hayati kafe / Hilton Roof’tan İsveç’e Bir Hayati Kafe: 60 Yılın Tekmili Birden Hikayesi - Jazz Dergisi

Hayati Kafe

hayati kafe

60 yıldır İsveç’te parlayan bir yıldız: Hayati Kafe

Roof’ta İlk kez bir Türk orkestrası çalıyor. İsmet Sıral ve Arkadaşları. Hepsi Türkiye’nin usta müzisyenleri. Saksofondaki virtüözlüğü tartışma götürmez bir isim İsmet Sıral; ama orkestranın en dikkat çeken üyesi genç şantörü. 20 yaşında bir delikanlı. Nat King Cole gibi kadife sesli. Romantik melodilere uygun, kulağı okşayan bir ton. Genç şantörün adı Hayati Kafe. 20 yaşında ama mikrofona alışkın olduğu belli. Sahnede rahat. O akşamki yabancı müşterilerden biri Hayati Kafe’yi gözlerini üzerinden ayırmadan, pür dikkat dinliyor. Birinci set bitip ara verilince, yabancı adam, Hayati Kafe’ye gidip İngilizce bilip bilmediğini soruyor. Robert Kolej mezunu Hayati Kafe’den “evet” yanıtını duyunca kendisini tanıtıyor. İsveçli bir zengin. Oteller zinciri sahibi. Hayati Kafe’yi ve orkestrayı çok beğendiğini söylüyor. İsveç’te otellerinde müzik yapmaları için teklifte bulunuyor.

İSVEÇ YOLUNDA

Genç Hayati Kafe, adamı ciddiye alıp alamayacağından emin olamıyor. “Acaba dalga mı geçiyor” diye düşünüyor. Gene de dikkatli davranıp, “Teklifinizi arkadaşlarıma ileteceğim” diyerek kapıyı açık bırakıyor. Hepsi kendisinden daha yaşlı olan orkestradaki abilerine gelen teklifi anlatıyor ve “Böyle bir fırsatı değerlendirelim. İyi bir deney olacaktır” falan diyerek ikna ediyor. yılının haziran sonunda orkestra Stockholm’e gidiyor. Hayati Kafe ile yaklaşık 30 yıl önce yapmış olduğum İsveç Radyosu’nda yayımlanan bir saatlik programda söylediklerinden belleğimde kaldığına göre orkestra için yoğun bir program hazırlanmış. 

Stockholm’e geldiklerinin ertesi günü 1 Temmuz ’de, kent merkezindeki Kraliyet Parkı’nda (Kungsträgården) bir konser. Yaz günlerinde cıvıl cıvıl olan parktaki konsere İsveçliler hayran. Alkış tufanı şehir merkezindeki caddeleri çınlatıyor. Üç aylık sözleşmeyle gelen orkestra İsveç’in kuzeyinden güneyine birçok şehirde konser. İlgi büyük. 

O DÖNMEDİ

Kısa sürede İsveç’in en popüler orkestrası oluyorlar. Haliyle üç aylık sözleşme de bir yıla uzatılıyor. Üstelik daha da kalmaları için talep var ama, Hayati Kafe dışındaki müzisyenler çoluk çocuk sahibi olduklarından memleketten baskılar başlıyor. Sonuç olarak Hayati Kafe dışında hepsi dönüyor. Zaten Hayati Kafe o sırada daha sonra evleneceği Helena Hanım’la beraberdi.

Hayati Kafe neden dönmedi? Boş akşamlarda caz kulüplerine giden Hayati Kafe, İsveç’te alışık olmadığı armonilerle çalınan caz müziğinden hoşlandı. Bugüne kadar caz tınıları taşıyan dans müziği yaptıklarından dinlediği cazla ilgilenmeye başladı. Özgün sesi ve tekniğiyle müzik dünyasında tanınmış olan Kafe’ye tanınmış orkestralardan şantörlük teklifi geldi. O ünlü Carl- Henrik Norin Orkestrası’nı seçti. Bu orkestrada beş yıl çalıştı.

’de ilk single plağını çıkardı. “Sånt” adlı parça 13 hafta liste başı kalarak rekor kırdı. İsveç medyasında Hayati Kafe’den “Türk Frank Sinatrası” olarak söz eden çok sayıda yazı çıktı. ’te “Hayati’s Cafe”yi (Hayati’nin Kafesi) açtı. Kendisinin de sahneye çıktığı kafe müzisyenler için yeni bir mekân oldu. Altı yıllık cafe girişimciliğinden sonra İsveç’in en sevilen troubadour’u Cornelis Vreeswijk’in menajerliğini ve yapımcılığını üstlendi. Bu da Cornelis’in ’de ölümüne kadar sürdü. Hayati Kafe ondan sonra kendini tümüyle sahneye verdi. Frank Sinatra’yı andıran, kadife sesiyle baladları söyleyiş tarzı (crooner) İsveç dışında da biliniyordu. ’te Berlin’de Frank Sinatra’nın yaş günü etkinliklerine davet edildi. ’da 60 yıllık müzik hayatından 18 parçalık bir albüm hazırladı. İlk parça ’da çıkan ilk plak, “Segretamente”. Son parça ise ’dan, “Have Yourself a Merry Little Christmas.” Müzik hayatına 15 yaşında başladı. Bugün 81 yaşında ve hâlâ sahnelerde. İsveç’te 60 yıldır parlayan bir yıldız. İKSV 29 Haziran’da “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” verecek. Tebrikler Hayati Kafe.

[email&#;protected]


isveçHayati Kafe

What Are You Doing the Rest of Your Life - Hayati Kafe

Hayati Kafe What Are You Doing the Rest of Your Life

Müzisyenler:
Hayati Kafe ‎– Vokal

Parça Listesi:
Segretamente ()
San't (Things) ()
What's Going On ()
Save the Country ()
Sommardröm ()
How Do You Keep the Music Playing ()
You'd Be So Nice to Come Home To ()
For All We Know ()
In the Wee Small Hours of the Morning ()
East of the Sun and West of the Moon ()
Alltid Undrar ()
What Are You Doing the Rest of Your Life ()
Just One of Those Things ()
Djanem Djanem ()
Om Blott Karlek Fanns ()
För Varmens Skull ()
Adio ()
Have Yourself a Merry Little Christmas ()
Toplam Süre:


Albümde Yer Alan Müzisyenler : Hayati Kafe


Albümdeki Parça Sayısı : 18


Albüm Tipi : Albüm


Albüm Formatı : Dijital Platform


Albüm Süresi :


Web Sitesi :monash.pw


Bu Albümün Yer Aldığı Bazı Dijital Müzik Mağazaları



Bu albümle ilgili ek bilgiye sahipseniz ya da düzeltilmesini istediğiniz bir bilgi varsa, Beran Paçacı'ya iletebilirsiniz. ( )

BU ALBÜMÜ PAYLAŞIN

Hilton Roof’tan İsveç’e Bir Hayati Kafe: 60 Yılın Tekmili Birden Hikayesi

Yurtdışında karşılaştığım, oralarda uzunca kalmış Türkiye kökenli kişilerde az ya da çok bir “değişim” (özellikle dil kullanımında; daha “ağır” vak’alarda ise, kılık kıyafet, hâl ve hareketlerde) gözlemlemek pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Yine de, hiç sekmez, özel bir sosyolojik gruba mensup insanlarla karşılaşınca farklı bir şaşkınlık yaşar, bu kişilerin sanki bir hafta önceye kadar memleketteymiş, yurtdışına yeni çıkmışlar hissine kapılırım. Biliyorum, siyaseten pek “doğru” kabul edilebilecek bir tanım değil ama, “eski” İstanbullulardan (hani derler ya, “haza İstanbul hanımefendisi/ beyefendisi”—genç okurlar için yazayım, “haza”, katıksız, eksiksiz anlamına geliyor) söz ediyorum. O devrin (diyelim ki, ’ler ile ’ler arasındaki dönem ilk gençliklerine rastlamış), İstanbul’undaki orta ya da üst-orta ailelerinde yetişmiş, sağlam bir dil duygusuna sahip, kendilerini iyi ifade edebilen ve artık izi bile kalmamış, nesli tamamıyla tükenmiş bir sosyolojik gruba mensup insanlardan söz ediyorum.

Böyle bir girişi yapmamın nedeni, daha önceden hiç tanışmadığım, sadece çok kısa bir telefon görüşmesi yaptığım Hayati Kafe ile, internet ortamında yüzyüze görüşme yapmaya başladıktan sonra hemen fark ettiğim, bahsettiğim gruptan biriyle karşılaştığımı anladığımda içimi kaplayan o tuhaf his oldu. Neticede, ’de, henüz 21 yaşındayken Türkiye’den ayrılmış, ’deki kısa bir ziyaret hariç (nedenlerini anlatacağım) ’e kadar bu dilden, bu dünyadan kopmuş birinin selis (anlamını bilmeyenlere yardımcı olalım, “akıcı” anlamına geliyor bu sözcük) İstanbul Türkçesi ve hatasız ifade biçimiyle konuşmasının yarattığı hayranlık ve şaşkınlık.

Sanatta ya da benim tercih ettiğim deyimle, “meslekteki” altmışıncı yılı Hayati Kafe’nin. Zaten bu nedenle, hayatının çeşitli dönemlerinden kayıtları kapsayan bir “jübile” albümü yayınlandı ’da. Altmış yıl, dile kolay; Kafe, doğumlu olduğuna göre, müzik hayatına başlangıç olarak ’yı temel alıyor, yani henüz 15 yaşında lise öğrencisiyken başlayan bir serüven. Keskin dönemeçleri de olsa, sürekli yükselen, pırıltılı bir kariyer. Erken yaşta başlayan kariyerin önemli dönemeçlerinden biri, henüz 21 yaşındayken, yılında İstanbul Hilton Oteli’nde (Hilton Roof’ta) çalışmaya başlayacak olan ilk Türk orkestrasında vokalist (o zamanlar, “şantör” denirdi) olarak yer alması olmalı. Devrin kalburüstü müzisyenlerinden oluşan bu orkestranın elemanları şöyleydi: İsmet Sıral (saksofon), Ayhan Yünkuş (piyano), Günnur Perin (kontrbas), Turan Eteke (davul). Görüşmede, orkestradaki diğer müzisyenlerinin kendisinden büyük “abileri” olduğunu, yine de o zamanlar, ilk plağıyla “Segretamente” listelerde yer aldığını, Metin Ersoy ve Erol Büyükburç ile birlikte, devrin parlayan üç isminden biri olarak ondan söz edildiğini özellikle vurguladı. Tesadüfen o orkestrada yer almadığını anlamak için, daha önce neler yaptığına yakından bakmak yararlı olabilir. Hilton’dan önce, Yeşilyurt’ta, Mini Kulüp isimli mekânda sahne alan trompetçi Zekai Apaydın Orkestrası (diğer müzisyenler: Nejat Cendeli (piyano), Targan Unutmaz (kontrbas), Turhan Eteke (davul) ve ilaveten, Cendeli’nin kayınbiraderi olan Guy de Rassenfosse (keman), Guy aynı zamanda Orhan Avşar Tango Orkestrası&#;nın üyesi)  söylemeye başlıyor. Aynı orkestra, daha sonraki yaz, ünlü Taksim Belediye Gazinosunun (yaz olduğuna göre) terasında dans müzikleri icra ediyor ve solistleri Hayati Kafe. Unutmadan yazalım, lisenin (Robert College) son yıllarında, o sıra İstanbul’da bulunan ve Amerikan askerlerine hizmet veren her iki “subay kulübü”nde (NCO Club olarak bilinir, birisi Emirgân’da, diğeriyse Elmadağ’da, Divan Oteli’nin hemen yanındaki binanın en üst katındadır) arkadaşlarıyla kurduğu orkestra ile şarkı söylemiştir. Ezcümle, 15 yaşından 21 yaşına kadarki dönem, Kafe için hiç de boş geçmemiş, bir çok müzik icrasıyla doludur.

Hayati Kafe (Photo: Martin Adolfsson)

Hayati Kafe (Photo: Martin Adolfsson)

Ya daha öncesi, çocukluğu, müzikle tanışması? Müzisyen bir aile olmasa da müziğe düşkün bir ailenin çocuğu Kafe. Sadece bir radyo olan ve sürekli müzik dinlenen bu evde ilkokula başladığında ona alınan ilk enstrüman mandolinmiş, daha sonra, yaşlarındayken bir akordeon da alınıyor. Radyoda maaile batı müziği programları dinlendiğinden, küçük Hayati şarkılara sadece çalarak eşlik etmiyor, söylemeye de başlıyor. Şurası da unutulmamalı. Bu musevi ailenin evinde arkaik bir İspanyolcayı temel alan Ladino konuşuluyor, Fransızca eğitim verilen bir ortaokula gidiyor (lisede ise, İngilizce eğitim veren bir okula gidilecek). İspanyolca ile İtalyanca’nın (en azından Türkiye’de, sevilen ecnebi parçalarının çoğu İtalyan popundan) yakınlığı malûm, Fransızcaya ilaveten daha sonra öğrenilecek olan İngilizce de resme eklenince, müzikal kabiliyeti aşikâr olan Hayati Kafe’nin “şantör” olmasının önünde hiç bir engel yok.

Jazz ile ilk temas? Kafe, henüz 15 yaşındayken, arkadaşlarıyla kurduğu bir grupla profesyonel olarak Tenis kulübünde ve yine, Taşlık’ta, kafe ile pastahane karışımı pek şık bir mekân olan Çayhane’de akşamüstleri şarkı söylemeye başlar. Temelde Latin müzikleri yapan grubun gitaristi olan Cem Bumin (şu anda Kuşadası’nda yaşıyor) jazz’a çok meraklıdır ve Kafe’yi sadece bu müzikle tanıştırmaz, (söyleşide, “ilk o aşıladı!” diyerek özellikle belirtti) hayran olmasına da vesile olur. Okulun son senesinde İlham Gencer konser için koleje gelir ve onu davet eden öğrenciler, okulun bir “yıldız” şarkıcısı olduğunu söyleyerek Kafe’yi hem Gencer ile tanıştırırlar. Gencer sahnedeyken Hayati’yi de davet eder ve birlikte bir kaç şarkı söylerler. Konser bittiğinde Gencer, Hayati’yi tebrik eder ve mezun olur olmaz onu aramasını, yeni açtığı mekânda (Çatı) şarkı söylemesini teklif eder. Gidecektir de zaten.

Çatı’da Turan Eteke ile bir dostluk kurar, Eteke de Kafe’yi jazz’a pek düşkün olan Süheyl Denizci ile tanıştırır, Denizci vasıtasıyla Hasan Kocamaz ile de tanışır. Bu kadar ismi beraberce yazmamım nedeni şu: Kafe, jazz’a pek meraklı olan bu insanlarla beraber, Maçka’da, çok zengin bir jazz plakları koleksiyonu olan bir eve gittiklerini ve orada ilk kez “hakikî” jazz ile karşılaştığını söyler. Öte yandan, evin sahibinin ismini hatırlamamaktadır. Söyleşiden hemen sonra, Kafe’nin, Robert Kolej’den önce gittiği St. Michel’den yakın arkadaşı Emin Fındıkoğlu’nu arayıp, bu evin kime ait olabileceğini sorduğumda, kesinlikle Cüneyt Sermet’in evi olmalı dedi! Emin Bey’in yanıldığını hiç sanmıyorum. Aynı ekiple beraber bu eve bir çok kez gidecektir. Burada dinledikleri müzik Hayati Kafe’nin hayatındaki önemli dönemeçlerden biri olacaktır.

Sözü Kafe’ye bırakıyorum: “Jazz’a olan asıl merakım o evde dinlediğim plaklarla başladı”. O esnada sanırım yaşlarında olmalı. Tekrar o günlere dönersek; Kafe, hatırladıklarını örnekler vererek anlatır, “The Four Freshmen’i ve Sarah Vaughan’ı da doğru dürüst olarak ilk kez o evde dinledim”. İlaveten, söylemeden edemez, hatırladığı ilk gerçek jazz konseri ise, Dizzy Gillespie’nin ünlü İstanbul konseridir. Saray Sinema’sında iki kere (27 Nisan ve 5 Mayıs tarihlerinde ve meraklısı için bir diğer not: İstanbul’dan önce Ankara’da, bu sefer Büyük Sinema’da, 23 ve 25 Nisan tarihlerinde konser vermiştir) sahneye çıktığına göre, o esnada Kafe henüz 15 yaşındadır ve yine hatırladığı kadarıyla, o yıllardan yakın arkadaşı Emin Fındıkoğlu ile beraber gitmiş olmaları çok mümkündür.

Emin Fındıkoğlu & Hayati Kafe (Photo: Zuhal Focan)

Emin Fındıkoğlu & Hayati Kafe (Photo: Zuhal Focan)

Artık hikayenin Hilton safhasına gelebiliriz. Hilton Roof’ta çalışmaya başladıktan aşağı yukarı bir yıl kadar sonra, müziğe ara verdiklerinde, bardaki müşterilerden biri Kafe’ye İngilizce bilip, bilmediğini sorar ve sohbete başlarlar. Kafe’den aktarıyorum: Önce kendisini takdim eder, oteller zinciri sahibi olan bir İsveçlidir ve daha sonra da, icrasını çok beğendiği bu orkestranın İsveç’teki mekânlarında çalışmasını teklif eder. Adamın sarhoş olduğunu düşünen Kafe, yine de olumsuz bir cevap vermez ve konuyu arkadaşlarına ileteceğini söyler. Lisedeki coğrafya dersinde öğrendiklerinden ve ’de İsveç’te yapılan dünya futbol şampiyonasından (maçlar sinemalarda gösterilmiştir) başka pek bir fikri yoktur bu ülkeye dair. Teklifin ciddî olduğunu anladıktan sonra, genç bir müzisyen olarak fikre hemen ısınır, ailesi de pek itiraz etmez zaten ilk elde üç ay süreceği varsayılan bir yurtdışı tecrübesine. İsmet Sıral ise, Türkiye’de Avrupa Jazz Orkestrası olarak bilinen Kurt Edelhagen’in orkestrasında daha önce çalışmıştır Maffy Falay ile birlikte. Sıral, bazıları çoluk çocuk sahibi, hepsi Kafe’ye göre çok daha ileri yaşlarda olan orkestranın diğer elemanlarını bir şekilde ikna etmeyi başarır. Ve neticede, yılının Haziran ayından itibaren çalışmak üzere anlaşma imzalanır. “Şantör”e ilaveten Ayten Alpman da, “şantöz” olarak onlarla beraber gidecektir. Hayati Kafe, tam da bu noktada, sözde üç ay için gitmiştik İsveç’e, ama geliş, o geliş diye, gülerek anlatıyor.

Sahiden de, ilk elde sadece üç aylık bir dönem için gelen ve oldukça küçük lokallerde çalışan bir jazz orkestrasının erkek vokalisti nasıl olmuştur da, orada kalmıştır? Tabii ki, orkestranın beklenmedik süksesiyle! Geldiklerinin ilk haftasından itibaren başka mekânlardan da iş teklifleri gelmeye başlar. Çünkü, Kafe’nin sözleriyle aktarıyorum, “orkestranın kalitesi hemen fark edilmiş, “jazz ile barışık” bir dans orkestrası olarak gazetelerde lanse edilmeye başlanmıştır. İsmet Sıral, işin ticarî kısmını da çok iyi beceren ve bu minvalde, dinleyici ile harika bir iletişimi olan, onları eğlendirmeyi bilen bir lider olduğundan orkestra kısa sürede ünlenir. Böylece ilk başta düşünülen üç ay bir yıla doğru uzamaya başlar ama süre uzadıkça, Türkiye’deki ailelerden gelen baskılar da iyice artacaktır. Orkestra elemanlarının çoğunun küçük yaşta çocukları vardır, eşler memlekettedir ve artık dönme zamanı gelmiştir. Böyle bir aile hayatı olmayan Kafe ise bambaşka bir tecrübe yaşamakta, boş olduğu akşamlarda özellikle jazz kulüplerine gitmeye, dans müziği ile alakâsı olmayan jazz ile yakınlaşmaya başlamıştır. “Türkiye’den hiç alışık olmadığım armonilerle çalıyorlardı ve böylece, hem jazz’a, hem de İsveç’teki müzik hayatına iyice alışmaya, onları iyice takdir etmeye başladım”. Menejeriyle konuşur ve İsveç’te bir süre daha kalma arzusunda olduğunu belirtir. Bir çok dile daha önceden vâkıf olmanın avantajıyla, kısa bir sürede İsveççe’yi de çözmeye, iyi kötü konuşmaya başlamıştır zaten.

Ya çok şanslıdır ya da ciddî bir kabiliyeti vardır. Sıral ve arkadaşları Türkiye’ye döndükten sonra müthiş bir şans yakalar. Carl-Henrik Norin tarafından ’da kurulan çok ünlü orkestrada sürekli bir eleman olarak çalışmaya başlar. ’ye kadar aynı orkestrayla çalıştıktan sonra, artık daha “genç” (Norin doğumludur, diğer üyelerin çoğu daha da yaşlıdır) birileriyle çalışması gerektiğine kanaat getirir ve orkestradan ayrılmaya karar verir. İsveçte’ki ilk kaydını Norin ile yapmıştır (Ser du stjärnan i det blå), kendi ismiyle yılında yaptığı ilk single plak (Bobby Darin’in “Things” şarkısının İsveççe versiyonu) olan Sån’t (“işte, öyle” diye çevrilebilir) ise, hemen listelere girer ve13 hafta üst sıralarda kalır. İsveç’te de tanınan, ismi duyulmaya başlayan bir şarkıcıdır artık. Ayrıca, bir meslek yüksek okuluna da yazılır, niyeti Elektronik Mühendisi olmaktır. Bir İsveçli ile tanışır, ilk çocuğu dünyaya gelir. yılında Elçilikten bir celp gelir, askerlik meselesinde sona gelinmiştir; bundan sonra ya Türkiye’ye dönecek ya da vatandaşlıktan atılacaktır. Aile hayatı, ivme kazanan kariyeri ve benzeri nedenlerle İsveç’te kalmaya karar verir ve kendi sözleriyle, kısa bir süre sonra da vatandaşlıktan “ıskat” edilir. Çocuğunun annesiyle evlenir ve bir süre sonra da İsveç vatandaşlığına geçer. Son olarak Türkiye’ye ’de gelmiştir. O yaz, Kulüp 12’nin Rumelihisarı’ndaki yazlık mekânında çalışmak üzere anlaşmış ve iki ay kadar İstanbul’da kalmıştır. Bu tarihten ’e kadar (46 yıl!) Türkiye’ye bir daha gelmez.

’te ilk LP’sini (Ha det så kul, “İyice keyfini çıkar” diye çevrilebilir) yayınlar. Bundan sonra, yeni bir dönemeçe girecek, ’te kendi ismiyle bilinen kulübünü açacaktır. “Hayati’s Café”, ismiyle müsemma, kafe, restoran, kulüp karışımı güzel bir jazz mekânı olur. Böylece İsveç müzik camiasıyla iyice yakınlaşır, çoğu artık arkadaşı olan bir çok müzisyen burada müzik icra edecek, arasıra kendisi de sahneye çıkıp şarkı söyleyecektir. Bir altı yıl kadar bu kulüp açık kalır. Müzik camiası ile kurduğu yakın dostluklara da güvenerek, Kafe bu kez menejerlik-yapımcılık işine girer. yılında, İsveç’in en önemli müzik şahsiyetlerinden biri olan Cornelis Vreeswijk’in yapımcısı olur. 12 yaşındayken Hollanda kökenli ailesiyle beraber İsveç’e göç eden Vreeswijk () çok yönlü ve çok sevilen bir müzisyendir. Olsa olsa bir tür “troubadour” (şair-müzisyen, bir tür “şehir ozanı”) denebilecek, şarkıları ve sözleriyle kitleleri kolayca etkileyebilen güçte, çok önemli bir müzik şahsiyetidir. Ancak, kendisine pek iyi bakmayan, neticede de ciddî sağlık sorunlarıyla boğuşmaya başlayan Vreeswijk ne yazık ki genç bir yaşta ölecektir. Kafe, sanatçının ölümünden sonra menejerlik-yapımcılık kariyerine son vermeye karar verir ve o tarihten itibaren () de kendini bir jazz şarkıcısı olarak tarif eder ve tekrar çalışmaya başlar. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde konser veren büyük orkestralarla turnelere çıkar, İsveç’te de sürekli olarak sahne almaya başlar. Hem ülkesinde, hem de Avrupada tanınan, bilinen bir solist olmuştur. Bu dönemdeki önemine bir örnek olarak, ’de Berlin’de yapılan Frank Sinatra’nın yaş günü konserine davet edilmesinden söz edilebilir. Sadece yılında, İsveç’te 40’tan fazla “Sinatra” konseri vermiştir.

Hayati Kafe (vo), Ozan Musluoğlu (b), Berke Özgümüş (d) (Photo: Nardis Jazz Club Archive)

Hayati Kafe (vo), Ozan Musluoğlu (b), Berke Özgümüş (d) (Photo: Nardis Jazz Club Archive)

Özetlersek: Hayati Kafe, İsveç’te çok iyi bilinen, sevilen, takipçileri olan, “klasik” mertebesinde ve daha da spesifik olarak, bir “crooner” olarak tarif edilen bir jazz şarkıcısıdır. “Mırıldanarak” şarkı söylemek anlamındaki bu sözcüğün (“crooner”) jazz dünyasında artık nesli tükenen bir şarkıcı (Bing Crosby, Tommy Dorsey, Johnny Hartman, Billy Eckstine, Frank Sinatra vb.) türüne tekabül ettiği de aşikâr. Aslında, ’lı yıllardan sonra, daha hassas mikrofonlar ve daha iyi amplifikasyonun mümkün olmasıyla, yani teknolojideki gelişmelerle alâkalı bir şarkıcılık stiliydi crooner’ların yaptığı. Alçak sesle, çok daha “santimantal”, olabildiğince “romantik” şarkı söyleyen erkek vokalistler büyük ilgi gördü dinleyicilerden. Kafe’nin bir itirazı yok “crooner” olarak nitelendirilmesine, ben kendime öyle demedim, dinleyiciler ve medya böyle isimlendirmeyi tercih etti. Peki, siz kendinizi nasıl tarif ediyorsunuz, bir jazz şarkıcısı mısınız, sorusuna ilginç bir perspektiften cevap vermeyi tercih etti. Tommy Dorsey’den alıntılayarak, bir jazz şarkıcısı olup olmadığını bilmediğini, yine de şarkılarını bir jazz hissi (“feeling”) ile söylemeye çalıştığının özellikle altını çizdi. “Belki de bir jazz şarkıcısı değilim, yine de hislerim öyle olduğumu söylüyor.”

Görüşmenin son safhasında, olmazsa olmaz sorulara geçtiğimizde, Kafe’nin bugünlerde dinlediği şarkıcıları öğrenmek çok yararlı oluyor. Önce kadın şarkıcıları soruyorum, İsveç’ten iki şarkıcının ismini veriyor: Isabella Lundgren ve Vivian Buczek. Bu arada, fırsatını yakaladığımı düşünerek, şu anda düşündüğünde kendi idollerinin kimler olduğunu sormadan edemiyorum. Öncelikle başlangıçta Nat King Cole, daha sonra Johnny Mathis ve Mel Tormé, daha sonra, çok farklı bir stili olan Ray Charles. Kadınlardan ise Ella Fitzgerald, Sarah Vaughan, Carmen McRae. Sinatra’yı yıllar sonra keşfettiğini de söylemeden edemiyor. Günümüz erkek vokalistlerinden Kurt Elling’den özellikle söz ediyor, çok teknik olmasına rağmen yine de çok iyi bir şarkıcı olduğunun altını çiziyor. Türkiye jazz’ını neredeyse hiç takip edemediğini, sadece eski arkadaşlarıyla arasıra görüşebildiğini, gençlerden ise, daha önce Paris’te karşılaşıp arkadaş olduğu ve ayrıca, müzisyenliğini de çok beğendiği Sibel Köse’nin ismini hemen söylüyor. Her yaptığım söyleşide, sormadan edemediğim o meşum soruyu sorarak kafamdaki meseleye gelmek istiyorum. Sizce İsveç Jazz’ı diye bir şey var mı? Tabii ki, var diyor ve detaylandırarak açıklamaya başlıyor. Hemen yedekteyi soruyu soruyorum. Peki, sizce Türk Jazz’ı diye bir şey var mı, böyle bir şey mümkün olabilir mi? Olabilir ama ben henüz duymadım.

Son olarak, bu söyleşiye neden olan, Hayati Kafe’nin meslekteki Altmışıncı yılını selamlamak için ’da yayınlanan “What Are You Doing Rhe Rest of Your Life” isimli “jübile” albümünden kısaca söz edelim. Öncelikle, şunu da belirtmek durumundayım. Ne yazık ki, iTunes gibi dijital ortamlar da dahil, Türkiye’de bulmak mümkün değil bu CD’yi. Kendisine müteşekkirim, zahmet edip bana bir adet gönderdi de elime geçebildi. Müzikal hayatının bir özeti, toplamı olan bu albümdeki 18 parçadan ilkinin kaydı ’da, İstanbul’da (Segretamente), sonuncusunun (Have yourself a merry little Christmas) ise ’da yapılmış. ile arasında dönemeçlerle dolu bir serüvenden 18 kayıt. Bunlardan ikisi 60’lı yıllardan, üçü 70’lerden, biri 80’lerden (menejerlik-yapımcılık yılları), üçü 90’lardan, beşi ’lerden ve son olarak dördü sonrası. Özellikle son iki onyıl düşünüldüğünde hiç de fena olmayan bir dağılım. Kafe’nin sahneleri terketmeye, şükürler olsun ki, bizden ayrılmaya hiç niyeti yok. CD’nin ortasında, altına imzasını koyduğu kısacık notun bize anlatmaya çalıştığı tam da bu. İsveççe bilgim sınırlı olsa da, fahiş hatalar yapmadığımı umarak bu notu çevirmek ve yazıyı böylece sonlandırmak istiyorum. För övrigt, vi tycker om dig Hayati, tack så hemskt mycket!

“Geçer gider zaman&#;

Bir sabah uyanır insan ve fark eder muazzam bir hızla geçtiğini zamanın

Bir 60 yıl geçivermiş sahneye şarkıcı olarak adım attığından bu yana.

Ne yapar insan, sonraya kalan zamanda?

Şarkı söyledim her daim ve devam edeceğim söylemeye sanırım.

Yapmaya bayıldığım, yapabildiğim tek şey de bu.

Bir süre daha katlanacaksınız bana&#;”

Hayati Kafe

Orhan Tekelioğlu

Akademisyen. Kültür sosyolojisi ve ilintili alt-alanlarda uzmanlaşmıştır. Şu sıralar, İstanbulda’ki caz mekanları, Türkiye jazz ve pop müzik tarihine ilişkin konularda çalışmaktadır. Academic. Specialised in sociology of culture and related monash.pw the time being, he works on the topics such as jazz venues in İstanbul and the history of jazz and popular music in Turkey.

İlgili Yazılar

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır