hacizli miras hissesinin satışı / One moment, please...

Hacizli Miras Hissesinin Satışı

hacizli miras hissesinin satışı

Hacizli Payların Devri

Giriş

Payların hacze konu olup olmayacağı, haczedilmesi halinde pay üzerinde tasarruf yetkilerinin ne şekilde kullanılabileceği ve paylar üzerindeki haczin neticeleri gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında sıklıkla ele alınmış bir konudur. Konunun irdelenmesinde Türk Ticaret Kanununu (“TTK”), İcra İflas Kanunu (“İİK”) ve Türk Medeni Kanununu (“TMK”) gibi farklı hukuk disiplinleri bir arada değerlendirilmelidir.

TTK’nun 133’ncü maddesinin 2’nci fıkrasında, alacaklıların, borçlularının sermaye şirketlerindeki payları senede bağlanmış olsun veya olmasın, İİK’nin taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve paraya çevrilmesini isteyebileceğini ve haczin istek üzerine pay defterine işleneceğini düzenlemektedir. Burada bahsi geçen sermaye şirketleri TTK m. 124 uyarınca kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerdir. Bu bağlamda haciz işleminin gerçekleşmesi için gerekli aşamaların yürütülebilmesi için önemli ayrımlar göz önünde bulundurulmalı ve işlemlerin doğru prosedürler yürütülerek gerçekleştirilmesi gereklidir. Öncelikle payları hacze konu olacak sermaye şirketinin türü tespit edilmeli ve ardından payların senede bağlanıp bağlanmadığı tespit edilmelidir.

Konuyu anonim şirketler özelinde ele alacak olursak, tespit edilecek en önemli ayrım, hacze konu payların senede bağlanmış olup olmadığıdır. Senede bağlanmış pay menkul hükmünde iken, senede bağlanmamış çıplak pay alacak hakkı niteliğindedir[1]. Bu sebeple TTK m. 133/2 uyarınca İİK’nin taşınırlara ilişkin hükümlere istinaden haczedilebilecek paylar, senede bağlandığında İİK’nin 85 ve 88’nci maddeleri uyarınca haczedilebilirken, senede bağlanmamış çıplak paylar yine İİK’nin 94’ncü maddesi uyarınca haczedilebilmektedir.

Öncelikle pay senedi veya ilmühabere bağlanmamış çıplak payın haczini ele alalım. İİK’nin 94’ncü maddesi konuyu açıkça düzenlemektedir. İlgili maddeye göre: “Anonim şirketlerde paylar için pay senedi veya pay ilmühaberi çıkarılmamışsa, borçlunun şirketteki payı icra dairesi tarafından şirkete tebliğ olunarak haczedilir. Bu haczin şirket pay defterine işlenmesi zorunludur; ancak haciz, şirket pay defterine işlenmemiş olsa bile şirkete tebliğ tarihinde yapılmış sayılır. Haciz, icra dairesi tarafından tescil edilmek üzere Ticaret Siciline bildirilir. Bu durumda haczedilen payların devri, alacaklının haklarını ihlâl ettiği oranda batıldır. Haczedilen payların satışı, taşınır malların satışı usulüne tâbidir. Diğer taşınırlarda icra dairesi başkasına devre mâni tedbirleri alır.”

Madde metninden de anlaşılacağı üzere, şirketin senede veya ilmühabere bağlanmamış çıplak payları üzerinde haciz kurabilmek için icra dairesinin şirkete tebliği gereklidir. Bu durumda, çıplak payın haczine karar veren icra müdürü, bu hacizle ilgili muhafaza tedbiri almak için mahalline, yani anonim şirket merkezine, gitmek zorunda değildir[2]. İcra müdürü, İİK madde 94 hükmüne göre anonim şirkete bir ihbarname (bildiri) göndermekle de yetinebilir[3]. Bu ihbarnamede borçlunun anonim şirketteki ilgili pay adedinin haczedildiğini, bu haczin pay defterine işlenmesi, ileride pay senedi veya ilmühaber çıkarılması halinde borçlunun payına düşen pay senetlerinin veya ilmühaberlerin borçluya teslim edilmeyip, icra dairesine teslim edilmesi, borçluya payı ile ilgili bütün tebligatların bundan böyle icra dairesine yapılması ve borçlunun muvafakatinin alınması gereken bütün ortak tasarruflar ve kararlar için bundan sonra borçlu ortak yerine icra dairesinin muvafakatinin alınması ve ayrıca borçlu ortağa ödenmesi söz konusu olan faiz, kar payı veya tasfiye payının da icra dairesine ödenmesi gerektiği şirkete bildirilir[4]. Böylece, borçlunun haczedilen çıplak payı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olduğu şirkete bildirilmiş ve gerekli muhafaza tedbirleri alınmış olur.

İcra dairesinin hacze ilişkin bildirisini alan şirket, borçluya ait çıplak payın haczedildiğini şirket pay defterine işlemek zorundadır. Ancak İİK m. 94’te de açıkça düzenlendiği üzere, çıplak pay haczi, şirket pay defterine işlenmemiş olsa bile, icra müdürlüğü tarafından yapılan haciz bildirisinin şirkete tebliğ edildiği tarihte yapılmış sayılır. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, çıplak pay haczinin pay defterine işlenmesi, haciz için geçerlilik şartı değil; muhafaza tedbiridir[5].

Yine aynı maddenin düzenlemesine göre çıplak pay haczi, icra müdürlüğü tarafından tescil edilmek üzere şirket merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline de bildirilir. Ticaret siciline yapılan bu bildiri ve tescil de çıplak pay haczi için geçerlilik şartı olmayıp bir muhafaza tedbiridir[6]. Çıplak pay haczi, yalnız ticaret siciline bildirilmiş ve tecil edilmiş olsa bile, ayrıca şirkete bildirilmediği için, çıplak pay haczedilmiş sayılmayacaktır[7].

İİK’nin 94’ncü maddesi ayrıca, “Bu durumda haczedilen payların devri, alacaklının haklarını ihlâl ettiği oranda batıldır.” düzenlemesi getirmektedir. Bu düzenlemeden de her ne kadar borçlunun çıplak paylar üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanmış olsa da, alacaklılar zarara uğratılmaksızın devredilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

Bunların yanında TTK’nın 489 ve 490’ncı maddeleri uyarınca anonim şirketin payları için hâmiline veya nama yazılı pay senetleri çıkarılabilir. Her iki pay senedi türü de kıymetli evrak niteliğinde olup, ciro edilebilir senetlerdir.

Kıymetli evrak niteliğindeki pay senetlerinde somutlaşan paylar, pay senetlerinden ayrı olarak haczedilemez[8]. Ancak pay senetlerinin haczi ile payların haczedilmesi mümkündür. Pay senetleri taşınır mal niteliğinde olduğundan, İİK m. 88/1 uyarınca taşınırların haczi ve paraya çevrilmesi hükümlerine tabi olurlar.

Borçlunun elindeki anonim şirket pay senetlerinin haczedilebilmesi için, icra müdürlüğünün haciz kararı almış olması yeterli olmayıp, ayrıca bu pay senetlerinin icra müdürlüğünce fiilen el konularak muhafaza altına alınıp, borçlunun tasarruf alanının dışına çıkartılması böylelikle ciro edilmelerinin önlenmiş olması gerekir.

Alacaklının takip talebi üzerine borçlunun mal ve haklarının haczedilmesi, borçlunun bu mal ve haklar üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkına halel getirmez iken; tasarruf yetkisinde değişikliklere neden olur (İİK m. 86 ve m. 91, TMK m. 1010/I, m. b.2 ve m. 1010/II)[9].

İİK’nin 86’ncı maddesinin 1’nci fıkrasında yer alan “Borçlu, alacaklının muvafakati ve icra memurunun müsaadesi alınmaksızın mahcuz taşınır mallarda tasarruf edemez. Haczi koyan memur hilafına hareketin cezai mesuliyeti müstelzim olduğunu borçluya ihtar eder.” düzenlemesi ile taşınır malların haczinin, borçlu bakımından sonuçları ve haciz sonucunda borçlunun tasarruf yetkisinin ne tür bir değişikliğe uğrayacağı düzenlenmiştir.

“İcra ve İflas Kanunu’nun söz konusu hükmünün birinci fıkrasında, borçlunun, haczedilen taşınır malları üzerindeki tasarruf yetkisi, ancak alacaklının ve icra müdürünün iznini alması şartına bağlanmıştır. Hükümde esasen borçlunun tasarruf yetkisinin ortadan kaldırılması söz konusu değildir; sadece alacaklıları lehine kısıtlanmıştır. Borçlu, alacaklı ve icra müdürünün iznini almak şartıyla her zaman tasarrufta bulunabilir. Bu izinleri almaksızın tasarrufta bulunduğu takdirde, borçlunun, hangi yaptırımla karşılaşacağı meselesi ise, birinci fıkranın ikinci cümlesinde ele alınmıştır. Buna göre, borçlu, hacze konu bir taşınırını, alacaklının muvafakatini ve icra müdürünün iznini almadan bir üçüncü kişiye devrettiğinde, cezaî sorumlulukla karşı karşıya kalır15 (İİK m. 86/I, c. 2). Bunun dışında, iyiniyetle kazanım imkânı saklı olmak üzere, hacizli malı devralan kimsenin iktisap ettiği haklar, alacaklının o mallar üzerinde kazandığı haklara zarar verdiği ölçüde hükümsüz sayılır (İİK m. 86/III). Daha açık bir ifadeyle, borçlu, hacze konu malını üçüncü kişiye devretmesine rağmen, haciz koyduran alacaklının o maldan alacağına kavuşma imkânı hâlâ saklı kalmaktadır.”[10]

Ancak borçlunun, hacizli taşınırları üzerinde tasarrufta bulunabilmesi için, o malın kendisine bırakılmış olması gerekir. Hacizli mal bir yed-i emine teslim edilmişse veya icra müdürlüğü tarafından muhafaza altında ise borçlunun hacizli taşınır mal üzerinde esasen tasarrufta bulunması da mümkün değildir[11].

Pay senetleri TTK m. 133/2’de de düzenlendiği üzere İİK madde 88/1 ve 86ncı maddeleri uyarınca taşınırların haczi hükümlerine göre haczedilebildiği göz önünde bulundurulduğunda, hacizli pay senetlerinin devri İİK’nin 86’ncı maddesine uygun olarak, “alacaklının muvafakati ve icra müdürünün müsaadesini” ile devir edilebilir.

Sonuç

“Borçlarını ödeyemeyen bir kimseye, alacaklıları tarafından haciz yoluyla takip yapılabilir. Ancak mallarının haczedilmesi sonucunda, haczedilen malvarlığı borçlunun mülkiyetinden çıkmaz; sadece borçlunun bu mallar üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanır. Bu tasarruf yetkisi kısıtlamasının sonucu olarak, borçlunun bir taşınır malı üzerine haciz konulmuş ise, borçlu, alacaklı ve icra müdürünün iznini almaksızın bu mallar üzerinde tasarrufta bulunamaz, borçlunun aksine davranışı onun cezaî sorumluluğuna yol açar (İİK m. 86/I). Bu cezaî sorumluluk dışında, haczedilmiş taşınır mallar üzerinde tasarrufta bulunan borçlunun yapmış olduğu işlemin akıbetinin ne olacağı hususu da önem arz eder. Bu tür bir işleme kanun koyucunun bağladığı sonuç, nispî hükümsüzlüktür. Daha açık ifadeyle, hacizli taşınır üzerinde borçlu ile işlem yapan kimsenin iktisap etmiş olduğu haklar, haciz koyduran alacaklılara zarar verdiği ölçüde, sadece onlara karşı hüküm ifade etmez. Dolayısıyla, hacizden sonra hak kazanan üçüncü kişilerin hakkı, haciz koyduran alacaklıların alacaklarına kavuşmalarından sonra gelir. Ancak haczi bilmeyen ve bilmesi de gerekmeyenlerin yani iyiniyetli üçüncü kişilerin, zilyetlik hükümlerine dayanarak o mal üzerinde iyiniyetle hak iktisabı mümkündür (İİK m. 86/II).”[12]

Bu açıklamalar ışığında, gerek İİK’nin 94’ncü maddesi uyarınca hacizli çıplak payların gerekse İİK’nin 86’ncı maddesi uyarınca senede bağlanmış payların ilgili maddelerde yer alan koşullara uygun olarak devredilebileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

[1] Tekinalp, Ünal:Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Vedat Kitapçılık, 4. Bası, İstanbul, 2015, s. 98 – 99.

[2] Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınevi, 2016, s. 220.

[3] Kuru, s. 220.

[4] Kuru, s. 221.

[5] Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku, Tamamen Yeniden Yazılmış ve Genişletilmiş 2. Baskı, Adalet Yayınevi, 2013, s. 449.

[6] Kuru, İcra ve İflas Hukuku, s.448.

[7] Kuru, İcra ve İflas Hukuku, s. 448.

[8] Muşul, Timuçin: İcra ve İflas Hukuku Esasları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 5. Baskı, Adalet Yayınevi, 2015, s. 333.

[9] Yüksel Orhun, Mercan: Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, 2. Cilt, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2016, s. 2080.

[10] Yüksel Orhun, s. 2080.

[11] Yüksel Orhun, s. 2081.

[12] Yüksel Orhun, s. 2081.

Paylaş

Miras hissesi üzerinde tüm mirasçılar hak sahibidir. Ölen kişinin birinci derece yakın akrabalarının tamamı yasal mirasçı olarak kabul edilmektedir. Ölen kişinin mal varlığı resmi olarak bu kişilerin üzerine geçmektedir. Bu mirasın içerisinde borçlar da vardır. Borçlunun adına kayıtlı olan menkul ve gayrimenkuller haricinde kendisine intikal etmemiş miras payına haciz konulması mümkündür. Bu uygulama alacaklıların haklarını korumaya yönelik olarak yapılan bir uygulamadır.

Miras malına haciz işlemini başlatmak için İcra Müdürlüğü’nden yetki belgesi talep edilmesi gerekmektedir. Bu belge ile noterden veya Sulh hukuk Mahkemesi’nden veraset ilamı talep edilir ve icra dosyasına ibraz edilir. Veraset ilamında yer alan takip dışı mirasçılara da yapılan haciz konusunda haber verilir. İcra ve İflas Kanunu 121. maddesi uyarınca İcra Müdürlüğü’nden miras payının satışı, satışının nasıl gerçekleşeceğinin İcra Mahkemesi’ne sorulması ve açılacak izale-i şuyuu ya da iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüşmesi davasına esas olması için yetki belgesinin iletilmesini talep etmek gerekmektedir. İİK 121 gereği alınan yetkiye göre dava açılır ve bu davanın sonucu beklenir. Miras üzerinde herhangi bir haciz işlemi varsa fakat miras henüz belirlenmediyse yani taksim edilmediyse de bu işlemin tasarrufu tamamen İcra Müdürlüğü kararındadır. Bununla birlikte bazı hallerde borçlunun mirasçısı olduğu kişi hayattayken de haciz işlemi yapılabilir.

Mirasın konusu taşınır bir mal üzerine ise icra dairesi borçlu mirasçı tarafından o malın başkasına devrini engellemek için gerekli önlemleri de almaktadır. Mirasçıların birlikte malik olduğu bir taşınmaz mal konusunda ise bu taşınmaz üzerindeki hissenin haczi de tıpkı taşınmaz malların işleminde olduğu gibi icra dairesinin tapu sicil müdürlüğüne haciz bildirilmesi ile olur.  Eğer mirasçı, reddi miras işlemi yaptıysa miras hissesi üzerinde haciz konulması mümkün değildir. Bunun için miras gerçek reddi uygulaması işleme alınır. Miras bırakanın ölümünden sonra gerçekleşebilecek bu işlem ile mirasçılar tarafından başvuruda bulunarak miras reddedilir. Üç aylık ret süresi vardır. Eğer bu gerçek ret süresi herhangi bir nedenle kaçırıldıysa ise mirasçılar kural olarak mirası kabul etmiş sayılmaktadırlar.

Ayrıca, bu yasaların karmaşık doğası göz önüne alındığında, bir vasiyet hazırlamadan, mahkeme işlemleri yoluyla miras talebinde bulunmadan veya vasiyetnamede başka herhangi bir dava açmadan önce bir avukata danışmak en doğru yol olacaktır. İcra davalarında deneyimli Av. Kâmil Yıldırım ile iletişime geçerek detaylı bilgi alabilirsiniz.

Daha fazla detaylı bilgi almak için miras hukuku sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır