İftar Bilmecesi
(Hacivat, arkadaşının arkasından yetişir.)
HACİVAT – Merhaba Karagöz’üm, uğurlar olsun!
KARAGÖZ – İftar kokuları burnuna dolsun!
HACİVAT – Hah hah hah!… Eksik olma, beni yine güldürdün! Aman!…
KARAGÖZ – Ne oldu Hacı Cavcav, kel kafanı bit mi ısırdı?
HACİVAT – Değil efendim! Sen göbeklenmişsin?…
KARAGÖZ – Pataklarım ha, ağzını bozma!
HACİVAT – Canım fena bir şeyi mi söyledim?
KARAGÖZ – Köftehor, “Sen köpek yemişsin!” dedin ya!…
HACİVAT – Efendim hiç öyle söyler miyim? Yani göbek yapmışsın diyorum.
KARAGÖZ – Ne zaman börek yapmışsın?…
HACİVAT – Allah iyiliğini versin, hemen saçmalamaya başladın! Kilo almışsın…
KARAGÖZ – Bizde terazi yok ki, kilo alıp ne yapayım?
HACİVAT – Nasıl anlatmalı?… Şişmanlamışsın!…
KARAGÖZ – Öyle söylesene! Hay hay!…
HACİVAT – Nasıl da farketmemişim? Çok kilo almışsın!
KARAGÖZ – Köftehor, başka türlü geçinebilir miyim?
HACİVAT – Canım, Ramazan’da kilo almanın geçinmekle ne alâkası var anlayamadım?
KARAGÖZ – Anlayamayacak ne var? Her akşam birkaç iftira, her gece birkaç sahura gidiyoruz ya, tabii bir ayda yirmiiki kilo şişmanlıyorum.
HACİVAT – Allah Allah?…
KARAGÖZ – Sonra da parasızlıktan Ramazan sonrası on bir ay akşam yemekleri ile idare ettiğim için ayda iki kilo zayıflayıp, gelecek Ramazan’a kadar idare ediyorum.
HACİVAT – Allah iyiliğini versin! Bırak şakayı ama Karagöz’üm, şişmanlık iyi değil! çeşitli hastalıklara sebep olur.
KARAGÖZ – Hay hay!… Sen şimdi bırak şişmanlığı da Hacı Cavcav, aklıma bir bilmece geldi.
HACİVAT – Hatırın kalmasın, sor bakalım?
KARAGÖZ – Ama bilemezsen bize iftara geleceksiniz!
HACİVAT – Anlayamadım? Öyle şey olur mu?
KARAGÖZ – Pataklarım ha, bal gibi olur!
HACİVAT – Bilmeceyi bilirsem, siz bize iftara geleceksiniz? Ters oldu ama sor bakalım?
KARAGÖZ – Ters sensin! İyi dinle!… Bugün hangi gün?
HACİVAT – Canım bırak bugünü de sen şu bilmeceyi sor bakalım?
KARAGÖZ – Köftehor, sordum ya!…
HACİVAT – Allah Allah, ne zaman sordun? “Bugün hangi gün?” dedin o kadar…
KARAGÖZ – İyi ya, işte o bilmece idi.
HACİVAT – Efendim öyle bilmece olur mu? çocuklar bile cevabını hemen verir. Bugün hangi gün olacak? Sen de biliyorsun ki Cumartesi…
KARAGÖZ – Bilemedin Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Hah hah hah, haydi Pazar olsun!
KARAGÖZ – Düşün de öyle cevap ver!
HACİVAT – Düşünecek ne var? Cumartesi, Pazar olmazsa… Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe…
KARAGÖZ – İyi düşün de sonra mızıkçılık yapma!
HACİVAT – Kaldı bir gün… Bildim, Cuma!…
KARAGÖZ – Bilemedin!…
HACİVAT – Allah Allah?… Pekâlâ bilemedim, cevabını sen söyle bakalım!
KARAGÖZ – Köftehor, bugün Ramazan günü…
HACİVAT – Birâder böyle bilmece olur mu? sen uydurdun!
KARAGÖZ – Baştan kabul etmeseydin!
HACİVAT – Haklısın ama bana doğru dürüst bir bilmece soracaksın zannettim. Ne olacak şimdi?…
KARAGÖZ – Söyledim ya, bu akşam bize iftira geleceksiniz?
HACİVAT – Karagöz’üm, sen bizi kolay kolay iftara dâvet etmezsin ya, bu işin içinde bir bit yeniği var.
KARAGÖZ – Bit yemi yok, fare zehiri var.
HACİVAT – Pekâlâ sorması ayıp olmasın da iftarda bize neler ikram edeceksin bakalım?
KARAGÖZ – Köftehor bilmiyor musun? Neler getirirseniz onları beraberce yiyeceğiz. (Yürümeye devam ederler.)
Ramazan İkramı
(Hacivat, arkadaşını kapıda karşılar.)
KARAGÖZ – Merhaba Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Ooooo, Merhaba merhaba! Dükkânıma hoş geldin, safalar getirdin Karagöz’üm!
KARAGÖZ – Sopalar falan getirmedim.
HACİVAT – Efendim, sözlerimi hemen yanlış anlamaya başladın. Sopalar olur mu! “Sâfalar getirdin!” dedim. Yani seni görünce rahatladım ve çok sevindim demektir.
KARAGÖZ – Âmin, âmin!…
HACİVAT – Hele otur bakalım! Biraz dertleşelim.
KARAGÖZ – Hay hay, biraz dert deşelim ama sen önce dükkânına gelen misâfire ikramını yapsana!
HACİVAT – Aman Karagöz’üm, sen şaşırdın mı?
KARAGÖZ – Şimdi seni bir güzel pataklarsam, görürsün kimin şaşırdığını!…
HACİVAT – Allah Allah?… Şaka mı yapıyorsun, yoksa benimle alay mı ediyorsun?
KARAGÖZ – İkisi de değil…
HACİVAT – Karagöz’üm Ramazan’dan haberin yok mu?
KARAGÖZ – Var… Şimdi eve gitti.
HACİVAT – O Ramazan değil, şu bildiğimiz Ramazan… Hani yılda bir kere geliyor ya!
KARAGÖZ – Haaa, Almanya’daki Ramazan’ı mı soruyorsun? Anasına mektup yazmış da mayısta gelecekmiş…
HACİVAT – Allah iyiliğini versin, mübârek günde yine benim sinirlerimi bozmaya başlıyorsun.
KARAGÖZ – Köftehor , asıl sen benim sinirlerimi bozacaksın! Geçende uğradım da, hemen “Sana ne ikram edeyim Karagöz Beyefendi?” demedin mi?
HACİVAT – Canım dedim ama o zaman Ramazan gelmemişti.
KARAGÖZ – Köftehor, Ramazan’dan bana ne? Ona da geldiği zaman ayrı ikramını yaparsın!
HACİVAT – Yârabbi bana Ramazan sabrı ver!
KARAGÖZ – Sabri’yi falan karıştırma da ikramını yap!
HACİVAT – Allah Allah… Hem anlayamıyorum, hem de anlatamıyorum galiba! Yani sana şimdi çay kahve, ayran falan ikram etsem utanmadan içecek misin?
KARAGÖZ – Hele sen ikram et de görürsün ne olacağını!
HACİVAT – Oruç değil misin, nasıl içeceksin?
KARAGÖZ – Hacı Cavcav, oruç senin başına mı vurdu? Ben onları içeceğim dedim mi? Senden çay, kahve, ayran falan istedim mi?
HACİVAT – Aman Allah’ım aklım karmakarışık oldu. Pekâlâ ne istiyorsun Karagöz’üm?
KARAGÖZ – Benim gönlümden ne koparsa onu ikram et birâder?
HACİVAT – Senin gönlünden ne kopuyorsa söyle de ikram edeyim öyleyse?
KARAGÖZ – Hah şimdi adam oldur! Benim gönlümden yarım kilo zeytin, peynir, bir avuç hurma, iki pide falan kopuyor Hacı Cavcav!
HACİVAT – Canım efendim yine anlayamadım? Tamam bunları ikram edeyim amma, ne biçim oruçsun, buraya öğlen yemeğine mi geldir?
KARAGÖZ – Hay hay, öğlen yemeğine geldim.
HACİVAT – Olmaz efendim, beni de günaha sokacaksın!
KARAGÖZ – Pataklarım ha! Bilmiyor musun, biz Ramazan’da öğle yemeğini de akşam yiyoruz.
HACİVAT – Öyle söylesene!… Demek ağzın kapalı?…
KARAGÖZ – Hay hay, ağzım, burnum, gözlerim, kulaklarım, kapalı amma seni pataklamak için ellerim kaşınmaya başladı.
HACİVAT – Efendim, elini kaşındıracak ne var? Ramazan’dan sonra bir gün uğra da istediğin ikramı yapayım.
KARAGÖZ – Olmaz Hacı Cavcav!… Ağzım kapalı diye Ramazan ikramından kaçarsan ben sana dayak ikram ederim.
HACİVAT – Canım, anladım amma böyle ısmarlama ikram olur mu? bir çay ikramı nerede, saydıkların nerede?…
KARAGÖZ – Köftehor, sen onları bana ikram edeceksin, ben iftarda sahurda benim hanım ile çocuklara ikram edeceğim.
HACİVAT – Hah hah hah! Öyle söylesene!… (Karagöz gider.)
KARAGÖZ'ÜN İĞNESİ
Hacivat birkaç gündür görmediği Karagöz'ü sağda solda arar, bulamaz. Sorar soruşturur bilen, gören yoktur. Son çare olarak evine gider. Karısı Karagöz'ün üç gündür evin samanlığında olduğunu ve yemeğini bile orada yediğini söyler. Hacivat bahçeden samanlığa geçer. Karagöz samanların arasında birşey aramaktadır. Ama ne?
Hacivat: " Selam Karagözüm, ben geldim, selam. "
Karagöz: " Hay Selami'nin kara kellesi. Sen misin Hacivat? "
Hacivat: " İyi günler Karagözüm, iyi günler. "
Karagöz: " Güller iyidir de ben papatyayı pek severim. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, neden o? "
Karagöz: " Papatyanın yapraklarını seviyor, sevmiyor diye koparıyorum, hep Hacivat beni sevmiyor çıkıyor. "
Hacivat: " Olur mu Karagözüm? Ben seni çok severim. Bunu cümle alem bilir. "
Karagöz: " Düğmeci Adem bilir ama ben bilmiyorum. Beni sevmeyeni ben de sevmem. "
Hacivat: " Yapma. "
Karagöz: " Yaptım bile. "
Hacivat: " Etme. "
Karagöz: " Ettim bile. "
Hacivat: " Papatya falına inanma. "
Karagöz: " Ee kime inanacağım? "
Hacivat: " Bana inan Karagözüm. "
Karagöz: " O zaman sevdiğini ispat et. Bir şey istesem yapar mısın? "
Hacivat: " Emrin olur. Ne istersen yaparım. "
Karagöz: " Samanların arasına iğne düşürdüm. Bul iğneyi, ispatla sevdiğini. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, samanlıkta iğne aranır mı? "
Karagöz: " Aranır, ben üç gündür arıyorum. "
Hacivat: " Aradın da buldun mu? "
Karagöz: " Bulamadım. Sanki iğne samana dönüşmüş. "
Hacivat: " O iğne ne iğnesiydi? "
Karagöz: " Arı iğnesi değil herhalde , dikiş iğnesiydi. "
Ben şimdi o iğneyi bulurum, diyen Hacivat samanlıkta iğne aramaya başlar. Birkaç dakika sonra her zaman yakasında bulundurduğu dikiş iğnesini, işte iğneni buldum, diyerek Karagöz'e verir. Karagöz buna çok sevinir ve Hacivat'ı alnından öper. Hacivat Karagöz'ün koluna girerek bahçeye çıkarır. Altlarına birer sandalye çekip otururlar. Karagöz karısına seslenir ve hanım bize iki çay yap, der. Çaylar gelinceye kadar onlar sohbeti o kadar koyulaştırır ve şakalaşmalarını o kadar ağırlaştırırlar ki, dünyanın gelmiş geçmiş en somurtkan insanını kahkahalarla güldürecek düzeye erişirler.
Pazar Çantası Konuşması
(Karagöz, Hacivat’ın dükkânında oturmaktadır.)
HACİVAT – Hayrola Karagöz’üm, epeydir oturuyorsun ama yere bakıp kaldın?
KARAGÖZ – Havaya bakıp kalsam boynum ağrır.
HACİVAT – Şakayı da elden bırakmıyorsun ama canını daha fazla sıkmamak için bir şey soramadım.
KARAGÖZ – Sağolasın Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Fakat merak ettim doğrusu, benim yapabileceğim bir şey var mı?
KARAGÖZ – Kimsenin yapabileceği bir şey yok…
HACİVAT – Allah Allah, başına bu kadar kötü bir şey mi geldi Karagöz’üm?
KARAGÖZ – Şey… Yoktan geldi, yoka gitti.
HACİVAT – Aaaaaa, bu kadar üzüntünün üstüne nasıl gülüyorsun?
KARAGÖZ – Aaaah ah, sen de olsan, aklına geldikçe gülersin!
HACİVAT – Hem ilk defa senin elinde Pazar çantası görüyorum. Herhalde pazara gidiyorsun?
KARAGÖZ – Hayır, pazardan geliyorum.
HACİVAT – İyi ama, paran yoksa pazara niye gittin. Paran varsa neden boş çanta ile dönüyorsun?
KARAGÖZ – Köftehor, anlatmazsam öğrenene kadar sorup duracaksın!
HACİVAT – Aferin Karagöz’üm, haydi kendiliğinden bir güzel anlatıver? Neler oldu bakalım?…
KARAGÖZ – Alay edersen pataklarım ha!
HACİVAT – Etmem etmem, sen hele başla!…
KARAGÖZ – Çocuklar paramız kadar bir şeyler almışlar ama can sıkıntısı ile ben de pazarın kenarından şöyle bir geçiyordum. Belki taşımak için yardım isteyen olur da üç beş kuruş alırım diye de aklıma geldi.
HACİVAT – Tabii Karagöz’üm, iyi düşünmüşsün! Sonra?…
KARAGÖZ – Sonra adamın biri seslendi. Orada yeni bir Pazar çantası almış, eskisini de bana uzattı.
HACİVAT – Haydi bakalım pazar çantan da oldu.
KARAGÖZ – Adam “Biraz tamir et, kullanılır” dedi. Baktım sapı da sağlam.
HACİVAT – Aferin adamcağıza!…
KARAGÖZ – Pazar da âlem Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Çok kalabalık var değil mi?
KARAGÖZ – İstavrit vardı ama alabalık hiç görmedim.
HACİVAT – Neyse, sonra?…
KARAGÖZ – “Bir de ben dolaşayım, bakalım neler var?” diyerek pazara girdim.
HACİVAT – İyi yapmışsın efendim!
KARAGÖZ – Aaaaa, o da ne?…
HACİVAT – Aman yine ne oldu?…
KARAGÖZ – Birkaç patates yere düşmüş… Satıcıya gösterdim. “Al senin olsun!” dedi. Attım çantaya…
HACİVAT – Gördün mü Karagöz’üm, pencere köşesinde uyuklamanın ne faydası var? Sonra?
KARAGÖZ – Bir başka satıcı da lekeli diye satamayıp ayırdığı üç beş elmayı verdi.
HACİVAT – Oooooh oh, ne güzel… Dolaşmaya devam et!
KARAGÖZ – Zaten ben de öyle yaptım.
HACİVAT – Aman Karagöz’üm, bir sefer Pazar yeri toplanırken rastladım da, neler atılıyor neler…
KARAGÖZ – Dolmalık biberler, sivri biberler, salçalık biberler, çarliston biberler…
HACİVAT – Canım Pazar satıcısı gibi sayıp durma!
KARAGÖZ – Sayıp durmadım köftehor! Benim çantaya onlardan da birer ikişer koydum. Kırılmış hıyarlar, azıcık çürümüş meyveler derken…
HACİVAT – Çanta ağırlaşmadı mı?
KARAGÖZ – Yoooo, boşmuş gibi hafif…
HACİVAT – Daha dolmadı mı Karagöz’üm? Sonra içindekiler ezilir efendim!
KARAGÖZ – Yooooo, boşmuş gibi ne koyarsan alıyor!
HACİVAT – Allah Allah, nasıl oluyor?
KARAGÖZ – Köftehor, nasıl olacak, çantanın alt dikişi sökülmüş… Koyduklarım dolaşırken bir yandan da birer birer dökülüyormuş… Az kalsın “Hırsız var” diye bağıracaktım. (Karagöz gider.)
Alfabeyi Sökmek
(İki arkadaş yürüyorlar.)
HACİVAT – Eeee, görüşmeyeli nasılsın Karagöz’üm?
KARAGÖZ – Köftehor, hergün görüşüyoruz ya!…
HACİVAT – Canım lafın gelişi öyle denir. Yani dünden beri nasılsın, neler yapıyorsun?
KARAGÖZ – Bulduğum her işi yapıyorum.
HACİVAT – Aferin, boş duranı kimse sevmez! Keşke okuma yazman da olsaydı hiç işsiz kalmazdın!
KARAGÖZ – Boş kaldıkça çalışıyorum ya…
HACİVAT – Çok iyi!… Neredesiniz?…
KARAGÖZ – Bizim evdeyiz…
HACİVAT – Canım öyle değil, yani çalışmanın neresindesiniz demek istiyorum?
KARAGÖZ – Çalışmanın içindeyiz Hacı Cavcav!
HACİVAT – Allah iyiliğini versin, sana nasıl anlatmalı? Ne çalışıyorsunuz?
KARAGÖZ – Bilmiyor musun, ilkokul birinci sınıf kitaplarına çalışıyoruz.
HACİVAT – Efendim, onu biliyorum! Haftalar evvel alfabeye başlamıştınız. Harfleri söktün mü?
KARAGÖZ – Ben söktüm de hanım kaybolmasınlar diye tekrar yerlerine dikiyor.
HACİVAT – Öyle değil, yani harfleri artık tanıyor musun?
KARAGÖZ – Tabii tanıyorum da birbirimizi görünce selamlaşıyoruz.
HACİVAT – Senin bugün yine tersliğin üstünde.
KARAGÖZ – Köftehor, seni görünce tersim dönüyor.
HACİVAT – Pekâlâ, heceliyor musun?
KARAGÖZ – Hay hay, geceliyorum.
HACİVAT – Değil efendim, yani yanyana gelen harflerin sesini verebiliyor musun?
KARAGÖZ – Ben ses veriyorum, onlar da bir ağızdan şarkı söylüyorlar.
HACİVAT – Sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Bana güzel cevaplar versen sana yardım edeceğim ama fırsat vermiyorsun ki…
KARAGÖZ – Köftehor, yardım ettin de “Olmaz” mı dedim.
HACİVAT – Pekâlâ, bizim alfabede kaç tane harf var?
KARAGÖZ – Herkesin kendi alfabesi oluyorsa sizin alfabede kaç harf olduğunu ne bileyim.
HACİVAT – Allah Allah!… Yani Türk alfabesinde kaç harf var biliyor musun?
KARAGÖZ – Onu bilmeyecek ne var!
HACİVAT – Aferin, söyle bakalım?
KARAGÖZ – Önce sen söyle ki kendin biliyor musun göreyim!
HACİVAT – Canım bilmesem ben okuyup yazabilir miyim! Tabii yirmi dokuz harf var Karagözüm!
KARAGÖZ -Aferin, ben de öyle söyleyecektim Hacı Cavcav!
HACİVAT – Neyse… İlk harfin adı nedir?
KARAGÖZ – Köftehor aklımı karıştırma! Harflerin adı soyadı da mı oluyor?
HACİVAT – Seni ders çalıştırırken oğlun nasıl sabrediyor, “İmdat” diye bağırmıyor, aferin çocuğa!
KARAGÖZ – Oğlumu harflere karıştırmam!
HACİVAT – Efendim ilk harfin adı aaaaa’dır. Neymiş?…
KARAGÖZ – Aaaaaaadır!…
HACİVAT – Aaaaadır değil, aaaaa!…
KARAGÖZ – Hacı Cavcav, bu harfin adı bizim alfabede çok kısa idi ama senin ağzında lastik gibi uzadı.
HACİVAT – Sen kısasını öğren yeter a…
KARAGÖZ – Gördün mü, ben de sana öğretiyorum.
HACİVAT – Pekâlâ, daha sonra hangi harfler gelir?
KARAGÖZ – Bilmeyecek ne var, öteki harfler gelir.
HACİVAT – Efendim, be, ce, çe, de..
KARAGÖZ – Hay hay, peçete gelir. yemek mi var?…
HACİVAT – Hay peçete gözüne girsin! Kaç tane sesli harf olduğunu da bilmiyorsun değil mi?
KARAGÖZ – Harflerin hepsi seslidir Hacı Cavcav!
HACİVAT – Kim söyledi?…
KARAGÖZ – Kimse söylemedi ama harfin sesi çıkmazsa onu nasıl okuruz? Sen beni kandırıyorsun!
HACİVAT – Sen okuma yazma öğrenirsen, kediler de alfabeyi öğrenirler. (Hacivat, sonra Karagöz giderler.)
Karagöz ve Hacivat diyalogları arayanlar için en komik Karagöz ve Hacivat diyaloglarını derledik. İşte birbirinden komik Hacivat Karagöz konuşma örnekleri
Okullarda yapacağını Karagöz-Hacivat etkinliği için en komik Karagöz Hacivat konuşma örneklerini derledik. Yazımızın devamında öğrencilerinizin beğeneceği Hacivat-Karagöz örnekleri mevcut. İşte en komik Karagöz ve Hacivat oyunları
Hacivat: Merhaba Karagözüm.
Karagöz: Hoş geldin suda pişmiş bal kabağı.
Hacivat: Aman Karagözüm benimle güzel konuş. Gel seninle Bursa yı gezip dolaşalım.
Karagöz: Kime dalaşalım.
Hacivat: Dalaşalım değil Karagözüm dolaşalım.
Karagöz: Nereyi dolaşalım?
Hacivat: Bursayı dolaşalım dedim ya Karagözüm sen beni dinlemiyorsun.
Karagöz: Hı peki anladım Hacivatım.
Hacivat: Gel şuradan dolmuşa binelim.
Karagöz: Ne dolmuş Hacivatım. Tepemin tasını attırma. Açtırma benim bayramlık ağzımı tepelerim ha!
Hacivat: Seninle arabaya binip Bursayı dolaşalım diyorum, anlamıyorsun.
Karagöz: Hı tamam anladım. Hadi arabaya binelim.
Beraber arabaya binerek Bursayı gezerler. Son olarak Kapalıçarşıya giderler.
Karagöz: Hacivatım bu insanlar delirmiş, kendi kendilerine konuşuyorlar.
Hacivat: Sen de bir şey bilmiyorsun Karagözüm telefonla konuşuyorlar.
Karagöz: Telefon da nedir?
Hacivat: İletişimi sağlıyor Karagözüm.
Karagöz: İyi, çok güzel Hacivatım. Teknoloji çok gelişmiş.
Karagöz: Neyse benim gitmem lazım.
Hacivat: Tamam sonra görüşürüz hoşçakal.
Karagöz: Oh çok şükür senden kurtuluyorum.
Hacivat: Haydi git gideceğin yere uğurlar olsun.
HACİVAT – Hoş geldin sevgili Karagözüm!
KARAGÖZ – Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm!
HACİVAT – Nereden gelip, nereye gidiyorsun bakalım?
KARAGÖZ – Bir yere gittiğim yok da, oğlumla kaç saattir okuma-yazma çalıştık Biraz gezeyim dedim
HACİVAT – Tabii iyi yaptın efendim, kafan balon olmuştur
KARAGÖZ – Hay hay, kafam balon oldu da uçmasın diye boynuma yapıştırdım
HACİVAT – Hemen yanlış anlama, yani uzun zaman ders çalışmaktan kafan şişmiştir
KARAGÖZ – Kafam pişti de soğutmaya çıktım
HACİVAT – Allah iyiliğini versin! Neyse, çalışmalar iyi gidiyor mu?
KARAGÖZ – Hem de nasıl iyi gidiyor bilemezsin Hacı Cavcav! Sen söyle de müdür benim ilkokul diplomamı hazırlasın
HACİVAT – Efendim sen hele hepsini iyi öğren de diploma işi kolay
KARAGÖZ – Şey, okuma yazma öğrenirsem diploma başka başka ne işime yarayacak?
HACİVAT – Bak, meselâ artık mühüre lüzum kalmayacak
KARAGÖZ – Yerine kimse bakmayacak mı?
HACİVAT – Kimin yerine Karagözüm?
KARAGÖZ – “Artık müdüre lüzum kalmayacak” dedin ya!
HACİVAT – Efendim müdür değil mühür! Hani imza yerine bastığın damga yok mu?
KARAGÖZ – Öyle söylesene köftehor!
Hacivat: ” Karagözüm, sucuk aldım. Gel mangal sefası yapalım. ”
Karagöz: ” Birer kangal alalım ama benim bahçe küçük, kangala dar gelir. ”
Hacivat: ” Kangal demedim Karagözüm, mangal dedim. Mangalda sucuk pişirelim. ”
Karagöz: ” Kangalla çocuk bir arada olmaz. Yaşar’ı kangal ısırır. ”
Hacivat: ” Canım, ne Yaşar’ı, ne kangalı, sucuk dedim, mangal dedim. ”
Karagöz: ” He öyle söylesene, sucuğu mandalla tavana asarsın. ”
Hacivat: ” O neden? Neden sucuğu tavana asıyorsun? ”
Karagöz: ” Kurusun diye. Kuru sucuğun tadı farklı olur. ”
Hacivat: ” Tamam Karagözüm, sucuğu kuruttum, mangalı bahçeye oturttum. ”
Karagöz: ” Ben senin bahçeye gelmem, Hacivat. ”
Hacivat: ” Gelmezsen gelme. Ben de kendime ziyafet çekerim. ”
Uzaklaşıp giden Hacivat’ın arkasından Karagöz söylenir:
” Seni gidi beni bilmez. Kangalı kesmiş, sucuk yapmış, mangalda pişirecekmiş. Bende o sucuğu yiyecek göz var mı? ”
Karagöz iş bulur. Yedi gün çalışır ve ilk haftalığını alır. Akşamüstü evine dönerken haftalığını kaybeder. Geldiği yoldan geriye döner ve düşürdüğü paralarını aramaya başlar. Diğer yandan da söylenmektedir:
” Paracıklarım, paracıklarım, gitti paracıklarım. Keşke paralarım cebimde dursaydı da ben kaybolsaydım. ”
Aynı saatte evine dönmekte olan Hacivat Karagöz’le karşılaşır.
Hacivat: ” Hayrola Karagözüm, yanımdan geçersin beni görmezsin. Paracıklarım dersin. Para mı kaybettin? ”
Karagöz: ” Hiç sorma Hacivat. Haftalık almıştım, onu kaybettim. ”
Hacivat: ” Bir gören, bir bulan yok mu? ”
Karagöz: ” Dört gören, beş bulan var. Canımı sıkma, canını yakarım. ”
Hacivat: ” Aman Karagözüm kızma. Para kaybedince ararsın bulamazsan, kadıya gidersin. ”
Karagöz: ” Hı. ”
Hacivat: ” Para kaybettin, aradın bulamadın, ne yaparsın? Kadıya gidersin. ”
Karagöz: ” Demek paramı kadı bulmuş. ”
Hacivat: ” Kadının para falan bulduğu yok. Parayı bulan kadıya bırakır. Kaybeden kadıya gider. Para kadıdaysa parasını alır. ”
Karagöz: ” Ya para kadıda yoksa. ”
Hacivat: ” O zaman avcunu yalar. ”
Karagöz: ” Yani şimdi avcumu yalarsam param bulunur mu? ”
Hacivat: ” Nereni yalarsan yala paran bulunmaz. ”
Karagöz: ” Ne yapmak gerekir? ”
Hacivat: ” Kadıya gitmek gerekir. Buyur Karagözüm, önden sen yürü. ”
Karagöz: ” Önden ben yürümem, yanyana gidelim. ”
Hacivat ile Karagöz kadıya giderler. Yolda para bulan birisi parayı getirip kadıya teslim etmiştir. Fakat paranın sahibinin kim olduğunu bilmemektedir. Karagöz’ün haftalığını kaybettiğini öğrenen Hacivat onu kadıya yönlendirir. Çünkü Karagöz’ün kaybettiği parayı bulan Hacivat’tır.
Komik kısa Hacivat ve Karagöz diyalogları arayanlar için bir kaç örnek Karagöz-Hacivat konuşması ekledik. Sizler de kısa karagöz ile hacivat diyaloğu bulursanız yorum bölümünden ekleyebilirsiniz.
Daha fazla komik Karagöz ve Hacivat diyalogları için tıklayınız >