hz ibrahim in kardeşi kimdir / İshak peygamber hayatı - Biyografi Haberleri

Hz Ibrahim In Kardeşi Kimdir

hz ibrahim in kardeşi kimdir

Hz. İbrahim&#;in hayatı hakkında bilgi verir misiniz?

Değerli kardeşimiz,

Hz. İbrahim (a.s.), Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ'nın "Halil" / "dost" diye nitelediği ulu'l-azm mertebesinde olan peygamber.

Nuh (a.s)'un çocukları ve torunları, önce Irak'a yerleşmiş ve Fırat nehrinin yakın bir yerinde Babil şehrini kurmuşlardı. Daha sonra, burada yerleşmiş olanlardan bir grup ayrılıp Dicle kıyısında -bugün Musul şehrinin civarında- Ninova şehrini inşâ etmişlerdi. Babil'deki halkın yerlileri olan Nabt kavmi, Süryânî dilini konuşmakta olup Babil şehrini de başkent yapmışlardı. Ninova'da ortaya çıkan Asur devletinde ise başkent Ninova olup, Babil'i hâkimiyetleri altına almıştı. Bir süre sonra Babil'de, Keldânîler, Asurluların hâkimiyetleri altında bulunan Nabtların ilim ve kültürüne sahip çıkmıştı.

Babilliler, tek Allah'a inanmayıp putlara ve yıldızlara taparlardı. Putları ve yıldızları, ruhların sembolü olarak kabul ederlerdi. Onların bu inancına "Sâbiîlik" denir. Sâbiîlik; ruhlara ve meleklere ibadet esasından başlar ve giderek yıldızlara, aya, güneşe ve sonunda bunlar adına yapılmış putlara tapmağa varırdı. Babil'de putların hem yapılıp hem de tapıldığı puthaneler vardı. Bundan dolayı devlet yönetiminde bir puthane bakanı bile bulunurdu.

İşte Allah, böyle inançtan yoksun ve medeniyetten uzak bir toplum olan Babil halkına İbrahim (a.s)'ı göndermişti. "İbrahim" kelimesinin manası "cemaat babası" demektir. Nitekim kendisinden sonra gelen peygamberlein babası Hz. İbrahim (as)'dır.

Cemaatının "Allah'ın dostu" anlamına gelen "Halîlullah" unvanına sahip İbrahim (a.s), "Ulü'l-azm" denilen büyük peygamberlerden biridir. "Ulü'l-azm" makamına / gayesine erişen diğer peygamberler ise Nuh (a.s), Musa (a.s), İsa (a.s) ve Muhammed (a.s.m)'dir. Hz. İbrahim (as)'in "halilullah" lakabını alması Allah'a olan sevgi ve bağlılığındandır. Bir rivayete göre Hz. İbrahim (as) insanlara karşı çok cömert olduğu ve onlardan hiçbir şey istemediği için "halilullah" diye nitelendirilmiştir.

İbrahim (a.s)'ın nesebi hakkındaki rivâyetler muhteliftir. Ancak rivayetlerin hepsi Sâm b. Nûh'a vardığında ittifak etmiştir. Babasının ismi Tarih, lakabı Âzerî'dir.

Müslüman tarihçilerin kaydettiğine göre kâhin ve müneccimlerin o sene bölgede doğacak İbrahim adlı bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini, Nemrûd'un saltanatına son vereceğini söylemeleri, diğer bir rivayete göre ise kendisinin bu mahiyette bir rüya görmesi üzerine Nemrûd hamile kadınları bir yere toplamış ve doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini, ayrıca erkeklerin eşlerinden uzaklaştırılmasını emretmiştir.

Bunun üzerine Âzer, İbrahim'e hamile kalan karısını Küfe ile Basra arasındaki Ur şehrine veya Verkâ denilen yere götürüp bir mağaraya saklamış, İbrahim bu mağarada doğmuştur. (Sa'lebî, s. ; Taberî, I, )

İbrahim, Kur'ân-ı Kerîm'de ayrıntılı biçimde anlatılan (bk. Şûrâ, 42/13) Allah'ın sonsuz varlığına ve birliğine dair istidlallerini yürütmüştür.

Bir akşam vakti İbrahim, babasına gördüğü şeylerin ne olduğunu ve bunların bir yaratıcısının bulunup bulunmadığını sormuş, onların bir rabbi olması gerektiğini düşünmüş; yıldızları, ayı ve güneşi görünce her biri için, "Rabbim budur" demiş: fakat gördükleri kısa süre sonra sönüp gidince: "Ben böyle sönüp batanları sevmem" diyerek bunların hiçbirinin ilâh olamayacağını ifade etmiş; "Hiç şüphesiz ben, bir tevhid ehli olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim, ben müşriklerden değilim" diyerek bir olan Allah'a dönmüştür. Rabbi İbrahim'e: "Müslüman ol!" dediğinde, "Âlemlerin rabbine teslim oldum." (bk. Bakara, 2/) diyerek bu davete icabet etmiştir.

Bununla birlikte, "Andolsun İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik; biz onu iyi tanırdık."(Enbiya 21/51) mealindeki âyetin de işaret ettiği gibi İbrahim peygamberlik öncesinde de doğru yolda idi. İbraim aleyhisselamın, Yıldız, Ay ve Güneş için "Rabbim" demesi, kendisi onlara inandığı için değil, diğerlerinin anlayışına uygun olarak konuşmak ve akıllarını başlarına getirmelerini sağlamak içindir. "Farz-ı muhal Rabbim olsaydı, batmazdı, öyleyse ben batanları sevmem" anlamına gelmek üzere tarizde bulunarak onlara ders vermek adına böyle demiştir.

Hz. Nuh'a verilenler Hz. İbrahim'e de tavsiye edilmiş  ona sahîfeler verilmiştir. (Necm 53/; A'lâ 87/19) Müslüman tarihçiler Hz. İbrahim'e on sahîfe indirildiğini, bunların mesellerden ibaret olduğunu bildirirler. (Taberî, 1, ; bk. Diyanet İslam Ans., İbrahim md.)

Hz. İbrahim (as)'in ismi Kur'an-ı Kerim'de yirmi beş sûrede altmış dokuz defa geçmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim (as) değişik isim ve sıfatlarla anılmış ve kendisinden övgüyle bahsedilmiştir. Kur'an'da da geçen sıfatlarının bazıları şunlardır: Evvâh(çok ah eden),Halim, Munib(Allah'a sığınan),Hanîf, Kânit(Allah'a kulluk eden), Şâkir.

Hz. Peygamber (s.a.s)'de Hz. İbrahim (a.s)'ın faziletini anlatırken şöyle der:

"Kıyâmet günü ilk elbise giydirilen kişi, İbrahim (as)'dir."(Buhâri, Enbiyâ, 8).

"Bir gece bana rüyamda her zaman gelen iki melek (Cibril ile Mikâil) geldi. Bunlarla beraber gittik, nihayet uzun boylu birinin yanına vardık, (Semaya doğru yücelen) boyunun uzunluğundan başını neredeyse göremeyecektim. O İbrahim (a.s) idi" (Buhârî, Enbiyâ, 8).

İbrahim (a.s) Babil halkına uzun süre hak dini, dünyayı, âhireti, hayatı, ölümü ve yeniden dirilişi anlatmış; en yakını olan babasına ise bu meseleyi inceden inceye izah etmişti. Ancak başta babası Âzer olmak üzere halk, İbrahim (a.s)'a inanmayıp inkâr etmişti. İbrahim (a.s), babasının bu hareketine kızmamış, ona darılmamıştı. Hatta onun için Allah'tan rahmet dileyerek babasına karşı şöyle dedi:

"Sana selam olsun! Senin için Rabb'ımdan mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana karşı lütufkârdır." (Meryem, 19/47).

Bundan sonra İbrahim (a.s), baba ocağını terkederek oradan ayrıldı.

Milletine, putların hiçbir fayda sağlayamayacağını pek çok kere söyleyen ve ancak Yüce Allah'ı üstün niteliklere sahip olduğunu bildiren İbrahim (a.s), milletinin kendisine inanmadığını görünce hemen Nemrud'a gitti. Kur'an-ı Kerîm'de ismi geçmeyen ve o sıralar milletinin başında bulunan Nemrud, sahip olduğu servet ve saltanatıyla kendini ilâh sanmaktaydı.

İbrahim (a.s), Nemrud'a Allah inancından bahsetti. Fakat o reddetti ve İbrahim (a.s) ile Rabbi hakkında münakaşaya girişti. İbrahim (a.s) Allah Teâlâ'nın hem dirilttiğini hem de öldürdüğünü söyleyince Nemrud, kendisinin de bunu yapmağa gücü yettiğini ifade eder. Nemrud, bunu ispat için, iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerini bırakmış; böylece öldürmeğe ve diriltmeğe kâdir olduğunu göstermişti. Bu defa İbrahim (a.s.): "Allah Güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene."(Bakara, 2/) deyince Nemrud şaşırıp kalmıştı.

Bir ara, Allah inancını kabule yanaşmayan halk, bir bayram günü âdetleri üzere puthaneye yemek getirmiş, putlarının önüne koymuş, daha sonra da eğlenme yerlerine gitmişti. İbrahim (a.s)'ı de götürmek istemişler, ancak o, rahatsız olduğu gerekçesiyle gitmemişti. Onlar eğlence yerlerine gidince, puthaneye girip putların hepsini paramparça etmiş, içlerinden sadece en büyüğünü, ona baş vursunlar diye sağlam bırakmıştı.

Bayram eğlenceleri biten halk, yine âdetleri üzere yemeklerini almak için puthaneye gelmiş, ancak puthaneyi harabeye dönmüş bir durumda görünce, putları bu hale getirenin İbrahim (a.s.) olabileceğini düşünmüşler, İbrahim (a.s)'i çağırıp şu şekilde sorguya çekmişlerdir:

- "Ey İbrahim! Tanrılarımıza bu hareketi sen mi yaptın?" Hz. İbrahim (as) bu soruya
- "Belki onu, şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorsa, onlara sorun!" şeklinde cevap verdi. (Enbiyâ, 21/). Halk, putların cansız ve konuşamaz olduklarını itiraf edince, İbrahim (a.s) tevhid inancını haykırırcasına şöyle dedi:
- "O halde Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsınız? Size de Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun! Hâlâ akıllanmayacak mısınız?"(Enbiyâ, 21/).

İbrahim (a.s)'ın bu savunması, sapıklar tarafından onun suçlu duruma düşmesine yetmişti. Sapıkların lideri Nemrud, İbrahim (a.s)'ın öldürülerek veya yakılarak cezalandırılmasını teklif etmiş ve nihayet ateşte yakılmasına karar verilmişti. Hazırlanan ateşin alevi, en şiddetli ve hararetli duruma geldiğinde İbrahim (a.s)'ı mancınıkla fırlatıp ateşe attılar. Ancak ateşin ve her şeyin sahibi olan Allah, ateşe şöyle emir verdi:

"Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol!" (Enbiyâ, 21/69).

Böylece İbrahim (a.s) ateşten kurtulmuş oldu. O sırada İbrahim (a.s)'a inanan tek bir kişi vardı; o da Lut (a.s) idi.

Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:

"İbrahim aleyhisselâm yalnız üç defa (te'vil ile başka bir manaya çevirerek) yalan söylemiştir. Bunların ikisi Aziz ve Celil olan Allah'ın zatı ve rızası için: Birisi (putperestlere) 'Ben hastayım.' demesi öbürüsü de 'Belki putların şu büyüğü bu işi işlemiştir.' demesi. Resulullah üçüncüsü için de şöyle demiştir: 'İbrahim günün birinde zevcesi Sâre ile birlikte azılı bir zalime uğramıştı"(Buhârî, Enbiya, 8).

Hadisenin devamı şöyle anlatılmıştır: Hz. İbrahim (as) amcasının kızı olan hanımı Hz. Sâre ile birlikte Mısır tarafına seyahat ederken "Erdün" kasabasına gelmişler. Şehrin kralı ile aralarında ilginç bir hadise geçmiştir. Ebu Hureyre, Peygamber (s.a.s)'den rivayet etmiştir. Hz. Peygamber şöyle anlatmıştır:

"İbrahim (a.s) hanımı Sâre ile birlikte bir şehre gelmişlerdi. O şehirde bir kral veya zâlim bir idareci vardı. Bu zâlime:
- "İbrahim, yanında çok güzel bir kadınla şehre girdi." diye haber gönderdiler. Kral:
- "Ey İbrahim! Yanındaki kadın neyin, kimindir?" diye sordurdu. İbrahim (a.s):
- "(Din) Kardeşimdir." dedi. Sonra Sâre'ye gelip:
- "Sakın beni yalancı çıkarma, ben bunlara seni kız kardeşimdir dedim. Allah'a yemin ederim ki, yeryüzünde benden, senden başka iman eden hiç kimse yoktur." buyurdu. Sâre kralın yanına gelince kral (ona kötülük yapmaya) teşebbüs etti. Hz. Sâre kalktı abdest aldı, namaza durdu. Sonra şöyle dua etti:
- "Yâ Rab! Ben sana ve senin peygamberine iman ettimse, ben kadınlığımı zevcimden başkasına karşı koruduysam (ki şu ana kadar böyleydim) benim üzerime şu kâfiri musallat etme." Kralın nefesi boğuldu; ayağıyla yere vurarak çırpınmaya başladı. Bunun üzerine Sâre:
- "Allah'ım, şayet bu adam ölürse bunu bu kadın öldürdü denilir." diye dua etti. Bunun üzerine adam rahatladı. Bu hadise üç defa tekrarlandı. Bunun üzerine melik etrafındakilere:
- "Siz bana şeytan göndermişsiniz. Bu kadını İbrahim (a.s)'e gönderiniz. Hâcer'i de Sâre'ye veriniz." dedi. Bunun üzerine Sâre Hz. İbrahim (as)'in yanına gelerek ona (olayı anlattı) ve:
- "Anladın mı! Allah kâfiri zelil etti; bana bir cariyeyi de hizmetçi verdi." dedi. (Buhârî, Buyû, ; Hibe, 36).

İbrahim (a.s), o ülkeden ayrıldıktan sonra pek çok yer gezdi. Sonunda Şam'da karar kıldı. Orada kendisine inananlar günden güne arttı. İbrahim (a.s)'e inanların oluşturduğu kitleye "İbrahim milleti" adı verildi.

İbrahim (a.s) Babil'den ayrılacağı zaman, babası için Allahu Teâlâ'dan bağışlanma dileyeceğini hatırlamış ve babasının affı için Allah'a şöyle yalvarmıştı:

"Babamı da bağışla! Çünkü o sapıklardandır." (Şuârâ, 26/86).

Babası da olsa kâfirler için dua edilmeyeceğini bilen İbrahim (a.s) bunu, memleketinden ayrılırken verdiği sözden dolayı yapmıştı. İbrahim (a.s)'ın duası kabul edilmedi ve ayeti kerimede bu durum şöyle ortaya kondu:

"Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra akraba bile olsalar, puta tapanlar için mağfiret dilemek peygamberlere ve mü'minlere yaraşmaz."(Tevbe, 9/).

İbrahim (a.s)'in bundan sonraki yaşantısı Lut (a.s), İsmail (a.s) ve İshak (a.s) ile birlikte geçti. Bunlar hakkında Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

"Onları buyruğumuz altında, insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdi."(Enbiyâ, 21/73).

Allah Teâla, İbrahim (a.s)'a on sayfalık bir kitap da vermiştir. Uzunca bir süre yaşadıktan sonra, ömrünün sonlarına doğru Mısır'a gitti. İbrahim (a.s) vefat ettiğinde -kuvvetli rivayetlere göre- Kudüs yakınlarında Halilü'r-rahman denilen yerde defnedildi.

Hanîflik: İbrahim (a.s)'in dinin temeli tevhide (Allah'ın birliğine) dayanıyordu. Ancak zamanla bu inanç unutulmuş ve putperestlik Araplar arasında tamamen yayılmıştı. Buna rağmen birkaç kişide tevhit akîdesinin izleri görülüyordu. Bunlara "Hanif" denirdi.

Hanîf, batıldan uzak, Hakk'a yönelen ve tevhit inancı üzere bir Allah'ı tasdik eden kişi demektir. Kur'an-ı Kerim de "hanîf" kelimesi birkaç yerde geçer. "Hanif" kelimesi daha çok, Hz. İbrahim (as) için Allah'a saf ve temiz bir şekilde ibadet eden bir kul anlamında kullanılmıştır.

Haniflikle ilgili ayetlerde şu ifadeler bulunur:

"Ve hanif olarak yüzünü dine doğrult ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma!"(Yunus 10/)

"Sonra da biz, Hanîf olan, müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine uy, diye sana vahyettik." (Nahl, 16/).

İslâm'dan önce Arap toplumunda; Varaka b. Nevfel, Abdullah b. Cahş, Osman b. Hüveyris, Zeyd b. Amr, Kuss b. Sâide gibi kişiler hanifler arasında bulunuyordu. Bunlar; cansız, dilsiz, hiçbir şeye güçleri yetmeyen putların önünde eğilmeyi, onlara yalvarmayı çirkin sayan kişilerdi. (monash.pw HlZLl, Şamil İslam Ansiklopedisi, İbrahim md.)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

İbr&#;him

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm tarafından en büyük ata ve temel referans noktası kabul edilen İbrâhim'le ilgili Tevrat'ta ve genel olarak yahudi dinî literatüründe ayrıca hıristiyan kültürü ile Kur'ân-ı Kerîm ve sonraki İslâmî literatürde diğer birçok peygambere nisbetle daha geniş mâlûmat bulunmaktadır. Bilhassa yahudi ve İslâm kaynaklarında İbrâhim hakkında tevhid inancını yerleştirmek üzere gösterdiği faaliyetler merkeze alınarak bilgi verilmiştir.

İsmi, Tevrat'ın bazı bölümleriyle (Tekvîn, 11//4) Nehemya (9/7) ve I. Tarihler'de (1/27) Avram (Abram), Ahd-i Atîk'in diğer yerlerinde Avraham (Abraham) olarak geçmektedir. Tevrat'a göre İbrâhim'in adı önce "ulu ata" mânasında Abram iken daha sonra "milletlerin babası" anlamında Abraham'a dönüşmüştür. Bununla birlikte abraham kelimesinin menşei ve anlamı tam tesbit edilmiş değildir (DBS, VII, ). Abram kelimesinin, İbrânîce'deki "i" harfinin düşürülme özelliğine dayanılarak abiramın kısaltılmış şekli olabileceği belirtilmektedir (a.g.e., a.y.; DBS, VII, ; EJd., II, ). Abiram kelimesine hem Ahd-i Atîk'te (Sayılar, 16/1; I. Krallar, 16/34), hem de abrm ve abirami şekliyle milâttan önce XIV ve XIII. yüzyıllara ait Ras Şamra metinlerinde rastlanmaktadır. İbrânîce iştikakı bulunmayan abraham, muhtemelen abramın diyalektik bir varyantı veya Ârâmî dilindeki açılımıdır (EJd., II, ; IDB, I, 15). Kuzey Sâmî dilinde bir isim olan Abram, İbrâhim'in güneyde ikamet ettiği dönemde Abraham'a dönüşmüştür (DBS, VII, ). Kur'an'da İbrâhim ismi altmış dokuz yerde geçmektedir. Kur'an ve hadisler dışındaki İslâmî kaynaklarda kelimenin meşhur olan "İbrâhîm" şeklinden başka telaffuzları da vardır (aş.bk.).

Yahudilik. Hz. İbrâhim Kitâb-ı Mukaddes'te Terah'ın oğlu, İbrânîler'in atası, inananların babası ve Allah'ın dostu olarak takdim edilmektedir (Tekvîn, 11/26; Galatyalılar'a Mektup, 3/; Yakub'un Mektubu, 2/23). Tevrat'ta şeceresi Nûh, Sâm, Arpakşad, Şelah, Eber, Peleg, Reu, Seruc, Nahor, Terah, Abram şeklinde gösterilir (Tekvîn, 11/; I. Tarihler, 1/). Putperest olan Terah'ın (Yeşû, 24/2) Abram'dan başka Nahor ve Haran adında iki oğlu daha vardır (Tekvîn, 11/). Soy kütüğünde ilk sırada yer almasına rağmen İbrâhim muhtemelen kardeşlerin en küçüğüdür. Adının ilk sırada geçmesi İbrânîler'in atası olması itibariyle derecesinin yüksekliğindendir (DB, I/I, s. 74).

Tevrat'a göre (Tekvîn, 11/28, 31; 15/7; Nehemya, 9/7) İbrâhim Keldânîler'in Ur şehrinde doğdu. Tevrat'ın İbrânîce metninde doğum yeri "Ûr Kasdîm" şeklinde anılmakta olup bu ifade Yunanca'ya "Kaldeliler'in Ur şehri" olarak çevrilmiştir (a.g.e., V/II, s. ). Ur Kasdîm'in Aşağı Babilonya'da Fırat'ın batı yakasında, bugünkü Bağdat'ın km. güneydoğusundaki Tel el-Mukayyer denilen yer olduğu belirtilmektedir. Bir yoruma göre ise Hz. İbrâhim'in doğduğu yer Kuzey Suriye'de Harran'a çok yakın olan Ura'dır (The Torah: A Modern Commentary, s. 91). Ruhban metnindeki bilgiye göre İbrâhim ailesiyle birlikte Ur'dan Harran'a, oradan Ken'ân'a gitmiştir (Tekvîn, 11/, ); ancak Yahvist gelenek, zımnen de olsa İbrânîler'in asıl vatanının Harran çevresi olduğunu belirtmektedir (Tekvîn, 24/4, 7, 10; 27/43; 28/10; 29/4). Kitâb-ı Mukaddes geleneği İbrâhim'in memleketi olarak Kuzey Mezopotamya'yı, yani Güneydoğu Anadolu'ya tekabül eden bölgeyi gösterir (IDB, III, ). Bugün artık Hz. İbrâhim ve ailesinin anayurdunun, içinde Harran'ın da bulunduğu bu bölge olduğu kabul edilmektedir (Wright, s. ).

Hz. İbrâhim'in yaşadığı dönem tam olarak bilinmemektedir. Araştırmacılar, Tevrat'ta nakledilen hayat hikâyesinin çeşitli metinlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulduğunu söyler. Julius Wellhausen ekolünün ortaya koyduğu Tevrat'ın edebî tahliline göre Hz. İbrâhim'le ilgili Tevrat'taki bilgiler Yahvist, Elohist ve Ruhban metinlerine dayanır. Yahvist metin milâttan önce yıllarında, Elohist metin milâttan önce VIII. yüzyılda, Ruhban metni ise milâttan önce 'lerde yazılmıştır. Tevrat'ta Hz. İbrâhim'le ilgili bilgilerin Bâbil esareti devrine ait rivayetler olduğu, esaret sonrası dönemde Ruhban metni yazarının buna bazı ilâveler yaptığı, Doğu krallarıyla ilgili Tekvîn'in babındaki bilgilerin ise çok daha sonra Helenistik dönemde eklendiği ileri sürülmektedir (ER, I, 14). İbrâhim'in çağdaşı olarak takdim edilen Sennear (Şinar) veya Babilonya Kralı Amrafel'in, Bâbil Kralı Hammurabi ile aynı kişi olduğu yönündeki yaygın görüş kabul edilirse İbrâhim'in milâttan önce XXII-XX. yüzyıllarda yaşadığı söylenebilir (DBS, I, ; ER, I, 13; EJd., XVI, 3). Hz. İbrâhim'in dünyaya gelişi, çocukluğu ve gençliğiyle ilgili olarak sadece Kitâb-ı Mukaddes dışı yahudi dinî literatüründe bilgi bulunmakta olup bu bilgiler İslâmî kaynaklarla büyük oranda benzerlik taşımaktadır.

Tevrat'a göre Hz. İbrâhim'e ilk vahiy Ur şehrinde gelmiştir. Burada tanrıların en büyüğü sayılan Sin adına yapılmış pek çok tapınak vardı. Sin kültü Babilonya'da da yaygındı. "Nehrin (Fırat) öte yakasında yaşayan" İbrâhim'in babası da putperestti (Yeşû, 24/2; Judith, s. 5/). Böyle bir ortamda Allah İbrâhim'i peygamber olarak seçmiş; ona büyük millet olacağı, mübarek kılınacağı, adının büyük olacağı, yeryüzünün bütün milletlerinin onda mübarek kılınacağı müjdesi verilmiştir (Tekvîn, 12/; 18/18). Yine Tevrat'a göre kendisine ve zürriyetine miras olarak verilen diyara gitmesi emredilmiştir (Tekvîn, 15/7; Resullerin İşleri, 7/). Terah, oğlu Haran'ın ölümünden sonra diğer oğlu Abram'ı, Haran'ın oğlu ve kendi torunu Lût'u, Abram'ın eşi Sâre'yi alarak Ken'ân diyarına gitmek üzere Keldânîler'in Ur şehrinden ayrılıp Harran'a varmış (Tekvîn, 11/), İbrâhim ve beraberindekiler Terah'ın ölümüne kadar uzun bir süre Harran'da kalmışlardır (Tekvîn, 11/31). Nihayet İbrâhim, yetmiş beş yaşında iken Rabb'in emri üzerine eşi Sâre ve yeğeni Lût ile birlikte Harran'da kazandıkları malları ve yanında çalışan insanları alarak Ken'ân diyarına gitmiş (Tekvîn, 12/), bölgede kıtlık baş gösterince güneye doğru yoluna devam ederek Mısır'a ulaşmıştır (Tekvîn, 12/). Bir süre sonra da Sâre, Lût ve Sâre'nin câriyesi Hâcer'le birlikte Ken'ân diyarına, ilk mezbah yaptığı Beyt-el'e (Bethel) dönmüş (Tekvîn, 12//4), burada Mısır'dan getirdikleriyle birlikte serveti daha da artmıştır. Bundan sonra İbrâhim ile Lût birbirlerinden ayrılırlar. Lût, Erden havzasını tercih ederken İbrâhim Hebron'a giderek Mamre meşeliğine yerleşir. Rab o bölgeyi bütünüyle onun soyuna vereceğini bildirir (Tekvîn, 13/18). Elam kralının Filistin'i işgal edip Sodom ve Gomore'yi yağmalaması ve Lût'u esir alması üzerine Amoriler'le bir antlaşma yapan İbrâhim, adamları ve müttefikleriyle birlikte işgalcileri Filistin'den kovarak yeğeni Lût ile halkını kurtarmıştır (Tekvîn, 14/).

Hz. İbrâhim, vaad edilen Ken'ân diyarının kendisine verileceğine inanmakla beraber bu hususta Tanrı'dan gözle görülür bir işaret ister ve bu işaret kendisine gösterilir (Tekvîn, 15/). Ayrıca ona zürriyetinin çok olacağı müjdesi verilir (Tekvîn, 15/). Fakat Ken'ân diyarına gelişin onuncu yılında hâlâ çocuksuz olan Sâre câriyesi Hâcer'i kocasına verir ve Hz. İbrâhim seksen altı yaşında iken İsmâil dünyaya gelir (Tekvîn, 16). İsmâil'in doğumundan sonra geçen on üç yıllık süreyle ilgili Tevrat'ta bilgi yoktur. İbrâhim doksan dokuz yaşına gelince kendisine Sâre'nin de bir çocuk doğuracağı müjdelenir, bütün Ken'ân diyarı zürriyetine ebedî mülk olarak vaad edilir (Tekvîn, 12/, ; 13/; 15/; 17/; 18/18; 21/12; 22/). Bu ahdin simgesi sünnet olmaktır. İbrâhim sünnet olunduğunda doksan dokuz, İsmâil de on üç yaşındadır (Tekvîn, 17/).

Hz. İbrâhim , Sâre doksan yaşında iken İshak doğar. Fakat İshak'ın sütten kesilmesinin ardından kıskançlık duyguları kabaran Sâre'nin isteği ve Rabb'in emri üzerine İbrâhim, Hâcer ile İsmâil'i evden uzaklaştırır. Onlar bir süre Beerşeba çölünde dolaştıktan sonra Paran (Fârân*) çölüne gidip orada yaşarlar (Tekvîn, 21/). Tevrat'taki konuyla ilgili bilgiler bazı problemler taşımaktadır. Meselâ Sâre'nin, doğduğu günden itibaren İsmâil'i kıskanmasına rağmen kendi oğlu İshak dünyaya gelinceye kadar on üç yıl boyunca ona katlanmış olması zayıf bir ihtimaldir. Ayrıca Tevrat'ta bildirilenlere bakılırsa o sırada on yedi yaşında bulunması gereken İsmâil'den "çalı dibine atılan küçük bir çocuk" olarak söz edilmesi de (Tekvîn, 21/) tuhaftır. Diğer taraftan İshak'ı müjdelemek üzere misafirler (melekler) geldiğinde (Tekvîn, 18/) İbrâhim'in, eşi Sâre ve uşağı ile birlikte oturduğu bildirilmekte, fakat İsmâil ile annesinden hiç söz edilmemektedir. Halbuki Sâre'nin onların dışarı atılmalarını istemesi bir arada bulundukları kanaatini vermektedir. Bütün bunlar, İslâmî kaynaklarda belirtildiği üzere İsmâil'in çok küçük yaşta iken annesiyle birlikte evden uzaklaştırıldığı ihtimalini güçlendirmektedir.

Tevrat'a göre İbrâhim, Mamre'den cenup diyarına göç eder ve Kadeş ile Şur arasındaki Gerar'a gider (Tekvîn, 20/). Kral Abimelek'le yaptığı anlaşma uyarınca orada bir kuyu kazar ve oraya Beer-şeba (yemin kuyusu / yedi kuyu) adını verir (Tekvîn, 21/).

İshak büyüdüğünde İbrâhim'e onu kurban etmesi emredilmiş, İbrâhim oğlunu kurban etmek üzere Moriya diyarına götürmüşse de Rab onun yerine bir koç göndermiştir (Tekvîn, 22). Tevrat'a göre Sâre yaşında Hebron'da vefat etmiş ve İbrâhim tarafından Makpela mağarasına defnedilmiştir (Tekvîn, 23). Yaşı 'a varan İbrâhim, İshak'ı evlendirmiş (Tekvîn, 24), kendisi de Ketura adında bir kadınla evlenmiş ve ondan Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yişbak ve Şuah adındaki çocukları doğmuştur (Tekvîn, 25/; krş. Taberî, I, ). Hz. İbrâhim kendisine ait her şeyi İshak'a bırakır. Câriyelerinin oğullarına ise hediyeler verir ve onları oğlu İshak'ın yanından ayırarak şark diyarına gönderir. yaşında vefat eden İbrâhim'i oğulları İsmâil ve İshak Makpela mağarasına, Sâre'nin yanına gömerler (Tekvîn, 25). Bugün burası Halîl (Hebron) diye adlandırılmaktadır.

Ahd-i Atîk'e göre İbrâhim Allah'ın dostudur (İşaya, 41/8; II. Tarihler, 20/7). İsrâil, İbrâhim'in zürriyeti diye çağrılmaktadır (İşaya, 41/8; Yeremya, 33/26; Mezmur, /6; II. Tarihler, 20/7). Ahd-i Atîk yazarları çeşitli vesilelerle onu örnek bir şahsiyet olarak gösterirler; Yahve, "İbrâhim'in Allah'ı" diye tavsif edilir (Çıkış, 3/6, 15, 16; 4/5; Ester, 13/15; 14/18; Mezmur, 46/10). Rab, İbrânîler'in Ken'ân diyarındaki haklarını kendisinin İbrâhim'e görünmesine, ona yaptığı vaad ve ahidlere bağlar (Çıkış, 6/3, 8; 32/13; Tesniye, 34/4); Hz. Mûsâ, Yeşû, İlyâ, Dâvûd, Nehemya hep bu ahdi hatırlatırlar (Çıkış, 2/24; Sayılar, 32/11).

Kitâb-ı Mukaddes dışındaki yahudi dinî literatüründe de İbrâhim yahudi dindarlığının modeli olarak gösterilir. Talmud ve Ahd-i Atîk tefsirlerinde, Hz. İbrâhim'in bütün emirleri daha onlar vahyedilmeden önce yerine getirdiği, şifahî Tora'ya uygun davrandığı, Mûsâ şeriatının hükümlerini uyguladığı, bunları oğlu İshak ile torunu Ya'kūb'a da vasiyet ettiği ve sabah ibadetini ilk defa onun tesis ettiği kabul edilmektedir. En önemli fazileti Allah'ı ilk tanıyan kimse olmasıdır. Onun bir, üç, on veya kırk sekiz yaşında Allah'ı tanıdığı ileri sürülmektedir. Bir put ustası olan babasının putlarını reddettiği için Kral Nimrod (Nemrûd) onu ateşe atmış ve Cebrâil kendisini ateşten kurtarmıştır. İbrâhim, Allah'ın kendileriyle rüya veya rü'yette değil açık olarak konuştuğu büyük peygamberlerden biridir. Keldânîler'in ülkesinde gerçek Tanrı'nın bilgisine erişmiş, ilâhî dil olan İbrânîce'yi öğrenmiş, memleketinin putperestliğini reddetmiş, Tanrı'nın buyruğu üzerine ülkesini terkederek Ken'ân diyarına gitmiştir (EJd., II, ; ER, I, 16).

Hıristiyanlık. Hz. İbrâhim hıristiyan kültüründe de özel bir yere sahiptir. Ahd-i Cedîd'de Zekeriyyâ ve Meryem, İbrâhim'e yapılan vaadleri ve onunla akdedilen ahdi dile getirmekte (Luka, 1/55, 73), İbrâhim'in soyundan geldiği belirtilen Hz. Îsâ (Matta, 1/1; Luka, 3/34) muhtelif kişileri "İbrâhim kızı veya oğlu" diye adlandırmakta (Luka, 13/16; 19/9), "İbrâhim zürriyetiyiz" diyen yahudilere onun gibi davranmazlarsa bütün ayrıcalıklarını kaybedecekleri uyarısında bulunmaktadır (Yuhanna, 8/). Diğer peygamberlerle birlikte "Allah'ın melekûtunda" olan İbrâhim (Luka, 13/28) bütün inananların, doğruların ve yahudilerin (Luka, 16/) atasıdır; diğer milletler onun gölgesinde oturacaklardır (Matta, 8/11).

Petrus, İstefanos (Resullerin İşleri, 3/25; 7/, 17) ve Pavlus (İbrânîler'e Mektup, 6/13) yahudilere ataları İbrâhim'e yapılan vaadleri hatırlatır. Pavlus, bu vaadlerin İbrâhim'in oğlu (İbrânîler'e Mektup, 2/16) Îsâ Mesîh'te gerçekleştiğini belirtmekte (Galatyalılar'a Mektup, 3/), İbrâhim'in zürriyetinden olmaktan çok onun yolundan gitmenin önemli olduğunu vurgulamaktadır (Romalılar'a Mektup, 9/). Hıristiyanlar, Pavlus'tan itibaren onu bir iman modeli olarak kabul etmektedirler. Yeryüzünün bütün milletleri İbrâhim vasıtasıyla ilâhî lutfa nâil olmuşlardır. Kendisi Allah'a imanıyla sâlih sayılmıştır (Romalılar'a Mektup, 4/3; krş. Tekvîn, 15/6). İbrâhim'in imanını taklit edip o imanda yaşayanlar onun mânevî çocuklarıdır (Romalılar'a Mektup, 4/11, 12), dolayısıyla onun vasıtasıyla mübarek kılınmışlardır. Yahudiler İbrâhim'e kan bağı ile, hıristiyanlar ise iman bağı ile bağlıdırlar. O inananların babasıdır.

Tarihçi Josephus, Berosus'tan naklen, tûfandan on nesil sonra Keldânîler arasında yaşadığı bildirilen büyük sâlih kişinin İbrâhim olduğunu söyler. Ona göre İbrâhim, semayı gözlemleyerek Allah'ın varlığını akıl yoluyla bulan ilk kişidir. Yahudi filozof Philo'ya göre ise İbrâhim, Mûsâ şeriatını değil tabiat şeriatını uygulamıştır. Tarihçi Nicolas de Damas, İbrâhim'in bir ordu ile Kalde'den çıktığını, önce Şam'a gidip orada bir süre kaldığını, daha sonra Ken'ân diyarına girdiğini nakletmektedir. Justin'e göre İbrâhim Şam'ın dördüncü kralı idi. Josephus, Philon, Nicolas de Damas gibi bazı kilise yazarları Hz. İbrâhim'in astronomi, metafizik ve matematikteki derin bilgisinden bahsetmektedir. Suidas harfleri ve İbrânî dilini, Isidore de Seville ise Süryânî ve Keldânî harf karakterlerini onun icat ettiğini söylemektedir. Yesirah kitabı ile 88 ve Mezmurlar ona nisbet edilmektedir.

Kilise, inananların atası kabul ettiği İbrâhim'in adını IX. yüzyıldan itibaren şehidler kütüğüne (martyrologes) kaydetmiştir. İbrâhim'in oğlunu kurban etmesi hadisesi Papa Damase'tan itibaren âyin kitabına alınmıştır. Kıbtî kilisesi onu 28 Mart'ta anarken Süryânî kilisesi, ateşe atıldığı kabul edilen 20 Ocak'ta özel tören düzenlemektedir (DB, I/I, s. ).

Kitâb-ı Mukaddes dışında kalan ve apokrif kabul edilen eserlerde de Hz. İbrâhim'le ilgili bilgiler vardır. II. yüzyıla ait Apocalypse d'Abraham adını taşıyan apokrif eserde İbrâhim'in put ustası olan babasına yardım ettiği, ancak çeşitli olaylar sebebiyle zihninde putlara tapmanın meşruluğu hakkında şüpheler uyandığı nakledilir (DBS, I, ; EJd., II, ). Hz. İbrâhim'le ilgili diğer bir apokrif kitap da Testament d'Abraham adını taşımakta ve onun vefatını anlatmaktadır (DBS, I, ). Yazılış tarihi bilinmeyen bu eserde müellif Hz. Mûsâ'nın vefatıyla ilgili yahudi kaynaklarından faydalanmıştır (EJd., II, ; Ginzberg, I, ).

İslâm. Hz. İbrâhim, Kur'ân-ı Kerîm'de kendisinden en çok söz edilen ülü'l-azm peygamberlerden biridir. Ancak Kur'an peygamberlere ilişkin açıklamalarında takip ettiği, muhataplarının dinî ve ahlâkî yönden aydınlanmasını ve ders almasını amaçlayan genel yöntemine uygun olarak İbrâhim'den bahsederken de -Tevrat'ta olduğu gibi kronolojik akışa göre bilgi vermek yerine- çeşitli sûrelerde münasebet düştükçe onun genel inanç tarihindeki yerini, öğretisinin ana hatlarını ve özelliklerini, tebliğ faaliyetleri ve yöntemlerini, kişiliğinin dinî, ahlâkî, içtimaî ve ailevî boyutlarını tanıtmış, bu konularla ilgisi ölçüsünde hayatından da bazı kesitler vermiştir.

Hz. İbrâhim, Kur'an ve hadislerde sadece "İbrâhîm" şeklinde anılırken diğer İslâmî kaynaklarda bu adın "İbrâhâm", "İbrâhim" ve "İbrahem" telaffuzlarına da rastlanmaktadır. "İbrâhûm", "İbrâhum" ve "İbrâhem" söyleyişlerini ekleyerek bu farklılığın sayısını yediye çıkaranlar da vardır (Jeffery, s. 45; Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. ; Nevevî, I, 98; Fîrûzâbâdî, VI, 32). Arap dilcileri "İbrâhîm" kelimesinin Arapça olmadığını kabul ederek menşeini araştırmışlardır. Mâverdî ve Ebü'l-Bekā, kelimenin Süryânîce olduğunu ve "eb rahîm" (merhametli baba) anlamına geldiğini kaydetmektedir (Mustafavî, I, 8; Nevevî, I, 98). Fakat çağdaş araştırmacılar kelimenin aslının İbrânîce Abraham olduğunu belirtmektedirler (Jeffery, s. 45).

İslâmî kaynaklarda Hz. İbrâhim'in şeceresi İbrâhim b. Târih (Terah) b. Nâhor b. Sârûğ (Serûc) b. Erğu (Reu) b. Fâliğ (Peleg) b. Âbir (Eber) b. Şâleh (Şelah) b. Fînân (Kaynân) b. Erfahşed (Arpakşad) b. Sâm b. Nûh şeklinde verilmektedir (Taberî, I, ; Sa'lebî, s. 72). Kur'ân-ı Kerîm'de babasının adı Âzer olarak geçmekte ve onun putperest olduğu bildirilmektedir (el-En'âm 6/74). Kur'an ve hadisler dışındaki İslâmî kaynaklarda Hz. İbrâhim'in babasından hem Âzer hem de Kitâb-ı Mukaddes'teki gibi Târih (Târah) diye söz edilmekte, annesinin adı Ûşâ, Nûnâ ve Ebyûnâ olarak gösterilmektedir (İbn Sa'd, I, 46).

Tarih ve tefsir kitaplarında, Hz. İbrâhim'in Ahvaz bölgesindeki Sûs'ta veya Bâbil'deki Kûsâ denilen yerde yahut Kesker sınırındaki Verkā'da doğduğu, daha sonra babasının onu Nemrûd'un bulunduğu Kûsâ'ya götürdüğü ileri sürülmektedir. Harran'da dünyaya geldiği ve babasının kendisini Bâbil'e götürdüğü de rivayet edilir (Sa'lebî, s. 72). İbn Sa'd'ın naklettiğine göre babası aslen Harranlı olup buradan Hürmüzcird'e göç etmiş, İbrâhim burada doğmuştur (eṭ-Ṭabaḳāt, I, 46). Bugünkü Urfa şehrine tarih içinde Edessa, Orhai, Urhay ve Ruha adlarının verildiği bilinmektedir (İA, XIII, 50). Tevrat'ta Hz. İbrâhim'e gösterilen hedefle takip ettiği güzergâh dikkate alındığında doğduğu şehrin Kaldeliler'in Ur şehri değil bugünkü Urfa olması, orada doğup ateşe atılmış, ardından Harran'a ve buradan da Filistin'e gitmiş bulunması daha mâkul görünmektedir.

Müslüman tarihçilerin kaydettiğine göre kâhin ve müneccimlerin o sene bölgede doğacak İbrâhim adlı bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini, Nemrûd'un saltanatına son vereceğini söylemeleri, diğer bir rivayete göre ise kendisinin bu mahiyette bir rüya görmesi üzerine Nemrûd hamile kadınları bir yere toplamış ve doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini, ayrıca erkeklerin eşlerinden uzaklaştırılmasını emretmiştir. Bunun üzerine Âzer, İbrâhim'e hamile kalan karısını Kûfe ile Basra arasındaki Ur şehrine (veya Verkā denilen yere) götürüp bir mağaraya saklamış, İbrâhim bu mağarada doğmuştur (Sa'lebî, s. ; Taberî, I, ; İbnü'l-Esîr, I, ; İA, V/2, s. ). İbrâhim mağarada on beş ay kalmış, ancak bir ayda dışarıdaki bir yıl kadar gelişme göstererek on beş yaşındaki bir çocuğun vücut ve zekâ seviyesine erişmiştir. İbrâhim, Kur'ân-ı Kerîm'de ayrıntılı biçimde anlatılan (el-En'âm 6/), Allah'ın sonsuz varlığına ve birliğine dair istidlâllerini de bu mağaradan ayrılışını takip eden günlerde yürütmüştür. Buna göre bir akşam vakti mağaradan çıkarılan İbrâhim, babasına gördüğü şeylerin ne olduğunu ve bunların bir yaratıcısının bulunup bulunmadığını sormuş, onların bir rabbi olması gerektiğini düşünmüş; yıldızları, ayı ve güneşi görünce her biri için, "Rabbim budur" demiş; fakat gördükleri kısa süre sonra sönüp gidince, "Ben böyle sönüp batanları sevmem" diyerek bunların hiçbirinin ilâh olamayacağını ifade etmiş; "Hiç şüphesiz ben, bir tevhid ehli olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim, ben müşriklerden değilim" diyerek bir olan Allah'a dönmüştür (aynı bilgiler İbrânî kaynaklarında da bulunmaktadır; bk. İA, V/2, s. ). Rabbi İbrâhim'e, "Müslüman ol!" dediğinde, "Âlemlerin rabbine teslim oldum" (el-Bakara 2/) diyerek bu davete icâbet etmiştir. Bununla birlikte, "Andolsun İbrâhim'e daha önce rüşdünü vermiştik; biz onu iyi tanırdık" (el-Enbiyâ 21/51) meâlindeki âyetin de işaret ettiği gibi İbrâhim peygamberlik öncesinde de doğru yolda idi. Hz. Nûh'a verilenler Hz. İbrâhim'e de tavsiye edilmiş (eş-Şûrâ 42/13), ona sahîfeler verilmiştir (en-Necm 53/; el-A'lâ 87/19). Müslüman tarihçiler Hz. İbrâhim'e on sahîfe indirildiğini, bunların mesellerden ibaret olduğunu bildirirler (Taberî, I, ).

Hz. İbrâhim, peygamber olarak seçilip kavmine gönderildiğinde önce babasına hak dini tebliğ etmişse de babası onu kovmakla tehdit etmiştir (Meryem 19/). İbrâhim daha sonra kavmini de dine davet etmiş, ancak olumlu sonuç alamamıştır (el-En'âm 6/; el-Enbiyâ 21/; eş-Şuarâ 26/; el-Ankebût 29/; es-Sâffât 37/; ez-Zuhruf 43/). Kur'an'da Hz. İbrâhim'in babası için Allah'tan af dilediği, fakat bu dileğinin kabul edilmediği belirtilmektedir (Meryem 19/; et-Tevbe 9/).

Kur'an'ın özellikle ikinci ve üçüncü Mekke dönemine ait sûrelerinde İbrâhim'in, babasının ve kavminin taptığı putlara karşı mücadele ettiği ve bir tek Tanrı inancını savunduğu; gök cisimlerine ve bunların sembolleri olan putlara tapmanın mânasız olduğunu, hiç kimseye fayda veya zarar vermesi mümkün olmayan bu cisimlere tapmaktan vazgeçmeleri gerektiğini söylediği ifade edilir. Hz. İbrâhim'in ay, güneş ve yıldızları görüp önce, "Bunlar benim rabbimdir" demesi, daha sonra da batıp giden şeylerin rab olamayacağını belirtmesi, İslâmî kaynaklarda onun henüz küçük yaşta iken dinî bir endişe taşıdığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak bu olaydan, İbrâhim'in kısa bir süre için bile olsa gök cisimlerini gerçekten tanrı zannettiği şeklinde bir sonuç çıkarılmamalı, bu husus, sadece kavminin dinî telakkilerinin anlamsızlığını vurgulamak için başvurduğu bir tartışma yöntemi ve muhakeme tarzı olarak kabul edilmelidir. Zira ay battığında söylediği, "Rabbim bana doğru yolu göstermezse " sözü, güneş batınca da, "Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım" demesi, hadisenin kavmine tevhid inancını tebliği esnasında vuku bulduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Kur'an'da, Hz. İbrâhim'in Allah'a ölüleri nasıl dirilttiğini sorması da aslında inandığı halde "kalbinin tatmin olması" şeklinde olumlu bir gerekçeyle açıklanmaktadır (el-Bakara 2/). Bu olay Midraş haggadol'da da kaydedilmektedir (Sidersky, s. ).

Hz. İbrâhim'in putları kırması ve bu yüzden putperestlerce ateşe atılmasına rağmen ateşin kendisini yakmaması, onun tevhid mücadelesinin güzel bir hâtırası olarak Kur'an'da ve bazı ayrıntılarla birlikte diğer kaynaklarda yer alır. Buna göre İbrâhim, taptıkları putların ne kadar âciz ve işe yaramaz olduğunu kavmine göstermek üzere fırsat kollar. Nihayet bir bayram günü halk şenlik için şehir dışına çıkınca (es-Sâffât 37/) put evine girerek en büyük put dışındaki bütün putları kırar. Kavmi döndüğünde durumu görüp İbrâhim'i sorguya çeker, İbrâhim, "Belki de şu büyükleri yapmıştır, ona sorun" der (el-Enbiyâ 21/; es-Sâffât 37/). Nihayet putperest yönetim İbrâhim'i ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya kalkışır (el-Enbiyâ 21/68; el-Ankebût 29/24). Ancak Allah'ın, "Ey ateş, İbrâhim'e karşı serinlik ve esenlik ol!" emri üzerine ateş İbrâhim'i yakmaz (el-Enbiyâ 21/). Tarih ve tefsir kaynaklarının çoğunda, Bakara sûresinde (2/) Hz. İbrâhim'le tartışarak tanrılık iddiasında bulunduğu, fakat İbrâhim'in ortaya koyduğu deliller karşısında yenik düştüğü bildirilen kişinin onu ateşe atan toplumun lideri Nemrûd olduğu kabul edilir.

Kur'an dışındaki İslâmî eserlerde daha da zenginleştirilen bu bilgiler (Taberî, I, ; Sa'lebî, s. ; İbnü'l-Esîr, I, ) yahudi kaynaklarında da vardır (İA, V/2, s. ). Hz. İbrâhim'in ateşe atılması Tevrat'ta yer almamakla birlikte Kitâb-ı Mukaddes dışı yahudi literatüründe tafsilâtıyla anlatılmaktadır (Sidersky, s. ). Aynı olay Saint Jerome, Saint Augustin ve Saint Ephrem gibi kilise babaları tarafından da nakledilmektedir (DBS, I, 19).

Kitâb-ı Mukaddes'te olduğu gibi İslâmî kaynaklara göre de Hz. İbrâhim eşi Sâre, yeğeni Lût ve diğer adamlarıyla birlikte Nemrûd'un ülkesini terkederek önce Harran'da, ardından Ürdün'de bir süre kalmış, oradan Mısır'a gitmiş, daha sonra Filistin diyarına dönmüştür (İbn Sa'd, I, 46; Taberî, I, ; Sa'lebî, s. 79; krş. Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/71; el-Ankebût 29/26; es-Sâffât 37/).

Hz. İbrâhim'in, Mısır'da bulunduğu sırada can güvenliği kaygısıyla eşini kız kardeşi olarak tanıtması Tevrat'ta olduğu gibi (Tekvîn, 12/) Kur'an dışındaki İslâmî kaynaklarda da anlatılmaktadır. Bir hadise göre İbrâhim üç defa yalan söylemiştir: Kavmi tarafından çağrıldığında hastayım demesi, putları kimin kırdığı sorulduğunda, "Bunu büyükleri yapmıştır" cevabını vermesi ve eşini kız kardeşi olarak tanıtması (Buhârî, "Enbiyâʾ" 8; Müslim, "Feżâʾil" ; Taberî, I, ; İbnü'l-Esîr, I, ). Bu son hadise Gerar diyarında ve Kral Abimelek zamanında olmak üzere Tevrat'ta bir defa daha tekrarlanmakla birlikte (Tekvîn, 20/) İslâmî kaynaklarda bu ikincisinden söz edilmemiştir.

Bir rivayete göre Hz. İbrâhim, Mısır dönüşü Filistin topraklarında Seb'a (Şeba) denilen yerde bir kuyu açar ve bir mescid yapar; fakat halkı kendisine iyi davranmayınca orayı terkeder; ayrıldıktan sonra da kuyunun suyu çekilir. Halk yaptıklarına pişman olarak ona gider ve geri dönmesi için yalvarır. İbrâhim dönme talebini reddederse de onlara yedi keçi verir ve bu hayvanları sularken kuyunun suyunun tekrar çıkacağını söyler (Taberî, I, ).

Kur'an'a göre Hz. İbrâhim ve Lût, putperest kavmi terkedip Allah'ın kendilerine vaad ettiği bereketli ülkeye ulaştıktan sonra Lût kavmine gitmekle görevlendirilir ve İbrâhim'den ayrılır (el-Ankebût 29/28). Hz. İbrâhim, kavminden ayrılıp hicret ettikten sonra (el-Enbiyâ 21/71; el-Ankebût 29/26) yaşı bir hayli ilerlemiş olduğu ve hiç çocuğu bulunmadığı için Allah'tan sâlih bir evlât ister; kendisine akıllı (halim) bir çocuk müjdelenir (es-Sâffât 37/). Hz. İbrâhim'in ilk çocuğu hem Tevrat'a hem de Kur'an'a göre İsmâil'dir.

İbrâhim'in Hebron'da Mamre meşeliğinde ikamet ederken kendisine bir grup misafirin geldiğine dair Tevrat'ta geçen kıssa (Tekvîn, 18/) bazı farklılıklarla Kur'an'da da yer almaktadır. Buna göre Hz. İbrâhim'e Allah'ın elçileri misafir olarak gelirler. İbrâhim onlara kızartılmış buzağı ikram eder; fakat misafirler yemezler; durumdan kaygılanan İbrâhim'e endişe etmemesini, Lût kavmi için geldiklerini söylerler, ayrıca ona bir oğlu olacağı müjdesini verirler. O esnada ayakta olan hanımı bu müjdeyi duyunca gülerek bu iki yaşlı insandan çocuk doğmasının şaşılacak bir şey olduğunu söyler. Bunun üzerine melekler Allah'ın emrine şaşmamaları gerektiğini hatırlatırlar (Hûd 11/; el-Hicr 15/; el-Ankebût 29/).

Hâcer'i kendi rızâsı ile İbrâhim'e veren Sâre'nin İsmâil'in doğması üzerine kıskançlığa kapılıp onlarla bir arada yaşamak istemediğini İslâmî kaynaklar da kaydeder. Fakat götürüldükleri yerle bu sırada İsmâil'in kaç yaşında olduğu gibi konularda önemli farklılıklar vardır. İslâmî kaynaklara göre Allah İbrâhim'den, Hâcer ile İsmâil'i Mekke'nin bulunduğu yere götürmesini ister (İbnü'l-Esîr, I, ). Kur'an'ın ifadesiyle İbrâhim zürriyetinden bir kısmını Beytülharâm'ın yanına bırakır (İbrâhîm 14/37). Yine Kur'an'dan anlaşıldığı kadarıyla İsmâil Hz. İbrâhim'in ilk çocuğudur ve oraya bırakıldığında daha çok küçüktür (es-Sâffât 37/).

İshak'ın kurban edilmesine dair Tevrat'ta geçen olay (Tekvîn, 22), İshak adı zikredilmeden bazı farklılıklarla Kur'an'da ve diğer İslâmî kaynaklarda da yer almaktadır. Buna göre Hâcer ile İsmâil'i Mekke'nin bulunduğu yere bırakan ve kendisi Filistin'de yaşayan Hz. İbrâhim, ilk çocuğu koşar çağa gelince onu kurban etmekle imtihan edilir. Hz. İbrâhim bu imtihanı başarır ve mükâfat olarak geriden gelecekler arasında ismi ebedîleştirilir (es-Sâffât 37/).

Hz. İbrâhim zaman zaman Mekke'deki Hâcer'i ve İsmâil'i ziyaret eder. Bazı rivayetlere göre İbrâhim Filistin'den Mekke'ye üç defa gitmiştir. İlk seyahatini Allah'ın buyruğu üzerine burakla yapmış, Cebrâil'in kendisine yol gösterdiği bu yolculukta iki yaşındaki oğlu İsmâil'i önüne, Hâcer'i terkisine bindirerek onları bugünkü Beytullah'ın bulunduğu yere bırakmıştır. Ailesini ziyaret için Mekke'ye ikinci defa gittiğinde Hâcer'in vefat ettiğini öğrenmiş, İsmâil'i de görememiştir. Kâbe'nin temellerinin yükseltilmesi emrini aldığında üçüncü defa Mekke'ye giden İbrâhim, oğlu İsmâil ile birlikte Beytülharâm'ı bina etmiş ve haccı ilân etmekle görevlendirilmiştir (el-Bakara 2/; İbn Sa'd, I, 48). Taberî, Hz. İbrâhim'in Hacur adında bir kadınla daha evlendiğini ve ondan beş oğlunun olduğunu nakleder (Târîḫ, I, ).

Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrâhim'in nerede ve nasıl vefat ettiği bildirilmemektedir. Ancak diğer İslâmî kaynaklara göre ölüm meleği çok yaşlı bir kişi sûretinde geldiğinde İbrâhim ona ikramda bulunur, fakat onun yemek yiyecek hali yoktur. Bunun üzerine İbrâhim ona yaşını sorar; kendisinden iki yaş büyük olduğunu öğrenince onun haline düşmemek için şimdiden ruhunun alınmasını ister, ölüm meleği de bu isteği yerine getirir. Vefat ettiğinde veya yaşında olan İbrâhim'in naaşı Hebron'da Sâre'nin yanına defnedilir (Sa'lebî, s. ; Taberî, I, ).

Hadislerde ve tarih kitaplarında Hz. İbrâhim'in orta boylu, elâ gözlü, güzel ve güler yüzlü, açık alınlı (Ebû Nuaym el-İsfahânî, I, 21), ayak izlerine varıncaya kadar şekil ve şemâilce Hz. Muhammed'e en çok benzeyen insan olduğu nakledilmektedir (Buhârî, "Libâs", 68; Müslim, "Îmân", , ; Müsned, I, , ). Ayrıca onun Kûsâ'da Süryânîce konuştuğu, Harran'dan yola çıkarak Fırat'ı geçtiğinde dilinin de İbrânîce'ye dönüştüğü, tirit yemeğini ilk defa onun yaptığı, "ebü'l-adyâf" (misafirler babası) diye anıldığı, yaşında kendi kendini sünnet ettiği (Sa'lebî, s. 99), kölesini serbest bıraktığı, onların da müslüman olduğu nakledilmektedir (İbn Sa'd, I, ).

Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrâhim'in şahsiyet özellikleri, mânevî ve ahlâkî nitelikleri hakkında geniş bilgi verilmektedir. Buna göre İbrâhim Nûh'un milletindendir (es-Sâffât 37/83), inananların babası (el-Hac 22/78), Allah'ın dostudur (en-Nisâ 4/). Kendisine göklerin ve yerin melekûtu gösterilmiş (el-En'âm 6/75), rabbinin emrettiği yere hicret etmiştir (el-Ankebût 29/26; es-Sâffât 37/99). Onun soyuna da peygamberlik ve kitap verilmiştir (en-Nisâ 4/54; el-Hadîd 57/26). Allah tarafından birtakım kelimelerle sınanan İbrâhim imtihandan başarıyla çıkmış, bu sayede insanlara önder (imam) yapılmıştır (el-Bakara 2/). İbrâhim'in imtihan edildiği kelimelerle ilgili çeşitli yorumlar bulunmaktadır. Bunların ilâhî emir ve yasaklar olduğu söylendiği gibi sayısı onu bulan temizlik kurallarından ibaret bulunduğu da belirtilmektedir. Öte yandan kelimelerden onunun Tevbe (9/), onunun Ahzâb (33/35), onunun Mü'minûn (23/) sûrelerinde yer alan nitelikler olduğu da rivayet edilmektedir. Bu kelimeler ayrıca Nemrûd'la tartışması, kavmiyle ters düşmesi, ateşe atılması, memleketinden hicrete mecbur kalması, oğlunu kurban etmekle imtihan edilmesi şeklinde de yorumlanmaktadır (İbn Kesîr, I, ; Fahreddin er-Râzî, IV, ; İbnü'l-Esîr, I, ). Hz. İbrâhim soyundan da önderler yapması için Allah'a niyazda bulunmuş, fakat ilâhî ahdin zalimleri kapsamadığı bildirilmiştir (el-Bakara 2/). Bu âyet, Allah tarafından insanların önderi kılınan İbrâhim'in soyundan gelmeleri sebebiyle "Allah'ın seçilmiş halkı" olduklarına inanan İsrâiloğulları'nın bu iddialarının geçersiz sayıldığını göstermektedir.

Hz. İbrâhim'in tevhid akîdesini tesis etmesi yanında oğlu İsmâil ile birlikte Kâbe'yi kurması da hem Kur'an'da hem İslâm kültüründe müslümanlardan biri olarak gösterilmesine (el-Bakara 2/; Âl-i İmrân 3/67, 95; en-Nisâ 4/; el-Hac 22/78) ve kendisine itibarlı bir yer verilmesine vesile olmuştur. Allah tarafından Beytullah'ın yeri bildirildikten sonra (el-Hac 22/26) İbrâhim, oğlu İsmâil ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltmiş (el-Bakara 2/) ve bir olan Allah'a adanan ilk mâbed olarak Kâbe inşa edilmiş (Âl-i İmrân 3/96), İbrâhim'den insanlar arasında haccı ilân etmesi, Beytullah'ı temiz tutması istenmiş, böylece bu kutsal mekân bütün müslümanlar için hac yeri ve kıble yapılmıştır (el-Bakara 2/; el-Hac 22/).

Beytullah'ın bulunduğu Mekke için dua eden Hz. İbrâhim Mekke'nin emin bir şehir olmasını dilemiş (el-Bakara 2/; İbrâhîm 14/35), bölgeyi "haram" (kutsal) ilân ederek orada kan dökülmesini ve dışarıda câiz olan diğer bazı işlerin yapılmasını yasaklamıştır. Kendi zürriyetinden Allah'a itaat eden bir ümmet çıkarmasını, onlara peygamber göndermesini niyaz etmiştir (el-Bakara 2/; İbrâhîm 14/35, 40). İbrâhim ve oğlu İsmâil'in dualarında yer alan bu peygamber onların soyundan gelen Hz. Muhammed'dir. Nitekim İsmâil'in neslinden daha başka peygamber de gelmemiştir. "Ben babam İbrâhim'in duası, kardeşim Îsâ'nın müjdesi ve annemin rüyasıyım" (Müsned, IV, , ; V, ) hadisi de buna işaret etmektedir. Hz. İbrâhim'in bu duasına şükran nişânesi olmak üzere müslümanlara namazlarda "salli ve bârik" dualarını okumaları öğütlenmiştir (Buhârî, "Tefsîr", 33/10; "Daʿavât", 31, 32).

Kur'an'da İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya'kūb ve esbâtın yahudi veya hıristiyan oldukları şeklinde yahudi ve hıristiyanlarca ileri sürülen iddia reddedilmekte (el-Bakara 2/, ), buna delil olmak üzere Tevrat ve İncil'in ondan sonra indirildiği hatırlatılmakta (Âl-i İmrân 3/65), "Yahudi yahut hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" diyen yahudi ve hıristiyanlara karşı müslümanlardan, "Hayır, biz Hanîf olan İbrâhim'in dinine uyarız; o müşriklerden değildi" (el-Bakara 2/) demeleri istenmektedir. Öte yandan Arap müşrikleri de İbrâhim'in soyundan gelmek ve onun bina ettiği Kâbe'yi koruma işini üstlenmiş olmaktan onur duyarlardı (Fahreddin er-Râzî, IV, 33). Ancak Kur'an onlara da Hz. İbrâhim'in asla müşriklerden olmadığını, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman olduğunu hatırlatır (Âl-i İmrân 3/67).

Kur'an'da, geçmiş peygamberler içinde özellikle İbrâhim'in öğretisine kalıcı bir değer yüklendiği görülür. Nitekim İslâm Peygamberi'ne, "Doğru yola yönelerek İbrâhim'in dinine uy" diye emredilmiş (Âl-i İmrân 3/95; en-Nahl 16/), Allah'ın onu doğru yola, gerçek dine, hakka yönelen ve puta tapanlardan olmayan İbrâhim'in dinine ilettiği belirtilmiştir (el-En'âm 6/). Resûl-i Ekrem de, "Ben müsamahalı ve kolay olan Hanîflik'le gönderildim" (Müsned, V, ; VI, , ) şeklindeki açıklamasıyla aynı gerçeği dile getirmiştir. Ayrıca İslâm ümmetine de İbrâhim'in Hanîf dinine uyması emredilmiş (Âl-i İmrân 3/95), din bakımından en güzel yolun İbrâhim'in dinini benimsemek suretiyle izlenen yol olduğu ifade edilmiştir (en-Nisâ 4/). Kâbe'nin haremindeki İbrâhim'in makamının namaz yeri kılınması (el-Bakara 2/), İbrâhim'in dinine uyulması emredilmiş (Âl-i İmrân 3/95), onun dininden ancak kendini bilmezlerin yüz çevireceği (el-Bakara 2/), gerçek iman sahiplerine müslüman ismini çok önceden İbrâhim'in verdiği (el-Hac 22/78) bildirilmiştir. İbrâhim dünyada seçkin kılınmış olanlardan, kendisine güzellik verilenlerden, âhirette de sâlihlerdendir (el-Bakara 2/; en-Nahl 16/); Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önderdir (en-Nahl 16/).

Hz. İbrâhim son derece ağır başlı, yumuşak huyluydu, varlığını Allah'a adamıştı (et-Tevbe 9/; Hûd 11/75). Kendisi ve eşi ileri yaşta olduğu halde duası kabul edilerek ona akıllı, iyi huylu ve bilgili iki oğlu olacağı müjdelenmiştir (el-Hicr 15/53; es-Sâffât 37/, ). Sadece kendisi değil ailesi de Allah'ın rahmet ve bereketine mazhar olmuştur (Hûd 11/73). İbrâhim çok misafirperverdir (el-Hicr 15/51); sıdkı bütün bir peygamberdir (Meryem 19/41). Bu sebeple İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda müminler için güzel örnekler bulunduğu bildirilmiştir (el-Mümtehine 60/4).

Kur'an'ı Peygamber'in yazdığı peşin hükmünden hareket eden Christiaan Snouck-Hurgronje'ye göre Hz. Muhammed, ancak hicretten sonra yahudilerle ters düşmesi üzerine İbrâhim'i ilk müslüman ve Hanîf ilân etmiş, İsmâil ile birlikte Kâbe'yi inşa edip hac ibadetini başlatmış bir önder olarak takdim etmiş, İslâm'ı ilk defa İbrâhim'in tebliğ ettiği din olarak tanıtmıştır. Ancak Snouck-Hurgronje'nin bu iddiaları müslümanların tepkisine sebep olduğu gibi Abraham dans le Coran adıyla bir tez çalışması yapan Yoachim Moubarac gibi bazı hıristiyanlarca da eleştirilmiştir. Moubarac, İslâm ve Hıristiyanlığı uzlaştıran bir tavır tesbitine çalışmıştır.

Hadislerde de Hz. İbrâhim'in faziletine dair bilgiler yer almaktadır. Bir hadise göre insanlar kabirden kalktıklarında çıplak olarak haşredilecek ve kıyamet gününde elbise giydirilen ilk peygamber Hz. İbrâhim olacaktır (Buhârî, "Riḳāḳ", 45; Müslim, "Cennet", 58). Diğer bir hadise göre kıyamet gününde Hz. İbrâhim babasıyla karşılaştığında ona, "Ben sana, bana âsi olma demedim mi?" diyecek, o da, "Artık bugün sana âsi olmayacağım" karşılığını verecektir. Hz. İbrâhim babasının affı için Allah'a yalvaracak, fakat dileği kabul edilmeyecektir (Buhârî, "Tefsîr", 26). Bir hadiste, Hz. İbrâhim'in Mekke'yi dokunulmaz bir şehir yaptığı ve onun için dua ettiği, Resûlullah'ın da aynı şeyi Medine için yaptığı bildirilmektedir (Buhârî, "Büyûʿ", 53; "Cihâd", 71, 74; "İʿtiṣâm", 16; Müslim, "Ḥac", , , , , , , ). Mi'racda Hz. Muhammed, Hz. İbrâhim'i yedinci (bazı rivayetlerde altıncı) semada beytülma'mûra dayanmış olarak görmüştür (Buhârî, "Ṣalât", 1; "Tevḥîd", 37; Müslim, "Îmân", , , ). Mekke'nin fethinde Kâbe putlardan temizlendiğinde Hz. İbrâhim ve İsmâil'in, ellerinde fal okları olan sûretleri çıkarılınca Resûlullah, "Yazıklar olsun! Onların bu nesnelerle fal bakmadıklarını bilmiyorlar mı?" demiştir (Buhârî, "Ḥac", 54). Başka bir hadiste nakledildiğine göre kıyamet günü insanlar, Hz. Âdem'den başlayarak bütün peygamberlerden şefaat dileyecekler, fakat her peygamber diğerine gönderecek, Hz. İbrâhim de üç yalanı sebebiyle buna yetkili olmadığını söyleyip gelenleri Hz. Mûsâ'ya yollayacak, sonuçta sadece Hz. Muhammed şefaate yetkili olacaktır (Buhârî, "Riḳāḳ", 51; "Tevḥîd", 19, 24; Müslim, "Îmân", , , , ; Müsned, I, 4).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

İshak peygamber hayatı

Hz. İbrâhim'in Sâre adlı eşinden oğlu olan İshâk Tevrat ve Kur'an'da adı geçen bir peygamberdir, yahudilerin İbrâhim'den sonra ikinci atasıdır ve yaklaşık olarak milâttan önce XIX-XVIII. yüzyıllarda yaşamıştır. İshak isminin Arapça sahak kökünden geldiği yolundaki görüş gerek klasik Arap dilcileri gerekse çağdaş araştırmacılarca reddedilmiş, kelimenin aslının İbrânîce olduğu belirtilmiştir (Lisânü'l-ʿArab, "sḥḳ" md.; Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. ; Jeffery, s. 60). İbrânîce'de Yishak, Grekçe'de İsaak şeklindedir. İbrânîce aslının Arapça'ya baştaki "y" olmaksızın İshak olarak geçmesi hıristiyan menşeini düşündürmektedir. Josef Horovitz'e göre İshak biçimi, Süryânî ve Filistin Hıristiyanlığı'nda da olduğu gibi İbrânîce'deki Yishak'a tekabül eder. Ancak Talmud'da İsak şeklinin mevcudiyeti, milâttan sonra IV. yüzyıl Babilonya yahudilerinde kelimenin bu şeklinin de kullanıldığını göstermektedir. Torrey ise Kitâb-ı Mukaddes'teki Yisrael, Yişmal, Yishak gibi kelimelerin Kur'an Arapçası'na "y"siz geçtiğini, bunun da Araplar'daki lehçe farklılığından kaynaklandığını ifade etmektedir.

İshak kelimesi İbrânîce'de "gülmek" anlamındaki sahak kökünden olup "O gülüyor" mânasına gelmektedir. Bir çocuğu olacağı müjdesini aldığında İbrâhim'in (Tekvîn, 17/17) veya Sâre'nin (18/) gülmesiyle İshak adının verilmesi arasında bağlantı kurulmakta ve bu husus kelimenin bu anlama gelişinin bir açıklaması diye gösterilmekte, ancak bunlar halk etimolojisi ve yakıştırma olarak değerlendirilmektedir. Kelime, genellikle kabul edildiğine göre Tanrı adı taşıyan bir ismin (Yishakel) kısaltılmış biçimidir (IDB, II, ). "El (Tanrı) güldü" veya "Tanrı (çocuğa) tebessüm etti" anlamına gelmektedir. "El'in gülmesi" ifadesine milâttan evvel XIV. yüzyıl öncesi Ken'ân metinlerinde de rastlanmaktadır (Cazelles, Catholicisme, VI, ; New Catholic Encyclopedia, s. ). İshak ismi, öznesi olan El'in düşmesiyle yapılmış şefkat ifade eden bir kelimedir. Ugarit metinleri "shk" fiilini yapan El'den bahsetmektedir (DBS, VII, ). Kelime Ahd-i Atîk'te hem Yishak hem de Yitshak şeklinde geçmektedir.

Tevrat'ta nakledildiğine göre Hz. İbrâhim ve eşi Sâre'nin çocukları olmaz. İbrâhim'in bu duruma üzülmesi ve çocuk istemesi üzerine Rab ona çocuğunun olacağını ve zürriyetinin semanın yıldızları gibi çoğalacağını müjdeler (Tekvîn, 15/). Ancak Sâre'nin yine de çocuğu olmayınca dönemin âdeti gereği câriyesi Hâcer'i kocasına verir ve İbrâhim'in Hâcer'den İsmâil adlı oğlu doğar (Tekvîn, 16/; ). Daha sonra Hz. İbrâhim doksan dokuz, Sâre seksen dokuz yaşında iken Allah, Sâre'nin de bir çocuk doğuracağı müjdesini verir (Tekvîn, 17/1, 17). İbrâhim bunu duyunca yüz üstü düşer, güler ve kendi kendine, "Yüz yaşında olanın bir oğlu doğar mı? Ve doksan yaşında olan Sâre doğurur mu?" diye söylenir. Allah, Sâre'nin bir erkek çocuk doğuracağını bildirir, doğacak çocuğa İshak adının konmasını ister, onunla ve ondan sonra zürriyetiyle ahdini ebedî ahid olarak sabit kılacağını açıklar (Tekvîn, 17/).

Ruhban metninde (Tekvîn, 17) bu şekilde nakledilen hadise Yahvist metne ait olan on sekizinci babda şöyle anlatılmaktadır: Hz. İbrâhim, Mamre meşeliğinde günün sıcağında otururken yanına üç kişi gelir. Bunlardan biri Tanrı, diğerleri ise Lût kavmini cezalandırmak üzere Sodom şehrine gidecek olan iki melektir. Gelenler İbrâhim'e karısı Sâre'nin nerede olduğunu sorarlar. İbrâhim onun çadırda bulunduğunu söyler ve içlerinden biri (Rab) Sâre'nin bir oğlu olacağını bildirir. İbrâhim ve Sâre yaşlanmışlar, Sâre âdetten kesilmiştir. Çadırın kapısında konuşmaları dinleyen Sâre, "İhtiyar olduktan sonra bana sevinç olur mu? Efendim de kocamıştır" diyerek içinden güler. İbrâhim'e kendisi için imkânsız bir şeyin bulunmadığını söyleyen Rab, ertesi yıl geleceğini ve Sâre'nin bir oğlu olacağını söyler (Tekvîn, 18/). Nihayet Sâre'nin bir oğlu olur; İbrâhim, Rabb'in buyruğu uyarınca çocuğun adını İshak (Yitshak) koyar (Tekvîn, 21/). İshak, aile Harran'dan göç ettikten yirmi beş yıl sonra doğmuş (Tekvîn, 12/4), Hz. İbrâhim onu sekiz günlük iken sünnet etmiştir (Tekvîn, 21/4; Resullerin İşleri, 7/8). Yahudi din bilginleri, babası Abram'ın adının Abraham (İbrâhim), Ya'kūb adının da İsrâil olarak değiştiğini, İshak adının bizzat Tanrı tarafından verildiği için değişmediğini ifade ederler (DB, III/1, s. ).

İshak'ın çocukluğu ve gençliğiyle ilgili olarak Tevrat'ta sadece iki hadise yer alır. İlkine göre İshak sütten kesildikten sonra İbrâhim'in verdiği ziyafet esnasında İsmâil kardeşi İshak'a güldüğü için Sâre onun evden uzaklaştırılmasını ister. Tanrı ona, "Sâre'nin sana söylediği her şeyde onun sözünü dinle; çünkü senin zürriyetin İshak'ta çağrılacaktır" dediği için Hz. İbrâhim, İsmâil ile annesi Hâcer'i oradan uzaklaştırır (Tekvîn, 21/; 25/). Tevrat'a göre İsmâil ile İshak tekrar babalarının cenazesinde bir araya gelirler (Tekvîn, 25/). İkinci olay da onun kurban edilmek istenmesiyle ilgilidir. Tevrat'a göre kurban edilmek istenen İshak'tır. Onun bu esnada kaç yaşında olduğu belli değilse de kurban takdimesinde nelerin gerekli olduğunu bildiğine ve yakılan kurban takdimesi için odun taşıyabildiğine göre (Tekvîn, 22/6) delikanlılık çağında bulunmalıdır. Yahudi tarihçi Josephus'un dediğine göre İshak yirmi beş, rabbilerin hesabına göre de otuz yedi yaşına geldiğinde (EJd., II, ) Allah, İbrâhim'i denemek için sevdiği biricik oğlu İshak'ı Moriya diyarına götürüp bir dağ üzerinde yakılan kurban olarak takdim etmesini emreder (Tekvîn, 22/). İbrâhim bu emir üzerine İshak'la beraber iki uşağını da yanına alarak Moriya diyarına gider. Yolda İshak babasına kurban edilecek kuzuyu sorar. Babası kuzuyu Allah'ın tedarik edeceğini söyler. Belirtilen yere vardıklarında ve İbrâhim İshak'ı kesmeye teşebbüs ettiğinde Rabb'in meleği müdahale eder, imtihanı başardığını bildirerek İshak'ın yerine kurban edilmek üzere bir koç verir. İbrâhim bu imtihanda başarılı olduğu için mübarek kılınır, zürriyetinin çoğaltılacağı müjdelenir (Tekvîn, 22/).

İshak'ın kurban edilme kıssası (Tekvîn, 22/) Elohist metnin anlatım sanatının güzel bir örneğidir. İman ve mutlak itaat bu kıssanın hâkim unsurlarıdır (IDB, II, ). Yahudi bilginleri, Hz. İbrâhim'in bu emri ifaya hazır oluşunu ve itaatini övgüyle anarlar. Onun Tanrı tarafından istendiği için oğlunun ölümünü kabul etmesi hadisesi, şeriatı çiğnemektense ölmeyi tercih eden pek çok yahudiye örnek teşkil etmiştir (Dictionnaire encyclopedique du Judaisme, s. ).

Sâre'nin ölümünden sonra (Tekvîn, 23/) yaşı bir hayli ilerlemiş olan Hz. İbrâhim, İshak'ı evlendirmek ister, bu işle görevlendirdiği kölesi Eliezer'i asıl memleketine (Tevrat'a göre Harran) gönderir. Eliezer, İbrâhim'in kardeşi Nahor'un oğlu Betuel'in kızı Rebeka'yı getirir ve İshak Rebeka ile evlenir. Bu sırada İshak kırk yaşındadır (Tekvîn, 24/, 15; 25/20). Hz. İbrâhim yaşında vefat eder, oğulları İsmâil ve İshak tarafından defnedilir. Allah, İbrâhim'in ölümünden sonra oğlu İshak'ı mübarek kılar (Tekvîn, 25/).

İshak Gerar (Tekvîn, 26/1, 17), Beer-şeba (Tekvîn, 21/32; 22/19; 26/23, 33; 28/10) ve Beer-Lahai-Roi'de (Tekvîn, 24/62; 25/11) yarı göçebe bir hayat sürer. Bölgede kıtlık baş gösterince Mısır'a gitmek isterse de Rab buna izin vermez. Bunun üzerine hanımı Rebeka'yı da alarak kuzeydeki Gerar'a, Filistîler'in kralı Abimelek'e gider. Tanrı orada oturmasını ister. Tıpkı babasının vaktiyle Mısır'da yaptığı gibi o da burada hanımı Rebeka'yı kız kardeşi olarak takdim eder.

İsrâil'in diğer atalarının aksine ziraatla meşgul olan İshak'ın serveti gibi ailesi de çoğalır. Filistîler'in kendisini kıskanmaları ve ülkeyi terketmesini istemeleri üzerine Beerşeba'ya gider (Tekvîn, 26/). Rab kendisine görünerek onu mübarek kılacağını, zürriyetini çoğaltacağını müjdeler. İshak orada bir mezbah yapar ve Rabb'in ismini çağırır (Tekvîn, 26/).

Evlenmelerinin üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra İshak'ın duası üzerine Rebeka hamile kalıp ikiz doğurur. Çocuklardan ilk doğana Esav, diğerine Ya'kūb adı verilir. İshak Esav'ı, Rebeka ise Ya'kūb'u daha çok sevmektedir (Tekvîn, 25/). İshak iyice yaşlanıp gözleri görmez olunca Esav'ı çağırarak kendisinden av eti ister ve onu mübarek kılacağını söyler. Bunu duyan Rebeka ve Ya'kūb, Esav'ı kıskanarak aleyhinde bir komplo hazırlarlar. İshak da Esav zannederek Ya'kūb'u mübarek kılar. Ya'kūb'a Ken'ân kızlarından kadın almamasını, dayısı Laban'ın kızlarından biriyle evlenmesini öğütler (Tekvîn, 27//5). İshak, Hebron'da yaşında vefat eder, Esav ve Ya'kūb tarafından İbrâhim, Sâre ve Rebeka'nın kabirlerinin bulunduğu Makpela mağarasına defnedilir (Tekvîn, 35/).

Hz. İbrâhim ile oğlu İshak'ın Tevrat'ta verilen hayat hikâyeleri arasında büyük benzerlikler vardır. Meselâ ikisi de kıtlık sebebiyle başka bir yere göç eder, öldürülme endişesiyle eşlerini kız kardeşleri olarak tanıtır. İkisinin de hanımı kısırdır, ikisi de çocuk sahibi olmak için Rabb'e yalvarırlar. Bu benzerlikler bazılarını, İshak'ın hayat hikâyesinin babasının hikâyesinden kopya edildiği veya aksine İshak'ın hikâyesinin babası için bir örnek oluşturduğu düşüncesine sevketmiştir. Benzerliklerin bulunuşu aynı çevrede yaşama, aynı dostluk ve ittifakların kurulması ile izah edilmekte, bunların yanında önemli farklılıklar olduğu da belirtilmektedir. Meselâ İshak babası kadar çok evlât sahibi olmamış, onun kadar çok göç etmemiş, ondan daha uzun yaşamıştır. Yahudi kutsal kitabında ve yahudi düşüncesinde İshak babası İbrâhim'e vâris olduğu, kurban edilmek istendiği ve tam bir teslimiyetle bunu kabul ettiği için birtakım üstün niteliklerle tavsif edilmiştir.

Tevrat'ın dışındaki yahudi dinî literatüründe de İshak'la ilgili rivayetler yer almaktadır. Bu kaynaklara göre İshak, Paskalya bayramının birinci günü doğmuştur. Bu doğum sırasında başka birçok kısır kadın da çocuk sahibi olmuş, güneş sadece Mesîhî dönemde olacağı gibi görülmedik şekilde parlamıştır. İftiracıların, İbrâhim'in baba oluşunu sorgulayıp İshak'ı Abimelek'e nisbet etmelerine cevap olarak İshak tam babasının şeklinde yaratılmıştır. Adı daha doğmadan Tanrı tarafından verilmiştir. İsrâiloğulları'nın adı değişmeyen tek atasıdır.

İshak, kurban edileceği sırada elinde olmadan direnerek babasının kurbanını geçersiz kılmaması için ondan kendisini iyice bağlamasını istemiştir. İbrâhim bıçağı çıkardığında melekler ağlamış, onların göz yaşları İshak'ın gözlerine düşmüş ve daha sonra körlüğüne sebep olmuştur. İshak'ın körlüğünün sebebiyle ilgili başka rivayetler de vardır.

Bir rivayete göre kurban esnasında İbrâhim, İshak'tan hayatın özünü sembolize eden bir miktar kan akıtmıştır. Bir başka anlatıma göre İbrâhim bıçağı kaldırdığında İshak yaşadığı korkunun neticesinde hayatını kaybetmiş ve oğlunu kurban etmemesi yönünde İbrâhim'i uyaran ilâhî bir sesle tekrar diriltilmiştir.

Kurban etme hadisesi, yahudi dinî kültüründe bütün tövbe ve pişmanlık dualarının ana temasını oluşturmuştur. İshak, zürriyeti için en çok şefkat ve merhamet duyan ata olarak da tasvir edilmiştir. Günah işlediklerinde onların affı için yalvarmıştır ve, "Çünkü babamız sensin, İbrâhim bizi bilmez, İsrâil bizi tanımazsa da " (İşaya, 63/16) ifadesi ona uyarlanmıştır.

Yahudilik'teki öğleden sonra ibadetinin (minhah) İshak tarafından tesis edildiği kabul edilmektedir. İbrâhim gibi o da emirlere uymuş, bu dünyada Tanrı'nın bilinmesini sağlamıştır. İshak, daha bu dünyada iken gelecek dünyayı tadan üç kişiden, ölüm meleğinin güç yetiremediği altı kişiden, cesetleri kurtlar tarafından yenilmeyen yedi kişiden ve kötülüğe meylin tesir etmediği üç kişiden biridir (EJd., IX, ).

İshak'la ilgili edebî eserlerin çoğunda onun kurban edilmesi konusu ağırlıktadır. Sanatta tasvir edilen temel sahneler ise İshak'ın kurban edilişi, Eliezer ve Rebeka'nın görüşmesi, İshak ve Rebeka'nın evliliği ve Ya'kūb ile Esav'ın takdisidir. Ortaçağ hıristiyan ikonografisinde İshak Îsâ ile, Rebeka da bâkire Meryem ile eşit sayılmıştır.

Ahd-i Cedîd'de İshak, Mesîh'in bir örneği ve önceden canlandırılması olarak görülür. Pavlus bazı mektuplarında İsmâil ve İshak'ın Eski ve Yeni Ahid'i, hıristiyanları ve yahudileri temsil ettiğini belirtmektedir. Ahd-i Cedîd'de, İshak'ın kurban edilişiyle insanlığın günahına kefâret olmak üzere Îsâ'nın kurban edilişi ve tekrar dirilişi arasında paralellik kurulur. Kilise babaları bu benzetmeleri daha da ileri götürürler. Onlara göre İshak'ın kısır bir kadından doğması bâkireden doğumun önceden canlandırılmasıdır. Diğer taraftan onlar, İshak'ın kurban edilişiyle Îsâ'nın çarmıhta kurban edilmesi arasında da benzerlikler kurmaktadırlar. Her ikisi de Tanrı'dan gelen ölüm emrine itaat etmiş, ölüme galebe çalmıştır. Îsâ'nın başkasının yerine ölümü İshak yerine koçun verilmesiyle karşılaştırılır. Koç bedenin görünen kurbanını, İshak ise ebedî kelâmı (Mesîh) temsil etmektedir. Kilise babaları İshak ile Rebeka'nın evliliklerini sembolik olarak yorumlamışlar ve Rebeka'nın kiliseyi temsil ettiğini söylemişlerdir (a.g.e., IX, ).

Kur'an'da İshak kelimesi on yedi yerde geçmektedir. Altı yerde İbrâhim, İsmâil ve İshak sıralamasıyla (el-Bakara 2/, , ; Âl-i İmrân 3/84; en-Nisâ 4/; İbrâhîm 14/39), bir yerde Hz. İbrâhim'e (es-Sâffât 37/), bir yerde Sâre'ye müjdelenmesi (Hûd 11/71) şeklinde, dokuz yerde ise İsmâil zikredilmeden İbrâhim'e İshak ve Ya'kūb'un verilişi, İbrâhim, İshak ve Ya'kūb sıralamasıyla (el-En'âm 6/84; Hûd 11/71; Yûsuf 12/6, 38; Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/72; el-Ankebût 29/27; es-Sâffât 37/; Sâd 38/45) zikredilmektedir. Kur'an'a göre Hz. İbrâhim, putperest kavmi tarafından ateşe atıldıktan (el-Enbiyâ 21/68; es-Sâffât 37/97) ve ilâhî yardımla kurtulduktan sonra kavmini terkederek bereketli diyara ulaştırılır (el-Enbiyâ 21/). İbrâhim sâlihlerden bir evlât vermesi için Allah'a dua eder (es-Sâffât 37/). Duası kabul edilir ve kendisine uslu bir erkek çocuk müjdelenir. Bu çocuk belli bir yaşa gelince İbrâhim'den oğlunu kurban etmesi istenir. Baba ve oğul emre uyarlar ve imtihanı başarırlar. Karşılığında kurban edilecek oğul yerine büyük bir kurbanlık koç verilir, kendilerine iyi bir nam bırakılır ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere İshak müjdelenir. Kendisi ve İshak mübarek kılınır (es-Sâffât 37/). Bu ifadelerden İshak'ın Hz. İbrâhim'in ilk çocuğu olmadığı, ilk çocuğunu kurban etme imtihanını başarıyla verdiği için ikinci çocuğu olarak müjdelendiği ve onun peygamber kılındığı anlaşılmaktadır.

Tevrat'ta olduğu gibi Kur'an'a göre de Hz. İbrâhim çocuğu olmadığı için Allah'a yalvarıp çocuk istemiş (es-Sâffât 37/), ilerlemiş yaşında çocuk sahibi olmuştur (İbrâhîm 14/39). Kur'an'da Hz. İbrâhim bu durumu ifade ederken, "İhtiyar halimde bana İsmâil'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamdolsun" demekte, buradan ikinci çocuğun İshak olduğu anlaşılmaktadır. Kur'an'da ayrıca Tevrat'ta olduğu gibi Hz. İbrâhim'in misafirleri kıssası da yer almakta, bu çerçevede İshak'ın müjdelenmesi söz konusu edilmektedir. İbrâhim'e gelen Allah elçileri (melekler) o esnada ayakta olan ve gülen Sâre'ye İshak'ı, ardından da Ya'kūb'u müjdelerler. Sâre'nin, "Olacak şey değil, ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!" demesi üzerine melekler, "Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey hâne halkı, Allah'ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinizedir" diye cevap verirler (Hûd 11/).

Kur'an'da üç yerde (Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/72; el-Ankebût 29/27), Hz. İbrâhim'in putperest kavminden ayrılışından sonra kendisine İshak'ın bağışlandığı ifade edilmekte, peygamberlik ve kitapların onların soyundan gelenlere verildiği bildirilmektedir. İshak Kur'an'da ayrıca Hz. Yûsuf'un atası olarak zikredilir (Yûsuf 12/6, 38). Ya'kūb'un sorusu üzerine oğulları, "Senin ve atalarının İbrâhim, İsmâil ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz" demişler (el-Bakara 2/), müslümanlardan, "Biz Allah'a ve bize indirilene, İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya'kūb ve es-bâta indirilene, Mûsâ ve Îsâ'ya verilenlerle, rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" demeleri istenmiştir (el-Bakara 2/). İshak'ın yahudi ve hıristiyan olmadığı da belirtilmiştir (el-Bakara 2/).

Kur'an'da İshak'a vahiy gönderildiği (en-Nisâ 4/), hidayete erdirildiği (el-En'âm 6/84), sâlihlerden olduğu (el-Enbiyâ 21/72), mübarek kılındığı (es-Sâffât 37/), doğumunun müjdelendiği (Hûd 11/71; es-Sâffât 37/), onun ilâhî bir bağış olduğu (el-En'âm 6/84; İbrâhîm 14/39; Meryem 19/49; el-Enbiyâ 21/72; el-Ankebût 29/27) bildirilmektedir.

Tevrat'ta Hz. İbrâhim'in İshak'ı kurban etmek istediği ismen açık olarak ifade edilirken Kur'an'da isim belirtilmemiş, bu sebeple İbrâhim'in hangi oğlunu kurban etmek istediği hususunda görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır. Müslümanların çoğunluğu kurban edilmek istenenin İsmâil olduğunu kabul ederken sahâbeden Hz. Ömer ve Ali, sonraki nesillerden Kâ'b el-Ahbâr, Saîd b. Cübeyr, Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf, Zührî, Süddî, Taberî, İbn Kuteybe gibi âlimler İshak'ın kurban edilmek istendiğine kanidirler. Abdullah b. Mes'ûd da İshak peygamberden "zebîhullah" diye söz eder. İslâmî kaynaklarda Hz. Yûsuf'un Mısır kralına, "Benimle beraber yemek yemek mi istiyorsun? Ben, İbrâhim Halîlullah'ın oğlu İshak Zebîhullah'ın oğlu Ya'kūb Nebiyyullah'ın oğluyum" dediği rivayet edilir. Bazı kaynaklarda (meselâ bk. Sa'lebî, s. ) İshak'ın kurban edilişiyle ilgili birçok hadis rivayet edilirse de bunların hiçbiri sahih hadis mecmualarında bulunmamaktadır. Bu son kaynaklardaki hadislerde Hz. İshak sadece ismen zikredilmektedir.

Kur'an ve hadisler dışındaki İslâmî kaynaklara göre Sâre, Hz. İbrâhim'in amcası Harran'ın (Süddî'nin nakline göre Harran melikinin) kızıdır. Lût kavmini helâk etmekle görevli melekler Allah'ın emriyle İbrâhim'e uğrayıp ona ve Sâre'ye bir çocukları olacağını müjdeleyince bunu duyan Sâre gülmüş ve Cebrâil'e bu işin olabilmesinin alâmetini sormuştur. Cebrâil eline kuru bir dal alıp parmakları arasında yuvarlamış, neticede dal yeşermiştir. Bunun üzerine Hz. İbrâhim, "O doğacak çocuk Allah'a kurbandır" demiştir. İshak, Esav ve Ya'kūb'un doğumlarından sonra yıl daha yaşamış, yaşında vefat etmiştir. Çocukları onu babası İbrâhim'in yanına defnetmişlerdir (a.g.e., s. ). İslâmî kaynaklarda geçen İshak'la ilgili bilgiler yahudi kaynaklarındakilerle büyük benzerlik gösterir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır