hamd ve şükür ne demektir / One moment, please

Hamd Ve Şükür Ne Demektir

hamd ve şükür ne demektir

 

Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır.

 

 

Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, günahlardan kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği nimetlerle günah işlerse, nankörlük etmiş olur.

 

Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.

 

Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür.

 

Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyet’e uymak demektir.

Şükür, yapılan iyiliği anarak ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür.

 

Nimeti muhafaza ve artırmak için

Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur: 

1- Gelen her nimeti Allah’tan bilip şükretmek.

2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak. 

3- Nimetlerden istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.

 

Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarır, hem de yeni nimetlere kavuşturur.

 

Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa ]

 

Allahü teâlâ, şükredene bol bol nimet verir. (Fâtır 30)

 

Hazret-i İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru yola iletti. (Nahl )

 

Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için birçok hayvan yaratmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden, yününden, derisinden vesairesinden istifade edilir. (Yâsin ) 

Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)

 

Çoğu bilmez, azı şükreder

Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez. (Bekara , Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)

 

Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az olduğunu, az şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10, Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)

 

Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar kıymeti olmaz.

 

Azların kıymetli olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden birkaçı şöyle:

Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hazret-i Nuha] "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir" dedik. Pek azı, onunla beraber iman etmişti. (Hud 40)

 

İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır! (Sad 24)

İsrailoğullarından, "Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekatı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)

 

İnkârlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lanetlemiştir. Onların pek azı inanır. (Bekara 88)

 

Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara )

 

Nice az topluluk, çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bekara )

 

Allah’ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. (Nisa 83)

 

İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever. (Maide 13)

 

Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe 82)

 

Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.

 

Namaz, şükür ve kanaat 

Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar çok olan bütün nimetlerine şükretmiş sayılır. Nitekim, (Namaz, şükrün bütün aksamını câmidir) buyurulmuştur. Demek ki doğru namaz kılan şükretmiş olur. Namaz kılmayan ise, nankörlük etmiş olur.

 

Hadis-i kudsilerde buyuruldu ki:

(Beni anan şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) [Hatib]

 

(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [monash.pw]

 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 

(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]

 

(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâlükârda Allahü teâlâya şükredenlerdir.) [monash.pw]

 

(Bir nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.) [monash.pwn]

 

(Yiyip içtikten sonra Elhamdülillah diyen Cennete girer.) [Hakim]

 

(İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allahü teâlâya şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. Allahü teâlânın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise nankörlüktür.) [Beyheki]

 

(Nimete şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) [Deylemi]

 

(İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud]

 

(Bir kimse, kavuştuğu nimeti her hatırlayışta, Allah'a şükrederse, Allahü teâlâ da, onun her şükrüne karşı yeniden sevab verir. Kim de başına gelen musibeti her hatırlayışta, "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" derse, Allahü teâlâ da her seferinde onun sevabını artırır.) [Tirmizi]

 

Mümin kabirde doğru cevap verince, hemen o anda kabrin sağ tarafından ay yüzlü bir kişi çıka gelir. (Ben senin, dünyada, sabrından ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) der. Ne mutlu sabredip şükredenlere

 

Hâline şükret, haset etme

Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir. Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu bosunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir.

 

İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir.

 

Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu. Yani, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?

 

Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu.

 

Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere, on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, biri kalır. Haset edenin duası kabul olmaz. 

 






Keywords:sefamerve,blog,konusu,güncel,cumanın onemi, cuma günü yapılması gerekenler, cuma günü yapılan sünnetler, cumaya verilen değer, müslümanların bayramı, cuma günü yapılan ibadetler, hayırlı cumalar, cuma mesajları, cuma yazıları,şkr nedir, şükür gerek,

<< Other posts

Sözlükte “iyilik, güzellik, üstünlük ve övme” manasında kullanılan hamd; terim olarak,bütün övme türlerini içerip sevgi ve tazimle Allah’a yönelen övgü ve şükür anlamında kullanılır. Sözlükte “yapılan iyiliği bilmek, iyilik edeni iyiliğiyle övmek, minnettarlık”anlamındaki şükür; terim olarak, “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme” şeklinde tanımlanmıştır.

Hamd; şükür, övgü ve senadan daha zengin ve kapsamlı bir içeriğe sahiptir. Hamd ile hem iyilikler, hem de güzel nitelikler övülür; şükür veya teşekkür ile sadece iyiliklere karşı gösterilen minnettarlık anlatılır. Kuran’ın birinci suresi olan Fatiha sûresinin “el-hamd lillâh”cümlesiyle başlaması dikkat çekicidir. Bu ifade Kuran’da yirmi üç yerde geçmektedir. Kuran-ı Kerîm, Allah’ın zatını niteleyen Fatiha suresiyle başlayıp yine O’nu niteleyen Nâs suresiyle sona ermektedir. Bu iki sûre arasında kâinatın yaratıcısı ve yöneticisinin tanıtılması,yüceltilmesi anlamına gelen nitelemeler binlerce defa tekrarlanmaktadır. Her hamd aynı zamanda bir şükürdür; ama her şükür, bir hamd değildir.

Zikir, şükür ve dolayısıyla dua unsurlarını ihtiva eden hamd; tıpkı besmele gibi Müslümanların hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Her gün kılınan beş vakit namazda kırk defa tekrarlanan Fatiha sûresi hamd ile başladığı gibi ilk ayeti de besmeleyi içmonash.pwın içerisinde ve namazın sonundaki tesbih ve tekbirlerde çok sayıda hamd kavramı tekrarlanmaktadır.

Kuran-ı Kerim’de şükür kelimesinin çoğunda Allah’ın nimetleri ve ihsanlarından söz edilmekte, dolayısıyla insanların Allah’a şükretmesi gerektiği bildirilmektedir. Şükredenlere verilecek mükâfatlar da anlatılmaktadır. Neml suresi 40’ıncı ayetinde, Hz. Süleyman’ın dilinden, “Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur; O, büyük kerem sahibidir” buyrulmaktadır. Fahreddin erRazi’ye göre bu ayette şükrün faydasının, Allah’a değil, kula yönelik olduğu ifade edilmektedir. Zira kul şükrederek Allah’a olan minnet borcunu ödemiş olur.

Gazali’ye göre; kişiyi itaate ve hayırlı işlere yönelten şükür, sabırdan daha üstündür ve böyle bir şükür, sabrı da içerir. Sabreden bir fakir, malını faydasız işlerde harcayan bir zenginden daha üstündür. (Yararlanılan Kaynak: İslam Ansiklopedisi)

Kullarına karşı sonsuz ikram sahibi Yüce Allah, hamd edilmeye en layık olandır. Çünkü sayısız nimeti, hem de karşılık beklemeden veren O’dur. Ayrıca bu lütuf ve ihsanları devamlı olup, ardı arkası hiç kesilmez. Bu yüzden Kuran’da 75 ayette “hamd”; yaklaşık aynı sayıda da “şükür” kavramları ve türevleri vardır. Fatihadan başka Kuran’daki dört sure (Enam, Kehf,Sebe, Fâtır) aynı şekilde &#;Elhamdülillah…&#; sözleriyle başlamaktadır. Şükürden kopan bir insanın, kulluk bilincini de yitirmesi kaçınılmazdır. İblisin, insanları şükürden uzaklaştırma gayretinde olduğu ayet-i kerimede şöyle belirtilir: “…Onlara önlerinden, arkalarından,sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” (Araf )

Allah’a hamd etmek, sadece insana özgü bir kulluk görevi değildir. Kuran-ı Kerim, tüm varlıkların Allah’ı hamd ile tesbih ettiklerini belirtilir. (bk. İsrâ 44, Râd 15, Nahl 41, Hadid 1)

Hamid ve Şekûr, “esma-ül hüsnâ” dediğimiz Allah’ın güzel isimlerindendir. Hamid, “çokça hamd edilen; Şekûr ise, şükrün karşılığını bol veren” anlamına gelir. Allah elçisinin meşhur isimleri de; Ahmed, Muhammed ve Mahmud’dur. (Bkz. Saff 6, Âli İmran 44, İsrâ 79) Her üç isim de &#;hamd&#; kelimesinden türemiştir ve “çok öven ve çokça övülen” anlamlarına gelmektedir. Bu kadar hikmetli bir düzenlemeyi, tesadüfle izah etmek imkânı olabilir mi?Yeryüzünde yaşamış hangi insan, onun kadar gönüllerde taht kurmakta, adı anıldığında salavat getirilerek saygıyla övülmekte ve milyonların ziyaretine mazhar olabilmektedir?

İsmiyle tam bir uyum içinde hayatını yaşayarak ümmetine en güzel örnek sunan Peygamberimiz, geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Hz. Ayşe kendisine: “Ey Allah’ın Peygamberi! Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlamıştır; ibadet için neden bu kadar yoruluyorsun?” deyince: “Ey Ayşe! Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap vermişti. (Kaynak: Dr. Zafer Koç &#; Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı)

Bir mümin; kulluk vazifelerini elinden geldiğince eda ettiğini düşünse dahi, nail olduğu nimetlerin şükrünü tam manasıyla ifa ettiğini asla iddia edemez. Bize bir bardak su verene,teşekkür etmezsek, ayıp olur diye düşünürüz. Ya suyu, muhteşem atmosfer filtrelerinde arıtıp berrak, tatlı ve tertemiz şekilde bize ikram eden Rabbimize şükretmezsek? Bir Allah dostu;“Bir nefeste iki nimet vardır; birincisi nefesi alabilmek, ikincisi aldığı nefesi verebilmek. Bunun için her nefese iki şükür lâzımdır” der. Yine salih kullar, daima güzel amellerle meşgul
oldukları hâlde, devamlı istiğfar ederler ve şöyle derler: “Her varlığın şükrettiği Allah’ım! Sana
hakkıyla şükredemedik.” (Kaynak: Osman Nuri TOPBAŞ)

Her durumda şükretmeyi bilmeliyiz. Hatta öyle ki haksızlık ve vefasızlığa uğradığımız zaman bile şükretmeliyiz. “Rabbim! Haksızlığa uğradım ama haksızlık etmedim! Zulme uğradım ama zulmetmedim! Vefasızlık gördüm ama vefasızlık etmedim! Kandırıldım ama kandırmadım!” diyebilmek de insan için şükür sebebidir. Şükretmeyi bilen insan en zor durumları bile hayra yorar ve olumlu düşünmeye çalışır. “Ben elimden geleni yaptım her şeyde bir hayır vardır” diyebilir. Oysa şükretmeyi bilmeyen ve nankörlük eden insan, her şeyi kötüye yorma ve her şeyden olumsuz sonuçlar çıkarma hatasına düşer. Olumlu düşünce insanı şükür sahibi kılar; olumsuz düşünce ise nankör, şikâyetçi ve isyankâr yapar. (Kaynak:Doç. Emre DORMAN)

Bütün ömrünüzü şükrederek geçirmiş olsanız dahi, aldığınız bir dakikalık nefesin bile şükrünü ödeyemezsiniz. O nedenle kendinize dönün ve sahip olduğunuz imkânları görmeye çalışın. Eğer sıcak yuvaya ve sizi sevgi ile sarmalayan bir aileye sahipseniz; nefes alıp veriyor ve hayatla bağınızı sürdürebiliyorsanız zenginsiniz demektir. Avuçlarınızı açıp duaya durun ve şükredin. Şükür insanı Allah’a yakınlaştırır ve kişinin dünya ile ilişkilerini istikrarlı hale getirir.O nedenle sahip olamadığımız şeylere değil, sahip olduklarımıza odaklanıp şükrü artırmalıyımonash.pwar, şükretmenin ruh sağlığımıza katkılarını anlatıyor ve bunun kazanımlarına vurgu
yapıyorlar. Şükretmek, kişiyi kendine acımaktan uzaklaştırır ve haset etmekten de kurtarır.
(Kaynak: Fatma Tuncer)

İslâm âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir: Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü Teâlâ’nın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak,şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır. Şükür,Allahü Teâlâ’nın verdiği nimetleri yerinde kullanmak,günahlardan kaçınmaktır. İnsan,Allah’ın verdiği nimetlerle günah işlerse, büyük nankörlük etmiş olur.

Muhammed Esad Erbilî Hazretleri şükrü şöyle tarif eder: “Şükür, sadece lâfzen; “Ya Rabbi, sana şükürler olsun” demek değildir. Bilâkis Allah’ın kendisine lütfettiği nimetlerin hepsini yaratılış maksadına uygun olarak kullanmaktır.”

Cennet ehlinin, altı yerde Allah’a hamd edeceği nakledilir: Kâfirlerden ayrılınca, Sıratı geçtiklerinde, cennetin kapısına yaklaşıp cennete baktıkları zaman, cennete girip melekler onları selâm ile karşıladığı zaman ve her yemekten sonra Allah’a hamd ederler. (Bkz.Müminûn 28, Fâtır , Araf 43, Sebe 1)

Ölüm karşısında hamd edebilmek, çok zor ulaşılacak bir makam olduğundan, karşılığı cennette güzel bir köşktür. Aslına bakılırsa, belâlar karşısında kişi hamd etmeyip başka şeyler yapsa da, başa gelen durum değişmeyecek ve ölen kişi de geri gelmeyecektir. O hâlde mümin, belâlar karşısında sabır ve hamde sarılarak, dünyevî kaybını ebedî kazanca çevirmeye gayret etmelidir. Eğer hasta; ziyaretçiler geldiğinde Allah’a hamd ü sena ediyorsa, melekler bunu; her şeyi en iyi bilen Allah’a ulaştırırlar. (Kaynak: İslam ve İhsan)

Şükür; nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel monash.pw amel; kalp, dil ve diğer azalarla olur. Kalp, iyiliğe niyet eder; dil, hamd eder ve şükrünü açıklar. Diğer azalarla şükür ise, Allahü Teâla’nın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmakla olur. Mesela gözün şükrü, başkalarının kusurunu görmemek; kulağın şükrü, söylenen ayıpları duymamış olmaktır.

Her şükür, aynı zamanda bir hamddir. Ancak her hamd, bir şükürden çok daha fazlasıdımonash.pw, bize ve bütün mahlûkata yapılan ikram ve izzetleri Allah&#;a takdim etmektir. Şükür ise,daha hususi olarak bize yapılan ikramlara karşılık gelir. Bu nedenle şükür kelimesi, hamdinyerini tutamaz. Hamd daha geniş kapsamlıdır.

Şükür Secdesi Nedir ve Nasıl Yapılır?

Bir nimete kavuşan veya bir sıkıntıdan kurtulan Müslümanın, şükrünü yerine getirmek maksadıyla Allah rızası için yaptığı secdeye “şükür secdesi” denir. Hz. Peygamberin (a.s.) bir şeye sevindiğinde veya sevindirici bir haberle müjdelendiğinde Allah’a şükretmek için secde ettiği rivayet edilmiştir. (Ebu Davûd, İbn Mâce) Bu secdelerin abdestli olarak yapılacağı konusunda bir hadis bulunmamaktadır. Bazı fıkıh âlimleri namaza kıyas ederek, abdesti gerekli görmüşlerdir.

Kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varılır, secdede iken tesbihatta bulunduktan sonra Allah’a hamd ve şükür edilip yine tekbir alarak ayağa kalkılır. (Din İşleri Yüksek Kurulu)

Bahtiyar Budak

Emekli Edebiyat Öğretmeni

İlgili

📌 İnsanoğlu ömrünün her aşamasında ve farklı durumlar karşısında, kendisinden daha yetkin ve bilgin bir güce sığınmak ister.Bu insanın zayıflığından ve zaaflarından kaynaklanmaktadır. Müslüman olarak bizleri en zor zamanlarımızda kurtaran manevi destekleyicimiz ise âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etme duygusudur.Hamd ile birleşen sığınma hissi, günlük hayatta karşılaştığımız sorunların çözümlenmesi, stres altında yaşamaktan kurtulmak ve sinirsel-ruhsal hastalıklara yakalanılmaması açısından oldukça önemlidir.

📌İnsanoğlu, Allah-u Teâla'nın kendisine verdiği akıl nimeti sayesinde kâinattaki diğer varlıkların fiilen yapamadığı birçok şeye muktedirdir. Fakat bu onun tamamen kendisine yetebileceği anlamına gelmez. Gerek dünyevi işlerde gerek ahiretle ilgili mevzularda insanoğlunun mutlaka kendinden daha güçlü bir varlığa ihtiyacı vardır. İşte bu savunma ihtiyacının kavle ve fiile dökülmüş en güzel halihamd etme yani "âlemlerin Rabbine hamd olsun" demek ve bu sözü kalbin derinliklerinde hissetmektir.

Hamd sözlükte iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme manasına gelmektedir. Hamd, isteğe bağlı yapılan bir iyiliğe karşı gönül açıklığı ile o iyiliğin sahibine karşı saygı ifade eden bir övgü terkibidir.

Yani kısmen medih kısmen ise teşekkür ile birleşen bir nevi minnettar ve ihtiyatlı yöneliştir. Dolayısıyla hamd İslam geleneğinde dua etmek, yakarma, Allah'ı methetme ve şükretme kavramları ile iç içe girmiştir.

(x)Fikriyat Kur'an-ı Kerim uygulamasından sureleri dinlemek için tıklayın

📌 Hamd etme, günlük hayattaki endişelerin karşısında Allah'a sığınma ve manevi olarak güç toplama isteğinin yanı sıra, biz insanların O'nun (cc) takdirinin haricinde tasarrufta bulunamayışımızın ve muktedir olmayışımızın bir itirafıdır. Bu sebeple özellikle dualara başlarken Allah'a hamd etme oldukça önemlidir.

FATİHA SURESİNDEN İLK DERS: HAMD ETMEK…

➡ Çağdaş müfessirlerden Mevdudi Tefhimü'l-Kuran adlı tefsirinde dualara başlarken neden hamd etmemiz gerektiğini şu şekilde yorumlamıştır:

"İstek ve arzumuzu birdenbire hiçbir giriş yapmadan ortaya koyamayız. Başlamanın en iyi yolu duada yöneldiğimiz Zat'ın yüce konumunu, nimetlerini ve üstünlüklerini sergilemektir. Bu nedenle duamıza Allah'a hamd ile başlarız. Çünkü o bizim koruyucumuz ve tüm özelliklerin mükemmele eriştiği varlıktır. Onun yüceliğini kabul ettiğimizi ve onun bize verdiği sayısız nimetlere karşı şükrettiğimizi göstermek için Allah'a saygı gösteririz."

(x)Fikriyat Kur'an-ı Kerim uygulamasından sureleri okumak için tıklayın

➡ Allah'ın (c.c) bütün mahlûkatını kuşatan nimetleri bilhassa insanoğlunu kucaklamaktadır. Bunun içindir ki bir işin başında ve sonunda Allah'a (c.c) hamd etmek bizzat İslami düşüncenin kurallarındandır.

➡ "Allah birdir. O'ndan (cc) başka ilah yoktur. Başlangıçta ve sonuçta hamd O'nadır. Bu ilke bütün İslam düşüncesinin en önemli kurallarından birisi ve vazgeçilmez eylemlerindendir. Nitekim bir Müslüman "Elhamdülillah" dediği zaman, Allah (c.c) fazlı kereminden o kulu için bütün ölçülerin üstünden bir sevap yazar." (Seyyid Kutup, Fizilal-i Kur'an)

SINIRLI DÜNYADA SONSUZLUĞU İDRAK: HAMD, ŞÜKÜR VE DİNDARLIK

İbni Mace'ninSünen adlı meşhur hadis kitabında hamd kavramı ile alakalı olarak şöyle bir hadis bulunmaktadır:

➡ Abdullah bin Ömer'den rivayet olduğuna göre Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Allah kullarından biri 'Ya Rabbi, sultanlığının yüceliğine ve zatının celaline layık olan hamd sana mahsustur' dedi. İki melek bu sözün sevabını yazmakta öyle zor duruma düştüler ki ne yapacaklarını bilemediler. Bunun üzerine Allah'ın (c.c) karşısına çıkarak 'Ey Rabbimiz, bir kul öyle bir söz söyledi ki onu nasıl değerlendireceğimizi bilmiyoruz' dediler. Kulunun ne dediğini bilen Rabbimiz: 'Kulum ne dedi?' buyurdu. Melekler cevaben: 'Sultanlığının azametine zatının celaline layık olan hamd sana mahsustur dediler." Allah-u Teâla buna karşı meleklere: 'Kulumun söylediği gibi yazınız. Benim huzuruma geldiğinde onun mükâfatını ben vereceğim.' buyurdu.

(x)Fikriyat e-kitapta yer alan Riyazü's Salihin'e ulaşmak için tıklayın

📌Hadis-i şeriften anlaşılacağı üzere hamd kavramı geniş ve derin bir içeriğe sahiptir. Kulunun lisanından ve kalbinden dökülen hamdın, Allah katındaki karşılığını meleklerin dahi tahayyül etmeleri mümkün olmamıştır. Kulun hamd etmesi sayesinde, Yaradan'dan kuluna doğru olan rahmet dolu yöneliş, kulun Rabbine daha çok ve yakinen yönelmesine vesile olacaktır. Bu sayede kul-Rabb ilişkisi her daim aktif, hatırlanabilir ve güncel hayatın içinde tatbik edilebilir bir hal alacaktır.

FİKRİYAT
SÜMEYYE ALI JABER

Hamd ve Şükür

 

ibadet Hamd ve Şükür

Hâris el-Muhâsibî’ye şükürden şükürden soruldu: “Nedir şükrün mâhi­yeti? Mânası nedir?” Şöyle cevap verdi Muhâsibî: “Nimetin yalnızca Allah Teâlâ&#;dan olduğunu bilmendir. Semâvât ve arz ehli mahlûkâta ihsan edil­miş hangi nimet var ise hepsinin başlangıcı Allah a aittir. Bunu böylece bi­lirsin ki Allah Teâlâ&#;nın hem senin hem başkalarının üzerindeki nimetlerini tanımakla O&#;na şükreden bir kul olasın.”

 

Bazıları şöyle demiştir: “Şükür, nimetlerin Allah’tan olduğunu dil ile ikrâr etmen ve Allah Teâlâ’nın o nimetleri yaratan ve hiç kimse hak etme­mişken o nimetlerle rızıklandıran olduğunu kalbinle tasdik etmendir. Kul­landığın vasıta ve sebepler ise Allah Teâlâ’ya taatte hazırlayıcı unsurlardır.”

 

Hâris el-Muhâsibî’ye (yine) “Şükür üzerine şükür gerekir mi?” diye suâl ettiler: O da şöyle cevap verdi: “Evet gerekir. Kul, Allah’ın kendisini şükre muvaffak kıldığım gördüğü zaman bu şükür için Allah’a kalben şükreder, sonra bu şükür kalbinden taşar da dilinden hamd kelimeleri dökülür.” İşte budur şükrün şükrü. Kula, şükürde bir nihayet yoktur bilakis her bir şük­rün şükrü gerekir. Şükrün gâyesi Allah Teâlâ’nın sana ihsân ettiği nimetle­rin bir nebzesinin yanında dahî ne kadar şükretsen az görmektir.

 

Denildi ki: Şükreden şükrünü nasıl artırır? Buna şöyle cevap verdi: “Şükrün endazesinin olmadığını bilmekle.” Şöyle devam etti: “Ne kadar şükredebiliyorsa külliyyen Mevlâ’nın ihsanı olduğunu; şükür niyetiyle tüm yaratılmışların takati nisbetindesâlih amelle gelse bunun da âzalarının takat getiremeyeceği, aklının almayacağı ölçüde şükür gerektireceğini bilmektir. Bu sebeple, şükreden ne kadar şükretse âz görür.

 

Haris el-Muhâsibiye şükrün alâmetleri soruldu. O da: “(Nimetlerdeki) artma” cevabını verdi. “Buna delilin nedir?” denildiğinde de: Allah Teâlâ’nın şu âyetidir dedi: “Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) arttırırım.”

 

Hamd kavramına gelince, onun iki mânası vardır: îlkmânası şükretme,

İkincisi de mahmûd (övülmüş) olana kendisine lâyık olduğu gibi senâ et­mektir. Filan kimsenin durumunu övgüye lâyık buldum denilir. Bundan dolayı din ve dünya işlerinin ıslahı, şükür ve edepledir derler ki burda şükür (teşekkür etme) seninle mahlukât arasındaki durumdur.

 

Şükredenler üç gruptur: 1. Allah Teâlâ’nın sevabını arzulayarak O’na şükredenler. 2. O’nun azabından korkarak O’na şükredenler. 3. O’na senâda bulunmaktan lezzet alarak şükredenlerdir.

 

Bir kısım kimseler de demişlerdir ki; “Şükrün hakikati, Allah’a şükretmede aciz kaldığını itiraf etmektir.” Nitekim bu mânada şair demiştir:

 

‘’Değil mi ki Allah’ın nimetine şükretmek bizâtihî nimettir

öyleyse şükrümün şükrü gerektir.

Günler uzayıp gitse, ömre ömür eklense

şükre muvaffak olmak ancak Rabbin fazlı iledir.’’

 

İbnMesud (Allah rahmet eylesin) der ki: “Kıyamet günü insanlar üç divanda haşr olunun 1. İyilikler divanı. 2. Kötülükler divanı. 3. Nimetler  divanı. İyilikler nimetlerle karşılaştırılır. Ne kadar iyilik sayılsa illâ ki mukâbilinde bir nimet bulunur. Sonunda (iyilikler tükenip) nimetler iyilikleri kuşatıncaya kadar bu böylece sürer. Geriye kalan günahların da Allah dile­diğini siler.

İbn Furek &#; Tasavvuf Istılahları

(Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı)

Ham ve ŞükürHamdHamd ve Şükür Nedir ?İbn FurekŞükür

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır