eski türk mitolojisinde kanatlı at / Türk kültüründe at | Türkçe Tarih

Eski Türk Mitolojisinde Kanatlı At

eski türk mitolojisinde kanatlı at

Çok değerli Emel Esin'e göre “Benekli” ve “Alacalı” hayvanlar, Türk mitoloji ve kozmoloji düşüncesinde, kutsaldır. Alaca at ve alaca geyik efsaneleri araştırmacılar tarafından kuzeyli göçebelere ve Türklere bağlanır. (Esin, 2003, s.203) Bunlar göklerde ya da cennette yaşadığı düşünülen "Mitolojik" varlıklardır. Bu bağlamda Alaca Atların köken söylenceleri de olağan üstüdür. Alaca atlar Hz. Hızır eliyle yaratılmıştır ve kökeninde "Ejder Aygırı" efsanesi vardır.

Muhammad al-Qazvini’ye ait bir minyatür. Üzerinde “Sudan çıkan aygır” yazılı 15. yüzyıl. Türklerin Kanatlı Alaca At söylencesi ile örtüşen bir minyatür.
Muhammad al-Qazvini’ye ait bir minyatür. Üzerinde “Sudan çıkan aygır” yazılı 15. yüzyıl. Türklerin Kanatlı Alaca At söylencesi ile örtüşen bir minyatür

Asil Türk atları olan Ak-Boz At, Alaca At ve Kır At sulardan yaratılmıştır. Bu atlar aslı ejderha olan kutlu hayvanlardır. Hz. Hızır, ölüme çare ararken, yolu Süt Gölüne düşer. Süt gölünde (Türk mitolojisinde Samanyolu süt ak göl olarak bilinir) havada uçmak için kanatlı, suda yüzmek için kürekli, Ejder-Atların bulunduğunu görür. Uçan atlardan tutmak ister, ama tutamaz. Göle şarap döker, sudan içen atlar sarhoş olur. Hızır bunlardan bir çiftini tutar, uçmasınlar diye kanatlarını kırar. Bunları yeryüzündeki kısraklar ile çiftleştirir. Yeryüzündeki cins atlar, özellikle “Alaca Atlar” işte bu sudan çıkan ejder atların soyundandır. Hızır ve Köroğlu’nun atı kanatlıdır.

12. yüzyıl Selçuklu çini tabak üzerindeki alacalı uçan at, Tulpar

Türk mitolojisinde uçan atlar Tulpar adıyla bilinir. Yunan mitlerindeki karşılığı Pegasus'tur. Hatta sadece uçmakla kalmazlar. Bu atların, suda yüzebilmek için yüzgeçleri de vardır. Türklerde At ile ilgili efsaneler göl ve sular ile bağlantılıdır. Anlatılarda bu atların göllerden çıkıp geldiği söylenir. Tulpar'ın Kırgızistan’da “Tulpar Gölü” adında bir gölden çıktığı rivayet edilir.
Türk mitolojisinde Alaca Atların, Ejder Aygırının soyundan geldiği anlatılır. Türk Oğuz Boyu olan Ala-Yont-Luu boyunun ismi de bunu doğrular niteliktedir. Ala-Yont-Luu, Alaca Ejder At anlamına gelir. Orta Asya da bu atları sadece Türkler yetiştirir. Emel Esin’e göre Oğuzların Ala Yont Luu boyu, siyah beyaz alaca at yetiştirmekte ünlüdür. (Esin, 2003, s.281)
Hollandalı Türkolog ve Sinolog Johannes Jacob Maria de Groot’a göre; milattan önceki binyılda, Çin’in kuzeybatısında yaşayan, “Ti” adı verilen Türk boyları ve Göktürkler döneminde (7-8.yy.) yaşayan bir Türk boyu olan Basmıllar (Esin, 2001, s.162) bu atları yetiştirecektir.

Türkler 5. Ayın (Mayıs) ortasında yani Ejderha Takımyıldızının gece göğünde yükselmeye başladığı dönem olan Hıdrellezde, At kurban eder. Bu ritüel Türklerin “Ejder Aygırı” efsanesiyle ilgilidir.


Shams al-Dīn Muḥammad al-Ṭūsī’ye ait bir Kanatlı At-Ejder minyatürü. 12.yüzyıl

Başkurt Türklerinin 12 Tanrısı, gökyüzündeki 12 takımyıldız olarak bilinir. (Roux, 2002, s.222) Türkler 12 takımyıldızı “Atlı Biniciler” olarak düşünmüş ve tasvir etmişlerdir. At, Türk kozmolojisinde "Zaman" kavramı ile de bağlantılıdır ve At'ın "Zamanı Sürdüğü" düşünülür. Türkçe “Süre” kelimesi de zaten “Zaman” anlamına gelir.
Bu bağlamda Atlar, gökyüzünün döngüsü, takımyıldızlar, kutup yıldızı ve birtakım gezegenlerle ilişkilendirilir.

Emel Esin'e göre, Türk mitolojisinde "Alaca Atlı Yol Tengrisi", zamanı sembolize eder ve Merkür ile bütünleşir. Irk Bitig’de “Yol Tengri” adıyla atlı “Astral” bir Tanrı vardır ve Alaca Ata binmiş bir binici figürü olarak tasvir edilir. Alaca atlar Merkür’ü simgeler ve Osmanlı sanatında Merkür, alaca at üzerinde tasvir edilir. Merkür’ün biçimsel simgelerinden biri de Attır. (Esin, 2003, s.269)

Doğu Türkistan fresk. 7-8. yüzyıl. Merkür olduğu düşünülen, Alaca Atlı Yol Tengrisi

Türkler zamanı Ay döngüsü ile ölçer ve Kaşgariye göre "At" bir Ay hayvanıdır. Atın alnındaki beyaz lekenin, Ay için olduğunu söyler. Ay, tıpkı Alaca Atlar gibi aydınlık ve karanlık tarafıyla gece ve gündüzü, dolayısıyla “Zamanı” simgeler.
Altay Türkleri 12 yılda bir Tanrı Ülgen'e beyaz bir At kurban eder. Türk mitolojisinde Ülgen'in göksel karşılığı Jüpiter’dir ve burçlar kuşağındaki döngüsünü 12 yılda tamamlar. Fransız sinolog Edouard Chavannes 12 Hayvanlı takvimi, Türklere mal eder. O'na göre Türkler Jüpiter takvimi de kullanmışlardır ve 12 hayvanlı Türk takvimi aslında Jüpiter döngüsüne göre yaratılmıştır. (Esin, 2001, s.47)
Türk evren tasarımı “Renkli Atlar” ile ifade edilir. Bu renkler 4 yön ve 4 unsur ile bağlantılı renklere denk düşer. (Gök At; Doğu-Mavi, Kızıl At; Güney-Kırmızı, Ak At; Batı-Beyaz, Kara At; Kuzey-Siyah).

Türk kozmoloji düşüncesinde dört yöne yerleştirilen unsurlar, gezegenler ve takımyıldızlar, renkler ile ifade edilir. Hayatları at üstünde geçen Türkler, savaş düzenlerini de at renklerine göre yapmışlardır.

Hiongnu-Hun hükümdarı Mete Han renk simgeciliği nedeniyle, değişik renklerdeki atlardan oluşan süvari bölüklerinin askerlerini, dört ayrı yöne sevk etmiştir. Al atlar güneye, ak atlar batıya, kara yağız yani siyah atlar kuzeye ve doru ya da demir kırı olan atlar doğuya gönderilmiştir. (Esin, 2003, s.267)


Türk Memluklu Minyatür, 13. yy. Türklerde Kozmoloji ile Bağlantılı Dört Yön Sembolizmini En Güzel Şekilde Anlatan Eser. Türkler Kutup Yıldızının Etrafında Dönen Takımyıldızları At Olarak Düşünmüşlerdir. Dört Yön Sembolizminde kullanılan renkler ve Atların Rekleri birbiriyle Örtüşür. Güney Yönü Kırmızı At ile, Kuzey Alaca At ya da Siyah At ile, Doğu Mavi At ile, Batı ise Beyaz At ile Sembolize edilir

İskitlerde ise At Mars ile ilişkilendirilirdi. İskitler Mars için At kurban ederdi. Çünkü At o çağların en önemli savaş aracı idi.
Venüs, kamların davulları üzerinde, ak bir ata binen ve elinde yıldız tutan bir binici olarak tasvir edilmiştir. Türk mantık ve kozmoloji düşüncesinde Aklık Tanrıçalara özgü bir renk sembolizmidir. Venüs ve Ay Batı yönüne yerleştirilir ve Ak renk ile sembolize edilir. Ayrıca Venüs yeryüzündeki atların sahibi olarak da görülür. Venüs bazen yeryüzüne inerek atlara biner ve onları terletir. Bu ifade Umay ananın, olumsuz tarafı olan Alkarısı ile de benzeşir. Alkarısı ahırlara girip at yelesi örmekten hoşlanır. Onların üzerine binerek koşturur ve terletir. Ayrıca Anadolu söylence kültüründe at kaçıran cinlerden bahsedilir.


Muhammed Siyah Kalem’e atfedilen minyatürlerden biri. 15.yy At kaçıran bir cin tasviri. Atın kuyruğu Türk usulü düğümlü


Türk evren tasarımında, Büyükayı Takımyıldızı Güneş ve Ay’ı taşıyan, mevsimleri ve zamanı oluşturduğu düşünülen, bir sürücünün sürdüğü at arabasına benzetilir. Büyükayı Takımyıldızının zamanı ve mevsimleri oluşturduğu düşünülür.

Güneş kahramanları ile ilgili mitler özellikle göçebe çobanlar, Türk-Moğollar arasında çok yaygındır. Ay ve Güneş tanrıları atlı göçebe Orta Asya halkları ile ilgilidir. Budist resimlerde Güneş ve Ay’ı taşıyan atlı araba sürücüleri, atlı göçebe kıyafetinde çizilirdi. Budizm’deki “Güneşin Oğulları” ve “Ay’ın Oğulları” tabiri büyük olasılıkla göçebe kültürü ile alakalıdır.

Güneş, ikonografilerde at arabasının tekerleği ile ifade edilir. Bu tekerlek 12 dilimli çarkıfelek olarak bilinir. Türk kozmoloji düşüncesinde “Gök Çarkı” ya da “Çarkıfelek”, bir çivi ya da kazık gibi düşünülen Kutup Yıldızı etrafında döner. Demir Kazık (Kutup Yıldızı) tüm evreni bir arada tutan bir At Kazığı olarak da düşünülür. Kutup Yıldızının yeryüzündeki izdüşümü kutlu ağaçlar, kutlu gök direkleri, kutlu dağlar ve kutlu dikili bengü taşlardır. Bir gün bu “Çivi” ya da “Kazık” çıkacak olursa, kıyamet kopacak ve tüm evren dağılacaktır. “Dünyanın Çivisi Çıktı” deyimi bu amaçla söylenir.

Yine “Çak” kökünden türeyen “At Çakı” ifadesi de Orta Asya’da “At Kazıkları” için kullanılan bir deyimdir. Türkler yalnız göğün değil yerin de bir direği olduğuna inanır. Gökyüzüne Kutup Yıldızına uzanan bir direk olduğu gibi, yeraltına uzanan bir direk ya da bir ağaç da vardır. Yeryüzündeki kısmına kahramanlar, yeraltındaki bölümüne Erlik, gökyüzündeki parçasına ise Ülgen atını bağlar.
Türk mitolojisine göre Küçükayı Takımyıldızı, kutup yıldızına bağlı, ak-boz ve gök-boz atların çektiği bir araba olarak düşünülür. Gökyüzüne doğru uzanan direklere “Kutlu At Kazığı” ya da “At Çakı” adı da verilir. Türk mitolojik düşüncesine göre Kutup Yıldızı, At kazığının kutsal Tengrisi olarak kabul edilir.


Orta Asya At Kazıkları. Türkler yalnız göğün değil yerin de bir direği olduğuna inanır. Göğün direği Demir Kazık yani Kutup Yıldızıdır. Bütün evren, yıldızlar Ay ve Güneş onun etrafında döner ve hepsi görünmez bir ip ile ona bağlıdır

Türk mit ve masallarında at kılı ya da saç kılı yakmak, kahramanı ya da Şamanı öbür dünyaya götürecek olan sihirli atı çağırmak demektir. Oboo ya da Ovoo adı verilen kutsal taş yığınlarından geçerken buraya At Kılı atılır.


Baydara-Tabık Yenisey 1916

Altaylılar ve Yakutlar Tanrıya kurban olarak kestikleri hayvanın derisini bir sırığa geçirip, asarlar. Buna Altaylılar “Baydara” Yakutlar “Tabık” derler.
Türklerin eski ölü gömme adetlerinde ölenin ardından yapılan At Kurbanı, Atın onu cennete taşıyacağı inancına dayanır.
Türk Kağanlar ölüme Atları ile birlikte gider. Öteki dünya hayvanı olan At, Kağanı Tanrının makamı sayılan Kutup Yıldızına taşırdı. İbni Fadlan'ın aktardığına göre Oğuz Türklerinde de At kurbanı vardı ve kurban edilen atların ölen kişiye cennette hizmet edeceği düşünülürdü.
Alplar savaşa gitmeden önce atlarının kuyruklarını, savaşta ölürler ise kesilmesi için düğümler ve kadehe doldurdukları şarap ile ant içerlerdi. Eski Türkler için savaşta ölmek ölümlerin en şereflisi idi. Ölen savaşçının atının kuyruğu kesilir ve mezar başına tuğ olarak asılırdı. Savaşçı çoğu zaman at ile birlikte gömülürdü. At öteki dünya ile bağlantılı, ölüm ve yer altı hayvanıdır ve ölen savaşçının ruhunu Tanrıya ulaştırır.
Şunu da eklemek gerekir Hiung-nu, Hun ve Göktürklerde ölen Alp’ların saçları kesilir ve saçlar örgülü şekilde mezara konurdu. Eşlerinin saçları ve atlarının kuyrukları da yas alameti olarak kesilirdi. Bu işleme “Dullama” adı verilirdi. At ve eş dul kalmış sayılırdı.
Yakutlar Ay ile bütünleştirdikleri Ürüng Ay Toyon’a, canlı beyaz at kurban ederler ve kansız kurban olarak, at sürülerini serbest bırakırlar. Yakut mitlerinde, atın gökten indiği ve onun Ürüng Ay Toyon tarafından insanlara verildiği anlatılır. Türkler tarafından beyaz atlar kutlu ve makbul sayılır.

Yakutların kendi köklerine ait söylencelerine göre, ilk Yakut (saha) yani ilk insan gökten inen bir yaratıktan türemiştir. Bu yaratık yarı at, yarı insan şeklindedir.

Yarı at yarı insan görünümlü yaratıklar Türk sanatında çok görülür. En önemlisi Burak adını verdiğimiz ve Hz. Muhammedi Tanrı katına ulaştıran insan başlı at figürleridir. Her ne kadar bir çoğu geyik görünümünde olsa da at şeklinde olanlarına da rastlanır. Türk İslam astronomisinde, Yay Takımyıldızı çizimi yarı at yarı insan şeklinde bir yaratıktır. Tunguz söylencelerinde de başı insan, gövdesi at olan bir avcıdan söz edilir.

Sentor-Sagittarius, Yunan mitolojisinde adı geçen yarı at yarı insan efsanevi yaratık, çoğu zaman Türk Savaşçılar ile özdeşleştirilmiştir. Türklerin at üstünden hiç inmeden bütün ihtiyaçlarını karşılamaları, savaş zamanlarında at üstünde öne ve özellikle de arkaya ok atabilmeleri düşmanlarını etkilemiştir

Atlar, arkaik çağlarda, göçen, savaşan Türkler için hayati öneme sahipti. Savaşçı Alp'lar aylar süren savaşlar boyunca, at üstünde uyur, Atın etinden sütünden, hatta kanından beslenirdi.


Sagittarius-Yay Takımyıldızı’nı ifade eden bir minyatür. 15 yüzyıl. Bu eserde 3 farklı yaratığı bir arada görebiliriz. İnsan, At ve Ejderha

Çinliler Hun ve Türkler için "Onlar at üstünde yer-içer, at üstünde uyur ve at üstünde savaşırlar". “Hayatları atlarına bağlıdır” demişlerdir. Adeta atları ile bütünleşmiş olan Türk savaşçılar, Avrupalılar tarafından yarısı at yarısı insan olan "Mitolojik Yaratıklara" benzetilmiştir. Hatta Yunan Mitlerinde adı geçen Sentorların, Türkler olduğu bile düşünülmüştür. Arkaik çağlarda atın, Türkler tarafından ehlileştirilmesi ve ustaca kullanılması, bu söylencelerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Fotoğraf 1664 Yılına ait Tatar Türklerini gösteren bir gravür. Türkler Yarı İnsan Yarı At şeklinde, mitolojik bir varlık olarak gösterilmiş


Aspavati Hintlilerin Türk, Kuşhan ve diğer eski atlı Kuzey İç Asya boylarının Hükümdarlarına verdiği bir isimdir. Hintliler Türkler için "Atın Efendisi, Kuzeyli Atlı Beyler" tabirini kullanır. Hint kaynaklarında “Kuzeyli Atlı Beyler” Türk Hakanlarının unvanıdır.

Türk Delhi Sultanı İltutmuş (1210-1235)
Paranın üzerinde İltutmuşun adı ve “Hamir” yani Emir kelimesi ile Aspavati(Atlı Hükümdar) unvanı yazılıdır.

Kaynakça

Esin, Emel, Türk Mitolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2001.
Esin, Emel, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003.
Esin, Emel, Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2004.
Esin, Emel, Katun (Türk Kadınına Dair), Cilt 7, Sayı 20, A. K. M. Ankara, 1991.

Ögel, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş 5, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1978.
Ögel, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, T. T. K. Basımevi, Ankara, 2003.
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi 1, T. T. K. Basımevi, Ankara, 2003.
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi 2, T. T. K. Basımevi, Ankara, 2002.
Ögel, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları 1, M. E. B. Basımevi, İstanbul, 2001.
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi 2, M. E. B. Basımevi, İstanbul, 2001.
Roux, Jean-Paul, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2005.
Roux, Jean-Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2002.

https://nuraybilgiliturkmitolojisikozmolojisivetamgalari.wordpress.com/?page_id=14

Türk kültüründe at

At, Türklerde çok büyük önemi bulunan bir canlıdır. Efsâne ve masallarda sahipleriyle birlikte silkinip daz (kel) bir ata dönüşen atlar bulunur. Böylece bir anda güçleri artar. Konuşabilen, uçabilen atlar vardır masallarda. Köroğlunun kıratı vardır ve sudan çıkıp gelmiştir. Battal Gazinin atının adı Aşkar’dır. Kırk gün güneş görmeyen bir ahırda ıslah edilmiştir. Manas destanında 200 kadar at adı yer alır. Burada yalnızca Türk destanları içinde en çok tanınan birkaç atın adına verilecektir. En bilinen ve dikkat çekici atlar şunlardır.
1. Şubar: Alpamış Han’ın atıdır.
2. Akkula: Manas Han’ın atıdır.
3. Burul: Koblandı Han’ın atının adıdır.
4. Çalkuyruk: Töştük Han’ın atıdır
5. Akbut: Ural Han’ın atının adıdır.
Atın rüzgârdan yaratıldığına inanılır. Böylece rüzgârın gücü ve hızı ata geçmiştir. Ev yapılırken en büyük direğe veya çadırın orta direğine at kanı veya at sütü sürülür. Dağ, orman ve ateş ruhlarına dua edilirken kırmızı at yelesi kullanılır. İyi at, uçan kuşa yetişir, hiç yorulmaz, düşmanı hisseder, sahibini önceden uyarır, kahramanın durumunu anlar, rengini değiştirir, ölen kahramanı bırakmaz vatanına geri götürür, yaralı sahibini iyi birisinin yanına yetiştirir. Demirkazığa (kutup yıldızına) bağlı olan Akboz At ve Gökboz At bu kazığın etrafında döner dururlar. Başkurt destanlarında Buzat (Boz At) ve Sarat (Sarı At) olarak yer alırlar. Balkarlara göre ise adları Doru Aygır ve Saru Aygur şeklindedir. At olan eve şeytan girmeyeceğine,
nefesinin cinleri kovduğuna inanılır. Türklerde at ile ilgili yüzlerce kelime vardır. Aygır: Erkek At, Kısrak: Dişi At demektir. Argumak, Yabu, Kulan, Tarpan gibi yabâni türleri vardır. Atın kuyruğunu, kadının saçını, erkeğin bıyığını kesmesi yas işaretidir. Ve bunlara izinsiz dokunulması ya da kesilmesi de hakarettir. Evin en büyük orta direklerine at kanı, at yağı veya at sütü sürülür. Kam ateşin önünde ayin yaparken Ak At Derisi üzerinde dua eder ve yerin, dağın, ormanın ruhlarına yakarırken Kımız saçıp At Yelesi sallar. Bazı yörelerde masaların ayakları at toynağı şeklinde yontulur.

Altaylarda 1900’lü yılların başında dâhi ölüler atlarıyla birlikte gömülmekteydi. Rüyâda kuyruğu kesik at görmek ölüm haberidir, gören kişi ölecek demektir. Atlar, ruhları öbür dünyaya taşır. Karakalpak’lar tabuta Ağaçat derler. Şeytanların atları üç ayaklıdır. Kutlu atlar Güneş diyarından gelirler. Dağdan çıkma ise sudan çıkma kadar yaygın olmasa da farklı bir özelliktir. Ayrıca İslam inancına göre Hz. Muhammed miraca çıkarken Burak adı verilen bir binek hayvanı kullanmıştır ve bu binek Türklerce daima at olarak tasavvur edilmiştir. Burak kelimesi Arapça berk (şimşek) kökünden türemiş bir kelimedir ve hızlılığı, ışığı ifâde eder. Türklere göre atlar güneşten yeryüzüne inmiş varlıklardır. Köroğlunun atı Deniz Aygırı ve Çöl Kısrağının birleşmesinden türemiştir. Bu dünyaya ait atlarla öte dünyaya ait atların birleşmesinden doğan taylar çirkin olur
ama sonradan değişirler. Türklerde ve Moğollarda insanın düşünce gücü bir taya benzetilir ve adına Buyan denilir. At Türkler ve Moğollarla özdeşleşmiş bir canlıdır. Türkler atlara renklerine göre isimler verirler: Akat, Buzat, Kırat, Alat, Sarat, Karat, Dorat… Kara At’ın yeraltına giderken,
Ak At’ın ise gökyüzüne giderken kullanılacağına inanılır ve bu nedenle yeraltı Tanrısına Kara At, gökyüzü Tanrısına Ak At kurban edilir. Ayrıca söylencelerde adı geçen sıra dışı at türleri şunlardır:
1. Yılmaya: Kanatlı At
2. Tulpar: Uçan At
3. Kilin: Boynuzlu At
4. Ciren: Konuşan At. Kayçı Ceren ve Kamçı Ceren en iyi bilinen iki tanesidir.
5. Burşun: İkiz Atlar. Ak Burşun ve Kök Burşun. Uçabilirler.

Sudan Çıkma
[Azəricə: Sudan Çıxma]
Kendisi veya atası sudan(gölden) çıkıp gelen (sudan doğan) bir atın / hayvanın olağandışılığı. Böylesi bir canlı sıradışı ve olağanüstü niteliklere sahiptir. Örneğin Köroğlu’nun atı sudan çıkmadır. Bazen sudan çıkmanın yansıması (soyun diğer tarafı) Çölden Gelme olarak ifâde edilir.

Çölden Gelme
[Azəricə: Çöldən Gəlmə] Kendisi veya atası çölden çıkıp gelen (ateşten doğan) bir atın/hayvanın sıradışılığı. Böylesi bir canlı sıradışı ve olağanüstü niteliklere sahiptir. Örneğin Köroğlu’nun atı böyledir. Bazen yansıması (soyun diğer tarafı) Sudan Çıkma olarak ifâde edilir. Çöl ateşi simgeler. Dayanıklılığın sınandığı yerler olarak görülür. Evliyaların çöllerde gezdiği de anlatılır.

Bazı Söylencesel Atlar
Türk mitolojisinde ve masallarında sık sık rastlanan bazı at adları ve onların da kendilerine has özellikleri bulunur. Bunların bazıları şu şekilde sıralanabilir:

Akkula
[Azəricə: Ağqula]
Manas Han’ın atıdır. Sıra dışı özellikleri vardır, çok görkemli ve zekidir. Sahibine sadıktır, savaşlarda onunla birlikte düşmana anlayarak ve isteyerek saldırır. Kula gövdesi koyu sarı, kuyruğu, bacak kılları ve yelesi kara olan at demektir. Bu sözcük köken olarak anlamak ve yukarı
sıçramak anlamlarını da taşır.

Şubar
[Azəricə: Şobar]
Alpamış Han’ın atıdır. Bayşubar veya Kökşubar ya da Çubar olarak da bilinir. Sıradışı özellikleri vardır. Türk söylencelerindeki olağanüstü atların özelliklerinin tamamını taşır. Uçabilir, konuşur, sahibini önceden uyarır, yaralıyken yalnız bırakmaz, bir aylık yolu bir günde gider, sahibinin ne
durumda olduğunu hissederek ona göre davranır. Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir. Atası sudan çıkmadır. Çok renkli. Üstünde küçük lekecikler şeklinde yuvarlak noktalar bulunan eşyaya, hayvana “çubar” denir. Çilli insanlara şaka
olsun diye söylenir. Şubar sözcüğü hızlı gitmek anlamı içerir. Çapmak (hızlı gitmek, at sürmek) fiili ile aynı kökten gelir. Türkçe Çubar, Moğolca Çabdar, Buryatça Sabıdar sözcüğü boz renk ifâde eder.

Halk kültüründeki yeri
Birçok halkbilimciye göre Bozkır Medeniyeti at üzerine kurulmuştur. Bir Özbek sözü bunun önemi için şöyle der: “Gününden bir gün olsa at al, gününden iki gün olsa avrat”. Türkmenistan’da değeri kıymetli olan atların dişi kırıldığında altındiş takıldığı anlatılır. Anadolu Türkleri, Toros Yörük ve Türkmen çocukların, gençlerin at yarışını bir spor hâline getirdiği
bilinmektedir. Özellikle düğünlerde ödüllü at yarışmaları yapılmaktadır. Kırgız Türkleri’nde ilk ata biniş törenlerinde, çocuk ata bindiğinde toplanan köy halkı ve misafirleri selamlar. Çünkü bu uygulama çocuğun iyi bir lider ve yönetici olacağını gösterir. Böyle inanılır. Özbekler’deyse at oyunları ve yarışmaları erkekliğe geçişin simgesidir. At oyunlarının yapılış amacı topluca hareket etme ve usta-çırak ilişkilerinin pekiştirilmesidir. Oyunun sonunda yaşlı biniciler kendi atlarını gençlere verirler. Kırgız Türkleri’nde sünnet düğünlerinde yemek olarak at ve davar kesilir. Misafirler de hediye olarak at ve inek getirirler. Erzurum’da kısmeti kapalı bir genç kız, açılması
için oklavayı temsili için bir ata biner ve minareye çıkar. Gök Tanrı inancında Kam’ın tahta atla semaya çıktığı bilinir. Orta Asya ve Sibirya’da giyimde sembolik olarak at da kullanılır. Makedonya Türklerinde Güney kesim övülürken, “At gibi maşallah” denir. Toroslarda yeni yetmelere “tay” yakıştırması yapılır. Karaçay-Malkar Türklerinde kız tarafına söz kesilmeye
gidildiğinde, kızın babasına ve süt annesine birer at hediye edilir. Yalnız hediye edilen atlara binilmez ve at kızın dayısına hediye edilir. Uzun zaman öncelerde yapılan Türk yuğ törenlerinde baba tarafından ölen birisi olduğunda, ruhu için kurban olarak at kesilirdi. Karaçay Türklerinde
ölen kişinin atının da öldüğü sanılırdı. Bu söylenti birçok hikâyeye yansımıştır.
Çok eski Türk kültüründeyse ölen kişinin özel eşyalarıyla beraber atının da onunla beraber gömüldüğü bilinmektedir. Batı Hun İmparatorluğu imparatoru Atilla’nın mezarında kıymetli taşlardan oluşan at takımları vardır. Azerbaycan’da ve Doğu Anadolu’da mezar taşlarında at
heykelleri bulunmaktadır.
Doğum yaparken zorluk çeken, sorun yaşayan anne adaylarının bulunduğu evin dışında erkek at kişnetilir. İnanca göre atın kişnemesi doğumu zorlaştıran gücü uzaklaştırır. Karaçay Türkleri, doğum esnasında eve misafir geldiğinde, atın dizginine eşarp veya havlu bağlanır. Atı görenler o
evde bir çocuğun dünyaya geldiği anlaşılırdı.

Yine kültürün bir parçasınca; “Atlı mı yaya mı” diye sorulur. “Atlı” erkek bebek, “yaya” kız bebek manasına gelir. Bunun devamında da eğer cevap “atlı” olursa hediye olarak tay, “yaya” ise dana hediye edilir. Kırgız Türkleri’nde doğan çocuğun kırkı çıktığında kesilen ilk saça “karın” veya “ilk” saç denir. Çocuğun saçını kesen kişiye ise genellikle at hediye edilir. Böylece kesen kişi onurlandırılmış olur. Elazığ’da yeni bir ev temelinde kurban kanı, eski ayakkabı, tuz, mâvi boncuk ve at nalı atılır. Toroslarda at nalı nazarlık olarak kabul edilir. Ağrı’da ise kırkı çıkan çocukların tedavisi maksadıyla anne yol ağzına çıkar. Yoldan geçen ilk atlının önüne çıkar ve
ondan öneri ve öğütler alır. Kırgız Türkleri’nde at sürüleri nazar ve tehlike işareti olarak kabul edilir. Korunmak için özel atlar beslenir. Bu ata Üyür denir ve bu atlar at sürülerini korumaktadır. (inanca göre) Haymana’da yağmur için at kafasına yağmur duası okunur. Türkiye Türklerinde at kılı nazar boncuğu gibi etkili olduğuna inanılır. Anadolu’da, özellikle Antalya
civarında kapı başlarına takılan atın kafa kemiği, nazara karşı koruması için kapı başlarına takılır. Toroslarda Türkmenlerin “Gelinin başına, atın dişine bak” denir. Gelinin baş bağlayış şekli; düzen, mutlu, bakımlı olduğu gibi meziyetlerini gösterir. Türk Halk inançlarında yer alan “Boz Atlı Yol Tengrisi\Yol İyesi” yolda kalan, sıkıntıya düşen, darda kalanların yardımına koşan bir varlıktır.

Deniz Karakurt

Türk Mitoloji Ansiklopedisi, Birinci Baskı, Ağustos  2011, e – Kitap, s. 116-119

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır