evrenden torpilim var download / İndir 112525299 Evrenden Torpilim Var pdf

Evrenden Torpilim Var Download

evrenden torpilim var download

1 EVRENDEN TORPİLİM VAR- Aykut OĞUT İstemek Olmanın Yarısıdır! Derleyen: Halit YILDIRIM 27 Nisan 2010 Bu Kitabı Nasıl Kullanabilirsiniz? Hiç bilmediğiniz bir şehre tatile çıktığınızı düşünün; elinizde şehrin haritası var, ama biraz garip. Haritada her sokak, her cadde, her detay, basılı olması gerektiği halde, sadece haritayı yapan kişinin beğendiği sokaklar, caddeler ve detaylar var. Siz şehri gönlünüzce gezmek ve kendi keşiflerinizi yapmak, beğendiğiniz ve beğenmediğiniz sokaklara gitmeye kendiniz karar vermek istiyorsunuz, ama elinizdeki harita size, Yok yok ben daha önce oraya gittim biliyorum, orası senin için iyi bir yer değil. Ben sana senin için neyin iyi, neyin kötü olduğunu söylerim, diyor. Ne yaparsınız böyle bir haritayı? Doğru çöpe atarsınız! Şu anda okumakta olduğunuz kitap, size hayatınızı nasıl yaşayacağınızı anlatmak için hazırlanmadı. Size kurallar vererek, bunları katip ettiğiniz takdirde hayatınızın güzelleşeceğine dair bir garanti de vermiyor. Benim tek amacım, çok basit olan evrensel dilin ne olduğunu size anlatmak. Kitaba başlarken şunları aklınızdan sakın çıkartmayın: 1-Hayatta size bir şey öğretebilecek EN İYİ hoca Bana ihtiyacın yok, ama o kadar istiyorsan gel çayımı iç diyen hocadır. 2-İşinize EN ÇOK yarayacak kitap, Aslında bu kitaba bir kereden fazla ihtiyacınız yok diyen kitaptır. 3-Size, kafanız her karıştığında, EN DOĞRU cevabı verebilecek kişi, her sabah aynaya baktığınızda gördüğünüz kişidir. HAYATIN AMACI NEDİR! Düşünsenize, filozoflardan bir tanesiyle aranızda şöyle bir konuşma geçse: - Hayatın amacı nedir sayın hocam? - Deneyimlemek ve keyif almak! - Olur mu canım, bu kadar basit olamaz, peki ya başka? - O kadar. Sadece deneyimlemek ve bundan keyif almak! - Yapma etme hocam. Mutlaka daha başka bir şeyler olmalı. - Yok! - Ama Herhalde bu filozofun yanından çıkınca, size konuşmanın nasıl geçtiğini soran arkadaşınıza, şöyle bir cevap verirdiniz: - Bu herif hiç bi b...k bilmiyor bırak allahahaşkına! İşte size vermek üzere olduğum kötü haber bu. Para verip aldığınız ve vakit ayırıp okumaya başladığınız bu kitabın size söyleyeceği ilk cümle: Hayatın Tek Amacı Deneyimlemek ve Keyif Almaktır Tanrı evren i yarattıktan sonra, son derece mutlu bir şekilde yaratımını seyrediyordu. Sonsuz bir boşluk, uçsuz bucaksız bir Evren. İstediği zaman istediği yerde olabilir, istediği gibi Evren i küçültüp büyütebilirdi. Zaman denilen kavramı da henüz yaratmamış olduğu için, sonsuzdan gelip sonsuza gidiyordu. Derken bir gün, bunun ne kadar sıkıcı olduğunu fark etti ve biraz daha değişik şartlar yaratmak istedi. Kendi gücünü, yaratıcı gücünü tekrar tekrar fark edebilmesi, bu oyunu daha keyifli bir hale getirecekti. Bugün Tanrı, var olmanın, yaşamanın, zaman ve mekan gibi engellerle birlikte yoğrulmanın ne demek olduğunu bizim sayemizde deneyimliyor. Biz ağlarken ağlamayı, gülerken gülmeyi, nefret ederken nefret etmeyi, uyurken uyumayı, birlikte deneyimliyor. 1

2 Kafanızda şöyle bir soru canlandıysa hiç şaşırmam: Ne yani o zaman tek yapmamız gereken ot gibi yaşamak mı? Sırf Tanrı bunları deneyimleyecek diye... en azından, ben bunu ilk duyduğumda bu soruyu sormuştum. Öncelikle şunu anlamanız lazım: Ot gibi yaşamak diye bir şey yoktur. Yaşadığınız her an bir şeyi deneyimlemektesiniz. Ve her gün, OT GİBİ aynı şeyleri yapsanız bile, hepsi yeni bir deneyimdir. Altı milyarın üzerinde insanın, Evrenle, EŞİT şekilde iletişim kurmasının nasıl mümkün olabileceğini şöyle bir hayal etmeye çalışın. Yani, siz Tanrı olsanız nasıl bir sistem geliştirirdiniz? Ben size, Tanrı nın bizi yaratırken bulduğu çözümü aktarmak istiyorum: ENERJİ... Evet. Evren ile aramızdaki konuşma dilinin adı enerji. Evren bizim kelimelerimizi duymaz, yazdıklarımızı okumaz, düşüncelerimizi yorumlamaz. İstese yapamaz mı? Yapar, koskoca evren bu... elbette yapar... ancak, size bu enerji denen meret aracılığı ile nasıl iletişim kurduğumuzu anlatmadan önce kısaca eğer konuştuklarımız, düşündüklerimiz, yazdıklarımız aracılığıyla evrenle iletişim kurabilseydik ne olurdu onu göstereyim. Yaşadığımız her an, sokakta, evde, arabada, iş yerinde; yürüyen, konuşan sohbet eden, çalışan, ENERJİ YAYAN vericiler olduğumuzu düşünün. Yaydığınız enerji, gün içinde tamamen sabit kalabilir, değişebilir, yüksek (Pozitif) ya da alçak (Negatif) frekanslardan yayın yapabilir. Bu enerjinin nasıl bir frekanstan yayın yaptığına karar veren, tamamen sizsiniz. Dış etkenler sizin yaptığınız yayının frekansını değiştirebilirmiş gibi görünse bile, aslında yayının frekansını değiştiren sizsiniz. EVRENDE hiçbir şey, SİZİN FREKANSINIZI DEĞİŞTİRME GÜCÜNE SAHİP DEĞİLDİR-SİZDEN BAŞKA HİÇBİR ŞEY. Birkaç örnekle açıklamak gerekirse: Elinizde tuttuğunuz kitap, enerjinin kitap halini almış şekli. Cep telefonunuz, enerjinin cep telefonu halini almış şekli. İçtiğiniz su, enerjinin su halini almış şekli. Evinizdeki kedi, enerjinin kedi halini almış şekli. EVRENDEKİ HER ŞEY ENERJİDEN MEYDANA GELMİŞTİR. Yayın yaptığınız frekansa UYGUN frekanslarda yayın yapan her insanı, her olayı, her ortamı kendinize bir mıknatıs gibi çekiyorsunuz. Hani bazen, etrafınızdaki bazı insanlar için, Başının üzerinde kara bulutlar dolaşıyor, dersiniz ya, işte onlar sürekli düşük frekanstan (Negatif) yayın yapıyorlar ve yaptıkları yayına uygun seyirci kitlesini, olayları, anında çekiyorlar. Şu ana kadar birçoğunuzun duyduğunu tahmin ettiğim ÇEKİM YASASI, işte bundan ibaret. Yani ortalıkta dolaşan bir sürü mıknatıs, kendi manyetik alanına uygun her türlü metali, vakumlar gibi çekiyor. Şöyle bir toparlayalım: - Her şey enerjiden ibarettir. Buna siz de dahilsiniz. - Evren, sadece enerjinizi okur. - Yaydığınız enerjiye uygun kişileri, olayları, para durumunu, sevgiliyi, kısacası etrafınızdaki her şeyi kendinize çekersiniz. İlk olarak, enerjinizi nasıl okuyabileceğinizden bahsedeceğim. Çünkü Evren, sizin enerjinize uygun her şeyi size sağlıyor, hem de hiç yanılmadan. Sizse, enerjinizin tam olarak farkında olmadığınız için, evreni suçlayıp duruyorsunuz. Atalarımız, Para parayı çeker demişler. Bunu söylerken de bilinçli ya da bilinçsiz ÇEKİM YASASI nın ta kendisinden bahsetmişler. Para parayı çeker demek; Parası olan yatırım yapar böylece daha zengin olur demek KESİNLİKLE DEĞİLDİR. Bu yorum, sadece fakir olanların züğürt tesellisidir. Yaşadığınız, iyi ya da kötü bütün olayların tek sorumlusu SİZSİNİZ... 2

3 Eğer hayatınızın herhangi bir döneminde şu cümlelerden bazılarını ya da benzerlerini kullandıysanız, siz de o zamanki ben gibi, tam olarak hangi frekanstan yayın yaptığınızı anlayamıyorsunuz demektir. - O kadar denedim, olmadı. - Falanca ağzını açmasaydı bunların hiçbiri olmazdı. - Ona o kadar da güvenmiştim. - Bende şans olsa. - Gökten para yağsa, benim kafama yine de taş düşer. Aslında, TAM OLARAK NE İSTEDİYSENİZ, onu elde ettiniz. Hem de her seferinde. Çünkü ÇEKİM YASASI, hiç yanılmadan, herkes için eşit bir şekilde işler. EVRENE RÜŞVET VEREMEZSİNİZ. Evren sizin için çalışıyor. Rüşvet vermenize gerek yok. Sadece isteyin, o yerine getirecektir, ama isterken evrenin konuştuğu dili konuşmak zorundasınız. Yani ÇEKİM YASASI nı. DUYGULAR NASIL ÖLÇÜLÜR VE DEĞİŞİR? Her enerji birimi-siz dahil-belli bir frekanstan yayın yapar diye şu ana kadar herhalde üç-dört defa söyledim, söylemeye de devam edeceğim. Şimdilik gelin bu frekans olayını 0 ile 100 arasında puanlandıralım. (0) olabileceğiniz en kötü ruh hali, (100) ise olabileceğiniz en iyi ruh hali olsun. Siz gün içinde 25 civarında şarkı, türkü tutturmuş giderken, tahmin edin hangi frekansta olayları bir mıknatıs gibi kendinize çekiyorsunuz. Doğru, 25 ve civarı olanları. Sakın 25 civarında yayın yaparken 90 civarı bir olayın gelip de sizi bulmasını beklemeyin. Gökten para yağsa, siz tam ortasında dursanız bile, sizin kafanıza taştan başka hiçbir şey düşmez. Enerjinin bizim anlayabileceğimiz bir hale çevrilmesi, zaten yaradılıştan var olan bir şey. Adına DUYGU diyoruz. Hissettiğiniz bütün duygular, enerjinizin elle tutulabilir hale dönüşmesinden başka bir şey değil. Diyelim gece yatarken son olarak frekansınız 55 ile 65 arasında bir yerdeydi. Yani endişeli, kaygılı, şüpheci vs. Bir haldeydiniz. Sabah kalktığınızda, aynen bu noktadan başlarsınız. Yayın frekansınız arası. Şöyle bir çay demleyip kendime geleyim, sabah gazeteme bir göz atayım, dediniz. Çok güzel ve keyifli bir başlangıç, frekansınız hemen yükseltecektir. Gazeteye göz atmaya başladınız. Dünyanın en güzel haberlerine yer veren bir gazetede bile siz civarı frekanstan yayın yapan haberleri okuma eğiliminde olacaksınız. Bilmem nerede kaza...yolsuzluk...tüp patladı...kan davası...takımınız yenildi...i..e hakem...kanser yapan yemekler... Yolda bir trafik, bir trafik... Dünya korna günü kutlanıyor. Yarı yola gelene kadar, herhalde gün ışığı görmemiş bütün küfürlerinizi diğer şoförler için kullandınız. Frekansınız 30 a kadar düştü. Kalp atışlarınız 100 civarında. Duygularınızı ölçmek ve frekansınızı nasıl değiştireceğinizi öğrenmek, geminin kaptanı olduğunuzu ilan ettiğiniz ilk an olacaktır. Evet belki geminin kontrolünün sizin elinizde olduğunu kabul edip dümene geçtiğiniz ilk zamanlarda, Boğaz da bir-iki yalıya geçirebilirsiniz, ama olsun, buna değecek, hem zaten Boğaz dakiler de buna alışık. Kendi üzerinizde çalışmayı, yıllardır hiç temizlenmemiş bir odayı ilk defa temizlemek gibi düşünün. Odaya ilk girdiğinizde biraz ekstra toz kalkacak, ama bu, güzel ve temiz bir oda için katlanılabilecek bir durum. 3

4 KELİMELERİN ÖNEMİ Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Düşünceleriniz hayattaki gerçekliğinizi yarattığına göre, ne düşündüğünüzü çok iyi bilmeniz gerekiyor. Genelde bir konuyla ilgili olarak, ben şunu düşünüyorum dersiniz ve buna gerçekten inanırsınız, ama aynı zamanda kullandığınız, ağzınızdan otomatik olarak çıkan kelimeler, sizin aslında o konuyla ilgili enerji-frekans seviyenizi hemen ele verecektir. Buna gizli düşünceler ya da EGO diyebiliriz. Evet biliyorum en korkunç kelimeyi kullandım. İşte, gemiyi asıl yöneten sizin gizli düşünceleriniz dir. Siz istediğiniz kadar ağzınızla bir şey söyleyin, eğer gizli düşünceleriniz yani EGOnuz sizinle aynı fikirde değilse, işiniz zor. Derken bir gün Darel ile bambaşka bir konudan bahsediyorduk. Darel bana masaj için evine gelen kadının o hafta geç kaldığından bahsediyordu. Ben de hiç farkında olmadan şöyle bir cümle kullanmışım: - Eee işte, kadın milleti değil mi. Hiç güven olmaz. Darel birden gülmeye başladı ve İşte dedi. Bu yüzden tam İSTEDİĞİN gibi bir ilişki yaşayamıyorsun. Düşüncelerinin istediği şeyle, GİZLİ DÜŞÜNCE-EGO nun istediği şey birbirinden farklı. Kadın denildiği zaman aklına ilk gelen, ne kadar güvenilmez oldukları. Bu yüzden,hayatına çektiğin kadınların hepsi GÜVENİLMEZ olmak zorunda. Gerçekten dönüp baktığım zaman, hayatıma çektiğim kadınların yegane ortak özellikleri GÜVENİLMEZ olmalarıydı. Evren benim enerjimi okuyordu. Benim istediğimi, DÜŞÜNDÜĞÜMÜ ya da SÖYLEDİĞİMİ sandığım şeyi değil, enerjime eşit olanı bana veriyordu. Hollywood sokaklarında araba ile gidiyoruz; amacımız güzel bir yerde yemek yemek. Norman, restoranın park yerine para verip park etmek istemediği için, cadde üzerinde park edebileceği bir yer aramaya başlar. Arayışı başladığı an Esra nın ve benim yüzümde muzip bir gülümseme belirir. İkimiz de biliriz ki Norman ın park yeri bulması İMKANSIZDIR. Evren in, Norman a garezi olduğu için değil, sadece park yeri aradığı, bulacağını düşündüğü, ama sorduğunuzda farkında bile olmadan, Artık oralarda park yeri bulmak İMKANSIZ dediği için. Sonunda-her seferinde-norman bizi restoranın önünde indirir ve kendisi park yeri bulma çabalarına tek başına devam ederdi. Yaklaşık yirmi dakika sonra kan ter içinde gelirdi. Her seferinde aradığı park yerini, iki-üç kilometre ileride başka bir semt civarında bulmuş ve onca yolu geri yürümüştür. Norman a sorsanız bu iş trafiğin suçu, onun suçu, bunun suçu. Aynı semt üzerinde Esra ile benim arabamda geziniyorsak pak yeri bulmamız-hem de en güzel yerde, genellikle de gideceğimiz mekanın TAM ÖNÜNDE-an meselesidir. Çünkü, ikimiz de GİZLİ DÜŞÜNCELERİMİZİ ve bunun sonucu olarak AĞZIMIZDAN ÇIKAN KELİMELERİ çok dikkatli seçeriz. SU UYUR EGO UYUMAZ Bugüne kadar EGO kelimesini binlerce defa duydunuz ve kullandınız. Mesela: - Ego sizin düşmanınızdır. - Egosuz olmak hayatın en üst mertebesidir. - Sakın egonuzu dinlemeyin. - Egonuzu elinizden gelen her an susturun. - Egosuyla hareket edeni kimse sevmez. Ego ile ilgili bütün bildiklerinizi UNUTUN ve bir tek şu cümleyi kafanıza sokun: EGO SİZİN EN İYİ DOSTUNUZ. YATIN KALKIN EGONUZ OLDUĞU İÇİN ŞÜKRETİN. EGO, kelime olarak LATİNCE bir kelime. EGO = Ben 4

5 Evet. Ego, BEN demek. İsteyen hemen açıp LATİNCE bir sözlükten bakabilir. Şimdi bu bölümün başında size verdiğim ego ile ilgili cümleleri, EGO kelimesini BEN ile değiştirerek tekrar yazmak istiyorum. - BENliğiniz sizin düşmanınızdır. - BENSİZ olmak hayatın en üst mertebesidir. - Sakın BENİ dinlemeyin. - BENİ elinizden gelen her an susturun. - BENLİĞİYLE hareket edeni kimse sevmez. EGO ile yapacağınız HİÇBİR SAVAŞI kazanamazsınız. Gelin, en başından başlayalım bu yakın arkadaşınızı tanımaya. Kendiniz ve etrafınız ile ilgili dir...dır...dur... ile biten veya Ben... ile başlayan her cümle GİZLİ DÜŞÜNCE nin, egonuzun ürünüdür. Ve gemiyi asıl kontrol eden bu gizli düşüncelerdir. Bakın şöyle: - İş bulmak zordur. - İyi bir ilişkiyi yürütmek imkansızdir. - Para kazanmak zordur. - BEN çok akıllıyım. - BENi kimse sevmiyor. Fark ettiğiniz gibi EGO nun cümleleri hem pozitif hem de negatif olabilir. Aslında ikisi de değil, yani ne iyi ne kötü. Sadece kendiniz ve hayatla ilgili edindiğiniz gizli düşünceler hepsi bu. Her an değişebilirler. Ego, kutular yaratır ve sizi bu kutuların içinde tutmaya çalışır. Bu kutulara, sizin gerçeklik anlayışınız diyelim. Ego, sizi içinde bulunduğunuz kutunun dışında, başka hiçbir gerçek ve başka hiçbir ihtimal olmadığına o kadar güzel inandırır ki, bazen eliniz kolunuz bağlı yıllarca aynı kutunun içinde kalabilirsiniz. İrem ile on yıl kadar birbirimizi görmedikten sonra, ilk defa, ben Türkiye ye döndüğümde bir Cumartesi gecesi buluştuk. Biraz sohbet ettikten sonra bana, Sende bir değişiklik var, hayırdır? Gözlerinin içi parlıyor, dedi. Ben de kendisine kısaca hayatımı nasıl değiştirdiğimi anlattım. Egodan, kutulardan falan bahsettim. Konuyla bayağı yakından ilgilendi ve kendi gerçekliğinden bahsetmeye başladı. O sıralarda bir şirkette yönetici olarak çalışıyordu ve artık daha yükselebileceği bir yer kalmamıştı. Ve gelirinin yükselmesinin tek yolu da, her yıl düzenli olarak aldıkları %12 civarı zam idi. Hatta o hafta içinde de zammın gerçekleşeceğini, ama %10-12 yi geçmeyeceğini söyledi. Ben de, bunun bile egonun kendisini kutu içinde tutmak için fısıldadığı hikayelerden biri olduğunu söyledim; gelirini arttırması için ilk olarak, bunun olacağına inanması gerektiğini, yeni kutuda onu daha iyi bir gelirin beklediğini anlattım. Sonra da çok basit bir egzersiz verdim. İki gün sonra, Pazartesi öğlene doğru, İrem beni aradı. İki gün boyunca egzersizlerini yapmıştı. İş yerinden aradığı için çığlık atamıyordu, ama çok heyecanlı olduğu sesinden belliydi. Kendisine yapılan zam oranı %35 ti. Bir kutudan diğerine geçmek için, önce içinde bulunduğunuz kutunun varlığını, sınırlarını, nasıl göründüğünü tanımlamanız gerek. ANIN İÇİNDE KALMAK Al işte bi gavur icadı daha. - Anı yaşayın, - Anın içinde düşüncesizce kalın, 5

6 bu gibi cümleleri ilk duyduğumda, anın içinde kalmak, benim için, BİTKİ GİBİ YAŞAMAK tan hiç farklı değildi. Anda durmak, ne geçmişi düşünmek ne de geleceği maniple etmeye çalışmaktır. Dikkatinizi çekerim planlamak değil maniple etmek dedim. Bir önceki bölümde size genel hatları ile egoyu ve sizin yaşamınıza neler getirdiğini anlatmıştım. sadece EGO geçmişte ve gelecekte yaşar. Bu durumda, yani anda durabildiğinizde, EGO otomatikman devre dışı kalır çünkü ego, ANDA var olamaz. Egonuzun sizi ikna etme taktikleri her zaman geçmiş ya da gelecek endekslidir. Hatta, gelecek ya da geçmiş, on dakika öncesi veya bir dakika sonrası bile olabilir. Aylar yıllar gibi zaman aralıklarına hiç gerek yok. Gelin şu tanıdık cümlelere bir göz atalım: - Yok kız, arama oğlanı sonra çok şımartırsın. Ne zaman şımartıyoruz? Gelecekte=Ego - Ben şimdi patronuma bunu söylersem çok kızar. Ne zaman kızacak Patron? Gelecekte=Ego - Geçen ilişkimde de aynı şey oldu, bu da bırakıp gidecek. Ne zamana endeksliyiz? Geçmişe=Ego - Bir daha seninle asla yemeğe gitmeyeceğim, yine burnumdan getirdin. Ne zamanki yemekleri düşünüyoruz? Gelecekteki=Ego - Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Bugüne kadar benim neler yaptığımı, kimlerle tanıştığımı biliyor musun? Hangi zamanı masaya yatırıyoruz? Geçmişi=Ego Peki, hiç mi ANI yaşamıyoruz? Elbette yaşıyoruz, ama genelde bilinçsizce yaşadığımız için, o duygunun içinden çıktığımızda, yani tekrar ego bizi geçmişte ya da gelecekte yaşattığında, ana nasıl geri dönebileceğimizi bilmiyoruz. - Çok güzel bir müziği dinlerken. - Evcil hayvan beslemeyi seviyorsanız, onları elinizdeki iple oynatırken. - Etrafı rahatsız etme pahasına bile olsa, KOCAMAN bir KAHKAHA atarken. - Bebeğinizi kucağınıza alıp tenini koklarken. - Sevişirken. - Kitap okurken. - Kitap yazarken... Yani sizi pozitif tutan her anınızda, ANDA yaşıyorsunuz. Evren i garsonunuz olarak görün. Siz ne ısmarlarsanız, o servis edilecektir. İnternette alışveriş yapmadan önce, bir süre sitelerde dolaşır ve tam olarak ne istediğinizi netleştirirsiniz. İnternette siparişi verdikten sonra, Konu komşuyu, arkadaşları arar ay şekerim harika bi şey aldım internetten bayılacaksın deriz. Ee hani nerede? diyen arkadaşınıza bugün yarın gelir ayol, daha yeni ısmarladım der ve ısmarladığınız şeyin, nasıl tam sizin aradığınız şey olduğunu ballandıra ballandıra anlatırsınız. Bilirsiniz ki aldığınız şey, kapınıza kadar öyle ya da böyle getirilecektir. Hayatta sipariş verdikten sonra, Başlarız kara düşünmeye ya gerçekleşmezse? Ya istediğim gibi olmazsa? Bir de bir cümleyi sakız yapmışız ağzımıza kimseye söyleme nazar değer. Şimdi, yeni modaya uyanlar, artık nazar demiyor; söyleme enerjisi kaçar diyorlar. Tabii zaten Evren dediğin bir kutu kola, açınca enerjisi kaçıyor. 6

7 İSTEMEK YA DA İSTEMEK İsteyenin bir yüzü kara... Hayatımızda ortak bir nokta olduğunu fark ettim. İstemeyi bilmiyoruz. Bazıları da istemekten kaçınıyor. EVREN ile ilişkinizin İLK ADIMI istemek tir. SİZ İSTEMEZSENİZ, Evren sizin için, sizi düşünüp, ah canım bak hiç günahı yok bunun, hadi şuna bi şeyler vereyim de sevinsin garip DEMEYECEKTİR!!! Sakın yanlış yere çekmeyin bu söylediklerimi. Ben size, paraya tapın, istediklerinizi elde etmek için her şeyi yapın, insanları sömürün, köle yapın, yeter ki istediklerinizi elde edin falan demiyorum. İkisi çok ayrı şeyler. Kendiniz için istemekten korkmayın, diyorum. Evren dediğimiz meret elinde bir teraziyle ne kadar istediğinizi tartıp yok canım, sen çok istiyorsun hadee başka kapıya DEMEYECEK. Hiç demedi. Siz kendinize izin verdiğiniz kadarını, size vermeye devam edecek. İSTEYİN! İlişki isteyin, Ev isteyin, Sağlık isteyin, Para isteyin, Seyahat etmeyi isteyin, Evrenle konuşmak isteyin, Gülmek isteyin. İstemenin sınırı yoktur, ama bakalım sizin istediklerinizi alabilecek yeriniz var mı? Enerjinizle oluşturduğunuz KABINIZ, istediklerinizi alacak kadar büyük mü? Otuz litre benzin deposu olan bir arabaya, kırk litre benzin koymaya çalışırsanız ne olur? İşte Evren için de aynı kurallar geçerli. Siz bir şeyi istediğiniz an, Evren de bir yerde sizin için paketlenip hazırlanıyor ve teslim edilmek üzere bekliyor. Siz daha düşüncenizi bitirmeden, Evren çarklarını çalıştırıp, gerekli olayları, gerekli sözde tesadüfleri sizin için sıraya sokmaya başlıyor, ama paket kapınıza geldiğinde, zil sesini duyabiliyor musunuz? Her şeyi istemek konusunu son bir cümle ile kapatacağım. Sözüm, İSTEMEK İSTEMEYENLERE. Bir şeyi istemeyi reddetmek, o şeye sahip OLMAMAYI İSTEMEK değil midir? İSTEDİĞİNİZ ŞEYE AİT MİSİNİZ?...Uzun boylu olsun, yakışıklı olsun, zengin olsun...tamam İSTEME ile bir sorununuz yok. Siz de benim gibi ha bire isteyen, ama bazen elde etmekte zorlananlardansınız. Yıllar boyunca, sadece istemenin yeterli olacağına inandım. O yüzden de uzun yıllar birçok istediğimi elde edemedim. Sonra fark ettim ki, istediğimiz şeye ait olmak gibi bir kural varmış. Bir şeyi isterken şöyle cümleler kurabiliyoruz Aylık gelirimi ikiye katlamak istiyorum ya da Çok huzurlu bir ilişki istiyorum. Şimdi, ben sizin karşınızda durup size, koltuğa oturmak istiyorum dersem, bu ne demektir aslında? Şu an koltuğa OTURMUYORUM. Sigara istiyorum dersem bu ne demektir? Sigaram yok. Bir şeyi İSTEDİĞİNİZ ZAMAN, onun, halihazırda sizde OLMADIĞININ bütün sinyallerini evrene gönderiyorsunuz. Çünkü ancak, bizde OLMAYAN bir şeyi isteriz. Biraz daha somut bir örnek ile açıklayayım. Ben o sıralarda, üç-beş yıldır Amerika da hala istediği yere gelememiş, barmenlik, garsonluk, inşaat ameleliği gibi işler yapan bir aktör düm. 7

8 Darel bana, Şu an son derece başarılı bir aktör olsan, ödüller alıyor olsan, her gün barmenlik yapmak yerine film setlerine gidiyor olsan, hayatın nasıl olurdu? Şu anki gibi mi dedi. Şuankinin beş yüz katı farklı olurdu, dedim. Nasıl farklı? dedi. Duygusal dünyan nasıl olurdu? Daha güler yüzlü olurdum, kendime güvenim artardı, başarmış olmanın sevinciyle etrafıma ışık saça saça yürürdüm, bir markete girdiğimde herkese gülümserdim, arkadaşlarımla daha sık görüşürdüm, konuştuğum her insanla daha pozitif konulardan bahsederdim. Zaman zaman içki, en iyi dostum olmazdı. O zaman önce bu bahsettiğin kişi olmak zorundasın! dedi. Bütün dünya başıma yıkılmıştı. Başarılı bir oyuncu olmadan, sanki olmuş gibi nasıl hissedebilirdim yahu? Önce, istediğini söylediğin şeyi elde etmiş kişi haline gel, sonra zaten istediğin otomatik olarak senin olacak diye, üzerime kürekle bir güzel de toprak attı. Düşünce Nasıl Gerçeğe Dönüşür? Düşünce Nasıl Gerçeğe Dönüşür? Adlı bu tablo Suya Atılan Taş efektini andırır. Durgun bir su birikintisine taş attığınızda, nasıl halkalar halinde genişlemeye başlarsa, Evren de de duygularınız, düşünceleriniz aynı şekilde açılarak gidiyor. Tablonun tam ortası, sahip olmama hali. Bu noktada, bir şeye sahip olma fikri ve isteği aklınıza ilk geldiği an, suyun ortasına bir taş atmış oluyorsunuz. Halkanın ilk katmanı, ilk düşünceleriniz! Bu noktada, aklınızdan konuyla ilgili birçok fikir gelip geçiyor, hemen ardından halka biraz büyüdükçe, zaman geçtikçe, düşüncelerinizde yavaş yavaş netlik başlıyor. Sizin netliğinizin başlamasıyla birlikte, Evren size, hangi aşamada olduğunuza dair, yol gösterircesine, ilk göz kırpışlarını başlatıyor. Hayatınızın gidişatıyla ilgili bazı sinyaller almaya başlıyorsunuz. Bir sonraki adım ise, evlere servis. O ana kadar odağınızı ne yönde yoğunlaştırdıysanız, kapınıza kadar getiriliyor. Ve istediğiniz şeye sahip oluyorsunuz. Aynı, suya atılan taş gibi, istediğiniz zaman, her gün, her dakika, yeniden, tam ortaya bir taş atıp, sıfırdan başlayabilirsiniz. Evren de sonsuz taş var, inanın bana. Bunu bir örnekle açıklayalım. Artık hayatınızda daha fazla para istiyorsunuz. Bunu söylediğiniz an ilk taşı suya attınız. 1- Sahip olmama hali-param yok. 2- İlk düşünceler-daha fazla para kazanma hali. Halkamız büyümeye başladı. DÜŞÜNCELERDE NETLİK kısmında, başlıyorsunuz nasıl daha fazla para kazanacağınızı ve o para ile neler yapabileceğinizi düşünmeye. 3- Düşüncelerde netlik-nasıl kazanılacağı, neler yapılacağı. İşte buralarda bir yerde, Evren size göz kırpmaya başlıyor. Bu göz kırpışlarını daha net okumaya başladıkça, tam olarak nerede durduğunuzu daha iyi anlayacaksınız. 4- Evren in göz kırpışları-size, para kazanma konusunda nerede olduğunuz gösteriliyor. 5- Evlere servis-pizzanız geldi. Hem de otuz dakika içinde, ama ısmarladığınızı sandığınız pizza mı geldi? Eğer yol boyunca pozitifte kaldıysanız EVET, ama sürekli negatifte yol aldıysanız HAYIR. Yol boyunca bizi negatife itebilecek çok önemli iki şey var. 1- EGO 2- EN YAKIN ARKADAŞLAR ve AİLE. 8

9 Şu iki cümleye dikkat edin, tekrar yazıyorum: niye bana bunlar oluyor, ben bunları hak edecek ne yaptım? o andan itibaren enerjimin tadı, duygularımın kokusu bu doğrultuda yayın yapmaya başladı. Dominant duygum, yayın yaptığım frekansım, bunu hak etmiyorum, acınacak haldeyim di. EVREN HER İSTEDİĞİMİZİ GERÇEKLEŞTİRMEK ZORUNDA. Ona verilen görev bu. Hepimiz EVREN DEN TORPİLLİYİZ. İstisnasız, yaptığımız her yayına uygun gerçekliği bize yaşatmak Evren in işi. Bir konu hakkında son derece pozitif, ama aynı anda bir diğer konu hakkında son derece negatif olabilirsiniz. Evren pozitif olduğunuz konuyla ilgili, pozitif gerçeklik, negatif olduğunuz konuyla ilgili, negatif bir gerçeklik yaratacaktır. Negatif olduğum bir tek konu vardı: TRAFİK! İstanbul un trafiği bana, Alacakaranlık Kuşağı dizisinin bölümlerinden biri gibi geliyordu. Bütün dünya Kuantum Fiziği ni anlamaya çalışırken, bizim taksiciler çoktan maddeden enerjiye dönüşümü ve tekrar maddeye dönüşebilme sırrını çözmüşlerdi. Çözmeseler, Galatasaray ın daracık sokaklarında, ters yönden gelen bir taksi ve ona yol vermek istemeyen bir taksi aynı anda nasıl geçip yollarına devam edebilirlerdi? Kafa kafaya geldiklerinde, ikisi birden enerjiye dönüşüp, birbirlerinin içinden geçip, tekrar madde haline dönüşüyor olmalıydılar. Taksim meydanında kırmızı ışıkta duran tek yaya bendim. Onca yıl sonra, Türkiye yi nasıl bulduğumu soranlara hep aynı şeyi söylüyordum, Her şey bir harika, ama siz bu trafiğin içinde canınızı nasıl kurtarabiliyorsunuz? ÇÖZÜM: GÜLÜMSE-ODAKLAN-DEĞİŞTİR. Takip edeceğimiz üç adım işte bu kadar basit. Aslında ortada gerçekten var olan TEK BİR ADIM dır. Size daha önce anlattığım OLMAK, yani olmasını arzu ettiğiniz gerçekliğin içinde kendinizi görüp, daha o gerçeklik bile oluşmadan, O kişi OLABİLMEK. Siz önce O kişi olun, bakın O gerçeklik ne kadar çabuk sizin hayatınızın parçası oluveriyor. Bu tek adımlık çözümü, üç adıma bölerek anlatmak istiyorum. ADIM 1: GÜLÜMSE İçinde bulunduğunuz duruma gülümseyebilmeniz lazım. Gülümseyebilmenin gerçek anlamı, içinde bulunduğunuz durumla barışık olmanız demektir. İçinde bulunduğunuz durumu-sorunu-tamamen kendinizin yarattığını kabul etmeniz gerek. Bu sizden başka hiç kimsenin seçeneği ya da suçu değil. Siz, ama sadece siz, böyle olmasına neden oldunuz. Bir barda otururken, gülmeyen bir kadın gördüğünüzde belki aklınıza bir an Al işte bak zavallı kızcağızın gülümseyecek hali bile kalmamış, hayvan herif kimbilir ne yaptı kıza, şuna bak ilgilenmiyor bile diye geçiyorsa, bu EGONUZ İŞ BAŞINDA demektir. Üst katta komşunuz kocasıyla kavga ediyorsa ve sizin aklınızdan birden Ben biliyom o karıyı. Kesin başka biri ile ilgilenip adamı çileden çıkartmıştır diye geçiyorsa, EGONUZ İŞ BAŞINDA demektir. Egoyu kulağınıza fısıldarken hissettiğiniz an, gününüzü hemen durdurun. Çok ciddiyim. Trafiktesiniz ve ego birden kulağınıza fısıldamaya başladı: Bak bugün seni yine aramadı. Arayacağım, dedi, ama hiç ses seda yok. Acaba niye aramıyor? Bunu duyduğunuz an hemen kenara çekin. Ego kendini gösterdiği an enerjiniz yavaş yavaş veya HIZLA DÜŞMEYE BAŞLAYACAK. Olaya hemen müdahale edip enerjiyi yükseltmek sizin elinizde. Yahu ne acelesi var, sonra yaparım. 9

10 ADIM 2: ODAKLAN Ne yöne gitmek istediğinizi Evren e, AÇIK ve NET bir şekilde söylemeniz gerek. Yürümeyen bir ilişkide yüzde 90 bütün dikkatiniz ilişkinin yürümediğinde. Arkadaşınızla konuşurken, kahve falı baktırırken, araba kullanırken, tuvalette otururken vs. Eh Evren de sizin hizmetinizde, odağınız neredeyse, size onu arttırarak veriyor. Gülümsemeyi becerdiğiniz an hemen YENİ odağınızı oluşturmaya başlayın. Ne olursa olsun kendinize bir iyilik yapın ve gelen yemeği küfrede küfrede yemeyin. Geri gönderin ve bir daha ısmarlayın. Evren in mutfağında istediğiniz yemeği yapabilecek sonsuz malzeme mevcut. VE HEPSİ BEDAVA. ADIM 3: DEĞİŞTİR Gülümsediniz, odaklandınız, bekliyorsunuz. İstediğiniz şey on dakikada, bazen on günde ya da on yılda gerçekleşebilir. Mükemmel bir ilişkiyi yakalamam altı ay, para durumumu düzeltmek dört sene, oyunculuk kariyerimi istediğim yere getirmek sekiz sene, seslendirme kariyerimi istediğim yere getirmek 1 ay sürdü. Süreyi belirleyen sizin, konuyla ilgili ENERJİNİZİ-FREKANSINIZI nerede tuttuğunuzla orantılı. Size en başta verdiğim ENERJİ-DUYGU dönüşüm tablosuna bir göz atın. ALTIN KURAL İçinizdeki bir boşluğu doldurmak için ilişkiye girmek istiyorsanız siz bilirsiniz. O boşluğu sizden başka hiç kimse dolduramaz. İlişkilere girmemizin tek nedeni KİM OLDUĞUMUZU KEŞFETMEKTİR. İLERLEMEYEN KARİYER İlişkiler ve para kadar popüler olan diğer bir sorun ise, bir türlü ilerlemeyen kariyerdir. Etrafınıza bir bakın ve şu soruyu sorun: Kaç kişi sevdiği, gerçekten sevdiği işi yapıyor? Türk atasözleri benim en favori değişlerim arasında yer almıyor çünkü büyük çoğunluğu NEGATİF, ama içlerinde bir tane var ki bayılıyorum. Adamın karıyı öpmeye niyeti yok, dudağın nerede diye sormuş. Aynı şey, sevmeden işini yapanlar için geçerli. Kariyer ile ilgili bir probleminiz varsa kendinize İLK sormanız gereken soru şu Ben bu işi sevdiğim için mi yapıyorum? Sevmediğiniz bir işi yapıyorsanız, Evren e çok güçlü bir şekilde gönderdiğiniz mesaj şu: BEN BU İŞİ İSTEMİYORUM. Belki patron ile kavga ediyorsunuz, işten ayrılmak üzesiniz. Ya da bir hata yaptınız ve kovulma noktasına geldiniz. İşte o an KORKU yani EGO hemen devreye giriyor ve BU İŞİ KAYBETMEMEM LAZIM diyor. Hemen durumu düzeltip işte kalmayı beceriyorsunuz. İki ay sonra başlıyorsunuz tekrar, BEN BU İŞİ İSTEMİYORUM diye yakınmaya. Hiç unutmam, Virginia da bir Türk restoranında aşçı yamağı olarak işe girmiştim. İş yeri sahibi bana daha önce hiç mutfakta çalışıp çalışmadığımı sorduğunda bir de güzel yalan söyledim ve işe alındım. İşim, şefe yardım etmek ve onun bütün istediklerini hazırlamaktı. Şefle tanıştığım ilk gün adam bana şöyle bir baktı ve Daha önce hayatında hiç mutfağa girmedin değil mi? dedi. Biraz utanmış ve biraz da rahatlamıştım. Şöyle etrafıma bir bakındım, bir acil çıkış kapısı aradım koşarak kaçabilmek için, ama bulamayınca, Evet dedim. Bu ilk olacak. Nasıl anladın? Cevabı çok basitti. Hiçbir aşçı kafasında güneş gözlükleri ile mutfağa girmez. Çıkar onları, tak şu beyaz aşçı şapkasını. 10

11 Mutfakta çalışmak benim yeni KUTUM halini almıştı. İnanın dünyanın en rahatsız ortamları bile bir anda yeni KUTUNUZ, GERÇEKLİĞİNİZ halini alabilir ve şartlar ne kadar kötü olsa bile, EGOnun görevi sizi KUTUDA tutmaktır. Hiç uzun süre hapis yatmadım-sadece dört gün-ama yirmi yıl gibi sürelerle yatan insanlarla tanıştım. Yirmi yıl sonra tahliye olduklarında, eve gittiklerinde en çok neyi özlediklerini tahmin edebilir misiniz? HAPİSHANEYİ!! Çok ciddiyim. Kutunuz ne kadar rahatsız olursa olsun, içinde belli bir süre kaldıysanız o kutu sizin gerçekliğiniz halini alır ve EGO, hemen kendini adapte eder oraya. Biz buna KONFORSUZ KONFOR BÖLGESİ diyoruz. Her ne kadar istemeseniz de, kendinizi oraya ait hissetmeye başlar ve başka HİÇBİR YOL olmadığına inanırsınız. Daha doğrusu EGO sizi buna ikna eder. Mutfak yaşamı da benim için KONFORSUZ KONFOR BÖLGESİ olmuştu. İstemediğim bir işi, mecburiyetten yapmaya başlamıştım. KENDİNE GÜVENSİZLİK VE SÜREKLİ BAŞKALARININ ONAYINI İSTEMEK Halk arasındaki tabiriyle Yalakalık Yine son derece sık görülen EGO oyunlarından biri de, sizi KENDİNİZE GÜVENSİZ hale getirmektir. BEN BECEREMEM, çocukken alınabilecek en kolay kararlardan biridir. Hatta, ben beceremem grip salgını gibi son derece hızlı bir şekilde yayılmaya bile başlayabilir. Bir çok farklı şekilde görünebilen Ben beceremem virüsünün varlığını tespit etmek son derece kolaydır. Aşısı henüz bulunmamış olmakla birlikte, biraz üzerinde çalışarak yatağa düşmeden iyileşebilirsiniz. Bizde nerede o şans. Kendine güvensizlik dediğimiz şeyin altında gerçekten yatan duygu, BEN HAK ETMİYORUM dur. Çok daha genel konuşayım: YAPAMADIĞINIZ HER NEYSE, ne mazereti öne sürüyorsanız sürün, O İŞİ YAPAN İNSAN OLMAYI HAK ETTİĞİNİZE İNANMADIĞINIZ İÇİN yapamıyorsunuz. Gelin cümlelerimizi biraz açalım: Bizde nerede o şans. Başkaları, yani O İŞİ yapanların, bunu becermesinin TEK nedeni var. ŞANS!! Bende şans olmadığı için yapamıyorum. Biraz şans olsa canına okurum ortalığın, ama yok işte. Kusura bakmayın, ama maalesef ŞANS diye bir kavram evrende henüz yok. Siz isterseniz inanmaya devam edin. İyi ŞANSLAR!! Ben hiçbir şey beceremem gibi cümleler yerine, Benim de iyi olduğum noktalar var, şu şu ve şu alanlarda kendime güveniyorum gibi cümleler kurmaya başlayabildiği için, kafasında, özgüveni tam olan birini yaratması daha kolay olmaya başladı. Sadece şunu unutmayın diyorum, - Kitap okuyarak araba kullanmayı, - Bodrum resimlerine bakarak tatil yapmayı, - Üniversite kapısından göz atarak diploma almayı, - İçki masalarında Türkiye yi kurtararak politika yapmayı, BECEREMEZSİNİZ. Yok öyle bir şey. - Arabanın içine binip kullanacak, - Tatile gidip dinlenecek, - Derslere girip mezun olacak, - Ve politikaya aktif olarak girip ne istiyorsanız, YAPACAKSINIZ. 11

12 BİR MAĞARAYA ÇEKİLİP, BEN ERDİM ARTIK, bi tarafım göğe yükseldi, oramdan buramdan ışıklar saçıyorum demek çok kolay. Gelin, şehrin göbeğinde, kavga gürültünün ortasında, trafiğin içinde, ev kirası öderken, patronla kavga ederken ERİN, ben de göreyim. Pratik yaparken, Evren size, pratik yapmanıza yarayacak örnekler sunacak. Kendine güveni olmayan birinin eve kapandığını, hiç kimseyle görüşmediğini, eşi, işi, arkadaşları olmadığını düşünün. Bu insan özgüvenini nasıl kazanabilir? Bence kazanamaz. Eğer bunun yöntemini bilen varsa, seve seve öğrenmeye hazırım. Ben bilmiyorum. ALTIN KURAL Herkesin sizi onaylamasını, sevmesini istiyorsanız, İYİ ŞANSLAR. Çünkü yok öyle bir şey. Siz kendinizi sevin ve onaylayın yeter. Size şunu sorayım, Sizce Tanrı mükemmel ve kusursuz mu? Birçoğunuz buna evet diyecektir. Öyle olmasına rağmen, Tanrı yı bile SEVMEYENLER var. Hadi bakalım buyrun buradan yakın. Tanrı bile herkesin onayını alamıyorken, size ne oluyor da herkesin onayını alma hayali ile yaşıyorsunuz? YALAN SÖYLEMEK ALTINI ÇİZEREK SÖYLÜYORUM: Yalan kötüdür, Evren sizi cezalandırır. Allah muhafaza çarpılırsınız GİBİ SAÇMA SALAK bir şeyden bahsetmiyorum. Benim bahsettiğim, siz yalan söylerken, YALANIN ALTINDA saklanan ve doğrudan EVREN e giden mesaj. Sizin gönderdiğiniz mesaj. Örneklere geçmeden önce, yalan ile ilgili size son bir hatırlatma yapacağım. YALAN, KORKU İLE YÜZLEŞMEME DURUMUDUR. Bu da sizin EVREN e güvenmediğinizin göstergesidir. YALAN, aslında sizin kendinizi İNKAR ETMENİZ durumudur. Şimdi siz bana söyleyin. En başından beri bahsettiğimiz ÇEKİM YASASI NA GÖRE; siz yalan söyleyerek bazı durumlardan kurtuluyorsanız, NE TARZ İNSANLARI HAYATINIZA ÇEKECEKSİNİZ? Aynen öyle, SİZE YALAN SÖYLEYEN İNSANLARI ÇEKECEKSİNİZ. Ayrıca Evren e ikinci bir mesaj daha gönderiyorsunuz. BEN KENDİ GERÇEKLİĞİNDE BİLE DURAMAYAN, AYŞE GİBİ, ASLINDA ÇOK DA UMURUMDA OLMAYAN BİRİNE BİLE DOĞRUYU SÖYLEYEMEYEN BİRİYİM. Çekim Yasası iki türlü çalışır: Hem istediklerimizi hem de istemediklerimizi kendimize çekeriz. Bazen de Yalan söylemeyi yüzleşmek istemediğimiz bir gerçek için kullanırız. Bunun en sık görüldüğü yer ise İLİŞKİLER. BAŞKALARINA YARDIM ETMEK Hemen size bir soru sormak istiyorum. Eleştirilmeyi sever misiniz? hatta bunu biraz daha açalım. Siz sormadığınız halde eleştirilmeyi ister misiniz? Şimdi şu cümleyi büyük bir kağıda yazıp duvara asın ve her gördüğünüzde tekrarlayın. Sorulmadan yapılan her yardım, eleştiridir!!!! başkalarına yardım etmek çok güzel, eğer yardımınızı istiyorlarsa. Ama o yardıma ihtiyacı olduğunu bilmiyor ki... Sormadan yapılan her yardım ELEŞTİRİDİR. Ve hiç kimse eleştirilmekten hoşlanmaz. Bir insanı eleştirmek, onların egolarını uyandırıp hemen savunmaya geçirtecek EN GÜZEL yöntemdir. Eğer birinin EGO su ile savaşa girmek istiyorsanız, eleştirin. İstediğinize hemen kavuşacaksınız. 12

13 Bundan yıllar önce hocam Darel, ilk defa okuduğu bir kişisel gelişim kitabından o kadar çok etkilenmişti ki, gidip yirmi kopya kadar satın alıp, arkadaşlarına dağıtmaya başlamıştı. Arkadaşlarından biri kitabı eline almış, ne olduğunu anladıktan sonra Darel a Sence benim hayatım kötü mü? Sence kişisel olarak gelişmem mi gerekiyor? diye bozulmuştu. Son derece iyi niyetli bir yardım, sorulmadan yapıldığı için ters tepmişti. Yok canım bana ne, ben zaten kimsenin işine burnumu sokmam bile deseniz, şunu bir deneyin. Yirmi dört saat için Sorulmadan hiçbir şekilde başkalarına yardım etmeye ya da hatalarını düzeltmeye çalışmayın bakalım sonuç ne olacak. KIYAS YAPMAK Komşunun karısında var, benim yok! Hep birlikte yaşıyoruz. Elbette kıyaslama yapacağız; son derece doğal. Etrafımızda birçok insan bizim gibi, iş yapıyor, araba alıyor, gece dışarı çıkıyor, sevgilisi ile kol kola geziyor, iş buluyor, süslenip püsleniyor vs. Kendimizi başkaları ile kıyaslayalım kıyaslamasına, ama bunu yaparken nelere yol açtığımızı bilerek yapalım. Kıyaslama egonun en keyifli ikna yöntemlerinden biridir. Kıyaslama yaptığınız an, EGO nun, kontrolü tamamen ele geçirmiş olduğunu bilin. ALTIN KURAL: Ancak ve ancak kendinizde eksikliğini duyduğunuz bir konuda kıyaslama yapmaya başlarsınız. Kendinize gerçekten güvendiğiniz, sonuçlarından tatmin olduğunuz hiçbir konuda kıyaslama yapma ihtiyacınız olmaz. Kendinizi kıyasladığınız an, hangi konuda olursa olsun, Evren e gönderdiğiniz sinyaller, sizde var olanın AZ OLDUĞU, YETERSİZ OLDUĞU, İYİ OLMADIĞI yolundadır. Kıyaslamayı bir uyarı sistemi gibi kullanın. Kıyasladığınız an bilin ki, Evren e, pek de istemeyeceğiniz mesajlar gönderiyorsunuz. Bir daha kıyaslama yaparken bir bakın bakalım. NEYİ, NİYE, KİMİ, KİMLE kıyaslıyorsunuz ve Evren e hangi mesajları gönderiyorsunuz? SİNİRLENMEK-ÇEMKİRMEK Güzel ülkemin güzel insanları, sinirli olmayı, DELİKANLILIK olarak kabul edebilirler. Bu onların problemi. Evrense, siniri bambaşka bir sinyal olarak alıyor. KORKU!! SİNİR VE ÖFKE, KORKUNUN ŞEKİL DEĞİŞTİRMİŞ HALİDİR: İstediğiniz her SİNİRLENME anını örnek olarak verebiliriz. Altında yatan duygu hep korkudur. ÇATALLAMA EGZERSİZİ Kıskançlığımı üzerimden atmamı sağlayan egzersiz Çatallama egzersiziydi. Adından da belli zaten çatallayacaksınız. Restorandasınız ve yemeğinizin içinde mantar var. Oysa siz mantar istemiyorsunuz. Sadece iki-üç parça koymuşlar zaten geri göndermeye değmez. Ne yaparsınız? Hemen çatalınızı alır, tek tek mantarları çıkarırsınız. Artık mantarsız bir yemeğiniz var. Hayatımızda bizi etkileyen bir konu hakkındaki NEGATİF düşünceler de, tabağınızda istemediğiniz mantarlar gibi. Hemen çatallayın ve çıkartın o düşünceleri. Yerine pozitiflerini koyun. Kafanız bir konuya takıldığı an, aklınızdan bir sürü negatif düşünce geçmeye başlar. Ego iş başında. Geri dönün ve aynı şeyi tekrar düşünmeye başlayın. Bu sefer çatallama yaparak. Siz kendi cümlelerinizi zaman içinde oturtabilirsiniz. Eğer bir ilişkiniz yoksa, ego size şöyle bir cümleyi rahatça yutturabilir. -Kim zaten seninle olmak ister ki? Zaten aşkın varlığına inanmıyorum. Ben yalnız başıma daha iyiyim. Hemen başlayın çatallamaya. 13

14 -Kim zaten seninle olmak ister ki? Niye istemesinler? Benim de kendime göre birçok iyi yanım var. Sevecen bir insanım ve ben de iyi bir ilişkiyi hak ediyorum. -Zaten aşkın varlığına inanmıyorum. Aşkın varlığına inanmasam niye sevgilim yok diye dert ediyorum? Demek ki aşkın varlığına inanıyorum. Sadece bulamamak beni korkutuyor. Aşk var biliyorum. Sevgi denen kavramı, dolu dolu yaşayan insanlar var. -Ben yalnız başıma daha iyiyim. Sen onu benim külahıma anlat. Yalnız başıma da kendime yetebiliyorum ve biri ile olmanın ne kadar keyifli olduğunu çok çok iyi biliyorum. O keyfi tadabilmek için, kendimi daha iyi anlayabilmek ve öğrenebilmek için biriyle olmayı SEÇİYORUM! EGO İLE KONUŞMA EGZERSİZİ Bazılarınıza deli saçması gelecek ve sizi çok rahatsız edecek, bazılarınızınsa çok hoşuna gidecek bir egzersiz. Dışardan bakıldığında aynen şöyle görüneceksiniz: Aa adam kendi kendine konuşuyo, deli bu ayol! Evde yalnızken yapmanızı tavsiye ediyorum. Kimin ne düşündüğü umurunuzda olduğu için değil, daha rahat ve yoğun konsantre olabileceğiniz için. EGO sizin çocukluktaki haliniz demiştik hatırlarsanız. Hani EGO, o zaman aldığınız bir kararı, size hala gerçeklik diye yutturmaya çalışıyordu ya. Şimdi bunu tersine çevirmenin vakti geldi. Evren in gözünde herkes eşittir. Bizim gözümüzde değildir. Eşitsizlik gördüğünüz an, bilin ki BİR İNSAN EGOSUNUN FİLTRESİ ile karşı karşıyasınız. Benim on yılda başardığımı siz üç günde başarabilir, benim üç günde başardığımı, on yılda başarabilirsiniz. Kimin önce başladığının, kimin neyi USTALIK mertebesine getirdiğinin konuyla hiç ilgisi yok, ama EGO ile ilgisi ÇOK. Evren için herkes mükemmeldir ve zaman diye bir kavram yoktur. Bizim EGOMUZ için vardır. Evren size her istediğinizi her an vermeye hazır. Eğer siz almaya hazırsanız. SONSÖZ Etrafımdaki insanları gözlemlediğim zaman gördüğüm tek şey şu: Herkesin farklı bir hikayesi var. Herkes hayatını, kendi çizdiği rotada götürüyor. Bu bir yarış değil. Aynı kulvarlarda bile değilken, bunu bir yarış haline getirmek, sadece kendinize haksızlık olur. Başarılı olmak, herhangi bir konuda başarılı olmak istiyorsanız hiçbir sistemi takip etmeden yapabilirsiniz. Kapanlar o kadar çok ki. Sakın unutmayın. Esas öğretmen kalbiniz, esas öğreti sizsiniz!.. KAYNAKÇA Evrenden Torpilim Var-Aykut Oğut Dharma Yayınları:1-7. Basım: Şubat 2009/ Basım: Ekim

Kategori: Diğer Yazar: Aykut Oğut Yayınevi: Doğan Novus

Evrenden Torpilim Var

Tanıtım Bülteni

Siz hiç 150 kilo oldunuz mu?  Sizin hiç yabancı bir ülkede bavulunuzu kaybettiğiniz, sabahları mısır gevreğine bira döküp hayatta kalmaya çalıştığınız, günlerce tek kelime bile konuşmadığınız oldu mu?  Dayak yedikten sonra girdiğiniz komadan bir gözünüzü kaybetmiş olarak çıkıp tekrar parklara döndüğünüz… Annenizi kaybettikten sonra hapiste yatarken babanızı kaybettiğiniz oldu mu? Benim oldu! Peki ya sonra o yabancı ülkenin dilinde şakır şakır konuşup hatta seslendirme yönetmenliği bile yaptığınız… O ülkedeki filmlerde başrol oynadığınız…  70 kilo verip filinta gibi olduğunuz… Yeni ve mutlu bir hayat kurduğunuz… Elinizi attığınız her işi altın yumurtlayan tavuğa çevirdiğiniz… Her saniyenizi gülümseyerek geçirdiğiniz, hayatta istediğiniz her şeyi elde etmeye başladığınız oldu mu? Benim oldu! Nasıl mı? Gelin anlatayım… “İstemek olmanın yarısıdır!”

downloaded from KitabYurdu.

100%(2)100% found this document useful (2 votes)
5K views268 pages

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

100%(2)100% found this document useful (2 votes)
5K views268 pages

org
Evrenden Torpilim Var!
Aykut Oğut
Evrenden Torpilim Var / Aykut Oğut
© Dlarma Yayınları, 2009
Yayın hakları Dharma Yayınları'na aittir.
Yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz.
Kaynak göstermek koşuluyla alıntı yapılabilir.
1-7. Basım: Şubat 2009
8-15. Basım: Nisan 2009
16-20. Basım Temmuz-Ağustos 2009
21-30. Basım Ekim 2009
31-35. Basım Kasım 2009
36-40. Basım Aralık 2009
41-45. Basım Ocak 2010
46-51. Basım Nisan 2010
52-70. Basım Ekim 2010
71-80. Basım Aralık 2010
81-90. Basım Şubat 2011
91-100. Basım Mart 2011
Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni: Namık Kemal Atalay
Editör: Hali! Gökhan
Yayına Hazırlayan: Güliz Gümüş
Kapak Tasarımı: Emrah Yücel
Sayfa Düzeni: Çiğdem Dilbaz
Şefik Basım ve Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şirketi’nde
basılmıştır. Turgut Özal Cad. No: 137 İkitelli - İstanbul Tel: (0
212) 549 62 62

2
downloaded from KitabYurdu.org
Kütüphane Bilgi Kartı (CİP):
Aykut Oğut Evrenden Torpilim Var Kişisel Gelişim
İstanbul, Dharma Yayınları. 2009, 264 sayfa
ISBN: 978-9944-986-81-6
Dharma
Nuruosmaniye Cad. Eser İş Hanı 21-23 Kat: 2 No: 205
Cağaloğlu/İstanbul
Tel: (0 212) 512 81 21 - 528 62 12 • Faks: (0 212) 512 50 21
[email protected]
www.dharma.com.tr
Evrenden Torpilim Var!
Aykut Oğut
Bu kitabı, aslında yazar olmak istediğini öldükten sonra
günlüklerini okurken öğrendiğim anneme ve “her zaman her
şeyin mümkün olabileceğini" bana öğreten babama ithaf
ediyorum... Her neredeyseniz.
5
içindekiler
Sonsuz Teşekkürler ............... 11
Yazar Hakkında ....................... 13
Bu Kitabı Nasıl Kullanabilirsiniz? 17
1. BOLÜM
TANIŞTIRAYIM .................... 21
Hayatın Amacı Nedir? ............. 23
Evren Nasıl Çalışır? ................. 27
Enerji Denen Meret Nedir? ...... 31
2. BÖLÜM
YOLCULUĞUNUZDA KULLANILACAK MALZEMELER
................................................... 33

downloaded from KitabYurdu.org


Çekim Yasası ........................... 37
Duygular Nasıl Ölçülür ve Değişir? 40
Kelimelerin Önemi .................. 45
Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
Su Uyur Ego Uyumaz .............. 50
Hadi göster amcalara egonu...
Bak amcası kocaman bununkisi
Ânın Gücü, Ânın İçinde Kalmak62
Al işte bi gavur icadı daha İnternetten Sipariş Vermekle ve
Restoranda Yemek
Ismarlamak ile Yaşam Arasındaki Fark Nedir? 72
Basıyorum düğmeye hiç bişey olmuyo...
7
3. BOLÜM
İSTEMEK ya da İSTEMEK .... 83
“İsteyenin bir yüzü kara.” ........ 83
Annem Derdi ki ....................... 85
“Ağlamayan bebeğe emzik verilmez”
istemenin Sınırlan .................... 88
Yok yok valla istemem günah yahu
İstediğiniz Şeye Ait misiniz? ... 92
Uzun boylu olsun, zengin olsun, yakışıklı olsun...
O Kadar İstedim, Ama Olmuyooooo 98
Yukarıdaki biliyo da vermiyo İstemediğiniz Şeyler Neden
Olur?
Hayır demek, EVET demektir 104
Garsoooon ben bu yemeği ısmarlamadım
4. BÖLÜM
BAZI TANIDIK SENARYOLARA

4
downloaded from KitabYurdu.org
BİRLİKTE GÖZ ATALIM ... 113
“Yok yok ben bu spiritüel olayları anlıyorum,
her şeyi çözdüm ama...”......... 113
Yürümeyen İlişkiler ............... 117
Üçüncü defa boşanmak istemiyorum
Olmayan Para ........................ 133
Yok valla olsa vermez miyim?
İlerlemeyen Kariyer ............... 158
Davulcuya mı varsam, zurnacıya mı?
Kendine Güvensizlik ve
Sürekli Başkalarının Onayını İstemek 179
Halk arasındaki tabiri ile ‘Yalakalık’
Bazı Kavramları Yeniden Tanımlayalım 200
Mutlulu k-T a tmin ................ 200
Yalan söylemek ..................... 206
8
Başkalarına yardım etmek ..... 214
Kıyas yapmak ........................ 220
Sinirlenmek - Çemkirmek...... 225
5. BÖLÜM
HÂLÂ HAYATTAYSANIZ - EGZERSİZLER 231
Ay akşamdan ışıktır...Yaayylalar Yayylaaaalarr
Egzersizlerin amacı ve önemi 233
Şükretme................................ 236
Çatallama ............................... 239
Ego ile konuşma .................... 242
işleri asistanınıza yükleme ..... 244
Yaratım panosu...................... 249
Odak değiştirme..................... 253

downloaded from KitabYurdu.org


6. BÖLÜM
SPÎRITÜEL ÖSS ve ÖYS KILAVUZU 255
SONSÖZ ............................... 263
9
Sonsuz Teşekkürler
Kişisel gelişimime katkıda bulunmuş o kadar çok insan var ki,
onlann hepsine burada tek tek teşekkür etmem mümkün değil,
ama bu kitabın oluşmasında emeği olan herkese gönülden
teşekkür etmek istiyorum.
Bu kitapta sizlerle paylaştığım bilgileri bana öğreten ve
hayata geçirmeme yardım eden hocalarım Darel Ruther- ford
ve Mike Dooley,
Yıllar önce, inatla beni Darel ile tanıştırmak isteyen ve altı
aylık bir çabanın sonunda bunu beceren, dolayısıyla hayatımın
değişmesinde bana ilk adımı attıran Dar Dixon,
Hayatıma, sürpriz yumurtadan çıkan hediye gibi giren ve
benim için bir anda aile halini cilan, Güliz Gümüş ve Namık
Kemal Atalay,
Kendine sevgi, yaptıklarına hayranlık duyduğum; hem
tasarımcı hem de işadamı olarak Türkiye’de ve Amerika'da son
derece başarılı projelere imza atmış olan; kitabın kapağını
tasarlayan ve arkadaşım demekten gurur duyduğum Emrah
Yücel,
Bir seansımız sırasında “Bunları, anlattıklarını mutlaka kitap
haline getirmelisin” diyen ve beni gaza getiren Gülbin Ege,
Çizimleri ile kitaba ayrı bir lezzet katan ve benim anlat
11
mak istediklerimi, çizimlerle daha iyi anlatan arkadaşım
Kerem Hünal,

6
downloaded from KitabYurdu.org
Sistemimi ilk geliştirmeye başladığımda, kendisini bir kobay
olarak kullanmama izin veren, o yüzden kafasını al lak bullak
ettiğim arkadaşım Zeynep Bllik,
Kitabı yazdıktan sonra oturup saatlerce, satır satır benimle
okuyan, kafamı şişiren, canımı sıkan, birçok devrik cümlemi
düzelten Şemsettin Terlan,
Öğrendiğim birçok bilginin, “gerçekten ne demek olduk-
larını” bana deneyimlettiren, bulmacanın bütün eksik par-
çalarını yerine koymamda başrolü oynayan ve hayatımı de-
ğiştiren... Benim böyle bir kitabı yazabileceğimi ilk tanıştı-
ğımız zamandan beri bilen ve destekleyen, yazarken de,
kendimi gecenin geç saatlerine kadar bilgisayarın başına ki-
litlememe hiç ses çıkarmayan... Dostum, oyun arkadaşım,
sevgilim, ortağım, hocam, en dikkatli eleştirmenim ve eşim
Esra Banguoğlu Oğut'a...
Sonsuz teşekkürler. Sizleri çok seviyorum.:))
12
Yazar Hakkında
Merhabalar, ben Aykut Oğut ve evet farkındayım genelde
kitaplarda bulunan ‘'Yazar Hakkında” kısmı, sanki biri anla-
tıyormuş gibi yazılır. Ama ben sizinle sohbet ederek yazmayı
tercih ettim.
Okumakta olduğunuz kitapta, hayatımdan alınma birçok
örneğe yer verdiğim için, yaşamöykümü burada çok kısa
anlatıp geçeceğim.
1971 yılında İstanbul'da doğdum, öz babam, ben daha üç
aylıkken öldüğü için, hiç tanışma fırsatım olmadı. Annem ben
14 yaşımda iken dünya tatlısı bir adamla tekrar evlendi ve bir
üvey babam oldu. Ben lisedeyken son derece gereksiz bir

downloaded from KitabYurdu.org


şekilde Ankara'ya taşındık.
Lise sona gelince, hayalim olan mimarlık ya da elektronik
mühendisliği için yeterince dershaneye gitmediğim ortaya
çıktı. Beni aptal sanmalarını istemediğim için annemlere
gerçeği söyledim. Yani üniversiteye hazırlık kursu paralarını
özel bilardo derslerine verdiğimi... O noktada çok iyi bilardo
oynuyor olmam, annemin sinirini azaltmadı, ama gerçekten
çok iyi oynuyordum.
Sınavı kazanamayacağımı anlayınca, ani bir manevra yapıp
konservatuvar tiyatro bölümüne girmek istedim. Bizimkiler,
torpille Kıbrıs'taki bir okulda yer ayarlamaya çalışır
13
ken, ben tiyatro sınavlarına hazırlanmaya başladım. Çok iddialı
girdim ve çok iddialı bir şekilde kazanamadım. Kaza-
namadığımın ertesi günü, o zamanın bölüm başkanı olan sayın
hocam Cüneyt Gökçer’in kapısını çaldım ve "Benim kadar
yetenekli biri neden bu sınavı kazanamadı?" dedim. Kendisi de
bana "Çok kilolusun canım ondan," dedi. Bu arada söylemeyi
unuttum, o sıralarda yaklaşık 150 kilo idim. O yaz, tam otuz
kilo verdim ve kış vakti gelip de okul açıldığında tekrar Cüneyt
hocamın kapısını çaldım "Hocam ben bütün bir yıl boyunca
derslerinize girmek istiyorum," dedim. O anki ifadesini
görmeliydiniz. Cüneyt hocamın derslerine misafir öğrenci
olarak girmeye başladım. Ardından bütün hocalarla tek tek
konuştum ve hepsinin derslerine girmeye başladım. Bir süre
sonra, o yıl sınavı kazanmış öğrencilerden daha fazla ders
almaya başlamıştım bile. Neyse, zar zor geçen iki yıldan sonra
1990 yılında, Ankara Üniversitesinin oyunculuk bölümüne
kapağı attım.

8
downloaded from KitabYurdu.org
Okulda öğrencilik yaparken, aynı anda piyasada kendime bir
yer edinme çabası içinde seslendirme yapmaktan, dizilerde
oynamaktan, okulu ancak yedi yılda bitirebildim. Bugün
karşılaştığım oyuncuların büyük bir kısmına "O benim sınıf
arkadaşım" dediğim zaman insanlar çok şaşırıyor. Ee kolay mı
yedi senede 7 ayrı sınıf mezun ettim.
1995 yılında annemi kaybettim. Diyebilirim ki, annem
benim hayattaki en yakın arkadaşımdı. En yakın arkadaşımı,
dostumu, annemi aynı anda kaybetmek hiç de kolay olmadı.
Annemin ölümünden sonra - o zamanlar adını koyamadığım -
garip bir değişim başladı bende. Son derece rahat bir hayatım
olmasına rağmen, bir şeyler beni rahatsız etmeye başladı. Bir
anda, elimde var olan şeyler artık beni tatmin etmemeye
başladı ve ani bir kararla beni bekleyen şeyleri, kariyer, evlilik,
daha lüks bir hayat vs. bırakıp, Ame
14
rika'ya yerleşmeye karar verdim. Karar verdiğim günden
Amerika’ya gitmek üzere uçağa binmem tam 13 ayımı aldı.
Size bu yolculuğun hikâyesini bütün detayları ile kitabın içinde
anlatacağım.
Şimdilik tek söyleyebileceğim şu: Ağustoslardan bir
ağustos, arabamla sokaklarda “Ben Amerika'ya yerleşiyorum”
nidaları atarak dolaşırken, 3 Eylül günü Fiorida eyaletinin
küçük bir kasabasında, Mobil benzin istasyonunda tuvaletleri
temizlemek üzere işe başladım. Cebimde beş kuruş para yoktu
ve İngilizce bilmiyordum!!!
www.gulumse-odaklan-degistir.com www.ikeogut.com
www.ayratown .com
15

downloaded from KitabYurdu.org


Bu Kitabı Nasıl Kullanabilirsiniz?
Bu kitabı yazmaya karar verdiğimde, nasıl bir yol takip etmem
gerektiği hakkında pek bir fikrim yoktu. Yıllardır birlikte
çalıştığım hocalarım, kendi deneyimlerim ve yaşam koçluğu
yaptığım insanlardan öğrendiğim bir şey var; hayatı tek bir
formüle koyup herkese uygulamak mümkün değil. Bir kitap
yazıp; sizden sonra gelen bütün nesillerin aynı öğretileri
kelimesi kelimesine, tam olarak anlamadan, yaşadıkları
zamanlan bilmeden okunmasını ve böyle bir kitaptan
faydalanılmasını beklemek, bir yazar olarak yapılabilecek en
büyük hata olur.
Herkesin kendine özgü bir hikâyesi var ve bugün, içinde
bulunduğunuz her durum - iyi ya da kötü - tamamen sizin
yaratımınız. Bir yazar, hoca, usta, artık ne isim verirseniz verin,
rahat koltuğunda oturup, sizi tanımadan, sohbet edip sizi
dinlemeden, sizin geçmişinizi anlamadan, size bir kitap
aracılığı ile hayatınızı nasıl yaşayacağınızı söyleyemez. Bu tip
yazılan kitaplar ve öğretiler aynen şöyle işler:
Hiç bilmediğiniz bir şehre tatile çıktığınızı düşünün; elinizde
şehrin haritası var, ama biraz garip. Haritada her sokak, her
cadde, her detay, basılı olması gerektiği halde, sa
17
dece haritayı yapan kişinin beğendiği sokaklar, caddeler ve
detaylar var. Siz şehri gönlünüzce gezmek ve kendi keşifle-
rinizi yapmak, beğendiğiniz ve beğenmediğiniz sokaklara
gitmeye kendiniz karar vermek istiyorsunuz, ama elinizdeki
harita size, “Yok yok ben daha önce oraya gittim biliyorum,
orası senin için iyi bir yer değil. Ben sana senin için neyin iyi,
neyin kötü olduğunu söylerim,” diyor. Ne yaparsınız böyle bir

10
downloaded from KitabYurdu.org
haritayı?
Doğru çöpe atarsınız!
Şu anda okumakta olduğunuz kitap, size hayatınızı nasıl
yaşayacağınızı anlatmak için hazırlanmadı. Size kurallar ve-
rerek, bunları takip ettiğiniz takdirde hayatınızın güzelleşe-
ceğine dair bir garanti de vermiyor. Zaten hiçbir kitap, hiçbir
vvorkshop bunu veremez. Benim tek amacım, çok basit olan
evrensel dilin ne olduğunu size anlatmak. Dili istediğiniz gibi
kullanmak size ait. Aynen yabancı dil öğrenmek gibi;
öğrendiğiniz dille, şiirler yazıp insanların gönüllerini fet-
hedebilirsiniz, küfür edip dayak yiyebilirsiniz, biriyle sohbet
edip yüzünde güzel bir gülümseme bırakabilirsiniz.
İlk bölümde size kısaca Evren'in nasıl işlediğinden bah-
sedeceğim. Bunu yaparken elimden geldiğince ayrıntılı an-
latmaya çalıştım. İkinci bölümde, karşınıza çıkabilecek bazı
durumlar için sizi hazırlamak istiyorum.Üçüncü bölümde ise,
herkesin gündelik hayatında başına dert olan “İSTEMEK”
temasına değiniyorum. “İstemek nedir, ne değildir ve aslında
ne istediğimizin farkında mıyız?” başlıklarını açacağız.
Dördüncü bölüm tamamen örneklere dayanıyor. Kendi
hayatınızı - kendi bilincinizle - nasıl yönlendirebileceğinizi
görme fırsatınız olacak. Beşinci bölüm, egzersizlerden olu-
şuyor. Kendinize bir yol çizdikten sonra yol boyunca işinize
yarayabilecek bazı yöntemleri inceleyeceğiz. Bitiş bölümünde
ise, benim sizinle paylaşmak istediğim bazı görüşle
18
rim var. Elinize bir harita aldığınızda, farkında olmanız ge-
reken bazı noktaları anlatmak istedim.
Kitaba başlarken şunları aklınızdan sakın çıkartmayın:

downloaded from KitabYurdu.org


1- Hayatta size bir şey öğretebilecek EN İYİ hoca “Bana
ihtiyacın yok, ama o kadar istiyorsan gel çayımı iç” diyen
hocadır.
2- İşinize EN ÇOK yarayacak kitap, “Aslında bu kitaba bir
kereden fazla ihtiyacınız yok” diyen kitaptır.
3- Size, kafanız her karıştığında, EN DOĞRU cevabı vere-
bilecek kişi, her sabah aynaya baktığınızda gördüğünüz
kişidir.
Umarım bu kitabı bir ÖĞRETİ kitabı olarak değil, bir HA-
TIRLATMA NOTU olarak değerlendirir ve bitirdikten sonra
da kitaplığınıza süs olsun diye koyup yıllarca bir daha okuma
ihtiyacı duymazsınız.
19
1. BÖLÜM
TANIŞTIRAYIM
“Okuyucu, bu Evren. Evren, bu da okuyucu”...

12
downloaded from KitabYurdu.org
HAYATIN AMACI NEDİR!
(Şimdi kötü haberler!)
İnsanoğlu binlerce yıldır “Hayatın amacı nedir?" sorusuna
cevap vermeye çalıştı durdu. Filozoflar, yıllar süren uğraşlar
sonucu bu konularla ilgili kitaplar yazdılar; biz de sürekli bu
kitapları okuyup onların yazdıklarını anlamaya çalıştık. Bu
soruya verdikleri cevabın, hâlâ çok net anlaşılamamış
olmasının nedeni son derece basit. Her zaman, karmaşık ve
herkes tarafından algılanamayacak cevaplar peşinde koştuk
durduk. İnsanoğlu olarak sürekli BASİT kavramından uzak
durduk. Sadece uzak durmakla kalmadık, bir de, BASİT olan
her şeyi aşağılamaya başladık. O kadar ki, “Basit" kelimesi
dilimize negatif bir kelime olarak yerleşti ve kaldı. Basit kadın,
basit soru, basit ilişki, basit hesaplar, vs. Karmaşık olan bir şey

downloaded from KitabYurdu.org


yaratmak ve bunu anlayan biri olmak, bizim için son derece
önemli bir olgu haline geldi.
Düşünsenize, filozoflardan bir tanesiyle aranızda şöyle bir
konuşma geçse:
- Hayatın amacı nedir sayın hocam?
- Deneyimlemek ve keyif almak!
23
- Olur mu canım, bu kadar basit olamaz, peki ya başka?
- O kadar. Sadece dencyimlemek ve bundan keyif almak!
- Yapma etme hocam. Mutlaka daha başka bir şeyler ol-
malı.
-Yok!
-Ama...
Herhalde bu filozofun yanından çıkınca, size konuşmanın
nasıl geçtiğini soran arkadaşınıza, şöyle bir cevap verir diniz:
- Bu herif hiç bi b...k bilmiyor bırak allahaşkına!
İşte size vermek üzere olduğum kötü haber bu. Para verip
aldığınız ve vakit ayırıp okumaya başladığınız bu kitabın size
söyleyeceği ilk cümle:
“Hayatın Tek Amacı Deneyimlemek ve
Keyif Almaktır”
Şu an, birçoğunuzun gülümseyerek onayladığım görebi-
liyorum. Bazıları herhalde bu satırları okumuyor bile çünkü
kitap çoktan çöp kutusunu boylamış durumda. Bir kısmınız da,
tam olarak ne demek istediğimi anlamamış olabilir. Olsun,
zaten tek amacım, size yukarıda büyük harflerle yazdığım tek
cümlenin ne demek olduğunu bütün bir kitap boyunca
anlatmak.
Yıllar önce, çok sevdiğim hocam Mike Dooley, “LOST -

14
downloaded from KitabYurdu.org
(KAYIP)” isimli bir kitap yazdı. Bir başucu kitabı olarak yazı-
lan bu eserde hocam, Evren’in amacını bir hikâye olarak an-
latıyordu. Hikâye o kadar hoşuma gitti ki, yıllar önce okumama
rağmen hâlâ aklımda. Size hikâyenin bir kısmını kendi
cümlelerimle aktarmaya çalışacağım.
Tanrı Evren’i yarattıktan sonra, son derece mutlu bir şekilde
yaratımını seyrediyordu. Sonsuz bir boşluk, uçsuz bucaksız bir
Evren. İstediği zaman istediği yerde olabilir, iste-
24
(ligi gibi EvreıVi küçültüp büyütebilirdi. Zaman denilen kav-
ramı da henüz yaratmamış olduğu için, sonsuzdan gelip
sonsuza gidiyordu. Derken bir gün, bunun ne kadar sıkıcı
olduğunu fark etti ve biraz daha “değişik şartlar” yaratmak
istedi. Kendi gücünü, yaratıcı gücünü tekrar tekrar fark ede-
bilmesi, bu oyunu daha keyifli bir hale getirecekti. (Sakın
şaşırmayın, bilgisayar oyunu oynarken yaptığınız hiç de
bundan farklı bir şey değil. Bir bölümü bitirip hemen daha zor
olan diğerine atlamak, oyunu en keyifli kılan şeydir. Şimdi bu
mirası nereden aldığınızı anladınız mı?)
Oyunu daha keyifli bir hale getirebilmek için kendi kendine
ilk yarattığı engel, gezegenler oldu. Böylece koca boşluk içinde
ilk defa “madde" var olmuştu. Yani mekân yaratıldı, boyutlar
oluşmaya başladı. Büyük bir zevk ile yarattığı gezegenlere
bakmaya devam ederken, bir şeyi fark etti. Bu gezegenlerin
üzerinde olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordu. Yukarı
yıldızlara bakmanın, nefes almanın, zaman ile var olmanın ne
olduğunu hâlâ deneyimlememişti. Gezegenlerin üzerinde var
olabilecek canlıları yaratmaya başladı, ama bir eksik vardı.
Hâlâ, sadece dışarıdan bakan bir gözlemciydi. Kendini,

downloaded from KitabYurdu.org


yarattığı her canlı varlığın içine yerleştirdi. İşte bu arada,
YAŞAM denilen deneyimi tam olarak anlayabilmek için
küçücük bir değişiklik yaptı: Her doğan canlının içine kendini
yerleştirdi, ama onların bunu unutmasını sağladı. Böylece
Tanrı olarak, - Tanrı olduğunu bilmeden - hayatı bire bir
deneyimleme fırsatını yaratmış oldu. Yarattığı canlıların,
aslında neden yapılmış olduklarını unutmalarını sağladı, ama
aynı zamanda bu canlıların, “tekrar" ne olduklarını
hatırlayabilmelerine de izin verdi. İlk olarak, bütün güçlerini
içimize yerleştirdi. İkinci olarak da, elimize, bize bu yolculukta
yardımcı olabilecek en güzel haritayı verdi: Duygularımız.
(Bunu size çok detaylı bir şekilde anlatacağım İliç acele
etmeyin.)
25
işte bugün Tanrı, var olmanın, yaşamanın, zaman ve mekân
gibi engellerle birlikte yoğrulmanın ne demek olduğunu bizim
sayemizde deneyimliyor. Biz ağlarken ağlamayı, gülerken
gülmeyi, nefret ederken nefret etmeyi, uyurken uyumayı,
birlikte deneyimliyor.
Kafanızda şöyle bir soru canlandıysa hiç şaşırmam: “Ne yani
o zaman tek yapmamız gereken ot gibi yaşamak mı? Sırf Tanrı
bunları deneyimleyecek diye...” En azından, ben bunu ilk
duyduğumda bu soruyu sormuştum.
Öncelikle şunu anlamanız lazım: Ot gibi yaşamak diye bir
şey yoktur. Yaşadığınız her an bir şeyi deneyimlemek- tesiniz.
Ve her gün, OT GİBİ aynı şeyleri yapsanız bile, hepsi yeni bir
deneyimdir. Her biri, bir öncekinden ve bir sonrakinden
farklıdır. Her ânınızda, yaşadığınız olayları iki şekilde
deneyimleyebilirsiniz: Ya, Tanrı'nın içinizde olduğunu ve sizin

16
downloaded from KitabYurdu.org
onunla aynı güçlere sahip olduğunu bilerek ya da bir ot gibi
yaşadığınızı, Tanrı'nın taaa yukarılarda bir yerlerde
UZAKTAN sizi seyrettiğini düşünerek. Gülümsediğiniz,
zevkten dört köşe olduğunuz, umutla geleceğe baktığınız, sevgi
ile birine sarıldığınız, yüreğinizin pır pır ettiği her an, Tanrı'nın
içinizde olduğunu bildiğiniz anlardır. Depresyona girdiğiniz,
yoksul olduğunuz, mutsuzluktan kendinizi öldürecek gibi
hissettiğiniz her an ise, Tanrı’nın uzaklarda bir yerlerde
olduğunu sandığınız anlardır.
Hani aradığınız o komplike hayat amacı var ya... İşte şimdi
size onu hemen vereyim. Hadi bakalım, sadece üç gününüzü,
Tanrı'nın bire bir içinizde olduğunu ve sizin Tanrısal güçleriniz
olduğunu yaşayarak geçirin... Yani sürekli gülümseyen bir
ifade, herkese sevgi ile bakan bir insan, işleri hep yolunda olan
biri olarak yaşayın... Tanrı olmayı deneyimleyim.. Bakalım
becerebiliyor musunuz... İnanın bana, aslında çok basit ve çok
“komplike”!!!!!
26
Ben, yıllar önce "HAYAT AMACI” olarak, üç gün boyunca
"Tanrı'yı her an içimde hissederek” yaşamayı seçtim.
Hâlâ üzerinde çalışıyorum.
Hiç merak etmeyin, bu satırlarda anlatmak istediklerimi size
defalarca, tekrar tekrar, örnekler vererek anlatacağım. Dedim
ya, eninde sonunda bu koca kitabın amacı, size son derece basit
bir cümleyi anlatabilmek:
"HAYATIN TEK AMACI DENEYİMLEMEK VE KEYlF
ALMAKTIR.”
EVREN NASIL ÇALIŞIR!
(Nereye gitti bu uzaktan kumanda?)

downloaded from KitabYurdu.org


Tanrı evreni yarattı, iyi güzel. Bizi de içine yerleştirdi, o da
güzel. Peki bu evrenin içinde kendi başımıza yaşamımızı nasıl
sürdüreceğiz? İsteklerimiz nasıl gerçekleşecek? Tanrı ile nasıl
konuşacağız? Gelişimimizi nasıl sağlayacağız? Ev- ren’in
mükemmel bir sistem olduğunu düşünürsek; bu sistem nasıl
çalışır?
Bir süre öncesine kadar bu konu, sadece filozofların ilgi-
lendiği ve bilim adamları tarafından ciddiye bile alınmayan bir
durumdayken, son yıllarda, artık kuantum fizikçüerinin bile
bilimsel yönlerden incelemeye başladığı bir hale büründü. Bu
bölümde bahsedeceğim konular, yeni çağın kuantum fizikçileri
tarafından ele alınmış ve doğruluğu hayretle İZLENMİŞTİR.
Burada size bilimsel birtakım veriler verip canınızı
sıkmayacağım, ama bir-iki tane Kuantum Fiziği kitabı
okumanızı hararetle tavsiye ediyorum.
Bir an için, üzerinde bulunduğumuz dünyamı!, bir saniyede
yaşadığı hareketi gözünüzün önüne getirin: İstanbul'un
göbeğinde yaşanan trafiği, Borsa'daki hareketliliği, dünyanın
başka bir tarafında olan trafik kazasını, yeni doğan bir bebeği,
ölen birini, yere düşen bir bardağı, gülümse
27
yen bir insanı, hepsini gözünüzün önüne gelirin. Bütün bunlar
bir kaos gibi görünse bile, aslında mükemmel çalışan bir
makinenin parçaları olmaktan başka bir şey değil. Hiç
kendinize şu soruyu sordunuz mu: “Nasıl oluyor da Tanrı
herkesi aynı anda duyabiliyor? Eğer herkesi aynı anda
duyabiliyorsa, nasıl oluyor da yakarışların bir kısmına cevap
veriyor, bir kısmına cevap vermiyor?”
Tanrı’nın herkesi (Evren’in sadece bizim gezegenimizden

18
downloaded from KitabYurdu.org
ibaret olmadığını da düşünecek olursak) aynı anda duyması ve
cevap vermesi bayağı zaman alıcı bir iş olurdu sanırım. Zaten
en başında, kendini içimize yerleştirip, güçlerini bize aktarmış
olması da, bu dahiyane planın bir parçasıydı. Tanrı aslında her
şeyi otomatik pilota bağladı. Bize düşen tek görev, otomatik
pilota gideceği rotayı söylemek. Biz istesek de istemesek de, bu
böyle çalışıyor! Geminin kaptanı olduğumuzu kabul eder ve
gemiyi istediğimiz yere götürürüz ya da kaptanın biz olduğunu
kabul etmez ve YİNE DE gemiyi istediğimiz yere
götürdüğümüzü bilmeksizin bunu yaparız.
Şimdi elimizdeki verilere bir bakalım: Sınırlarını henüz
hayal bile edemediğimiz bir evrende, yüz binlerce galaksiden
bir tanesinin içinde bulunan, yüzlerce güneş sisteminden
birinde, 8 gezegenden bir tanesinin üstünde, 6 milyar civarında
insanla birlikte, yüzlerce değişik dil, binlerce değişik aksanla
konuşup, geçinip gidiyoruz. Bu kadar farklı ve kalabalıkken,
hepimiz için EŞİT şekilde işleyen bir EVRENLE İLETİŞİM
SİSTEMİ kurmak gerekiyordu.
Eğer bu ortak iletişim sistemi, yalnızca konuştuğumuz
dilden oluşsa, bazı toplumlar diğerlerinden daha üstün ola-
caklardı. Eğer bu iletişim, müzikle sağlansa, bu sefer de mü-
zisyenler daha avantajlı durumda olacaklardı. Ya da çeşitli
kültürler arasında bulunan farklardan dolayı, aynı müziği
herkes beğenmiyor olacaktı. Eğer sadece yazıyla ya da işa
28
retler ile sağlansa, bu *»efer de okuma yazma bilmeyenler ya
da görme engelliler bu oyunu tam anlamıyla oynayamaya-
caklardı.
Bir an için kitabı elinizden bırakın ve bütün dünya insan-

downloaded from KitabYurdu.org


larının EVRENLE İLETİŞİM de kullanabilecekleri ortak bir
yöntem düşünmeye çalışın. Altı milyarın üzerinde insanın,
Evrenle, EŞİT şekilde iletişim kurmasının nasıl mümkün
olabileceğini şöyle bir hayal etmeye çalışın. Yani, “siz Tanrı
olsanız nasıl bir sistem geliştirirdiniz?”
Kitabı gerçekten bıraktığınızı ve düşündüğünüzü umu-
yorum. Siz nasıl çözümler buldunuz bilemiyorum. Bulduğunuz
çözümler şu an var olan sistemden daha mı iyi onu da
bilmiyorum, ama eminim, böyle mükemmel bir sistemi
yaratmanın ne kadar zor olduğunu fark etmişsinizdir.
Ben size, Tanrı’nın bizi yaratırken bulduğu çözümü ak-
tarmak istiyorum:
ENERJİ... Evet. Evren ile aramızdaki konuşma dilinin adı
enerji. Evren bizim kelimelerimizi duymaz, yazdıklarımızı
okumaz, düşüncelerimizi yorumlamaz. İstese yapamaz mı?
Yapar, koskoca evren bu... Elbette yapar... Ancak, size bu
enerji denen meret aracılığı ile nasıl iletişim kurduğumuzu
anlatmadan önce kısaca eğer konuştuklarımız, düşündük-
lerimiz, yazdıklarımız aracılığıyla evrenle iletişim kurabil-
seydik ne olurdu onu göstereyim.
Hayatınızda kaç kere birisi için, “Ay allah belasını versin,
cehenneme kadar yolu var!” dediğinizi bir düşünün. Ya da
kendiniz için, “Bir daha böyle söylersem iki gözüm kör olur
inşallah!” dediğinizi... Ya da çocukken ödev defterinize, ödev
yerine, “Kardeşimi hiç sevmiyorum, onun gitmesini is-
tiyorum!” yazdığınızı düşünün. Ve bir an için, söylediğiniz ya
da yazdığınız her şeyin o anda gerçekleştiğini hayal edin.
Hayatınız kâbus gibi olurdu eminim, inanın bana, sadece
enerjiyle iletişim kuruyor olmamız bizim yararımıza.

20
downloaded from KitabYurdu.org
29

Kitabın ikinci kısmında Evren'in nasıl çalıştığını çok detaylı


bir şekilde anlatacağım. Şimdilik verdiğim şu diyagrama bir
göz atıverin.

30
ENERJİ DENEN MERET NEDİR?
Işınla Beni Skati!
Hepimizin enerjiden yapılmış olduğu gerçeği, artık Uzay
Yolu dizisindeki fanteziden ibaret değil. Benim yaşımda
olanlar hatırlar. Uzay Yolu’nda kaptan ve mürettebatı bir
platformun üzerine çıkar ve enerjiye dönüşüp başka bir yere
transfer olur, orada tekrar maddeye dönüşürlerdi. Tamam kabul
ediyorum, günümüzde hâlâ enerji halini alıp seyahat etmek ve
sonra tekrar maddeye dönüşmek mümkün değil, ama en
azından artık, ENERJİDEN yapılmış olduğumuz kanıtlanmış

downloaded from KitabYurdu.org


durumda.
Yaşadığımız her an, sokakta, evde, arabada, iş yerinde;
yürüyen, konuşan sohbet eden, çalışan, ENERJİ YAYAN ve-
riciler olduğumuzu düşünün. Yaydığınız enerji, gün içinde
tamamen sabit kalabilir, değişebilir, yüksek (Pozitif) ya da
alçak (Negatif) frekanslardan yayın yapabilir. Bu enerjinin
nasıl bir frekanstan yayın yaptığına karar veren, tamamen
sizsiniz. Dış etkenler sizin yaptığınız yayının frekansını de-
ğiştirebilirmiş gibi görünse bile, aslında “yayının frekansını'’
değiştiren sizsiniz. EVRENDE hiçbir şey, SİZİN FREKANSI-
NIZI DEĞİŞTİRME GÜCÜNE SAHİP DEĞİLDİR - SİZDEN
BAŞKA HİÇBİR ŞEY.
Birkaç örnekle açıklamak gerekirse: Elinizde tuttuğunuz
kitap, enerjinin kitap halini almış şekli. Cep telefonunuz,
enerjinin cep telefonu halini almış şekli. İçtiğiniz su, enerjinin
su halini almış şekli. Evinizdeki kedi, enerjinin kedi halini
almış şekli. İstiklal Caddesi’nde gördüğünüz uyuz sokak
köpeği, enerjinin uyuz sokak köpeği halini almış şekli. Sev-
giliniz, enerjinin son derece güzel bir kadın ya da erkek halini
almış şekli. Bütün bu örnekleri çoğaltarak koca kitabı bi-
tirebilirim, ama bu yine de sonucu değiştirmeyecek. EV-
RENDEKİ HER ŞEY ENERJİDEN MEYDANA
GELMİŞTİR.
Bizim, enerjiden yapılmış olmamız ve yaydığımız enerji
31
neden bu kadar önemli? Çünkü enerji yayan varlıklar olarak
aslında bir MIKNATIS gibi çalışıyoruz. Sakın şaşırmayın,
elektromıknatısın ne olduğunu sanıyordunuz? Yayın yaptığınız
frekansa UYGUN frekanslarda yayın yapan her insanı, her

22
downloaded from KitabYurdu.org
olayı, her ortamı kendinize bir mıknatıs gibi çekiyorsunuz.
Hani bazen, etrafınızdaki bazı insanlar için, “Başının
üzerinde kara bulutlar dolaşıyor,” dersiniz ya, işte onlar sürekli
düşük frekanstan (Negatif) yayın yapıyorlar ve yaptıkları
yayına uygun seyirci kitlesini, olayları, anında çekiyorlar.
Şu ana kadar birçoğunuzun duyduğunu tahmin ettiğim
ÇEKİM YASASI, işte bundan ibaret. Yani ortalıkta dolaşan bir
sürü mıknatıs, kendi manyetik alanına uygun her türlü metali,
vakumlar gibi çekiyor.
32
2. BÖLÜM
YOLCULUĞUNUZDA KULLANILACAK MALZEMELER
ıo gr güven ı kaşık istek 250 gram kararlılık

Şöyle bir toparlayalım:


- Her şey enerjiden ibarettir. Buna siz de dahilsiniz.
- Evren, sadece enerjinizi okur.
- Yaydığınız enerjiye uygun kişileri, olayları, para duru-
munu, sevgiliyi, kısacası etrafınızdaki her şeyi kendinize çe-
kersiniz.
istediğiniz herhangi bir şeyi elde etmenin yegâne yöntemi, A

downloaded from KitabYurdu.org


noktasından B noktasına gitmek. A noktasına sahip olmama
hali dersek, B noktası sahip olma hali olur.

Yani diğer bir deyişle: A noktasında enerjiniz “Sahip ol-


mama halinden" yayın yaparken, B noktası “Sahip olma ha
liııden" yayın yapmaktadır.
35
IIHKHIhlIHIl CHII CKh CHlh ÜHKIÜHIHİHIJ H1HIK
Gündelik yaşamdan bir-iki örnekle, tabloyu biraz daha
açayım.

A ------------
SâJlîp OİHULMA, tfjJi
Parasızlık Hali
Sevmediğiniz Bir İş
Arabanızın Sürekli Bozulması
Kötü Bir İlişki
Tıkalı Bir Trafik
Çalışmayan Bir Bilgisayar
Aile İçi Sorunlar
------
SaJûp OİM, ttaji
Bol Paralı Olma Hali
Sevdiğiniz Bir İş
Arabanızın Tıkır Tıkır Çalışması
Harika Bir İlişki
Rahat Bir Trafik

24
downloaded from KitabYurdu.org
Çok Güzel Çalışan Bir bilgisayar
Güzel Bir Aile Ortamı
Olayı anladınız, bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Ee peki şimdi nolcak? Madem her şey bu kadar basit, neden;
- İstediğimiz şeyler olmuyor,
- Çok farklı bir şekilde oluyor,
- Ya da istemediğimiz şeyler oluyor?
Neden yaydığımız enerjinin tam olarak farkında değiliz? Bu
işin içinde bir hile mi var?
36
Hayır yok. Sadece en önemli etken, enerjinizin nereden
yayın yaptığım tam olarak anlayamıyor olmanız. Tıpkı harika
bir yemeği yaparken tuzunu koymayı ya da pilav yaparken yağ
eklemeyi unutmak gibi. Doğal olarak yağsız yaptığınız pilava
artık pilav değil, “lapa” denir. Hayat denen yemeği de yaparken
yağını unutunca, LAPA gibi bir gerçeklik ya-
şayıveriyorsunuz.
İlk olarak, enerjinizi nasıl okuyabileceğinizden bahsede-
ceğim. Çünkü Evren, sizin enerjinize uygun her şeyi size
sağlıyor, hem de hiç yanılmadan. Sizse, enerjinizin tam olarak
farkında olmadığınız için, evreni suçlayıp duruyorsunuz. Şimdi
gelin yemeğinizde kullanabileceğiniz diğer malzemelere göz
atalım.
ÇEKİM YASASI
Çektim, Çektin, Çekti!
Atalarımız, “Para parayı çeker” demişler. Bunu söylerken de
bilinçli ya da bilinçsiz ÇEKİM YASASI' mn ta kendisinden
bahsetmişler. Para parayı çeker demek; “Parası olan yatırım
yapar böylece daha zengin olur” demek KESİNLİKLE DE-

downloaded from KitabYurdu.org


ĞİLDİR. Bu yorum, sadece fakir olanların züğürt tesellisidir.
Böylece, neden zengin olamadıkları hakkında çok güzel ma-
zeretler uydurabilmektedirler. Kitabın IV. bölümünde para
konusunu oldukça detaylı anlatacağım.
Şimdi gelin şu “Hepimizin enerji olması” mevzuuna daha
yakından göz atalım.
1- Her şey, ama her şey, - istisnasız - enerjiden yaratıldığına
göre,
2- Her şeyin, ama her şeyin, - istisnasız - bir enerji seviyesi,
yani frekansı olduğuna göre,
3- Her enerji birimi, - istisnasız - kendi frekansını özgür-
37
ce ve istediği gibi değiştirme hakkına sahip olduğuna göre,
4- Her frekans, - istisnasız - etrafına, frekansına uygun
enerjileri çektiğine göre,
Şimdi şu soruya cevap verin;
Sizin yaşadığınız, iyi ya da kötü, bütün olayların sorumlusu
kim?
Eğer ciddi bir şekilde bu soruya, annem, babam, komşu,
patronum, arabam, hırsız, yağmur, deprem, hastalık, iflas...
gibi cevaplar verdiyseniz, bu kitabı ya baştan bir daha okumaya
başlayın ya da şu an bir kenara bırakın, ileride, bir ayağı kısa
masanıza yükselti olarak kullanırsınız.
Yaşadığınız, iyi ya da kötü bütün olayların tek sorumlusu
SiZSİNiZ...
Evet, ben de bunu hocam Darel Rutherford’dan ilk duy-
duğumda yüzümde aynı şaşkın ifade vardı.
“Nasıl yani?" dedim hocama,
- Harlem’in ortasında yediğim dayak da mı benim suçum?

26
downloaded from KitabYurdu.org
- Suçun değil, sadece seçeneğin.
- Peki ya beni başka bir herif yüzünden terk eden kız ar-
kadaşım? â
- “O da senin seçeneğin," dedi. İnanılmaz sinirlenmiş- tim.
- Beş kuruş param yokken yolda kalan arabam?
- Aynen. O bile bir seçenek.
içimden “Ben seni şimdi şurada bir güzel pataklasam, o da
senin seçeneğin mi olur acaba" demek geçti, ama ağzımı
açmamayı tercih ettim. Nasıl olsa bir bildiği vardır. Kısa bir
süre sonra anlarım ne demek istediğini diye düşündüm.
Sonra hocamla her hafta düzenli olarak çalışmaya başladık.
Sekiz yıl sonra “tam olarak" anlamıştım ne demek istediğini.
38
Sakın yanlış anlamayın. Ben size, “bu işler sekiz yılda ancak
öğrenilir” demek istemiyorum. Zaten bu kitabın amaçlarından
biri de, size bu işin ne kadar kolay ve çabuk olduğunu an-
latmak. İlerleyen bölümlerde, benim nasıl bir tuzağa düştüğü-
mü ve neden sekiz yıl sürdüğünü uzun uzun anlatacağım.
Olayı zorlaştıran en önemli etkenlerden biri, bizim enerji
frekansımızı tam olarak okuyamıyor ya da okusak bile inkâr
ediyor olmamızdan kaynaklanıyor. Eğer hayatınızın herhangi
bir döneminde şu cümlelerden bazılarını ya da benzerlerini
kullandıysanız, siz de o zamanki “ben” gibi, tam olarak hangi
frekanstan yayın yaptığınızı anlayamıyorsunuz demektir.
- O kadar denedim, olmadı.
- Çok istemiştim, ama yahu.
- Ulan ne günahım vardı benim.
- Yeter artık, biraz nefes almak istiyorum.
- Falanca ağzını açmasaydı bunların hiçbiri olmazdı.

downloaded from KitabYurdu.org


- Ona o kadar da güvenmiştim.
- Bende şans olsa.
- Gökten para yağsa, benim kafama yine de taş düşer.
Uzatmayalım. Demek istediğimi anladınız. Bu cümlelerin
hepsinde ortak olan, hayal kırıklığı; istenilenin elde edi-
lememiş olması ve bıkkınlık. Bunun anlamı şudur: Siz o kadar
zamandır bir şeyi istiyorsunuz, istiyorsunuz, istiyorsunuz, ama
sonuç sizin düşündüğünüzün TAM TERSİ ya da ÇOK “KEL
ALAKA” hali.
Aslında, TAM OLARAK NE İSTEDİYSENÎZ, onu elde
ettiniz. Hem de her seferinde. Çünkü ÇEKİM YASASI, hiç
yanılmadan, herkes için eşit bir şekilde işler.
EVRENE RÜŞVET VEREMEZSİNİZ.
Gülmeyin, belki bizim ülkemizde rüşvet olayı olmadığı için,
rüşvet verip yasaları değiştirmek size komik geliyor, ama
dünyanın çoğu yerinde bu hâlâ geçerli.
39
I vreıı, sizin rüşvetinizi nazik bir şekilde reddedecektir. Size
garezi olduğu için değil, zaten en başından beri size TORPİL
yaptığı için. Evren sizin için çalışıyor. Rüşvet ver menize gerek
yok. Sadece isteyin, o yerine getirecektir, ama isterken evrenin
konuştuğu dili konuşmak zorundasınız. Yani “ÇEKİM
YASASI”nı.
Çekim Yasası’nın günlük hayatta nasıl işlediğini ve bah-
settiğim torpilin ne olduğunu, üçüncü bölümde sizi bıktırana
kadar anlatacağım.
Hepiniz Alaaddin'in lambasını bilirsiniz, ama Alaaddin
zaten yıllardır mutlu bir hayat yaşadığı için, bizim hikâyemizde
lambayı bulan başka biri.

28
downloaded from KitabYurdu.org
Adamın biri sihirli lambayı bulur ve ovuşturmaya başlar.
Kısa bir süre sonra kocaman bir cin belirir ve adama, üç dilek
hakkı olduğunu söyler. Adam oldukça uyanıktır ve cine şöyle
der:
- Hayatta her istediğimi yapabilme, düşündüğüm her şeyi
gerçekleştirebilme gücü istiyorum ve bu gücün hiç bitme-
mesini diliyorum.
Cin kısa bir duraklamadan sonra gülümseyerek adama bakar
ve:
- Zaten sizde olan bir gücü size veremem, der.
Başka bir dileğiniz?
DUYGULAR NASIL ÖLÇÜLÜR VE DEĞİŞİR?
Ver oradan iki kilo mutluluk.
“Her enerji birimi - siz dahil - belli bir frekanstan yayın
yapar” diye şu ana kadar herhalde üç-dört defa söyledim,
söylemeye de devam edeceğim. Şimdilik gelin bu frekans
olayını 0 ile 100 arasında puanlandıralım.
(0) olabileceğiniz en kötü ruh hali, (100) ise olabileceğiniz
en iyi ruh hali olsun.
40
Aynı sizde olduğu gibi, olayların da kendilerine göre fre-
kansları var. Onları da aynı şekilde (0) ile (100) arası diye ka-
bul edelim.
Siz gün içinde 25 civarında şarkı, türkü tutturmuş giderken,
tahmin edin hangi frekansta olayları bir mıknatıs gibi kendinize
çekiyorsunuz. Doğru, 25 ve civarı olanları. Sakın 25 civarında
yayın yaparken 90 civarı bir olayın gelip de sizi bulmasını
beklemeyin. “Gökten para yağsa, siz tam ortasında dursanız
bile, sizin kafanıza taştan başka hiçbir şey düşmez."

downloaded from KitabYurdu.org


Enerjinizin nereden yayın yaptığını fark edebilmek için,
oranıza buranıza elektronik aletler takmaya ya da okunmuş
üflenmiş bazı takılara HÎÇ ihtiyacınız yok.
Enerjinin bizim anlayabileceğimiz bir hale çevrilmesi, zaten
yaradılıştan var olan bir şey. Adına DUYGU diyoruz.
Hissettiğiniz bütün duygular, enerjinizin elle tutulabilir hale
dönüşmesinden başka bir şey değil. İşte size en güzel ölçek.
Duygularınıza bir göz atın. (bkz. ENERJİ - DUYGU dönüşüm
tablosu)
Bu arada bir parantez açmadan geçemeyeceğim. DUYGU
kelimesi bizim dilimizde artık o kadar garip bir şekilde
kullanılmaya başladı ki, benim bahsettiğim konularla karış-
tıracak olursanız ilginç sonuçlar ortaya çıkabilir.
- Ayy o herif çok duygusuz.
Hiçbir frekansdan yayın yapmıyor demek ki. Biz ona artık
ölü demeyi tercih ediyoruz.
- Benim eşim duygularını çok saklayan bir insan.
Hayır efendim, siz görmek istemeyecek kadar korkuyor-
sunuz. İnanın bana duyguları saklamak MÜMKÜN OLSAYDI
ben şimdiye kadar yapardım.
~ Duygusallaşmanın hiç âlemi yok şimdi.
Herhangi bir frekanstan yayın yapmanın hiç âlemi yok
şimdi. Hatta bu cümleyi kullananlara ben başka bir cümle
41

önereceğim. Bir dahaki sefere karşınızdakine şöyle söyleyin


“Nefes almanın hiç âlemi yok şimdi”
- Duygularımı ifade etmekte çok güçlük çekiyorum.. öyle
mi. Hazırladığım şu tabloya bir bakın öyleyse. Bakalım bu

30
downloaded from KitabYurdu.org
gezegende duygularım açıklamakta güçlük çeken biri var mı?
(ENERJİ = DUYGU) DÖNÜŞÜM TABLOSU

Fr
ek Örnek
an Duygulara Davranışla Eşga
s Yansıması r li
95 Yolda
- Şükreden. yürürken
10 Mutlulukt kendi
0 an uçan, kendilerin
halk e
arasında ki çıkarttıklar
tabiri ile ı sese
KAFAYI kahkaha
YEMİŞ. diyoruz. ©
85 Mutlu,
Gözlerinin
- iyimser,
içi güler.
95 huzurlu.
Yanakları
İçerken
nın aldığı
kadere
o garip
küfretmek
şeklin adı
ten keyif
“gülümse
almayacağ
me"
ınız kişi. ©
75 Umutlu. Merhaba
- Geminin yerine “Ee
85 kaptanı hadi
olduğunu hayırlısı" ©

downloaded from KitabYurdu.org


bilmiyor diyenler.
ama
geminin
rotasından
memnun.
65 Sıkıntılı, "Ammmaa
- stresli. nn ne
75 Evdeki bileyim
hesap baba
çarşıya yahu"
uymayaca diyen
k endişesi arkadaşını
ile z varya,
yaşıyor. işte o.
55 Kaygılı,
-6 şüpheci.
5 Hayatın Hatjlre
içinde başkalarım
yuvarlanıp çekiştirir-
, kontrolü ken
kaybettikl gözlenebil
erini irler.
düşünürler
.
40 Suçlayıcı. "Ay
- Başlarına bunların
55 gelen her hepsi bana
şey düşman
başkaların ayol" diye \«rj

32
downloaded from KitabYurdu.org
ın ortalıkta
suçudur. dolaşanlar.
30 Araba
- Sinirli, kornasını
40 öfkeli. her
Bazı çaldıklann
kesimlerd da para
e delikanlı kazanacağ
kabul ını
edilirler. zannedenl
er.
20 Nefret Elinde
- duyan, tornavida,
30 intikam size doğru
isteyen. gelen
Genelde adamın
gazetelere frekansını
bol bol artık
malzeme biliyorsun
olurlar. uz.
10 Kıskançlık
- , Annelerini
20 güvensizli n ağzında
k. "yeme
Herkesin, tırnakların
her şeyin ı" diye tüy
onlara bitirttirenl
kötülük er.
yapacağın

downloaded from KitabYurdu.org


a inanırlar.
0 - Depresyon Köprü
10 . üstleri en
Kendinizi sevdikleri
bir bitki mekanlard
gibi ır.
hissettiğin
iz
zamanlar. ©
42
Ben sizin yerinizde olsam, verilen tabloyu bir kâğıda yazar
ve duvara yapıştırırdım. Ya da daha kolayı var; yırtın o sayfayı
ve ayrı olarak kullanın. Bu tabloyu ezberleyin demiyorum, ama
bire bir gündelik hayatınızda karşılaşabileceğiniz birçok örnek
senaryoyu incelerken elinizin altında bulunması iyi olabilir.
Size bu frekans olayını bir-iki örnekle açıklamaya çalışayım.
Her gece hangi frekans ile yatağa girdiyseniz, sabah aynı
frekansla kalkarsınız. Uykuda neler olduğunu bir sonraki ki-
tapta anlatırım. Şimdilik rüya tabirleri kitaplarıyla ya da ar-
kadaşlarınızın “hayrolsun" kelimeleri ile eğlenmeye devam
edin.
Diyelim gece yatarken son olarak frekansınız 55 ile 65
arasında bir yerdeydi. Yani endişeli, kaygılı, şüpheci vs. bir
haldeydiniz. Sabah kalktığınızda, aynen bu noktadan baş-
larsınız. Yayın frekansınız 55-65 arası.
“Şöyle bir çay demleyip kendime geleyim, sabah gazeteme
bir göz atayım," dediniz. Çok güzel ve keyifli bir başlangıç,
frekansınız hemen yükseltecektir. Gazeteye göz atmaya
başladınız. Dünyanın en güzel haberlerine yer veren bir ga-

34
downloaded from KitabYurdu.org
zetede bile siz 55-65 civarı frekanstan yayın yapan haberleri
okuma eğiliminde olacaksınız.
Bilmem nerede kaza., yolsuzluk... tüp paüadı.... kan davası...
takımınız yenildi... i..e hakem... kanser yapan yemekler...
Güzel, çok güzel. Okumaya devam edin. Okudukça, fre-
kansınız yavaş yavaş daha düşük seviyeden yayın yapmaya
başlayacak. On bçş dakika sonra artık 50-55 civarı yayın ya-
pıyorsunuz. Şu an hayatınıza girecek olaylar, 50-55 civarı ol-
mak zorunda.
Mutfağa gittiniz, amanın çayın suyu bitmiş, o kadar da
keyifle bekliyordunuz. “Neyse iş yerinde içerim," deyip dışarı
çıktınız.
43
Arabanız çalıştı çalışmasına da, çalışırken yedi sülalesini bir
gözden geçirdiniz... Harika! Frekansınız iyice düşmeye
başladı, şu an tahminen, 35-40 civarında yayın yapmaktasınız.
Yolda bir trafik, bir trafik... Dünya korna günü kutlanıyor.
Yarı yola gelene kadar, herhalde gün ışığı görmemiş bütün
küfürlerinizi diğer şoförler için kullandınız. Frekansınız 30'a
kadar düştü. Kalp atışlarınız 100 civarında.
İş yerine vardınız. Geç kalmak frekansınızın doğal sonucu.
Hiç trafiği, taksi şoförlerini, arabanızı, Evren'i suçlamayın. Şu
an bir mıknatıs gibisiniz. Frekansı 30 olan birinin çekebileceği
her şeyi çekiyorsunuz.
Hadi kitabın bu cümlesini siz yazın... İşe başladığınız ilk
saatlerde frekansı 30 civarında olan birinin, ilk başına gelecek
olan şey ................................ dir.
Evet... Ufak ufak anlamaya başladınız.
Tabii ki frekansınız sürekli düşüp, sıfıra inip sizi köprü

downloaded from KitabYurdu.org


tepelerine çıkartacak diye bir kural yok. Küçücük şeyler fre-
kansı düşürdüğü gibi, aynı küçük şeyler frekansınızı yüksel-
tebilir de.
Saat 10 civarı, çaycı Ahmet Efendi günün ilk çayını getirdi.
Frekansınız 30'da, belki de 40'a çıktı. Ee, keyifle bir çay
içeceksiniz, ama unutmayın, çayın “tadı" ve getiren Ahmet
efendinin “tadı" aynı sizin frekansınıza uygun olacak. Hatta
herkese çay getirip sizi unuttuysa hiç şaşırmam.
Bu arada, önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Bah-
settiğim frekans değerleri, hayatınızda bir konudan diğerine
farklılık gösterebilir. Belki işiniz konusunda negatif yayın
yapıyorsunuz, ama ilişki konusunda frekansınız son derece
yüksek bir noktada olup harika bir ilişki yaşıyor olabilirsiniz.
Aynı zamanda harika bir evde oturuyor da olabilirsiniz, ama
komşunuzla olan ilişkinizde, negatif bir yayın yapmanız
mümkün. Bir başka deyişle, son derece memnun olduğu
44
nuz her durum, o konuyla ilgili pozitif yayın yaptığınız için,
memnun olmadığınız her durum da, o konuyla ilgili negatif
yayın yaptığınız için hayatınızda.
Şimdilik sizi, bütün hayatınız boyunca yaşamaya alıştığınız
senaryolarla yüzleştiriyorum. Daha sonra bu senaryoları nasıl
değiştireceğimizden de bahsedeceğim.
Duygularınızı ölçmek ve frekansınızı nasıl değiştireceğinizi
öğrenmek, geminin kaptanı olduğunuzu ilan ettiğiniz ilk an
olacaktır. Evet belki geminin kontrolünün sizin elinizde
olduğunu kabul edip dümene geçtiğiniz ilk zamanlarda,
Boğaz'da bir-iki yalıya geçirebilirsiniz, ama olsun, buna de-
ğecek, hem zaten Boğaz’dakiler de buna alışık. Kendi üzeri-

36
downloaded from KitabYurdu.org
nizde çalışmayı, yıllardır hiç temizlenmemiş bir odayı ilk defa
temizlemek gibi düşünün. Odaya ilk girdiğinizde biraz ekstra
toz kalkacak, ama bu, güzel ve temiz bir oda için kat-
lanılabilecek bir durum.
KELİMELERİN ÖNEMİ
Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
Düşünceleriniz hayattaki gerçekliğinizi yarattığına göre, ne
düşündüğünüzü çok iyi bilmeniz gerekiyor. Genelde bir
konuyla ilgili olarak, “ben şunu düşünüyorum” dersiniz ve
buna gerçekten inanırsınız, ama aynı zamanda kullandığınız,
ağzınızdan otomatik olarak çıkan kelimeler, sizin aslında o
konuyla ilgili enerji-frekans seviyenizi hemen ele verecektir.
Buna “gizli düşünceler” ya da “EGO” diyebiliriz. Evet
biliyorum en “korkunç” kelimeyi kullandım. İşte, gemiyi asıl
yöneten sizin “gizli düşünceleriniz”dir. Siz istediğiniz kadar
“ağzınızla” bir şey söyleyin, eğer gizli düşünceleriniz yani
EGOnuz sizinle aynı fikirde değilse, işiniz zor.
Hepimizin günlük hayatta karşılaştığı örneklerle konuyu
biraz daha açmaya çalışalım.
45
Liseyi bitirdikten hemen sonra, ilk kız arkadaşımla olan
ilişkim, üç ya da dört ay sürmüştü. İlişki, beni başka bir erkekle
aldatması ile sonuçlandı. Tahmin edebileceğiniz gibi dünya
başıma yıkılmıştı. Hani hepimize olur ya, ilk ilişkimizin
sonsuza kadar süreceğini zannederiz. Ben de öyle sanmıştım,
ama gizli düşüncelerim yani EGO’m, başka havadan
çalıyormuş demek ki.
İlk iki-üç yıl öylesine takıldım. Çıktığım bazı insanlar oldu,
ama ciddi hiçbir ilişkim olamadı. Daha sonra, sanırım yaklaşık

downloaded from KitabYurdu.org


üç ya da dört yıl kadar sonra, yine ciddi bir ilişkiye girdim. Bu
da bir yıl kadar sürdü ve içinde yine aldatma ile ilgili birtakım
sorunlar yaşandı. Ondan sonra ben bir daha iflah olmadım.
Sonraki on yılı, bir ay ya da en fazla iki ay süren ilişkilerle
geçirdim durdum. Ne yalan söyleyeyim, başta çok keyifli bir
durum gibi görünüyordu. Hatta öyle ki, hocalarım Darel
Rutherford ve Mike Dooley ile ilk çalışmaya başladığım
zamanlarda, hiç ilişkiler konusuna değinme ihtiyacı bile
duymamıştım. Ta ki bir gün ciddi bir ilişki isteyene kadar.
“Artık" dedim. “Evren’in nasıl çalıştığını biliyorum. Kendime
TAM İSTEDİĞİM gibi bir ilişki yaratmam mümkün."
Sonraki altı ay, birbirinden korkunç deneyimlerle geçti.
Çıktığım her kadın bir öncekinden beterdi. Biri psikopat, biri
alkolik, biri .... (muhtemelen uzaylı falandı). “Yahu" dedim,
“bu işte bir yanlışlık olmalı." Hani biz kendi gerçekliğimizi
yaratırdık? Hani frekansı ayarlayınca bu iş olurdu? Sonunda,
konuyu Darel ile konuşmaya karar verdim. Bana ego ile ilgili
bir-iki şey anlattı, ama nafile. Kafama dank etmedi. Ben
birbirinden acayip ilişkilerde son derece başarılı bir şekilde
ilerliyordum.
Derken bir gün Darel ile bambaşka bir konudan bahsedi-
yorduk. Darel bana masaj için evine gelen kadının o hafta
46
geç kaldığından bahsediyordu. Ben de hiç farkında olmadan
şöyle bir cümle kullanmışım:
- Eee işte, kadın milleti değil mi. Hiç güven olmaz.
Darel birden gülmeye başladı ve “İşte" dedi. “Bu yüzden tam
İSTEDİĞİN gibi bir ilişki yaşayamıyorsun. Düşüncelerinin
istediği şeyle, GİZLİ DÜŞÜNCE-EGO’nun istediği şey

38
downloaded from KitabYurdu.org
birbirinden farklı. “Kadın" denildiği zaman aklına ilk gelen, ne
kadar güvenilmez oldukları. Bu yüzden, hayatına çektiğin
kadınların hepsi GÜVENİLMEZ olmak zorunda."
Haklı olduğu zaman Darel’dan nefret ediyordum ve adam
her zaman haklıydı.
Gerçekten dönüp baktığım zaman, hayatıma çektiğim
kadınların yegâne ortak özellikleri GÜVENİLMEZ olmala-
rıydı. Evren benim enerjimi okuyordu. Benim istediğimi,
DÜŞÜNDÜĞÜMÜ ya da SÖYLEDİĞİMİ sandığım şeyi
değil, enerjime eşit olanı bana veriyordu. Çok basit bir cümle,
enerjimi hemen ele vermişti. Kendi enerjimi fark etmeden on
yılı aşkın bir zaman geçirmiştim ve bu süre boyunca Evren
bana hiç durmadan, “HER AN" istediğim şeyi vermeye devam
ediyordu. Eğer o zamanlar sizinle tanışsaydık ve bana “Aykut,
kadınlara güvenir misin?" diye bir soru sorsaydı- nız, herhalde
size, kadınların nasıl “güvenilir" oldukları ile ilgili, son derece
felsefi, yarım saat sürecek bir konuşma yapabilirdim ve
konuşmamın içinde gerçek düşüncem hiç yer almazdı:
“HAYIR GÜVENMEM!"
Neyse hocamla bu konu üzerinde çalıştık. Çok kısa bir
sürede hayatıma son derece güvenilir bir kadın çektim. GİZLİ
DÜŞÜNCEMİ değiştirdiğim an, hayatımdaki olaylar da
değişmeye başladı. Aradan dört yıl geçti ve hâlâ Esra ile bir-
likteyim. Hatta kısa bir süre önce de evlendik.
Bana yaşam koçlugu için gelen insanları ya da sadece sohbet
ettiğim arkadaşlarımı çok iyi dinlemek âdedindir, çünkü
farkında bile olmadan kullandıkları kelimeler, GER-
47
ÇEKTEN ne demek istediklerini anlatır ve frekansları hak-

downloaded from KitabYurdu.org


kında çok detaylı bilgi verir.
Bir örnek daha inceleyelim.
Çok sevdiğim bir arkadaşım olan Aslı T. ile bir araya gelip
öğle yemeği yemek, günümüzün vazgeçilmez bir parçası
haline gelmişti. Bana arada bir şirket dedikodularını anlatırdı
ve bayağı eğlenirdik. Bu dedikodular arasında hep dikkatimi
çeken şey, o şirkette hiç kimsenin terfi almasının mümkün
olmadığıydı. Şirket yaklaşık on senedir aynı çekirdek kadro ile
devam etmiş ve yine kimsenin yükselmesine izin verilmemişti.
Aslı, bu konuyu zaman içinde KENDt GİZLİ DÜŞÜNCESİ
haline getirmeyi çök iyi becermiş ve şirketteki üç yılını sürekli
bir amaç peşinde koşarak geçirmişti: “TERFİ ALABİLMEK."
Eğer Aslı’ya "Terfi alabilecek misin?"diye bir soru sorsay-
dık cevabının evet olduğundan hiç şüphemiz olmazdı, ama
gelin görün ki sıradan sohbetlerimizde sürekli konuştuğumuz
konu şirkette kimsenin TERFİ ALAMAMASI’ydı.
“Kimseye terfi verilmeyen bir şirkette terfi almak mümkün
değildir, vazgeçin!” DEMİYORUM. Asla!..
Aksine son derece mümkün ve KOLAYDIR diyorum. Eğer
GlZLl DÜŞÜNCE - EGO sizinle aynı fikirdeyse. Aslı'nın du-
rumunda GİZLİ DÜŞÜNCE - EGO, terfi verilemeyeceğine
inanmıştı. Çünkü dikkati ve sıradan gibi görünen kelimeleri
hep bu doğrultudaydı.
Üç yılın sonunda, İSTEDİĞİ OLMADIĞI (aslında GtZLİ
DÜŞÜNCESİNİN istediği olduğu) için işten ayrıldı ve çalı-
şanlarına terfi veren bir şirkete geçti.
Çok daha basit gibi görünen bir konuyla ilgili son bir örnek
daha vermek istiyorum. Esra ile benim çok sevdiğimiz bir
arkadaşımızdan bahsedeceğim. Norman W.

40
downloaded from KitabYurdu.org
En büyük keyfimiz Norman'ın arabasıyla bir yere gitmek ve
bu sırada onun bu, GlZLl DÜŞÜNCE - SÖZDE GÖRÜ-
48
NEN İSTEK çelişkisini seyretmekti. Norman her seferinde
aynı çelişkiyi ve doğal olarak sonuçlarını hiç sektirmeden
yaşardı.
Hollyvvood sokaklarında araba ile gidiyoruz; amacımız
güzel bir yerde yemek yemek. Norman, restoranın park yerine
para verip park etmek istemediği için, cadde üzerinde park
edebileceği bir yer aramaya başlar. Arayışı başladığı an
Esra’nın ve benim yüzümde muzip bir gülümseme belirir.
İkimiz de biliriz ki Norman’ın park yeri bulması İMKÂNSIZ-
DIR.
Evren’in, Norman'a garezi olduğu için değü, sadece park
yeri aradığı, bulacağını düşündüğü, ama sorduğunuzda far-
kında bile olmadan, “Artık oralarda park yeri bulmak İM-
KÂNSIZ” dediği için.
Sonunda - her seferinde - Norman bizi restoranın önünde
indirir ve kendisi park yeri bulma çabalarına tek başına devam
ederdi. Yaklaşık yirmi dakika sonra kan ter içinde gelirdi. Her
seferinde aradığı park yerini, iki-üç kilometre ileride başka bir
semt civarında bulmuş ve onca yolu geri yürümüştür.
Norman’a sorsanız bu iş trafiğin suçu, onun suçu, bunun
suçu.
Aynı semt üzerinde Esra ile benim arabamda geziniyorsak
park yeri bulmamız - hem de en güzel yerde, genellikle de
gideceğimiz mekânın TAM ÖNÜNDE - an meselesidir.
Çünkü, ikimiz de GİZLİ DÜŞÜNCELERİMİZİ ve bunun so-
nucu olarak AĞZIMIZDAN ÇIKAN KELİMELERİ çok

downloaded from KitabYurdu.org


dikkatli seçeriz.
Şimdi böyle sorunları sadece anlatıp sizi ortada bıraktığımı
düşünmeyin. Buna benzer durumların çözümü çok kolay.
“Gizli düşünce - ego”nun nasıl çalıştığını çözümleriyle birlikte
detaylı bir şekilde dördüncü bölümde anlatacağım.
49
SU UYUR EGO UYUMAZ
Hadi göster amcalara egonu...
Bak amcası kocaman bununkisi.
Okumaya başlamak üzere olduğunuz bölüm, bence ha-
yatınızın kilit noktalarından birini, belki de en önemlisini
anlatmak üzere. Eğer şu an, bir kafede, bir yandan bu sayfayı
okuyup bir yandan da, yan masada oturan güzel kızı ya da
yakışıklı adamı kesiyorsanız, okumaya devam etmeyin.
Okuyormuş gibi yapın ve gidin yan masadaki ile konuşmanın
bir yolunu bulun.
Bu bölüme başlamadan önce, bütün dikkatinizi satırlara
vermiş olmanızı hararetle tavsiye ediyorum.
Bugüne kadar EGO kelimesini binlerce defa duydunuz ve
kullandınız. Mesela:
- Ego sizin düşmanmızdır.
- Egosuz olmak hayatın en üst mertebesidir.
- Sakın egonuzu dinlemeyin.
- Egonuzu elinizden gelen her an susturun.
- Ego ile yaptığınız savaştan galip çıkmak sizin elinizde.
- Ego kötüdür.
- Egosuyla hareket edeni kimse sevmez.
- Egomdan kurtulmak için vvorkshop yapıyorum.
- Egomdan NEFRET ediyorum.

42
downloaded from KitabYurdu.org
- Egomu bir kavanoza kapatıp denize attım.
Daha yüzlerce cümle kurulabilir. Şimdi bu cümleleri bir kere
daha okuyun. Eğer bir tanesi ile bile aynı fikirdeyseniz,
okurken bir madde için bile kafa sallayıp onayladıysanız, iddia
ediyorum:
HAYATTA İSTEDİKLERİNİZİ HÂLÂ
GERÇEKLEŞTİREMEMİŞ ÇOĞUNLUĞUN BİR
PARÇASISINIZ.
Geçmiş olsun.
Bilmiyorum hangi öğretileri takip ettiniz. Bilmiyorum ne
kadar fayda gördünüz o öğretilerden. Bildiğim tek şey, eğer
50
işinize o kadar yarasalardı, şu an hiçbir derdiniz kalmamış
olurdu.
Amacım, sırf bazı kültürleri ve öğretileri kötüleyen bir kitap
yazmak değil. En azından, BU KİTAP bunun için yazılmadı.
Amacım, benim hayatımda 12 yılıma mal olan bir hatayı sizin
de yapmamanıza bir parça olsun katkıda bulunabilmek.
Ego ile ilgili bütün bildiklerinizi UNUTUN ve bir tek şu
cümleyi kafanıza sokun:
“EGO SİZİN EN İYİ DOSTUNUZ. YATIN KALKIN
EGONUZ OLDUĞU İÇİN ŞÜKREDİN.”
Arkadaşlarım ya da koçluk yaptığım insanlar, ben bu kadar
ani ve sert bir çıkış yapınca çok şaşırırlar. Size de aynı şey
olmuş olabilir. Okumaya devam edin. Bu bölümün sonuna
geldiğinizde, oldukça rahatlayacağınızı umuyorum.
Egonun kelime anlamı üzerinde bayağı sözlük karıştırdım ve
sonunda şunu buldum. EGO, kelime olarak LATİNCE bir
kelime. Yani Latince dışında diğer tüm diller, ÇEVİRİ

downloaded from KitabYurdu.org


olmaktan öteye gidemez. Bunun üzerine Latincede egonun ne
demek olduğuna baktım. Paragraflar dolusu felsefi açıklamalar
beklerken, baktığım bütün latince sözlükler bana aynı sonucu
verdi.
EGO = Ben
Evet. Ego, BEN demek. İsteyen hemen açıp LATİNCE bir
sözlükten bakabilir. Şimdi bu bölümün başında size verdiğim
ego ile ilgili cümleleri, EGO kelimesini BEN ile değiştirerek
tekrar yazmak istiyorum.
- BENliginiz sizin düşmanmızdır.
- BENSlZ olmak hayatın en üst mertebesidir.
- Sakın BENİ dinlemeyin.
- BENİ elinizden gelen her an susturun.
-- BEN ile yaptığınız savaştan galip çıkmak sizin elinizde.
- BEN körüyüm.
51
- BENLlCtYLE hareket edeni kimse sevmez.
- BENDEN kurtulmak için vvorkshop yapıyorum.
- BENDEN nefret ediyorum.
- BENİ bir kavanoza kapatıp denize attım.
Nasıl, hoşunuza gitti mi?.. Hadi bakalım, şimdi çivili tah-
talarda yatarak, kendinizi yıllarca mağaralara kapatıp, KEN-
DİNİZDEN kurtulmaya çalışın. İyi şanslar.
EGO ile yapacağınız HİÇBİR SAVAŞI kazanamazsınız, iki
kere iki dört eder. Bükemediğiniz eli bir an önce öperseniz
sizin için daha iyi olur.
Gelin, en başından başlayalım bu yakın arkadaşmızı ta-
nımaya.
Kendiniz ve etrafınız ile ilgili “dir... dır... dur... ” ile biten

44
downloaded from KitabYurdu.org
veya “Ben...” ile başlayan her cümle GİZLİ DÜŞÜNCE'nin,
egonuzun ürünüdür. Ve “gemiyi” asıl kontrol eden bu gizli
düşüncelerdir.
Bakın şöyle:
- İş bulmak zorDUR.
- İyi bir ilişkiyiyi yürütmek imkânsızDIR.
- Para kazanmak zorDUR.
- BEN çok akıllı değilim.
- BEN çok akıllıyım.
- BEN çirkinim.
- BEN güzelim.
- Acı çekmek hayatın bir parçasıDIR.
- BENİ kimse sevmiyor.
- Fazla mal haramDIR.
- BEN hak etmiyorum.
Fark ettiğiniz gibi EGO'nun cümleleri hem pozitif hem de
negatif olabilir. Aslında ikisi de değil, yani ne iyi ne kötü.
Sadece kendiniz ve hayatla ilgili edindiğiniz “gizli düşünceler”
hepsi bu. Her an değişebilirler.
Bu gizli düşünceler ne zaman başlar?
52
Bunu tam bir kurala oturtmak mümkün değil, ama genelleme
yapacak olursak, hayatla ilgili GİZLİ DÜŞÜNCELERİNİZ
0-10 yaş arası en yoğun biçimde şekillenir. Genellikle de bize
yakın olan insanların üzerimizdeki etkileri ile oluşur. Anne,
baba, kardeş, oyun arkadaşlarımız, hayatımızda önemli yeri
olan akrabalarımız, hocalarımız, egomuzu oluştururken bize
bayağı yardım ederler.
Egomuzu bu kadar küçükken oluşturmaya başladığımızı

downloaded from KitabYurdu.org


söyledikten hemen sonra, size biraz önce anlattıklarımla çok
çelişecekmiş gibi görünen bir açıklama yapacağım.
EGO’nuz SİZ DEĞİLSİNİZ!!!...
“Nasıl yani, hani Latince sözlükler karıştırmıştın nooldu
şimdi?” demeyin. Bekleyin bitireyim.
EGO sizin KÜÇÜK YAŞLARDAKİ haliniz.
Küçükken yaşadığınız bir olay ve bu olay karşısında his-
settikleriniz yüzünden “masumca” vardığınız sonuç, EGO için
bir KARAR niteliği taşır. O andan itibaren de EGO, hayatınızı,
o karara uygun bir şekilde yaşamanızı sağlar.
Gelin yine yaşanmış bir örnekle, kendi egomun bana aynı
filmi nasıl tekrar tekrar izlettiğini birlikte görelim.
Ben hayâtının 27 yılını kıskançlıkla geçirmiş bir insanım,
ilişkilerimde ana tema, hep kıskançlık olmuştur. İlişkilerim ya
hep kıskançlık yüzünden ya da kıskançlığın yarattığı baskıdan
kaynaklanan tartışmalar yüzünden bitmiştir. Bakın bu 27 yıl
süren kıskançlık nasıl ortaya çıktı.
1976 yılıydı sanırım, beş yaşımdaydım. O zamanlar Flor-
ya'da kamp yapmak çok popülerdi ve biz de her yaz mutlaka
annemle oraya giderdik. O yıl annemin bir arkadaşı ve onun
benimle hemen hemen aynı yaşlardaki oğlu da bizle
gelmişlerdi. O tatille ilgili tek hatırladığım, size anlatmak üzere
olduğum, sadece yirmi saniyelik animdir.
Denizden çıkmış, kamp alanına doğru, ben, annem, annemin
arkadaşının oğlu ve annesi, sıralamasıyla yürüyor
53
duk. Ben bir yandan annemin elini tutmuş, bir yandan da
domatesli, beyaz peynirli yarım ekmeğe yapılmış öğle ye-
meğim ile cebelleşiyordum. Ellerim küçücük olduğu için

46
downloaded from KitabYurdu.org
ekmeği kavrayamıyordum ve domates dilimleri tek tek ek-
meğimden düşmeye başlamıştı. Bunu gören annem bana, “Bak
bir tanem, elimi bırakıp iki elinle tutarsan, ekmeği daha rahat
yersin” demişti. Annem genelde hep haklıydı. Ben de annemin
elini bıraktım ve ekmeğe iki elimle sarıldım. Bundan sonrası
korku filmlerindeki gibi ağır çekim şeklinde kalmış aklımda.
Annem, ben elini bıraktıktan sonra, sağ elinde tuttuğu plaj
çantasını sol eline aldı ve boşta kalan eli ile gitti diğer veledin
elini tuttu! İçimden, “Yıkarım ben bu Florya’yı başınıza”
demek geçti, ama henüz beş yaşımda olduğum için öfke ile
karışık bir hüzün içinde, lokmalar boğazımda kalarak
ekmeğimi yemeye devam ettim, ama o an bir karar aldım.
EĞER SEVDİĞİM KADININ ELlNİ BIRAKIRSAM
BAŞKASININ ELİNİ TUTAR.
EGO’m bunu hemen bir komut olarak algıladı ve yapıla-
caklar (Yaşatılacaklar - deneyimlendirilecekler) listesine ek-
ledi.
İki yıl içinde egomun çalışmaları ilk meyvelerini vermeye
başladı. Bu sefer 7 ya da 8 yaşımdaydım. Bir hafta sonu,
kuzenimle oyun oynarken, annem odaya gelip, “Siz anneanne
ile uslu uslu oturun ben işlerimi halledip hemen geleceğim ve
geldiğimde sizi Yıldız Savaşları filmine götüreceğim,” dedi.
Çılgınlar gibi sevinmiştik. Annem evden çıkar çıkmaz, benim
dahiyane fikrime uyup, salonu Yıldız Savaşları' ndaki ana gemi
haline getirmeye karar verdik. Ters çevirdiğimiz koltuklar uzay
gemisi, annemin kristal, paha biçilmez vazoları, kolumuza
geçirdiğimiz lazer silahlarımız, sakızla aynaya yapıştırdığımız
Osmanlı dantelleri, öldürdüğümüz uzaylılar halini aldı.
Annem eve geldiğinde manzarayı görünce, ister istemez

downloaded from KitabYurdu.org


54
oyunun bir parçası oldu. Sinirinden Yıldız Savaşları’ndaki kötü
adam gibi nefes alıp veriyordu. Annem, ana geminin halini pek
beğenmedi ve o tarihi cümleyi sarf etti:
"Sen evde kalıyorsun, cezalısın. Ben kuzenini sinemaya
götüreceğim.”
İki yıl önce aldığım karara bir yenisini eklemiştim:
EĞER SEVDİĞİM KADINI ÜZERSEM, KIZDIRIRSAM,
MUTLU ETMEZSEM, GİDER BAŞKA BÎR ERKEĞİ
SEÇER.
İlk kız arkadaşım 17 yaş civarındayken olmuştu. Tahmin
edin ne oldu?
Evet, beni aldattı.
önceki bölümlerde bahsettiğim, kadınlara güvenmeme
durumumun çıkış noktasını anlamışsınızdır. Egonun oyunlarını
bilmediğim ve çekim yasasından haberim bile olmadığı için, 17
yaşımda bu tip bir ilişki yaşayıp aldatılınca kadınlara nasü
güvenecektim?
Hani şu hatırladığınız, ama niye hatırladığınızı bir türlü
anlayamadığınız küçük anı parçacıkları var ya. işte onlar
egonun, aldığınız kararları KANUN haline getirdiği anlardır.
Gizli bir şekilde, hayatınızın her günü size bunları tekrarladığı
için o anları hiç unutmuyoruz. O yılı, o haftayı hatta o günü
hatırlamıyor bile olabilirsiniz, ama o bir-iki dakikalık “anı
parçacıkları” sizin hayatınızın dönüm noktalarıdır.
Ego, kutular yaratır ve sizi bu kutuların içinde tutmaya
çalışır.
Bu kutulara, sizin "gerçeklik anlayışınız” diyelim. Ego, sizi
içinde bulunduğunuz kutunun dışında, başka hiçbir gerçek ve

48
downloaded from KitabYurdu.org
başka hiçbir ihtimal olmadığına o kadar güzel inandırır ki,
bazen eliniz kolunuz bağlı yıllarca aynı kutunun içinde
kalabilirsiniz.
Bu kutu olayını biraz daha açmak istiyorum, önce şemaya
bir göz atın.
55
\Şu, *u*.lti^erçeUiğC*toi (J-t tuıti tufmucz)
O/mAjoKc istc/jiğİKti^trçetlijİHİt (j£>ir 3o*raJti tufmuct)

Aylık sabit gelirim var ve müdür olmadan bu geliri arttırmam


mümkün değil
Sevgilim benimle her zaman ilgilenmiyor.
Kriz varken benim daha fazla para kazanmam imkansız.
Aylık sabit gelirimin yanında başka kaynaklardan da para gelir.
Piyasanın durumu ne olursa olsun, benim işlerim iyi gidiyor.
Son derece iyi giden bir ilişkim var.
£
Bir kutunun içindeyken, ancak o kutuya ait gerçekleri
deneyimleyebilirsiniz. Diyelim ki sizin kutunuz da, aynı şe-
kildeki gibi, yani aylık sabit bir maaşınız var ve bunu arttırmak
istiyorsunuz. Ego, size bunun imkânsız olduğunu ispatlamak
için elinden geleni yapacaktır. Sizin gerçekliğinizde,
(yarattığınız ve egonun koruduğu kutuda) maaşınıza zam
yapılmadığı sürece daha fazla para kazanmanız mümkün
değildir. Buna inandığınız sürece de zaten mümkün ol-
mayacaktır.
Daha fazla para kazanmanız için yapmanız gereken ilk şey,

downloaded from KitabYurdu.org


eski kutunuzdan çıkıp yeni kutuya adım atmanız. Yani başka
kaynaklardan da ek para geleceğine inanmaya başlamanızda.
Siz bu süreci yaşarken, EGO elinden her geleni yapacak ve sizi
yeni kutunun sadece hayal ürünü olduğuna, maaşınız artmadan
daha fazla para kazanmanızın mümkün olmadığına ikna
etmeye çalışacaktır.
Siz kendi kendinize “yahu acaba mümkün mü, cidden ek bir
yerden para gelebilir mi?" derken, ego yavaşça kulağınıza
fısıldamaya başlayacaktır: “Olmaz öyle şey, bunların hepsi deli
saçması, at şu kitabı çöpe. Bak falanca kaç yıldır çalışıyor,
filanca müdür olduğu için bu kadar kazanıyor."
56
İşte bu noktada iki alternatifiniz var. Ya siz egonuzu ikna
edecek ve yeni kutuya adım atacaksınız ya da ego sizi ikna
edecek ve eski kutunuzda tutmayı başaracak.
Hemen başka bir örnekle kutudan kutuya atlamanın ne
demek olduğunu tekrarlamak istiyorum.
İrem ile on yıl kadar birbirimizi görmedikten sonra, ilk defa,
ben Türkiye'ye döndüğümde bir cumartesi gecesi buluştuk.
Biraz sohbet ettikten sonra bana, “Sende bir değişiklik var,
hayırdır? Gözlerinin içi parlıyor," dedi. Ben de kendisine
kısaca hayatımı nasıl değiştirdiğimi anlattım. Egodan,
kutulardan falan bahsettim. Konuyla bayağı yakından ilgilendi
ve kendi gerçekliğinden bahsetmeye başladı. O sıralarda bir
şirkette yönetici olarak çalışıyordu ve artık daha
yükselebileceği bir yer kalmamıştı. Ve gelirinin yükselmesinin
tek yolu da, her yıl düzenli olarak aldıkları %12 civarı zam idi.
Hatta o hafta içinde de zammın gerçekleşeceğini, ama % 10 -
12 yi geçmeyeceğini söyledi. Ben de, bunun bile egonun

50
downloaded from KitabYurdu.org
kendisini kutu içinde tutmak için fısıldadığı hikâyelerden biri
olduğunu söyledim; gelirini arttırması için ilk olarak, bunun
olacağına inanması gerektiğini, yeni kutuda onu daha iyi bir
gelirin beklediğini anlattım. Sonra da çok basit bir egzersiz
verdim.
iki gün sonra, Pazartesi öğlene doğru, İrem beni aradı. İki
gün boyunca egzersizlerini yapmıştı. Iş yerinden aradığı için
çığlık atamıyordu, ama çok heyecanlı olduğu sesinden belliydi.
Kendisine yapılan zam oranı %35'ti.
Bir kutudan diğerine geçmek için, önce içinde bulundu-
ğunuz kutunun varlığını, sınırlarını, nasıl göründüğünü ta-
nımlamanız gerek. Sonra da, yeni yaratmak istediğiniz kutunun
nasıl göründüğünü, o gerçekliğin nasıl olmasını istediğinizi
tanımlamalısınız. Son olarak ise, yeni kutu hakkında ve
sonrasında sizi bekleyen yeni gerçeklik hakkında he-
yecanlanmanız lazım.
57
Bir kutudan diğerine geçmek istediğiniz zaman gerçekle-
şebilecek üç durum vardır:
1- Ego, sizin değişime olan isteğinizi, hevesinizi gördüğü an,
sizi ciddiye alacak ve sizi eski kutuda tutmak için eskisinden
daha büyük bir çaba harcayacaktır. Yani korkularınız,
kafanızın içindeki o küçük ses iyice yükselmeye başlayacak.
2- Evren yeni gerçeklik seçiminizle - yeni kutunuzla - ilgili,
doğru yolda olduğunuza dair, size ufak sinyaller
göndermeye başlayacak.
3- Ya da hiçbir değişim olamayacaktır. Bu da sizin henüz yeni
kutu - yeni gerçeklik için - ciddi bir seçim yapmadığınızın
göstergesidir.

downloaded from KitabYurdu.org


Bakın hiçbir şeyin değişmemesi nasıl oluyor.
Amerika'da ilk yaşadığım yıllarda - İngilizce bilmeden oraya
gittiğim için - dil ile ilgili çok ciddi sorunlar yaşamaya
başlamıştım.
Bu sırada egom, benim inançlarıma uygun, yeni bir kutu
oluşturmaya başladı.
Yeni kutumun adı, “Eğer çok iyi İngilizce konuşmazsam,
hem de aksansız konuşmazsam, bu ülkede oyuncu olarak iş
bulmam imkânsız”dı.
Ee, kutuyu yaratan benim, beni içinde güvenli bir şekilde
tutması gereken egom. Birlikte harika bir iş çıkarttık ve ben,
sonraki dört yıl boyunca oyuncu olarak hiçbir iş bulamadım.
inatla elemelere katılmaya devam ettim, inatla okula gitmeye
devam ettim, ama olmadı. Oyuncu olarak elle tutulur bir iş
bulamadım. Çünkü hâlâ, iş bulmamın, dil bilgim ve
diksiyonumla ilgili olduğuna inanıyordum. Arada kendime
Arnold Schwarzenegger'i hatırlatsam bile, EGO hemen ku-
lağıma bir-iki cümle fısıldayıp, beni kutumun içinde tutmaya
devam ediyordu.
Sonunda hocamla bu konu üzerinde çalışmaya ve yavaş
58
yavaş kendimi geliştirmeye başladım. Bir kutudan diğerine,
BAŞARILI bir şekilde geçebilmek (hayatınızdaki bir şeyi de-
ğiştirebilmek) ve orada sağlam bir şekilde kalmak için atmanız
gereken iki temel adım vardır:
1- Kafanızda yarattığınız, “en kötü ihtimal senaryosunun”
aslında o kadar da kötü olmadığını kabul etmek.
2- “Asla yeni kutunuza geçememeniz’1 olasılığını kabul-
lenmek.

52
downloaded from KitabYurdu.org
öğrencilerime, ikinci maddeyi soru olarak yönelttiğimde
hemen büyük bir tepkiyle karşılaşıyorum. Bir anda yüzlerinde
bir korku ifadesi beliriyor. İşte bu, sizin istediğiniz şeye ne
kadar bağımlı olduğunuzu gösterir. Hemen kendi hikâyeme
dönüyorum ve bu formülün uygulamasını sizlere göstermek
istiyorum.
İlk olarak konuyu hocama açtığımda bana:
“Sence eğer istediklerini elde edemezsen, olabilecek en kötü
şey nedir?” dedi.
Ben de, “Başarısız olurum,” diye cevapladım. Sorularına
devam etti:
- Sonra?
- Sonra ne?
- Sonra ne olur?
- Kendime başaramadığım için çok kızarım.
- Sonra?
- Etrafımdakiler benimle dalga geçer.
- Nasıl dalga geçerler?
- Biz sana, Amerika’da yapamazsın demiştik derler.
- Sonra ne olur?
- Bozulurum.
- Sonra?
En sonunda zıvanadan çıktım ve:
- Sonrası bu işte yahu! Bi bok olmaz, hayatıma aynen devam
ederim.
59
diye bağırmaya başladım. Ben bağırırken hocam epeyi eğle-
niyordu. Bir yandan bağırırken bir yandan da rahatlamaya
başlamıştım, çünkü enine boyuna düşününce farkına vardım ki,

downloaded from KitabYurdu.org


aslında korktuğum şey o kadar da korkunç değildi. Hangi
arkadaşım cidden beni eleştirir ya da dalga geçerdi ki? Bunu
yapacak olanlar da zaten arkadaşım diyebileceğim kişiler
olamazdı.
Bu düşünce ile ilk defa yüzleştikten sonra korkularım yavaş
yavaş yok olmaya ve yerini heyecana bırakmaya başlamıştı.
Her geçen gün egomu “eh olmazsa olmaz ne yapayım” cümlesi
ile ikna edip bir yandan da “bak etrafında bir sürü aksanlı
oyuncu var, onlar yapabiliyorsa ben de yapabilirim” diyordum.
Bir süre sonra, ilk başrol teklifimi aldım. Rol için bilmem
kaç Amerikalı arasından seçüdim, çünkü karakterin Ortadoğu
aksanıyla İngilizce konuşması gerekiyordu. Komik. Aslında
değil, ben olasılıklara kendimi açtığım an, Evren işini daha
rahat yapabilir hale geldi. Film setinde tanıştığım yardımcı
yönetmen ile çok güzel bir dostluk kurmuştuk. Film bittikten
yaklaşık bir yıl kadar sonra, kendisi bir film çekti ve ben
Amerikalı bir polisi oynadım. Birlikte geçirdiğimiz süre içinde,
istediğim zaman İngilizceyi aksansız konuşabildiğimi fark
etmişti.
Beni istediğim role taşıyan, o âna kadar oynamaktan hep
kaçtığım, aksanlı oynamam gereken rol olmuştu.
İronik değil mi?..
Ego sizin arkadaşınız. Sizi tamamlayan bir parça. Tıpkı
siyah-beyaz bir resim gibi düşünün kendinizi.
60

54
downloaded from KitabYurdu.org
Bu resmi var eden, siyah ve beyazın uyumlu karışımıdır.
Size beyaz, egoya siyah diyelim. Eğer sadece “siz" olsaydınız,
yani egonuz olmasaydı, şöyle görünürdünüz.

■\
Ego olmadan (sadece beyaz)
Sadece siz - Ego olmadan (sadece beyaz)
Ya da sadece egodan ibaret olduğunuzu düşünün. Yani siz,
hiç işin içinde değilsiniz. Ego, bütün kontrolü ele geçirmiş
durumda.
61

downloaded from KitabYurdu.org


e?

Sadece ego ile (sadece siyah)


Sadece ego - siz olmadan (sadece siyah)
Güzel olan, ego ile benliğin arasındaki uyumu sağlaya-
bilmek ve bu karışımdan güzel bir resim ortaya çıkartabilmek.
Beyaz bir kâğıdın üzerine resim yapabilmek için SİYAH
kullanmak zorundasınız.
İlerleyen kısımlarda, başka örneklerle egoyu ve küçükken
aldığı kararları size daha bile detaylı açıklayacağım.
ÂNIN İÇİNDE KALMAK
Al işte bi gavur icadı daha.
- Ânı yaşayın,
-Ânın içinde düşüncesizce kalın,
- Ommmmmmmm...
Bu gibi cümleleri ilk duyduğumda, ânın içinde kalmak,
benim için, BİTKİ GİBİ YAŞAMAK'tan hiç farklı değildi.
Niye düşüncesiz durayım, niye ANDA kalayım? Sırf bu
anda durursam, kirayı ödeme ÂNI geldiğinde nerede dura-
cağım? (Ev sahibimin nerede duracağı gün gibi aşikâr) Aca
62
ba bu ay, araba taksitimi ANLA ödesem olur mu? Beni AN-
LAyışla karşılarlar mı?
Bütün bu soruları sordum, ama inatla, geçmişi ve özellikle
geleceği düşünerek yaşadım.

56
downloaded from KitabYurdu.org
Sonunda bir gün, ANDA KALMAK ile geçmişi düşünme-
nin, geleceği planlamanın ayrı şeyler olduğunu fark ettim.
Gelin önce, “anda durmanın'’ ne demek olduğunu bir in-
celeyelim. Sonra da araba taksitlerini ödemenize nasıl yardım
edeceğini anlatayım.
Anda durmak, ne geçmişi düşünmek ne de geleceği maniple
etmeye çalışmaktır. Dikkatinizi çekerim “planlamak” değil
“maniple etmek” dedim. Bir önceki bölümde size genel hatlan
ile egoyu ve sizin yaşamınıza neler getirdiğini anlatmıştım.
“Sadece EGO geçmişte ve gelecekte yaşar.”
Bu durumda, yani anda durabildiğinizde, EGO otomatik-
man devre dışı kalır çünkü ego, ANDA var olamaz. Egonuzun
sizi ikna etme taktikleri her zaman geçmiş ya da gelecek
endekslidir. Hatta, gelecek ya da geçmiş, on dakika öncesi veya
bir dakika sonrası bile olabilir. Aylar yıllar gibi zaman
aralıklarına hiç gerek yok.
Gelin şu tanıdık cümlelere bir göz atalım:
- Yok kız, ara na oğlanı sonra çok şımartırsın.
Ne zaman şımartıyoruz? Gelecekte = Ego
- Ben şimdi patronuma bunu söylersem çok kızar.
Ne zaman kızacak patron? Gelecekte = Ego
- Geçen ilişkimde de aynı şey oldu, bu da bırakıp gidecek.
Ne zamana endeksliyiz? Geçmişe = Ego
- Ay sen beni hiç anlamıyorsun.
Ne zaman anlamadın? Geçmişte.
Ne zaman anlamayacaksın? Gelecekte.
Hem geçmiş hem gelecek “Nam-ı diğer geniş zaman” = Ego
Şöyle düzgün bir adam bulsan.
63

downloaded from KitabYurdu.org


iv* zaman düzgün bir adam bulamadınız7 Geçmişte=Ego
- Bir daha seninle asla yemeğe gitmeyeceğim, yine bur-
numdan getirdin.
Ne zamanki yemekleri düşünüyoruz? Gelecekteki - Ego
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Bugüne kadar benim neler yaptığımı, kimlerle tanıştığımı
biliyor musun?
Hangi zamanı masaya yatırıyoruz? Geçmişi = Ego
- Hayat böyle işte, zor valla.
Hayatın zor olduğunun göstergesi nerede? Geçmişte = Ego
Bunun gibi binlerce cümle eklenebilir.
ÂNI yaşayamadığınız, geçmişte, gelecekte ya da aynı anda
ikisinde olduğunuz her an egonuzdan etkilendiğinize göre ve
EGO sadece korku ile var olabildiğine göre, ANDA dur-
madığınız her saniye, korku sizin dominant duygunuzdur.
“EGO sadece korku ile var olabilir.” Gelin hemen ÂNIN
içinde olmayıp, EGO vasıtası ile geçmişe ya da geleceğe
odaklandığınızda, korkunun nasıl dominant duygu olduğunu
birlikte görelim. Şimdi aynı cümleleri tekrar yazıyorum:
- Yok kız arama oğlanı sonra çok şımartırsın.
Şımartırsan, tepene çıkar ve huzurun kaçar KORKUSU
- Ben şimdi patronuma bunu söylersem çok kızar.
Patron kızarsa işten atılabilirim ya da herkesin önünde
rezil olurum KORKUSU
- Geçen ilişkimde de aynı şey oldu, bu da bırakıp gidecek.
İlişki biterse, terk edilirsem KORKUSU
- Ay sen beni hiç anlamıyorsun.
Beni anlamazsan, bu ilişkiyi sürdürmenin hiçbir anlamı
kalmaz ve ayrılmak zorunda kalırız KORKUSU

58
downloaded from KitabYurdu.org
- Şöyle düzgün bir adam bulsan.
Düzgün bir adam bulamazsan, evde kalırsın, seni koruyacak
kollayacak biri olmaz, muhtaç duruma düşersin KORKUSU
64
-Bir daha seninle asla yemeğe gitmeyeceğim yine bur-
numdan getirdin.
Güzel bir yemeğim senin yüzünden mahvoldu, yine
mahvolabilir KORKUSU
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Benim hayatımın, kişiliğimin bütün değeri, etrafımda
olanlar ve sahip olduğum mal mülk ile orantılı. Eğer sen bunlan
anlamıyorsan, senin gözünde ben bir HİÇim demektir. Hiç
kimse olamama KORKUSU
- Hayat böyle işte, zor valla.
Eğer hayat zor değilse, işlerini yoluna koyamayan tek salak
benim, yani BEN başarısızım demektir. Ben salak olma-
malıyım KORKUSU
Bu cümleler özenle, sırf dediklerimi ispatlamak için seçilmiş
cümleler değil. Günlük hayatta sıkça duyduğum cümlelerden
rastgele seçtim bunları. Kurulan formül hiç yanılmaz,
isterseniz kendi cümleleriniz üzerinde siz de uygulayın.
Peki, hiç mi ÂNI yaşamıyoruz? Elbette yaşıyoruz, ama ge-
nelde bilinçsizce yaşadığımız için, o duygunun içinden çık-
tığımızda, yani tekrar ego bizi geçmişte ya da gelecekte ya-
şattığında, “âna” nasıl geri dönebileceğimizi bilmiyoruz.
Bakın, “ÂNI” otomatik olarak nasıl yaşayabiliyoruz:
-Çok güzel bir müziği dinlerken. (“Yandım anam, vurun
beni alın bir dereye atın beni” gibi sözleri olan şeylerden
bahsetmiyorum)

downloaded from KitabYurdu.org


-Evcil hayvan beslemeyi seviyorsanız, onları elinizdeki iple
oynatırken. (Kumlarını temizlerken muhtemelen ANDAN
çıkıyorsunuz, ama olsun)
- Etrafı rahatsız etme pahasına bile olsa, KOCAMAN bir
KAHKAHA atarken.
- Bebeğinizi kucağınıza alıp tenini koklarken.
- Sevişirken.
65
- İşyerinde terfi aldığınız haberini evdelcilere verirken.
-Boğazda oturup, martıların suya dalışa geçişlerini hayran
hayran seyrederken.
- Resim yaparken.
- Herhangi bir şey yaratırken.
- Bir dostla sohbet ederken. (Konu başlığınız, “ne olacak bu
ülkenin hali” değilse)
- Pencereden aşağı, yeni aldığınız arabaya çaktırmadan bir
bakış fırlatırken.
- Yoga yaparken.(Benim gibi, hareketleri yapacağınıza etrafı
seyretmiyorsanız.)
- Sevgilinizle el ele yürürken.
- Uyurken.
- Kitap okurken,
- Kitap yazarken
Yani sizi pozitif tutan her ânınızda, “ANDA” yaşıyorsunuz.
Geçmiş, gelecek, geniş zaman, sizin için negatif anlamını
yitirdiğinde, sadece o AN var olanlarla tatmin olduğunuz,
gülümsediğiniz, şükrettiğiniz her an, ANDA yaşıyorsunuz.
ÂNIN İÇİNDE olabilmek çok kolay, dışına çıkmak da. Bir
saniye ânı yaşarken, öbür saniye, dışında bulabilirsiniz ken-

60
downloaded from KitabYurdu.org
dinizi.
Hemen bir örnekle açıklayayım: Tam ben bu bölümü ya-
zarken bir arkadaşım aradı. Telefonu açtığımda, epeyi gü-
rültülü bir yerde olduğunu fark ettim. Sesi son derece keyifli
geliyordu. Konuşmanın bir kısmını aynen aktarıyorum.
- Çok gürültü geliyor neredesin?
- Abi çok keyifli bir piknikteyim. Top falan oynuyoruz.
- Süpermiş.
-Baba çok sıcak yahu. Saatlerdir salak gibi pişiyoruz burada.
66
_ ????????
ilk cümlesinde sonuna kadar ÂNI yaşayan arkadaşım, bir
anda değiştirdiği odağı ile geçmişe gitti (üç saat kadar) ve o
andan bu âna kadar, güneşin nasıl yaktığını anlatmaya başladı.
Yahu o zaman ne işin var o piknikte... Dön evine.
Belki fark etmişsinizdir, ânın içinde olma örneklerimin
arasına spor yapmak veya maç izlemek maddesini koymadım.
Aslında spor yapmak veya maç izlemek, ANDA olmanın en
güzel yollarından biri, ama ANDAN çıkmanın bir o kadar da
kolay yolu, özellikle futbol, özellikle Türkiye'de. Sizin takımın
oyuncusu harika çalımlar attı ve diğer kaleye doğru ilerliyor,
nefeslerimizi tutmuş bir halde O ÂNIN heyecanını yaşıyoruz.
Ne kira umurumuzda, ne patron, ne kredi kartları. Sadece o AN
var. Ve oyuncunun topu gole çevire- memesi ile birlikte, kira,
patron, kredi kartları, hep birlikte, golü kaçıran futbolcunun ya
da annesinin cinsel organı ile bütünleşiyor, işte, “andan”
çıktınız.
Bunları anlattığım bir öğrencim, büyük bir samimiyetle dedi
ki: “Ne yani her an kendimizi mi kollayacağız?”

downloaded from KitabYurdu.org


Gülmeye başladım.
HER AN kendimizi mi kollayacağız?
Konumuz “AN”DA kalmak değil mi? “AN” her an karşı-
mıza çıkmaz mı?
Tabii şimdiye kadar, bunu hiç dikkate almadıysanız, ANDA
KALMAK size büyük bir yük gibi gelebilir. Üzerinde biraz
çalışmaya başladığınızda göreceksiniz, aslında son derece
basit. Evet belki çok kolay görünmüyor, ama BAStT. Siz
pratiğinizi arttırdıkça, daha da kolay bir hal almaya başlayacak.
Anda olmamanın ne demek olduğunu anlamışsınızdır. Şimdi
bir de AN'da olmanın nasıl işimize yaradığına bir göz atalım.
Dört yıl kadar önce, o zamanki kız arkadaşım, şimdiki
67
eşim Esra ile Los Aııgeles’ta bir öğleden sonra işlerimizi hal-
letmek üzere evden çıkmıştık. Bizim için yoğun bir gündü,
halletmemiz gereken bazı işlerimiz vardı. O sırada maddi
olarak çok da rahat olmadığımız için, elimizdeki işleri bir an
önce halletmek istiyorduk.
İşlerimizin tam ortasında birdenbire araba bozuldu ve biz
oldukça yoğun bir trafiğin ortasında çakılıp kaldık. Ben sinirle
direksiyona vurdum ve küfretmeye başladım (Gelecekte, yani
şu andan sonra olacak olayları düşünmeye başladım.) Esra
bana baktı ve “Tamam hayatım ne gerekiyorsa yapılır. Biraz
gülümse, her şey farklı olacak,” dedi. Beni de AN’da olmaya
çağırıyordu. İndim ve arabayı kenara itmeye çalıştım, ama
nafile, kocaman ve ağır bir arabam vardı. Yeşil ışık yandı,
bütün trafik birbirine girdi ve ben kan ter içinde arabayı itmeye
çalışırken direksiyonda kimsenin olmadığını fark ettim. Şoförü
olmayan bir arabayı arkadan itmeye çalışıyordum. Bir durdum

62
downloaded from KitabYurdu.org
ve gülmeye başladım. Halimizi düşündüm. Yetmişli yıllarda
izlediğimiz Kemal Sunal filmlerinden bir sahne yaşar gibiydik.
Los Angeles'ın oldukça lüks semtlerinden birinde, bozuk bir
arabayı, kan ter içinde itmeye çalışıyorum ve arabayı kullanan
yok. Birden ikimiz de kahkahalar içinde kalmıştık. Ne trafik
umurumuzdaydı ne de, “Köyden indim şehre” durumumuz.
Ani bir manevra ile, ben de bütün güzelliği ile ÂNI
YAŞAMAYA başlamıştım. Biz kendimizi ÂN'a çeker çekmez,
yani olan olaylara gülümsemeye başlar başlamaz, bakın her şey
nasıl çorap söküğü gibi çözülmeye başladı, önce, iki kişi
arabalarından inip bize yardım etti. Biraz ileride arabayı iterek
park edebileceğimiz bir aralık vardı. Oraya doğru giderken, biri
gelip park yerini kaptı. Esra gülümseyerek adamdan park yerini
bize bırakmasını rica etti. Adam “peki” dedi. (Allah Allah?)
Ardından, arabayı çektirmek için bakım servisini aradık, ama
üyeliğimin kısa bir süre önce iptal olduğunu yeniden üye ol
68
mam gerektiğini söylediler. Biz yine gülümseyerek olaya bir
çözüm aramaya başladık. Son derece nazik olan servis yetkilisi
bana, “Başka bir arkadaşımın üyeliğini kullanabileceğimi"
söyledi. Ben de hemen arayabileceğim arkadaşlarımın bir
listesini yaptım ve aramaya başladım. İlk aradığım arkadaşımın
üyeliği hâlâ geçerliydi. Hemen gerekeni yaptı ve biz çekicinin
gelmesini beklemeye başladık. Sanırım günün ortasında
olduğumuz için, normalde yirmi dakikada gelmesi gereken
aracın ancak bir saat içinde gelebileceğini söylediler. Biz yine
gülümseyerek teşekkkür ettik ve beklemeye başladık.
Beklerken, hadi yemek yiyelim dedik. Kan ter içinde olmamıza
rağmen, güzel bir yerde yemeğimizi yemeğe başladık. O gün

downloaded from KitabYurdu.org


yapmamız gereken bütün işler yatmasına rağmen ikimiz de hiç
umursamıyor ve “ÂN"ın tadını çıkartıyorduk. Yemek yerken
karşılıklı egzersizlerimizi yaptık (5. bölümde
anlatacaklarımdan) Derken çekici geldi. Son derece
yardımsever bir görevli arabayı çekiciye yerleştirdi ve “Hadi
çekeceğimiz yere siz de benimle gelin, bir de taksi parası
vermeyin" dedi. Bizim güleryüzümüz adamın keyfini yerine
getirmiş olmalı ki yol boyunca bize hayat hikâyesini anlattı.
Karşılıklı kahkahalar atıp duruyorduk. Arabayı tamirciye
getirdiğimizde, kilometreye bir göz attım. Tam yirmi iki
kilometre yol yapmıştık. Arkadaşımın üyesi olduğu çekici
servisi bize ancak on beş kilometre bedava hizmet veriyordu.
Limiti aştığınız zaman, kilometre başına bilmem kaç dolar
fazla ödememiz gerekiyordu. Şimdi adını hatırlayamadığım o
tatlı adam, benim göstergeye baktığımı görünce gülümseyerek,
“Kilometre saatim bozuk olmalı, oradan buraya ancak on beş
kilometre tutar" dedi.
Lddie, (tamircim) benim arabayı çekici üstünde getirmeme,
hem de bunu, her seferinde güleryüzle yapmama alışmıştı,
hemen gerekli parçaları, en ucuz şekilde, ısmarladı ve “Sabah
gel al arabayı. Parasını sonra ödersin," dedi.
69
O gün hiçbir işimizi halledemedik. Para kazanamadık ve bir
de araba için para harcamak zorunda kaldık. O gün olanlar
anılarımızda iki şekilde kalabilirdi: Rezalet bir gün ya da harika
bir gün. Esra'nın AN’da kalma kararı, benim de ona
katılmamla, bugün bile geriye dönüp baktığımızda ikimiz
birden gülümsüyoruz ve “Ne harika bir gündü!" diyoruz.
AN'da olmak sadece “güzel anılar" elde etmek için yapılan

64
downloaded from KitabYurdu.org
bir şey değil tabii ki. AN’da olduğunuz her saniye - her an -
enerji akışına karşı olan DİRENCİNİZİ ortadan kaldırı-
yorsunuz. İstediğiniz ve yarattığınız her ne ise gerçekliğinize
çok daha çabuk dahil olabiliyor.
Denklemi şöyle kurabiliriz:
- Evren size, istediğiniz her şeyi sağlamak ZORUNDA.
- İstediğiniz şeylerin içine KORKU’yu kattığınızda, kendi
kendinize DİRENÇ göstermeye başlıyorsunuz ve evren sizin
gösterdiğiniz DİRENCE de saygı duymak zorunda.
- AN'da olmadığınız her gün, dakika, saniye EGO’nuzu
dinlediğiniz için DOMİNANT duygunuz KORKU ve doğal
sonucu olan DİRENÇ.
- Evren size, istediğiniz her şeyi sağlamak ZORUNDA.
Hayatımı değiştiren olaylardan biri, hiç şüphesiz Esra ile
tanışmamdır. Kendisi sadece anlattıklarıyla değil, yaşam tarzı
ile de bana çok şey öğretmiştir. Şimdi kısaca ikimizin yaşadığı
üç yıldan bahsedeceğim. Bakın aynı hayatı yaşayan iki kişi,
BİRİ ANDA, DİĞERİ DEGlLken nasıl sonuçlar alıyor.
Tanıştıktan sonra, bir ay gibi kısa bir sürede birlikte yaşa-
maya karar vermiştik. Birlikte yaşamaya başlayınca, doğal
olarak karşıdaki insanın hayatı ile ilgili detayları daha iyi öğ-
renmeye başlıyorsunuz. O zamanlar ben tam bir işkoliktim.
Benim normal bir günüm aynen şöyleydi:
Sabah kalkardım; bir kahve içip hemen bilgisayarımın
başına geçerdim. O gün içinde şehirde olan oyunculuk ya da
seslendirme ile ilgili işlerimi ayarlamaya çalışır, email'lar
70
gönderirdim. Sonra çok çabuk (çoğunlukla ayakta) bir öğle
yemeği yer, yine bilgisayarımın başına geçerdim. Bir arka-

downloaded from KitabYurdu.org


daşım bile arasa en fazla on dakika konuşur ve telefonu ka-
patırdım. Akşam olunca, Esra beni zar zor bilgisayarımın
başından kaldırırdı. Bir film seyretmeye bile otursak, benim
aklım sürekli yapılacak işlerdeydi. Sürekli bir sonraki saatte
yaşıyordum. Çalışmadığım zamanlarda sanki BÎR ŞEYLER
KAÇIRIYORUM gibi gelirdi. Bu halimden çok memnundum.
Bana göre, bir insanı başarıya ancak, ÇOK ÇALIŞMAK, hem
de ÇOK ÇOK ÇALIŞMAK götürürdü.
Bakın o sıralarda, Esra “bir gününü” nasıl yaşıyordu:
Sabah kalkar ve mutlaka bir kafede oturur, bir saati geçen
uzun bir kahvaltı eder, ardından eve gelir bir-iki arkadaşı ile
uzuuuun uzuuuuun sohbet eder ve sonra saate bakıp “Aa öğlen
olmuş, hadi yemek yiyelim” der ve yine bir yerde oturup
keyifli keyifli yemek yerdi. Saat iki gibi bilgisayarının başına
geçer, biraz iş yapar, sonra aklına gelen bir şey olur ve konuyla
ilgili bir kitap okumaya başlardı. Ardından, saat beş olunca
note-book’unu kapatır ve “îş günü bitti, çok yoruldum paydos
vakti” derdi. Gider yoga yapar, meditasyon yapar, yine
arkadaşlarıyla uzuuun uzuuuun telefonda konuşur ya da bul
uşup bir yerlere giderlerdi.
Bu şekilde tam üç yıl geçti.
Üç yıl sonra, beni şoka sokacak gerçekle karşılaştım.
Hayatımızın hangi alanını karşılaştırırsak karşılaştıralım,
ESRA ile HEMEN HEMEN AYNI YOLU KAT ETMİŞTİK.
Üç yıl önce bana, “üç yıl sonra sen nerede olursun Esra
nerede olur?” diye sorsaydınız, çok açık ve net bir şekilde,
“Ben bayağı ileride olurum,” derdim.
AMA sanki şaka gibi AYNI YERDEYDİK.
İkimiz de her konuda, aynı gelişimi göstermiş, üç aşağı beş

66
downloaded from KitabYurdu.org
yukarı aynı sonuçlara ulaşmıştık.
Ama Esra son derece keyifli, gününün büyük bir çogun-
71
lugunda AN’da yaşamış; stresten uzak, sağlıklı, mutlu, kah
kahalarla dolu bir üç yıl geçirmişti. Bense, şu an dönüp bak-
tığımda, keşke şunu da yapsaydım, keşke arkadaşlarımla daha
fazla görüşseydim dediğim; Esra'ya kıyasla daha stresli, daha
az neşeli ve adeta köle gibi çalıştığım bir üç yıl geçir miştim.
İşin en ilginç yanı, üç yıl sonra ikimizin de hayatında olan
son derece güzel değişikliklerin, gelen işlerin, tanıştığımız
insanların, aldığımız tekliflerin sebebi yüzde seksen Esra’dır.
Ben, farkında bile olmadan sürekli ÂN’a karşı direniyor-
ken, O gelen her anın tadını çıkartmayı bilmişti. Tıpkı güzel bir
yemeği, lokma lokma tadına vararak yemekle, on dakika içinde
silip süpürmek arasındaki fark gibi.
Benim yemeğim mideme oturmuştu.
İNTERNETTEN SİPARİŞ VERMEK VE RESTORANDA
YEMEK ISMARLAMAK İLE YAŞAM ARASINDAKİ
FARK
NEDİR?
Basıyorum düğmeye hiç bişey olmuyo???
Hiçbir fark yoktur!
Eğer şu ana kadar, internetten bir şey ısmarlamadıysamz bile
eminim hepiniz bir kere olsun bir restoranda yemek ıs-
marlamışsınızdır.
Yaşam da aynı şekilde işler. Evren’i garsonunuz olarak
görün. Siz ne ısmarlarsanız, o servis edilecektir.
Gelin üçünü de inceleyelim.
İnternette alışveriş yapmadan önce, bir süre sitelerde dolaşır

downloaded from KitabYurdu.org


ve tam olarak ne istediğinizi netleştirirsiniz. Daha sonra
sitelerden birini seçer, istediğiniz ürünü sanal sepete koyar,
kredi kartı veya havale yöntemlerinden biri ile ödemenizi ya-
parsınız. Ödeme onaylandığı an ÜRÜN ARTIK SÎZİNDİR.
72
O andan itibaren kesin olarak bilirsiniz ki, ürün kapınıza
kadar getirilecektir.
Evren de aynen böyle çalışır. Konu internet olunca, bunu
kabul edebiliyoruz, ama hayata gelince işler birçoğunuz için
arap saçma dönüyor.
Hayatta bir şeyi istemeden önce etrafa bakınır, bir fikir
edinir, sonra da bu isteğimizi beyan ederiz. Daha sonra, tıpkı
internette olduğu gibi bunu alışveriş sepetimize koyar,
listemize ekleriz. Aynı, kredi kartı ya da havale ile ödeme
yaptığımız gibi, hayatta da istediğimiz şey için kafamızda bir
paha biçeriz. Bunun, sadece para olması gerekmiyor. İs-
tediğimiz şeyin, para, zaman, olayların düzeni vs. gibi bir
değeri vardır.
İşte tam bu noktada, bakın olayı nasıl değiştiriyoruz.
İnternette siparişi verdikten sonra,
Konu komşuyu, arkadaşları arar “ay şekerim harika bi şey
aldım internetten bayılacaksın” deriz.
“Ee hani nerede?” diyen arkadaşınıza “bugün yarın gelir
ayol, daha yeni ısmarladım” der ve ısmarladığınız şeyin, nasıl
tam sizin aradığınız şey olduğunu ballandıra ballandıra
anlatırsınız.
Bu arada siparişi kimin aldığı, onu postaya verecek me-
murun adı, taşıyacak olan kargo şirketindeki şoförün kaç yıldır
bu işi yaptığı, size getirecek olan kuryenin motosikletinin

68
downloaded from KitabYurdu.org
rengi, adamın boyunun uzunluğunu, kısalığını DÜ-
ŞÜNMEZSİNİZ BİLE.
Bilirsiniz ki aldığınız şey, kapınıza kadar öyle ya da böyle
getirilecektir.
Hayatta sipariş verdikten sonra,
Başlarız kara kara düşünmeye “ya gerçekleşmezse? Ya is-
tediğim gibi olmazsa?” Bir de bir cümleyi sakız yapmışız ağ-
zımıza “kimseye söyleme nazar değer”. Şimdi, yeni modaya
73
V
uyanlar, artık nazar demiyor; "söyleme enerjisi kaçar” diyorlar.
Tabii zaten “Evren” dediğin bir kutu kola, açınca enerjisi
kaçıyor.
Bırakın ısmarladığınız şeyi başkalarıyla paylaşmayı, bir de
size inanmayacaklar diye ya da olmadığı takdirde rezil olurum
diye kendinize saklarsınız. Her gün, kafanızın içinde
hayalinizin gerçekleşmemesi için binbir mazaretle dolaşırsınız
ortalıkta. Biraz cesaret gösterip, kendi hayalini paylaşanları da
hemen aşağı çekersiniz ki, kendinizle yüzleşmek zorunda
kalmayın. “Ee hani nerede?” diyen arkadaşlarınıza “öff ya”
gibi cevaplar verirsiniz.
Restoranda sipariş verdikten sonra,
Yemeğinizin geleceğini bildiğiniz için, mutlu mutlu arka-
daşlarınızla sohbetinize devam edersiniz. Hatta o sırada size
“sen ne yiyeceksin” diyen arkadaşınıza:
“Çıtır tavuklu salata” dersiniz.
Şu ana kadar, şöyle bir konuşma yaptınız mı ya da tanık
oldunuz mu?
- Sen ne ısmarladın?

downloaded from KitabYurdu.org


- Çıtır tavuklu salata.. Getirip getirmeyeceklerinden pek
emin değilim.
- Niye yahu?
-Belki hak etmiyorumdur. Hem bak, şimdi sana da söyledim
ne istediğimi, nazar değebilir. Enerjisi kaçabüir. Ayrıca
istediklerimi elde etmek için çok çalışmam lazım, ama ben bu
salatayı hak etmek için hiçbir şey yapmadım ki.
_ ???????
- Hem mutfakta ki şefi de tanımıyorum. Adam, ya gıcıklık
olsun diye yapmazsa salatamı? Ay dur ben garsonla bi daa
konuşayım.
Gidin üç kere garsona sorun, şefin başına dikilin salatayı
hazırlıyor mu diye, restoranın müdürünü çağırtın salatanızı
sormak için, gidin tek tek bütün müşterilere sorun, onlar bu
74
âna kadar istedikleri yemekleri yiyebilmişler mi? Annenizi
arayın, bir daha şefin yanma gidin, Telli Baba’ya adak adayın,
vvorkshop'lara katılın, fal baktırın, yine garsona sorun.
Meditasyon yapın.
Sonra restorandan kovulduğunuzda dönün yanınızdaki
arkadaşınıza ve;
"Bak ben sana demiştim, nazar değdi işte,” deyin.
Rahat bırakın şef işini yapsın,
Rahat bırakın kurye işini yapsın,
Rahat bırakın EVREN işini yapsın.
Evren’e ne zaman dikte etmeye kalktıysam çuvalladım, ne
zaman işine burnunu soktuysam çuvalladım. İstediklerim
gerçekleşmediği gibi, istemediklerim gerçekleşti.
Bir kere söylemeniz yeter. Koskoca Evren bu, aptal değil.

70
downloaded from KitabYurdu.org
Sadece siparişinizin kapıya teslim edileceğine inanın. Evren
sizin kafanızdaki plana göre yapmayabilir, kendi kafasına göre
sizi, size en uygun şekilde, hedefe doğru taşıyor zaten, ama
yolda, gidişattan korktuğumuz için, ikide bir "Ay yok bunu
istemiyorum, bak şunu istemiyorum,” diye enerji değiştiren
biziz. Evren her seferinde yeni enerjimize göre ayarlamalar
yapıyor.
Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıktığınızı farz edelim.
Bolu civarına geldiğinizde, "Ee hâlâ gelmedik mi, yok yahu bu
İstanbul'a varamayacağız, 'bu gerçekleşmeyecek' hadi geri
dönelim” dediğinizde şoför> sizin emrinizle, arabayı
Ankara'ya geri döndürecektir. Bir-iki saat sonra "Belki de bu
sefer olur, hadi İstanbul'a gidelim” dediğinizde, bu sefer
arabayı geri İstanbul'a sürmeye başlayacak. Siz Bolu civarı
yine "daha gelmedik mi? Aman boşver İstanbul’u, dön geri!”
derseniz, şoför yine Ankara'ya doğru sürmeye başlayacak.
- Ay hadi, belki görürüz İstanbul'u.
- Yok yok baksana, gele gele yine Bolu’ya geldik,
Yahu canım çok istiyor İstanbul’u görmeyi,
75
- öf sıkıldım hep Bolu'yu görmekten. Dön geri.
Bolu - Ankara, Bolu - Ankara, Bolu - Ankara, Bolu - An-
kara, Bolu - Ankara, Bolu - Ankara yıllarca gider gelirsiniz.
Sonunda, şoför sizi indirip dövebilir, ama Evren, sadık bir dost
olarak, sonsuza kadar sizi ileri geri taşımaya devam eder, ama
yolun sonunda, Ankara - Bolu arası bir yerde, sakın Evren’i
suçlamayın.
Normalde, bu bölümü yukarıdaki paragraf ile bitirmiş ve bir
sonraki bölüme geçmiştim, ama arada başıma gelen bir olay,

downloaded from KitabYurdu.org


tam burada yazdıklarımla ilgili olduğu için geri dönüp buraya
eklemeye karar verdim.
Evren'i rahat bırakın dedim ya size. Bakın ben bir sonraki
bölümü yazarken neler oldu:
Hemen hemen 12 yıl boyunca Amerika'dan hiç ayrılmadım.
İlk yedi-sekiz yıl bir türlü gelecek vaktim olmadığı, sonra da,
bir süre kaçak yaşamaya başladığım için. Bana o zamanlar bile,
“Niye Los Angeles'tan hiçbir yere kıpırdamıyorsun?” diyen
arkadaşlarıma, hiç düşünmeden şu cevabı veriyordum:
“Steven Spielberg, George Lucas, Al Pacino gibi insanlarla
aynı şehirde yaşıyorum. Şu an benim soluduğum havanın
aynısı onlar da soluyor. Bu işi başaracaksam, onlara bu kadar
yakın olmam lazım.”
Bu söylediğime de inanıyordum. Aynı şehirde olmak bana
göre işin kilit noktasıydı.
işte bu noktada Evren’e dikte ediyordum. Yani uiyordum ki
“Ben George Lucas'la, Steven Speilberg'le tanışmak ve ça-
lışmak istiyorum, bunun için de Los Angeles'tan hiçbir yere
kıpırdamıyorum. Hadi hallet şu işi!”
Bu yaptığımı size şema ile de göstereyim.
Daha önce A ve B noktasını size göstermiştim.
76
-ÜÜMIIHlIKlIHh

A --------------
S*Jtip OlmjLhUL TKAJC
Başarısız bir aktör olmak

72
downloaded from KitabYurdu.org
----------------
----
SaJlCp OlhUL HaJi Başarılı bir aktör olmak
A dan B’ye gitmeye çalışırken bir hata yaptım ve gideceğim
YOLU aynen şöyle gördüm.

“A noktasından, B noktasına varabilmek için, yani başarısız


bir aktörden, başarılı bir aktör olmaya geçebilmek için, önce 1
noktasına varmam lazım. Yani,. Los Angeles’ta yaşamak.
Sonra 2. maddenin gerçekleşmesi gerek. Başarılı bir
yönetmenin filminde orta dereceli bir rol almak. Hemen ar-
dından 3. madde gelmeli. Aynı yönetmenin, beni yeni filminde
başrol oynatması. Sonra gelsin 4. adım, bir ödül almam lazım.
Hemen ardından 5. adıma geçebilirim, bütün piyasanın beni
tanıması. Son olarak da, 6. adım, kendi projelerimi
yaratabilmek. Ardından B noktasına varabilirim BAŞARILI
BÎR AKTÖR olmak.
77
Bu rotaya inandığım için, bu noktaların dışında hiçbir al-
ternatifi kabul etmedim, değerlendirmeye bile almadım. Beni
bu rotanın dışına çıkartabilecek gibi duran her teklife HAYIR
dedim.
Evren de meğerse bana, "Bunun çok daha kolay ve eğlenceli
bir yolu var, ama ille de bu şekilde olmasını istiyorsan, başım
gözüm üstüne, hallederiz, ama ne kadar sürer bilemem,” deyip

downloaded from KitabYurdu.org


dururmuş da benim haberim yokmuş.
Neyse, sonunda Esra'nın bana önayak olması ile yavaş yavaş
bu katı kurallarımdan, Evren'e neyi nasıl yapacağını dikte etme
huyumdan vazgeçtim. Yani bizim deyişimizle "Evren'i kendi
haline bıraktım.”
Ve A noktasından B noktasına gidiş ile ilgili inanç sistemimi
değiştirmeye başladım. Yeni inanç sistemimde A noktasından
B noktasına gitmek artık bir düzlem üzerinde değildi. Biraz
daha GENİŞ' düşünmeyi öğrenmeye başladım. Yeni inanç
sistemime göre A noktası ile B noktası şöyle bir haritada yer
aldı.

78
MMMMÛMHMMMh
Ben niyetimi koyduğum andan itibaren, etrafım B noktası ile
çevriliyor. B noktasından başka hiçbir yere gitme ihtimalim
yok. 360 derecelik A noktasında, hangi açıdan yola çıkarsam
çıkayım, B noktasına varacağım garanti. Beni durdurabilecek
tek şey var. A ile B arası, geçiş yapmadan, ileri geri, ileri geri
gidip gelmek. Şöyle:
■\

74
downloaded from KitabYurdu.org
Aynen, Bolu - Ankara, Bolu - Ankara örneğinde yaptığımız
gibi.
Son bir yıldır, zamanımızın çoğunu Türkiye’de geçirdiğimiz
için, arada sırada kendi kendime “Acaba şu an Amerika'da
olsam bir iş gelir miydi? Burada olduğum için iş kaçırıyor
muyum?" dediğim olsa da, bunun ego olduğunu çok iyi
bildiğimden, pek üzerinde durmadım. Ve sadece istediklerime
odaklandım; NASIL ELDE EDECEĞİME DEĞİL. Bütün
dikkatimi, BENİ ÇEVRELEYEN B noktasına verdim. B'den
başka bir yere gitme ihtimalim yoktu.
79
Geçen hafta Perşembe günü, Didi adlı bir arkadaşımdan
telefon geldi. Didi ile ilk defa Esra'nın dogumgününde İs-
tanbul’da tanışmıştım. Zaten o gece, onu ilk ve son görüşüm
olmuştu. O gece, çok kısa süre sohbet edebilmiştik. Kim
olduğunu, ne iş yaptığını bilmiyordum.
Telefonda bana, Los Angeles'a gidip gitmeyeceğimi sordu.
Bir seslendirme işi için benim yardımım gerektiğini söyledi.
Bende “hay allah, orada olsam sana yardım ederdim, ama dur
hemen bir-iki telefon edeyim bakalım başka birini bulabilecek
miyim?” dedim. O sırada işin ne olduğunu, detaylarını sormak
aklıma bile gelmedi. Hemen bir-iki arkadaşımı aradım, ama
gecenin o vaktinde kimseye ulaşamadım. Didi'yi aradım ve

downloaded from KitabYurdu.org


bir-iki gün içinde birini bulabileceğimi söyledim. O sırada o da
bana iş ile ilgili detaylar verdi. İş dedi “Skyvvalker Ranch”te
(Skyvvalker Çiftliği) olacak ve senin yapmanı istiyorum”
benim jetonum önce düşmedi ve “Allah allah çiftlikte ne işim
olur yahu, hem de seslendirme ile ilgili” derken, bir anda
uyanmaya başladım.
Skyvvalker Çiftliği, Amerika’da, George Lucas'ın kurduğu
ve STAR WARS - Yıldız Savaşları - filmlerinin çekildiği
stüdyonun adıydı. Çiftlik şeklinde tasarlanmış bir stüdyo
olduğu için adına “ÇİFTLİK” deniliyordu.
Didi telefonda, benim oraya gelmemi istiyordu.
Oyunculukla ya da Star Wars filmleri ile İlgilenmeyenler
için çok büyük bir anlam ifade etmeyebilir, ama inanın bana
eğer işin içindeyseniz, bu sizin için inanılmaz bir fırsat, harika
bir CV, hatta bahsettiğim büyük isimler ile tanışma ihtimali
demektir.
On beş dakika içinde kararımı verdim; ertesi akşam uçakla
Amerika’ya doğru yola çıkmıştım. Tam altı gün boyunca,
alanlarının en saygın isimleri ile, Oscar ödülü almış insanlarla
birlikte gündüz saatlerce çalışıyor, akşam içmeye gidiyordum.
80
Maalesef size, Skyvvalkeı* Ranch ile ilgili daha fazla detay
veremiyorum, çünkü orada olanları, gördüklerinizi anlatmanızı
engelleyen bir sürü evrak imzalatıyorlar.
Yıllarca Amerika’dan hiçbir yere kıpırdamamamın tek
sebebi, “böyle bir fırsat yakalama” düşüncesiydi. Sonra fırsat
geldi beni İstanbul’un göbeğinde otururken buldu. Los
Angeles'taki evimden iki yüz, üç yüz kilometre uzakta olan
çiftliğin yıllarca yanına bile yaklaşamamışken, yaklaşık sekiz

76
downloaded from KitabYurdu.org
bin kilometre uzağa taşınmama rağmen, içeri girme fırsatını
elde ettim.
Çünkü, Evren'e neyi nasıl yapacağını dikte etmeyi bıraktım.
Bu satırları size havaalanından yazıyorum, işim bitti ve geri
dönüyorum. Evren bana, bugüne kadar hayal edebildiğimden
daha güzel bir altı gün verdi ve biliyorum ki;
BU SADECE BAŞLANGIÇ!!!!!
81
3. BÖLÜM
İSTEMEK YA DA İSTEMEK
“isteyenin bir yüzü kara,

Hayatımızda ortak bir nokta olduğunu fark ettim, istemeyi


bilmiyoruz. Bazılan da istemekten kaçınıyor. Tabii burada
sadece ağızdan çıkan kelimelerden bahsetmiyorum. “Nasıl
istenir?” başlangıçta sadece kitabın içinde bir konu başlığı
olarak tasarlanmıştı, ama daha sonra, İSTEMEK kavramını
size enine boyuna, bütün bir bölüm olarak sunmak istedim,
çünkü EVREN ile ilişkinizin İLK ADIMI “istemek”tir. Bu
arada bu bölümün sonunda size çok kritik olan bir ayırımdan da
detaylı bahsedeceğim “İsteyen olmak” ve “sahip olan” olmak.
ANNEM DERDİ Kİ

downloaded from KitabYurdu.org


Ağlamayan bebeğe emzik verilmez...
Annem bu lafı o kadar çok tekrarlamış ki, sesi ve yüzü artık
hafızamdan süinmeye başlamasına rağmen, bu cümlesini çok
net hatırlıyorum. Kendisi o zamanlar bunu hangi amaca hizmet
etsin diye söylerdi tam olarak bilmiyorum, ama size tekrar
ederken altını çizmek istediğim bir şey var:
SlZ İSTEMEZSENİZ, Evren sizin için, sizi düşünüp, “ah
canım bak hiç günahı yok bunun, hadi şuna bi şeyler vereyim
de sevinsin garip” DEMEYECEKTİR!!!
85
Bazı toplumlarda istemek, ayıp, kanun dışı hatta günah bile
kabul edilebilmektedir. Eğer onlardan biri olmak istiyorsanız
siz bilirsiniz. Ben oyumu, İSTEYEN, DAHA ÇOK İSTEYEN,
hatta DAHA DAHA ÇOK ISTEYEN'lerden yana kul-
lanıyorum.
Sakın yanlış yere çekmeyin bu söylediklerimi. Ben size,
“paraya tapın, istediklerinizi elde etmek için her şeyi yapın,
insanları sömürün, köle yapın, yeter ki istediklerinizi elde
edin” falan demiyorum. İkisi çok ayrı şeyler. “Kendiniz için
istemekten korkmayın,” diyorum. Evren dediğimiz meret
elinde bir teraziyle ne kadar istediğinizi tartıp “yok canım, sen
çok istiyorsun hadee başka kapıya” DEMEYECEK. Hiç
demedi. Siz kendinize izin verdiğiniz kadarını, size vermeye
devam edecek.
“Para her türlü mutluluğun kapısını açar, sahip olduğumuz
maddi güç, sizin ne kadar mutlu olacağınızı belirler” ASLA
DEMİYORUM!!!
İSTEYİN!
Ressam olmayı isteyin,

78
downloaded from KitabYurdu.org
İş sahibi olmayı isteyin,
İlişki isteyin,
Ev isteyin,
Sağlık isteyin,
Para isteyin,
Seyahat etmeyi isteyin,
Çiçek yetiştirmeyi isteyin,
Çocuk isteyin,
Evrenle konuşmak isteyin,
Gülmek isteyin,
Müzik dinlemek, yazmak isteyin
Sonsuzluğa kadar uzayan büyük bir oyuncakçı dükkânına
girmiş, on yaşında bir çocuğun isteyebileceklerinden daha
fazlasını, büyük bir heyecanla isteyin, öyle bir isteyin ki,
86
Evren sizin sesinizi duyduğunda, heyecandan tüyleri diken
diken olsun, gözlerinden yaş gelsin, enerjinizle dağları oy-
natabileceğinizi bilsin. İSTEYİN!
istemenin sınırı yoktur, ama bakalım sizin istediklerinizi
alabilecek yeriniz var mı?
Enerjinizle oluşturduğunuz KABINIZ, istediklerinizi alacak
kadar büyük mü?
Otuz litre benzin deposu olan bir arabaya, kırk litre benzin
koymaya çalışırsanız ne olur? Küçük bir kahvaltı tabağına, üç
kişilik yemek doldurmaya çalışırsanız ne olur?
işte Evren için de aynı kurallar geçerli.
Siz bir şeyi istediğiniz an, Evren de bir yerde sizin için pa-
ketlenip hazırlanıyor ve teslim edilmek üzere bekliyor. Siz
daha düşüncenizi bitirmeden, Evren çarklarını çalıştırıp,

downloaded from KitabYurdu.org


gerekli olayları, gerekli sözde “tesadüfleri" sizin için sıraya
sokmaya başlıyor, ama paket kapınıza geldiğinde, zil sesini
duyabiliyor musunuz?
Hocam Darel'ın bana defalarca anlattığı çok güzel bir hikâye
vardır.
Adamın biri, şehri sel basınca, evinin çatısına çıkıp başlamış
Tanrı'ya yakarmaya: “Tanrım beni kurtar, Tanrım beni kurtar!"
diye. O sırada, bir helikopter yavaş yavaş alçalmaya başlamış
evin üstüne ve adamı kurtarmaya yeltenmişler. Adam büyük
bir öfke ile “Gerek yok, Tanrı beni kurtaracak" demiş. Biraz
sonra bir sandal yaklaşmış eve doğru, ama adam yine yardım
tekliflerini reddetmiş ve “Tanrı yoldadır. O beni kurtaracak
diye inat etmiş." Hikâye bu ya, adam bir süre sonra ölmüş ve
Tanrı'nın yanma çıkmış. Büyük bir hayal kırıklığıyla “Neden
beni kurtarmadın? O kadar yalvardım sana," deyince, Tanrı
sadece gülümseyerek “Helikopteri ve sandalı kim gönderdi
sanıyorsun?" demiş.
Sonra ne yaptılar bilemiyorum, hikâye her seferinde burada
bitiyor.
87
Genelde öğrencilerimle ilk çalışmaya başladığımda şu
soruyu sorarım: “Ne istiyorsun?"
Aldığım cevap şöyle cümleler olabiliyor: “Ya yok, aslında
ben çok bi şey istemiyorum." “Ne bileyim, istiyorum bir şeyler,
ama korkuyorum, yani hani başkalarına kalmaz diye."
Hocamm asistanlığını yaptığım sıralarda tanıştığım Ka-
nadalI bir kadın vardı. İsmini hatırlayamıyorum şimdi. Bir gün,
çalışma sırasında şöyle bir cümle sarfetti:
“Çin'de insanlar günlüğü 1 dolara çalışırken, ben bir şey

80
downloaded from KitabYurdu.org
isteme hakkına sahip olduğuma inanmıyorum"
“Eh o zaman, “İSTEDİKLERİNİZİ NASIL ELDE EDEBİ-
LİRSİNİZ" başlıklı bu vvorkshop’ta işin ne kadın?"
Demek geldiyse de içimden, sustum.
O kadın beni bayağı uğraştırmıştı. Hatta konuyu Darel'a
açtım. Bana tek söylediği şu oldu, “Sen bildiğini onunla paylaş,
ikna etmeye çalışma, zaten beceremezsin. Ben de beceremem."
Ben de, İSTEMEK konusunda sizi ikna etmeye çalışma-
yacağım, sadece paylaşacağım.
İSTEMENİN SINIRLARI
...Yok valla istemem, günah yahu...
“Siz istediğiniz için ya da siz sahip olduğunuz için baş-
kalarının daha azla yetinmek zorunda olduğu" fikrinde bazı
çelişkiler var. Fikir kendi içinde tutarsız.
- Eğer hepimizde aynı YARATIM gücü varsa, onlar da ya-
ratabilir.Yaratmıyorlarsa bu onların SEÇENEĞİ.
- ÇEKİM YASASI'na inanıyorsanız ve siz on milyon doları
kendinize çekemiyorsanız. Bili Gates, bütün servetini uçaktan
tomarlarla aşağı atsa, siz bir dolar bile yakalayamazsınız.
88
- Kim size, Evren’de limitli para vardır dedi? Ben ekono-
mist değilim, ama kâğıt paranın karşılığının altın olduğunu
biliyorum. NEREDE EVRENİN SINIRLI ALTIN
DEPOLARI? Zamanın başlangıcından bu yana artan para
nereden geliyor? Bugüne kadar, binlerce yıldır, artarak geldi
de, değirmenin suyu şimdi mi tükendi?
Olay sırf para değil. Mesleki isteklerde de aynı kurallar
geçerli.
“Ben mimar olmak istiyorum, ama yeteneğim yok. Bazıları

downloaded from KitabYurdu.org


doğuştan şanslı” diyenler var..
Yapmayın etmeyin...
Şimdi, ben yukarıdaki cümleden şunu anlıyorum, yanlışsam
lütfen söyleyin.
Bebekler doğarken, şans dağıtan bir mekanizma var. Ga-
ribim ruh, bebeğin ilk içine girdiğinde, bu mekanizma, bebeğin
bir tarafına ŞANS tıkıştırıveriyor. (Bebekler cepsiz doğdukları
için, şans nereye tıkıştırılıyor artık siz düşünün) sonra bunlar
doğduklarında ŞANSLI oluyorlar.
Peki kabul ediyorum aynen böyle oluyor. O zaman, lütfen
biri bana bu şans dağıtımının kurallarını açıklasın. Kural
kitapçığını görmek istiyorum. Kim şanslı, kim şanssız doğuyor
ve kim neye göre buna karar veriyor? Bunları bilmek benim
hakkım.
Çünkü ben inandıklarımı, bir düzen içinde açıklıyorum değil
mi? BEN DE AÇIKLAMA İSTİYORUM.
-Kara kedinin nasıl uğursuzluk getirdiğini açıklayabili-
yorlar!!!
-Suyun içine dökülen erimiş kurşunun nasıl mucizevi bir
şekilde patladığını ve nazarı nasıl yok ettiğini açıklıyorlar!!!
Telli Baha'nın size nasıl koca bulduğu da bilimsel olarak
açıklandı!!!
Ay, Merkür'ün bilmem neresinden geçerken, Jüpiter
Uranüs'ün yörüngesinde yapmaması gereken bir şey yapar
89
ken, hayatınızı nasıl düzenlemeniz gerektiğini de açıklaya-
biliyorlar!!!
Bütün bunlar, nasıl güzel ve net bir şekilde açıkiandıysa,
şans konusunda da açıklama istiyorum.

82
downloaded from KitabYurdu.org
Hayır yani, yanlışsak bir an önce düzeltelim kendimizi.
"Ee, ama Aykut yani yapma etme. Doğuştan yetenek diye bir
şey yok mu yani?"
öyle mi, peki şunu bana yetenekle açıklayın lütfen;
Konservatuvar - tiyatro sınavlarına ilk girdiğim yıl, beril
sınavlara çalıştıran bir öğrenci yüzüme baktı ve bana "İstersen
başka bir meslek seç kendine, vakit varken başka bir yöne
yönel," dedi. Diğer üç-beş öğrencide başlarıyla bunu onayladı.
Sanırım sahne sınavları jürisi de aynı şeyi görmüş olacak ki,
iki sene üst üste sınavları kazanamadım.
Gelin bunu, Amerika’da bana EN ÎYt ERKEK OYUNCU
ödülünü verenlere anlatın.
On sekiz yaşımdayken, evde telefon çaldığında, eğer ben
açmışsam telefonu, "KIZIM annem evde mi?" derlerdi. İn-
cecik, iğrenç bir sesim vardı.
Gelin bunu, bana seslendirme piyasasında şu an en yüksek
kaşeyi ödeyen reklam şirketlerine, TV kanallarına anlatın.
Evet ben doğuştan ŞANSLI bir insanım.
"Ee baba sen Amerika'ya falan gitmişsin, tabii para gaza-
nacaan, çok şanslı adamsın yahu!”
Eğer,
"Amerika'da kimseyi tanımıyorsanız, cebinizde iki bin
altmış lira varsa, ve tek kelime bile İNGİLİZCE konuşamı-
yorsanız.”
İşte siz de BENİM KADAR ŞANSLI doğanlardansınız.
Size başkalarının örneklerini bile anlatmıyorum, sadece
kendi hayatımdan bahsediyorum.
90
Ama bu arada, “acaba” diyorum,

downloaded from KitabYurdu.org


Hani şu mesleklerini çok iyi yapanlar, hemen yükselenler,
çok çok iyi yerlere gelebilenler ve mutlu olanlar.
Sadece, “acaba”
SEVDİKLERİ İŞİ YAPMAYI SEÇTİKLERİ için mi
başarılı oluyorlar?
Yok yok sanmam. Benrde saçmaladım şimdi. Onlar do-
ğuştan ŞANSLI!!!
İstemeye istemeye, bir şeyi istediğinize ikna edildiğiniz
zaman, sonuçları ile mutlaka yüzleşmek zorunda kalacaksınız.
Belki üç gün, belki otuz yıl sonra.
Amerika’da bir kız arkadaşım vardı. Adını vermek istemi-
yorum kendisi çok tutucu bir aileden geldiği için rahatsız
olabilir. Onunla tanıştığımda kariyerinde ilerlemiş bir dok-
tordu. Hatta çalıştığı hastanenin başhekimiydi, ama ben kendisi
ile bir film setinde tanıştım. Filmde oynamak için elemelere
katılmaya gelmişti.
Bir süre sonra arkadaşlığımız ilişkiye dönüştü. Onu ya-
kından tanımış ve gerçek duygularım anlayabilmiştim.
Hayatımda gördüğüm en mutsuz insanlardan biriydi.
Vereceği cevabın, benim gerçekliğimde yeri olmadığı için,
şu soruyu sormak, tanıştıktan ancak üç-dört ay sonra aklıma
geldi:
“Maden istemiyordun, neden doktor oldun?”
- Babam öyle istedi!!!
Bugün hâlâ doktor olarak mutsuz bir şekilde yaşayıp,
oyuncu olmaya çalışıyor.
KENDİNİZ İÇÎN İSTEYİN.
“Her şeyi istemek” konusunu son bir cümle ile kapatacağım.
Sözüm, İSTEMEK İSTEMEYENLERE.

84
downloaded from KitabYurdu.org
“Bîr şeyi istemeyi reddetmek, o şeye sahip OLMAMAYI
İSTEMEK değil midir?”
91
İSTEDİĞİNİZ ŞEYE AİT MİSİNİZ?
...Uzun boylu olsun, yakışıklı olsun, zengin olsun...
Tamam İSTEME ile bir sorununuz yok. Siz de benim gibi ha
bire isteyen, ama bazen elde etmekte zorlananlardaıısı- nız.
Yıllar boyunca, sadece istemenin yeterli olacağına inan dım.
O yüzden de uzun yıllar birçok istediğimi elde edemedim.
Sonra fark ettim ki, “istediğimiz şeye ait olmak" gibi bir kural
varmış.
“İstediğiniz şeye ait olmayı," biraz açmaya başlayalım.
Bir şeyi isterken şöyle cümleler kurabiliyoruz “Aylık geli-
rimi ikiye katlamak istiyorum" ya da “Çok huzurlu bir ilişki
istiyorum".
Şimdi, ben sizin karşınızda durup size, “koltuğa oturmak
istiyorum" dersem, bu ne demektir aslında? “Şu an koltuğa
OTURMUYORUM."
“Sigara istiyorum" dersem bu ne demektir? “Sigaram yok."
- On lira istiyorum = On liram yok.
- Hava almak istiyorum = Temiz havam yok.
- Gülmek istiyorum = Gülmüyorum.
Bir şeyi İSTEDİĞİNİZ ZAMAN, onun, halihazırda sizde
OLMADIĞININ bütün sinyallerini evrene gönderiyorsunuz.
Çünkü ancak, bizde OLMAYAN bir şeyi isteriz.
Kızmayın bana. Deminden beri, “isteyin isteyin" diye ba-
şınızın etini yediğimin ve yukarıdaki cümle ile hepsini alt üst
etmiş gibi göründüğümün farkındayım. Biraz sabır!
İnternetten sipariş vermekle ilgili kısımda size bunun

downloaded from KitabYurdu.org


ipucunu vermiştim zaten. Bir şey ısmarladığınız zaman - henüz
elinize geçmemiş olsa da - artık sahip olduğunuzu bilmenin
huzuru içinde günlerinize devam edersiniz. İşte bu, henüz sahip
olmadan, sahip olMUŞ gibi yaşamaktır.
Diğer bir deyişle buna, “MİŞ - MIŞ - MUŞ - MÜŞ" gibi
yapmak da diyebiliriz.
92
İstediğinize ait olup olmadığınızı, kendi kendinize evde test
edebilirsiniz. Ben genelde öğrencilerime hep şu soruyu
sorarım: “İstediğin şu an gerçek olsaydı, karşımda böyle mi
otururdun, duygusal dünyan, şu an olduğu gibi mi olurdu?"
Eğer cevap EVET ise, istediklerini elde etmeye çok yakınlar
demektir. Cevap HAYIR ise, ta ki cevap EVET olana kadar
çalışmaları gerekir.
Biraz daha somut bir örnek ile açıklayayım.
Darel bana bu soruyu ilk sorduğunda, daha çalışmaya yeni
başlamıştık ve konumuz “kariyer"di. Ben o sıralarda, üç-beş
yıldır Amerika’da hâlâ istediği yere gelememiş, barmenlik,
garsonluk, inşaat ameleliği gibi işler yapan bir “aktördüm.
Darel bana, “Şu an son derece başarılı bir aktör olsan, ödüller
ediyor olsan, her gün barmenlik yapmak yerine film setlerine
gidiyor olsan, hayatın nasıl olurdu? Şu anki gibi mi" dedi.
Sinirimden gülüyordum.
“Şu ankinin beş yüz katı farklı olurdu," dedim.
“Nasd farklı?” dedi.
“istediğim gibi para harcardım, barmenlik yapmazdım,
dünyayı dolaşırdım"
“Ben duygusal dünyandan bahsediyorum," diye durdurdu
beni. “Duygusal dünyan nasıl olurdu? Nasıl bir Aykut

86
downloaded from KitabYurdu.org
olurdun?"
“Daha güleryüzlü olurdum, kendime güvenim artardı,
başarmış olmanın sevinciyle etrafıma ışık saça saça yürürdüm,
bir markete girdiğimde herkese gülümserdim, arkadaşlarımla
daha sık görüşürdüm, konuştuğum her insanla daha pozitif
konulardan bahsederdim. Zaman zaman içki, en iyi dostum
olmazdı."
“O zaman önce bu bahsettiğin kişi olmak zorundasın!" dedi.
93
Bütün dünya başıma yıkılmıştı.
Başarılı bir oyuncu olmadan, sanki olMUŞ gibi nasıl his-
sedebilirdim yahu?
“önce, istediğini söylediğin şeyi elde etmiş kişi haline gel,
sonra zaten istediğin otomatik olarak senin olacak" diye,
üzerime kürekle bir güzel de toprak attı.
Bu kavramı hayatımda ilk defa duyuyordum, ama benzer bir
şeyi önce bunu yaşamıştım. Ne demek istediğinin far-
kındaydım.
Bakın hocamın bana bahsettiği şeyi yıllar önce hiç farkında
olmadan nasıl uygulamıştım. Sonra bu kariyer konusuna geri
döneceğim, daha bitmedi!
Kitabın en başında hayat hikâyemi size aktarırken,
“Amerika'ya yerleştim" diyerek cümlemi bağlamıştım. Şimdi
Amerika'ya uçtuğum 1 Eylül gününden 13 ay öncesine dönmek
istiyorum.
Sürekli çalıştığım için çok iyi bir öğrenci olmadığımı size
söylemiştim. Şimdi kurallar nasıl bilemiyorum, ama benim
zamanımda, okulu yedi yılda bitiremezseniz atılıyordunuz ve
benim yedinci yılım başlamak üzereydi. Amerika’ya yerleşme

downloaded from KitabYurdu.org


fikri kafama tamamen yattığı için, o yıl okulu bitirip öyle
gitmek istedim.
Eylül sıralarında okula, danışmanım Gülayşe’nin yanına
gittim. Her yıl olduğu gibi yine, yıllık ders kartlarını doldur-
mamız gerekiyordu. Alttan derslerim kaldığı için, kartı düzgün
doldurabilmek adına, birinci sınıftan itibaren bütün notlarımı
tek tek çıkardık. Bir-iki saatlik bir uğraşının sonunda, üzgün
gözlerle bana baktı, 40 civarı kredi almam gerektiğini ve yıllık
kredi alma hakkımın sadece 30 civarı olduğunu söyledi. Bu
durumda, o sene okula başlamamın pek bir anlamı olmadığı
açıktı.
Normal şartlarda böyle bir haber beni oldukça üzerdi.
94
Düşünsenize: Ben, Aykut Ogut, hayatıma lise mezunu olarak
devam edecektim.
Ben bunları kafama takmak yerine, eve gidip çalışma
masamın başına oturdum ve kendime güzel bir plan yapmaya
başladım. Hangi eşyalarımı satabilirdim, ne kadar para
toplayabilirdim, Amerika’da hangi eyalete yerleşebilirdim, ne
iş yapardım gibi bir liste yapmaya başladım. Liste ilerledikçe,
benim heyecanım artmaya başlamıştı. O sıralar bir turizm
acentasmda çalışan Burcu'yu arayıp, benim için Amerika'ya bir
bilet rezervasyonu yapmasını istedim.
“Ne zaman gitmek istiyorsun?” dedi.
“Bir yıl sonra bu sıralar,” dedim. Çok yakın bir arkadaşım
olduğu için okulla ilgili sorunumu biliyor, ama neden bir yıl
beklemek istediğimi anlamıyordu.
“Okulu bitirip öyle gideceğim,” dedim.
Bütün dünya bana imkânsız olduğunu bile söylese okulu

88
downloaded from KitabYurdu.org
bitireceğimi biliyordum. O kadar emindim ki, okulu sanki
bitirMİŞ kadar mutluydum. (İşte MİŞ gibilerimden biri)
O hafta içinde okuldan bir haber geldi. Yönetmelik değiş-
tirilmişti. O yıl okul yönetimi, köklü bir sistem değişikliğine
gitmeye karar verdiği için, elde kalan, alt sınıftan ders takmış
bütün öğrencileri temizlemek istiyorlardı.
Her öğrenciye, kırkın üzerinde KREDİ ALMA HAKKI ta-
nınıyordu.
Bütün kredileri kartıma doldurduk. Hatta bir kart yetmedi,
İkinciye geçtik. Yasal olarak bu hakkımı elde etmiştim, ama
başka bir sorun vardı. Alt sınıftan birçok dersim kaldığı için
bazılarının saatleri çakışıyordu. Sahnede, üçüncü sınıfın
oyunculuk dersi yapılırken, üst katta ikinci sınıfın tiyatro tarihi
dersinde olmam gerekiyordu. Ayrıca, üç sınıfın birden
oyunculuk derslerini aldığım için, sınavlarda yaklaşık
yedi-sekiz ayrı parça hazırlamanı lazımdı. Oysa ben o güne
kadar daha doğru düzgün, hiçbir parça hazırlamamış-
95
tim. Bir de üstüne üstlük yıl sonunda bitirme tezimi ver* mem
gerekiyordu.
Bütün bunlara rağmen, kafamda tek bir düşünce vardı:
“Amerika'ya üniversite mezunu olarak gitmek.”
Programda gerçekleşen bazı değişiklikler, çakışan ders
sorunumu ortadan kaldırdı. Dönem başlamıştı ve canavar gibi
çalışıyordum. Günde iki saatten fazla okulda kalmayan ben
neredeyse sahnede yatıp karamaya başlamıştım. Daha
gitmemiştim, ama Amerika'ya gitMlŞ kadar, okulu bitirMİŞ
kadar mutlu, heyecanlı ve hevesliydim.
O gün Darel bana “Şu anki Aykut ile, Amerika'ya üniversite

downloaded from KitabYurdu.org


mezunu olarak yerleşmiş Aykut arasında ne fark var,” deseydi,
cevabım “HÎÇ FARK YOK" olurdu.
Yanlış hatırlamıyorsam okul, Haziran gibi bitiyor, bitirme
tezleri de Temmuz ortası sahneleniyordu. Bizim bölümde
tezler sadece yazılı verilmezdi, aynı zamanda sahnelenmesi
gerekiyordu.
Son sınıf öğrencileri tez seçimlerini çok dikkatli yaparlar.
Küçük kadrolu oyunlar tercih edilir, çünkü dönem sonunda
bütün öğrenciler meşgul olduğu için size yardım edecek birini
bulmak zorlaşır ve hep üçüncü ya da ikinci sınıf öğrencilerden
yardım istenir. Son sınıflar zaten meşgul, birinci sınıflar da
çömez diye kimse yaklaşmaz onlara.
Kafamda bomba gibi bir tez konusu vardı. Okulu hakkıyla
bitirmek istiyordum. Tezin yazım aşaması bittiğinde, yazdığım
tezin yirmi kişilik bir kadroya ihtiyacı olduğunu fark ettim.
Hemen hemen bütün birinci sınıf öğrencilerini dahil ettim.
Onlar da beni kırmayıp bunu kabul ettiler.
Bir yandan finaller, bir yandan tez hazırlıklarım, bir yandan
para bulma çabalanm devam ederken, gündüzleri okula
gidiyor, geceleri sabaha kadar ders çalışıyor, her yoruldu-
ğumda, elimdeki Amerika resimlerine bakıp, orada ben; nelerin
beklediğinin hayalini kuruyordum. Bu arada, Ameri-
96
kaya gitmek istememin nedeni, taşı toprağı altın olduğu için
değildi. Oyuncu olarak hayatıma devam etmek için gitmek
istiyordum.
Tek kelime bile İngilizce bilmeden.
Finaller sonunda aldığım bütün dersleri vermiştim. Bir ders,
tek bir ders hariç. Tiyatro tarihi. Finalden aldığım not 52 idi,

90
downloaded from KitabYurdu.org
ama geçmek için 61 almam gerekiyordu.
Sonuna kadar gelmiş ve başaramamıştım. Hocamla ko-
nuşmak bile işe yaramadı, ne yapabilirdi ki, notlar dekanlığa
verilmişti. Gidip, “ay ben yanlış okumuşum" diyemezdi ya.
Aynı gülümseme ile günlerime devam ettim. Tezimi hâlâ
vermek istiyordum. İçim rahattı çünkü elimden gelenin EN
İYİSİNİ yapmıştım.
Aynı hafta içinde, YÖNETMELİK YİNE DEĞİŞTİ.
Tek dersi kalan öğrencilerin notu, eğer ellinin üzerinde ise,
on puan eklenerek yükseltilecekti.
MEZUN olmaya bir adım daha yaklaşmıştım.
Temmuz ayı geldi ve tezimi sergiledim. Tez gereği, oyu-
nunuzu tüm detayları ile hazırlamanız gerekiyordu. Yani sahne
bittiğinde perde kapanacak ve sonrasında selama bile
çıkılacaktı.
Benim tezim hakkında okulda şöyle bir söylenti vardı, “ya
çok iyi bir notla mezun edecekler ya da yerin dibine ba-
tıracaklar." İddialı bir tezdi kabul ediyorum. Yönetmenlik
kısmına çok yüklendiğim için, tezin asıl amacı olan, oyunculuk
kısmını daha az çalışabilmişim.
Tez bitti, selam verme kısmı geldi. Tez sahibi olarak alkışa
en son benim çıkmama karar vermiştik. Salon doluydu ve
alkışlar durmuyordu. (Seyircinin hepsi arkadaşlarımızda)
Hocalarım nezaketten alkışlıyordu, çünkü tam olarak anla-
mamışlardı, yönetmen olarak mı tez vermiştim, oyuncu olarak
mı?
97
Benim sıram geldi. Allaşa bir bavul ile çıktım. Özerinde
kocaman harflerle şöyle yazıyordu. “AMERİKA YOLCU

downloaded from KitabYurdu.org


SU".
Sahneden, sanki havaalanında arkadaşlarımdan ayrılır gibi el
sallayarak ayrılmıştım. Notumu bilmiyordum. Bildiğim tek bir
şey vardı ve bunun aksine kimse beni inandıramazdı.
“Amerika'ya üniversite mezunu olarak gidecektim."
İki ay sonra, 1 Eylül günü, Florida eyaletinin, West Palm
Beach havaalanına indim. Kapıdaki görevli bana herkese
sorduğu soruları soruyordu,
- öğrenci misiniz?
- Hayır. GEÇEN AY MEZUN OLDUM!
O KADAR İSTEDİM, ama OLMUYOR
Yukarıdaki biliyo da vermiyo...
Size bütün bunları “bakın ben ne adamım görün görün!” diye
anlatmadım. Gelin olaylara biraz önce bıraktığım yerden
devam edeyim.
Okulu bitirirken kendimi ne istediğime odaklayabilmiş, her
istediğini elde edebileceğine bu kadar inanmış olan ben, Darel
bana “Şu an son derece başarılı bir aktör olsan, ödüller alıyor
olsan, her gün barmenlik yapmak, inşaatlarda çalışmak yerine
Film setlerine gidiyor olsan, hayatın nasıl olurdu? Şu anki gibi
mi?” dediğinde gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyordum.
İşte istediğiniz bir şeyin gerçekleşmesi ile gerçekleşmemesi
arasındaki EN ÖNEMLt FARK burada gizli;
“Gerçekleşme süreci içinde odağınız nerede?"
“Daha hiçbir şey gerçekleşmeden, MİŞ, MIŞ, MUŞ, MÜŞ
gibi hissedebiliyor musunuz?"
“Yoksa, yolunuza devam ederken, odağınız hâlâ GER-
ÇEKLEŞMEYEN hayalinizde mi?"
98

92
downloaded from KitabYurdu.org
“Dominant duygunuz, ‘Hayalinizin gerçekleşmesi ihti-
malinin sizde yarattığı heyecan’mı? Yoksa ‘gerçekleşememe
ihtimalinin yarattığı, korku, üzüntü ve sıkıntı’mı?”
“Sabah kalktığınızda, hayallerinizi düşünüp gülümseyerek
mi güne başlıyorsunuz, yoksa etrafınıza bakıp, hâlâ ger-
çekleşmediklerini görüp, buruk bir şekilde mi kalkıyorsunuz?”
“İstediğiniz şeye mi? Yoksa ‘onun olmaması’ ihtimaline mi
AİTSİNİZ?”
Amerika’ya taşıdığım oyunculuk hayalim uzun yıllar ger-
çekleşmedi. Çok samimi itiraf ediyorum. Uzun süre abuk
sabuk işler yaptım. Yanlış anlamayın, o yıllar içerisinde orada
yaptığım işleri küçümsemiyorum, ama esas hayallerimle
kıyasladığımda, o kadar geride kalıyorlardı ki, odağımın de-
ğişmesine neden oldular.
Aslında, istediğimizin olmaması gibi bir durum hiçbir
zaman söz konusu değil. Sadece olan şeyleri “nasıl istediği-
mizi” fark etmiyoruz.
Sonraki sayfadaki tabloya bir daha göz atalım.
Düşünce Nasıl Gerçeğe Dönüşür?
Düşünce Nasıl Gerçeğe Dönüşür? adlı bu tablo “Suya Atılan
Taş” efektini andırır. Durgun bir su birikintisine taş attığınızda
nasıl halkalar halinde genişlemeye başlarsa, Ev- ren’de de
duygularınız, düşünceleriniz aynı şekilde açılarak gidiyor.
Tablonun tam ortası, sahip olmama hali. Bu noktada, bir
şeye sahip olma fikri ve isteği aklınıza ilk geldiği an, suyun
ortasına bir taş atmış oluyorsunuz. Halkanın ilk katmanı, ilk
düşünceleriniz! Bu noktada, aklınızdan konuyla ilgili birçok
fikir gelip geçiyor, hemen ardından halka biraz büyüdükçe,
zaman geçtikçe, düşüncelerinizde yavaş yavaş netlik başlıyor.

downloaded from KitabYurdu.org


99

Düşünce Nasıl Gerçeğe Dönüşür?


100
Sizin netliğinizin başlamasıyla birlikte, Evren size, hangi
aşamada olduğunuza dair, yol gösterircesine, ilk göz kırpış-
lannı başlatıyor. Hayatınızın gidişatıyla ilgili bazı sinyaller
almaya başlıyorsunuz. Bir sonraki adım ise, evlere servis. O
âna kadar odağınızı ne yönde yoğunlaştığıysanız, kapınıza
kadar getiriliyor. Ve istediğiniz şeye sahip oluyorsunuz.
FAKAT, dikkat ettiyseniz tablonun iki hali var: POZİTİF ve
NEGATİF. Yine dikkat ettiyseniz, birbirlerine ayn yönlerde
ilerlemiyor, yan yana ilerliyorlar. Her an birinden diğerine, ani
bir geçiş yapabilirsiniz. Son halkaya geldiğinizde ne tarafa
düşeceğiniz, o ana kadar daha yoğun olarak nerede
durduğunuzla orantılı. En son halkada negatife düştüyse- niz,
BU, İSTEĞİNİZİN NEGATİF OLARAK GERÇEKLEŞME-

94
downloaded from KitabYurdu.org
Sl”dir. Yani yine “gerçekleşme durumu" söz konusu.
Aynı, suya atılan taş gibi, istediğiniz zaman, her gün, her
dakika, yeniden, tam ortaya bir taş atıp, sıfırdan başlayabi-
lirsiniz. Evren'de sonsuz taş var, inanın bana.
Bunu bir örnekle açıklayalım.
Artık hayatınızda daha fazla para istiyorsunuz. Bunu
söylediğiniz an ilk taşı suya attmız.
1- Sahip olmama hali - Param yok.
2- İlk düşünceler - Daha fazla para kazanma hali.
Halkamız büyümeye başladı. DÜŞÜNCELERDE NETLİK
kısmında, başlıyorsunuz nasıl daha fazla para kazanacağınızı
ve o para ile neler yapabileceğinizi düşünmeye.
3- Düşüncelerde netlik - nasıl kazanılacağı, neler yapılacağı.
İşte buralarda bir yerde, Evren size göz kırpmaya başlıyor.
Bu göz kırpışlarını daha net okumaya başladıkça, tam olarak
nerede durduğunuzu daha iyi anlayacaksınız.
4 - Evren'in göz kırpışları - Size, para kazanma konusunda
nerede olduğunuz gösteriliyor.
101
5- Evlere servis - Pizzanız geldi. Hem de otuz dakika içinde,
ama ısmarladığınızı sandığınız pizza mı geldi?
Eğer yol boyunca pozitifte kaldıysanız EVET, ama sürekli
negatifte yol aldıysanız HAYIR.
Yol boyunca bizi negatife itebilecek çok önemli iki şey var.
1 - EGO
2 - EN YAKIN ARKADAŞLAR ve AÎLE.
Tamam EGO'yu anladık. Onun işi bu. Bizi en ortadaki
“sahip olmama halinde tutmak", ama şu yakın arkadaşlar, iyi
niyetli aile üyeleri yok mu, beni çileden çıkartıyor.

downloaded from KitabYurdu.org


Kaç öğrencime şu cümleyi kurduğuma inanamazsınız
“Kendine bir iyilik yap, konuşma artık bu konulan en yakın
arkadaşınla.”
Onlann düşünce sistemlerine, onların EGO’lanna kaptırıp
gidiyorsunuz.
Amerika'da sinema oyuncusu olan arkadaşım Dar Di- xon,
daha fazla para kazanma isteğiyle Darel'la çalışmaya
başlamıştı.
“Sahip olmama” hali şuydu:
Parası yoktu ve kariyeri istediği gibi gitmiyordu.
“İlk düşünceleri” son derece heyecan vericiydi. Yetenekli
olduğuna, her rolün altından kalkabileceğine inanıyordu.
Bunu ben de gözlerimle görmüştüm. Birlikte okula gidi-
yorduk ve hayatımda “Shakespeare”in adını bile düzgün
yazmayı bilmeyen, “Hamlet” oyununu baştan sona okumamış,
ama bu kadar güzel Shakespeare yorumlayan biriyle daha
tanışmamıştım. “Benden daha iyi” dediğim, az sayıda
oyunculardan biridir.
Kısa bir süre sonra, Dar için, “düşüncelerde netlik” başladı.
Daha çok para kazanmanın, daha iyi roller almanın nasıl bir şey
olacağını kafasında netleştirmeye başladı. Bir an-
102
da inaml^az cfçrçcede^aratıcı biri haline gelmiş^. O kadar
heyecanlı bir şekilde hayallerinden bahsediyorduk t^azen
dinlenmekten yoruluyordum. V\
Bu sıralarda hayallerini, James adında başka bir yakın ar-
kadaşıyla paylaşmaya bulamıştı. Jamçs, emlak işiyle uğraşan,
hayatımda gördüğüm en negatif insanlar listesinde üst sıralarda
yer alan biriydi. Her buluştuğumuzda, oyunculuğun ne kadar

96
downloaded from KitabYurdu.org
zor olduğunu, Hollywood’da yüz binin üzerinde aktör
olduğunu ve Dar'ın ilerlemiş yaşının, benim de Türk olmamın
işimizi nasıl iyice zorlaştırdığını anlatıp duruyordu.
Hem kendimde, hem de Dar'da, ufak ufak başlayan negatif
değişimi hissedebiliyordum, çünkü James konuşurken,
“kafamızı aşağı yukarı oynatıp" söylediklerini onaylamaya
başlamıştık. »
Dar, negatifte olmasına rağmen, POZİTÎF’ken aklına gelen
Fikri uygulamaya koymak istedi. Birlikte, bir parça hazır-
layacak ve şehrin en önemli aktivitelerinden birinde sergile-
yecektik. Bütün ajanslar, yapımcılar, yönetmenler orada
olacaktı. Kendimizi göstermek için harika bir fırsattı.
Hazırlıklar bir-iki ay kadar sürdü.
Dar, günden güne James’in etkisiyle değişmeye başlamıştı.
Ben, kendimi James’in negatif alanından uzak tutmayı
becermiş, ama DAR’a karşı korunmayı hiç akıl edememiştim.
Dar'ın nasıl negatife gittiğini gözlemlemem bile, benim pozitif
alanımı değiştirmeye başlamıştı.
Sahneleme günü geldiğinde ikimizin de ayakları geri geri
gidiyordu. “Evlere servis zamanı" gelmişti. Pizza artık ka-
pıdaydı, ama ikimiz de kapıyı açmaya korkuyorduk.
Oyunumuzu oynadık. Fena değildi. Güzel tepkiler aldık.
Yapımcılar, yönetmenler bizi kutladı ve bir süre sonra bizimle
irtibata geçeceklerini söylediler.
7 yıl boyunca kimse aramadı.
103
Ne Dar, ne de ben, o günkü gösteriden sonra bir tek teklif
alamadık. Yani son halkada, negatiften çıkmıştık su yüzü ne
(NEGATİF) SAHİP OLMA HALİ yani GERÇEKLEŞMEME

downloaded from KitabYurdu.org


Sİ DURUMU’nu elde etmiştik.
Göstferiden sonraki iki-üç hafta sürekli suya taş atıp dur duk,
ama yaşadığımız bizi o kadar rahatsız etmişti ki, ne zaman
kariyerlerimiz aklımıza gelse, suya atılan taşın hemen ar-
dından, daha ikinci halkadaki “düşüncelerde netlik" kısmında
kendimizi durduruyor ve düşünmekten vazgeçiyorduk.
İki ay sonra ben garsonluğa, Dar da badana boya işlerine
döndü. Altı ay kadar sonra da Darel ile çalışmayı bıraktı.
(Merak etmeyin ikimizin de hikâyesi mutlu sonla bitiyor.)
İSTEMEDİĞİMİZ ŞEYLER NEDEN OLUR?
HAYIR DEMEK EVET DEMEKTİR!
Garsoooon ben bu yemeği ısmarlamadım...
Bir de, istemediğimiz şeylerin olduğu durumlar vardır. Sırf
eldo edememekten bahsetmiyorum. Hani şu abuk sabuk olaylar
vardır ya:
Bozulan televizyon, görünmeyen kazalar, patlayan araba
lastikleri, virüs giren bilgisayarlar vs. Onlan da biz kendimize
çekiyoruz.
Birçoğunuzun “Oha!" dediğini duyabiliyorum. Ben de öyle
demiştim.
Size ilk bölümde “enerji-duygu” tablosundan bahsetmiştim.
Biraz önce de, suya atılan taşın nasıl açılım gösterdiğini
anlattım.
Başınıza “talihsizce" gelen şeyler, hayatınızın genelinde
suya attığınız taşlan, yani “ilk düşünceleri,” hangi enerji
(duygu) durumundan attığınızla doğru orantılıdır.
“İstemek" olayım, sadece sözel ya da simgesel bir şey
104
olarak düşünmeyin. Enerji (duygu) dediğimiz mereti gelin

98
downloaded from KitabYurdu.org
biraz daha farklı bir bakış açısından görmeye çalışalım. Bir
koku gibi düşünün. Bir tad gibi düşünün.
Şöyle ki,
Gözlerinizi baglasam ve size bazı yemekler tattırsam, şöyle
diyebilirsiniz;
- Hımm, tavuk yok yok balık, hay allah neydi bu?
Bunun nedeni tad alamamanız değil, ama tadını aldığınız
“kategoriye" girebilecek BİRÇOK YEMEK olması.
Gözlerinizi baglasam, size bir şey koklatsam, mesela bir
çiçek.
- Ay dur ayol, şey bu şey, leylak, yok yok, menekşe.
Aynı sonuç. Elbette bazen tam olarak bileceksiniz, ama
bir kategoriye ait, benzer kokularla karşılaştığınızda, o kokuya
uyabilme ihtimali olan isimler saymaya başlayacaksınız.
Evren de aynen böyle yapıyor. Sizin duygusal dünyanızın
tadına bakıyor, kokusunu alıyor ve size O KOKU’ya uygun
gerçeklikler yaratıyor.
Gelin bu sefer, Amerika’ya taşındığımın üçüncü yılma
götüreyim sizi ve bakın HAYATTA İSTEMEDİĞİM, olması
aklımın ucundan bile geçmeyecek bir şey nasıl başıma geldi
anlatayım.
Üç yılın sonunda, ancak ayakta durabilecek hale gelmiştim.
New York'ta, bir pizzacıda garsonluk yapıyordum. Gündüzleri
okula gittiğim için kendime bir gece işi seçmiştim. Akşam
sekiz civarı işe başlıyor ve sabah altı gibi işten çıkıyordum.
Son zamanlarda yaşadıklarıma dayanmak zorlaştığı için,
kendime güzel bir yöntem geliştirmiştim. Sabah saat iki su-
larında, çaktırmadan çantamda taşıdığım votkayı bardağıma
boşaltıp, içmeye başlamıştım. Dörde doğru çakırkeyif olup,

downloaded from KitabYurdu.org


sabah altıya kadar büyük bir keyifle, New York’un sar
105
hoşlarına pizza servisf^apıyordum. Sürekli naneli sakız çiğ-
nediğim, için kimse ağız kokumu fark etmiyordu.
Keyfimin yerine gömesi giderek zorlaştığı için, bardağıma
doldurduğum votka miktarı giderek artmaya başlamıştı.
Bir gece bayağı sarhoş olmuştum, tş çıkışı metroya bindim
ve Manhattan’ın alt ucundaki evime doğru yola koyuldum.
Metro'da sızıp kalmışım. Kendime geldiğimde hâlâ sarhoştum.
Panik içinde metrodan dışarı çıktım. Hava hâlâ
aydınlanmamıştı. Hangi durakta olduğumu anlamak için
kafamı kaldırdığımda 188. Cadde yazısını gördüm, Metro
benim durağıma gelmiş, turunu bitirmiş ve geri dönüp beni
Manhattan'ın en üst kısımlarına taşımıştı. Nam-ı diğer,
HARLEM'deydim.
Bilmeyenler için söyleyeyim, HARLEM, Amerika’da zenci
çetelerinin en yoğun olduğu, gündüzleri bile girilmesi çok
tavsiye edilmeyen bir bölgedir, özellikle ten renginiz beyazsa.
Şehrin diğer yakasına geri dönebilmek için, caddenin
karşısına geçmem ve metroya oradan girmem gerekiyordu.
Yalpalayarak caddenin karşısına geçtim. Elli metre üeride
bulunan metronun girişini gördüm..
Kaldırımda yürürken, kaynağını tam olarak anlayamadığım
bir acı hissettim ensemde, dönüp baktığımda iki zencinin
arkamda olduğunu gördüm. Biri enseme yumruk atmıştı.
Bırakın Harlem’i, evimin oturma odasında olsa, öyle bir
zenciye kafa tutamazdım. Benim kafam, adamın göğüs
hizasında bir yerde idi. Arkamı döndüm ve hızlı adımlarla
metroya yetişmeye çalıştım. ‘Metro'nun içinde kameralar

100
downloaded from KitabYurdu.org
olduğu için daha güvenlidir,' diye düşünüyordum.
Hızlı adımlarım, koşar adım halini aldı.
Bir minibüsün yanından geçerken bazı gölgeler fark ettim,
ama zaten sarhoştum ve ne olduğunu anlayabilecek
106
durumda değildim. Minibüsün arka kısmına geldiğim an,
sadece parmaklarını görebildiğim bir yumruk suratımda
patladı. Kendimi yerde buldum.
Mahalle arası kavga hikâyelerinde hep anlatılır ya, kavgada
yere düşmeyeceksin, eğer düştüysen de yüzünü koruyacaksın.
Ben de öyle yaptım, “ulan ben oyuncuyum, yüzüme bir şey
olmamalı'’ dedim ve iki elimle yüzümü, kafamı korumaya
aldım..
Bu kavga hikâyelerini kim çıkarttıysa, belli ki hayatında
hiçbir zenci ile karşılaşmamış. Beni bir köpek yavrusu gibi
ensemden tutup kaldırdığını hatırlıyorum.
O sırada biri ceplerime doğru elini götürdü. Bende refleks
sonucu ellerimi aşağı indirdim. Ellerim aşağı inice, ensemden
tutan el başımı sert bir biçimde minibüse doğru savurdu. Son
hatırladığım, kafamın minibüsün içine girdiği ve kırılan cam
sesleriydi.
Gözlerimi - pardon - gözümü hastanede .açtım.
Sol gözümü kaybetmiştim.
Bir kere bile kavga etmemiş bir insanım hayatında, bir kere
bile para çalmamış bir insanım, hayatta bir kere bile “Yahu şu
gözümü kaybetsem ne hoş olur,” demedim. Ya da “bir grup
zenciden dayak yesem nasıl güzel olur,” demedim.
Peki nasıl oldu da bu olay benim başım^ geldi?
Çok basit. Ben çağırdım. Daha doğruşu,’ duygusal kokum,

downloaded from KitabYurdu.org


enerjimdeki tad çağırdı. Evren dç, hiç yorum yapmadan,
istediğimi, yani istediğime eşdeğer .olabilecek durumu yerine
getirdi. .•V
Şu geceleri içerek çalışmaya başlamamdan ijci-üç ay önceye
geri götüreyim sizi.
Bana okulu bitirten, beni Amerika'ya götüren, New York'a
yerleşmemi sağlayan pozitif enerjim, yavaş yavaş (ben
odağımı değiştirdiğim için) tükenmeye başlamıştı.
Ben, “Bay üniversite mezunu aktörrr” bir pizzacıda ça-
lışmaktan, tam olarak dil konuşamamaktan gocunmaya
başlamıştım. Eskiden en güçlü silahım, savunma kalkanım olan
KONUŞMA SANATI elimden gitmişti. Gündüzleri okula
gidiyor, geceleri benim gibi aktör olan sınıf arkadaşlarıma,
pizza servisi yapıyordum. Utanmaya ve kendime acımaya
başlamıştım. Hayatta en sevdiğim yönetmen-ya- zar olan
Bertold Brecht ile ilgili bir sohbet ortamı bile açılsa ben ağzımı
açamıyordum, dilbilgim buna yetmiyordu. Türkiye'deki
arkadaşlarım ha bire bana “hadi oğlum, meşhur olamadın mı
hâlâ?" gibi e-mail'lar atmaya başlamışlardı.
Evde karanlıkta oturur ve sürekli kendime acırdım. Başımı
omuzuna koyacak bir annem bile yoktu. “Niye bana bunlar
oluyor, ben bunları hak edecek ne yaptım?" der ve ağlardım.
Şu iki cümleye dikkat edin, tekrar yazıyorum:
“Niye bana bunlar oluyor, ben bunlan hak edecek ne
yaptım?"
O andan itibaren enerjimin tadı, duygularımın kokusu bu
doğrultuda yayın yapmaya başladı. Dominant duygum, yayın
yaptığım frekansım, “bunu hak etmiyorum, acınacak
haldeyim"di.

102
downloaded from KitabYurdu.org
EVREN HER İSTEDİĞİMİZİ GERÇEKLEŞTİRMEK ZO-
RUNDA. Ona verilen görev bu. Hepimiz EVREN'DEN TOR-
PİLLİYİZ. İstisnasız, yaptığımız her yayına uygun gerçekliği
bize yaşatmak Evren'in işi.
Bugün bile, bu olayı anlattığımda, bana ne diyor insanlar
biliyor musunuz?
“Ah yavrum, yazık sana, hiç hak etmedin böyle bir şeyi"
Doğru hak etmedim, ama “hak etmediğim şeylerin başıma
gelmesi EMRİNİ," Evren'e ben verdim.
Birçok öğrencim, demin verdiğim örneği kolayca anlaya
108
biliyor. “Kendine o kadar kötü davranmışsın ki, başına kötü
şeyler gelmiş," diyen bile oldu.
Bir de, her şey yolunda ve son derece keyifli giderken ya-
şadığımız aksilikler vardır. Aslında, Evren’in çalışma prensibi
aynı! Bizim bunu tam olarak anlayamamamızın nedeni, hayatı
tek bir DOSYA gibi görmemiz. Aslında hayatımız, binlerce
dosyanın bulunduğu, DOSYA DOIABI’dır.
Bir konu hakkında son derece pozitif, ama aynı anda bir
diğer konu hakkında son derece negatif olabilirsiniz. Evren
pozitif olduğunuz konuyla ilgili, pozitif gerçeklik, negatif ol-
duğunuz konuyla ilgili, negatif bir gerçeklik yaratacaktır.
On yıldan uzun bir süre hiç Türkiye'ye gelmedim. Tek bir
gün bile. O kadar uzun bir süre sonra geri dönmüş olmak beni
çok heyecanlandırmıştı.
Geldiğimin üçüncü haftasıydı galiba. Heyecanım hâlâ
devam ediyordu. Görmediğim arkadaşlarımı görmek, doğup
büyüdüğüm şehirde olmak, çocukluğumun geçtiği evi görmek
beni çok heyecanlandırmıştı. Bir yandan da sürekli seslendirme

downloaded from KitabYurdu.org


ya da oyunculuk teklifleri geliyor olması, POZİTİF enerjime,
daha çok pozitiflik katıyordu. Hayatı çok seviyordum. Sanki
ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi.
Negatif olduğum bir tek konu vardı: TRAFİK!
İstanbul'un trafiği bana, “Alacakaranlık Kuşağı" dizisinin
bölümlerinden biri gibi geliyordu.
Bütün dünya Kuantum Fiziği'ni anlamaya çalışırken, bizim
taksiciler çoktan “maddeden enerjiye dönüşümü ve tekrar
maddeye dönüşebilme” sırrını çözmüşlerdi. Çözmeseler,
Galatasaray'ın daracık sokaklarında, ters yönden gelen bir taksi
ve ona yol vermek istemeyen bir taksi aynı anda nasıl geçip
yollarına devam edebilirlerdi? Kafa kafaya geldiklerinde, ikisi
birden enerjiye dönüşüp, birbirlerinin içinden geçip, tekrar
madde haline dönüşüyor olmalıydılar.
109
Taksim meydanında kırmızı ışıkta duran tek yaya bendim.
Trafiğin ve yayaların durumu beni cidden rahatsız etmeye
başlamıştı.
Onca yıl sonra, Türkiye’yi nasıl bulduğumu soranlara hep
aynı şeyi söylüyordum, “Her şey bir harika, ama siz bu trafiğin
içinde canınızı nasıl kurtarabiliyorsunuz?”
“TRAFİK = TEHLİKE” benim inanç sistemim halini alma-
ya başlamıştı.
Bakın o günlerdeki “Duygularımın, enerjimin” raporu şöyle
görünüyordu;
Hayat - Mükemmel.
Kariyer - Mükemmel.
ilişki - Mükemmel.
Para - Mükemmel.

104
downloaded from KitabYurdu.org
Arkadaş
lıklar - Mükemmel.
Keyif - Mükemmel.
Ev - Mükemmel.
Giyim,
kuşam - Mükemmel.
Trafik - REZALET.
DOSYA DOLABI'nda, sadece
bir dosya “Negatif' raporlar
içeriyordu.
Eve alışveriş yapmak için, bir arkadaşımla Eminönü'ne
indik. Bir-iki mağazaya girip çıktıktan sonra, Esra'nın bana
“hazır gitmişken bir de ekmek bıçağı al” dediğini hatırladım ve
mutfak malzemeleri satan dükkânların olduğu yere gittik.
Kocaman bir ekmek bıçağı gördüm ve hemen aldım. Bir
yandan da arkadaşımla sohbet ettiğim için dikkatim etrafta
değildi. Tezgâhtar bıçağı paketledi, parasını ödedim ve çıktık.
Eminönü'nde yürümeye başladık. Ne trafik ışığı, ne de bir
polis olmadığını fark ettim. Sokak aralarında, arabalarla
kovalamaca oynamak gerekiyordu. Arkadaşım, alışık oldu
110
ğu için, çekirge gibi oradan oraya atlayıp karşıya geçebili-
yordu.
Peşinden ben de atladım. Tam karşı kaldırıma adımımı
attığım an, inanılmaz bir acı ile yere yapıştım kaldım. Ne ol-
duğunu anlamamıştım, ama arkadaşımın bakışlarından çok iyi
bir şey^lmadıgı belliydi.
, Ben Jkarşıdan karşıya geçerken, tam gaz gelen bir taksinin
tamponu, elimdeki torbaya çarpmış ve dangalak tezgâhtar,

downloaded from KitabYurdu.org


koca ekmek bıçağını, gazete kâğıdına sardığı için, torbanın
kenannı yırtıp çıkan bıçak, neredeyse yarısına kadar baldırıma
girmişti. v
BU OLAY NEDEN BAŞIMA GELDİ?
“Ahhh aJfeıhh, vahhh vahhhh bak talihsizliğe, tam Ameri-
ka'lardan gelmiş, hasret giderirken, gitti oğlanın bacağı!”
Bunun, ne talihsizlikle ne de şanssızlıkla ilgisi yok.
Ben, son üç haftamı, süTekli, “İstanbul'da trafiğin ne kadar
tehlikeli” olduğuna yoğunlaşarak geçirmiştim. Evren de bana,
tam düşündüğüm şekilde bir gerçeklik hazırladı: “Tehlikeli bir
trafik”.
Sadece biraz dikkatli olmamız yeter. Duygularınızı dinleyin,
enerjinizi gözleyin. Size ilk bölümde verdiğim tabloyu
ezberleyin gerekirse. İçinizdeki rehber, size zaten ne yöne
doğru gittiğinizi sürekli söylüyor.
Hayatın işlevi, Evren'in işleyişi, çok küçük detaylarda
kendini sürekli tekrarlıyor. ..
Kısa bir süre önce Bodrum'da tatil yapıyorduk. O ğün bir
arkadaşımızla buluştuk, öğle yemeği yedik. Daha yemekleri
ısmarlamadan o kadar koyu bir sohbete dalmıştık ki, arka-
daşımız garsonun yüzüne bile bakmadan, “Çoban salatası
istiyorum” dedi. On dakika sonra yemeklerimiz geldi ve ar-
kadaşımız son derece bozuk bir şekilde, “Ee ben soğan sev-
mem ki bunda soğan var,” dedi.
111
“Bi tanem... Alooo... çoban salatası soğanlı olur." Bakma
garsona öyle kötü kötü, sanki adam bir hata yapmış gibi.
Eğer sen soğan istemiyorsan, bunu söyle, NET OL. Dü-
şüncelerde netlik dedik değil mi? Ne istediğinizi, ÜNCE siz

106
downloaded from KitabYurdu.org
bilin ve Evren servis yaptığında da bozulmayın.
4. BÖLÜM
BAZI TANIDIK SENARYOLARA BİRLİKTE GÖZ
ATALIM
“Yok yok ben bu spiritüel olayları anlıyorum, her şeyi çözdüm
ama...”

Şu ana kadar detaylı örnekler vermeme rağmen, anlattıklarım


daha çok teori ağırlıklı bilgilerdi. Bu kısımda size, günlük
hayatta karşılaşacağınız olaylarda nasıl uygulama yapa-
bileceğinizi göstermek istiyorum. Ele aldığım başlıkları in-
celerken size bazı egzersizler de vereceğim. Bu egzersizlerin
hepsini detaylı bir şeküde 5. bölümde bulabilirsiniz. İsterseniz
önce gidin, 5.- bölümde yazan egzersizlere çabucak bir göz atın
ya da burada egzersizlerle karşılaştıkça, gidip neler olduklarını
okuyun. .
Size daha önce de belirttiğim gibi, bir kitap yazıp, ortaya
genel bir formül koyup, bunu herkesin takip etmesini bek-
lemek, bence hiç akıllıca değil. Size çok tanıdık gelebilecek
bazı sorunları yazıp, çözümünde kullanabileceğiniz “MUH-

downloaded from KitabYurdu.org


TEMEL formül" önerileri sunacağım. Bunları hayatınıza uy-
gularken, gerekli düzenlemeleri yapmak size kalıyor.
Unutmayın ki anahtar kelime “Kendinizi iyi hissetmek".
Sorunları nasıl yarattığımızı ve neden bir türlü kurtula-
madığımızı ya da nasıl kurtulduğumuzu size bir şemayla
göstermek istiyorum. Bu şemayı bütün örneklerimizde uy-
gulamalı olarak kullanacağız.
Önce şemayı bir inceleyin.
115

SORMtÂRJM qell$MÎ
Çocuklukta alınan karar (Ego)
1
Evrenin, sizin aldığınız kararlara Göre olayları düzenlemesi
^—
1
Aldığınız kararın doğal sonucu olan olayların yaşanması

108
downloaded from KitabYurdu.org
1
Seçim anı
/\
Çocuklukta alınan Eski gerçekliğin seçilmesi
Kararın değiştirilmesi Çocuklukta alınan
^ Karara devam edilmesi
Yeni bir gerçekliğe geçiş.
Sorun artık hayatınızın Bir parçası değil
Sorunların gelişimi şeması
116
• Çocuklukta bir karar addınız. Ego bunu, hayatınızın ger
çekliği olarak size kabul ettirdi.
• Evren, size bu karara uygun olayları, insanları getirdi.
• Aldığınız bu kararın sonuçlarını yaşadınız.
• Seçim ânında:
A) Yeni bir karar almaya karar verdiniz ve aldınız. Artık
özgürsünüz, bu sorun bir daha sizi aynı formda rahatsız
edemez. Evren, yeni kararınıza uygun bir gerçeklik yaratmak
üzere harekete geçti bile.
B) Aynı kararı değiştirmeden, tekrar yaşamak üzere
evrene sinyaller göndermeye başladınız. Evren kısa bir süre
sonra, farklı kişilerle, farklı mekânlarda, aynı senaryoyu, size
TEKRAR yaşatmak üzere harekete geçti bile.
YÜRÜMEYEN İLİŞKİLER
Üçüncü defa boşanmak istemiyorum...
Birçoğunuzun ilişkisi TAM İSTEDİĞİNİZ gibi yürümüyor
ya da yürüyecek bir ilişkiniz bile yok. Genelde suçlu hep kar-
şınızdaki.
- Kocam beni anlamıyor. Ay allahım, adam tam bir kalas.

downloaded from KitabYurdu.org


- Geçen hafta her dakika arıyordu. İki gündür ses seda
kesildi. Aradığında cevap vermeyeyim de görsün.
- Ay artık nefes alamıyorum. Bu kadar kıskançlık olmaz
yahu.
- Yok abi, ne öyle oyuncak mıyım ben. Bırak yahu.
- Baba ne yapmak lazım bu fıstıklardan biriyle çıkmak için?
- Bıktım artık, her dakika tartışıyoruz.
- Beni seviyor, ama o bunun farkında değil.
- Değerimi anlamıyor.
- Bana ne yapacağımı söyleyip durma habire be adam.
117
-Ağzından çıkanı kulağın duysun. Sen kiminle konuştuğunu
zannediyorsun. Karşında çocuk mu var senin?
-Yok abi fazla yüz vermeyeceksin, hemen tepene çıkarlar.
Bu cümlelerden en az birini mutlaka kullanmışsınızdır.
İlişkisi yolunda gitmeyenler ya da ilişkisi olmayanlar, sözüm
size: “Karşı tarafın hiçbir suçu yok. Bunu siz yaratıyorsunuz.”
Şimdi örnek ilişkimizi bir paragrafla anlatayım.
Öğrencilerimden biri Julie (gerçek adı bu değil tabii ki) ilk
geldiğinde erkek arkadaşının ilgisizliğinden yakınıyordu. Ona
kafasındaki ideal ilişkiyi sorduğumda “beni sürekli arasın
istiyorum" dedi. Ben de kendisine sorunun karşı tarafla ilgisi
olmadığını, her şeyi kendinin yarattığını ve çözümün
“sevgilisinin onu hergün araması” OLMADIĞINI anlattım. Ve
şu soruyu sordum:
“Hangi Julie olmayı isterdin? Sevgilisi onu her dakika
aradığı için muüu olan mı? Yoksa aramadığı zamanlarda bile
aynı derecede mutlu olabilecek Julie mi?"
İkincisinin daha iyi bir seçenek olduğunu, ama nasıl

110
downloaded from KitabYurdu.org
mümkün olabileceğini anlamadığını ifade etti. Gelin hep
birlikte bu örneği formüle oturtalım.
PROBLEM
“Sevgüim beni her gün aramıyor. Yeterince ügi görmüyo-
rum.”
1- SİZİ BU NOKTAYA GETİREN MUHTEMEL “EGO”
OYUNLARI - ÇOCUKLUKTA ALINAN KARAR.
Bildiğiniz gibi EGO, bizim çok küçük yaşlardaki halimiz.
Eğer bugün gerçekliğinize - hayatınıza - sizinle hiç ilgilen-
meyen ya da yeterince ilgilenmeyen bir erkek çektiyseniz,
bunun sebebi çocukluğunuzda aldığınız, erkeklerle ilgili bir
karardır, i M < i.
Karşınızdaki etkeğin davranışlarından siz sorumlu değil-
siniz, ama o karakterde bir adamı hayatınıza ÇEKEN sizsiniz.
118
BELKİ,
- Babanız sizinle çok ilgilenmedi.
Karar: Erkekler böyle işte. Ben asla istediğim ilgiyi elde
edemeyeceğim.
- Babanız sizinle aşırı ilgilendi ve siz çocukken, yeter ar
tık bir erkeğin bu kadar üstüme düşmesini istemiyorum" de-
diniz. g.
Karar: Bu kaddfr ilgi çok can sıkıcı, kendimi hapiste hisse-
diyorum. Ben bazı Şeyleri kendi başıma da yapabilirim.
-Anneniz sürekli babanızın ne kadar ilgisiz olduğunu
vurguladı.
Karar: Annem ve babam bile bunu yaşıyorsa, ben de bunu
yaşamak zorundayım. Hayat böyle bir şey.
-Görüşlerine çok değer verdiğiniz bir arkadaşınız sizin

downloaded from KitabYurdu.org


başınızın etini^edi. (Bayılıyorum öyle bok yedi başı “en yakın"
arkadaşlcÇffı.)
Karar: Evet& da benimle aynı görüşte. Demek ki erkek
dediği^ böyle bir şey.
- Çok değer verdiğiniz bir yakınınız, amca, dayı, enişte
hatta belki ağabeyiniz, bir gün sizinle oynamak yerine gidip
televizyon seyretti.
Karar: Benimle ilgilenmek yerine sürekli yapacak başka
şeyleri var. T*
2 - EVREN SÎZE, ALDIĞINIZ KARARLARA UYGUN
BİR GERÇEKLİK HAZIRLADI.
Yukarıda saydıklarımdan biri veya benzeri bir karar aldı-
ğınız an, Evren'e san derece güçlü sinyaller göndermeye
başlıyorsunuz, *'
“Erkekler ilgi gdste'ümez” kararını adığmızı farz edelim. Bu
noktadan itibardı/:sizin verdiğiniz emir doğrultusunda, Evren
hayatınıza BU KARARA UYAN erkekler getirmek zorunda.
ilişkinizde Sevgiliniz ilgilenmeyecek, iş yerinde patronunuz,
hatta bir mağazaya girdiğinizde erkek tezgâhtar ya
119
da erkek garson sizinle ilgilenmeyecektir. Çünkü sizin ger-
çekliğinizde "Erkek ilgi göstermez" gibi bir kural var.
3 - ALDIĞINIZ KARARLARIN SONUÇLARINI
YAŞAYACAKSINIZ.
önünüze on adam koysak ve hepsi sizinle çıkmak istese bile,
gidip içlerinde, EN İLGİLENMEME eğiliminde olanını
seçeceksiniz. Bir restorana girdiğinizde, bütün masalar boş bile
olsa, siz gidip EN ILGÎSÎZ garsonun masasını seçeceksiniz.
Markette alışveriş yaparken, bütün kasalar boş olsa, gidip EN

112
downloaded from KitabYurdu.org
İLGtSlZ çalışanın kasasında bekleyeceksiniz. En yakın
arkadaşınızın, sevgilisiyle ilgili sizinle paylaştığı şeyler bile,
ÇOĞUNLUKLA ilgisizlik üzerine olacak.
ERKEKLER ve İLGİSİZLİK hayattaki ana temanız olacak.
Yani kısaca size, İLGlSÎZ ERKEK mıknatısı dersek, erkekler-
de İLGİSİZLİK metali olacak. Bir mıknatıs gibi, kendinize hep
ilgisiz olanları çekeceksiniz.
Diyelim bir ilişkiye girdiniz. Başta her şey çok güzel gibi
görünecek, ama bu süre içinde, siz Evren'e sürekli “erkekler
ilgisizdir" sinyali yaydığınız için, ilişkinizde yaşamaya baş-
ladığınız sorunlar ilgisizlik etrafında dönmeye başlayacak.
Örneğin, önce sevgilinizin iş toplantılarının sayısı artacak,
belki anne ve babasına daha çok vakit ayırmak isteyecek,
yardıma ihtiyacı olan bir yakın arkadaş onun tüm vaktini al-
maya başlayacak, evde bilgisayarının başından ayrılmaz hale
gelecek ya da işten yorgun argın gelip, direk yatak odasına
geçip uyumaya başlayacak.
4- SEÇlM ÂNI
Sorunların başgöstermesi ile birlikte SEÇlM ÂNI’nız gele-
cek. Seçim ânında, çocuklukta aldığınız bu kararı “erkeklerin
ilgisiz” olduğu kararını değiştirebilirsiniz. O saniyeden itibaren
Evren size yeni bir gerçeklik hazırlamaya başlayacak.
“Seçim ânı gelecek” dediğim zaman, öğrencilerim, aylar
sonra gelecek bir günden bahsettiğimi zannediyorlar. Ha
120
yır, “Seçim Ânı” adı üstünde HER AN gelebilir ve geliyor da.
Gündelik işlerinizi yaparken, ego bir an için sizi yakalayıve-
riyor ve siz o an, BİR SEÇİM yapıyorsunuz, EGO'nuza inan-
mayı ya da inanmamayı seçiyorsunuz. Aylar sonra yaşadığınız

downloaded from KitabYurdu.org


dramatik olay, sadece birikmiş seçeneklerin SONUCU.
Şöyle düşünün: Elinizde iki tane cam bardak, bir çay kaşığı
ve ayrı bir kabın içinde de su var. Bardaklardan birini, EGO
bardağı olarak kabul edin, diğeriniyse, DEĞİŞİM bardağı
olarak. Aslında yapacak başka işiniz gücünüz yoksa bu
anlattığım deneyi gerçekten yapın. İlişkiniz ile ilgili aklınıza
gelen her düşünceden sonra, eğer EGO ya inandıysanız, yani şu
cümlelerden birini veya benzerlerini kullandıysanız, EGO
yazan bardağın içine bir çay kaşığı su koyun.
-Bak aramadı işte, dur bi mesaj atayım bakalım ne yapacak.
-Nerede şimdi, dünden beri bi tuhaf zaten, bi haltlar ka-
rıştırıyor, ama dur bakalım.
-Yaa işte yaa biliyodum böyle olacağını, bu da diğerleri gibi.
- Aysel bana demişti zaten bu heriften adam olmaz, diye.
- Yahu bi kadın, iki saat neden telefonuna cevap vermez.
-Ay bıktım bunun ilgisizliğinden, bak şimdi ben ne ya-
pacağım ona. VS VS VS VS!
Bu cümleleri her duyduğunuzda, birazdan uygulayacağımız
ve beşinci bölümde anlattığım egzersizlerden birini yap-
tığınızdaysa, DEĞİŞİM bardağına bir çay kaşığı su koyun.
Bakın bakalım gün sonunda hangi bardakta daha çok su
birikmiş. Eğer EGO bardağınızda daha çok su varsa, bu de-
mektir ki, gün içinde daha çok EGO'nun çizdiği rotayı takip
etmişsiniz, bu da sizi, O HİÇ İSTEMEDİĞİNİZ sona doğru
götürecek olan rota. Eğer DEĞİŞİM bardağınızda daha çok su
varsa, tebrikler. Çok kısa bir süre içinde bahsettiğiniz problem
sizin hayatınızın bir parçası olamayacaktır. Çünkü
121
içine su bile koymadığınız bir bardağa, bir süre sonra İHTI

114
downloaded from KitabYurdu.org
YAĞINIZ KALMAYACAKTIR.
Başlangıçta EGO bardağınız DEĞİŞİM bardağınıza göre
daha dolu olabilir, bu sizi yıldırmasın herkes için durum aynı.
Ben kendi problemlerimde DEĞİŞİM için bardak kullanırken,
EGO için damacana kullanıyordum. Elbette ilk başlarda EGO
sizi ikna etmeyi daha kolay başaracak. Ee ne de olsa yıllardır
onunla harika bir ortaklığınız var. Üstünde çalışarak, gücünüzü
geri alıp, oyunun dengesini değiştirebilirsiniz.
Eğer değiştirmezseniz, Evren size aynı gerçekliği tekrar-
lamaya devam edecek. Belki, sizinle ilgilenmiyor diye sevgi-
linizden ayrılacaksınız ve yeni bir ilişki arama yoluna gide-
ceksiniz. İşte bu noktada, Evren yine sizin karşınıza birçok
erkek ya da kadın çıkartacak, ama bilin bakalım siz yine nasıl
birini kendinize çekeceksiniz!!!
ÇÖZÜM: GÜLÜMSE - ODAKLAN - DEGÎŞTİR.
Takip edeceğimiz üç adım işte bu kadar basit. Aslında ortada
gerçekten var olan TEK BİR ADIM’dır. Size daha önce
anlâttığim “OLMAK,” yani olmasını arzu ettiğiniz gerçekliğin
içinde kendinizi görüp, daha o gerçeklik bile oluşmadan, O kîşi
OLABİLMEK. Siz önce O kişi olun, bakın O gerçeklik ne
katfajr çabuk sizin hayatınızın parçası oluveriyor. Bu tek
adımlık çözümü, üç adıma bölerek anlatmak istiyorum. Çünkü
beri kendi üstümde ilk çalışmaya başladığımda, hocam bana
“Bahsettiğin sorun var olmasa, sen KİM OLURDUN?”
dediğinde, salak salak suratına bakmıştım. Bana çok kavramsal
gelmişti ve anlamam yıllarımı aldı. Anladıktan sonra sürekli,
“bu işi daha çabuk anlaşılabilir bir hale nasıl getirebilirim” diye
düşünüp, üç adımdan oluşan G.O.D. sistemini geliştirdim.
Bu başlığımız “ilişkilerinde ilgisizlikten yakınanlar” ol-

downloaded from KitabYurdu.org


duğuna göre;
122
Temel olarak yapmanız gereken kendinize şu soruyu sormak
ve net bir cevap almak.
“Eğer ilişkiıhde son derece mutlu ve huzurlu olsam, sev-
gilimin ilgisi beni tamamen doyuruyor olsa" KİM OLUR-
DUM?
Tabii ki yine siz olurdunuz, kalkıp adınızı değiştirecek ha-
liniz yok. Sorunun cevabı daha çok İÇ DÜNYANIZLA ilgili..
Şimdi sorununuzla ilgili tabloyu doldurmaya başlayın. İlk
bir-iki cümleyi ben size örnek olarak verdim.

SK MJU 36AJ
Çok keyifli değilim.
İlişkim bana, keyiften çok baş ağrısı veriyor.
Canım eve gitmek istemiyor.
'ftasCkiL bir ilintisi otaji Tî>€Al
Son derece keyifliyim.
İlişkim, hayatımın diğer alanlarını aa pozitif bir şekilde

116
downloaded from KitabYurdu.org
etkiliyor.
Akşam olunca eve gitmeyi iple çekiyorum.
123
Sol taraftaki “şu an olan halinizle", sağ taraftaki “tarif et-
tiğiniz haliniz" arasında büyük farklar görüyorsanız hiç şa-
şırmayın. Zaten bu yüzden hâlâ istediğiniz gibi bir ilişki ya-
şayamıyorsunuz. Çünkü önce, sağ tarafta tarif ettiğiniz kişi
olmanız gerekiyor. HEM DE HAYATINIZ DEĞİŞMEDEN -
SANKİ DEĞİŞMİŞ GİBİ.
Evet kötü haber. Hatta ben ilişki üzerinde çalışırken hocama
aynen şöyle demiştim “Yahu zaten o kadar iyi hissediyorsam
ilişkiye ne gerek var. İlişki istememin nedeni şu an iyi
hissetmiyor olmam”. O da bana muzip bir şekilde ‘iyi şanslar o
zaman," dedi.
Ta ki yukarıdaki kuralı uygulamayı becerene kadar birbi-
rinden sorunlu ilişkiler yaşadım durdum.
Diyelim tablonun sol tarafı ve sağ tarafı gece ile gündüz gibi
fark gösteriyor. Gelin adım adım, acele etmeden bu durumu
nasıl değiştirebileceğinizi inceleyelim:
ADIM 1: GÜLÜMSE
İçinde bulunduğunuz duruma gülümseyebilmeniz lazım.
u
Gülümseyebilmeninn gerçek anlamı, içinde bulunduğunuz
durumla barışık olmanız demektir.
İçinde bulunduğunuz durumu - sorunu - tamamen kendinizin
yarattığını kabul etmeniz gerek. Bu sizden başka hiç kimsenin
seçeneği ya da suçu değil. Siz, ama sadece siz, böyle olmasına
neden oldunuz. Bunu bir şekilde kafanıza sokun. Bu “olmazsa
olmaz" adımlardan bir tanesi. “Yok yahu olanların benle hiç
ilgisi yok” diyorsanız boşuna okumaya devam etmeyin.

downloaded from KitabYurdu.org


Mutlaka konuyla ilgili günlük egzersiz yapmaya başlayın.
Durun ben emin olmak için GÜNLÜK EGZERSİZ kısmını bir
daha büyük harflerle yazayım. Günlük derken inanın bana
haftada bir GÜN demek istemiyorum. GÜNLÜK - adı üstünde
HER GÜN.
124
Bakın günlük egzersiz neden çok önemli;
ilişkiniz ile ilgili enerjiniz, egonuz tarafından zaten çarpı-
tılmış durumda. Ego, yarattığı gerçekliğe inanmanız için günde
24 saat hiç durmadan çalışıyor.
- Bir barda otururken, gülmeyen bir kadın gördüğünüzde
belki aklınıza bir an “Al işte bak zavallı kızcağızın gülüm-
seyecek hali bile kalmamış, hayvan herif kimbilir ne yaptı kıza,
şuna bak ilgilenmiyor bile” diye geçiyorsa, bu EGONUZ IŞ
BAŞINDA demektir.
- Üst katta komşunuz kocasıyla kavga ediyorsa ve sizin
aklınızdan birden “Ben biliyom o karıyı. Kesin başka biri ile
ilgilenip adamı çileden çıkartmıştır” diye geçiyorsa, EGONUZ
IŞ BAŞINDA demektir.
Ego sizi ikna etmek için 24 saat çalışıyorsa, siz de egoyu
ikna etmek için kıçınızı kaldırın ve günde bir saat çalışıve- rin.
Ego sizi her ikna etmeye çalıştığında siz aslında bunun
farkındasınız, ama o sırada ya bir iş toplantısında ya da ar-
kadaşlarınızla şamata halinde olduğunuz için duymamış gibi
yapıyorsunuz ve sanıyorsunuz ki, duymazlıktan geldiğinizde
ego kendi kendine “Eh madem kimse dinlemiyor bari ben de
susayım,” diyecek, iyi Şanslar.
Egoyu kulağınıza fısıldarken hissettiğiniz an, gününüzü
hemen durdurun. Çok ciddiyim. Her ne olursa olsun hemen

118
downloaded from KitabYurdu.org
yapmayı bırakın. Hangisi daha önemli o an yaptığınız iş mi
yoksa kendi hayatınız mı?
- Trafiktesiniz ve ego birden kulağınıza fısıldamaya baş-
ladı: “Bak bugün seni yine aramadı. ‘Arayacağım,' dedi, ama
hiç ses seda yok. Acaba niye aramıyo?” Bunu duyduğunuz an
hemen kenara çekin.
- Bir arkadaşınızla telefonda konuşurken ego sizi kıskıvrak
yakalayıverdi. Hemen izin isteyip telefonu kapatın. Zaten
geyik yapıyordunuz ne olacak beş dakika sonra devam etseniz?
125
-Televizyon izlerken birden ego size bir şeyler fısıldamaya
başladı. Hemen filmi izlemeyi bırakın. Merak etmeyin, korsan
DVD’den filmi izlerken sonu değişmeyecek, bir şey
kaçırmazsınız.
Egoyu “anında" hissetmeniz ve hemen hayatınızın akışını
durdurup konuyla ilgili canınız hangi egzersizi istiyorsa
mutlaka uygulamanız lazım.
Ego kendini gösterdiği an enerjiniz yavaş yavaş veya
HIZLA DÜŞMEYE BAŞLAYACAK. Olaya hemen müdahale
edip enerjiyi yükseltmek sizin elinizde.
“Yahu ne acelesi var, sonra yaparım."
Eminim yaparsınız. Zaten hep yaptığınız için hâlâ doğru
dürüst bir üişkiniz yok ya da aynı abuk sabuk ilişkiyi, üç yıldır
bir orasından bir burasında çekiştirip duruyorsunuz!" Sözlerim
çok mu ağır geldi? İyi sevindim. Belki bu sefer aklınızı
başınıza toplar, kendinize hak ettiğiniz saygıyı gösterir ve
hayatınız için bir şeyler yapmaya başlarsınız.
- Eğer çocukluğunuzda olan - sizi bugünkü gerçekliğe
inandıran olayın - ne olduğunu bulduysanız EGO İLE KO-

downloaded from KitabYurdu.org


NUŞMA egzersizi en idealidir.
-Eğer, ego ile konuşma size deli saçması gibi geliyorsa,
ODAK DEĞİŞTİRME egzersizini deneyin.
-O da size deli saçması gibi geliyorsa, ÇATALLAMA eg-
zersizi yapın.
- Yok kardeşim yahu, o da işe yaramıyor diyorsanız ME-
DİTASYON yapın.
“Ben yerimde duramam meditasyon bana gelmez" di-
yorsanız bir yastığı yumruklayın. Yok onu da yapamam di-
yorsanız, valla o zaman gidin ya kendinizi, önünüze çıkan ilk
kadının ya da adamın kollarına atın ya da abuk bir gazetenin,
sabuk bir köşe yazarına derdinizi anlatın, çünkü benim elimden
geleni bu kadar.
126
zi hep o ya da bu şekilde NEGATİF düşünmeye programla
mışız.
- “Son derece huzurlu bir ilişki içindeyim"
- “İlişkide özgürce kendim olabiliyorum"
-“Birlikte saatlerce vakit geçirebiliyoruz. Ayrıyken de,
birlikteyken de günlerim son derece keyifli geçiyor."
önceki üç cümleyle aynı şeyleri söylüyoruz, ama şimdi
söylemeye başladığımız cümlelerin hiçbirinde NEGATİF' re-
sim yok.
Şimdi, kendi POZİTİF cümlelerinizin üzerinde çalışmaya
başlayın. Cümlelerinizi yazdıktan sonra, geri dönüp bakın
bakalım hiç negatif bir kelime var mı içlerinde. Tek bir negatif
kelime bile, odağınızın negatifte olduğunun göstergesidir.
Size daha önce verdiğim sağ sayfadaki şemayı şimdi bu
örnekle inceleyelim.

120
downloaded from KitabYurdu.org
A - Sahip olmama hali.
istediğim gibi bir ilişkiye sahip değilim.
B - İlk düşünceler.
Bütün erkekler - kadınlar- böyle zaten. Bak falanca da
benimle aynı fikirde.
Hangi yöne gittiniz, NEGATİF mi POZİTİF mi? Tabii ki
negatif. Hemen tablonun pozitif tarafına geçecek cümle ile
bunu değiştirin.
Eminim bir yerlerde benim istediğim gibi bir ilişkiyi yaşa-
yan insanlar var. O halde ben de istediğim gibi bir ilişki ya-
ratabilirim.
C - Düşüncelerde netlik.
Şöyle olmasın böyle olmasın... Benden sıkılmasın, arka-
daşlarımdan nefret etmesin.
Evet netleşmeye başladınız, ama hangi yöne doğru. Tab-
lonun hâlâ negatif tarafındasmız. Hemen pozitife geçin.
Şöyle olsun, böyle olsun... Birlikte çok keyifli vakit geçire-
lim ve istediği zaman benim arkadaşlarımla hoş vakit geçi-
rebilsin.
128

downloaded from KitabYurdu.org


129
Tebrikler, tablonun pozitif tarafına geçtiniz. Unutmayın
yaratımınız devam ediyor. Tablodaki en son halka da pozitiften
mi yoksa negatiften mi çıkacağınız tamamen sizin elinizde.
D - Evreıı’in ilk göz kırpışları
Karşınıza mutlaka size sinyal olarak gönderilen olaylar
çıkacaktır. Belki hoşunuza giden biri, belki ilişkinizde yaşa-
dığınız bir olay. Bunları gözlemleyin. Eğer ilişkilerde ilgisizlik
üzerinde çalışıyorsanız ve bir-iki hafta sonra bir arkadaşınız
kalkıp size kendi ilişkisindeki ilgisizliği anlatıyorsa hemen
kendi düşüncelerinize, hislerinize bir göz atın. Bırakın o sırada
arkadaşınız vıdı vıdı vıdı konuşsun. Nasılsa dinleyin diye
anlatmıyor. Eğer enerjiniz düşüyorsa, bunun tek nedeni
karşınızdakine İNANMAYA ve HAK VERMEYE başlamış
olduğunuz için. Bu da demektir ki, negatife doğru daha kolay

122
downloaded from KitabYurdu.org
geçebiliyorsunuz. Çalışmaya devam.
Ya da karşınıza çok hoş biri çıkıyor, ama ilk anda İLGİ-
SİZLİK ile ilgili bir şeyler hissediyorsunuz. Evren size göz
kırpıyor ve diyor ki: “Bak paketi hazırladım, adrese teslim
etmek üzereyim. Şu an senin kendine çekebildiğin bunun gibi
bir şey. İstiyor musun?"
Tam tersi de olabilir. Bir süredir bilinçli bir şekilde kendinizi
pozitifte tutuyorsunuz. Karşınıza yeni biri çıkıyor ya da öyle
bir şey oluyor ki şu an içinde bulunduğunuz ilişki, birden
değişim göstermeye başlıyor. Evren size göz kırpıyor ve neyin
servis yapılmak üzere olduğunu haber veriyor.
E - Evlere servis.
Ya aynı şekilde ilgisizlik üzerine kurulu bir ilişki başlatı-
yorsunuz ya da var olan ilişkinizde karşınızdaki aynı ilgisiz-
liğine devam ediyor.
Eğer “pozitif taraftan" servis yapıldıysanız, birdenbire karşı
taraf, kafasına tuğla düşmüş gibi ya da eski Türk filmlerinde
araba çarpınca kör olan, bi daha araba çarpınca göz
130
leri açılanlar gibi pozitif bir değişim gösteriyor. Ya da yepyeni
biriyle tanışıveriyorsunuz.
F - Sahip olma hali
Her iki tarafta da, hem pozitif hem negatif, yol boyunca
ısmarladığınız şeyi ELDE ETTİNİZ. “Elde etmeme’' durumu
hiçbir zaman söz konusu değil.
Ya eskiye nazaran daha iyi bir ilişkiye ilk adımları attınız.
Ya da aynı terane devam ediyor. İkisinde de Evren, SİZE

275. baskısıyla Aykut Oğut'tan Evrenden Torpilim Var.

Siz hiç 150 kilo oldunuz mu? Sizin hiç yabancı bir ülkede bavulunuzu kaybettiğiniz, sabahları mısır gevreğine bira döküp hayatta kalmaya çalıştığınız, günlerce tek kelime bile konuşmadığınız oldu mu? Dayak yedikten sonra girdiğiniz komadan bir gözünüzü kaybetmiş olarak çıkıp tekrar parklara döndüğünüz. Annenizi kaybettikten sonra hapiste yatarken babanızı kaybettiğiniz oldu mu? Benim oldu!

Peki ya sonra o yabancı ülkenin dilinde şakır şakır konuşup hatta seslendirme yönetmenliği bile yaptığınız. O ülkedeki filmlerde başrol oynadığınız. 70 kilo verip filinta gibi olduğunuz. Yeni ve mutlu bir hayat kurduğunuz. Elinizi attığınız her işi altın yumurtlayan tavuğa çevirdiğiniz. Her saniyenizi gülümseyerek geçirdiğiniz, hayatta istediğiniz her şeyi elde etmeye başladığınız oldu mu? Benim oldu! Nasıl mı? Gelin anlatayım. "İstemek olmanın yarısıdır

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır