fikih ilminin onemi / FIKIH İLMİNİN ÖNEMİ | Mevlana Takvimi

Fikih Ilminin Onemi

fikih ilminin onemi

Fıkıh ilminin önemi ve Fıkıh alimlerinin dereceleri

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Allah, hakkında hayır dilediği (sevdiği) kimseyi, dinde fakih (fıkıh bilgini) kılar. (Buhârî &#; Müslim)

   Fıkıh, dînî emirleri ve yasakları derinlemesine kavrayıp bilmek ve anlamak demektir. Fıkıh bilginlerine fakih denir, çoğulu fukâhadır ve fukâhaların en üstünü müctehidlerdir. Fıkıh ilminin kaynağı “Edille-i Şeriyye” yani Kur’an, sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukâhadır. Fıkıh ilmi genelde dört ana bölümden oluşur;
   1.Bölüm: Namaz, oruç, zekat, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili konuları
içerir.
  2.Bölüm: Evlenme, boşanma, mehir, nafaka, iddet, süt kardeşliği ve mahremler gibi aile hukuku ile ilgili konuları içerir.
   3.Bölüm: Alış-veriş, borçlanma, fâiz, kira, ortaklık (şirket) ve miras gibi müslümanların ekonomik ve sosyal yaşantıları ile ilgili konuları içerir.
  4.Bölüm: Yüce dinimizde yasaklanan, içki, kumar, zina, hırsızlık, yol kesicilik, iffetli kadınlara iftira, yaralama, adam öldürme ve dinden dönme gibi suçların cezaları ile ilgili konuları içerir. Müslümanların, haramlardan titizlikle sakınıp ibâdetlerini bilinçli bir şekilde yapabilmeleri ve her konuda İlâhi emirler doğrultusunda yaşayabilmeleri için öncelikle fıkıh ilmini öğrenmeleri şarttır. Aksi halde sevap işleyeyim derken günaha girebilir ve emekleri boşa gidebilir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Bir kimse Allah’ın dininde tefekkuh eder (fıkıh ilmini derinlemesine öğrenir) se, Allah o kimsenin her işine yeter (kolaylaştırır) ve onu ümit etmediği yerden rızıklandırır. (Râmûz’ül-Ehâdis) Allah’ın dininde tefekkur eden yani fıkıh ilminde uzmanlaşan âlimler yedi tabakadır;
   1-Mutlak müctehidler: Bunlar koymuş oldukları usül ve kurallar doğrultusunda Edille-i Erbaa (Kitab, sünnet, icmâ-ı ümmet ve kıyası fukâha) dan hüküm çıkaran ve başkasına bağımlı olmayan, İmâm-ı Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şâfî ve İmâm-ı Ahmed İbni Hanbel gibi müctehidler.
   İmâm-ı Ebû Hanîfe, hicrî 80 yılında Kûfe’de doğdu ve yılında Bağdat’ta öldü. İmâm-ı Mâlik hicrî 93 yılında Medine’de doğdu ve yılında Medine’de öldü. İmâm-ı Şâfî hicrî yılında Gazze’de doğdu ve  yılında Mısır’da öldü. İmâm-ı Ahmed İbni Hanbel hicrî yılında Bağdat’da doğdu ve yılında Bağdat’da öldü. Rahmetullahi aleyhim ecmâîn.

   2-Mezhepte müctehidler: Bunlar mezheb imamının koymuş olduğu
usül ve kurallara bağlı kalarak “Edille-i Erbaa” dan hüküm çıkaran, İmâm-ı
Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed gibi müctehidlerdir.

   3-Mes’elelerde müctehidler: Bunlarda mezheb imamına bağlı kalarak
sınırlı ve kısıtlı ictihad yapabilen,
Tahâvî, Şems-el-Eimme ve Kâdıhan
gibi müctehidler.

   4-Eshâb-ı tahric: Bunlar ictihad derecesinde olmayıp, müctehidlerin üstü kapalı hükümlerini açıklayan Hüsâmeddin Râzî gibi fıkıh âlimleridir.

   5-Erbâb-ı tercih: Müctehidlerin farklı rivâyetlerinden birini tercih etme yeteneğine sahip olan, Ebû’l-Hasan-ı Kudûrî ve Ali Mergenânî gibi fıkıh âlimleridir.

   6-Eshâb-ı temyiz: Bir mesele hakkında gelen çeşitli haberleri, kuvvetlerine göre sıralayıp yazabilen, Kenz-üd-Dekâik sahibi Ebulberekât ve Vikâye sahibi Burhânüşşeri’a gibi fıkıh âlimleridir.

   7-Önceki âlimlerin kitaplarından doğru olarak nakil yapabilen İbni Âbidin gibi fıkıh âlimleri: Fıkıh âlimlerinin son halkası olan İbni Âbidin, hicrî (m) yılında Şam’da doğdu ve hicrî (m) yılında Şam’da öldü.

 Yüce Allah buyuruyor:
   Mü’minlerin hepsinin birden (cihad için) sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grup, dinde tefakkuh etmek (fıkıh ilmini derinlemesine öğrenmek) ve kavimleri kendilerine döndüğünde onları uyarmak için geride kalmalıdır. (Tevbe &#; )

   Fıkıh bilgisi olmadan cihad dâhil her çeşit ibâdetler eksik, hatalı olacağından ve zamanla dînî bilgiler unutulup yerine bid’atler ve hurâfeler çıkacağından, Yüce Allah, mü’minlerin hepsinin birden cihad için bile sefere çıkmalarının doğru olmadığını ve her kesimden bir grup müslümanın geride kalıp fıkıh ilmini güzelce öğrenmelerini emrediyor.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Bir fıkıh âlimi, şeytana karşı bin cahil âbid (bilinçsizce ibâdet eden) den daha çetin (dirençli) dir. (Tirmizî &#; İbni Mâce)

   Cin ve insan şeytanlarının çarpıtıcı sözlerine aldanmamak ve ibâdetlerimizi bilinçli bir şekilde yapabilmek için gereksiz bilgilerle oyalanmayalım ve üzerimize farz olan fıkıh ilmine çalışalım.

Fıkıh ilmi nasıl öğrenilir?
   Günümüzde mikrofonu eline alan ve ekrana çıkan herkes sorumsuzca din adına konuştuğu için tabii olarak müslümanların kafası karışmakta ve inançları sarsılmaktadır. Çünkü ekrana çıkıp din adına konuşanlar arasında yetkisiz ve yeteneksiz kimseler olduğu gibi, akademik ünvanın arkasına sığınan art niyetli sapıklar da olduğundan, ülkemizde gerçekten bir fetva kargaşası yaşanmaktadır.

   Fetva kargaşasından kurtulmak ve gerçek fıkıh ilmini öğrenmek için
özellikle yaşantısı ile sözüne güvenilir gerçek din âlimlerinin sohbetlerinden yararlanalım, ayrıca güvenilir fıkıh kitaplarını (İslâm ilmihallerini) yavaş yavaş ve içimize sindire sindire okuyup anlamaya çalışalım.

   Dinin temel ilkeleri olan farzları, vâcibleri ve sünnetleri bilmeyenlerin ve bu nedenle ibâdetleri eksik, hatalı ve hatta geçersiz olanların, Nefeslerini tutarak ekran başında saatlerce maç izlemeleri ve sonra günlerce bunları tartışmaları korkunç bir gaflet, hatta dalâlettir.

monash.pw &#; Ahmet Tomor Hoca

Fıkıh öğrenmenin önemi ve zarureti 
Fıkıh,İslamiyeti bilmek, anlamak demektir.Fıkıh ilmi,insanların yapması ve yapmaması lazım olan işleri bildirir.
Fıkıh bilgisi,ekmek,su gibi, herkese lazımdımonash.pw bilginin tohumunu eken, Abdullah ibni Mesud olup,Eshabı kiramın yükseklerinden ve en âlimlerinden monash.pw talebesi Alkama bu tohumu sulayarak,ekin haline getirmiş ve bunun talebesinden olan İbrahim Nehai,bu ekini biçmiş,yani bu bilgileri bir araya toplamıştımonash.pw-ı Kufi, bunu harman yapmış ve bunun talebesi olan İmam-ı azam Ebu Hanife ve talebeleri öğütmüş,hamur yapmış ve pişirmişlerdir.Böylece hazırlanan lokmaları,insanlar monash.pw bilgileri öğrenip dünya ve ahiret seadetine kavuşmaktadırlar. &#;

Bir müslümanın, Rabbi&#;nin rızasına uygun ibadet edebilmesi, kendini şeytanî vesveselerden arındırabilmesi ve yapacağı işlerde sağlıklı ve doğru hareket edebilmesi için fıkıh ilminin en az kendisine gerekli olan kısmını öğrenip bilmesi gerekir.

Fıkıh, sözlükte, birşeyi iyi kavramak, anlayışlı olmak, bilmek anlamlarına gelir. Kelime, Asr-ı Saadet&#;te iyice anlama, kavrama anlamlarında kullanılmıştır. Zamanla ilimlerin detaylı ihtisas alanlarına ayrılmasıyla fıkıh, dinî meseleleri (ibadet, muamelat, ukubat vs.) bilmek diye tanımlanmıştır. Bu manada fıkıh ilimi için yapılan en meşhur tarif şudur: &#;Fıkıh, kişinin hak ve sorumluluklarını bilmektir.&#; Bu tarife göre fıkıh, her müslümanın ilgi alanına girmektedir.

Herkes İçin Her Zaman Gerekli

Bir müslümanın, Rabbi&#;nin rızasına uygun ibadet edebilmesi, kendini şeytanî vesveselerden arındırabilmesi ve yapacağı işlerde sağlıklı ve doğru hareket edebilmesi için fıkıh ilminin en az kendisine gerekli olan kısmını öğrenip bilmesi gerekir. Bu ihtiyaca binaen ilim geleneğimiz içinde ilmihaller hazırlanmış, ibadet, muamelât, haramlar ve helâller gibi mevzularda günlük hayatın akışı içinde sıkça karşılaşılan durumlarla ilgili hükümler sunulmuştur. Ayrıca alimlerimiz, kişinin kendisini ilgilendiren meseleleri ilim erbabından sorup öğrenmesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.
Toplum halinde yaşayan insanların birbirleriyle ilişkilerini tanzim eden kanunlar manzumesine hukuk denir. Bu açıdan ele alındığında, fıkıh İslâm hukukudur. Ancak bugün kullanılan manada bir hukuk sistemi içermekle beraber, fıkhın kapsamı daha geniştir. Zira fıkıh, kul ile Allah arasındaki münasebetlere de yer verir. Bu yönüyle fıkıh, beşeri hukuktan daha geniş ve daha kuşatıcıdır.

Fıkıh Nelerden Bahseder?

Fıkhın alanına giren hükümler üç ana bölüme ayrılır. Bunlar, ibadât, muamelât ve ukubattır.

İbadât (İbadetler) bölümünde, Allah ile kul arasındaki şahsi ilişkileri esas alan konular işlenir. Esasen ibadet, mahiyeti itibariyle kulun Allah&#;a yaklaşması, sevap ve mükafata nail olması gayesine yönelik fiil ve davranışlardır.

Muamelât bölümünde, insanların birbirileriyle olan münasebetlerinde uymaları gereken kurallardan bahseden konular işlenir. Fıkhın bu yönü, modern hukukun iki ana dalından biri olan özel hukukla bir yakınlık arzeder.

Ukubat bölümünde ise, Allah&#;ın emrine karşı gelme durumunda, toplumun menfaatini, huzur ve sükûnunu sağlamak için konulan ve caydırıcı özellik taşıyan cezai müeyyidelerden bahsedilir.

Kısacası fıkıh, ferdin doğumundan ölümüne kadar hayatının her sahasını kuşatmış, ona yol göstermiş, hatta ölümünden sonra vasiyetinin korunması, mirasının bölüştürülmesi gibi durumları da ilgi sahası içine almıştır. Kişilerin dünya ve ahiret hayatını birlikte ele alarak, buna göre bir menfaat dengesi kurmuştur. Düzenlediği ilişkilerin çeşitliliği ve kapsamı bakımından hiçbir hukuk sisteminde bulunmayan bir özelliğe sahibtir.

Fıkıh İlminin Vazgeçilmezliği

Fıkıh ilminin kaynağı, Kur&#;an-ı Kerim, Sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas&#;tır ve bu ilmin gayesi, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmaktır.

Fıkıh ilmine vakıf olan kimse, dünyada saygın olur, ahirette ise çeşitli nimet ve müfakatlara kavuşur. Peygamberimiz s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde: &#;Allahu Tealâ kimin iyiliğini murad ederse o kimseyi dinde fakih kılar&#; buyurmuştur.

Fıkıh ilmi, hidayetle dalâletin arasını tam manasıyla ayıran ve belirleyen ilimdir. Amellerin değer ve kıymetlerini belirtmek için en doğru terazidir.

Müslümanların hayatında son derece büyük önemi olan fıkıhla ilgili Ashab-ı Kiram devrinde başlamak üzere günümüze kadar birçok çalışma yapılmış, bu ilim dalında yüzlerce alim yetişmiş ve ciltler dolusu eser yazılmıştır.

Kulluk vazifelerimizi daha kolay bir şekilde yerine getirebilmemiz için bu ilim dalında hizmet vermiş bütün ilim erbabını minnet, şükran ve rahmetle yadediyoruz. Rabbimiz bizleri de bu hizmet ve himmet ehlinin yolunda daim eylesin.

Fıkıh ilminin önemi

Sual: Mealden mi yoksa fıkıh kitabından mı dini öğrenmeyi tavsiye edersiniz?
CEVAPMealden tefsirden din öğrenilmez. Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Kur'an-ı kerimdeki Allah&#;ın ipine sarılın ifadesindeki ipten maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullah efendimizin ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at ehlidir. (Tahtavi) 
Muhammed Hadimi hazretleri buyurdu ki:
(Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir âyet veya hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumak gerekir.) [Berika]
Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Bir işte anlaşamazsanız bu işin hükmünü, Allah ve Resulünden anlayın!) [Nisa 59]

Buradaki Anlayın emri müctehid âlimler içindir. Çünkü Allahü teâlâ, âlimlere sorulmasının gerektiğini bildiriyor. Kur&#;an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] 

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anilmünker sevabı yanında, denize nispetle bir damla su gibidir.) [Deylemi]

(Fıkıh öğrenmek her Müslümana farzdır. Fıkhı öğrenin ve öğretin, cahil olarak ölmeyin!)
 [İ. Maverdi]

(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.)
 [İbni Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.)[Beyheki]

(Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir.)
 [İ. Maverdi]

(Allahü teâlâ, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar.) [Buhari]

(Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.) [Deylemi]

(Hikmetsiz kalb, harap ev gibidir. Şu halde öğrenin, öğretin. Fıkıh öğrenin, cahil olarak ölmeyin. Çünkü Hak teâlâ cahillik için mazeret kabul etmez.) 
[İ.Sünni]

(Allah indinde en üstün kimse fakihtir.) 
[M. Zühdiyye]

(Az fıkıh, çok ibadetten iyidir. İhlasla ibadet edene fıkhı öğrenmek nasip olur.) [Taberani]

Hazret-i Ebu Bekir (Ya Resulallah, savaştan başka cihad yolu var mı?) diye sordu. Resul-i ekrem buyurdu ki:
(Evet vardır. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaktır.) [Tibyan]

Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. Fıkıh âliminin Müslümanlara sağladığı faydanın sevabı, cihad sevabından çoktur. (Redd-ül muhtar)
Mezhep imamları, (Âlimlerden sorup öğrenin) mealindeki âyet gereğince, Kur'an-ı kerimin manasını, Tabiinden ve Eshab-ı kiramdan öğrenerek, kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için, binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)
Ehl-i sünnet itikadını ve farzları, haramları öğrenmek farzdır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh, âyet ve hadislerden çıkarılmıştır. (Hadika)
Fıkıh, salih kimselerin yazdığı ilmihallerden öğrenilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden derlenerek hazırlanan (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye) kitabı, fıkıh bilgileri öğrenilecek en emin kaynaktır.

En lüzumlu bilgiler 
Lüzumlu fıkıh bilgilerini öğrenmek farz-ı ayn iken, bu farzı terk edip, (İmanı araştırıyorum) diyerek ağaçların, çiçeklerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemekle meşgul olmak haramdır. İman esasları tahkik edilmez, yani araştırılmaz. Peygamber efendimiz, (Ahir zamanda, kocakarı gibi itikad edin!) buyurarak, kocakarı gibi iman etmeyi tavsiye etmiştir. (Deylemi)

İspat ile delil ile iman olmaz. İman, görmeden inanmaktır. Kur&#;an-ı kerimde, salihler övülürken, (O müttekiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan [zekat ve her türlü hayır hasenat için]harcarlar) buyuruluyor. (2/3)

İman bilgilerini anlatan derin ilme ilm-i kelam denir. Kelam ilmini, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri itikadı öğrenecek ve bunları akıl ve nakil ile ispat edecek ve sapıklara, dinsizlere anlatacak kadar okumak farz-ı ayn olup, bundan fazlasını öğrenmek, ancak din âlimlerine lazımdır. Başkalarına caiz değildir. Başkaları bu ilimle meşgul olursa, bâtıl yollara kayar, sapıtıp zındık olur. (Hadika)

Âlimler buyuruyor ki
İlm-i kelam ile uğraşıp sapıtmak yanında, büyük günah işlemek hafif kalır. Ehl-i sünnet itikadını iyi öğrenmeden önce, ilm-i kelam ile uğraşmanın zararı bilinseydi, kelam ilmi ile uğraşmaktan, aslandan kaçar gibi kaçınılırdı. (İmam-ı Şafii)
Bid&#;at ehli ile kelamcıların şahitlikleri kabul değildir. (İmam-ı Malik)Kelam ilmi ile uğraşan hep şüphe içindedir, iflâh olmaz. (İmam-ı Ahmed)
Kelam ilmi ile uğraşan imam olamaz, zamanla dinden çıkar. (İmam-ı Ebu Yusuf)Resulullah efendimiz, fıkhı teşvik etti, kelamı yasakladı. (Hadis âlimleri)
Kelam ilmi ile uğraşanların çoğu zındık olur. (Fetava-i Bezzâziyye)Fıkıh öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. (İbni Abidin)
Tasavvuf sayesinde iman sağlamlaşır. Akıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlenen iman böyle sağlam olmaz. (İmam-ı Rabbani)

Seyyid Abdülhakim Arvasi
 hazretleri de buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan, tasdiktir. Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik etmek olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz. Çünkü iman parçalanmaz. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur)buyurulmaktadır. (Taberani)

İman kıymetlidir
Cahil ve âlim herkes, kelam ilmi ile uğraşmayı bırakıp, ilmihal bilgilerini öğrenmeye çalışmalı; zira fıkıh ilmi zaruri lazımdır. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İmanın sermayesi fıkıhtır.) [Deylemi]

(Fıkıh ilmi her Müslümana farzdır.) [monash.pwi]

(Dinin temel direği fıkıhtır.) [Beyheki]

Fıkıh ilmi ise, nakli esas alan doğru bir ilmihal kitabından öğrenilir. Bir Müslümanın, imanını ehl-i sünnet itikadına göre düzelttikten sonra, imanın gereği olan amellerini ilmihale uygun yapması gerekir. Ayrıca imanını tehlikeye düşürecek iş ve sözlerden de uzak durmalıdır. Çünkü iman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için ibadetleri yapmak ve haramlardan kaçmak gerekir. Bilhassa küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmalıdır. Mesela imanını çok kuvvetli sanan biri, Allah dostlarından birine düşman olsa veya Allah düşmanlarından birini sevse, yahut, (Kuşların uçuşunda ilahi şuuru görüyoruz) veya (Bu iş Allah&#;ın aklına aykırıdır) dese, yaptığı ibadetler kıymetsiz olur ve Cehenneme gider. Çünkü küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Halbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]


Fıkıh ve ilmihal
Sual: 
Fıkıh kitabıyla, ilmihal kitabı aynı şey midir?
CEVAPİmam-ı a&#;zam hazretleri, (Fıkıh, lehine ve aleyhine olanı bilmektir)buyuruyor. Fıkıh ilmi, ef&#;al-i mükellefini yani, bedenle yapılması ve sakınılması gereken emirleri, yasakları ve mubahları öğretir.

Fıkıh bilgisi dörde ayrılır:
1- İbadet bilgileri, [Namaz, oruç, zekât, hac, cihat bilgileri],
2- Münakehat, [Evlenme, boşanma, nafaka ve dalları],
3- Muamelat [Alış veriş, kira, şirketler, faiz, miras bilgileri],
4- Ukubat. [Hırsızlık, gasp, katillik gibi suçlara verilen cezalar].

İlmihal bilgileri içinde fıkıh bilgileri olduğu gibi; tefsir, kıraat, hadis, kelam, tasavvuf gibi diğer din ilimleri; mantık, münazara, fizik, kimya, tıp ve astronomi gibi fen ilimleri de bulunur. Fen bilgileri, İslami ilimlerin bir koludur. Bunun için ilmihali öğrenmek, dinin tamamını öğrenmek olur.


Fıkıh ilmi
Sual:
 Fıkıh ilminin önemi nedir?
CEVAPFıkıh ilmi çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz, (Allah bir kimse için hayır murad etmişse, onu dinde fakih yapar) buyuruyor. Kelam âlimlerinden sapıtanlar, yanlış yollara sapanlar çok olmuşsa da; fıkıh âlimlerinden bozuk itikadlı kimseler çıkmamıştır.


Allah'ın varlığını ispat
Sual: 
Hazret-i Mevlana&#;nın (Allah'ın varlığı sabittir, ispata çalışma, sen kulluğunu ispata çalış!) sözüne göre, akılla Allah'ın varlığını ispat etmek veya bu konudaki kelam ilmiyle uğraşmak yanlış mı? Yanlışsa hangi ilimle uğraşmalıdır?
CEVAPİman bilgilerini anlatan kelam ilmini, akıl ve nakille ispat edecek ve sapıklara, dinsizlere anlatacak kadar bilmek farz-ı ayn olup, bundan fazlasını öğrenmek ancak din âlimlerine gerekir. Başkalarına caiz değildir. Başkaları bu ilimle meşgul olursa, bâtıla kayar, zındık olur. İslam âlimleri buyuruyor ki:
İlm-i kelam ile uğraşıp sapıtmak yanında, büyük günah işlemek hafif kalır. Ehl-i sünnet itikadını iyi öğrenmeden önce, ilm-i kelamla uğraşmanın zararı bilinseydi, bu işle uğraşmaktan, aslandan kaçar gibi kaçınılırdı. (İmam-ı Şâfiî)
Kelam ilmiyle uğraşan hep şüphe içindedir, iflâh olmaz. (İmam-ı Ahmed)
Bid&#;at ehli ile kelamcıların şahitlikleri kabul değildir. (İmam-ı Mâlik)
Kelam ilmiyle uğraşan imam olamaz, zamanla dinden çıkar. (İmam-ı Ebu Yusuf)
Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. (İbni Âbidin)
Resulullah, fıkhı teşvik etti, kelamı yasakladı. (Hadîka, Hadis âlimleri)
Kelam ilmiyle uğraşanların çoğu zındık olur. (Fetâvâ-yı Bezzâziyye)
Tasavvuf sayesinde iman sağlamlaşır, şüphe getiren tesirlerle sarsılmaz. Akılla, delil ve ispatla kuvvetlendirilen iman böyle sağlam olmaz. (İmam-ı Rabbânî)
İman bilgilerini, ihtiyaçtan fazla öğrenmek caiz değildir, bid&#;atlerin yayılmasına sebep olur. (Hindiyye)
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan, tasdiktir. Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik etmek olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz. Çünkü iman parçalanmaz. Bir hadis-i şerifte de, (Dini aklıyla ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyurulmaktadır. (Taberânî)

Doğru Müslüman olmak için tasavvuf ilmini, ahlak bilgilerini öğrenmek de şarttır. Fıkıh ilminden habersiz, ahlak ilmini bilmeyen kimse, itikadı da Ehl-i sünnete uygun değilse, sabahtan akşama kadar, (Allah vardır, birdir) diye bağırsa, 99 delille Allah'ın varlığını ispata kalksa, hiç kıymeti olmaz.

İbni Sakka isimli bir âlim, akla çok önem verirdi. Her şeyi akılla ispata kalkardı. Allah&#;ın varlığını, birliğini 99 delille ispat eder ve hep bu konu üzerinde çalışırdı. Zamanla aklının almadığı konular da çıktı, şüpheleri arttı, bocalamaya başladı. Yusuf-i Hemedanî hazretlerine bir şey sordu. O da, (Otur, senin sözünden küfür kokusu geliyor) buyurdu. İstanbul&#;a elçi olarak gidince, Hristiyan oldu. Hristiyan olduktan sonra da, delil ile Allah&#;ın 3 olduğunu ispata kalkıştı. (Fetâvâ-yı hadisiyye)
Bir kocakarıya, (İbni Sakka, Allah'ın varlığını ve birliğini, 99 delille ispat eden büyük bir zattır) denince, (Demek onun 99 şüphesi var ki, şüphelerini gidermeye çalışıyor. Benim hiç şüphem yok ki, ispata kalkışayım) diyor.

Bu konuları akılla ispata kalkmamalı. Bir hadis-i şerif:
(Âhir zamanda, kocakarı gibi inanın!) [Deylemî]

Bu hadis-i şerif, (Körü körüne inanın) demiyor. (Dinimizin bildirdiklerine, akılla ölçmeden, delil aramadan inanın) demektir. Âhiret ve Sırat Köprüsü, akılla, mantıkla ispat edilemez. Mutezile; aklına sığdıramadığı için, Sırat Köprüsü ve Mirac gibi şeyleri inkâr etmiştir. Tahkik eden de, şüpheden kurtulamaz. Mesela, Sırat Köprüsü'nü akılla izah edemez ve inkâr etmek zorunda kalır; Hazret-i Ebu Bekir gibi, (O söylemişse doğrudur) diyemez. Diyebilse tahkike, araştırmaya lüzum görmez. Onun için tahkikçi, büyük tehlike içindedir.

Müşrikler, tahkikçi mantığıyla, Peygamber efendimizin İsra sûresinde bildirilen Miracını inkâr ederken, Hazret-i Ebu Bekir, aklı işe hiç karıştırmadan, (O söylediyse doğrudur) diyerek imanın zirvesine çıkmış, (Sıddık) ismiyle şereflenmiştir. Aklını atıp, Resulullah'ın bir anda Mirac'a gidip geldiğini tasdik etti, imanı güneş gibi parladı. Peygamber efendimiz, (Ebu Bekir&#;in imanı, bütün insanların imanları toplamıyla tartılsa, onun imanı daha ağır gelir) buyurdu. Bu zirveye çıkış, tahkikle, araştırmakla değil, aksine tahkiki bırakıp tasdikle olmuştur.

İman esasları tahkik edilmez, yani araştırılmaz. Kur&#;an-ı kerimde, sâlihler övülürken, (O müttekîler ki, gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3) [Yani görmeden inanırlar.]

Bir başka husus da, şimdi (Allah&#;ın varlığını ispat ediyor) denilen kitapların İslam âlimlerinin bildirdiği kelam ilmiyle de hiç ilgisi yoktur. Tamamen aklı esas alarak yazılmıştır. Bu kitapları okuyanlar küfre düşer. Çünkü Ehl-i sünnet kitaplarındaki itikat ve fıkıh bilgilerinden tamamen uzak olduğu için, (Allah'ın düşüncesi, ilahî şuur, ilahî nazariye) gibi küfür sözler yazılıdır. Lüzumlu iman ve fıkıh bilgilerini öğrenmeden bu kitapları okuyan küfre düşer.

Fıkıh ilmiKelam ilmiyle uğraşmayı bırakıp, ilmihâl bilgilerini öğrenmeye çalışmalı; zira fıkıh ilmi zaruri lazımdır. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İmanın sermayesi fıkıhtır.) [Deylemî]

(Fıkıh ilmi her Müslümana farzdır.) [İ. Maverdî]

(Dinin temel direği fıkıhtır.) [Beyhekî]

Fıkıh ilmi, ancak doğru yazılmış bir ilmihâlden öğrenilir. Mesela, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından tercüme edilerek hazırlanmış olan ve içinde yazarına ait şahsi bir düşünce olmayan Tam İlmihâl Seadet-i Ebediyye kitabı okunmalıdır.

Bir Müslümanın, imanını ehl-i sünnet itikadına göre düzelttikten sonra, imanın gereği olan amellerini ilmihale uygun yapması gerekir. Ayrıca imanını tehlikeye düşürecek iş ve sözlerden de uzak durmalıdır. Çünkü iman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için ibadetleri yapmak ve haramlardan kaçmak gerekir. Bilhassa küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmalıdır. Mesela imanını çok kuvvetli sanan biri, Allah dostlarından birine düşman olsa veya Allah düşmanlarından birini sevse, yahut, (Kuşların uçuşunda ilahi şuuru görüyoruz) veya (Bu iş Allah&#;ın aklına aykırıdır) dese, yaptığı ibadetler kıymetsiz olur ve Cehenneme gider. Çünkü küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Halbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]

Şeytanın ağlatıp sızlattıkları
Sual: 
Tarikata bağlı arkadaşlar şeyhlerinden bahsederken muhabbetlerinden ağlayabiliyorlar, fakat Allahü teâlâdan ve Peygamber efendimizden bahsederken hiç de böyle bir hâl içerisinde olduklarını göremiyoruz. Bu durumda, İslamiyet&#;in ruhuna aykırı bir durum ortaya çıkmış olmaz mı?
CEVAPAykırı olmayabilir. Fakat aykırı olması daha kuvvetlidir. Çünkü şeytan, dinimizi doğru ve tam bilmeyen, (fıkıh bilmeyen) tarikatçıları oynatır, ağlatır, zıplatır, cezbeye sürükler.
Size Seadet-i Ebediyyeden aldığım bir menkıbeyi yazıyorum. Bu haller şeytandan olabilir.
Fârisi Tezkiret-ül-Evliya kitabında diyor ki, İbrahim Ethem hazretlerine, falanca yerde bir genç var. Gece gündüz ibadet ediyor. Vecde gelip kendinden geçiyor, dediler. Gencin yanına gidip, üç gün misafir kaldı. Dikkat etti, söylediklerinden daha çok şeyler gördü. Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşıp kaldı. Genci, şeytan mı aldatmış, yoksa hâlis ve doğru mu diye anlamak istiyordu. Yediğine dikkat etti. Lokması helalden değildi. Bu hâllerin hep şeytandan olduğunu anlayarak, genci evine davet etti. Ona helalinden bir lokma yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, arzusu ve gayreti kalmadı. Genç, İbrahim&#;e (Bana ne yaptın?) diye sorunca, (Lokmaların helalden değildi. Yemek yerken, şeytan da midene giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helal yiyince şeytan giremedi. Asıl, doğru hâlin meydana çıktı) dedi.

Sual: Dinimizi, asıl kaynağından öğrenmek için hangi meali ve tefsiri tavsiye edersiniz?
CEVAPKur'an-ı kerimin muhatabı Muhammed aleyhisselamdır. Ona gelmiştir. Manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Kur'an-ı kerimi tefsir eden Odur. Doğru tefsir kitabı da, Onun hadis-i şerifleridir. Din âlimlerimiz, bu hadis-i şerifleri toplayıp, tefsir yazmışlardır. 
Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği için, İslam âlimleri, tercüme değil, uzun tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir. Resulullahın bildirdiği manalara Tefsir denir. Tefsir, ancak Fahr-i âlem efendimizin mübarek lisanından, Sahabe-i kirama ve onlardan Tabiine ve Tebe-i tabiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, fıkıh ve kelam âlimlerine gelen haberlerdir. Bundan başka olan bilgilere tefsir denmez. Müfessir, tefsir kitabı yazan demek değildir. Müfessir, kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayan derin âlim demektir. Beydavi tefsiri bunların en kıymetlilerindendir. Bu tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir.
'da İstanbul&#;da yapılan (Kur'an Tercümeleri Sempozyumu)nda den fazla tercüme incelendiğinde, birbirini tutmayan hükümler görüldü. Herkes anlayışına göre tefsir ettiği için, karşımıza bir korkunç, dehşetli ve vahim manzara çıkmıştır. Halbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye&#;de ilk defa Kur'an tercüme işini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli bir Ermeni başlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. Bu oyuna gelinmemeli!

Din fıkıhtan öğrenilirBizim gibilerin, tefsirden din öğrenmesi mümkün değildir. Tefsirden abdestin farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi konuları öğrenmemiz nasıl mümkün olur? İslam âlimleri yıllarca çalışarak, Kur'an-ı kerimden çıkardıkları hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her müslümanın, bir ilmihal kitabı okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür. Tıp kitabı okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir, fakat Kur'andan din öğrenmek mümkün olmaz. Her işi ehlinden öğrenmek gerekir. Fıkıh kitaplarını "Tabu" olarak gösterenler, "Dini Kur'andan, tefsirden öğrenin!" diyenler, eğer cahil değilseler, din anarşisi meydana çıkarmak için çalışan hain ve sapık kimselerdir.

Âlimler sapıtıncaİslam âlimleri, fıkıh bilgilerini, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh kitapları varken, din bilgilerini tefsirlerden öğrenmeye kalkışmak ehli olan için bile nafile ibadet olur. Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nafile olan tefsir okumak caiz değildir. Zaten müctehid olmayanların, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkânsızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana çıkardıkları için sapıttılar. Âlimler sapıtınca, âlim olmayanların tefsir okuması felaket olur. (Hadika)
İlmihal bilgileri
Sual: 
Fıkıh, yani ilmihal bilgilerinden önce başka kitap okumak uygun mudur?
CEVAPAsla uygun değildir. Fıkıh ilmi ile uğraşmak, yani farzları ve haramları öğrenmek, her müslümana farz-ı ayndır. Fazlasını öğrenmek de, farz-ı kifaye olup, çok sevaptır. (Hadika) 
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Her müslümanın ilmihal öğrenmesinin farz olduğunu fıkıh âlimleri sözbirliği ile bildirdi. Bunun için, karı-kocanın hayz ve nifas bilgilerini öğrenmeleri gerekir. Kocası, hanımına öğretmeli, kendisi bilmiyorsa, bilen kadınlardan öğrenmesi için izin vermelidir. Kocası izin vermeyen kadının, ondan izinsiz gidip öğrenmesi gerekir. (Menhel)

İmam-ı Muhammed&#;e, mütehassıs olduğu tasavvuf bilgisinde bir kitap yazmadığını sorduklarında, (Zühd ve takva, ancak, bütün işlerde İslamiyete uymakla, bâtıl, fâsid ve mekruh sözleşmelerden sakınmakla elde edilebilir. Bunlar da, fıkıh kitaplarından öğrenilir. Alışveriş ve başka sözleşmeleri yapacak kimsenin bunların sahih ve helal olması şartlarını öğrenmesi gerekir. Bunun için, bu işlerin ilmihalini öğrenmek her mükellefe farz-ı ayndır. Bu farzın yerine getirilmesi için, alışveriş kitabını yazdım) buyurdu. (Hadika)
Önce lüzumlu bilgi
Ehl-i sünnet itikadını ve fıkıh bilgilerini öğrenmeden önce, Gülistan ve benzeri kitapları okumamalıdır. Fıkıh kitapları yanında, Gülistan ve benzeri kitaplar lüzumsuzdur. Dinde gerekenleri, önce okumak ve öğrenmek ve öğretmek gerekir. [Din bilgilerini öğrenmeden, başka şeyler öğrenenler ve çocuklarına doğru din bilgisi öğretmeyerek, para kazanmaya uğraşanlar, ne kadar aldanıyor.]
Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış ve yazılmıştır. Kur'an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların fikirlerine, düşüncelerine ve maksatlarına esir eder ve dinden ayrılmalarına sebep olur.
Abdest, gusül, teyemmüm, mest, namaz, oruç, zekât, adak, yemin çeşitleri, hac bilgilerini öğrenmek, fıkıh bilgisi ile mümkündür. Fıkıh bilgisi de ancak doğru yazılmış bir ilmihalden öğrenilir.
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında, bir müslümana gereken bütün dini bilgiler vardır. Hepsi de en kıymetli eserlerden derlenmiştir. Bu kitabı baştan sona dikkatlice okuyan biri, dinimizin bütün emir ve yasaklarını öğrenir. Dinimiz hakkında kâfi bilgiye sahip olur. Her müslümanın dinimizi çok iyi bilmesi şarttır. Dinini bilmeyenin dini yoktur. baskısı yapılan, sayfalık Tam İlmihali, her müslümanın okuyup, çoluk çocuğuna da okutması gerekir.

Mahrem bilgiler
Sual: S. Ebediyye'deki hayz, gusül ve evlilikle ilgili mahrem bilgileri birkaç kişinin birlikte okumaları caiz midir?
CEVAPEvet, caizdir.

Fıkıh ilmi
Sual: Fıkıh ilminin önemi nedir?
CEVAPFıkıh ilmi çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz, (Allah bir kimse için hayır murad etmişse, onu dinde fakih yapar) buyuruyor. Kelam âlimlerinden, kendi aklına güvenerek sapıtanlar, yanlış yollara sapanlar çok olmuşsa da, fıkıh âlimlerinden bozuk itikatlı kimse çıkmamıştır.

Tefsir dersleri
Sual: 
Fıkıh ilmi mi yoksa tefsir ilmi mi önemli? Camideki kursa gidiyorum. Hocamız, lüzumlu iman ve fıkıh bilgisini öğretmeden, (Tefsir dersleri yapacağız) diyor. Bir Müslümanın, önce tefsir mi öğrenmesi lazım?
CEVAP
Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır. İbni Abidin hazretleri, (Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır) buyuruyor. (Redd-ül Muhtar)

İmam-ı Gazalî 
hazretleri, (Fâsık ve bid'at ehli, Kur'anın manasını anlayamaz) buyuruyor. (İhya) [Bid&#;at ehli, Ehl-i sünnet itikadında olmayan, mezhepsiz olan demektir.]

Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayıp, tefsir okumak, caiz değildir. Zaten, günümüzde tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmek imkânsızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mâna anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim gibi cahillerin tefsirden ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsirleri okuyanlar böyle felakete düşerse, dinde reformcuların tefsirlerini okuyanın hâlinin çok daha kötü olacağı aşikârdır.

O hâlde dinimizi doğru olarak yazılmış ilmihâllerden öğrenmek gerekir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Allah, hakkında hayır dilediği (sevdiği) kimseyi, dinde fakih (fıkıh bilgini) kılar. (Buhârî &#; Müslim)

   Fıkıh, dînî emirleri ve yasakları derinlemesine kavrayıp bilmek ve anlamak demektir. Fıkıh bilginlerine fakih denir, çoğulu fukâhadır ve fukâhaların en üstünü müctehidlerdir. Fıkıh ilminin kaynağı &#;Edille-i Şeriyye&#; yani Kur&#;an, sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukâhadır. Fıkıh ilmi genelde dört ana bölümden oluşur;
   1.Bölüm: Namaz, oruç, zekat, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili konuları
içerir.
  2.Bölüm: Evlenme, boşanma, mehir, nafaka, iddet, süt kardeşliği ve mahremler gibi aile hukuku ile ilgili konuları içerir.
   3.Bölüm: Alış-veriş, borçlanma, fâiz, kira, ortaklık (şirket) ve miras gibi müslümanların ekonomik ve sosyal yaşantıları ile ilgili konuları içerir.
  4.Bölüm: Yüce dinimizde yasaklanan, içki, kumar, zina, hırsızlık, yol kesicilik, iffetli kadınlara iftira, yaralama, adam öldürme ve dinden dönme gibi suçların cezaları ile ilgili konuları içerir. Müslümanların, haramlardan titizlikle sakınıp ibâdetlerini bilinçli bir şekilde yapabilmeleri ve her konuda İlâhi emirler doğrultusunda yaşayabilmeleri için öncelikle fıkıh ilmini öğrenmeleri şarttır. Aksi halde sevap işleyeyim derken günaha girebilir ve emekleri boşa gidebilir.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Bir kimse Allah&#;ın dininde tefekkuh eder (fıkıh ilmini derinlemesine öğrenir) se, Allah o kimsenin her işine yeter (kolaylaştırır) ve onu ümit etmediği yerden rızıklandırır. (Râmûz&#;ül-Ehâdis) Allah&#;ın dininde tefekkur eden yani fıkıh ilminde uzmanlaşan âlimler yedi tabakadır;
   1-Mutlak müctehidler: Bunlar koymuş oldukları usül ve kurallar doğrultusunda Edille-i Erbaa (Kitab, sünnet, icmâ-ı ümmet ve kıyası fukâha) dan hüküm çıkaran ve başkasına bağımlı olmayan, İmâm-ı Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şâfî ve İmâm-ı Ahmed İbni Hanbel gibi müctehidler.
   İmâm-ı Ebû Hanîfe, hicrî 80 yılında Kûfe&#;de doğdu ve yılında Bağdat&#;ta öldü. İmâm-ı Mâlik hicrî 93 yılında Medine&#;de doğdu ve yılında Medine&#;de öldü. İmâm-ı Şâfî hicrî yılında Gazze&#;de doğdu ve  yılında Mısır&#;da öldü. İmâm-ı Ahmed İbni Hanbel hicrî yılında Bağdat&#;da doğdu ve yılında Bağdat&#;da öldü. Rahmetullahi aleyhim ecmâîn.

   2-Mezhepte müctehidler: Bunlar mezheb imamının koymuş olduğu
usül ve kurallara bağlı kalarak &#;Edille-i Erbaa&#; dan hüküm çıkaran, İmâm-ı
Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed gibi müctehidlerdir.

   3-Mes&#;elelerde müctehidler: Bunlarda mezheb imamına bağlı kalarak
sınırlı ve kısıtlı ictihad yapabilen,
Tahâvî, Şems-el-Eimme ve Kâdıhan
gibi müctehidler.

   4-Eshâb-ı tahric: Bunlar ictihad derecesinde olmayıp, müctehidlerin üstü kapalı hükümlerini açıklayan Hüsâmeddin Râzî gibi fıkıh âlimleridir.

   5-Erbâb-ı tercih: Müctehidlerin farklı rivâyetlerinden birini tercih etme yeteneğine sahip olan, Ebû&#;l-Hasan-ı Kudûrî ve Ali Mergenânî gibi fıkıh âlimleridir.

   6-Eshâb-ı temyiz: Bir mesele hakkında gelen çeşitli haberleri, kuvvetlerine göre sıralayıp yazabilen, Kenz-üd-Dekâik sahibi Ebulberekât ve Vikâye sahibi Burhânüşşeri&#;a gibi fıkıh âlimleridir.

   7-Önceki âlimlerin kitaplarından doğru olarak nakil yapabilen İbni Âbidin gibi fıkıh âlimleri: Fıkıh âlimlerinin son halkası olan İbni Âbidin, hicrî (m) yılında Şam&#;da doğdu ve hicrî (m) yılında Şam&#;da öldü.

 Yüce Allah buyuruyor:
   Mü&#;minlerin hepsinin birden (cihad için) sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grup, dinde tefakkuh etmek (fıkıh ilmini derinlemesine öğrenmek) ve kavimleri kendilerine döndüğünde onları uyarmak için geride kalmalıdır. (Tevbe &#; )

   Fıkıh bilgisi olmadan cihad dâhil her çeşit ibâdetler eksik, hatalı olacağından ve zamanla dînî bilgiler unutulup yerine bid&#;atler ve hurâfeler çıkacağından, Yüce Allah, mü&#;minlerin hepsinin birden cihad için bile sefere çıkmalarının doğru olmadığını ve her kesimden bir grup müslümanın geride kalıp fıkıh ilmini güzelce öğrenmelerini emrediyor.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Bir fıkıh âlimi, şeytana karşı bin cahil âbid (bilinçsizce ibâdet eden) den daha çetin (dirençli) dir. (Tirmizî &#; İbni Mâce)

   Cin ve insan şeytanlarının çarpıtıcı sözlerine aldanmamak ve ibâdetlerimizi bilinçli bir şekilde yapabilmek için gereksiz bilgilerle oyalanmayalım ve üzerimize farz olan fıkıh ilmine çalışalım.

Fıkıh ilmi nasıl öğrenilir?
   Günümüzde mikrofonu eline alan ve ekrana çıkan herkes sorumsuzca din adına konuştuğu için tabii olarak müslümanların kafası karışmakta ve inançları sarsılmaktadır. Çünkü ekrana çıkıp din adına konuşanlar arasında yetkisiz ve yeteneksiz kimseler olduğu gibi, akademik ünvanın arkasına sığınan art niyetli sapıklar da olduğundan, ülkemizde gerçekten bir fetva kargaşası yaşanmaktadır.

   Fetva kargaşasından kurtulmak ve gerçek fıkıh ilmini öğrenmek için
özellikle yaşantısı ile sözüne güvenilir gerçek din âlimlerinin sohbetlerinden yararlanalım, ayrıca güvenilir fıkıh kitaplarını (İslâm ilmihallerini) yavaş yavaş ve içimize sindire sindire okuyup anlamaya çalışalım.

   Dinin temel ilkeleri olan farzları, vâcibleri ve sünnetleri bilmeyenlerin ve bu nedenle ibâdetleri eksik, hatalı ve hatta geçersiz olanların, Nefeslerini tutarak ekran başında saatlerce maç izlemeleri ve sonra günlerce bunları tartışmaları korkunç bir gaflet, hatta dalâlettir.

Fıkıh kelimesi sözlükte "bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, iç yüzünü ve inceliklerini kavramak" anlamına gelir. Terim olarak ise, hicrî ilk asırlarda zihnî çaba ile elde edilen dinî bilgilerin tamamını ifade etmişken, iman ve itikad konularının ayrı bir ilim dalı olarak teşekkül etmesine paralel olarak, ileri dönemlerde İslâm'ın fert ve toplum hayatının değişik yönleriyle ilgili şer'î-amelî hükümlerini bilmenin ve bu konuyu inceleyen ilim dalının özel adı olmuştur. Fıkhın, şer'î delillerden elde edilen fıkhî hükümleri sistematik tarzda ele alan dalına fürû-i fıkıh, delillerden hüküm elde etme metodunu inceleyen dalına da usûl-i fıkıh denir. Fıkıh ilminde uzman olan kimselere de fakih (çoğulu fukahâ) denildiğini biliyoruz. Fıkıh ferdin Allah'a, kendine ve topluma karşı amelî sorumluluklarını, beşerî ilişkilerin sübjektif, ahlâkî ve objektif (hukukî) yönlerini bütünüyle kuşattığından ve bir bakıma İslâm toplumunun dini anlama ve yaşama tarzını ve çeşitliliğini, kültür ve geleneğini temsil ettiğinden İslâm hukuku tabirinin ilk planda çağrıştırdığı dar ve şeklî alana göre daha kapsamlıdır. Fakat Batı'daki İslâmoloji çalışmalarının etkisiyle fıkıh yerine İslâm hukuku tabiri de eş anlamlı olarak kullanılır olmuştur.

Kur'an'ın fert ve toplum hayatına ilişkin olarak koyduğu amelî hükümler, kural ilke ve amaçlar ile bunların açıklaması, örneklendirmesi ve uygulanması mahiyetindeki Hz. Peygamber'in sünneti, İslâm'ın amelî hükümlerinin temel kaynaklarını teşkil eder. Kur'an ve Sünnet'in bu belirleyici ve yönlendirici tavrı, ferdin kişiliğine ve temel haklarına müdahale değil aksine dünya hayatında çeşitli zaaf ve sapmalara mâruz kalan insana ilâhî inayet ve rahmet elinin uzanması, onun aklî ve fıtrî temizliğinin vahiyle korunması ve desteklenmesi ve insanın dünya ve âhirette mutluluğu yakalamasına yardımcı olunması anlamını taşır. Müslümanlar ferdî, ailevî ve sosyal hayatlarını düzenlerken dinin bu yol göstericiliğinden âzami ölçüde yararlanmayı bu sebeple isterler.

Öte yandan, Kur'an ve Sünnet'te yer alan amelî hükümlerin, ilke ve amaçların anlaşılması, yorumlanması ve günlük hayatın bu çizgide düzenlenmesi konusunda İslâm toplumlarının tarihî süreç itibariyle zengin ve çok çeşitli bir tecrübe birikimine sahip olduğu, nasların açık ifadelerinin çerçevelediği ortak alan etrafında zengin bir hukuk kültür ve geleneğinin oluştuğu da bilinmektedir. Bu itibarla İslâm fıkhı bir yönüyle ilâhî tebliğle, Kur'an ve Sünnet'te yer alan açıklamalarla, bir yönüyle de müslüman hukukçuların entelektüel üretimleri, gözlem ve tecrübe birikimleri, toplumların kültür, gelenek ve vak'alarıyla bağlantılıdır. Bu durum, İslâm fıkhının hem ilâhî inâyetten, vahyin yol göstericiliğinden, hem de beşerî çabadan, fert ve toplumların şart ve ihtiyaçlarından kopmamasının, ikisi arasında denge kurarak fert ve toplumlara mâkul, dengeli ve yaşanabilir bir hayat tarzı önerebilmesinin temel âmili olmuştur.

İSLAM FIKHI VEYA İSLAM HUKUKU

Bu itibarla İslam fıkhı veya İslâm hukuku denince, sadece Kur'an ve Sünnet'in amelî hükümleri değil de İslâm toplumlarının bu ortak alan etrafında geliştirdiği hukuk kültür ve geleneği, uygulama zenginliği kastedilir. Diğer bir anlatımla İslam fıkhı veya hukuku tabirini müslüman toplumların fıkhı veya hukuku şeklinde açmak mümkündür.

Bu arada, fıkhın hukuka göre daha kapsamlı bir kavram olduğunu da özellikle vurgulamaya ihtiyaç vardır. Çünkü hukuk beşerî ilişkileri şeklî ve objektif kurallarla ve maddî müeyyidelerle düzenlerken fıkıh ferdin yaratanla, kendisiyle ve toplumla ilişkilerini şekil ve öz, dünya ve âhiret, maddî ve mânevî müeyyide, cebrî hukuk ve sosyal baskı gibi değişik boyutlarıyla ele alır. Bu sebeple de fıkhın içinde İslâm kültür ve medeniyetinin birçok ayrıntısını, zengin bilgi ve tecrübe birikimini, fert ve toplum hayatının değişik kesitlerini bulmak mümkündür. Ancak burada İslâm fıkhının bu değişik vecîbeleriyle ilgili ayrıntıya girilmeyecek, sadece ibadet ve şahsın hukuku (ahvâl-i şahsiyye) çerçevesinde kalan ilmihal bilgilerinin daha iyi kavranabilmesi için bunların elde edilmesinde kullanılan aslî ve tâli kaynaklar ve metotlar ile bu konudaki dinî-hukukî mükellefiyetin mahiyeti fıkhın klasik doktrin ve sistematiğinde yer aldığı şekliyle verilmekle yetinilecektir.

FIKIH İLMİNİN ÖNEMİ

Fıkıh, İslâm kültürü içinde en çok övülen ve teşvik edilen ilim dalıdır. Kur’an-ı Kerîm’de geçen, “Mü’minlerin topluca savaşa gitmeleri uygun değildir. Her kabileden, topluluktan bir kısım mü’minler, dîn ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaştan döndüğü zaman, onları Allâh (c.c.)’un azabı île sakındırmak üzere geride kalmalıdır.” (Tevbe s) mealindeki âyette açıkça fikıh bilgisinin kasdedildiği bildirilmiştir. Çünkü “sakındırmak” ancak fıkıh ilmiyle olur. Fıkıh ilmi, naklî bilgilerdendir. Çünkü fıkhın kaynağı nakildir, tecrübe ile anlaşılamaz. Fıkıh ilmi, fakihlerin yazdığı kitaplarla inkişaf ile günümüze intikal etmiştir.

İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.), fıkıh ilminin kurucularındandır. Sonraki eserler, hep İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in tasnif tarzına göre yazılmıştır. İmam Şâfi’î (rh.a.), “Fıkıhta herkes Ebû Hanîfe (rh.a.)’in ev halkı, çoluk çocuğu gibidir. Kim fıkıhta derinleşmek isterse Ebû Hanîfe’nin kitaplarına baksın.” diyerek bunu ifade etmektedir.

İmam Şâfi’î (rh.a.), üvey babası ve aynı zamanda İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.a.)’in talebesi olan İmam Muhammed (rh.a.)’den ders okumuştur. İmam Ahmed bin Hanbel (r.âleyh) de İmam Şâfi’î (rh.a.)’in öğrencisidir. Öte yandan İbn Âbidîn, Hanefî Hukukçuları’nın, İmâm Mâlik (rh.a.)’i İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.a.)’in talebesi olarak kabul ettiklerini söyler. Nitekim İmâm Mâlik (rh.a), Hicaz’da kaldığı uzun yıllar zarfında, kendisinden yaş ve mertebe olarak ileri olan İmam A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.)’den ilim almıştır. Hatta Hanefî Mezhebi’ne ait kitaplarda, “Hanefî Mezhebi’nde olanın, gerektiğinde Mâlikî Mezhebi’ni taklît etmesi evlâdır. Çünkü, İmâm Mâlik (rh.a), İmâm-ı A’zam (rh.a.)’in talebesi gibidir. Bir meselede, Hanefî Mezhebi’nde, bir kavil bulunmadığı zaman, Hanefî Âlimleri, Mâlikî Mezhebi’ne göre fetvâ vermişlerdir. Mezhebler içinde, Hanefî’ye en yakın olanı, Mâlikî Mezhebi’dir.” diyor. Böyle olunca İmam Şâfi’î (rh.a.)’in sözündeki hakikat ortaya çıkmaktadır.

(Prof. Ekrem Buğra Ekinci, İslam Hukuku, s)

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır