fatma ana eli cübbeli / Fatma Ana'nın eli neden bu kadar popüler? - Aktüel Haberleri

Fatma Ana Eli Cübbeli

fatma ana eli cübbeli

Hazreti Fâtıma (Radyallâhu Anhâ) Vefatı

Ümmü’l-Haseneyn Fâtıma bint-i Muhammed ez-Zehrâ (v. 11/632), Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in soyunu devam ettiren kızı.

Bi‘setten yaklaşık bir yıl önce (m. 609), İbn-i Sa‘d[1] ile bir kısım tarihçilere göre ise Kureyş’in Kâbe’yi yeniden inşası sırasında (m. 605) Mekke’de doğdu. Öz kardeşleri Zeyneb ile Rukıyye (Radıyallâhu Anhümâ)dan küçük, Ümmü Gülsûm (Radıyallâhu Anhâ) dan büyük olduğu söylenmekteyse de Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in en küçük kızı olduğu görüşü daha doğru kabul edilmektedir.[2]

İmam-ı Zehebî (Rahimehullâh)ın belirttiğine göre künyesi “babasının annesi, anam” mânasına gelen “Ümmü ebîhâ” idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı anne sevgisiyle seven Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır. Lakabı “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehrâ olmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir.[3]

Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) on beş yaşını tamamladıktan sonra onunla önce Hazreti Ebû Bekir, ardından da Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anhümâ) evlenmek istemiş. Resûl-i Ekrem her iki teklife de olumlu cevap vermemiş, bunun ardından Hazreti Ali (Kerramellâhu Te‘âlâ Vechehû) Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya talip olmuş ve bu talebi Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) tarafından kabul edilmiştir.[4] O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) mehir verecek kadar malı bulunmadığından Bedir Gazvesi’nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir.

Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)nın çeyizi de kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti. Düğünleri Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Hazreti Âişe (Radıyallâhu Anhâ) ile evlenmesinden dört buçuk ay sonra 2. yılın Zilkâde (Mayıs 624) veya Zilhicce (Haziran 624) ayında gerçekleşti. Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) 3. yılın Ramazan ayında (Şubat 625) ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şaban (Ocak) ayında Hüseyin (Radıyallâhu Anhümâ)yı dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile [5] Ümmü Gülsûm ve Zeyneb doğdu. Evliliklerinin ilk yıllarında Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) ile Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) arasında küçük çapta bazı anlaşmazlıklar olmuş [6] ancak Resûl-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in aralarını bulması ve Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya kocasına itââti tavsiye etmesi üzerine kırgınlıklar son bulmuş, Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) da artık eşini hiçbir şekilde üzmeyeceğini söylemiştir.[7]

Uhud Gazvesinde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) aynı zamanda yaralıları tedavi etti. Bu savaşta Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı.[8]

Hayâ ve Edep Timsali Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)

Resûl-i Ekrem Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)ya son hastalığı sırasında Kur’ân-ı Kerîm’i Cebrâil (Aleyhisselâm) ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını, bu sene Cebrâil (Aleyhisselâm)ın aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ağlamaya başlamış; Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların hanımefendisi olduğunu söylemesi üzerine de gülüp sevinmiştir.[9]

Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çok düşkün olan Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resûl-i Ekrem defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik (Radıyallâhu Anh)a,  Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonra da günlerce gözyaşı döktü.

Hazret Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ), Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti. Muhammed el-Bâkır (Radıyallâhu Anh)ın belirttiğine göre Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) yıkadı.[10] Cenaze namazını Hazreti Abbas veya Hazreti Ali (Radıyallâhu Anhümâ) kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hazreti Ali, Hazreti Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-baki‘ kabristanına defnedildi. (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în)

Edep ve Hayâ Timsâli

Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in terbiyesiyle yetişen Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) onun hem hayâ ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından[11] yürüyüşüne kadar[12] birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşadı. El değirmeninde un öğütmekten usanan Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ile kuyudan su çekip taşımaktan yorulduğunu söyleyen Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) bu hususta Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den yardım istemeye karar verdiler. Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) Medine’ye bir savaş esirinin geldiğini duyunca babasına giderek ondan kendisine ev işlerinde yardım edecek bir hizmetçi talep etti. Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de esiri, mescidde yatıp kalkan fakir müslümanların (ehl-i Suffe) ihtiyaçlarını karşılamak üzere satacağını, bu sebeple kendisine bir hizmetçi veremeyeceğini, buna karşılık yatağa girdiği vakit otuz üçer defa sübhânallah, elhamdülillah, Allâhüekber demesinin istediği hizmetçiden kendisi için daha hayırlı olacağını söyledi.[13]

Bu güzel vasıfları sebebiyle Resûl-i Ekrem, Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı.[14]

Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sefere giderken aile fertlerinden en son Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ) ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü.[15]

Kadınlardan en çok Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)yı, erkeklerden de Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh)ı sevdiğini söyleyen[16] Resûl-i Ekrem, “Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur”[17] ve “Bana melek gelerek Fâtıma’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi”demiş,[18] cennetlik kadınların en faziletlilerini saydığı bir başka hadisinde de önce Hazreti Hatice ile Hazreti Fâtıma’nın, sonra da Âsiye ile Meryem’in adlarını söylemiştir.[19]

Hazreti Fâtıma (Radıyallâhu Anhâ)dan on sekiz hadis rivayet edilmiş olup tamamı Kütüb-i Sitte’de yer almakta, bunlardan ikisi hem Sahîh-i Buhârî hem de Sahîh-i Müslim’de bulunmaktadır. Kendisinden Hazreti Ali, Hazreti Hasan ile Hüseyin, Hazreti Âişe, Ümmü Seleme, Hazreti Peygamber’in hizmetkârı Ümmü Râfi‘in karısı Selmâ, Enes b. Mâlik (Radiyallâhu Anhüm) ve başkaları rivayette bulunmuşlardır. Ayrıca Hazreti Hüseyin’in kızı Fâtıma’nın ve daha başka râvilerin ondan mürsel rivayetleri vardır.[20](Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în)

Dipnot


[1]et-Tabakat, VIII, 19
[2] İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, XII, 441; a.mlf., el-İsâbe, VII, 648
[3]Ebû Nuaym, II, 39
[4]İbn Sa‘d, VIII, 19
[5] (İbn Kuteybe, s. 211; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 243)
[6]Buhârî, “Edeb”, 113, “İsti’zân”, 40
[7] İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 59
[8]Müslim, “Cihâd”, 101.
[9] Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 12, “İsti’zân”, 43; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 97-99
[10] Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ, II, 128
[11]Tirmizî, “Menâkıb”, 60
[12]Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 98
[13]Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 9, “Nafakat”, 6-7, “Da’avât”, 11
[14]Müslim, “Feżzâilü’s-sahâbe”, 98; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 143, 144; Tirmizî, “Menâkıb”, 60
[15]Ebû Dâvûd, “Tereccül”, 21
[16]Tirmizî, “Menâkıb”, 60
[17]Buhârî, “Fezâ’ilü ashâbi’n-nebî”, 12, 29; Müslim, “Fezâ’ilü’s-sahâbe”, 93-94; Hâkim, III, 154
[18]Hâkim, III, 151
[19]Müsned, I, 293
[20] M. Yaşar Kandemir, DİA, cilt: 12; sayfa: 219-223’den ihtisâr edilmiştir.

Etiketler: fatima radiyallahu anhahz fatmaÜmmü’l-Haseneyn Fâtıma

Fatma Ana'nın eli neden bu kadar popüler?

Yazı:DENİZ BAĞRIAÇIK/ Aktuel.com.tr

2008 yılından itibaren, birçok ünlü tasarımcının koleksiyonlarında Fatma Ana'nın eli sıklıkla görülmeye başlandı. Üstelik sadece takılarda, dekorasyonda da değil. Tişörtlerin, çanta üzerlerinde artık Fatma Ana'nın elini görmek mümkün. Avrupa ve Amerika'daki butikler dahi İslam ve Musevi dünyasının bu ortak simgesiyle donatılmış durumda.

Fatma Ana'nın elinin anlamı nedir?
Fatma'nın Eli' olarak bilinse de Arapça'da 'Hamse Eli' diye anılır. Hamse, beş anlamına gelir ve bir elin parmak sayısını gösterir. Hindu'lar 'Humsa Eli', Museviler ise 'Hameş Eli' veya 'Miryam'ın Eli' adını vermişlerdir. Özellikle Kuzey Afrika'da özellikle çok değerlidir. Güç, bereket, dayanıklılık gibi insanlığın en manevi ihtiyaçlarına kucak açan bu sembolün keşfedilmesinin altında bir kıskançlık hikâyesi yatar.

Neden güç simgesi?
Hz.Fatma bir gün mutfakta helva kavururken, eşi Hz. Ali'yi genç ve güzel bir odalıkla görür ve pişen helvaya elini daldırır ancak hiç bir şey olmaz, helvayı böyle kavurmayı devam eder. O günden sonra elinin kutsallığına, gücüne adeta yenilmezliğine inanılır. Her güçlük adeta onun eliyle aşılacaktır. İslam ve Musevilik'te yer alan bu ortak sembolün, geniş bir coğrafyada gücüne günümüzde halen inanılmakta.

Neden tasarımcıların gözbebeği?
Dünya küresel bir krize 2008 yılında girdi. İngiltere ve Amerika'nın başı çektiği ülkelerde, birçok kişi işlerini kaybetti. Avrupa'daki birçok ülke halen işsizlikle mücadele ediyor. Bunların dışında da, yeryüzünde milyonlarca kimse son yıllarda artan kanser ve tedavisi güç hastalıklara daha sık yakalanır oldu. Terör, doğal afet gibi insanlığın bir anda hayatlarında kökten değişiklik yaratan olaylar kuşkusuz kişilerin maneviyata sığınmalarında büyük bir etken. Aktuel.com.tr olarak şans ve sembol kolye tasarımları ile ünlü Antik Takı tasarımının tasarımcılarından Sevim İsot'a fikrini sorduk.

Sevim İsot, Takı tasarımcısı
İnsanlar zor dönemlerinde mücadele ederken, böyle simgelere ihtiyaç duyabiliyorlar. Ekonomik krizler de çok etkiliyor. Tasarımları boyunlarında taşımaları elbette batıl inanç ama kendilerini iyi hissediyorlar. Uğur getirdiğine inanıyorlar. Biz de bir çok farklı tasarımlar bulunuyor ve geneldetasarımlarımız hep bu yönde, kişilerin kendilerini iyi hissetmelerine yönelik şeyler. Nazar dualarımız var bunların hepsi kişilerin zor dönemlerinde daha çok sarıldıkları ürünler. İşte böyle bir tabloda, en çok üzerimizde taşımaya ihtiyaç duyduğumuz simgelerden biri oluyor, Fatma Ana'nın eli. Hem bize bereket, hem de tüm olumsuzluklara dayanma gücü getiriyor. Tasarımcıların da bu güzel simgeyi kullanmak çok hoşlarına gidiyor.

Hangi yabancı tasarımcılar bu figürü kullanıyor?
Amerika'da Urban Outfitters mağazaları koleksiyonlarında Fatma Ana'nın elinin olduğu tişörtleriyle dikkatleri üzerlerine çektiler. Müslüman kesimlerden bu sembolün herkesin üzerinde yer almasının aşağılayıcı olduğuna dair tepkiler alırlarken, geniş bir kesim tarafında da çok büyük beğeni aldı. Lüks sevenlerin tasarımcısı Celine Leora'da yardım sevenler için düzenlenen bir gecede Fatma Ana'nın elini parfüm şişelerinin üzerine tasarlayarak herkesin ilgi odağı haline gelmişti. Ünlü takı tasarımcısı Ileana Makri'de 18 ayar pembe altın ve pırlanta işlemeli eli de New York Barneys mağazalarında satışa sunuldu. Türkiye'den de birçok isim son dönemlerde bu kutsal simgeyi tasarımlarına taşıdı: Paşabahçe'de dekorasyonda kullanırken, bir çok takı tasarımcısı pırlanta ve nazar boncukları kullanarak Fatma Ana'nın eline koleksiyonlarında yer verdi.


HZ. MUHAMMED'İN SOYUNU DEVAM ETTİREN HZ. FATMA, HALK İNANÇLARINDA DA ETKİLİ

Mütevazı yaşamıyla Müslümanlara örnek olan, Hz. Muhammed'in "Vücudumun bir parçası, gözümün nuru; kalbim, ruhum ve vicdanım" dediği, soyunu devam ettiren kızı Hz. Fatma, Aleviler arasında özel bir değere, halk inançlarında farklı bir konuma sahip. Anadolu'dan Hindistan'a kadar "Fatma'nın Eli"nin kötülüklerden koruduğuna, inanılıyor. En son Topkapı Sarayı ve Türk Kadınları Derneği'nin ortaklaşa düzenledikleri "Osmanlı Devleti'nde Ehl-i Beyt Sevgisi" konulu sergi ve Salih Suruç'un "Hz. Fatıma" kitabıyla anılan Hz. Fatma'nın kısa süren hayatı ilginç ayrıntılarla dolu.

"Hz. Muhammed'in kızı Fatma, kocası Hz. Ali'yi genç ve güzel bir odalıkla görünce o sırada pişirmekte olduğu helvaya şaşkınlıkla elini daldırır ve karıştırmaya başlar. Kocası durumu fark edince Fatma'nın elini tencereden çıkartır. Fatma'nın eli yüzyıllardır sahiplerine şans getirdiğine ve onlara sabır ve sadakat erdemleri verdiğine inanılan bir tılsım haline gelir. Bu nesne genellikle 'Fatma'nın Eli' olarak bilinilirse de Araplar arasında 'Hamse Eli' diye anılır. Hamse, beş demektir ve bir elin parmak sayısını gösterir. Hindu'lar 'Humsa Eli', Museviler ise 'Hameş Eli' veya 'Miryam'ın Eli' adını vermişlerdir. Bazı kültürlerde yukarıya dönük, bazı kültürlerde aşağıya dönük el şeklinde bulunmaktadır."

Bu sözler, Fatma'nın Eli'nin seramikle yeniden yorumlayan sanatçı Sara Aji'ye ait. Hz. Muhammed'in soyunu, ataerkil bir toplumda bir kadından devam ettiren, Müslümanlığın en önemli kişiliklerinden biri olan Hz. Fatma'ya dair bir yazıya, bir sanatçıdan alıntıyla başlamamın sebebi ise aşikâr! Hz. Fatma, salt dinsel boyutuyla değil, mitolojik bir efsane olarak da Anadolu'dan Hindistan'a kadar uzanan bir coğrafyada etkili. Gaziantep Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ruhi Ersoy, "Kadın Kamlardan Ebelere" çalışmasında Mersin yöresi Tahtacı Türkmenleri arasında, doğum esnasında ebenin işe "Benim elim değil, Fatma Ana'nın eli" diyerek başladığını, doğum yapacak kadının karnını eliyle ovup doğumu gerçekleştirmeye çalıştığını belirtiyor. Ünlü tasavvuf uzmanı Annemarie Schimmel de, "Tanrı'nın Yeryüzündeki İşaretleri" adlı kitabında Fatma'nın Eli'nin önemine dikkat çekiyor: "Parlak gümüş veya altın mücevherler üzerine kazınan veya kırmızı boyayla çizilen, bazen de evi koruması için duvara çizilen 'Fatma'nın Eli', İslam dünyasında en sevilen muskalardan birine kaynak olmuştur. Bu el genellikle Sufilerin kullandıkları asa veya değneklerin baş tarafını oluşturur. Ayrıca Ali veya Oniki İmam'ın isimleri bazen metal bir 'Fatma'nın Eli'nin üzerine kazınır".

"Babasının annesi"
Anadolu'nun pek çok yerinde Fatma'nın Eli ile ilgili inançlar mevcut. Konu hakkında görüşlerini aldığımız Prof. Dr. Beyza Bilgin, halk arasında genellikle kolye olarak kullanılan Fatma'nın Eli'ndeki 5 parmağın, sülalenin 5 üyesi, Hz. Muhammed, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i sembolize ettiğini belirtiyor. "Annem fırına yemek koyarken dahi 'Benim elim değil, Fatma'nın eli koyuyor' derdi. İlaçla geçmeyen ya da ilaca gerek olmayan hastalıkların, Fatma'nın Eli'yle dokunulduğunda, dua okunduğunda iyileşeceğine inanılır" sözleri ise bu inancın ne kadar hayatın içinde olduğunu kanıtlıyor. Prof. Bilgin, Hz. Fatma'nın Hz. Muhammed'in kızı olduğu ve bilgileri ilk elden öğrendiği için önemli olduğunun da altını çiziyor. Bu noktada kısaca Hz. Fatma'nın yaşamına göz atmak gerekiyor.
Hz. Muhammed ve Hz. Hatice'nin en küçük kızı olan Hz. Fatma, Mekke'de doğdu. Küçük yaşta annesini kaybetti. Üç ablası da o dönemde evli oldukları için annesinin yokluğunda ve Müslümanlığı yaymak için mücadelesinde babasının en büyük destekçisi olması, ona "babasının annesi" lakabını kazandırdı. Kaynakların büyük bölümüne göre 18 yaşındayken Hz. Ali ile evlendi. Camile Adams Helminski'nin "Sufi Kadınlar" kitabında yer verdiği bu evliliğe dair bir ayrıntı, aile ilişkilerini aydınlatıyor: "Fatma ve Ali'nin evlilikleri Cebrail tarafından vahyedilmiş bir evlilik olmasına rağmen birçok evlilik gibi iniş çıkışları olan bir evlilikti. Bir gün Ali ve Fatma birbirlerine dargın iken Hz. Muhammed onların ziyaretine gelir. Kendisinin ikisinin arasına uzandığı ve her ikisinin de ellerini alarak kendi karnı üzerine koyduğu söylenir. Peygamber onlara kendisiyle beraber nefes almalarını ve içleri huzur doluncaya kadar bu konumlarını muhafaza etmelerini söyler. Bir süre sonra onların kulübesinden yüzünde tebessüm ile ayrılır. Niçin gülümsediğini soran bir arkadaşını şöyle yanıtlar: 'En sevdiğim iki kişi artık huzura kavuştular'".
Hz. Fatma ve Ali'nin beş çocukları oldu, ancak üçü çocuk yaşta öldü ve Hz. Muhammed'in soyu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile devam etti. İslam kaynakları o günün şartlarında son derece ataerkil bir toplum olan Arabistan'da, peygamber soyunun bir kadından devam etmesini çok önemsiyor. Parıldayan anlamında "Zehra", temiz anlamında "Betül" lakaplarına da sahip olan Hz. Fatma'nın kişiliğine dair Tevfik Ebu İlm'in İnsan Yayınları tarafından yayımlanan "Hz. Fatıma" kitabında şu satırlar dikkat çekiyor: "Kırmızıya çalar beyaz bir ten, siyah ve uzun saçlar. (Kemal ve güzelliğin en üstün örneği idi. Arap yarımadasındaki tüm kadınların sahip oldukları bilgi ve ilimlerden haberdardı ve hepsini kavramıştı. Kuran ayetlerine dayanarak Ebu Bekir ile girdiği tartışmalar, onun Kuran ayetlerine vâkıf olduğunu ortaya koymaktadır". Hz. Fatma'nın dış görünüşü, konuşması, hal ve tavırlarıyla Hz. Muhammed'e en çok benzeyen kişi olduğunu Hz. Ayşe de belirtmiş. Baba ile kızı arasındaki çok yakın ilişki, Hz. Muhammed'in bir sefere çıkarken en son, geldiğinde ise ilk önce kızını ziyaret etmesi, kızını gördüğünde ayağa kalkarak yerini ona vermesi gibi örneklerden anlaşılıyor. Ebu İlm'in kitabında yer alan yine Hz. Ayşe'ye ait şu satırlar da manidar: "Resulullah'a Fatıma'yı sanki bal şerbeti içer gibi öylesine öpmesinin sebebini sordum. Bana 'Beni miraca götürdükleri gece Cebrail beni cennetin içine götürdü ve bana bir elma verdi. Onu yedim. Ne zaman o elmayı özlesem Fatma'yı öpüp, cennetin kokusunu ondan alıyorum. (O benim kalbim, ruhum ve vicdanımdır. Her kim onu üzerse beni, her kim beni üzerse Allah'ı üzmüştür".

Alevilerin "Fatma Ana"sı
Aynı kitapta yer verilen Hz. Muhammed'in "Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum. Biri Allah'ın kitabı; O, hidayet ve nurdur, onunla amel edin. Diğeri Ehl-i Beytim" hadisini özellikle Aleviler çok önemsiyor. Alevilerin çoğu, Hz. Fatma ve Hz. Ali'nin nikâhının Allah'ın huzurunda, meleklerin şahitliği ile kıyıldığına, Hz. Fatma'nın Hz. Ali ile evlenmek için Allah'a, kadın soyunun tek şefaatçisi, yani kurtarıcısı olmak için şart koştuğuna, Allah'ın bu şartı kabul ettiğine inanıyor. İbrahim Bahadır "Alevi ve Sünni Tekkelerinde Kadın Dervişler" kitabında "Fatma Ana"nın, 12 İmam'ı Hz. Muhammed'e dayandıran şahsiyet olarak Sufilerin manevi lideri olduğunu belirtiyor: "Alevi Bektaşi yoluna gönül vermiş kadınlar, Hz. Fatma'yı veli, ermiş olarak kabul edip, kendilerini onun manevi mirasçısı saymışlardır. Birçok Alevi tekkesinde ya da dini mekânlarda bulunan ocakların çoğunun adı Fatma Ana Ocağı'dır."

Hz. Fatma'nın savaşlara katıldığı, babasının ve eşinin ev dışındaki bazı işlerini üstlendiği, aynı zamanda şiir de yazdığı söyleniyor. Babasının kendisine miras olarak bıraktığı Fedek arazisini, halifeliğine karşı çıktığı Ebu Bekir'in, peygamberin kendisine "Benden miras kalmaz" dediğini iddia ederek el koyması üzerine peygamberin mescidinde yaptığı, Ebu İlm'in kitabında yer alan konuşma, hitabet yeteneğine de işaret ediyor: "Peygamberin kızı olduğum, sizin için gökteki güneş kadar açıktır. Siz Müslümanlar acaba babamın mirası konusunda yenilgiye uğramama ve haksızlığa uğratılmama vicdanınızla razı mısınız? (…) Uyanık olun; duraksamadan eğrilik ve yıkım yoluna yöneldiğinizi, toplumun idaresini eline alması gereken kişiyi yönetimden ve makamından uzaklaştırdığınızı görüyorum". Yine aynı kitapta, Ebu Bekir ve Ömer'e hitaben "Siz ikiniz beni öfkelendirdiniz, huzur ve rahatımı sağlamadınız. Peygambere kavuştuğum an sizi şikâyet edeceğim, adaletin yerine getirilmesini isteyeceğim" sözleri ise Müslümanlar arasındaki temel fikir ayrılıklarından birine işaret ediyor.

Türk Kadınları Derneği Başkanı Cemalnur Sargut:
"Kuran'ı yorumlama kabiliyetine sahiptir"
"Hz. Fatıma İslam tasavvufunda hem kendi yapısı, hem Peygamberimizin ruhunu taşıması, hem de soyunu devam ettirmesi sebebiyle çok önemli. Kevser suresinin iniş sebebidir. Erkek evladı olmadığı için soyunun devam etmeyeceği söylentilerine karşı Kevser Suresi'nde soyunun Hz. Fatıma ile devam edeceği müjdelenmiştir. Peygamberimizin, içeri girdiğinde ayağa kalktığı tek kişidir. Peygamberimizin kadındaki tecelliyi bu şekilde kabul edişi çok büyük bir lütuftur İslam alemi için. Peygamberimiz kendi hakikatini görmüş Hz. Fatıma'da.
Hepimiz için örnek bir hayat sürmüş, çok mütevazı yaşamış. Tasavvuf insanı onun yaşantısını örnek alır. Evlatlarını kaybedeceğini bildiği halde, gözünde bir damla yaşla Hz. Peygamber'den Hz. Hüseyin ve Hz Hasan için gözyaşı döken insanlara şefaat etmesi için izin istemiş, bunun üzerine Cebrail onu bütün İslam kadınları için şefaatçi ilan etmiştir. Kuran'ı yorumlama kabiliyetine sahiptir. Devrimizin Meryem'idir. Betül'dür, adet görmediği halde çocuk doğurmuştur. Acılı bir ana ama nefsini susturmuş, ruhunu konuşturmuştur. Babasındaki Allah tecellisinden başka bir şeye önem vermemiş, Hz. Ali'yi de aynı tecelli için sevmiştir. Aralarındaki muhabbet her Müslüman aile için örnektir ama salt mecazi aşk olarak düşünmek bence hakarettir."

Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları Başkanı Ayşe Sucu:
"Yeniden okunması gereken bir şahsiyet"
"İslam tarihinde ve Kur'an'da rol-model kadın şahsiyetler arasında yer alan Hz. Fatma, sadece kadınlar için değil, bütün inananlar için oynadığı rol açısından yeniden okunması gereken bir şahsiyettir. Peygamberimizin kendinden sonra dinin öğrenileceği adres olarak bir kadını 'Hz. Ayşe' yi göstermesi ve yine altı kız çocuğundan biri olan Hz. Fatma ile soyunun ve aile bağının, kurumsal ve manevi anlamada sürdürülüyor olması, kadınlar üzerinden topluma ve tüm insanlığa verilen bir mesaj olarak algılanması gerekir. Yine peygamberimizin sünnetini bütün olarak okumamız gerekirse, sosyal şartların da getirdiği bir durum belki de bir zorunluluk olarak kendilerinin çok eşli olmasına rağmen Hz. Fatma'nın eşi Hz. Ali'nin ikinci eş almak istemesine şiddetle karşı çıkması, çok eşliliğe "sünnet" gözüyle bakanlar için de dikkate alınması gereken bir mesajdır. Dönemin toplumsal ve kültürel yapısına baktığımızda kadına ve kız çocuklarına verilen değer öncelikle peygamberimizle Hz. Fatma arasındaki baba kız ilişkisi, tüm babalar için örnek teşkil etmelidir. Bütünüyle sevgi, saygı, şefkat, merhamet ve muhabbet içerikli bu ilişki sağlıklı ve örnek bir aile kurumunun oluşmasına zemin teşkil etmiştir. "Ehl-i beyt" kavramını maddi ve manevi boyutuyla bu açıdan da okumamız gerektiğine inanıyorum."
Yazı:GÖKÇEN BEYİNLİ DİNÇ/AKTÜEL

İsmailağa Cemaati'nin önde gelen isimlerinden Cübbeli Ahmet Hoca lakablı Ahmet Mahmut Ünlü, İran devriminin lideri Ayettullah Humeyni üzerinden Milli Görüşçüleri eleştirdi.

Ünlü, sosyal medya hesabından yaptığı videolu paylaşımında , "Humeynî’yi Müslüman Sanan Bâzı Millî Görüşçülerin, Onun 'Peygamberden Sonra Fâtıma Annemize de Vahiy Geldiğine Dâir' Sözlerini Duyduktan Sonra Hâlâ Fikirleri Değişmeyecek mi?" notunu düştü.

Youtube kanalında yayınladığı videoda, Humeyni'nin, Hz. Muhammed'in kızı Hz. Fatma ile ilgili sözlerinin yer aldığı ses kaydını yayımladıklarını ifade eden Ünlü, "Humeyni, 'Peygamberimizden sonra Cebrail Fatma'ya vahiy getirmeye başladı. Hz.Ali de o vahiyleri yazdığı için vahiy katibi oldu' diyor. Kur'an'ı yazandan başka vahit katibi olur mu?" ifadelerini kullandı.

Peygamber'den başkasına vahiy geldi diyenin kafir olacağını söyleyen Ünlü, "Hz. Fatma'ya Kur'an mı geldi. Perygamberden sonra vahiy kesildi. Kur'an bunu söylüyor. Bir de Cebrail geldi diyor. İlham manasında geldi dersin. Hz. Musa'nın annesine olduğu gibi. Ama burada Cebrail vahiy getirdi diyor. Vahiy Pergambere gelir. Hz. Fatma'ya peygamber diyor" diye konuştu.

Ünlü şöyle devam etti:

Çünkü Peygamberimizdir son peygamberdir sonra başkası gelemez. Bırakın kadını, erkek bile gelemez. Yeni bir peygamber geldi diyen kafir olur. Bunlar, Hz. Ayşe'ye, dört halifeye baş düşman. Ben bunları senelerdir anlatıyorum. İşte Humeyni'nin kendi sesini yayınladım. Bunlar Fatma mushafı diye bir Kur'an çıkardılar. Kendileri uydurdular bunlar acem palavraları. Kur'an bir tane başka yok.

"Sakallarına sarıklarına aldanmayın"

İran'daki İslam anlayışının itikadi olarak yanlış olduğunu söyleyen Ünlü, "Evvelden beri söyledik. Aldanmayın sakallarına, sarıklarına. İtikatleri bu. İmanları yok. Humeyni bu işin başı değil mi? Caferi mezhebinin en uygunu olduğunu söylüyor. Al sana itikat. Ben Caferilerin hepsi böyledir hepsi kafirdir demiyorum. Bunu Sünni de dese kafir olur. Ben İran rejimi kastediyorum. İran rejimini kuran bu adam değil mi? Humeyni'nin bu kaydı yeni düştü bana. Ters ilişkinin cevazı, gayri meşru olan şeylerin İslam'da mübah olduğu kendi kitaplarında var" ifadelerini kullandı.

"Milli Görüş camiasında eskiden beri İrancılık var"

Ünlü, Humeyni'nin sözleri üzerinden Milli Görüşçüleri de eleştirerek, "Milli Görüş camiasında eskiden beri bu İrancılık var. Onları iyi Müslüman görmek, İslam devleti olarak görme modası var" dedi.

Ünlü şöyle devam etti:

Onlar bizim vatanımız bölmek için uğraştılar. Türkiye'de iç savaş için uğraştılar. PKK'ya destek verdiler. Bunları bilmiyor muyuz? Suriye'de ne yaptıklarını bilmiyor muyuz? İran bize dürüst olsa, PYD orada devlet kurabilir mi? Amerika ile savaşıyorum diye numara yapıyor. Irak da onların ellerinde. Suriye ellerinde. PKK nasıl burada devlet olma yolunda ilerliyor?

Independent Türkçe


Çeşitli takı, çanta, giysi, yastık kılıfı, koltuk örtüsü tasarımlarında görmeye alışık olmadığımız bir simge var. El şeklinde, ortasında göz resmi bulunan simgeye 'Fatıma'nın Eli' adı veriliyor. Bu eşyaları satanlar ve kullananlar; simgenin musibetlerden koruduğuna inanıyor. İlahiyatçılar ise bu tür simgelerin dinî hiçbir önem taşımadığını söylüyor.

Son zamanlarda farklı aksesuarların üzerinde bir simge gözümüze çarpıyor. Orta parmakları aynı uzunlukta, başparmak ve serçe parmağı birbirine simetrik ve farklı yönlere bakan, ortasında bir göz figürü bulunan aşağıya dönük el şeklinde bir simge. Buna, 'Fatıma'nın Eli' deniyor. Özellikle kolye, küpe, yüzük, künye gibi çeşitli takılarda, çantalarda, giysilerde, yastık kılıflarında, koltuk örtülerinde gördüğümüz simgeye dinî önem atfediliyor. Sadakati ve sabrı temsil ettiğine ve musibetlerden koruduğuna inanılıyor. İlahiyatçılar ise bu tür simgelerin bidat ve hurafeden ibaret olduğunu belirtiyor.

İlahiyatçılar, 'Hz. Fatıma'nın Eli' diye simgeleştirilen şeklin esasen hadis kaynaklarından Tirmizi'nin Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde geçen, ehl-i kisa (örtü ehli) hadisi diye bilinen rivayete dayandığını ifade ediyor. Rivayet şöyle: Hz. Peygamber (sas)'in hanımlarından biri olan Ümmü Seleme'nin anlattığına göre bir gün Hz. Peygamber, Ümmü Seleme annemizin evindeyken, Hz. Fatıma elinde bir kap çorbayla gelir ve Efendimiz'in yanına girer.

Hz. Peygamber, 'Eşini ve iki oğlunu çağır!' der; bunun üzerine Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin gelir. Hep beraber o çorbayı içerler. Bu rivayeti bize aktaran Ümmü Seleme annemiz, odada namaz kılarken, Allah Teâlâ'nın "Ey ehl-i beyt! Allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (Ahzab, 32/33) ayeti iner. Bunun üzerine Hz. Peygamber o esnada üzerinde oturmuş olduğu Hayber dokuması örtünün artan bölümünü o dört kişinin üzerine bürür. Elini dışarı çıkarıp semaya çevirir ve iki defa "Allah'ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt'im ve yakınlarımdır. Onlardan günahları gider ve onları tertemiz kıl!" diye dua eder. Ümmü Seleme annemiz bunun üzerine başını odanın kapısından uzatarak, "Ben de sizlerle beraber miyim ya Resulallah?" deyince, Hz. Peygamber'in "Sen hayır üzerinesin, sen hayır üzerinesin!" dediğini nakleder.

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Suat Cebeci, "Fatıma'nın Eli" sembolünün, hayır ve bereket getireceği inancıyla kullanılmasının dinimiz ve inancımız açısından doğru olmadığını söylüyor. Cebeci'ye göre, bu tür sembollere uğur, uğursuzluk gibi anlamlar yükleyerek beklentiye girmek putperestliği çağrıştıran bir iman zafiyetine işaret ediyor. Cebeci, Hz. Peygamber'in canlı, cansız herhangi bir varlığa uğur veya uğursuzluk atfedilmesini yasaklayarak bunların şirke götürecek bir yol olduğuna dikkat çektiğini vurguluyor.

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaplan, 'Fatıma'nın Eli' ismiyle yayılan simgenin yukarıdaki hadisle ilgili olduğunu anlatıyor. Kaplan'a göre, Hz. Peygamber'in kendisiyle beraber beş kişinin üstünü örtmesi kaynaklarda 'ehl-i kisa' ya da 'ehl-i aba' yani 'örtü ehli' olarak geçiyor. Ve zamanla örtü ehli, 'pençe-i âl-i aba' şekline dönüşüyor. Pençe 'beş' anlamına geliyor ve bir elin beş parmağı anlamında kullanılıyor. Pençenin beş kişisi tasavvufi eserlerde; Hz. Peygamber, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i temsil ediyor. Özellikle Alevi-Bektaşi kültüründe bir eli simgeleyen pençe her bir parmakta bu beş kişinin adı yer alarak kullanılıyor.

Doğan Kaplan, "Öyle anlaşılıyor ki Hz. Fatıma'ya duyulan aşırı sevgi sonucu 'pençe-i âl-i aba anlayışı' tüccarların da katkısıyla maddi gelire çevrilmiş ve bidatleştirilmiş." diyor. Kaplan'a göre ne Şii kültüründe ne de Alevilik-Bektaşilik anlayışında bugün kullanıldığı gibi bir nazardan koruma, keramet vb. şeyler bu pençeye atfedilmemiştir. Bu son zamanlarda ortaya atılmış bir bidattir.

Hz. Fatıma'nın hayatı örnek alınmalı

Doğan Kaplan, "Fatıma'nın Eli" gibi sembollerde keramet aramak yerine onun yaşadıklarını, mücadelesini ve çektiği sıkıntıları öğrenip hayatının örnek alınmasını tavsiye ediyor. Zira Hz. Fatıma, hem erken yaşta annesini kaybetmiş hem de "babasının annesi" lakabını almış bir şahsiyet. Bu sebeple Hz. Peygamber, mübarek kızını çok sevmiş, yanına her geldiğinde onu ayağa kalkarak karşılamış ve ona ayrı bir değer vermiştir.

Suat Cebeci, Peygamberimiz de dâhil olmak üzere dinî yönden mübarek ve saygın kişileri sembollerle anmamamız, onların herhangi bir uzvunu sembol olarak kullanmamamız gerektiğini ifade ediyor. Cebeci'ye göre Hz. Fatıma'ya karşı saygı ve sevgimizi içimizde yaşatmalı ve dünyada onun bir sembolüne sarılmak yerine, ahirette şefaatini ummalıyız.

ZAMAN

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır