hükümsüz ekşi / ekşi sözlük - kutsal bilgi kaynağı

Hükümsüz Ekşi

hükümsüz ekşi

Umutsuzluk sessizdir…

Beşiktaş’taki Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin yüksek güvenlikli bahçesine yanaşan, küçük demir parmaklıklı penceresinden zafer işaretleri yapılan parmakların belli belirsiz seçildiği  mavi ring aracının kapısı açıldı... İçerisinden jandarma eşliğinde üzerinde kot pantolonu ve kırmızı balıkçı yaka kazağı ve gülümseyen yüzüyle çıkartılan Mısır Çarşısı davasından yargılanan sosyolog Pınar Selek indi.

Bahçe; Selek’in yakınları, avukatları, araştırma yaptığı sokak çocukları ile yığınla polis ve basın mensubuyla doluydu. Jandarma arasından mahkemenin nezaretine doğru götürülürken o hengâme sırasında fotoğrafını çekmeye çalıştığım Pınar’la göz göze geldik. Kolumdan tutarak, “Siz de artık barış ve demokrasi için bir şeyler yapın” demişti. Afallamıştım. Biraz da acıtmıştı canımı. Haksız sayılmazdı. Medya henüz soruşturma devam ederken onu ‘bombacı’ olarak ilan etmişti. İşin ilginç yanı binbir zorlukla DGM’de görev yapmaya çalışan ve o dönem barış dilini kullanan muhalif bir gazetede çalışıyor olmamdı. Selek’in, medyaya olan öfkesini onca gazeteci arasından bana kusması diğer basın mensuplarını gülümsetmişti.

Türk hukuk sistemine ilk kez 1961 Anayasası’na 1973 yılında eklenen bir maddeyle giren, 1982 Anayasasıyla yeniden yürürlüğe konulan ve adında belirtildiği üzere devletin güvenliğini ‘tehdit’ eden unsurlara karşı kurulan bir mahkemeydi kısa adıyla DGM. Bir başkan, iki hakim ve iki askeri hakim üyeden oluşan bu mahkemeler tartışmalara konu olurken, burada yargılananlar neredeyse cezasız kalmazdı. Cezalar Yargıtay tarafından da onandıktan sonra “duruşmalarda askeri hakim bulundurulması nedeniyle yargılamanın adil olmadığı” gerekçesiyle davalar AİHM’e taşınıyordu.  2004 yılında kapatılan DGM’ler bu kez yerini hükümetin güvenliğini ‘tehdit’ eden unsurlara karşı kurulan Özel Yetkili Mahkemeler’e devretmişti.

Bir de TCK’nın 301. Maddesi’nce düşünce suçu işleyenlere yönelik davalar vardı. Bununla ilgili sanatçı Şanar Yurdapan her hafta Çarşamba günü çıkarttığı kitapçığı DGM Savcısına ileterek, kendini ihbar edip “ben de aynı suçu işliyorum” diyordu. Hatta Yurdatapan bir keresinde “türbana özgürlük” için türban takarak savcılığa çıkmıştı.  Her gün inanılmaz yoğun bir trafik yaşanıyordu.

Mübaşirin “… ve arkadaşlarııı!” diye çağırarak seslendiği, tıka basa dolu, havasız mahkeme salonlarında gece yarılarına kadar süren duruşmalar, sayfalarca yapılan ve hakimlerin uyuyarak dinlediği siyasi savunmalar. Acımasızca verilen müebbet kararlarına karşılık slogan atan ve jandarma tarafından yaka paça götürülen tutuklular, onlara bahçede destek veren ve gözaltına alınan tutuklu yakınlarıyla tam bir curcunaydı DGM.  

Bir de üniversite öğrencisiyken tutuklanan genç bir şair vardı duruşmalara gelen. İlhan Sami Çomak. 1973 Bingöl Karlıova doğumlu Çomak, İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencisiyken 1994 yılında gözaltına alınmıştı. 16 günlük gözaltındaki işkence sonucu somut hiçbir delil olmadan düzenlenen tutanaklarla müebbet hapis istemiyle yargılanıyordu. Çomak 2000 yılında bölücü örgüt faaliyetlerinde bulunduğu iddiasıyla müebbet hapse mahkûm oldu.

Yargıtay’ın cezasını onamasının ardından AİHM’ye başvurdu. AİHM, 2007 yılında aldığı kararla Çomak’ın adil yargılanmadığına ve yargılamanın yenilenmesine hükmetti. 2013’te yeniden yargılanmasına başlandı. Avukatları, 20 yılı aşkın tutukluluk süresinin göz önünde bulundurularak tahliyesini istedi, ancak mahkeme, ‘delil karartma’ şüphesiyle tutukluluğunun devamına karar verdi. En son 25 Aralık 2015’te yapılan duruşmada da mahkeme aynı kararı vererek duruşmayı 12 Nisan 2016 tarihine erteledi.

Çomak’la aynı hukuki statüde olup şu an dışarıda olan Aziz Yıldırım, Balyoz davası sanıkları, Salih Mirzabeyoğlu da tıpkı Çomak gibi dosyaları Yargıtay tarafından onanmış hüküm giymiş kişiler olduğu halde, yeniden yargılama kararının kabulüyle mahkemeye çıkmaksızın cezaevinden salıverildiler. Çomak’ın tek farkı ise kendi deyimiyle sadece siyasi ve etnik kimliği yani Kürt olması. Yeniden yargılama yasasının yürürlüğe girmesi üç yılı bulmasına rağmen İlhan Çomak hala tutuklu yargılanıyor ve sudan sebeplerle duruşmalar çok ileri tarihlere atılıyor.

Mahkemeler ısrarla Çomak’ı tahliye etmiyor. Sebebi ise basit: AİHM’in askeri hakimin varlığı nedeniyle adil bulmadığı eski hüküm. Mahkemeler önceki verilen bu hükmü AİHM’e rağmen geçerli görmeye devam ediyor. Mahkeme AİHM' in kararını aslında yerine getirmiyor çünkü yaşanan yeniden yargılama değil yargılamanın tekrarıdır. Mahkemenin ısrarla önceki hükmü geçerli görmesi yeniden yargılama hükmünü ortadan kaldırıyor. Hükümlüyse nasıl tekrar yargılanıyor, tutukluysa 21 yılı aşkın cezaevinde olan biri hangi yasayla tutuklu yargılanıyor?

Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatan İlhan Sami Çomak’ın “Gitmeler Çiçek Kurusu”, “Açık Deniz”, “Günaydın Yeryüzü” ve “Kedilerin Yazdığı İlahi” isimli 4 şiir kitabı bulunuyor.

Çomak cezaevinden yazdığı mektupta; “Gönül gözünüz açıksa hâlâ, bu söylediklerime bigâne kalamazsınız sanırım. Dönüp dönüp bu tekrarı yaşamayalım artık. Ben yazmaktan bıktım, bıkacağım. Korkarım siz de okumaktan bıkacaksınız. Bıktığım bir diğer şey de bu bitmek bilmeyen cehennem, mahpusluk yani. İçeride olmaklığımla 22 yıl geride kalıyor. 8 yıl daha yatırmak istiyorlar. Buna kocaman harflerle ZULÜM deyin siz! 12 Nisan'da buna son vermek için duyarlılığınızı bekliyorum. Sözünüzle, kaleminizle destek verin ki bu apaçık hukuksuzluğu birlikte aşalım. Beni yalnız ve sessiz bırakmayın! Umutsuzluk sessizdir'', çok sessiz.”

Türk hukuk tarihinde bir ilki ifade eden, yaklaşık çeyrek asırdır tutuklu yargılanan İlhan Çomak'ın bir sonraki duruşması 12 Nisan 2016 tarihinde, saat 13:30’da Çağlayan Adliyesi 4.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Umuda ses olmak için İlhan Çomak’ı yalnız bırakmayalım. Çünkü onun deyimiyle umutsuzluk sessizdir… (BD/EKN)

Dünya Bizim Kültür Portalı

Yaratılmışlardaki zıtlık ya da eşlik/tamamlayıcılık-eksiklik, o şeylerin aslından, tabiatından, Kur’an’ın ifadesiyle fıtratındandır. İyi olan bir şeyde aynı anda potansiyel olarak kötü bulunabilmesi kadar, yaratılış olarak bir şeyin mahza/sırf doğrudan, iyilikten, faydadan, güzelden ibaret olabilmesi de mümkündür ve bu ancak Allah Teâlâ’nın takdiri iledir. Tarafında kötünün, yanlışın, çirkinin hiçbir emaresini, türünü, versiyonunu bulundurmayan olarak tarif edilebilecek “hak” kavramı, zıddı “bâtıl” ile tanınan ve anılanlardandır. Müfessir Râzî’nin ifadesiyle “Bâtılı hükümsüz bırakıp hakkı yerleştirmek, Allah’ın âdetindendir.”1 Peki, hak ile bâtıl nasıl anlaşılabilir, hakkın hakkını vermek ve bâtılı hükümsüz kılmak konusunda insana düşen nedir?

Kur’an-ı Kerim’in Mekke’de ya da Medine’de indirilen surelerinden olduğu konusunda hakkında farklı rivayetler nakledilen ve çoğunlukla Mekke’de indirildiği görüşü tercih edilen Rad Suresi, 43 ayettir. Mushaf’ta on üçüncü sırada yer alır. “Rad” ismi, surenin on üçüncü ayetinde zikredilir ve “gök gürültüsü” anlamına gelir.1

Allah Teâlâ’nın yaratışında, isim ve sıfatlarında, kudret ve azametinde ortak kabul etmeyişinin misallerle anlatıldığı, Peygamberimizin  nübüvveti hakkındaki iddialara cevaplar verildiği, ahirete iman eden ve inkâr edenlerin akıbetlerine dikkat çekilen sure3 hakkında Peygamberimizden şöyle nakledilmiştir: Ebu Hureyre  anlatıyor: “Resulullah, Cenab-ı Hakk’ın, ‘Arzda birbirine komşu kıtalar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. (Böyle iken) Biz onlardan bazısını, yemişlerinde (ve tatlarında) bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbet ayetler vardır.’4 ayetinde geçen ‘fadl/üstünlük’ü şöyle açıkladı: ‘Bu onların, kalitesiz, Fârisî çeşitten, tatlı ve ekşi oluşlarıdır.’”5

Kur’an-ı Kerim’de Rad Suresi bağlamında meseleler ve hak ile bâtılın misalle anlatımı

Sözlükte “mesel” kelimesi “delil, sıfat, benzer, halk arasında yaygınlaşmış söz” olarak tarif edilir, çoğulu “emsâl”dir. Kur’an’da “mesel” kavramı, örnek, ibret, siret, özellik anlamlarında kullanılır. Meydana gelen bir durum karşısında söylenen meseli, aslî hâline benzeyen yeni durum için söylemeye ve kullanmaya “darbu’l-mesel” denir. Kur’an’daki hakikatleri insanların anlayış ve idrakleri için kolaylaştırmak, ayetlerdeki mana ve maksadı insan ruhunda iz bırakan ve hayranlık uyandıran bir biçimde kısa ve özlü olarak ifade etmek üzere varid olan meselleri inceleyen ilim ise “emsâlu’l-Kur’an” olarak tanımlanır.6

Kur’an’da etkili bir anlatımla örnek ve ders alınması maksadıyla hakikî ya da temsilî olarak aktarılan meseller, gerçekleşme zamanı ve mekânı bakımından yeniden mümkün durumlara işaret etmekle “kıssa” anlatımından ayrılırlar.7 Zira kıssaların hakikat olarak vukuu sabittir, tekrar bizatihi gerçekleşme imkânının olmayışı ve bu amacı taşımadıkları açıktır. Allah Kur’an’da meselleri “insanlar düşünsünler diye anlattığını” beyan eder.8 Rad Suresi’nde meselle açıkladığı hususlardan ikisi “hak” ile “bâtıl” kavramlarıdır. Allah şöyle buyurur: “O, gökten bir su indirmiştir de vadiler kendi miktarlarınca sel olmuştur. Sel de yüze çıkan bir köpük yüklenip götürmüştür. Bir ziynet veya bir meta ara(yıp yap)mak için ateşte üzerine (körükleyip) yaktıkları şeylerden (madenlerden) de bunun gibi bir köpük (posa hâsıl olur). İşte Allah, hak ile bâtılı böyle çarpıştırır. Ama köpük atılır gider. İnsanlara fayda verecek olan şeye (asla, cevhere) gelince: İşte bu, yeryüzünde kalır. Allah böylece misaller irad eder.”9

Mânâsı açısından Rad Suresi ve 17. ayet-i kerime

Ayet-i Kerime’nin öncesindeki 16. ayette Allah’a iman ve O’nu inkâr edenlerin durumu mukayeseli bir biçimde anlatıldıktan sonra, 17. ayette verilen bu misaldeki hakkın imanı, bâtılın ise küfrü karşıladığı ifade edilmiştir. Müfessirler gökten indirilen su ile -Rad Suresi 19’da da belirtildiği üzere- Kur’an’ın, vahyin; vadiler ile vahiyden ve Efendimizden istidat ve kabiliyetleri kadar nasiplenen müminlerin kalplerinin; köpük ile küfrün, şirkin ve imanın zıddı olan her şeyin, nefiste oluşan şüphe ve vesveselerin temsil edildiğini ifade ederler. Burada gökten inen sudaki veya meydana gelen seldeki köpüğün imkân ve icadı bütünüyle Allah’a aittir. Ancak Allah hakkı galip getirme ve bâtılı imha etmenin sadece Kendisine mahsus olmadığını hatırlatıcı şekilde, gökten indirdiği su gibi, gökten indirdiği madenlerin işlenerek su gibi akıcı hâle gelmesi durumunda, insan eliyle de bir köpük meydana getirildiğini hatırlatır. Kur’an’da yalnızca bu ayette misal verilen köpük, atılmaya, geçiciliğe, faydasızlığa mahkûm, küfür, şirk, şüphe ve vesveseden ibaret bâtılı temsil etmektedir. Hak olan ise daimî kalıcı, faydalı ve zararlıdan arındırılmış olan din, ilim, hikmet ve marifettir.10

Peygamberimizin  meselle anlattığı şu hakikat, bu ayeti de şerh eder niteliktedir: “Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak ve kaygan arazidir. Ne su tutar ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.”11

Hakk’ın hakkı

Kur’an-ı Kerim’de 286 kez zikredilen “hak” kavramıyla -en genel anlamda- Allah’tan olan kastedilir. Kendisini “Hakk’ın ta kendisi” olarak vasıflayan, Resulü’nü hak üzere gönderen Allah, Kitabı da dini de “hak” olarak tavsif etmiştir.12 Kullarına hakkı batılla örtmemeyi ve hakkı gizlememeyi,13 (kısas, cihad gibi) meşru hakkın ifası olmadıkça Allah’ın haram kıldığı bir canı öldürmemeyi,14 Peygamberleri özelinde ise insanlar arasında hak üzere hükmetmeyi,15 vahyolunan kıssaları hak üzere anlatmayı16 emretmiştir. Bu nedenle Hakk olan Allah’ın hak olarak tavsif ettiklerinin hakkını vermek, bâtılı hükümsüz kılmak, kulların vazifesidir.

Akile Tekin

Hüma Dergisi, Sayı:15

Dipnot:

1 Fahreddin er-Râzî, et-Tefsiru’l Kebir Mefatihu’l Gayb, Lübnan-Beyrut, Daru’l Fikr, 1981, 27: 169

2 M. Kâmil Yaşaroğlu, “Rad Suresi”, TDV İslam Ansiklopedisi

3 Paragraftaki sırasıyla bkz: Rad Suresi 1-29, 30-37, 38-43

4 Rad Suresi, 4, Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, 15. Baskı, İstanbul, Elif Ofset, 1410/1990, 1: 368

5 Tirmizi, “Tefsir”, Ra’d, (3117)

6 İsmail Durmuş, “Mesel”, TDV İslam Ansiklopedisi; Bedreddin Çetiner, “Mesel”, TDV İslam Ansiklopedisi

7 Mahmut Ay, Kur’an Kıssalarını Sîret Bağlamında Okuma- Hz. Musa Kıssası Örneği-, İstanbul, Ensar Yay., 2019, s. 58, 59

8 Haşr Suresi, 21

9 Çantay, Kur’ân-ı Hakîm 1: 370, 371

10 er-Râzî, et-Tefsiru’l Kebir; Elmalılı, Hak Dini

11 Buharî, “İlim”, 20; Müslim, “Fezail”, 15

12 Hacc Suresi, 62; Lokman Suresi, 30; Nur Suresi, 25; Bakara Suresi, 119; Nisa Suresi, 170; Fatır Suresi, 24; Şura Suresi, 17; Tevbe Suresi, 33; Fetih Suresi, 28; Saff Suresi, 9

13 Bakara Suresi, 42, 146; Âl-i İmran Suresi, 71,

14 Enam Suresi, 151; İsra Suresi, 33; Furkan Suresi, 68

15 Sad Suresi, 22, 26

16 Maide Suresi, 27

Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır