hücurat suresi dinle / Bünyamin Topçuoğlu Hucurât suresi Şarkısı Ücretsiz Mp3 Dinle

Hücurat Suresi Dinle

hücurat suresi dinle

süresi numarası 49 - ayet sayısı 18 - Sure Medine-i Münevvere 'de nazil oldu - Kuran'da sayfa - Türkçe (diyanet) ve Arapça.

Hucurât Suresini oku anlamı türkçe arapça

bismillah & auzubillah


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ(1)

 Ey inananlar! Allah'tan ve Peygamberinden öne geçmeyin; Allah'tan sakının, doğrusu Allah işitir ve bilir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ(2)

 Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın.

إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَىٰ ۚ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ(3)

 Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.

إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ(4)

 Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu akletmeyen kimselerdir.

وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّىٰ تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ(5)

 Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi şüphesiz onlar için daha iyi olurdu. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ(6)

 Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.

وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ ۚ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ(7)

 Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, bir çok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz; ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkarcılığı, yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lütuf ve nimet sayesinde doğru yolda bulunanlardır. Allah bilendir, Hakim'dir.

فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ(8)

 Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, bir çok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz; ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkarcılığı, yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lütuf ve nimet sayesinde doğru yolda bulunanlardır. Allah bilendir, Hakim'dir.

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا ۖ فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَىٰ فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّىٰ تَفِيءَ إِلَىٰ أَمْرِ اللَّهِ ۚ فَإِن فَاءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا ۖ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ(9)

 Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ(10)

 Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِّن قَوْمٍ عَسَىٰ أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِّن نِّسَاءٍ عَسَىٰ أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ ۖ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ ۖ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ ۚ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ(11)

 Ey inananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ ۖ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا ۚ أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ(12)

 Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tevbeleri daima kabul edendir, acıyandır.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ(13)

 Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.

۞ قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا ۖ قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَٰكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ ۖ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ(14)

 Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder."

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ(15)

 "İnananlar, ancak Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır."

قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ(16)

 De ki: "Dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da yerde olanları da bilir, Allah her şeyi bilendir."

يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا ۖ قُل لَّا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُم ۖ بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ(17)

 Müslüman oldular diye seni minnet altında bırakmak isterler; de ki: "Müslüman olmanızla beni minnet altında tutmayın, hayır; eğer doğru kimselerseniz, sizi imana eriştirmekle Allah sizi minnet altında bırakır."

إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ(18)

 Doğrusu Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

From : 1 - to : 18 - totals : 18



Kuran'dan bir başka sure türkçe yazılışı

En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle Hucurât süresi indirin:

Hucurât Suresi mp3 : Hucurât suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Hucurât Suresi Ahmet El Acemi
Ahmet El AcemiHucurât Suresi Bandar Balila
Bandar BalilaHucurât Suresi Khalid Al Jalil
Khalid Al JalilHucurât Suresi Saad Al Ghamdi
Saad Al GhamdiHucurât Suresi Saud Al Shuraim
Saud Al ShuraimHucurât Suresi Salah Bukhatir
Salah BukhatirHucurât Suresi Abdul Basit Abdul Samad
Abdul Basit Hucurât Suresi Abdul Rashid Sufi
Abdul Rashid SufiHucurât Suresi Abdullah Basfar
Abdullah BasfarHucurât Suresi Abdullah Awwad Al Juhani
Abdullah Al JuhaniHucurât Suresi Ali Al Hudhaifi
Ali Al HudhaifiHucurât Suresi Fares Abbad
Fares AbbadHucurât Suresi Maher Al Muaiqly
Maher Al MuaiqlyHucurât Suresi Muhammad Jibril
Muhammad JibrilHucurât Suresi Muhammad Siddiq Al Minshawi
Al MinshawiHucurât Suresi Al Hosary
Al HosaryHucurât Suresi Al-afasi
Mishari Al-afasiHucurât Suresi Nasser Al Qatami
Nasser Al QatamiHucurât Suresi Wadih Al Yamani
Wadih Al YamaniHucurât Suresi Yasser Al Dosari
Yasser Al Dosari


Monday, June 19,
Bizim için dua et, teşekkürler

desteğin için teşekkürler

Kuran Suresi sitesi, sevgili kitabı ve arındırılmış Sünnet'i hizmet etmek, Kuran ve Sünnet müfredatında şeriat bilimlerini kolaylaştırmak, bilginin öğrencilerine önem vermek ve şeriat bilimlerini kolaylaştırmak amacıyla mütevazı bir girişim olarak kurulmuştur ve bize desteğinizden memnunuz ve Yüce Allah'tan bizi şerefli bir şekilde kabul etmesini ve amellerimizi kabul etmesini diliyoruz. .

HUCURAT SURESİ OKUNUŞU, Hucurat Suresi Meali, Türkçe Anlamı, Arapça Yazılışı ve Tefsiri

Hucurat Suresi Türkçe Anlamı

Rahman Ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.

Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah'ın, gönüllerini takvâ (Allah'a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

(Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir.

Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.

Bilin ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslam'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.

Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah'ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, âdaletli davrananları sever.

Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.

Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.

Bedevîler "İman ettik" dediler. De ki: "İman etmediniz. (Öyle ise, "iman ettik" demeyin.) "Fakat boyun eğdik" deyin.2 Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

İman edenler ancak, Allah'a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.

(Ey Muhammed!) De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."

Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: "Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor."

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

Ey inanıp güvenenler! Allah'ın, onun resulünün[1*] önüne geçmeyin[2*]. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Şüphesiz Allah, daima dinleyen ve bilendir.

[1*] Resul (رسول), “birine iletmek için üstlenilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmeyi üstlenen kişi” anlamına da gelir (Müfredat). Bu sebeple Kur’an’da geçen resul (رسول ) kelimesi, bazen tebliğ edilen sözü, bazen de o sözü getiren kişiyi ifade eder. Allah’ın resulleri, onun sözlerini tebliğ ile görevli oldukları için “Allah’ın resulü” kelimesinin geçtiği yerlerde vurgu Allah’ın kitabınadır (Maide 5/67,99). Mealde “resul /elçinin getirdiği” ifadesi bu nedenle yazılmıştır.

[2*] Nisa 4/65,Nur 24/,Ahzab 33/


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَرْفَعُٓوا اَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ اَنْ تَحْبَطَ اَعْمَالُكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ

Ey inanıp güvenenler! Seslerinizi Nebi’nin sesinden fazla yükseltmeyin. Onunla, birinizin diğeriyle konuştuğu gibi ulu orta konuşmayın. Yoksa siz farkına bile varmadan amelleriniz boşa gider[*].

[*] Tevbe 9/61,Lokman 31/19,Nur 24/


اِنَّ الَّذ۪ينَ يَغُضُّونَ اَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ امْتَحَنَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوٰىۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظ۪يمٌ

Allah'ın resulünün /elçisinin getirdiğinin yanında[*] seslerini kısanlar var ya onlar Allah’ın, takva /yanlışlardan sakınma hususunda kalplerini imtihandan geçirmiş olduğu kimselerdir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.

[*] Resul kelimesi ilgili açıklama için bkz. Hucurat 49/1 dipnotu.


اِنَّ الَّذ۪ينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَٓاءِ الْحُجُرَاتِ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

(Ey Muhammed! Sen içerdeyken) Odaların dışından sana seslenenler var ya onların çoğu aklını kullanmayan kimselerdir.


وَلَوْ اَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتّٰى تَخْرُجَ اِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için elbette iyi olurdu. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُص۪يبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِم۪ينَ

Ey inanıp güvenenler! Eğer bir fasık/ yoldan çıkmış biri[1*], size bir haber getirirse iyice araştırın[2*]. Yoksa işin aslını bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da bundan dolayı yaptığınıza pişman olursunuz.

[1*] Bakara 2/

[2*] Nisa 4/83,İsra 17/


وَاعْلَمُٓوا اَنَّ ف۪يكُمْ رَسُولَ اللّٰهِۜ لَوْ يُط۪يعُكُمْ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنَ الْاَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ حَبَّبَ اِلَيْكُمُ الْا۪يمَانَ وَزَيَّنَهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ اِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَۙ

Bilin ki Allah’ın resulü sizin içinizdedir. Eğer o, birçok konuda size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz ama (düşmediniz; çünkü) Allah imanı size sevdirdi, onu kalplerinizin süsü yaptı, kâfirliği (ayetleri görmezlikten gelmeyi), fasıklığı (yoldan çıkmayı) ve isyanı (emirlerine karşı gelmeyi) ise size kötü gösterdi. İşte bu durumda olanlar, olgun kimselerdir[*].

[*] Bakara 2/,, A’raf 7/


فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَنِعْمَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

Allah bunları kendisinden bir lütuf ve nimet olarak yaptı. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.


وَاِنْ طَٓائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَاۚ فَاِنْ بَغَتْ اِحْدٰيهُمَا عَلَى الْاُخْرٰى فَقَاتِلُوا الَّت۪ي تَبْغ۪ي حَتّٰى تَف۪ٓيءَ اِلٰٓى اَمْرِ اللّٰهِۚ فَاِنْ فَٓاءَتْ فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَاَقْسِطُواۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin[1*]. Onlardan biri diğerine saldırmaya devam ederse, Allah’ın emrine dönünceye (uzlaşmaya yanaşıncaya) kadar, saldıran tarafla siz de savaşın. Allah’ın emrine dönerlerse adaletle aralarını bulun ve hakka uygun davranın. Allah hakka uygun davrananları sever[2*].

[1*] Enfal 8/1,Hucurat 49/

[2*] Nisa 4/,Maide 5/8.


اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟

Müminler ancak ve ancak kardeştirler[1*]; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin[2*]. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ki ikram göresiniz.

[1*] Âl-i İmran 3/

[2*] Hucurat 49/9.

 


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ey inanıp güvenenler! Hiçbir topluluk başka bir topluluğu alaya almasın; belki onlar, kendilerinden daha iyi olabilir. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden daha iyi olabilir. Birbirinizi ayıplamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. İnanıp güvendikten sonra adınızın fasığa çıkması ne kötüdür[*]! Kim ki tövbe etmez /dönüş yapmazsa işte böyleleri yanlış yapan kimselerdir.

[*] Secde 32/


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ

Ey inanıp güvenenler, zannın birçoğundan kaçının[1*]; çünkü bazı zanlar günahtır[2*]. Kimsenin gizli hallerini araştırmayın. Biriniz diğerinizin gıybetini yapmasın[3*]. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Tabii bundan tiksindiniz. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Şüphesiz Allah tövbeleri /dönüşleri kabul eder, ikramı boldur.

[1*] Arapçada zann (ظنّ) hem “kesin bilgi” (Bakara 2/46,Hakka 69/20) hem de “varsayım” (Bakara 2/78, En’am 6/,Yunus 10/36,60,66,Necm 53/28) anlamına gelir. Varsayımların oranı kesin bilgiden çok fazla olacağı için, “zannın birçoğu” ifadesi bilgiye dayalı olmayan zannı yani varsayımları ifade eder.

 

[2*] “Günah” olarak tercüme edilen “ism (إثم)”, kişiyi sevaptan yani iyiliklerden uzaklaştıran davranış anlamındadır (Müfredât). Allah, ‘ism’ olarak tanımladığı her davranışı, haram saymıştır (A’raf 7/33).

 

[3*] Gıybet, “Bir kimsenin arkasından aleyhinde konuşma, duyacağı zaman üzüleceği bir sözü söyleme, çekiştirme, koğuculuk” anlamlarına gelir. Bir hadis şöyledir: “Resûlullah (sav), 'Gıybet nedir biliyor musunuz?' diye sordu. Sahâbe, 'Allah ve Resûlü daha iyi bilir!' karşılığını verdiler. Resûlullah, 'Kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır.' buyurdu. 'Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne dersin?' diye sorulunca Resûlullah, 'Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun.' buyurdu.” (Müslim, Birr 70; Ebu Davud, Edeb 40; Tirmizi, Birr 23). Ama haksızlık yapan kişiyi ilgili mercilere şikâyet etmek, kötülüğe engel olma çabasında destek aramak, fetva sormak, insanları kötülüklerden ve zararlardan korumak,  zulüm, haksızlık, fesatçılık, ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş kimseleri kınamak maksadıyla bunların aleyhinde konuşmak gıybet kapsamına girmez (Nisa 4/,,Mücadele 58/).

 


يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ

Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık[1*]. Birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve boylara ayırdık[2*]. Allah katında en değerli olanınız, yanlış yapmaktan en çok sakınanınızdır[3*]. Allah daima bilen, her şeyin iç yüzünden haberdar olandır.

[1*] Nisa 4/1,A’raf 7/

[2*] Rum 30/

[3*] Her insan, Adem aleyhisselamın soyundandır ve aynı derecede saygındır (İsra 17/70). Kimsenin kimseye soy üstünlüğü yoktur. Nebimiz şöyle demiştir: “Ey insanlar! Dikkat edin, Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arap’ın Acem’e (Arap olmayana), Acem’in Arap’a; beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” (Ahmed b. Hanbel 5/). Ayrıca bkz: Sebe 34/37,Leyl 92/


قَالَتِ الْاَعْرَابُ اٰمَنَّاۜ قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلٰكِنْ قُولُٓوا اَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْا۪يمَانُ ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ اَعْمَالِكُمْ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Taşralı Araplar: “Biz de iman ettik!” dediler. De ki: “İman etmediniz. Ama ‘(Size) teslim olduk[1*]’ deyin.” İman henüz kalbinize girmedi. Allah’a ve elçisine içten boyun eğerseniz Allah, amellerinizin karşılığından hiçbir şeyi eksiltmez[2*]. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[1*] "Teslim olduk" ifadesi, "Allah'a teslim olma" anlamına geldiği gibi "barış ortamına girme" anlamına da gelir (Müfredat). Nitekim Sebe Melikesi Belkıs kendi tahtının Süleyman'ın (a.s.) yanına getirildiğini görünce şöyle demişti: "Sizdeki bu ilim daha önce bize anlatılmıştı. Biz de teslim olduk." (Neml 27/42). Bu, Süleyman'ın (a.s.) sahip olduğu ilme ve devlet gücüne teslimiyettir. Sonra onun Allah’a teslim olduğunu, kendisinin yanlış dinde olduğunu anlamış, o zaman müslüman olmuştu (Neml 27/44). Yukarıdaki ayette sözü edilen çöl arapları da Müslümanların üstünlüğünü ve gücünü görmüş, bu yüzden onlara teslim olmuşlar ama henüz iman etmemişlerdi. Eğer Allah’a teslim olmuş olsalardı ayette “İman etmediniz” denmezdi.

[2*] Al-i İmran 3/


اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

Müminler; ancak Allah’a ve elçisine inanıp güvenen, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden /ellerinden geleni yapan kimselerdir[1*]. İşte onlar doğru sözlü kimselerdir[2*].

[1*] Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır.

[2*] Enfal 8/,Hac 22/35,Nur 24/


قُلْ اَتُعَلِّمُونَ اللّٰهَ بِد۪ينِكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

De ki: “Siz dininizi /bu dine girip girmediğinizi Allah’a mı öğretiyorsunuz?” Allah göklerde ve yerde olanları bilir. Allah her şeyi bilendir.


يَمُنُّونَ عَلَيْكَ اَنْ اَسْلَمُواۜ قُلْ لَا تَمُنُّوا عَلَيَّ اِسْلَامَكُمْۚ بَلِ اللّٰهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ اَنْ هَدٰيكُمْ لِلْا۪يمَانِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Müslüman oldular diye seni minnet altında bırakıyorlar. De ki: “Müslüman oldunuz diye beni minnet altında bırakmayın. Eğer (müslüman olduğunuz konusunda) doğru söyleyen kimselerseniz imana erdirdiği için sizi asıl Allah minnet altında bırakır.“

 

 



nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır