helium 10 ekşi / internet haberleri

Helium 10 Ekşi

helium 10 ekşi

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

  • apple'ın kurucusu steve jobs'ı, facebook'un kurucusu mark zuckerberg'i, amazon'un kurucusu jeff bezos'u hemen hemen herkes tanır. ancak "phil knight" adını duyanların sayısı çok azdır. oysa onun yarattığı şirket en az diğerleri kadar gündelik hayatın bir parçası haline geldi. çünkü knight, bugün spor ayakkabı tanımıyla neredeyse özdeşleşen nike markasının yaratıcısı. bugün kitlelerin aşık olduğu "swoosh" logosunun öyle zorlu bir başarı hikayesi var ki herhalde knight adı en çok bilinmeyi hak eden iş insanlarının başında geliyor. 1962 yılında babasından aldığı 50 dolar borç ve japonya'dan kaliteli, ucuz koşu ayakkabıları ithal etme hayaliyle yola çıkan knight, bugün adı asics olan koşu ayakkabılarının batı amerika distribütörlüğüyle ilk işine başladı. yaşadığı finansal zorluklar nedeniyle çoğu zaman ikinci bir iş olarak muhasebecilik yapmak zorunda kalan knight başarılı olsa da sonunda kendi markasını kurmak zorunda kaldı. bugün yıllık 30 milyar dolarlık satışı olan marka, serüvenine böylece başladı, ancak zirveye giden yolda rakiplerin entrikaları dâhil türlü zorlukla karşılaştı. markanın yaratıcısı phil knight, bir start up'dan dev bir sembole dönüşen markanın bu yolculuğunu "shoe dog -a memoir by the creator of nike" (ayakkabı kurdu- nike'ın yaratıcısının kaleminden anılar) kitabında anlattı. start up'lardan ceo'lara, kobi'lerden büyük şirket liderlerine herkes için derslerle dolu bu serüveni phil knight şöyle aktarıyor:

    hayali şirketime iş aldım!
    japonya'dan koşu ayakkabıları ithal etme fikri, 1962 yılında stanford business school'da bir ödev hazırlarken aklıma geldi. okulu bitirince babamı bu fikrimin çılgınca olmadığına ikna ederek ondan japonya'ya seyahat etmek için gereken parayı borç aldım. tokyo'ya vardığımda orada hâlihazırda çalışan amerikalılardan kobe şehrinde koşu ayakkabısı üreten onitsuka adında bir şirketin varlığını öğrendim. onitsuka fabrikasına geldiğimde ilk soruları hangi şirket için çalıştığım oldu. daha bir şirketim yoktu ama o anda onlara blue ribbon spor malzemeleri şirketi için çalıştığımı söyledim. bana ürettikleri ayakkabı modellerini gösterdiler ve amerika spor ayakkabı piyasası konusunda sorular sordular. bir süre daha konuştuktan sonra bir mucize oldu ve hayali şirketim blue ribbon'a abd piyasası için distribütörlük hakkını verdiler. mutluluktan uçuyordum. hemen babama onitsuka şirketine 50 dolar göndermesi için bir mektup yazdım. 24 şubat 1963'te evime döndükten sonra birçok mektup yazarak onitsuka'dan bana söz verdikleri ayakkabıları göndermelerini istedim. ancak ayakkabılar gelene kadar para kazanmam gerekiyordu. bir şirkette muhasebeci olarak işe girdim.

    ilk başarı, ilk kriz
    1964 yılının ilk haftasında onitsuka'dan beklediğim ayakkabılar geldi. birkaç tanesini oregon üniversitesi'nde koşu antrenörüm olan bill bowerman'a gönderdim. bowerman, ayakkabıları hafifletmenin koşucuları çok hızlandıracağına inanıyordu. benden takımı için birkaç ayakkabı almasını umut ediyordum. ama daha iyisi oldu, bowerman şirketime ortak olmak istedi. kabul ettim. şirketin yüzde 49'unu ona verdim. hemen o gün onitsuka'dan bin dolarlık ayakkabı sipariş ettim. satış stratejim basit ama bence dahiyaneydi; tüm batı kıyısındaki koşu takımlarına ulaşmak. çok da başarılı oldum, ayakkabılarım peynir ekmek gibi satıyordu. insanlar bazen bir ayakkabı satın almak için evimin önüne bile geliyordu. birkaç ay içinde tüm ayakkabıları sattım ve bankadan aldığım borçla 900 ayakkabı daha sipariş ettim. artık iyi bir ortağım, bir bankam ve çok iyi satan bir ürünüm vardı. tam o sırada ilk gerçek sorunumla karşılaştım, gelen bir mektupta onitsuka'nın tüm abd için distribütörlüğünü başka birisine verdiği yazıyordu. hemen bu konuyu görüşmek için japonya'ya gittim ve şirketin kurucusuyla konuşmam sonucunda onitsuka'nın koşu ayakkabılarını batı yakası'nda satma hakkımı korudum.

    rakip takıntısı ve yeni ürün
    1965 yılının başında stanford'dan arkadaşım jeff johnson'ı ilk elemanım olarak işe aldım. jeff bir koşu delisiydi. bu arada bankacılarım bana kızmıştı. özsermayem olmadan bu kadar büyümemden hoşnut değildiler (satışlarım bir yılda yüzde 100 artmıştı). en sonunda bankacılarımın dediklerini kabul etmek zorunda kaldım. borcumu satışlarımı bitirdikten sonra hemen ödüyordum. onitsuka'nın siparişlerimi geç göndermesi de işlerime yardımcı olmuyordu. bu zorluklar yüzünden price waterhouse'da tam zamanlı muhasebeci olarak işe başladım. bu esnada ortağım bowerman, onitsuka'ya ayağı destekleyen yeni ayakkabı dizaynları göndermeye başladı. amerikalı tüketicilere yönelik bu dizaynlar sayesinde işlerimiz daha da açıldı. tarih 1966'yı gösterdiğinde onitsuka'yla olan kontratımın sonu yaklaşıyordu. eylül ayında ilk perakende dükkânımızı açtık. tam bu zamanlarda abd'deki rakibimiz de tekrar ortaya çıktı. bu sorunu kökünden çözmek için tekrar japonya'ya gitmeye karar verdim. onitsuka'nın ihracat müdürü bay kitami bana onitsuka'nın abd'nin doğu yakasında da ofisi olan bir distribütör aradığını söyledi. ben de buna karşılık onlara doğuda bir ofisimiz olduğu yalanını söyledim. bunun karşılığında bana üç yıllık bir distribütörlük anlaşması önerdiler. hemen doğuda bir merkez kurma işi için jeff johnson'ı görevlendirdim. bu sırada bowerman yeni ayakkabılar dizayn etmeye devam ediyordu. böylece meşhur onitsuka cortez doğdu. gittikçe daha fazla piyasanın on yıllardır hâkimi olan adidas'a kafayı takıyordum. bowerman'ın yarattığı cortez modeli sayesinde yılı 84 bin dolar satışla kapattık.

    umut ve umutsuzluk
    1968'de haftanın 6 gününü price waterhouse'da, geceleri ve hafta sonlarını da blue ribbon'da geçiriyordum. hala tam zamanlı bir ceo'ya maaş verecek durumda değildim. ben de bir orta yol buldum; portland state üniversitesi'nde muhasebe hocalığı. böylece hem faturalarımı ödeyebilecek hem de şirketime daha çok zaman ayırabilecektim. iyi giden satışlar sayesinde çoğu eski koşucu olan birçok satış elemanı işe almıştım. 1968'i 150 bin dolar satışla kapatmıştık ve 1969'da da 300 bine doğru hızla gidiyorduk.
    artık tamamen blue ribbon'a odaklanmaya karar verdim. kitami ve bay onitsuka 1968'de abd'ye geldiler. onlara portland'daki ofisimizi gezdirirken etkilenmediklerini gözlerinden okuyabiliyordum. yılbaşında onitsuka'yla yeni bir anlaşma yapmam gerekiyordu. ben 5 yıllık bir anlaşma istedim ama 3 yıl alabildim. bu esnada onitsuka'nın gönderdiği mallar geç gelmeye devam ediyordu. talep vardı ama elimizde hiçbir zaman yeterli mal olmuyordu. mal olduğu zaman da hep para sıkıntısı çekiyorduk.

    yeni modeller ve bağımsızlık
    onitsuka'ya alternatif olarak nike markasını yaratmıştık ama nike için meksika'daki tedarikçimizden gelen ayakkabılar berbattı. insanların ayağında dağılıyordu. yeni bir fabrika bulmamız gerekiyordu. nissho bize yardımcı olabileceğini söyledi. onların bağlantıları sayesinde gittiğimiz fabrikalardan birinde toplantıda şirket yetkililerine istediğim modeli tarif ettim; nike cortez. öğleden sonra ayakkabı üretilmiş olarak önümde duruyordu. onlardan birkaç örnek istedim. böylece tenis ayakkabılarımız nike wimbledon ve nike forest hill, basketbol ayakkabılarımız nike blazer ve bruin ve koşu ayakkabılarımız nike cortez, nike marathon, nike boston, nike finland ve nike obori doğdu. tüm geleceğimiz 1972'de chicago'da gerçekleşecek ulusal spor malzemeleri fuarı'ndaki başarımıza bağlıydı. fuarın ilk günü çok zor geçti. ürünlerimiz beklediğimizden daha düşük kalitedeydi. ayrıca burada satış yapmamız gereken insanlar bizim gibi koşucular değil, satış elemanlarıydı. ama hem ismimizi hem de logomuzu çok sevdiler ve çok sayıda sipariş aldık. fuardan iki hafta sonra kitami beni aradı ve "nedir bu nike işi" diye çıkıştı. ona "bizi aradan çıkarmaya çalıştığınız için böyle bir yan proje yarattık" diye cevap verdim. kitami bizi aramızdaki anlaşmayı bozmakla ve bize dava açmakla tehdit etti. biz de onu onitsuka'ya dava açmakla tehdit ettik. böylece aramızdaki anlaşma sona erdi. ekibi bir araya toplayıp bunun bizim için bir şans olduğunu ve kendi kanatlarımızla uçma zamanımızın geldiğini söyledim.

    ilk nıke sporcuları
    bu toplantıdan az zaman sonra ilk atletimizle anlaştık: steve prefontaine, pre. pre, koşmuyor, adeta şov yapıyordu. pre'den sonra da ilk etsüperstar atletimiz olan tenisçi ılie nastase'yle 10 bin dolara anlaştık. yıl ortalarında ise onitsuka'nın bize japonya'da bir dava açtığını öğrendik. biz de kendilerine abd'de bir dava açtık. parasız olduğumuz için avukat kuzenim houser'ı bedava yardım etmesi konusunda ikna etmiştim. dava konusunda endişelenmek dışında sadece satış rakamlarımızla ilgileniyordum. 1973'te sanki herkes delirmiş gibi bir koşu ayakkabısı almak istiyordu ama bu talebi karşılayacak arzı yaratmak imkânsız gibiydi. tek çare büyük stok riskleri almaktı ki bunu yapacak mali gücümüz yoktu. sonra aklıma bir fikir geldi. en büyük müşterilerimiz olan perakende mağazalarına gittim ve eğer bize 6 aylık büyük siparişler verirlerse onlara yüzde 7'lik büyük bir indirim vermeyi teklif ettim. önceleri istemediler ama yeni çekici modellerimizi piyasaya sürünce pazarlık şansımız arttı. en sonunda birkaç müşteri bu şekilde çalışmayı kabul etti.

    ve zafer geliyor
    14 nisan 1974'te davamızın ilk duruşması görüldü. duruşmadan hemen önce onitsuka'ya son bir teklif yaptık, eğer bize 800 bin dolar ödeyip japonya'daki davayı geri çekerlerse biz de bu davayı geri çekecektik. ama kabul etmediler, canları savaşmak istiyordu. çok zor bir duruşma süreci oldu ama kazandık. bir hafta sonra da onitsuka'yla 400 bin dolarlık bir tazminat için anlaştık. kazandığımız parayla bankalara olan borcumuzu azalttık. zaferimizi kutlamak için sadece iki haftamız oldu, sonrasında yeni bir tehdit ufukta belirdi; japon yeni. dolar/yen paritesi 1972'ye kadar sabitti ama başkan nixon, yen'in olması gerekenden daha az değerli olduğunu, bunun da abd'li üreticileri zora soktuğunu düşünüyordu. bu nedenle pariteyi serbest bıraktı. bir yandan da japonya'da işçilik maliyetleri de artıyordu. bu nedenle üretim için başka yerler aramaya başladık. sonunda ara mamulü porto riko'dan alıp son ürünü abd'de new england'da bir fabrikada üretmeye karar verdik. öte yandan satışlar harika gidiyordu, 8 milyon dolara gelmiştik.

    sony'den de büyük
    krizleri arkamızda bıraktığımıza göre artık nasıl bir şirket yaratmak istediğimi düşünebilirdim. o günün apple'ı sony idi. sony, kârlı, yenilikçi ve verimliydi. soran olursa sony gibi olmak istediğimi söylüyordum. ama içimden hala daha büyük olmayı umuyordum. nissho ile iyi bir ilişkimiz vardı, bize milyonlarca dolar borç veriyorlardı. ama daha fazla büyümek için daha çok paraya ihtiyacımız vardı. yöneticilerimle konuştuğumda ortaya tekrar tekrar gelen fikir ise halka açılmaktı. ben ise bu fikre tamamen karşıydım. bu sırada abd doları da özellikle japon yeni karşısında değer kaybetmeye devam ediyordu. yeni tedarikçiler bulmuş olsak da üretimimizin çoğu japonya'da gerçekleşiyordu. arzda belimizi bükebilecek bir sıkıntı an meselesiydi. o sırada bowerman'ın dizayn ettiği waffle trainer modeline talep o kadar fazlaydı ki insanların bir gün bu ayakkabıları spor dışında işe, alışverişe, gezmeye bile giyebileceklerini hayal ediyordum. bu nedenle kot pantolonlarla daha iyi uyacağını düşündüğüm mavi rengini sipariş ettim. satışlar inanılmazdı. nike ise bir markadan çok daha fazlası olmaya başladı. blue ribbon'ın artık görevini tamamladığını düşündük ve şirketin adını nike olarak tescil ettirdik. 1976'da tayvan'da üretime başladık.

    nıke adıdas'ın canına okuyor
    1976 olimpik seçmelerinde nike'ın şansı döndü. eşim penny'le beraber seçmelerin yapılacağı eugene şehrine gittik. neredeyse her atletin ayağında nike vardı. orta mesafe seçmeler yapıldı ve ilk üçteki tüm koşucuların ayağında nike vardı. bu böyle devam etti, neredeyse kazanan tüm atletlerin ayağında nike vardı. seçmeler devam ederken birinin şöyle seslendiğini duydum, "vay be, nike harbiden adidas'ın canını okuyor". 1976 mali yılının sonunda satışlarımız gene iki katına çıkmış, 14 milyon dolar olmuştu. yine de nakit sıkıntımız devam ediyordu. tekrar halka açılmayı değerlendirdik. gelen kaynakla fabrikalar açabilir, türlü insan kaynakları elde edebilirdik. ancak halka açılmamaya karar verdik çünkü bu bizi kurumsallaştıracak ve kültürümüzü yok edecekti. bu konuyu yılda iki kez yaptığımız şirket dışı yönetici toplantısında tekrar değerlendirmeye karar verdik. bu toplantılarımız hiç milyon dolarlık şirketlerin yaptıklarına benzemiyordu. herkesin birbirine bağırıp çağırdığı, normalde yüz yüze görüşemeyen yöneticilerin birbirleriyle rahatça iletişime geçtiği toplantılardı. her günü de yakındaki barda zilzurna sarhoş olarak bitiriyorduk.

    saldırı zamanı geldi!
    bütün bu bilinmezlik içinde ihtiyacımız olan morali 1978'in sonlarına doğru tailwind adlı modelimizde bulduk. new england'da dizayn edilmiş ve japonya'da üretilmiş olan tailwind içinde hava içeren ilk modelimizdi. parlak kırmızı renklerde üretilmişti ve göz alıcıydı. bu esnada başkentte lobi yapması için tuttuğumuz avukatın washington macerası çok iyi gitmiyordu. neredeyse her gün washington'a gitmeye başladım. politikacılarla, lobicilerle, bürokratlarla, yardımcı olabileceğini düşündüğüm herkesle görüşüyordum. 1979 yazında bir oregon senatörü olan mark o. hatfield bize yardım konusunda açık çek verince rahatladım. 1980'deki ilk yönetici toplantımızda saldırıya geçmemiz gerektiğine karar verdik. önce line diye ucuz bir ayakkabıyı abd'de ürettik. artık gümrük memurları bu ayakkabıyı da rakiplerimiz için emsal olarak kullanmak zorundaydı. ayrıca oregon'lu küçük bir şirketin abd hükümetiyle kavgasını anlatan bir reklam çektik. ondan sonra da rakiplerimizin aleyhine 25 milyon dolarlık bir anti tröst davası açtık. rakiplerimiz de devlet de bizimle anlaşmaya can atıyordu. sonunda 25 milyon dolarlık ceza için 9 milyon dolarda anlaştık. halka açılma fikri yeniden ortaya geldi. yönetimi kaybetmek istemiyordum. 2 tur hisse çıkarmak ve bunların sadece birine yönetimde söz hakkı vermek mümkündü. böylece halka açılmaya karar verdik.

    40 yılın sonunda nereye varmıştık?
    yaz başında çin hükümetinden bir mektup aldık. ülkeyi ziyaret etmemizi istiyorlardı. 12 gün boyunca çin'i gezdik. gezdiğimiz ayakkabı fabrikaları berbat haldeydi. ülkeden ayrılmadan çin spor bakanlığı'yla bir anlaşma imzaladık. ayrıca iki çin şirketiyle üretim anlaşması yaptık. böylece önümüzdeki 25 yıl boyunca çin'de iş yapacak tek amerikalı ayakkabı şirketi olmayı başardık. amerika'ya geri döndüğümüzde dinlenmeye vakit olmadı. halka arzı kimin yöneteceğine karar vermemiz lazımdı. sonunda kuhn & loeb yatırım bankasında karar kıldık. yaz sonuna doğru hazırlıklar bitti. 50 milyon hisse çıkaracak ve bunun 30 milyonunu halka satacaktık. halka arz tanıtımı için 12 şehri 7 günde gezmek üzere tekrar yola çıktık. onlara nike'ın, bowerman'ın, geçirdiğimiz zamanların hikâyesini anlattım. en sonunda 2 aralık 1980'de çok başarılı bir halka arz gerçekleştirdik. 2007'de 40 yıl sonra nike'ın ceo'luğunu bıraktım. ben bıraktığımda satışlarımız 16 milyar dolardı, adidas'inki ise 10 milyar dolar. artık ayakkabılarımız ve giysilerimiz tüm dünyada 5 bin mağazada satılıyor ve 10 bin çalışanımız var. yönetim kurulu başkanı olarak çoğu gün yine de işe gidiyorum. merkezimizde beraber çalıştığımız süper sporcuların, jordan'ın, kobe'nin, tiger'in büyük fotoğrafları asılı. orada kendimi 24 yaşında ziyaret ettiğim atina'daki panteon'da gibi hissediyorum.

    "ya büyü ya da öl"
    "önce nissho'ya olan borcunu öde." 1975 yılına geldiğimizde her sabah kendime tekrarladığım cümle buydu. bankada da nissho'da da 1'er milyon dolar kredimiz vardı. ama nissho bir yana herhangi bir ödeme yapmakta bile zorlanıyorduk. çok hızlı büyüyorduk ve varlığımızın çoğu stoklarımızdaydı ve bunda benim de suçum vardı elbette. ya büyüyeceksin ya da öleceksin, inandığım şey buydu. eğer talebin 5 olduğuna inanıyorsan siparişini neden 3'ten 2'ye indireceksin ki? bu nedenle de tüm borçlarımızı devamlı son dakikada ödüyorduk. 1975 ilkbaharında ise nissho'ya ödememiz gereken 1 milyon dolardan 75 bin dolar kadar az paramız vardı. 4 dükkanımızın banka hesaplarındaki tüm parayı istedim. ayrıca fabrikadakileri de. ve nissho'ya olan borcumuzu ödemeyi başardık. bundan iki gün sonra new england'daki fabrikayı işçiler bastı. maaş çekleri karşılıksız çıkmıştı. bir tedarikçimizden 5 bin dolar borç aldık ve işçilerimizin parasını elden verdik. ancak tüm bu olanlardan sonra bir kez daha bankamızdan kovulduk. ben de yardım için nissho'ya gittim. uzun ve acılı bir denetimin sonunda bankaya borçlarımızın tamamını ödediler.

    nıke markası nasıl doğdu?

    sıkıntılı günler
    1970 yazında japonya'nın 6'ncı büyük ticari şirketi olan nissho ıwai ile bir toplantı yaptım. beni fonlayabileceklerini söylediler. ancak 1971'de bizi ziyarete gelen kitami bana blue ribbon'ın performansından memnun olmadığını ve onitsuka'nın şirketimin yüzde 51'ini satın almak istediğini söyledi. kabul etmezsem de başka bir distribütör bulacaklarını ekledi. geziden hemen sonra bankam da artık benimle çalışmak istemediğini, çok riskli olduğumu bildirdi.

    yeniden doğuş
    yoktan var ettiğim ve 1,3 milyon dolarlık ciroya ulaştırdığım şirketim ölüm döşeğindeydi. ben de tekrar nissho ıwai ile görüştüm ve bana borç vermeye ikna ettim. bir an önce onitsuka'ya alternatif bir tedarikçi bulmam gerekiyordu. meksika'daki bir spor ayakkabı üreticisiyle bağlantıya geçtim ve onlarla bir tedarik anlaşması imzaladım. yeni ürüne bir logo bulmamız gerekiyordu. portland state üniversitesi'nde tanıştığım bir tasarımcıya, hareketi simgeleyen bir logo çizmesini söyledim.

    kuşun kanadı
    bir kuşun kanadına veya bir hava esintisine benzeyen bir logoda karar kıldık. efsanevi nike logosu "swoosh" böyle doğdu. ardından isim bulmak gerekti. ben "dimension 6" ismini istiyordum. bir başkası da "falcon". o sırada jeff johnson bana rüyasında bir isim bulduğunu söyledi; "nike". bu yunan savaş tanrıçasının ismiydi. ben hala "dimension 6"da ısrar ediyordum ama benden başka herkes bu isimden nefret ediyordu. sonunda nike'da karar kıldık.

  • dünyadaki en yaygın kan grubunun 0 pozitif olması. bizim ülkemizde ve avrupa'nın çoğunda en yaygın kan grubunun a + ama buranın dışındaki ülkelerin neredeyse hepsinde en yaygın kan grubu 0 +.
    dünya'da durum

    lisede biyoloji derslerinde öğrendiğimiz üzere 0 alleli çekinik ve a, b allelleri ile eşleştiğinde dominant kan grubu olamıyor. bu nedenle birçoğumuz 0 allelini taşısak bile bu durum kan grubumuza yansımıyor fakat yeni nesillere aktarmaya devam ediyoruz. peki nasıl oluyor da çekinik olmasına rağmen 0 kan grubu dünya genelinde ve birçok ülkede en yaygın ve diğerlerinde de ikinci sırada yer alabiliyor? bunun nedeni olarak a ve b allellerinin daha "yeni"* bir mutasyon olması ve henüz atalarımızdan gelen 0 gibi yayılamaması gösteriliyor. bu a, b ve 0 allelerinin dağılımı da şu şekilde:

    0 kan grubu haritası
    a alleli haritası
    b alleli haritası

    bu durumdan hindistan'da geldiği bölgede en yaygın kan grubu b + olan ve amerika'ya geldiğinde farklı bir kan grubunun en yaygın olduğunu öğrenince şaşıran iş arkadaşım sayesinde haberdar oldum.

  • mutlu olmak için kimseye ihtiyacınızın olmaması gerçeği.

  • yüksük otu ve modern tıp.

    18. yy'ın ikinci yarısına gelinmesine rağmen hastalıklar hala kocakarı ilaçlarıyla, büyüyle, falla tedavi edilmektedir. londra'da kendilerine doktor diyen seyyar satıcılar; rastgele bitki ve böcek karışımlarından yapılma hapları satmaktadır.

    anlatılanlara göre ingiltere'de kalp rahatsızlığı çeken, ödemden vücudu şişen, çok yakında ölecek olan bir adam; çingene bir kadının otları kaynatıp yaptığı ilaçla düzelmeye başlamıştır.
    botanik, kimya, jeoloji gibi alanlarla da ilgilenen bir doktordur olan william withering (1741-1799) olayı duyar ve peşine düşmeye karar verir. çingenelerin köylerine gider, orada yaşlılarla konuşur. çeşitli karışımları öğrenir. kendisinin yazdıklarına göre karışımlardaki 20 kadar farklı şeyden en dikkat çekicisi yüksük otudur. bir başka hikayeye göre withering, shropshirelı bir kadından, ayaktaki ödemi gideren ve aile sırrı olan bir bitki çayının tarifini alır. yine bu çay tarifinde de etken madde yüksük otudur.

    withering yüksük otuyla çalışmalara başlar. aslında bu ot çok eski zamanlardan beri çeşitli tedavilerde(!) kullanılmaktadır (hatta genel kabul gören anlatıya göre, van gogh'un epilepsi tedavisinde kullanılan bu ilaç sarı renge karşı hassasiyet yaratmaktadır ve van gogh'un sarı renge olan ilgisi buradan gelmektedir). ne var ki modern olmayan zamanlarda bu işlerin bir standartı yoktur. aynı zamanda yüksek derecede zehirli olan ve yanlış dozda ölümcül olan bu ot rastgele ya da büyüklerden duyulan dozlarda, başka başka bitkilerle karıştırılarak kullanılmaktadır. doktorumuzun yaptığı devrim burada başlar. withering otla yıllarca kontrollü deneyler yapar. bitkinin en etkili kısmı olan yapraklarını kullanır. otu; nefes darlığı ve kalp rahatsızlığı yaşayan bir kadında kontrollü olarak dener. otlu çayı içen kadın daha rahat nefes almaya başlar. daha sık tuvalete çıkar ve ödemlerden kurtulur. yaklaşık 10 gün süren tedaviden sonra iyileşen kadınının iştahı bile açışmıştır.

    william withering yaklaşık 10 yıl bu otla çalışır. yaptığı gözlem, kontrollü deney, tuttuğu kayıtlar ve yazdığı kitaplar modern tıbbın doğuşunda önemli bir rol oynar. yüksük otu ve yapraklarından elde edilen digitalis bugün bile tıpta, kalp rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

    kaynak: da vinci learning, sanayi devrimi ne işe yaradı belgesel serisi; bölüm 4/ungo.com.tr

  • retinoidlerin dermatoloji doktorlarının vazgeçilmezi olduğu gerçeği.

  • e104 kodu yani kinolin sarısı yani cı 47005

    sizleri "yasal" bir zehirle tanıştırayım.
    kendisi kinolin sarısı,kunolin sarısı, gıda sarı 13, cı 47005 gibi isim ve kodlarla bilinir.
    amacı adından da anlaşılacağı üzere renklendirmektir.

    bu arkadaş birçok ülkede yasaklanmıştır. ülkemizde de ne hikmetse meyve sularında yasaklanmış olup aromalı içeceklerde serbest bırakılmıştır.
    sentetiktir. yani hiçbir bitki ya da hayvandan üretilmemektedir. kabaca birkaç katkı maddesinin bir araya gelmesiyle oluştuğunu söyleyebiliriz.

    çocuklarda hiperaktiviteye, yetişkinlerde astım,kurdeşen,deri dökülmeleri, kontakt dermatit denilen deri iltihaplarına yol açıyor.
    bu kod satın aldığımız bazı ürünlerin üzerinde yer almaktaymış. sağlığımız için dikkat etmekte fayda var.

    kinolin sarısı nelerin içinde var peki ?!
    - hazır paket aromalı içecekler ( limonata,mandalina,portakal suları gibi sarı renkteki içeceklerin içinde )
    - ruj ve saç bakım ürünleri,bazı kolonyalar
    - sporcu içecekleri,enerji içecekleri,alkol bulunmayan içecekler
    - şekerli renkli atıştırmalıklar
    - bazı ilaçlar ( efermag,tribeksol gibi )

    edit : imla, harf hataları

  • bütün kadim kültürler tuhaf biçimde levha tektoniği üzerinde kurulmuştur. bugün dünyadaki bütün büyük şehirler tektonik fayların üstündedir. inanmıyorsanız bakın! bu tesadüf olamaz, eee ufkumuz nasıl genişleyecek, valla ben de bilmiyorum ama bu bile benim dar ufkumu açtı sanki

  • sokak köpeklerinden korunma yöntemleri.

    öncelikle şunu söylemek istiyorum, kuduz harici ısıran köpekler genellikle sokak köpekleri değildir. bu köpekler, sahipli ya da sahipleri tarafından terk edilmiş hayvanlardır. ama yine de ne olacağı belli olmaz deyip işimizi garantiye alalım. *

    1. kararlı duruş.

    korkmadan kendinize güverek durun, korkunuza engel olamıyorsanız korkmamış gibi davranın. evet bu herkesin söylediği bir yöntemdir. ama gerçekten işe yarıyor, köpekler korkan kişileri kolayca anlayabilir. ve o kişiler korktukça daha da üzerine gider. *

    2. yokuş.

    köpeklerin ön ayaklarındaki kasları zayıf olduğu için, yokuş çıkmakta oldukça başarısızlardır. peşinize takılan bir köpek varsa son çare çevrenizdeki yokuşlara doğru yönelmek olabilir. *

    3. hareketli cisimler.

    genellikle hareketli cisimleri takip etme eğilimindedirler. duran cisimler ilgilerini fazla çekmez. köpeklerin hareket eden arabaların peşinden koşup havladığını çok görmüşsünüzdür. peki duran arabaya havladığını hiç gördünüz mü.*

    4. alan işgali.

    köpeklerin size koşup havlamasının en büyük nedeni, onun alanını işgal etmiş olmanızdır. burada iki yol var, ya onun alanını yavaşça kararlı adımlarla terk edersiniz. ya da sabit durup korkmadığınızı gösterirsiniz. polemiğe terk etmek daha iyidir.*

    4. köpek kovucu cizhazlar.

    bu aletlerin çalışma mantığı, insan kulağının duyamayacağı ses dalgaların yaymasıdır. köpekler bunları duyar ve rahatsız olur. bu aletlerin kısmen işe yaradığı doğrudur, ama bunlara güvenerek iş yapılması pek mantıklı değildir. *

    5. şemsiye.

    size doğru koşan bir köpeğe, şemsiyenizi tutup açabilirsiniz. şemsiyenin açılmasından gerçekten korkuyorlar.*

    6. dostane tavır.

    köpek size yaklaşırken "ıslık" çalıp uzaktan elinizi dostane bir şekilde uzatabilirsiniz. bu hareketiniz köpeğin biraz rahatlamasına sebep olacaktır. kedilerin pisi pisi sesine kodlandığı gibi, köpeklerde ıslık sesine kodlanmıştır.*

    7. bisiklet.

    eğer bisikletiniz ile giderken, bir köpek sizi rahatsız etmeye başlamışsa, bisikletten inin ve harket etmeden bisikletinizi siper olarak kullanın.*

    8. komut.

    sahiplenip terk edilmiş köpekler, komutlara karşı duyarlı olabiliyor. çoğu köpekte işe yaramayacaktır ama yine de şansınızı denemekte fayda var. köpek yakınlaşmadan, köpeğe "dur". " hayır". komutlarını verebilirsiniz. tepki vermediği durumda ise diğer yöntemlere başvurun.*

    şimdi gelelim kesinlikle yapmamanız gereken şeylere

    biber gazı.

    o telaş anıyla genellikle biber gazının yönünü doğru ayarlayamazsınız, kendinizinde etkilenme ihtimali yüksektir. bir de ıskaladığınızı düşünelim, kısmi etkilenen köpek ve canı yanan köpek bu davranışa karşılık vermek isteyebilir. aynı zamanda köpeklerin sayısı birden fazlaysa, kesinlikle kafanızda biber gazını silin.*

    göz teması.

    köpeklerin doğrudan gözüne bakıp ve diş göstermek pek doğru bir hareket değildir. bu onlar için meydan okumak anlamına geliyor. genellikle gözlerin içine bakmayıp ve ağzınızı kapalı tutmakta fayda var. *

    etrafta yüksek bir yer ve korunacağınız bir yer yoksa boşu boşuna kendinizi yorarsınız. köpeğin amacı saldırmak olsa emin olun koşarak kesinlikle kurtulamazsınız.

    okşamak.

    tanımadığınız bir köpeği okşamayın, dost tavırlar sergilese bile bazı köpekler okşanmaktan hoşlanmaz.*

    bu verdiğim yöntemlerin hepsi" sokak köpekleri" için geçerlidir, eğitimli köpekler üzerinde kesinlikle işe yaramaz. devlet ve otorite "başıboş köpekler" sorununa çare bulana kadar bu yöntemleri kullanmakta fayda var.

    kaynak

  • zihnini boşalt.

    formsuz ol
    şekilsiz
    su gibi
    suyu bir bardağa koyarsan
    su bardak olur
    suyu bir şişeye koyarsan
    su şişe olur
    bir çaydanlığa koyarsan da
    çaydanlık olur
    su akabilir
    ya da parçalayabilir

    be water my friend ;)

    -bruce lee

  • dün icra edilen mevlid kandili vesilesi ile bir kez daha sevgi, saygı ve rahmet ile andığımız süleyman çelebi'nin büyük eseri vesiletü'n-necat*hakkında bilinmesi gereken birkaç husus paylaşalım.

    süleyman çelebi yazdığı bu esere vesiletü'n-necat adını vermesine rağmen halk arasında mevlid ismi ile meşhur olmuştur.

    süleyman çelebi, derin bir peygamber sevgisiyle yazdığı bu eseri ile devrinde devlet ve toplum düzeninin karışmasına sebep olan bâtınîlik gibi bozuk inançlara da karşı çıkmış ve milletin inanç birliğinin korunması hususunda üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiştir.

    mevlid, “doğmak”, doğum zamanı” ve “doğum yeri” anlamları olan bir kelimedir. ancak zamanla peygamberi doğum gününde anmak ve kutlamak için yazılan eserlerin genel adı olmuştur.

    süleyman çelebi, eserini yazarken aşık paşa’nın garipnamesinden, erzurumlu mustafa darir’in siyer-i nebisinden ve ahmedi’nin mevlid’inden yararlanmıştır.

    mesnevi nazım şeklinde yazılan mevlid’de kimi mesnevilerde görüldüğü gibi yer yer kaside ve gazel tarzında yazılmış şiirler de vardır. ancak vesîletü’n-necât’ta dikkat çeken bir husus hemen her bahrin sonunda tekrarlanan vasıta beyitlerinin bulunmasıdır. tercî-i bendlere ait olan bu özelliğin mesnevide görülmesi dikkat çekici bir durumdur ve bu süleyman çelebi’nin eserine ait bir özelliktir.

    süleyman çelebi, eserini fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün vezniyle yazmıştır.

    anlaşılır ve açık bir dil kullanan süleyman çelebi, eserini eski anadolu türkçesi ile yazmıştır. arapça ve farsça tamlamalara pek az yer veren, sıcak ve sade dil ile içinden geldiği şekilde söyleyen şair, samimiyetini yansıttığı bir eser ortaya koymuştur. vesîletü’n-necât okunduğu zaman kolaylıkla söylenebilir gibi bir düşünceye yol açan ancak hiç de kolay olmayan bir “sehl-i mümteni” örneğidir.

    baştan sona peygamber’in hayatının anlatıldığı bir eser olan mevlid, 9 bölümden oluşur:

    1 - tevhid-münacat ve kitabın yazılış sebebi
    2 - alemin yaratılmasının sebebi
    3 - muhammed nurunun yaratılması ve adem’den başlayarak peygamber’in alnında karar kılması
    4 - veladet
    5 - peygamberin mucizeleri
    6 - miraç
    7 - peygamber’in vasıfları ve peygamber’in tebliğ vazifesini yerine getirmesi
    8 - peygamber’in vefatı
    9 - kitabın sonu

    mevlid’in en uzun kısmı, 145 beyitten oluşan “velâdet bölümü”dür. mevlid okuyan kimselere “mevlid-hân” denilmiştir.

    -----mevlid-----

    mefhar – i mevcudât, hazret-i fahr-i alem
    muhammed mustafâ râ salevât

    allâh adın zikredelim evvela
    vacib oldu cümle işte her kula

    allâh adın her kim ol evvel anâ
    her işi âsan eder allâh anâ

    allâh adı olsa her işin önü
    hergiz ebter olmaya anın sonu

    bir kez allâh dese şevkile lisan
    dökülür cümle günah misli hazan

    ism-i pâkin pâk olur zikreyleyen
    her murada erişir allâh diyen

    aşk ile gel imdi allâh diyelim
    dert ile göz yaş ile ah edelim

    ola kim rahmet kıla ol padişah
    ol kerimü ol rahimü ol ilâh

    birdir ol birliğine şek yokdürür
    gerçi yanlış söyleyenler çok dürür

    cümle alem yok iken ol var idi
    yaradılmıştan gani cebbâr idi

    var iken ol yok idi ins-ü melek
    arşü ferşü ayü güm hem nüh felek

    sün ile bunları, ol var eyledi
    birliğine cümle ikrar eyledi

    kudretin izhâr edüp hem ol celil
    birliğine bunları kıldu delil

    ‘ol! ‘ dedi bir kere var oldu cihan
    ‘olma! ‘ derse, mahv olur ol dem hemân

    haşre dek ger denilirse bu kelâm
    nice haşr ola, bu olmaya temâm

    pes muhammeddir bu varlığa sebeb
    sıdk ile ânın rızasına kıl taleb

    ey azizler işte başlarız söze
    bir vasiyet kılarız illa size

    ol vasiyyet kim derim hem tuta
    mis gibi kokusu canlarda tüte

    hakk teala rahmet eyleye anâ
    kim beni ol bir dua ile anâ

    her kim diler bu duada buluna
    fatiha ihsan ede ben kuluna

    (mevlid-i şerif-in müellifi merhum süleyman süleyman çelebi hazretleri´nin ruhu için ve bu satırları okuyan, dinleyen, okumasına sebep olanlardan yaşayanların ruhu makamlarına, ahirete göçmüş olanlarının da ruhlarına el-fatiha.)

    -----hak teala bahri-----

    hak teala çün yaratdı ademi
    kıldı ademle müzeyyen alemi

    ademe kıldı feriştehler sücud
    hem anâ çok kıldı ol lûtf issi cûd

    mustafa nurunu alnından kodu
    ‘bil habibim nurudur bû nur dedi’

    kıldı o nur anın alnında karar
    kaldı anın ile nice ruzigâr

    sonra havva alnına nakletdi bil
    durdu anda dahi nice ayü yıl

    şit doğdu anâ nakletti bu nur
    anın alnında tecelli kıldı nur

    erdi ibrahimi ismaile hem
    söz uzanûr eğer kalanın der isem

    işbu resm ile müselsel muttasıl
    ta olunca mustafa´ya müntekil

    geldi çün ol rahmeten lil´alemin
    vardı nur anda karar etti hemin

    ‘ger dilersiz, bulasız oddan necât
    aşk ile, derd ile edin essalat’

    -----viladet bahri-----

    şefiul´usati fi yevmil´arasat,
    hazreti-i ahmedü mahmudû muhammed mustafa râ sâlevat

    amine hatun muhammed annesi
    ol sadeften doğdu ol dür danesi

    çünki abdullah´dan oldu hâmile
    vakt erişdi hefte vü eyyam ile

    hem muhammed gelmesi oldu yakîn
    çok alametler belirdi gelmedin

    ol rebiul evvel ayı nicesi
    on ikinci gice isneyn gecesi

    ol gice kim doğdu ol hayrûl beşer
    anesi anda neler gördü neler

    dedi gördüm ol habibin ânesi
    bir acep nur kim güneş pervanesi

    berk urup çıktı evimden nagehan
    göklere dek nur ile doldu cihan

    gökler açıldı ve feth oldu zulem
    üç melek gördüm elinde üç alem

    biri meşrık biri mağribde anın
    biri damında dikildi kâ´benin

    bildim anlardan kim ol halkın yeği
    kim yakin oldu cihana gelmeği

    bildim anlardan ki ol halkın beyi
    kim yakın oldu cihanâ gelmeyi

    indiler gökten melekler saf ü saf
    kabe gibi kıldılar evim tavaf

    hem hava üzre döşendi bir döşek
    adı sündüs, döşeyen anı melek

    çün göründü bana bu işler ayân
    hayret içre kalmış idim ben hemân

    yarılıp çıktı divardan nagehan
    geldi üç huri banâ oldu ayan

    bazıları derler ki ol üç dilberin
    asiye´ydi biri ol meh-peykerin

    biri meryem hatun idi aşikâr
    birisi hem hûrilerden bir nigâr

    geldiler lutf ile ol üç mehcebin
    verdiler bana selam ol dem hemin

    çevre yanıma gelip oturdular
    mustafayı birbirine muştular

    üç alem dahi dikildi üç yere
    her birisin edeyim nerden nere

    dediler oğlun gibi hiç bir oğul
    yaradılalı cihan gelmiş değil

    bu senin oğlun gibi kadri cemil
    bir anâya vermemiştir ol celil

    ulu devlet buldun ey dildare sen
    doğuserdir senden ol hulki hasen

    bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
    bu gelen tehvid-i irfan kânıdır

    bu gelen aşkina devreyler felek
    yüzüne müştakdürür ins ü melek

    bu gice ol gicedir kim, ol şerif
    nur ile alemleri eyler latif

    bu gice şâdân olur erbâb- dil
    bu giceye can verir eshab-ı dil

    rahmeten lil´alemindir mustafa
    hem şefiu´l-muznibindir mustafa

    vasfını bu resme tertib etdiler
    ol mübarek nuru tergib ettiler

    amine eder çü vakt oldu tamam
    kim vücuda gele ol hayrül enam

    susadım gayet hararetten kati
    sundular bir cam dolusu şerbeti

    şerbeti karşımda tutdu hûriler
    bunu sana verdi allah dediler

    kardan ak idi ve hem soğuk idi
    lezzeti dahi şekerde yok idi

    içtim anı oldu cismim nura gark
    edemedim kendimi nurdan fark

    geldi bir ak kuş kanâdiyle revan
    arkamı sıvadı kuvvetle heman

    doğdu ol saatte ol sultan-ı din
    nura gark oldu semavat ü zemin

    sallü aleyhi sellimü teslima
    hatta tenali cennetten ve naima

    essalatü vesselamü aleyke ya resulallah
    esselatü vesselamü aleyke ya habiballah

    essalatü vesselamü aleyke
    ya seyyidel-evveline velâhirin.

    -----merhaba bahri-----

    yaradılmış cümle oldu şadüman
    gam gidip alem yeniden buldu can

    cümle zerrat-i cihan edip seda
    çağrışuben dediler kim merhaba

    merhaba ey âl-i sultan merhaba
    merhaba ey kan-i irfan merhaba

    merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba
    merhaba ey derde dermân merhaba

    merhaba ey bülbül-i bağ-ı cemâl
    merhaba ey derde derman merhaba

    merhaba ey mah-ü hürşid-i hüda
    merhaba ey hakk´dan olmayan cüdâ

    merhaba ey asi ümmet melcei
    merhaba ey çaresizler eşfai

    merhaba ey can-ı bâki merhaba
    merhaba uşşaka saki merhaba

    merhaba ey kudreti ayn-ı halil
    merhaba ey has-ı mahbub-u celil

    merhaba ey rahmeten lil´alemin
    merhaba sensiz şefia´l müznibin

    merhaba ey padişah-ı dû cihân
    senin için oldu kavnile mekan

    ey cemali gün yüzü bedr-i münir
    ey kamû düşmüşlere sen dest-gir

    dest-girisin kamu üftadenin
    hem penahı bende-vü azadenin

    ey gönüller derdinin dermanı sen
    ey yaradılmışların sultanı sen

    sensin ol sultan-ı cümle enbiya
    nur-i çeşm-i evliya vü asfiya

    ey risalet tahtının sen hatimi
    ey nübüvvet mührünün sen hatemi

    çünkü nurun ruşen etdi alemi
    gül cemalin gülşen etdi alemi

    oldu zail zulmet-i cehl-ü dalâl
    buldu bâğ-ı marifet ayn-i kemal

    ya habiballah bize imdad kıl
    son nefes didarın ile şad kıl

    ger dilersiz, bulasız od-dan necât
    aşk ile, derd ile edin es-salat

    çünkü ol mahbub-i rahman ü rahim
    kıldı dünyayı cemalinden naim

    birbirine muştalayıp her melek
    raksa girdi şevk ü şadından felek

    işbu heybetten amine hub rû
    bir zaman aklı gidüp geldi gerû

    gördü gitmiş huriler hiç kimse yok
    görmedi oğlun tazarru kıldı çok

    huriler aldı tasavvur kıldı ol
    hayret içre çok tefekkür kıldı ol

    çevre yanın isteyü kıldı nazar
    gördü kimbir köşede hayrü´l-beşer

    şöyle beytullaha karşı ol resul
    yüz yere vurmuş ve secde kılmış ol

    secdede başı dili tahmid eder
    hem kaldırmış parmağın tehvid eder

    debrenür dudakları söyler kelâm
    anlayamazdım ne derdi ol hümam

    kulağım ağzına verdim dinledim
    söylediği sözü ol dem anladım

    der ki ey mevlâ yüzüm tuttum sanâ
    ya ilahi ümmetim ver- gil banâ

    ümmetim dedi sanâ çün mustafa
    ver salavat sen de anâ bul safa

    miracı hazreti peygamber
    sahibü´l hullet-i vettaç, verakib´ül büraki fi leyleti´l mir´ac
    hazret-i ahmed-i mahmud-ü muhammed mustafa ya salevat

    gel beri ey aşk od´una yanıcı
    kendüyi maşuka aşık sanıcı

    dinle gel mir´acın ol şahın ayan
    aşık isen aşk oduna durma yan

    bir düşenbih gecesi tahkik haber
    leyle-i kadr idi o gece meğer

    ol hümayun bahtı ol kadri yüce
    ümmühanın evine vardı gece

    anda iken nagehan ol yüzü ak
    cennete var dedi cebrail hak

    bir murassa taç ve bir hulle kemer
    hem dahi al bir burak-ı muteber

    ol habibime ilet binsin anâ
    arşımı seyreylesin görsün beni

    cebrail çün cennette vardı revan
    gördü kimin kırk burak otlar heman

    içlerinden bir burak ağlar kati
    yemez, içmez, kalmamış hiç takati

    gözlerinden yaşı ceyhun eylemiş
    ciğerini dert ile hun eylemiş

    dedi cebrail nedir ağladığın
    hüznile can ü ciğer dağladığın

    baki yoldaşın yeyip içip gezer
    sen inilersin, canın ne sezer?

    dedi bırk bin yıl durur kim ya emin
    aşk durur banâ yemek, içmek hemin

    nagehan bir ün işitti kulağım
    ol zamandan bilmezem sağu solum

    ya muhammed deyuben çağırdılar
    bir seda birden yürekler deldiler

    ol zamandan bilmezem kim nolmuşam
    ol adın ismine aşık olmuşam

    yüreğim içinde eridi yağım
    aşık oldu görmeden bu kulağım

    cenneti başıma aşkı dar eder
    işimi veleyl-ü nehar üş zar eder

    gerçi zahir cennet içinde duraram
    ma´nide narın azabın görürem

    ger eremezsem visaline anın
    uruserem terkini can ü tenin

    cebrail eder buraka ey burak
    verdi hak maksudunu kılma firak

    kimde kim aşkın nişanı vardurur
    akibet maşuka anı er görür

    gel beru maşukuna er göreyim
    yüreğin zahmine merhem urayım

    aldı cebrail burakı ol zaman
    ta cenab-ı ahmede geldi heman

    hak selam etti sanâ ey mustafa
    kim mübarek hatırın bulsun safa

    dedi kim gelsin konuklarım anı
    arşımı seyreylesin, görsün beni

    bu gece zahir olur esrar-ı hak
    gösteriserdir sanâ didar-ı hak

    zemzem ile doldu kevn ile mekan
    arşa varır dediler fahr-i cihan

    hem sekiz cennet kapısı açtılar
    alemin üstüne rahmet saçtılar

    gel gidelim hazrete ya mustafa
    muntazırdır anda ashab-ı safa

    sanâ cennettten getirdim bir burak
    deveti rahmandurur eyle yirak

    durdu yerinden hemanden mustafa
    kodu tacı başına ol pür safa

    çekti ol demde burakı cebrail
    önüne düştü anâ oldu delil

    tarfetül´ayn içre ol şahı harem
    geldi kudse erdi vü bastı kadem

    enbiya ervahı karşı geldiler
    mustafaya izzet ikram kıldılar

    pes geçip mihriba ol hayrü´l enam
    enbiya ervahına oldu imam

    iki rekat kıldı aksada namaz
    öyle emretmiş idi ol bi niyaz

    ol gece durmadı ceylan eyledi
    şöyle kim eflaki seyran eyledi

    her biirnden türlü hikmet gördü ol
    ta ki vardı sidreye erişti ol

    cebrailin durağıdır ol makam
    nüh felek ta kim tutalıdan nizam

    kaldı cebrail makamında hemin
    dedi anâ rahmeten lil alemin

    bilmezem bu yollrı ben nideyim
    kim garibem bunda kande gideyim

    cebrail dedi resule ey habib
    sanmagil bu yerde sen garib

    senin için yaratıldı nüh felek
    ins ü cinnü, hur ü cennet hem melek

    bundan hatmoldu benim seyrangahım
    maverasından dahi yok ââhım

    ban böyle emredübtür zülcelal
    açmayam ben bundan öte perrü bâl

    eğer geçem bir zerre denlu ileru
    yanârım baştan aşağı ey ulu

    dedi cebraile ol şah-ı cihan;
    pes makamında dur imdi sen heman

    rah-ı aşkta kim sakınır canını
    ol kaçan görse gerek canânını

    çün ezelden banâ aşk oldu delil
    yanâr isem yanâyım ben ey halil

    rah-ı aşk sanma gafil serseri
    belki katmer nesnedir vermek seri

    ‘ger dilersiz, bulasız oddan necât
    aşk ile, derd ile edin essalat’

    söyleşirken cebrail ile kelam
    geldi refret önüne verdi selam

    aldı ol şah-ı cihanı ol zaman
    sidreye gitti vü getirdi heman

    gördü gök ehli ibadettre kamu
    her biri bir türlü taatte kamu

    kim tehlil ü kimi temcid okur
    kimi tesbih ü kimi tahmid okur

    kimi kıyamda kimi kılmış rükû
    kimi hakka secde kılmış ba huşû

    kimisini aşk-ı hak almış durur
    valehü hayran´ü mest kalmış durur

    hep gök ehli cümle karşı geldiler
    mustafaya izzet ikram kıldılar

    merhaba ya muhammed dediler
    ey şefaat kân-ı ahmed dediler

    her biri kutladı mi´racını
    dediler giydin saadet tacını

    yürü kim meydan senindir bu gece
    sohbeti sultan senindir bu gece

    ermedi evvel gelen bu devlete
    kimse layık olmadı bu ri´fate

    çünkü kamusun görüp geçti öte
    vardı erişti ol ulu hazrete

    bi hurufu lafs-ı sazt ol padişah
    mustafaya söledi bî iştibah

    dedi kim mahbubu matlubun benem
    sevdiğin can ile mabudun benem

    gece gündüz durmayıp istediğin
    nola kim görsem cemalin dediğin

    gel habibim sanâ aşık olmuşam
    cümle halkı sanâ bemde kılmışam

    ne muradın var ise kılam reva
    eyleyem bir derde bin türlü deva

    mustafa dedi ya rabbenalalemin
    ey hatabuşu atası çok kerim

    ol zaif ümmetlerin hali ne ola
    hazretine nice anlar yol bula

    gece gündüz işleri isyan kamu
    korkarım ki yerleri ola tamu

    ya ilahi hazretinden hacetim
    bu durur kim olan makbul ümmetim

    hak tealadan erişti bir nida
    ya muhammed ben sanâ kıldım ata

    ümmetini sanâ verdim ey habib
    cennetimi anlara kıldım nasib

    ey habibim nedir ol kim diledin
    bir avuç toprağa minnet eyledin

    ben sanâ aşıkı olucak ey latif
    senin olmaz mı dü alem eş şerif

    zatıma mir´at edindiğim zatını
    bile yazdım adım ile adınıı

    hem dedi kim ya muhammed ben seni
    bilürem göremeğe doymazsın beni

    liyk varıp davet et kullarımı
    ta gelüben göreler didarımı

    tarfet-ül ayn içere ol fahri cihan
    ümmühanı evine geldi heman

    her ne vaki oldu ise serseter
    cümlesin ashabına verdi haber

    dediler ey kıble-i islam-ı din
    kutlu olsun sanâ mir´ac-ı güzin

    biz kamumuz kullarız sen şahsın
    gönlümüz içinde ruşen mahsın

    ümmetin olduğumuz devlet yeter
    hizmet kıldığımız izzet yeter

    -----evvel andık-----

    evvel andık anı kim evveldir ol
    evveline bulmadı hiç akl yol

    evvelin ol evvelidir bigûman
    ahirin hem ahiridir cavidan

    çünkü hak evvelliğin bildik ayan
    dinle imdi kılayım sûn´un beyan

    hak tela ne yarattı evvela
    cümle mahlukattan kim evvel ola

    mustafa nurunu evvel kıldı var
    sevdi anı ol kerimü girgidar

    her ne türlü kim saadet vardürür
    yahşi hu, gerekli adet vardürür

    hak sanâ verdi mükemmel eyledi
    yaradılmıştan mufaddal eyledi

    andan oldu her nihan-ü aşikar
    arş-ü ferş-ü yerde gökte ne ki var

    ger muhammed olmaya idi ayan
    olmayıserdi zemin ü asuman

    hem vesile olduğu içün ol resul
    ademin hak tevbesini kıldı kabul

    ger muhammed gelmeseydi aleme
    tac-i izzet ermez idi ademe

    nuh anıçün buldu hem garktan necat
    daği doğmadan göründü mûcizat

    cümle anın dostluğuna adına
    bunca izzet kıldı hak ecdadına

    ceddi olduğiçün anın hem halil
    narı cennet kıldı anâ ol celil

    hem dahi musa elindeki asa
    oldu anın hürmetine ejderha

    ölmeyip isa gök´e buldu yol
    ümmetinden olmak için idi ol

    gerçi kim bunlar dahi mürseldürür
    lîk ahmed ekmelü efdaldürür

    çün temenni kıldılar haktan bular
    kim muhammet ümmetinden olalar

    sünnetin tut ümmeti ol ümmeti
    ta nasip ola sanâ hak rahmeti

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

E-ticaret pazar yeri mağazalarının satışlarını artırmayı hedefleyen SaaS ürün: Roketfy

2021 yılının ilk yarısında ülkemizde e-ticaret hacmi 161 milyar TL olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 49 oranında büyüme yaşandı. Aslında hem globalde hem de ülkemizde e-ticaret hacmi, bilhassa Covid-19 pandemisinden sonra düzenli bir artışa sahne oldu. Pandemi ile birlikte dijital dönüşüm de hızlandı ve bu dijital dönüşümün sonuçlarından biri olarak e-ticaretin hayatlarımıza bu denli dahil olmaya başladığını söyleyebiliriz. Durum böyle olunca e-ticaret ve e-ihracat alanında da ciddi bir rekabet ortamı oluşmaya başladı.

Böyle bir ortamda şirketlerin yanı sıra aslında bu pazar yerlerinde satış yapan mağazaların ve KOBİ'lerin de yapması gerekenler arttı. Uçtan uça gerçekleşen bu süreçte, e-ticaret platformlarından satış yapan bu mağazalara satışlarını artırmaları ve dijital dönüşüme ayak uydurmaları konusunda yardımcı olabilecek ürünler geliştirilmeye başlandı. Bu ürünlerden biri de Roketfy.

E-ticaret pazar yerlerinde satışlarını artırmak isteyen marka, küçük işletme ve girişimciler için tasarlandı

Roketfy, e-ticaret pazar yeri mağazalarının satışlarını artırmayı hedefleyen bir SaaS ürün olarak karşımıza çıkıyor. Platform, bazı sorulara aranan cevaplardan yola çıkarak hayata geçirildi. Bunlar, "ürünüm neden satmıyor, ürünümü nasıl daha fazla satabilirim, ürünlerim pazar yeri içinde neden üst sıralarda sunulmuyor, rakibimin görünürlüğü neden daha fazla, fiyat dışında sıralamamı neler etkiliyor... gibi sorular. İşte bu gibi soruların bir sonucu olarak hayata geçirilen platform, e-ticaret pazar yerlerinde satışlarını artırmak isteyen marka, küçük işletme ve girişimciler için tasarlanmış veriye dayalı akıllı araçlar ve servisler platformu olarak hizmet veriyor. 

Roketfy 7/24 mağaza için çalışıyor ve bu mağazaların rakiplerini, içeriklerini, fiyatlarını, ürün ve mağaza bileşenlerinin tamamını sürekli analiz ediyor. Veriye dayalı satış artırıcı akıllı önerilerde bulunuyor. Üstelik bu aksiyon önerilerini hemen, kolayca uygulaman için entegrasyonlar, teknoloji servisleri ve araçlar sunuyor.

Roketfy'ın kullanımı da oldukça basit. E-ticaret mağazası dakikalar içerisinde API ile bağlanıyor ve Roketfy algoritması ile ürünler rakipleniyor. Fiyatlar, içerikler analiz ediliyor, akıllı öneriler sunuluyor. Böylelikle önerileri hemen uygulayarak ürünleri sıralamalarda yukarıya taşımaya ve mağazanın satışlarını artırmaya yardımcı oluyor. 

12 ay süren yazılım ve geliştirme süreci sonucunda yayına alındı

Emre Güzeldal, Ahmet Durmuşoğlu ve Rüstem Ramadan tarafından kurulan ve 12 ay süren yazılım ve geliştirme süreci sonucunda yayına alınan ürünün tüm geliştirme süreçleri ekibin kendisi tarafından yapıldı. Roketfy, şu anda 6 kişilik ekibiyle faaliyet gösteriyor. Ahmet Durmuşoğlu ve Emre Güzeldal, icerikbulutu.com ve ContentGo.com’un kurucuları, daha önce Erospirlanta.com dikey bir e-ticaret sitesini kurup başarılı bir çıkış yaptılar. Ahmet Durmuşoğlu aynı zamanda performans ajansı Roipublic.com’un da kurucuları arasında bulunuyor. Kuruculardan Rüstem Ramadan ise icerikbulutu.com ve ContentGo.com’un uzun yıllardır teknik ekibinin liderlerinden.

Platform şu anda Hepsiburada ve Trendyol üzerinde aktif olarak çalışıyor. Bugüne kadar herhangi bir yatırım almayan, ancak yatırım görüşmelerine devam eden Roketfy'ın gelir modeli ise üyelik abonelik modeli artı ek servislerin ücretlendirilmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Girişimin farklı büyüklükler ve problemler için farklı çözüm paketleri de bulunuyor.

Roketfy'ın pazarda birebir örneğinin bulunmadığı belirtiliyor. Sadece tek pazar yerine odaklansalar da çalışma mantığı açısından Helium 10 ve Alura gibi ürünlerle benzerlik gösteriyor. 

Roketfy'ın hedefleri

Roketfy, Türkiye’de pazar yerlerinde satıcı, mağaza ve markaların en önemli büyüme ortağı olmayı hedefliyor. Yatırım sonrasında Avrupa ve Asya’daki pazar yerlerindeki satıcıların büyüme partneri olmayı isteyen girişim, yatırım sonrası ilk hedef olarak planladığı pazar yerleri için geliştirme yapacak. Roketfy ayrıca pazar yeri markaları için de yeni raporlama ve analiz üzerinde modülleri çalışıyor.

Roketfy ilk kez Webrazzi E-Ticaret 2022'de duyurulacak

Son olarak Roketfy kurucu ortağı Emre Güzeldal'ın 16 Şubat tarihinde Webrazzi E-Ticaret 2022'de, Grow salonunda 14:20 -14:40 arasında, "Arama Motorlarına Dönüşen Pazar Yerleri: Pazar Yerlerinde Satıcı Rekabeti Nasıl Dönüşüyor?" başlıklı bir sunum yapacağını ve Roketfy’ın ilk defa duyurulacağını da hatırlatalım.

Helium mining yapan var mı?

  • helium mining veya başka adı varsa bilmiyorum. bu sistemi deneyen var mı? Modem gibi cihazları var ama şuan sipariş versek anca 4-5 aya stoğa gelir diyolar. vaadettikleri para gerçekten kazanılıyor mu? Bilen varsa bilgi verirse sevinirim
  • Helium HNT Madenciliği ve Ekşi Yazarının Tecrübesi arka arkaya iki kaynağı okursanız çoğu sorunuza yanıt alırsınız ben de ilgileniyorum cihazı almayı veya yapmayı başarabilirsem paylaşırım
  • merhabalar başarabildiniz mi hocam 😀
  • merhabalar başarabildiniz mi hocam 😀
    Maalesef vazgeçtim hocam bulunduğum konumda bana en uygun anten 300 km uzakta etrafında başka anten yoksa bir gelirde olmuyor ne yazık ki
  • Maalesef vazgeçtim hocam bulunduğum konumda bana en uygun anten 300 km uzakta etrafında başka anten yoksa bir gelirde olmuyor ne yazık ki
    hangi cihazı aldınız? ben sensecap alacağım
  • hangi cihazı aldınız? ben sensecap alacağım
    Almadım hocam cihaz hesaplamalarını yaptım benim için bir getirisi olmuyor bu iş çevrenizdeki diğer antenlerle alakalı
  • arkadaşlar ben yapıyorum bu işi.Bobcat miner 300 isimli cihazım var.Etrafımda benden ayrı 6 cihaz var.Konumun,yüksekliğin ve antenin iyi olursa iyi kazanıyorsun.Fakat cihazlar arası 300 metre olmak zorunda.Ve cihaz koyduğun yerin antenin önünde bi engel olmaması lazım ki diğer cihazlarla iletişim halinde olsun.Şu an üretim var mı satıs varmı bilmiyorum.Ama karaborsacılar 20-35 bin arası satıyor cihazı.Çünkü cihaz 6 ay süre zarfında elinize ulasıyor.Fiyatı cihaza göre değişiyor.Gümrük vergisi kargo vs şu an dolar parası ile 8-9 k arasını bulur.Benim günlük 100-150 tl arası kazancım var.Bazen 80 bazen 250...
  • hangi cihazı aldınız? ben sensecap alacağım
    Aldınız mı hocam cihazı.


    Nereden temin edebilirim bilgisi olan var mı ?

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır