farz nedir / 32 farz nedir? 32 farz maddeleri nelerdir, hangileridir? 32 farz Anlamı ve açıklamaları - Haberler

Farz Nedir

farz nedir

Farz nedir?

Farz masdar olarak "sert bir şeyi kertmek, kesip parçalara ayırmak; bir şeyi belirlemek, kesinleştirmek", isim olarak da "belirlenmiş, kesinleştirilmiş şey, pay, nasip" gibi mânalara gelir. Fıkıh usulünde dinin mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı şekilde istediği fiili ifade eder. Fıkıhta farz (çoğulu fürûz) ve farîza (çoğulu ferâiz) kelimeleri, bu tür dinî görevlerin yanı sıra "belirli miras payı" ve "evlenme akdi gereği kadına ödenen mehir" anlamlarında da kullanılır. Çeşitli fiil kalıplarıyla âyet ve hadislerde geçen kelime Kur'an'da yalnız farîza, hadislerde ise hem farz hem de farîza şeklinde yer alır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, "frż" md.; Wensinck, el-Muʿcem, "frż" md.).

Fıkıh usulünde dinen yapılmasının istenip istenmemesi açısından taksime tâbi tutulan mükellefe ait fiiller içinde (bk. HÜKÜM) yapılması kesin ve bağlayıcı tarzda istenenlere farz veya vâcip denilmiştir. Bir fiilin yapılmasının kesin ve bağlayıcı tarzda istendiğini gösteren delil kati ise Hanefîler bunu farz, zannî ise vâcip terimiyle ifade ederler. Meselâ kesin delillerle sabit olan ramazan orucu, abdestte yüzün yıkanması, namazda rükûa gitme gibi yükümlülükler farz olarak; vitir namazı, fıtır sadakası, namazda özellikle Fâtiha'nın okunması gibi yükümlülükler vâcip olarak nitelendirilir. Fakihlerin çoğunluğuna göre ise şâriin talebini ortaya koyan delillerin kati ve zannî kısımlarına ayrılması bu talebin sonucunu iki ayrı terimle ifade etmeyi gerektirmez, buna göre farz ile vâcip eş anlamlı kavramlardır. Ancak çoğunluğun görüşünü benimseyen bazı müellifler, kendilerinin farz ve vâcibin eş anlamlı kullanımını kati delille sabit durumlara tahsis edip zannî delille sabit durumlar için sadece vâcip terimini kullandıklarını belirtirler (meselâ bk. Tûfî, I, ). Buna karşılık Hanefî âlimlerince bazan vâcip kelimesi farzı da içine alacak şekilde kullanıldığı gibi amelî yönden bağlayıcılık vasfı dikkate alınarak vâcipten "amelî farz", inkârı küfre yol açtığı için farzdan da "itikadî farz" diye söz edilir. Yine farz kavramı, "yokluğu halinde geçerliliğin ortadan kalkacağı durum veya fiil" anlamında kullanıldığında bazan kati delille sabit olmayan fiilleri de kapsar ve buna "zannî farz" denir. Meselâ gusülde ağzın ve burnun yıkanmasının farziyeti böyle bir hükümdür. Öte yandan yasaklanan fiile ilişkin delil kati ise bu fiilin terkedilmesi de farz olarak nitelendirilir.

Ahmed b. Hanbel'den farz ve vâcip kavramlarının içeriği konusunda iki farklı görüş nakledilmiştir. Daha sağlam bulunan rivayete göre Ahmed b. Hanbel bu konudaki çoğunluğun görüşünü benimsemiştir. Diğer bir rivayete göre ise farz, yapılmasının gerekliliğine vâcibe nisbetle daha kesin nazarıyla bakılan durumları ifade eder. Meselâ ondan gelen rivayetlerin birinde fıtır sadakasının, abdestte ağza ve burna su vermenin Hz. Peygamber tarafından farz kılındığı ifade edilmiş, böylece Ahmed b. Hanbel'in fıkhî düşüncesinde farz ile vâcibin eş anlamlı kabul edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer rivayette ise onun bu gibi durumlarda farz kelimesini kullanmaya cesaret edemediği belirtilmiş, buradan da sünnetle sabit hususları vâcip olarak nitelendirdiği neticesi çıkarılmıştır.

Hanefî fıkıh usulü eserlerinde farz ve vâcibin sonuçları şöyle özetlenir: Bu fiilleri Allah'ın buyruğuna uyma iradesiyle yerine getirenler dinen övgüye lâyık kabul edilir ve sevaba hak kazanırlar. Farzı inkâr eden dinden çıkmış olur, geçerli mazereti olmaksızın terkeden ise fâsık durumuna düşer. Vâcibi inkâr eden dinden çıkmaz, haber-i vâhidi hafife aldığı için terkeden fâsık kabul edilir; yorumdaki ictihad farklılığı sebebiyle yerine getirmeyen ise fâsık sayılmaz. Her iki fiili mazereti olmaksızın terkeden dinen kınanmaya ve uhrevî cezaya müstahak olur.

Hanefîler'in dışında kalan usûl-i fıkıh âlimleri, gerek farz gerekse vâcibin, yapılması kesin ve bağlayıcı tarzda istenen fiilleri ifade ettiği hususundaki ittifakı göz önünde bulundurarak bu konudaki terim farklılığının öze ilişkin değil lafzî olduğunu belirtirlerse de Hanefî âlimlerince farz ve vâcip olarak nitelendirilen durumlar arasında itikadî açıdan olduğu gibi amelî yönden de sonuç farklılığı bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Şöyle ki: Her iki fiilin mazeretsiz terki kişiyi uhrevî cezaya müstahak kılarsa da vâcibin terki farzın terkine nisbetle daha hafif bir kusur sayılır. Yine ibadetlerde farzın terki halinde bunun aynen tekrarlanması dışında bir yol öngörülmezken vâcibin terki durumunda bunun başka bir şekilde (meselâ namazda sehiv secdesiyle, hacda ceza kurbanı ile) telâfi edilmesi kabul edilmiştir. Öte yandan Hanefîler'in vâcip olarak niteledikleri fiillerin çoğunluğa göre daima -farzın eş anlamlısı olmak üzere- vâcip çerçevesinde düşünülmediğine de işaret etmek gerekir. Meselâ vitir namazı, kurban gibi fiiller Hanefîler tarafından vâcip olarak nitelendirilirken bu konulardaki dinî talep kesin ve bağlayıcı nitelikte kabul edilmediğinden çoğunluk tarafından mendup (sünnet) sayılmıştır.

Bazı klasik kaynaklarda ferâiz kelimesi, ister öğle namazının dört rek'at oluşu gibi buyruk, ister şarabın haramlığı gibi yasak türünden olsun, dinin kesin hükümlerini ifade eden geniş kapsamlı bir kavram olarak da kullanılmıştır.

Usul âlimleri "vâcip" başlığı altında, vâcibin değişik açılardan taksimi başta olmak üzere farz ve vâcip kavramlarını ortaklaşa ilgilendiren birçok konuyu geniş biçimde ele almışlardır (bk. VÂCİP).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

kaynağı değiştir]

Daha geniş olan ikinci grup olan elli dört farz da şunlardır:[9]

  1. Allah-u Teâlâ’nın bir olduğuna inanmak,
  2. Helâl yemek ve içmek,
  3. Abdest almak,
  4. Beş vakit namaz kılmak,
  5. Cünüblükten gusül etmek,
  6. Rızkın Allah-u Teâlâ’dan olduğuna inanmak,
  7. Helâl, temiz elbise giymek,
  8. Hak’ka tevekkül etmek,
  9. Kanaat etmek,
  10. Nimetlerinin mukabilinde, Allah-u Teâlâ’ya şükür etmek,
  11. Kazaya razı olmak,
  12. Belalara sabır etmek,
  13. Günahlardan tevbe etmek,
  14. Allah rızası için ibadet etmek,
  15. Şeytan’ı düşman bilmek,
  16. Kur’ân-ı Kerîm’in hükmüne razı olmak,
  17. Ölümü hak bilmek,
  18. Allah’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak,
  19. Babaya ve anaya iyilik etmek,
  20. Marûfu emir ve münkeri nehy etmek (dinin emirlerini yaymaya çalışmak),
  21. Akrabayı ziyaret etmek,
  22. Emanete hıyanet etmemek,
  23. Daima Allah-u Teâlâ’dan korkup, ferahı (şımarıklığı ve azgınlığı) terk etmek,
  24. Allah’a ve Resûlüne itaat etmek,
  25. Günahdan kaçıp, ibadetlerle meşgul olmak,
  26. Müslüman âmirlere itaat etmek,
  27. Âleme ibret nazarıyla bakmak,
  28. Allah-u Teâlâ’nın varlığını tefekkür etmek,
  29. Dilini, haram fuhuş kelimelerden korumak,
  30. Kalbini temiz tutmak,
  31. Hiçbir kimseyi maskaralığa almamak,
  32. Harama bakmamak,
  33. Her zaman sözüne sadık olmak,
  34. Kulağını fuhuş söz ve çalgıdan korumak,
  35. İlim öğrenmek,
  36. Tartı ve ölçü âletlerini, hak üzere kullanmak,
  37. Allah’ın azabından emin olmayıp daima korkmak,
  38. Müslüman fakirlere zekât vermek ve yardım etmek,
  39. Allah'ın rahmetinden ümit kesmemek,
  40. Nefsinin isteklerine tâbî olmamak,
  41. Allah rızası için yemek yedirmek,
  42. Kifayet miktarı (yetecek kadar) rızk kazanmak için çalışmak,
  43. Malının zekâtını, mahsülün öşrünü vermek,
  44. Âdetli ve lohusa olan ehline yakın olmamak,
  45. Kalbini günahlardan temizlemek,
  46. Kibirli olmaktan sakınmak,
  47. Baliğ olmamış yetimin malını korumak,
  48. Genç oğlanlara yakın olmamak,
  49. Beş vakit namazı vaktinde kılıp kazaya bırakmamak,
  50. Zulümle kimsenin malını yememek,
  51. Allah-u Teâlâ’ya şirk koşmamak,
  52. Zinadan kaçınmak,
  53. Şarabı ve alkollü içkileri içmemek,
  54. Yok yere yemin etmemek.

Ayrıca bakınız[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır