışmalara karşın, çalışmalarında 1 cm’den büyük hiperplastik poliplerde daha küçük poliplere göre yaklaşık 5.3 kat daha fazla neoplastik dönüşüm saptadılar.

Önceki çalışmalarda hiperplastik ve adenomatöz polip bulunan hastaların nonpolipoid gastrik mukozada senkron neoplazi riski olduğu ileri sürülmüştür[5,8,12]. Abraham ve ark.[15] polipin çevresinde adenokarsinoma gelişme riskinin polipin kendisine göre daha yüksek olduğunu belirttiler (sırası ile %6 ve %0.6). Biz de çevre dokuda malign dönüşüm saptadığımız hiperplastik polipli bir hastaya operasyon uyguladık.

Hiperplastik polipler ile HP arasında ilişki olup olmadığı araştırılmıştır. Çalışmalarda hiperplastik polipler ile HP arasında kuvvetli ilişki tespit edilmiştir[16,17]. Ji ve arkadaşları 22 HP (+) hiperplastik polipli hastanın 1–12 aylık eradikasyon tedavisi sonunda 15 hastada polipin kaybolduğunu saptamışlardır. HP eradikasyonu uyguladığımız hastaların bir yıllık takiplerinde, önceki görüntülerine göre bazı poliplerde küçülme eğilimi olduğu gözlendi. Bu hastaların histopatolojik kontrollerinde ise displazi varlığına rastlanmadı. Bu nedenle eksizyon uygulanamayan hiperplastik poliplerde HP eradikasyonunun önemli olduğunu, HP’nin gastrik karsinoma ilişkisi nedeniyle belki de displastik değişiklikleri önlediğini düşünmekteyiz.

Sonuç olarak, gastrik polipler belirgin semptomatik özelliği olmayan tesadüfen bulunan oluşumlardır. Malign dönüşümleri nedeniyle önemlidirler. Nonspesifik bulguların yaygınlığı nedeniyle bu şikayetleri olan, özellikle elli yaş üstü hastalara üst endoskopik inceleme yapılmalıdır. Tespit edildiği zaman eksizyonu veya bu mümkün olmadığı durumlarda polip ve çevre dokudan alınacak biyopsi ile takibi gerekmektedir. Eksizyon uygulanamayan hastalarda HP eradikasyonunun poliplere etkisini, daha çok sayıdaki hastalardan elde edilen verilerle incelemek önemli olabilir.

Kaynaklar

  1. Sen-Oran E, Gencosmanoglu R. Midenin hiperplastik polipleri: Tanı, tedavi ve izlemde güncel yaklaşımlar. Güncel Gastroenteroloji 2003; 7:127–135.
  2. Park do Y, Lauwers GY. Gastric polyps: classification and management. Arch Pathol Lab Med 2008; 132:633–640.
  3. Gencosmanoglu R, Sen-Oran E, Kurtkaya- Yapicier O, et al. Antral hyperplastic polyp causing intermittent gastric outlet obstruction: case report. BMC Gastroenterol 2003; 3:16. doi:10.1186/1471-230X-3-16
  4. Oberhuber G, Stolte M. Gastric polyps: an update of their pathology and biological significance. Virchows Arch 2000; 437:581–590. doi:10.1007/s004280000330
  5. Borch K, Skarsgård J, Franzén L, et al. Benign gastric polyps: morphological and functional origin. Dig Dis Sci 2003; 48:1292– 1297. doi:10.1023/A:1024150924457
  6. Mishra R, Stelow EB, Powell S, et al. Poorly differentiated adenocarcinoma arising from a hyperplastic polyp: which polyps should be endoscopically resected? Dig Dis Sci 2007; 52:1586–1588. doi:10.1007/s10620-006-9539-9
  7. Culver EL, McIntyre AS. Sporadic duodenal polyps: classification, investigation, and management. Endoscopy 2011; 43:144–155. doi:10.1055/s-0030-1255925
  8. Gencosmanoglu R, Sen-Oran E, Kurtkaya-Yapicier O, et al. Gastric polypoid lesions: analysis of 150 endoscopic polypectomy specimens from 91 patients. World J Gastroenterol 2003; 9:2236–2239. doi:10.1186/1471-230X-3-16
  9. Carmack SW, Genta RM, Graham DY, et al. Management of gastric polyps: a pathology-based guide for gastroenterologists. Nat Rev Gastroenterol Hepatol 2009; 6:331–341. doi:10.1038/ nrgastro.2009.70
  10. Spiegel A, Stein P, Patel M, et al. A report of gastric fundic gland polyps. Gastroenterol Hepatol (NY) 2010; 6: 45–48.
  11. Morais DJ, Yamanaka A, Zeitune JM, et al. Gastric polyps: a retrospective analysis of 26,000 digestive endoscopies. Arq Gastroenterol 2007; 44:14–17. doi:10.1590/S0004-28032007000100004
  12. Kelly PJ, Lauwers GY. Clinical guidelines: Consensus for the management of patients with gastric polyps. Nat Rev Gastroenterol Hepatol 2011; 8:7–8. doi:10.1016/j.mpdhp.2010.10.008
  13. Han AR, Sung CO, Kim KM, et al. The clinicopathological features of gastric hyperplastic polyps with neoplastic transformations: a suggestion of indication for endoscopic polypectomy. Gut Liver 2009; 3:271–275. doi:10.5009/gnl.2009.3.4.271
  14. Vallot T. Gastric polyps. Presse Med 2007; 36:1412–1417. doi:10.1016/j. lpm.2007.01.025
  15. Abraham SC, Singh VK, Yardley JH, et al. Hyperplastic polyps of the stomach: associations with histologic patterns of gastritis and gastric atrophy. Am J Surg Pathol 2001; 25:500–507. doi:10.1097/00000478-200110000-00023
  16. Ohkusa T, Takashimizu I, Fujiki K, et al. Disappearance of hyperplastic polyps in the stomach after eradication of Helicobacter pylori. A randomized, clinical trial. Ann Intern Med 1998; 129:712– 715. doi:10.1046/j.1365-2036.1998.00324.x
  17. Ji F, Wang ZW, Ning JW, et al. Effect of drug treatment on hyperplastic gastric polyps infected with Helicobacter pylori: a randomized, controlled trial. World J Gastroenterol 2006; 12:1770–1773.

Gastrointestinal Kanamalar

Hematemez: Latince hema (kan) ve emesis (kusmak) kelimelerinden türetilmiştir ve mide sıvısı ile karışmış kanın kusularak çıkarılması anlamına gelir. Kan’ın rengi, midede kalış süresine ve miktarına bağlı olarak, kırmızıdan kahve telvesi rengine kadar değişebilir. Hematemez genellikle Üst GİS kanamalarında görülen bir semptomdur. Solunum sisteminden kaynaklanan kanamalar (hemoptizi) veya burun boşluğundan gelen kanamalar (epistaksis) ile karıştırılmamalıdır.

Melena: Barsak bakterileri tarafından kısmen hazmedildiği için katran rengini alan kanın dışkılama yoluyla dışarı atılmasına Melena denir.

Hematoşezi: Dışkıda veya kusmukta parlak kırmızı renkte taze kan bulunması durumuna Hematoşezi adı verilir.

Masif Kanama: Vücuttaki kan volümünün yüzde 40 oranda azaldığı, hematokrit’in 8 g/dl, eritrosit sayısının ise 3 milyon/mm3 değerlerinin altına düştüğü ve hipovolemik şok tablosunun geliştiği hastalar için kullanılmaktadır.

Okült Kanama: Kanamanın melena yapmayacak miktarda olması ve dışkıda kan görülememesi durumunda okült, yani, gizli kanamadan söz edilir.

Hemobilia: Karaciğer ve safra sistemi lezyonlarından kaynaklanan kanamaların GİS yoluyla dışarı çıkması olayını tanımlamak için kullanılır.

Üst GİS’te kanamaya yol açabilecek lezyonlar:

  • Özofagus: Özofagus varisleri, Mallory –Weiss yırtığı, Özofajitler ve tümörler.
  • Mide-Duodenum: Mide ve duodenum ülserleri, hemorajik gastrit, Dieulafoy ülseri, selim ve habis tümörler (adenokanser, stromal tümör, karsinoid tümör ve lenfoma), arteriovenöz malformasyonlar, duodenum divertikülleri ve aorto-duodenal fistüller.
  • Komşu organ lezyonları: Pankreas kanseri, hemobilia ve aortoduodenal fistüller.

Alt GİS’te kanamaya yol açabilecek lezyonlar:

  • Jejunum ve İleum: İlaca bağlı ülserler, Meckel divertikülü, polipler, habis tümörler, iltihaplar (Crohn hastalığı, radyasyon enteriti, iskemik enterit) ve arteriövenöz malformasyonlar.
  • Kolon ve Anorektal Bölge: Divertikülozis, arteriovenöz malformasyonlar, iskemik kolit, Crohn hastalığı, kolitis ülseroza, habis tümörler, polipler, hemoroidler, anal fissürler ve endoskopik işlemler.

Hastada taşikardi, hipotansiyon, halsizlik ve bulantı gibi hipovolemi bulguları ortaya çıkar.

Hastanın preşok tablosu içerisinde olduğu gastrointestinal kanamalarda, kanamanın derecesine bağlı olarak, halsizlik, baş dönmesi, çarpıntı, terleme, üşüme, bulantı, susuzluk hissi, huzursuzluk gibi semptomlar görülebilir. Bazı hastalarda hematemez ve melenayı takiben senkop gelişebilir ve hasta kendinden geçerek yere yığılabilir. Sebepsiz bir şekilde senkop gelişen veya şoka giren hastalarda tuşe ile rektumda kan aranmalıdır.

Masif GİS kanamalarında taşikardi ve hipotansiyon ile kendini gösteren hipovolemik şok tablosu vardır. Sistolik kan basıncı genellikle 80 mm.hg’nin altına düşmüştür.

Endoskopik Yöntemler:

  • Özofagogastroduodenoskopi (ÖGD)
  • Enteroskopi
  • Kapsül Endoskopi
  • Kolonoskopi

Selektif Visseral Arteriografi (SVA): Endoskopik yöntemlerle tanı konulamayan ve devam etmekte olan GİS kanamalarında çok etkili bir yöntemdir. Çeşitli serilerde yüzde 40-85 arasında değişen tanı oranları bildirilmiştir.  Kanamanın dakikada 0,5-1 ml. civarında olması koşuluyla, damar sistemine verilen kontrast maddenin damar dışına çıktığı yer belirlenebilir. 

Abdominal Sintigrafi: Endoskopik araçlarla tanının konamadığı ve kanamanın devam etmekte olduğu hastalarda kullanılabilecek bir yöntemdir. İV. yolla,technetium 99 ile işaretlenmiş eritrositler verilir. Daha sonra yapılan sintigrafik incelemeyle, işaretlenmiş eritrositlerin damar dışına çıktığı bölge belirlenir ve tanı konur.

J- Cerrahi Eksplorasyon: Acil servise yatışından itibaren 24 saat içerisinde 6 ünite veya daha fazla kana ihtiyaç gösteren, endoskopik ve arteriografik yöntemlerle kanama odağı saptanamayan hastalarda, kanama devam ediyorsa, cerrahi eksplorasyon (gözlem) en son çare olarak uygulanabilir.

SIK GÖRÜLEN MASİF GİS KANAMA NEDENLERİ VE TEDAVİLERİ

PEPTİK ÜLSER: En sık görülen üst GİS kanama nedenidir ve hastaların yüzde 40-60’ında görülür. Özellikle duodenum arka yüzünde yer alan ve pankreas penetrasyonu veya gastroduodenal arter erozyonu yapan kronik ülserlerde çok şiddetli kanamalar görülebilir. Hastaların büyük bir kısmında (yüzde 80-90) kanama kendiliğinden durur. Olguların yüzde 10-20 kadarında ise kanamanın durdurulması için bir girişim zorunluluğu vardır.

Endoskopik Tedavi:

  • Endoskopik dikiş, endoloop ligasyon veya cerrahi klips ile kanayan damarların bağlanması
  • Mono veya bipolar koterlerle elektrokoagülasyon
  • Epinefrin injeksiyonu ile vazokonstriksiyon
  • Etanol veya polidacanol injeksiyonu ile sklerozan tedavi

Cerrahi Tedavi: Endoskopik yöntemlerle kontrol altına alınamayan veya tekrarlayan kanamalarda cerrahi tedavi gerekir. Kanamalı mide ülserlerinde uygulanabilecek yöntemler şunlardır:

  • Vagotomili veya vagotomisiz gastrik rezeksiyon (genel durumu iyi hasta)
  • Ülserli bölgenin wedge rezeksiyonu (genel durumu kötü hasta)
  • Ülser yatağının dikilmesi (Gastroözofageal birleşeğe yakın ülserler)

Kanamalı duodenum ülserleri için ise şu cerrahi teknikler uygulanabilir:

  • Trunkal vagotomi, piloroplasti ve kanayan damarların dikilmesi
  • Yüksek selektif vagotomi ve kanayan damarların dikilmesi

AKUT EROZİV GASTRİT: Bu grupta stres ülserleri ile ilaç ve alkol kullanımına bağlı ülserler sayılabilir. Ağır yanıklarla birlikte görülen ülserlere “Curling ülserleri” adı verilmektedir. Merkezi Sinir Sistemi lezyonlarıyla birlikte midede ülser oluşabilir ve bu lezyonlar “Cushing Ülseri” olarak adlandırılırlar.

Akut eroziv gastritin erken dönem tedavisi için mide asidinin nötralizasyonu gereklidir. Bu amaçla antiasitler ve H2 reseptör blokerleri kullanılır. Kanamanın kontrol altına alınamaması halinde cerrahi tedavi gerekebilir.

  • Trunkal vagotomi, piloroplasti ve kanayan ülserlerin dikilmesi
  • Trunkal vagotomi ve hemigastrektomi
  • Total gastrektomi
  • Gastrik devaskülarizasyon

ÖZOFAGUS VARİSLERİ: Sirozlu hastaların yüzde 30 kadarında portal hipertansiyona bağlı özofagus varisleri gelişir.

  • Balon tamponadı. Üç lümenli Sengstaken-Blakemore tüpünün yuvarlak balonunu midede, uzun ve silendrik balonunu ise özofagusta şişirmek suretiyle varislere mekanik baskı uygulama esasına dayanmaktadır.
  • Selektif veya sistemik intravasküler vazokonstriktör madde uygulaması:
  • Skleroterapi:
  • Endoskopik varis ligasyonu:
  • Özofagus transeksiyonu ve anastomoz
  • Porto-sistemik Şant:
  • Transjügüler İntrahepatik Portosistemik Şant (TIPS):

MALLORY-WEİSS YIRTIĞI: Kusma veya kuvvetli geğirme esnasında kardia bölgesinde oluşan mukozal yırtıklardır ve üst GİS kanamalarının yüzde 5 kadarını oluşturur.

KOLON DİVERTİKÜLLERİ: Divertiküller, masif alt GİS kanama nedenleri arasında ilk sırayı almaktadır.

Konservatif yöntemlerle durdurulamayan kanamalarda cerrahi tedavi gereklidir. Kanama yerinin saptanabildiği olgularda segmenter kolon rezeksiyonu yapılabilir. Kanama odağının bulunamadığı bazı hastalarda, hemikolektomi, hatta Subtotal kolektomi gerekebilir.

ANJİODİSPLAZİLER (arteriovenöz malformasyonlar): Alt GİS kanama nedenleri arasında ikinci sırayı alan bu patoloji, submukozal venlerin ve mukozal kapillerlerin ektazik bir hal alması sonucunda ortaya çıkar. Yaş ilerledikçe sıklık artar. Tedavi amacıyla kolonoskopik koagülasyon veya sklerozan injeksiyonu gibi yöntemler denenebilir. Endoskopik tedaviyle sonuç alınamayan olgularda, segmenter rezeksiyon veya sağ hemikolektomi gibi cerrahi yöntemler uygulanabilir.

İSKEMİK KOLİT: Hipertansiyon, renal yetmezlik veya kardiovasküler sistem hastalığı gibi sorunları olan yaşlı hastalarda, mezenter arterlerinin tıkanması sonucunda gelişen bir patolojidir. İleri derecede iskemili olgularda ise kolon nekrozu, perforasyon ve peritonit gelişir. Kanamalı dönemde kolonoskopi ile tanı konulabilir. Genellikle perforasyon tablosu geliştiği için cerrahi girişimle kolon rezeksiyonu gerekir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır