hz hud mucizesi / Hz. Salih (a.s.) mucizesi nedir

Hz Hud Mucizesi

hz hud mucizesi

Hz. Hud Kimdir? Hz.Hud Peygamber (A.S) Hayatı, Soyağacı, Kıssası ve Mesleği

Giriş Tarihi: 08.03.2023 13:47 Güncelleme Tarihi: 08.03.2023 13:47

Allah'ın varlığı ve birliğini insanlara öğretmek için gönderilen, seçilmiş kişilere peygamber denir. İnsanlığın var olduğu andan itibaren insanların yaratıcının varlığına inanması için kavimlere gönderilen pek çok peygamber bulunuyor. Allah'ın özel olarak seçtiği ve tarih sahnesinde birçok mucizeye tanıklık eden bu peygamberler arasında dikkat çekenlerden biri de Hz. Hud'dur. Peki, Hz. Hud kimdir, nerede ve kaç yıl yaşadı? Peygamberlik süreci boyunca neler yaşandı, Hz. Hud hayatı ve kıssası hakkında merak edilen tüm detayları sizler için bir araya topladık.

Hz. Hud Kimdir? Hz.Hud Peygamber A.S Hayatı, Soyağacı, Kıssası ve Mesleği
Hz. Hud Kimdir? Hz.Hud Peygamber A.S Hayatı, Soyağacı, Kıssası ve Mesleği
Hz. Hud Kimdir? Hz.Hud Peygamber A.S Hayatı, Soyağacı, Kıssası ve Mesleği
Hz. Hud Kimdir? Hz.Hud Peygamber A.S Hayatı, Soyağacı, Kıssası ve Mesleği
Hz. Hud Kimdir? Hz.Hud Peygamber A.S Hayatı, Soyağacı, Kıssası ve Mesleği
SON DAKİKA

Hûd Aleyhisselâm:
Yemen’de Aden ile Umman arasında bulunan Ahkaf diyarında doğup yetişti. Yemen’de bulunan Âd kavmine gönderilen peygamber. Nuh Aleyhisselamın oğlu Sâm’ın neslindendir. Bir ismi de Âbir olup, lakabı Nebiyyullahtır. Kuran-ı kerimde ismi bildirilen peygamberlerdendir.
Allah-ü teala, Âd kavmini doğru yola kavuşturmak için Hûd Aleyhisselamı onlara peygamber gönderdi. Hûd Aleyhisselam kavmini doğru yola kavuşturmak için tebliğ vazifesine başladı. Onları putlara tapmaktan, zulüm ve günahlardan tövbe ederek vazgeçmeye ve Allah-ü tealaya şükür ve ibadete çağırdı. Fakat Âd kavminin insanları, Hûd Aleyhisselamı dinlemeyip, ona karşı kaba ve inkarcı davrandılar.
Azgın Âd kavmi, Hûd Aleyhisselama; “Mucize getirmeden putlarımızı terk etmeyiz.” dediler. Hûd Aleyhisselam onlara; “İstediğiniz mucize nedir?” diye sordu. Onlar da “Rüzgarı istediğin tarafa çevir!” dediler. Hûd Aleyhisselam dua etti. Allah-ü teala; “Ne tarafa istersen elinle işaret et!” buyurdu. O da eliyle işaret edince, rüzgar istediği istikamette esmeye başladı. Büyük kayaların toprak olmasını istediler. Hûd Aleyhisselamın duası ile bu da oldu. Bu mucizeleri gördükleri halde inanmayıp hırçınlaşarak koyunların yünlerinin de ipek olmasını istediler. Hûd Aleyhisselam dua etti. Koyunların yünü ipek haline geldi.
Âd kavmi, gösterilen mucizelere rağmen inanmadılar. “Sen bizi putlarımızdan ayırmak için mi geldin? Doğru söylüyorsan, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir de görelim!” dediler.
Kavminin ıslah olmayacağını anlayan Hûd Aleyhisselam; “Ya Rabbi! Sen her şeyi biliyorsun. Ben onlara peygamberliğimi bildirdim. Ey Rabbim! Onlara, ders almalarına vesile olacak bir musibet ver?” diye bedduada bulundu. Hûd Aleyhisselamın bedduasını kabul buyuran Allah-ü teala, Âd kavmine önce kuraklık, kıtlık musibetini verdi. Üç sene müddetle akan pınarlar kurudu. Yeşillikler sarardı, soldu. Meşhur İrem Bağları yok oldu. İnsanlar bir yudum suya, bir parça ekmeğe muhtaç hale geldiler. Hayvanlar susuzluktan telef oldular. Devamlı olarak bunaltıcı kuru bir rüzgar esiyordu. İnsanlar ağızlarını güçlükle açıyor, zor nefes alıyordu. Tozdan göz gözü göremiyordu. Bu arada Hûd Aleyhisselam kavmini imana, tövbe ve istiğfara davete devam ediyordu. Hûd Aleyhisselama işkenceye ve onu öldürmeye kalkıştılar. Artık onlara azabın gelmekte olduğu Hûd Aleyhisselama bildirildi.
Bir sabah ufukta siyah bir bulut belirdi. Bunu gören Âd kavmi, işte bize yağmur geliyor, dediler. Hûd Aleyhisselam “Hayır, o can yakıcı azap veren bir rüzgardır. Her şeyi yok eder.” dedi. Rüzgar korkunç bir ses çıkararak vadiyi kapladı. Son derece hızlı ve soğuk olup, her şeyi saman çöpü gibi savuruyordu. Âd kavmi kasırgadan kurtulmak için tutundukları ağaç ve taşlarla birlikte havaya fırlayarak paramparça oldular. Hepsi ölüp yere serildiler. Daha sonra rüzgar bunları sürükleyip denize attı. Mal ve mülklerinden hiçbir eser kalmadı, helak olup gittiler.
Hûd Aleyhisselam, Âd kavmi helak olduktan sonra, kendine inananlarla birlikte Mekke-i mükerremeye gitti. Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu yerde ibadet ve taatla meşgul oldu ve orada vefat etti. Kabrinin Harem-i şerif (Kâbe-i Muazzamanın etrafındaki mescit)te Hicr denilen yerde bulunduğu rivayet edilmektedir.

Hud Aleyhisselam ile ilgili ayetler:
1-) Araf suresi 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71 ve 72. ayetler:
Arapça:
65-) وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُ اَفَلَا تَتَّقُونَ
66-) قَالَ الْمَلَاُ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهٖ اِنَّا لَنَرٰیكَ فٖى سَفَاهَةٍ وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبٖينَ
67-) قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بٖى سَفَاهَةٌ وَلٰكِنّٖى رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
68-) اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّٖى وَاَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ اَمٖينٌ
69-) اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَاذْكُرُوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِى الْخَلْقِ بَصْطَةً فَاذْكُرُوا اٰلَاءَ اللّٰهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
70-) قَالُوا اَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللّٰهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَاؤُنَا فَاْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَ
71-) قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ اَتُجَادِلُونَنٖى فٖى اَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا اَنْتُمْ وَاٰبَاؤُكُمْ مَا نَزَّلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ فَانْتَظِرُوا اِنّٖى مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرٖينَ
72-) فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذٖينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنٖينَ
Okunuşu:
65. Ve ila adin ehahüm huda kale ya kavmı’büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun
66. Kalel meleüllezıne keferu min kavmihı inna le nerake fı sefahetiv ve inna le nesunnüke minel kazibın
67. Kale ya kavmi leyse bı sefahetüv ve lakinnı rasulüm mir rabbil alemın
68. Übelliğuküm risalati rabbı ve ene leküm nasıhun emın
69. E ve acibtüm en caeküm zikrum mir rabbiküm ala racülim minküm li yünziraküm vezküru iz cealeküm hulefae mim ba’di kavmi nuhıv ve zadeküm fil halkı bestah fezküru alaellahi lealleküm tüflihun
70. Kalu eci’tena li na’büdellahe vahdehu ve nezera ma kane ya’büdü abaüna fe’tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn
71. Kale kad vekaa aleyküm mir rabbiküm ricsüv ve ğadab e tücadilunenı fı esmain semmeytümuha entüm ve abaüküm ma nezzelellahü biha min sültan fentezıru innı meaküm minel müntezırın
72. Fe enceynahü vellezıne meahü bi rametim minna ve kata’na dabirallezıne kezzebu bi ayatina ve ma kanu mü’minın
Anlamı:
65. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Onlara, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka hiçbir ilah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.
66. Kavminin ileri gelenlerinden inkar edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.”
67. Hûd şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
68. “Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
69. “Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
70. Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir” dediler.
71. Hûd, “Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu bir takım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınıza geleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi.
72. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik.

2-) Hud suresi 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60. ayetler:
Arapça:
50-) وَاِﻟٰﻰ ﻋَﺎدٍ اَﺧَﺎﻫُﻢْ ﻫُﻮدًا ﻗَﺎلَ ﻳَﺎ ﻗَﻮْمِ اﻋْﺒُﺪُوا اﻟﻠّٰﻪَ ﻣَﺎ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦْ اِﻟٰﻪٍ ﻏَﻴْﺮُهُ اِنْ اَﻧْﺘُﻢْ اِﻟَّﺎ ﻣُﻔْﺘَﺮُونَ
ﻳَﺎ ﻗَﻮْمِ ﻟَٓﺎ اَﺳْﺌَﻠُﻜُﻢْ ﻋَﻠَﻴْﻪِ اَﺟْﺮًا اِنْ اَﺟْﺮِىَ اِﻟَّﺎ ﻋَﻠَﻰ اﻟَّﺬٖى ﻓَﻄَﺮَﻧٖﻰ اَﻓَﻠَﺎ ﺗَﻌْﻘِﻠُﻮنَ ﴿ -51
52-) وَﻳَﺎ ﻗَﻮْمِ اﺳْﺘَﻐْﻔِﺮُوا رَﺑَّﻜُﻢْ ﺛُﻢَّ ﺗُﻮﺑُٓﻮا اِﻟَﻴْﻪِ ﻳُﺮْﺳِﻞِ اﻟﺴَّﻤَٓﺎءَ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻣِﺪْرَارًا وَﻳَﺰِدْﻛُﻢْ ﻗُﻮَّةً اِﻟٰﻰ ﻗُﻮَّﺗِﻜُﻢْ وَﻟَﺎ ﺗَﺘَﻮَﻟَّﻮْا ﻣُﺡْﺮِﻣٖﻴﻦَ
ﻗَﺎﻟُﻮا ﻳَﺎ ﻫُﻮدُ ﻣَﺎ ﺟِﺌْﺘَﻨَﺎ ﺑِﺒَﻴِّﻨَﺔٍ وَﻣَﺎﻧَﺤْﻦُ ﺑِﺘَﺎرِﻛٖٓﻰ اٰﻟِﻬَﺘِﻨَﺎ ﻋَﻦْ ﻗَﻮْﻟِﻚَ وَﻣَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻟَﻚَ ﺑِﻤُﻮْٔﻣِﻨٖﻴﻦَ ﴿ -53
اِنْ ﻧَﻘُﻮلُ اِﻟَّﺎ اﻋْﺘَﺮٰﻳﻚَ ﺑَﻌْﺾُ اٰﻟِﻬَﺘِﻨَﺎ ﺑِﺴُٓﻮءٍ ﻗَﺎلَ اِﻧّٖٓﻰ اُﺷْﻬِﺪُ اﻟﻠّٰﻪَ وَاﺷْﻬَﺪُٓوا اَﻧّٖﻰ ﺑَﺮٖٓىءٌ ﻣِﻤَّﺎ ﺗُﺸْﺮِﻛُﻮنَ ﴿ -54
ﻣِﻦْ دُوﻧِﻪٖ ﻓَﻜٖﻴﺪُوﻧٖﻰ ﺟَﻤٖﻴﻌًﺎ ﺛُﻢَّ ﻟَﺎ ﺗُﻨْﻈِﺮُونِ ﴿ -55
اِﻧّٖﻰ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻋَﻠَﻰ اﻟﻠّٰﻪِ رَﺑّٖﻰ وَرَﺑِّﻜُﻢْ ﻣَﺎﻣِﻦْ دَٓاﺑَّﺔٍ اِﻟَّﺎ ﻫُﻮَ اٰﺧِﺬٌ ﺑِﻨَﺎﺻِﻴَﺘِﻬَﺎ اِنَّ رَﺑّٖﻰ ﻋَﻠٰﻰ ﺻِﺮَاطٍ ﻣُﺴْﺘَﻘٖﻴﻢٍ ﴿ -56
57-) ﻓَﺎِنْ ﺗَﻮَﻟَّﻮْا ﻓَﻘَﺪْ اَﺑْﻠَﻐْﺘُﻜُﻢْ ﻣَٓﺎاُرْﺳِﻠْﺖُ ﺑِﻪٖٓ اِﻟَﻴْﻜُﻢْ وَﻳَﺴْﺘَﺨْﻠِﻒُ رَﺑّٖﻰ ﻗَﻮْﻣًﺎ ﻏَﻴْﺮَﻛُﻢْ وَﻟَﺎﺗَﻀُﺮُّوﻧَﻪُ ﺷَﻴْﺌًﺎ اِنَّ رَﺑّٖﻰ ﻋَﻠٰﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻰْءٍ ﺣَﻔٖﻴﻆٌ
وَﻟَﻤَّﺎ ﺟَٓﺎءَ اَﻣْﺮُﻧَﺎ ﻧَﺡَّﻴْﻨَﺎ ﻫُﻮدًا وَاﻟَّﺬٖﻳﻦَ اٰﻣَﻨُﻮا ﻣَﻌَﻪُ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺔٍ ﻣِﻨَّﺎ وَﻧَﺡَّﻴْﻨَﺎﻫُﻢْ ﻣِﻦْ ﻋَﺬَابٍ ﻏَﻠٖﻴﻆٍ ﴿ -58
وَﺗِﻠْﻚَ ﻋَﺎدٌ ﺟَﺤَﺪُوا ﺑِﺎٰﻳَﺎتِ رَﺑِّﻬِﻢْ وَﻋَﺼَﻮْا رُﺳُﻠَﻪُ وَاﺗَّﺒَﻌُٓﻮا اَﻣْﺮَ ﻛُﻞِّ ﺟَﺒَّﺎرٍ ﻋَﻨٖﻴﺪٍ ﴿ 59
وَاُﺗْﺒِﻌُﻮا ﻓٖﻰ ﻫٰﺬِهِ اﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻟَﻌْﻨَﺔً وَﻳَﻮْمَ اﻟْﻘِﻴٰﻤَﺔِ اَﻟَٓﺎ اِنَّ ﻋَﺎدًا ﻛَﻔَﺮُوا رَﺑَّﻬُﻢْ اَﻟَﺎ ﺑُﻌْﺪًا ﻟِﻌَﺎدٍ ﻗَﻮْمِ ﻫُﻮدٍ ﴿ -60
Okunuşu:
50. Ve ila adin ehahüm huda kale ya kavmı’büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh in entüm illa müfterun
51. Ya kavmi la es’elüküm aleyhi ecra in ecriye illa alellezı fetaranı e fe la ta’kılun
52. Ve ya kavmistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yürsilis semae aleyküm midrarav ve yezidküm kuvveten ila kuvvetiküm ve la tetevellev mücrimın
53. Kalu ya hudü ma ci’tena bi beyyinetiv ve ma nahnü bi tarikı alihetina an kavlike ve ma nahnü leke bi mü’minın
54. İn nekulü illa’terake ba’du alilhetina bi su’ kale innı üşhidüllahe veşhedu ennı berıüm mimma tüşrikun
55. Min dunihı fekıdunı cemıan sümme la tünzırun
56. İnnı tevekkeltü alellahi rabbı ve rabbiküm ma min dabbetin illa hüve ahızüm binasıyetiha inne rabbı ala sıratım müstekıym
57. Fe in tevellev fe kad eblağtüküm ma ürsiltü bihı ileyküm ve yestahlifü rabbı kavmen ğayraküm ve la tedurrunehu şey’a inne rabbı ala külli şey’in hafıyz
58. Ve lemma cae emruna necceyna hudev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ncceynahüm min azabin ğalıyz
59. Ve tilke adün cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusülehu vettebeu emra külli cebbarin anıd
60. Ve ütbiu fı hazihid dünya la’netev ve yevmel kıyameh e la inne aden keferu rabbehüm e la bu’del li adin kavmi hud
Anlamı:
50. Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Ondan başka sizin hiçbir ilahınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.”
51. “Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
52. “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.”
53. Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.”
54. “İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış, demekten başka bir sözümüz yok.” dediler. Hud da: “Ben Allah’ı tanık tutuyorum. Siz de tanık olun ki ben müşriklerden değilim.” dedi.
55. “Haydi, hiç zaman kaybetmeden bana istediğiniz tuzağı kurun.”.
56. “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yer-yüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”
57. “Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz ona bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”
58. Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık.
59. İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. Onun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular!
60. Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lanete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
3-) Hud suresi 89. ayet:
Arapça:
وَﻳَﺎ ﻗَﻮْمِ ﻟَﺎ ﻳَﺡْﺮِﻣَﻨَّﻜُﻢْ ﺷِﻘَﺎﻗٖٓﻰ اَنْ ﻳُﺼٖﻴﺒَﻜُﻢْ ﻣِﺜْﻞُ ﻣَٓﺎ اَﺻَﺎبَ ﻗَﻮْمَ ﻧُﻮحٍ اَوْ ﻗَﻮْمَ ﻫُﻮدٍ اَوْ ﻗَﻮْمَ ﺻَﺎﻟِﺢٍ وَﻣَﺎ ﻗَﻮْمُ ﻟُﻮطٍ ﻣِﻨْﻜُﻢْ ﺑِﺒَﻌٖﻴﺪٍ
Okunuşu:
Ve ya kavmi la yecrimenneküm şikakıy ey yüsıybeküm mislü ma esabe kavme nuhın ev kavme hudin ev kavme salıh ve ma kavmü lutım minküm bi beıyd
Anlamı:
“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”

4-) Furkan suresi 38. ayet:
Arapça:
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَلِكَ كَثِيرًا
Okunuşu:
Ve adev ve semude ve ashaber rassi ve kurunem beyne zalike kesıra
Anlamı:
Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik.

5-) Şuara suresi 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 131, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140. ayetler:
Arapça:
123-)كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿-124
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿-125
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿-126
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿-127
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ ﴿-128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ ﴿-129
وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ ﴿-130
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿-131
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ ﴿-132
أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ ﴿-133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿-134
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿-135
قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ ﴿-136
إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ ﴿-137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿-138
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿-139
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿-140
Okunuşu:
123. Kezzebet adünil murselın
124. İz kale lehüm ehuhüm hudün ela tettekun
125. İnnı leküm rasulün emın
126. Fettekullahe ve etıy’un
127. Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın
128. E tebnune bi külli riy’ın ayeten ta’besun
129. Ve tettehızune mesanıa lealleküm tahlüdun
130. Ve iza betaştüm betaştüm cebbarın
131. Fettekullahe ve etıy’un
132. Vettekullezı emeddeküm bima ta’lemun
133. Emeddeküm bi en’amiv ve benın
134. Ve cennativ ve uyun
135. İnnı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym
136. Kalu sevaün aleyna e veazte em lem teküm minel vaızıyn
137. İn haza illa hulükul evvelın
138. Ve ma nahnü bi müazzebın
139. Fe kezzebuhü fe ehleknahüm inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın
140. Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym
Anlamı:
123. Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.
124. Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
125. “Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
126. “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
127. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
128. “Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”
129. “İçlerinde ebedi yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”
130. “Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”
131. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
132. “Bildiğiniz şeylerle size yardım edene karşı takva sahibi olun.”
133. “Size davarlarla, evlatlarla yardım etti.”
134. “Ve bahçelerle ve pınarlarla.”
135. “Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”
136. Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.”
137. “Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.”
138. “Biz azaba uğratılacak da değiliz.”
139. Böylece onlar Nûh’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helak ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
140. Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

6-) Ankebut suresi 38. ayet:
Arapça:
وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ
Okunuşu:
Ve adev ve semude ve kad tebeyyene leküm mim mesakinihim ve zeyyene lehümüş şeytanü a’malehüm fe saddehüm anis sebıli ve kanu müstebsırın
Anlamı:
Âd ve Semûd’u da (helâk ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.

7-) Fussilet suresi 13. ayet:
Arapça
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
Okunuşu:
Fe in a’radu fe kul enzertüküm saıkatem misle saıkati adiv ve semud
Anlamı:
Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki, “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.”
😎 Fussilet suresi 15. ayet:
Arapça:
فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Okunuşu:
Fe emma adün festekberu fil erdı bi ğayril hakkı ve kalu men eşeddü minna kuvveh e ve lem yerav ennellahellezı halekahüm hüve eşeddü minhüm kuvveh kanu bi ayatina yechadun
Anlamı:
Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.

9-) Ahkaf suresi 21, 22, 23, 24, 25, 26. ayetler:
Arapça:
21-) وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتْ النُّذُرُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿ -22
قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ ﴿ -23
24-) فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَى إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ ﴿ -25
26-) وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
Okunuşu:
21. Vezkür eha ad iz enzera kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nüzüru mim beyni yedeyhi ve min halfihı ella ta’büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym
22. Kalu eci’tena li te’fikena an alihetina fe’tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn
23. Kale innemel ilmü ındellahi ve übelliğuküm ma ürsiltü bihı ve lakinnı eraküm kavmen techelun
24. Felemma raevhü aridam müstakbile evdiyetihim kalu haza aridum müntıruna bel hüve mesta’celtüm bih rıhun fıha azabün elım
25. Tüdemmiru külle şey’im bi emri rabbiha fe asbehu la yüra illa mesakinühüm kezalike neczil kavmel mücrimın
26. Ve le kad mekkennahüm fıma im mekkennaküm fıhi ve cealna lehüm sem’av ve ebzarav ve efideten fe ma ağna anhüm sem’uhüm ve la ebsaruhüm ve la efidetühüm min şey’in iz kanu yechadune bi ayatillahi ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun
Anlamı:
21. Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkâf’taki kavmini, “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” diye uyarmıştı.
22. Onlar ise, “Sen bizi ilahlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir” dediler.
23. Hûd, “(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi câhillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi.
24. O azabı vâdilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hûd, “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır” dedi.
25. “O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.
26. Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı.

10-) Zariyat suresi 41, 42. ayetler:
Arapça:
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ ﴿-41
مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ ﴿-42
Okunuşu:
41. Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akıym
42. Ma tezeru min şey’in etet aleyhi illa cealethu kir ramim
Anlamı:
41. Ad kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik.
42. Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.

11-) Necm suresi 50. ayet:
Arapça:
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَى
Okunuşu:
Ve ennehu ehleke adenil ula
Anlamı:
Önceki Ad’ı yok etti.

12-) Kamer suresi 18, 19, 20. ayetler:
Arapça:
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ﴿-18
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ ﴿-19
تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ ﴿-20
Okunuşu:
18. Kezzebet adun fe keyfe kane azabi ve nuzur
19. İnna erselna aleyhim rihan sarsaran fi yevmi nahsim mustemir
20. Zenziun nase ke ennehum a’cazu nahlim munkaır
Anlamı:
18. Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!
19. Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik.
20. İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.

13-) Hakka suresi 4. ayet:
Arapça:
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ
Okunuşu:
Kezzebet semudu ve ‘adun bilkari’ati.
Anlamı:
Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
14-) Hakka suresi 6 ve 7. ayetler:
Arapça:
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ ﴿-6
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ ﴿-7
Okunuşu:
6. Ve emma ‘adun feuhliku birıyhın sarsarin ‘atiyetin.
7. Sahhareha ‘aleyhim seb’a leyalin ve semaniyete eyyamin husumen feterelkavme fiyha sar’a keennehum a’cazu nahlin haviyetin.
Anlamı:
6. Âd kavmine gelince onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgarla helak edildi.
7. Allah onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

15-) Fecr suresi 6. ayet:
Arapça:
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ
Okunuşu:
Elem tere keyfe fe’ale rabbüke bi’adin.
Anlamı:
Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?

HZ. HUD (a.s.) KISSASININ MESAJI : DÜNYAYA DALMAMAK..

Hz. Hud (a.s.) Kıssasının Mesajı: Dünyaya Dalmamak..

Hz. Âdem (a.s.) ile başlayan tevhîd mücadelesinin mâhiyeti, Kur'an-ı Kerim'de kıssalar yoluyla insanlara tebliğ edilmiştir. Esasen kıssaların nakledilmesinin sebeblerinden birisi de onlardan ibret alınmasıdır. Meydana gelen olayların sebeblerini iyi tesbit etmek ve aynı hataları tekrarlamamak esastır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:

لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿١١١﴾  

 "Andolsun onların kıssalarını açıklamada selîm akıl sahipleri için birer ibret vardır. Bu (Kur'an) uydurulacak bir söz değildir. Ancak kendinden evvel indirilen kitap'ların tasdîki, (Dine ait) her şeyin tafsilidir" (Yusuf, 12/111) hükmü beyan buyurulmuştur.  İnsanlar, Tufan felâketinden sonra yine azıtmışlar, yollarını sapıtmışlar, Allah'ın dinine aykırı işlere sarılmışlardı. Sapıtmış ve şaşırmış olan bu topluluklardan biri de "Ad" kavmi idi. 

 Âd kavmi, birçok nimetlere ve kuvvetlere kavuşmuş ,muhteşem binalar yapmış; fakat Yüce Allah'ın birliğini inkâr ederek putlara tapınmakta bulunmuşlardı. 

Hz. HUD (A.S)

Yüce Allah, Hz. Hûd (a.s)'ı, Amalika kavminden "Âd Kabilesi" adı verilen büyük bir kabileye Peygamber olarak göndermiştir. 

وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ﴿.5﴾

"Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (Peygamber olarak gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz."  (Hûd; 50)

Hz. Hûd (a.s)'ın ismi, Kur'an'ı Kerim'in çeşitli surelerinin yedi yerinde geçmektedir. 

Yine Kur'an'da, "Hûd Suresi" diye isimlendirilmiş tam bir sure de vardır..

Hud Aleyhisselâm; orta boylu, esmer tenli, çok saçlı, güzel yüzlü idi. Âdem Aleyhisselâma benzerdi . Güçlü, kuvvetli idi. Zühd'ü takva ve ibâdet ehli idi. Çok cömerd ve şefkatli idi. Yoksullara bol bol Sadaka verirdi. (Hud Aleyhisselâm M.Asım Köksal Peygamberler Tarihi Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1/117 )

Kur'ân-ı Kerim'de ismi yedi defa geçen Hûd peygamberin kıssası, Kureyş liderlerinin servetleri ve dünyevî iktidarları dolayısıyla gururlanmaları üzerine nazil olan âyetlerde anlatılmış, bu kavim müşriklerinin başlarına gelen felâket hatırlatılarak Mekkelilerin onlardan ibret almaları istenmiştir. Çünkü bu kavim Arabistan'da yaşamış en güçlü kavim olarak biliniyordu, buna rağmen ilâhî cezadan kurtulamamıştı. 

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

(Ey Mekke halkı) andolsun ki, size vermediğimiz kudret ve serveti onlara (Âd kavmine) vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri, kendilerine bir fayda sağlamadı. Zîrâ onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi. (Ahkâf sûresi, 46/26.) 

Hz. Hûd(a.s.), Hz. Nuh (a.s.)'dan sonraki ilk peygamber olduğundan, Hûd kıssasıyla ilgili âyetler, genellikle Nuh kıssasının anlatıldığı âyetlerin peşinden gelmektedir. Bu iki toplumun halef selef olduğuna şöyle işaret edilmektedir:

ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ {31} فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Sonra onların (Nuh kavminin) ardından başka bir nesil (Âd kavmini) getirdik. Bunun üzerine, onların arasından kendilerine, 'Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız?' mesajını ileten bir Resul gönderdik. (Müminun, 23/31-32.) 

Tarihçiler, Nuh kavmi gibi putperest bir toplum olan Âd kavminin, Darrâ, Damur ve Heba isimlerini taşıyan üç puta taptığını bildirmişlerdir. İbn Kesir, Nuh tufanından sonra, putlara tapan ilk toplumun, bu kavim olduğunu söyler. Âd kavmi putperestleri, Kur'ân'da bildirildiğine göre ölümden sonraki hayatı da inkâr ediyor ve şöyle diyorlardı:

اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ ﴿٣٥﴾ هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ ﴿٣٦﴾

« (Bu adam) , size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?» 36«Bu size vaâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!» 

  اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ ﴿٣٧﴾

«Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz.» 

  اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿٣٨﴾

«O, Allah hakkında yalnızca yalan uyduran bir adamdır; biz ona inanmıyoruz.» 

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٣٩﴾  قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ ﴿٤٠﴾  

O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!  Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar! (. Mü'minûn Sûresi  , 23/35-40) 

Kendi İçlerinden Birinin Peygamber Olarak Gönderilmesi:

Allah Teâlâ, Âd kavmini kurtuluşa çağırması için, içlerinden birini yani Hz. Hûd’u peygamber olarak görevlendirdi. Peygamberlik görevine getirilen Hz. Hûd, Allah Teâlâ'nın mesajını kavmine ulaştırmaya çalıştı. Diğer peygamberler gibi o da, kavmini, Allah'a şirk koşmayı ve putlara tapmayı terk ederek, sâdece Allah'a tapmaya ve hiç bir şeyi O'na ortak koşmamaya çağırdı. 

Allah'tan başka ilâh olmadığını söyleyerek, O'na inanmayıp putlara tapmaya devam ettikleri takdirde, dünya ve âhirette şiddetli bir azaba çarptırılacaklarını haber vererek onları uyardı:

وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ﴿٥٠﴾ يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ﴿٥١﴾ وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَاراً وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ ﴿٥٢﴾ 

Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz. 51. Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?   52. Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin.  (Hûd Sûresi,  11/50-52.) 

Kavminin Hz. Hud’u Yalanlaması:

Ne var ki, Hz. Hûd’un bu öğütleri de Âd kavminin doğru yolu bulmalarına yetmedi. Diğer müşrik toplumlar gibi, Âd kavmi müşrikleri de, peygamberlerini yalanladı. Kavmin ileri gelenleri, onu hakir görüp küçümsediler, davasını alaya aldılar, onu akılsızlık, sapıklık ve yalancılıkla suçlama yoluna gittiler.

Hz. Hûd’un karşısına dikilenlerin başında da, toplumun zengin ve müreffeh kesimi geliyordu. Mevcut durumun değişmesini dünyevî imkânlarının büyük kısmını kaybetmek olarak gören ileri gelenler, inanmamakla kalmıyor, diğer insanları da Hz. Hûd'dan uzaklaştırmanın yollarına başvuruyorlardı:

وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿٣٣﴾ وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ ﴿٣٤﴾  

"Onun kavminden, kâfir olup âhirete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler, 'Bu şahıs, sâdece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer; gerçekten kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyana uğrarsınız.' dediler. (Mü'minûn Sûresi  ,33 - 34) 

Değer yargıları alt-üst olmuş Âd kavmi müşrikleri de, hak ve hakikate uymayı ve kendilerine her iki dünya saadetini garanti edecek prensipleri anlatan bir peygambere itaat etmeyi, ziyana uğramak olarak gördüler. İçlerinden biri olan o peygambere uymakla, şahsiyet ve değerlerini kaybedeceklerini zannettiler. 

Haktan sapmış olan her hâkim sınıf, tıpkı Kureyş eşrafı gibi, Allah'ın kullarına hükmetme hakkının sâdece kendilerinde olduğuna inanmış, dolayısıyla hâkimiyet ve liderlik sıfatlarının başkalarına verilemeyeceğini iddia etmiştir.

Her defasında peygamberlere karşı çıkan ve sonuna kadar direnen bu sınıf, âyette sayıldığı gibi, üç ortak özelliğe sahiptir:

a. Kavimlerinin liderleri olmak,   b. Zengin olmak,   c. Ahireti inkâr etmek,

Peygamberlerin karşısına dikilen bu insanlar, kendilerine zenginlik ve liderlik kazandıran hayat tarzlarının yanlış olabileceğini değil kabul etmek, böyle bir şeyi düşünmek dahi istememişlerdir.

Hele ölümden sonra bir hayatın varlığından ve dünyada yapılanlar dolayısıyla hesaba çekilmekten bahseden peygamberlere asla tahammül edememişlerdir. Bunun neticesinde de Allahın cezalandırmasıyla karşı karşıya kalmışlardır. Nitekim bu durum Kur’an’da şöyle dile getirilmektedir:

وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً ﴿١٦﴾  وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً ﴿١٧﴾  

Bir toplumu helak etmeyi istediğimiz zaman, o toplumun lüks ve refaha dalmış seçkinlerine son uyanlarımızı yaparız ve eğer onlar buna rağmen günahkârca yaşamaya devam ederlerse, azap hükmü artık o toplum için kaçınılmaz olur ve biz de onu darmadağın ederiz. Nuh'tan bu yana, biz, böyle nice toplumları yok ettik! Çünkü kullarının günahlarını bütünüyle görüp haberdar olmakta Rabbin gibisi yoktur. (İsra, 17/16.) (Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 153-158.).

Âd Kavmine Verilen Nimetler:

Hz. Hûd (a.s.), kavminin ileri gelenlerinin kendisini yalanlamaları ve peygamber olarak görevlendirilmesini yadırgamaları üzerine, Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlatarak davetini devam ettirdi. Allah Teâlâ'nın kendilerini Nuh kavminin ardından yeryüzünün varisleri kıldığını, vücut yapılan ve hâkimiyetleri bakımından onlardan üstün hâle getirdiğini söyledi. Nuh kavminin başına gelen felâketten ibret almaları ve kurtuluşa ulaşmak için Allah'a iman edip O'nun verdiği nimetlere şükretmeleri gerektiğini belirtti. Dünya ve âhiret saadetinin buna bağlı olduğunu açıkladı. O, şöyle diyordu:

Sizi uyarmak için, içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir haber gelmesini yadırgıyor musunuz? Düşünün ki, O, Nuh kavminden sonra onların yerine sizi hükümran yaptı ve yaradılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde, Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz. (A'râf, 7/69.)

Âd kavmi mensupları, sanki yeryüzünde ebedî kalacaklarmış gibi yüksek ve oldukça ihtişamlı binalar, köşkler yaptırıyor ve bunlarla gururlanıyorlardı. Hak ve adaletten uzaklaşmış yöneticiler, halka zulmediyor ve bu zorbalığı hüner sayıyordu. Hz. Hûd ise, onları bu kötülüklerden sakındırıyor, kendisine inanmaya ve Allah'tan korkmaya çağırıyordu. Kur'ân-ı Kerim, onun bu uyarılarını şöyle aktarmıştır:

كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ {123} إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ {124} إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ {125} فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ {126} وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ {127} 

 Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.  Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?   Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.   Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.  Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. 

أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ {128} وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ {129} وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ {130} فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ {131} وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ {132} أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ {133}

Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz?  Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?  Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.  Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah‘tan korkun.   ''O size verdi: davarlar, oğullar". 

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ {134} إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ{135} قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ {136} إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ {137} وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ {138} فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ {139} وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ {140}

"Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının.  Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.   (Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir.   Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.  Biz azaba uğratılacak da değiliz.  Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.  Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. (Şuarâ, 26/123-140) 

Râzî, Allah'ın Hz. Hûd’un kavmini üç özelliğiyle tanıttığını belirtir:

a) Gösteriş ve debdebe için yüksek binalar yapmak;

b) Sağlam köşk ve kaleler inşâ etmek;

c) Zorbalık yapmak,  ( Tefsir, XXIV, 157). Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 159-161.)

DÜNYEVİLEŞME

Görüldüğü gibi insanoğlu, çarçabuk geçen dünya hayatını seviyor. Dünya hayatına önem veriyor.  Ancak ahireti ihmal ediyor, inkar ediyor veya erteliyor. Allahü Teala Kur’an-ı Kerim’de bu hususlarda şöyle buyurmaktadır. 

كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ {20} وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ {21}

“Hayır, hayır! Sizler, çabuk elde edeceğiniz dünya nimetlerini seversiniz. Ahireti bırakırsınız.” (Kıyame, 75/20-21)

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿٥﴾  

 “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır, öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fatır  süresi ,5)

Bu ayet-i kerimede de görüldüğü gibi ; Dünya hayatının cazibesine aldanan insanlar , ölümü unutuyorlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılıyorlar. Böylece dünyevileşiyorlar..

Dünyevîleşme, Allah'ı ve âhireti tamamen inkâr etme neticesinde olabileceği gibi Allah'ın varlığını kabul ettiği hâlde bu inancın kişi üzerindeki etkisini görmezden gelme şeklinde de olabilir. Allah'ın varlığını kabul etmeyen, onu inkâr eden kimselerin pek çoğu âhiret hayatına inanmadıkları için zaten dünyevîleşmişlerdir.

 Öte yandan Allah'a iman etmiş ancak dünya hayatının geçici fırsatlarına aldanmış birçok Müslüman'ın da dünyevîleşmesi söz konusu olabilmektedir. Hiç kuşkusuz insanoğlunun doğasında dünyaya ve onun nimetlerine karşı bir ilgi bulunur. 

Dünya ve ahiret hayatı mukayese edilirken dünyanın kötülenmesi ve değersizliğine vurgu yapılması, insan için süslü kılınan dünya nimetlerine aldanılmasından dolayıdır. Ayet-i kerimelerde dünya nimetlerinin bu özelliğine şöyle vurgu yapılmaktadır:

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً﴿٤٦﴾

“Mallar ve evlatlar dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan sâlih ameller ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha layıktır.” (Kehf 46)

 “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insanlara süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmran 14)

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ot çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmış, ardından da çer çöp haline gelmiştir. Ahirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Hadîd 20)

Kur'an'da anlatılan dünyevîleşmiş insan tiplerinin ortak özelliği dünyadan mal, şöhret ve hükümranlık gibi bir menfaat elde etmiş olmalarıdır. Rabbimiz, 

وَمَا اَرْسَلْنَا في قَرْيَةٍ مِنْ نَذيرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا اِنَّا بِمَا اُرْسِلْتُمْ بِه كَافِرُونَ 

“Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, 'Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz.' demişlerdir.” (Sebe’, 34/34)  buyurarak bu gerçeğe işaret etmektedir. 

Onlar bu dünyada her ne varsa Allah'ın olduğunu unutmuşlar, her şeyin kendilerine ait olduğunu düşünerek kendilerini tanrı yerine koymuş ve dünyanın menfaatlerine esir olmuşlardır. Onlar bu dünyayı âhirete tercih etmişlerdir.   Dünyaya aldanıp da ahireti unutanların mahşer günündeki durumlarını aşağıdaki ayeti celileler şöyle ortaya koymaktadır..

فَاَمَّا مَنْ طَغٰى ﴿37﴾ وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا ﴿38﴾ فَاِنَّ الْجَحيمَ هِيَ الْمَأْوٰى ﴿39﴾

“Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse şüphesiz, cehennem onun varacağı yerdir.”( Nâziât, 79/37-39.) 

DÜNYA SEVGİSİ:

Dünya sevgisine karşı Rasûlullah (s.a.s.) bizleri uyarmaktadır. Dünyevileşen Müslümanların , diğer milletler karşısında ne kadar çaresiz kalacaklarını Peygamber Efendimiz (a.s.) , aşağıdaki hadisi şerifte  gözlerimizin önüne sermektedir.

عَنْ ثَوْبَانَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا»، فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ، وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمُ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ، وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمُ الْوَهْنَ»، فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا، وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ»

Sevban (radiyallahu anh) ‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) biribirlerini davet edecekler.”

Birisi:    “Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ;  “Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin gönlünüze de vehn atacak” buyurdu. Yine bir adam:

“Vehn nedir, ya Rasûlullah?” diye sorunca,

“Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir” buyurdu. (Sünen-i Ebu Davud 4297  ,Ebu Davud, Melahim, 5).)

Hz. Hûd’un Yalancılık Ve Bölücülükler Suçlanması:

Putlara bağlılıkta ve onlara tapmakta ısrar eden Âd kavmi ileri gelenleri, Hz. Hûd’un bu uyarılarına ve kendilerinin başlarına gelebilecek korkunç bir azap ile ikazlarına aldırmadılar.

Aksine onu küçümseyerek öğüt vermesinin kendileri için bir değerinin olmadığını söylediler. Onu alaya alarak yalancılıkla suçladılar. Getirdiği bilgilerin, Öncekilerin yalan ve hurafelerin¬den ibaret olduğunu söyleyerek, öldükten sonra dirilmenin ve bu dünyada yapılanlar dolayısıyla hesaba çekilmenin gerçek olma¬dığını iddia ettiler. 

Yüce Allah, onların cevabı ve bu yüzden çarp¬tırıldıkları azap hakkında şöyle buyurmaktadır:   "Onlar şöyle dediler: 'Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir. Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. Biz azaba uğratılacak da değiliz.' Böylece onu yalanladılar. Biz de, onları helak ettik. Doğrusu, bunda, büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak gâlib ve engin hikmet sahibidir. " (Şuarâ süresi, 26/136-140.)

Hz. Hûd (a.s.)'in gayret ve çabalan, müşrikleri ikna etmeye yetmiyordu. İleri gelen müşrikler, ona, davet ettiği şeylerin doğruluğunu ispat hususunda kendilerine açık bir mucize getirmediğini söylüyorlar ve bunu yapmadığı sürece onun sözlerine uymayacaklarını ve tanrılarını terk etmeyeceklerini açıklıyorlardi. 

Ayrıca, onun tanrılarından biri tarafından çarpılarak cezalandırıldığını ve bu yüzden aklını yitirdiğini ileri sürüyorlardı.  

Hz. Hûd (a.s.) ise, onların tapmakta olduğu putlardan tamamen uzak olduğunu, ne putlarından ne de kendilerinden asla korkmadığını, kendisine istedikleri kötülükleri yapabileceklerini söyleyerek müşriklere meydan okuyor, hem kendisinin hem de müşriklerin Rabbi olan Allah'a güvendiğini, her şeyin O'nun emri ve kontrolü altında cereyan ettiğini ve sâdece O'nun gösterdiği yolun doğru olduğunu bildiriyordu. 

 Görevinin Allah'ın emirlerini insanlara ulaştırmak olduğunu ve yalnızca bu görevini yerine getirdiğini açıklayarak, davetten yüz çevirdikleri takdirde, büyük bir cezaya çarptırılarak helak edileceklerini ve yerlerine başka bir  kavmin  getirileceğini  söylüyordu.   

Ancak  onlar  inkârlarını devam ettirdiler. Peygamberlerine isyan ederek başlarındaki zâlim zorbalara bağlı kaldılar. Bu tutumları yüzünden hak etmiş oldukları ilâhî cezaya çarptırılıncaya kadar tavırlarını değiştirmediler. . (Hûd süresi, 11/53-58.) 

Atalarının Dinine Uyacaklarını Söylemeleri:

Müşriklerin geleneksel tavrını takınan Âd kavmi ileri gelenleri, dinlerinin doğruluğu hususunda, çok meşhur, gerekçeye sığındılar. Yani benzeri durumlarda devamlı gördüğümüz gibi onlar, atalarının da aynı dinde olduklarını ileri sürerek, Hz. Hûd’u, atalarının dinini değiştirmeye çalışmak ve bölücülük yapmakla itham ettiler. Kuranda bu durum şöyle anlatılır.

Dediler ki: Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir. 

(Hûd) dedi ki: «Üzerinize Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!». ) A'raf, 7/70-71.( 

TEVBEYE DAVET, SON İKAZLAR VE HÛD (Âd )KAVMİNİN HELAKİ

Hz. Hûd’u yalanlayıp davetini reddetmelerinden sonraki yıllarda Âd toplumunun yurdunda şiddetli bir kuraklık başlamış, uzun süre hiç yağmur yağmamıştı. Aslında bu kuraklık, tehdit edildikleri ilâhî azabın yaklaştığına dair bir ihtardı. Ne var ki, müşriklerde bu ihtarı anlayamadılar. Hz. Hûd, bu günlerde de davetini bıkıp usanmadan sürdürüyor, onları yaklaşan azaptan kurtarabilmek için, bu uyarıdan ibret almaya çağırıyordu.

Kendisine iman edip önceden yaptıkları kötülükler dolayısıyla tevbe ettikleri ve Allah'tan bağışlanma diledikleri takdirde bol yağmurlara kavuşacaklarını söylüyordu:

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ

Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü bol bol göndersin ve kuvvetinize kuv¬vet katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin. (Hûd, 52.)

Ad kavmi, Allah'ın peygamberi Hz. Hûd (a.s)'a karşı taşkınlık edip isyan ettiği, onlara ikaz ve uyarma fayda sağlamayıp sapıklıklarına devam edince, Allah, üç yıl boyunca onların üzerine yağmur yağdırmadı. Bela ve musibet artınca, yağmur duasına çıkıp yardım dilediler. Allah'ta, onlara, gökten koyu bir bulut gönderdi.

 Bulutu gördüklerinde, o gelen bulutun, yağmur dolu bir bulut olduğunu zannedip sevindiler ve birbirlerini müjdelediler. Çünkü yağmur duasına çıktıklarında, Allah'ın, dualarını kabul ederek rahmetiyle imdatlarına ulaştığını zannettiler. Fakat bulut, onları gölgelediğinde

O bulutun simsiyah olduğunu görünce, korktular. Daha sonra onların üzerine kuru bir rüzgar esti. Allah, bu rüzgarı, onların üzerine yedi, gece sekiz gün korkunç bir şekilde estirdi. Bunun üzerine de Allah, onları helak etti... Sanki vücutları, kökünden sökülmüş kuru hurma kütükleri gibi olmuştu. (Hakka: 69/7; Kamer: 54/19 (ç)) (Zariyât: 51/41-42)

 Âd kavminden helak olanlar, başka yerde helak olmuşlar gibi kendilerinden ve beldelerinden geriye bir kalıntı ve karaltı gölge bile kalmamıştı. Çünkü rüzgar, her şeyi yerle bir etmişti. Bundan dolayı da rüzgar, onlardan geriye hiçbir şey bırakmayıp her şeyi alıp götürdü.   Bu rüzgar, "kasıp kavuran bir rüzgar" diye Adlandırılmıştır. 

İbn Abbas'tan nakledilen bir rivayete göre, ilk defa Ad kavmine gönderilen bu rüzgâr, insanları ve hayvanları saman gibi savurarak onları yerden yere vuruyordu. Kâfirler bundan kurtulmak için evlerine kaçıp kapılarını kapattılar. Ancak, rüzgâr kapıları kırıp evlere gizlenenleri de helak etti. Yedi gece sekiz gündüz üzerlerine kum seli akıtan rüzgâr, geride ıssız evlerinden ve boş yurtlarından başka bir şey bırakmadı. Bugün ise, onlardan ibret olarak kalan bu yurt harabeleri de kaybolmuş, yaşadıkları Ahkâf bölgesi büyük ölçüde çöle dönüşmüştür.

فَلَمَّا رَاَوْهُ عَارِضاً مُسْتَقْبِلَ اَوْدِيَتِهِمْۙ قَالُوا هٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَاۜ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِه۪ۜ ر۪يحٌ ف۪يهَا عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ ﴿٢٤﴾  تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا فَاَصْبَحُوا لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ  كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ ﴿٢٥﴾  

Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır! O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız. (Ahkâf Sûresi ,24 - 25) 

Âd kavminin cezalandırıldığı korkunç rüzgâr, Fussilet sûresinde sâika/kasırga/yıldırım olarak ifade edilmiştir. 

Bu âyette Allah Teâlâ, Sevgili Peygamberimiz'e hitaben şöyle buyurmaktadır:

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ

"Eğer onlar (Mekke müşrikleri) yine yüz çevirirlerse de ki: Ben sizi Âd ve Semûd'un başına gelen sâika'ya/yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım." ( Fussilet, 13)

Aynı sûrenin 16. âyetinde ise, rîhan sarsaran/soğuk ve şiddetli rüzgâr şeklinde tanımlanmıştır. Dilbilimciler, bu tâbirin, yakıcı sıcak, dondurucu soğuk, korkunç gürültü çıkaran rüzgâr anlamlarına geldiğine dair farklı görüşler beyan etmişlerdir. 

Kamer sûresinin 18-22. âyetlerinde aynı isimle verilen şiddetli fırtınanın, insanları hurma kütüklerini yerinden söküp devirir gibi nasıl yere serdiği açıklanmıştır:

كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ {18} إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ {19} تَنْزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ {20} فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ {21} وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ{22}

"Âd kavmi, peygamberleri Hûd'u yalanladı da, uyarım ve azabım nasıl oldu?! Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgâr (rîhan sarsaran) gönderdik. O rüzgâr, insanları, yerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu. Nasılmış, benim azabım ve uyarılarım?! Andolsun ki biz, Kur'ân'ı düşünüp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"

İnkarcılara verilen bu ceza Ad kavminin isminin de zikredildiği bir başka âyette de şöyle dile getirilir:

"Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Ad kavmine; ülkelerde benzeri yaratılmamış olan sütunlar sahibi İrem'e, o vadide kayaları yontan Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a! Bunların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler? Oralarda kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Şüphesiz Rabbin her an gözetlemektedir." (Fecr sûresi, 89/6-14)

(Yedinci âyette   "İrame   zâtül-ımâd" ifadesi ile sağlam sütunlarla   inşa   edilmiş   yüksek   binalara   sahip   İrem   halkı,   yani   Hüd   kavmi kasdedilmiştir. Müfessirlerden bâzıları İkinci Âd kavminin kasdedildiğini   söylemiş olsalar da çoğunluk birinci görüştedir ( Elmalılı, IX, 192).  

Çoğunluğun kanâatine göre ise burada İrem, Âd kavmine ait büyük bir şehrin ismidir. Rivayete göre bu şehir, Cennetin özelliklerini duymuş olan Şeddad b. Âd tarafından,  Cennete benzetilmek maksadıyla, yeryüzünde eşi ve benzeri olmayan bir şekilde Yemen'de inşâ edilmiştir. Ne var ki, yıllarca uğraşarak yaptırdığı bu şehre girmeden kendisi ve halkı yok edilmiştir. Bu sûretle "İrem Cenneti, İrem Bağı adı dilden dile dolaşır olmuştur.   [Hak Dini, IX, 194).Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 164-170.)

Hz. Hûd ve Mü’minlerin Kurtuluşu

Allah, rahmetiyle, Hz. Hûd (a.s)'ı ve ona inananları bu şiddetli azaptan kurtardı. Bu konuda Allah Teala şöyle buyuruyor:

وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُوداً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ

" Azap emrimiz gelince, Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik."  (Hûd süresi; 58)

Hz. Hûd ve beraberindekiler, bu felâketten sonra, bir rivayete göre Mekke'ye giderek oraya yerleşmişlerdir. Diğer bir rivayete göre ise, bulundukları bölgede kalmışlardır. 150 yaşında vefat ettiği söylenen Hz. Hûd’un mezarının yeri hakkında da farklı bilgiler nakledilmiştir. 

Hûd Kıssasından Alınacak Bâzı Dersler vardır..

İlk alınması gereken ders ise  zâlimlere asla itaat edinilmemesi gerektiğidir.

Allahu Teâlâ, bütün peygamberlerine, insanları köleleştiren, üzerlerinde baskı kurarak onlara acılar çektiren ve şahsî zevklerini tatmin için onlardan yararlanan zâlimlerle mücâdele etmelerini emretmiştir. Çünkü bu zâlimler, insanlar üzerindeki tahakkümlerini ellerinden kaçırmamak için, hem peygamberlerin azılı düşmanları olmuşlar, hem de diğer insanları baskı altında tutup peygamberlerle görüşmelerini ve onlara iman etmelerini engellemeye çalışmışlar; bu yolda her türlü şiddeti kullanmaktan çekinmemişlerdir.

Ancak peygamberler ve onlara îman edenler, hiçbir zaman bu zâlimlere boyun eğmemişlerdir. Zirâ onlara boyun eğmek gerçek imanla bağdaşmaz ve zâlimlerin emirlerine itaat edilmesi hususunda, mü'minin geçerli bir mazereti olamaz.

Mü'minler, ancak Allah'ın emirlerine sarılıp, zulmü ve haksızlıkları ortadan kaldırmak için zâlimlere karşı güç birliği ettiklerinde hedeflerine ulaşırlar. Her peygamberin başından geçmiş olan bu serüven, inananlar için en büyük örnektir. Peygamberlere uymak kurtuluşa, zorbalara uymak ise felâkete götürmüştür. Bu hususta Âd kavmiyle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ ﴿٥٩﴾  وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ  اَلَٓا اِنَّ عَاداً كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟ ﴿٦٠﴾  

İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.   60. Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tâbi tutuldular. Biliniz ki, Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd'un kavmi Âd, Allah'ın rahmetinden uzak kılındı. (Hûd Sûresi  , 59 - 60)

İkinci alınacak ders ise üstün cesaretin önemi ve faydasıdır..

Peygamberler, din ve îman uğrunda büyük sabır ve cesaret göstererek, bu hususta da ümmetlerine örnek olmuşlardır. Hz. Hûd’un müşriklere meydan okuyarak, kendisine karşı istedikleri tuzağı kurmaya çağırması, bu çarpıcı manzaralardan biridir. O, müşriklerden gelebilecek her türlü tehlikeyi göze almaktan çekinmiyordu. Müşrikler «Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış!» dediklerinde Hz. Hud (a.s.), şöyle diyordu:

....ءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿٥٤﴾  مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعاً ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿٥٥﴾  اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٥٦﴾  

……… (Hûd) dedi ki: «Ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.»   «O'ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!»  

«Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.» (Hûd Sûresi ,54 - 56)

Üçüncü alınacak derste: Yeryüzünde kibir sahiplerinin  ibretlik sonlarıdır..

Hak yoldan uzaklaşan insanlar, sahip oldukları dünyevî imkânlara aldanarak, Nemrut ve Firavun gibi yeryüzünde ilâhlık taslamaya kadar gitmişlerdir. Menfaatleri uğruna her şeyi göze alan Âd kavmi, "Bizden kuvvetli kim var?" diyecek kadar ileri gidiyordu. Ancak onların sonu, hep hüsran, hep perişanlık olmuştur:

فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ  اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ ﴿١٥﴾  فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ ﴿١٦﴾  

Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: Bizden daha kuvvetli kim var? dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı. 

Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez. (Fussilet Sûresi  , 15 - 16)

Âd kavminin durumu, bütün insanlara büyük bir ibrettir. Politik ve ekonomik güçlerine güvenerek şirki ve zulmü yaymak için gayret sarfeden, bütün müstekbir'lerin zaferleri geçicidir!.. Elbette azâbın en şiddetlisine şahid olacaklardır. Kısacık dünya hayatı için zorbalara boyun eğen ve şirkin hâkimiyetine râzı olanlar , Âd kavmini asla unutmamalıdırlar.

Önemli olan geçici olana aşırı düşkünlük göstererek kalıcı ve daha değerli olanın göz ardı edilmemesidir. Zira Cenâb-ı Hak, 

قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَليلٌ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى 

“Dünya malının (değeri) azdır. Âhiret ise takva ehli için daha hayırlıdır.” (Nisâ, 4/77.) buyurmuş ve 

اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ

“Bu dünya hayatı geçici bir eğlencedir; ama âhiret gerçekten kalınacak yurttur.” ( Mü’min, 40/39). âyetiyle de dünya hayatının ve kazanımlarının geçiciliğini vurgulamıştır.

Dünyaya rağbet, insanoğlunun sahip olduklarına her şeyden daha fazla değer vermesidir. Bu, dünyaya tamahın en tehlikeli boyutudur. Bu boyutta dünyevîleşen kişinin benliğini kuşatacak en büyük korku, sahip olduğu şeyleri kaybetme korkusudur. 

Kişinin tamah ettiği şey mal olunca o, bu malı kaybetme korkusuyla ondan en küçük bir miktarı bile başkasıyla paylaşmaya yanaşmayacaktır. Eğer bu tamah bir mevki ya da makama ise bu kişi elde ettiği makamı kaybetmeme adına her şeyi yapabilecek bir ruh hâline bürünebilecektir. Bu ise sadece o kişiyi değil sonuçları itibariyle tüm toplumu olumsuz yönde etkileyecektir.

Allah Resûlü, dünyada bir yolcu gibi olmayı ashâbına  tavsiye ediyordu. Nitekim bir gün Abdullah b. Ömer'in omuzunu tutarak, 

 كُنْ فِى الدُّنْيَا كَأَنَّكَ غَرِيبٌ ، أَوْ عَابِرُ سَبِيلٍ 

“Dünyada (kimsesiz) bir garip, yahut bir yolcu gibi ol!”( Buhârî, Rikâk, 3).buyurmuştu.

Allah Resûlü (s.a.v.), Kur'ân-ı Kerîm'de gelip geçici olduğu defalarca belirtilen dünya hayatı için  aşırı derecede hırs yapılmasını anlamsız buluyordu. Bir gün Tekâsür sûresini okurken sürenin peşinden şöyle buyurmuştu:

قَالَ: “يَقُولُ ابْنُ آدَمَ: مَالِى، مَالِى، قَالَ: وَهَلْ لَكَ، يَا ابْنَ آدَمَ مِنْ مَالِكَ إِلاَّ مَا أَكَلْتَ فَأَفْنَيْتَ، أَوْ لَبِسْتَ فَأَبْلَيْتَ، أَوْ تَصَدَّقْتَ فَأَمْضَيْتَ؟”

"Âdemoğlu, "Malım, malım!" der. Ey âdemoğlu! Acaba yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip (âhirette karşılığını almak üzere) önden gönderdiğinden başkası senin malın mıdır?" ”  (Müslim, Zühd, 3)

Dünya malının ve hayatının değersizliğini  Yunus Emre ne güzel anlatıyor:

"Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?,

Mal da yalan, mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan..."

Allah Teala aşağıdaki ayet-i Kerimelerde; dünya hayatını önemseyip ahireti ihmal veya inkar edenlerle; dünyaya değer vermeyip ahireti önemseyip , oraya hazırlık yapanların mahşer günündeki durumlarını şöyle ortaya koymaktadır:

اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ اٰيَاتِنَا غَافِلُونَۙ ﴿٧﴾   اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٨﴾

Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar yok mu, işte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir! (Yûnus Sûresi  7-8)  

  اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿٩﴾  دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ ﴿١٠﴾  

İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir. 

Onların oradaki duası: «Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!» (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise «selâm» dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. (Yûnus Sûresi  , 9-10)

Veysel ARAN  / Geyve İlçe Vaizi

                

Hz. Hud Kimdir? Hazreti Hud (A.s) Hayatı (Kıssası), Mesleği, Mucizeleri Ve İlgili Ayetler

Haberin Devamı

 Hz. Hud, peygamberliği boyunca Ad kavmini Allah’a iman etmeye çalışmıştır. İlahı ikazları kavmine iletmiş ve bu yolda bazı mucizeler göstermiştir. Ancak Ad kavmi, her fırsatta Hz. Hud’u dinlemeyi reddetmiştir. İrem Bağları adı verilen bereketli topraklarda yaşayan bu kavim, ellerindeki bolluğa güvenerek kibre düşmüştür. Bu kibrin karşılığı olarak da Allah, onlara önce büyük bir kuraklık göndermiştir. Bundan sonra gelen kasırga ile de Ad kavmi tamamen yok olmuştur.

 Hz. Hud, Ad kavmi yok olduktan sonra kendisine inanan insanlarla birlikte Mekke’ye göç etmiştir. Hz. Hud, vefat edinceye kadar da Mekke’de yaşamaya devam etti. 150 sene boyunca yaşadığı söylenen Hud peygamberin vefat ettikten sonra Hicr’e defnedilmiştir. Hicr, zemzem ile Kabe arasında yer almaktadır. Ancak Hz. Hud’un nereye defnedildiği ile alakalı farklı rivayetler de bulunmaktadır.

Hazreti Hud (A.S) Mesleği

 Hazreti Hud, Ad kavmi içerisinde saygı duyulan bir kişiliğe sahipti. Dünyadaki geçimini ticaret yaparak sağlayan Hud peygamber, yoksul kişilere de bol bol sadaka vermesiyle tanınmaktaydı. Cömert bir kişiliğe sahipti ve orta boylu, esmer, gür saçlı ve güzey yüzlü olduğu rivayet edilmektedir.

Haberin Devamı

Hazreti Hud (A.S) Mucizeleri ve İlgili Ayetler

 Hz. Hud, mucizelerle donatılmış bir peygamberdi. Bu kapsamda kendisini reddeden Ad kavmine bazı mucizeler gösterip, Allah’ın varlığını kanıtlamaya çalışmıştır. Hz. Hud tarafından gösterilen ilk mucize rüzgarların yönünü değiştirebilmesiydi. Allah’ın izniyle rüzgarın yönünü değiştiren Hz. Hud, bunu Ad kavminin isteği üzerine yapmıştır. Ad kavmi, bunu görmesine karşın iman etmeyi yine de reddetmiştir. Bunun üzerine kavim, Kur’an’da ye alan rih-i sarsar ifadesiyle helak edilmiştir. Bu ifade Türkçede şiddetli kasırga olarak yer almaktadır.

 Hz. Hud’un mucizeleri yalnızca rüzgarın yönünü çevirmekle sınırlı kalmamaktadır. Hud peygamber aynı zamanda yüzünü bir ibrişim haline de getirebilirdi. Yani tüm yüzünü parlak bir sıfata dönüştürebilirdi. Bunun dışında şiddetli yağmurlarda sefere çıkabilmek de Allah tarafından Hz. Hud’a verilen mucizeler arasındadır. Bu bağlamda Hz. Hud dua edince, yağmur sırasında sefere çıkanların sığınabileceği barınaklar görülmeye başlardı.

Haberin Devamı

 Hz. Hud’un ismi Kur’an-ı Kerim’in 10 farklı ayetinde yer almaktadır. Bu kapsamda Kur’an’ın 11. suresinin adı da “Hud Suresi” olarak bilinmektedir. Ayrıca 46. sure olan Ahkaf Suresi’nde de Ad kavmiyle alakalı bazı bilgiler bulunmaktadır.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır