hz muhammed gül sözleri / Naat Dosyaları Gül Kokulu Sevgili | En fazla ilahi sözleri sitemizde.

Hz Muhammed Gül Sözleri

hz muhammed gül sözleri

Gül İle İlgili Dini Sözler

Gül İle İlgili Dini Sözler, Peygamberimizin Gül İle İlgili Sözleri, Gül İle İlgili Sözler İslami, Gül İle İlgili Hadisler, Gül İle İlgili Sözler Tumblr, Gül İle İlgili Sözler Dini Resimli, Dini Gül İle İlgili Sözler Kısa

Reklamlar

Gül İle İlgili Dini Sözler

Uğruna şarkılar yapılan, şiirler söylenen, aşkın sevginin sembolü haline gelen gül ile ilgili dini sözlerden oluşan bir yazı hazırladık. Sizlerin de gül hakkında İslami sözleriniz varsa yazımız sonunda yorum bölümünden yorum yazarak bizlerle paylaşabilirsiniz.

Gül İle İlgili Dini Sözler

Gül kokusu cennet kokusu gibidir.

Dikenden gül bitiren kışı da bahar haline döndürür. Selvi’yi hür bir halde yücelten kederi de sevinç haline sokabilir.

Gül düşünür gülistan olursun. Diken düşünür dikenlik olursun!

İstiyorsan Hakk’a varmayı, Meslek edin gönül almayı, Bırak saraylarda mermer olmayı, Toprak ol, bağrında güller yetişsin.  (Mevlana)

Gülü gülene ver. Kalbini sevene ver. Sevmek güzel şeydir. Kıymet bilene ver.  (Mevlana)

Reklamlar

Ayağında diken yarası olmayan, sinesine gül kokusu süremez. (Şems-i Tebrizi)

Hayat sana arka arkaya dikenlerini gösteriyorsa sakın üzülme, aksine sevin. Çünkü çok yakında gülü de gösterecektir.  (Mevlana)

Sanmayasın ki aşk akıl işidir. Gül ki her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder. Kimini de dikeniyle irşad eder.

Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden erken açar. Ne güneş vaktinden erken doğar. Bekle senin olan sana gelecektir…

Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla. (Mevlana)

Ömrünü geçirse de güllerle bahçıvanlar bir gülü yeryüzünde gülden güzel kim anlar.

Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden erken açar. Ne güneş vaktinden erken doğar. Bekle senin olan sana gelecektir.

Misafirsin bu hanede ey gönül umduğunla değil bulduğunla gül hane sahibi ne derse o olur ne kimseye sitem eyle ne üzül.

Reklamlar

İnsanlar güller arasında dikenler bulunduğundan şikâyet edeceklerine dikenler arasında güller yaratıldığına şükretmelidir.

Her zorluğun sonunda doğan bir ışık vardır. Eğer elleriniz diken yaralarıyla kan revan içinde kaldıysa güle dokunmanıza çok az kalmış demektir.

Sabır ile Allaha isyan etmeden bekle, sakın aceleci olma. Zira bulutlar yeryüzüne yağmur göndermese yeşillikler nasıl gülebilir. Alelâde otlar iki ay içinde kırmızı gül ancak bir yılda yetişir.

Gerdanımda pırlantalar olacağına, masamda güller olmasını tercih ederim. (Emma Goldman)

Gül solup, gül bahçesi harap olduktan sonra gülün kokusunu nereden duyabiliriz? Gülsuyundan. (Mevlana)

Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder. Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir. Arslanın, sabredip pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur. (Mevlana)

Çöl bir gül ocağıydı, gül demindeydi gece açmıştı tek gülünü güllerin sultanı Amine. Bağrında açınca İslam çiçeği, cihanı kapladı gül kokusu hak buyurdu: ”Rahmetenli’l- alemin”, cümle varlık dedi: Amin. (Sinan Yağmur)

Reklamlar

Peygamber Efendimizin (asm) getirdiği eşsiz mesajdan anlıyoruz ki: Güller ve sâir çiçekler Allah’ın eşsiz güzelliğini ve cemâlî isimlerini kâinâta îlân eden birer îlânnamedir, birer mektûptur, birer mektûbât-ı Samedâniyedir, güzele âşık insanoğluna birer rahmet mesajıdır, cemalperest insanlara gülen birer âyettir. Güller ve çiçekler, topraktan yürüyen ve ağacın bünyesinde derhal hayatla tanışan hayat sıfatına mazhar unsurların meyveye durmadan önceki son gülümseyişidir.

Yaratılışça ve sanatça gül, diğer çiçeklere nazaran fazlaca yaprak demetiyle sarmalanmış, kokusuyla, rengiyle, sûretiyle, duruşuyla, asâletiyle sanat-ı İlâhiyeyi vücudunda bayraklaştırmış. Bağların ve bahçelerin en latîf tebessümü. Üstad Bedîüzzaman’ın ifâdesiyle, “en latîf bir yüz.”1

Her bir gül bir mühür, her bir çiçek bir imzâ. Her bir mühür ve imza, gül gibi, çiçek gibi yalnız Allah’a ait olan eşsiz bir sanat hârikâsı ile insan oğluna arz edilmiş. Her bir gül, insan oğluna dostça uzatılmış, Allah’ın cemâlini ve celâlini haykıran güler yüzlü birer şahâdet parmağıdır.

Bahçeleri gülsüz, ağaçları çiçeksiz bırakmayan Fâtır-ı Hakîm, kâinât ağacını gülsüz bırakır mı? Kâinât gülünü Cennetsiz bırakır mı? İşte kâinât gülü hazret-i Muhammed’dir (asm). Kâinât gülünün insanlara müjdelediği meyve de Cennettir. Nitekim Kur’ân, kâinât ağacında her iyi davranışa mükafat olarak sonsuz bir Cennet yaratıldığının müjdesi ile doludur.

Gül ve bülbül ifadelerinde şüphesiz mecaz hakim olmuştur. Bu mecazları hakikat ile yorumlamalıdır. Her gülün bir bülbülü olduğu temsilinden ve her bülbülün gülün yaratıcısına sayısız zikirlerle hamd ettiği gerçeğinden hareket eden Bedîüzzaman Hazretleri, Peygamber Efendimiz’i (asm) bülbüllerin en efdali sıfatıyla vasıflandırıyor.2 Çünkü Peygamber Efendimiz (asm) kâinâtta her gülün ve her gül değerinde zerrenin zikrini okuyan ve bu zikri Allah katına arz eden bir programla gelmiş ve bu programla insanlığı ebediyen kurtarmıştır.

Hiç şüphesiz tefekkür için tüm çiçekler en az bir gül kadar bulunmaz ve eşsiz birer yüksek değer taşırlar. Tüm çiçekler rahmet-i Rahmân’ın birer gülümsemesidir. Fakat örf-ü nasta tüm bitkileri temsilen, bitkiler içinde gül, çiçekler içinde sarı çiçek meşhur olmuştur. Mâlûm, Yunus da bir ilâhîsinde sarı çiçekle hasbihal eder.

Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin, tüm güller ve çiçekler adına, bir tepeciğin eteğindeki bir sarı çiçekle ilgili tefekkürünü hatırlayalım: “Bir bahar mevsiminde, garibâne, mütefekkirâne, seyahate gidiyordum. Bir tepeciğin eteğinden geçerken parlak bir sarı çiçek nazarıma ilişti. Eskiden vatanımda ve sâir memleketlerde gördüğüm o cins sarı çiçekleri derhatır ettirdi. Şöyle bir mânâ kalbe geldi ki:

Bu çiçek kimin turrası ise, kimin sikkesi ise ve kimin mührü ise ve kimin nakşı ise, elbette bütün zemin yüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir, sikkeleridir.

“Şu mühür tahayyülünden sonra, şöyle bir tasavvur geldi ki: Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub, o mühür, o mektubun sahibini gösterir; öyle de, şu çiçek, bir mühr-ü Rahmânîdir. Şu enva-ı nakışlarla ve mânidar nebâtât satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem, şu tepecik dahi bir mühürdür. Şu sahrâ ve ova bir mektub-u Rahmânî hey’âtını aldı.

“İşbu tasavvurdan şöyle bir hakikat zihne geldi ki: Nasıl bir mühür ile mühürlenmiş bir mektub; o mühür, o mektubun sahibini gösterir. Öyle de; şu çiçek, bir mühr-ü Rahmanîdir. Şu enva’-ı nakışlarla ve manidar nebatat satırlarıyla yazılan şu tepecik dahi, bu çiçek Sâniinin mektubudur. Hem şu tepecik dahi bir mühürdür. Şu sahra ve ova bir mektub-u Rahmanî hey’atını aldı. İşbu tasavvurdan şöyle bir hakikat zihne geldi ki: Her bir şey, bir mühr-ü Rabbanî hükmünde bütün eşyayı kendi Hâlıkına isnad eder. Kendi kâtibinin mektubu olduğunu isbat eder. İşte her bir şey, öyle bir pencere-i tevhiddir ki, bütün eşyayı bir Vâhid-i Ehad’e mal eder. Demek her bir şeyde, hususan zîhayatlarda öyle hârika bir nakış, öyle mu’cizekâr bir san’at var ki: Onu öyle yapan ve öyle manidar nakşeden, bütün eşyayı yapabilir ve bütün eşyayı yapan, elbette O olacaktır. Demek bütün eşyayı yapamayan, bir tek şeyi icad edemez.3

Dipnotlar:
1- Sözler, s.
2- Sözler, s.
3- Sözler, s.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Peygamber Efendimiz ve gül ilişkisi nedir?

Değerli kardeşimiz,

Bizim kültürümüz sembolcü kültürdür. Atalarımız daha Orta Asya'dayken belirli eşyaları, cisimleri ve şekilleri belirli manalara sembol yapmışlardır. Mesela, "ok" Tanrı'ya bağlılığın, "yay" da bu bağlılığın cihana yayılmasının sembolüydü. Keza davulun, tuğun devlet babında değişik anlamları vardı.

İslam'ı kabulden sonra da devam eden bu sembolcü gelenek, Peygamber Efendimiz (sav)'e de bir sembol bulmakta gecikmemiş ve ona (sav) GÜL sembolünü layık görmüştür. Kültürümüzde gül, Peygamberimiz (sav)'in, Peygamberimize (sav) duyulan muhabbetin sembolüdür. Peygamberimize (sav) bir an muhabbetini kaybeden imanını kaybedeceğinden, yani Peygamberimize (sav) muhabbet duymak ile iman çok yakından alakalı olduğundan, gül ayni zamanda iman hayatımızın da sembolü sayılır. Gül, Peygamberimizin (sav) sembolü olduğu içindir ki Fatih ona (sav) olan muhabbetini belirtmek için gül koklar. Onun içindir ki edebiyatımızda sevgililer hep güle benzetilir. Onun içindir ki Necati Beg şöyle der:

Yılda bir kerre menâr-i sâhdan dîdâr gül, / Gösterir nite ki nûr-i Ahmed-i Muhtâr gül.

Gül, Peygamberimiz (sav)'in sembolü olunca, ad olarak da kullanılmıştır. Bu Gül (sav) sevgisi, "Gül, Gülbahar, Gülbeden, Gülistan, Gülhan, Gülşan, Gülcan, Gülten, Gülriz, Gülnur, Gülenaz, Gülay, Güler, Gülsever, Gülbey, Gülçin, Gülcihan vs." gibi, Peygamberimize (sav) muhabbetimizi ifade eden yüzlerce "gül"lü adı dilimize kazandırmıştır. Ve bu anlayış, Peygamberimiz (sav)'in sevgili zevcesi Hz. Aişe (ra)'nin adını, Peygamberimiz (sav)'in sembolüyle birleştirmiş AYŞEGÜL yapmıştır. Anadolu'nun bazı yörelerinde de Gül'e (sav) öncelik verirler, GÜLAYŞE, derler. (Onk. Dr. Halûk Nurbaki, Gönül Penceresinden Fahr-i Kâinat Efendimiz)

Lafzatullah, yani Allah lafzı ile lale ilgisine gelince:

Ebced hesabında bir durum var lâle ile Lafzatullahın değeri ikisi de 66 ya tekabül ediyor; bu nedenlede laleyi Cenab-ı Hakk'ın simgesi olarak sayanlar vardır. Bazı yörelerimizde "işi altmış altıya bağlamak" deyimi hâlâ kullanılır. Biz millet olarak "hilâl"i İslam'ın simgesi, "haç"a karşı bizim simgemiz olarak görmüşüzdür. Hilâl kelime olarak ebced hesabına göre 66 ediyor.

Yani hilâl, lâle ve Cenab-ı Hakk'ın en muazzam ismi olan Allah lafzı, aynı sayı (66) değerindedir.

Lâle, hilâl ve Allah (cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olmasından dolayı, kültürümüzde lâleye apayrı bir değer verilip sevgi beslenilmiştir.

Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçek, o dönemde çeşit renkte üretilmiştir.

Lâle’nin Osmanlılar tarafından çok sevilmesi sadece çok güzel bir çiçek olmasından dolayı değildir. Arapça harflerle yazıldığında Lâle kelimesiyle Allah lafzında aynı harfler kullanılıyor olmasındandır. Bir de Arap harfleriyle yazılan "Lâle"yi tersten okursanız "Hilâl" kelimesi ortaya çıkıyor ki bu da biliyorsunuz Osmanlı bayrağının, ambleminin sembolüdür.

Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya güzel anlatmış:

“Eskiler lâleyi mukaddes sayarlardı. Gerçekten, izahı zor bir şuur, o zamanın yazılarında ‘lâle’ kelimesi ile ‘Allah’ kelimesini aynı harflerden meydana getirirdi. Üstelik ebcette lâle, Allah, hilâl aynı sayıyı verirdi. Biri güzelliğiyle yurdumu, biri ulviliğiyle dinimi, biri şerefiyle istikbâlimi anlatan, kelimelerdeki ebcet beraberliği sizi bilmem fakat -ben-, tesâdüf deyip geçemeyeceğim.”

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır