hz muhammed kaçıncı yüzyılda doğdu / İslamiyet | Tarihi Olaylar

Hz Muhammed Kaçıncı Yüzyılda Doğdu

hz muhammed kaçıncı yüzyılda doğdu

Son Güncellenme:


Allah'ın elçisi olan peygamberler, içinde yaşadıkları toplumu uyarmak için gönderilmiştir. Başta Hz. Muhammed olmak üzere birçok peygamber, hayatları boyunca birçok zorlukla karşılaşmıştır. Bununla birlikte hiçbiri mücadelesinden vazgeçmemiş ve insanları dine çağırmaya devam etmiştir. Buhari'nin aktardığı bir hadis şöyledir: ''Sağ elime güneşi sol elime de ayı verseler, dinimden vazgeçmem.''

Kur'an'ı Kerim'de Adı Geçen Peygamberler Kimlerdir?

1- Hz. Adem:
2- Hz. İdris
3- Hz. Nuh
4- Hz. Salih
5- Hz. Hud
6- Hz. İbrahim
7- Hz. Lut
8- Hz. İsmail
9- Hz. İshak
Hz Eyüp
Hz. Yusuf
Hz. Yakup
Hz. Şuayb
Hz. Musa
Hz. Harun
Hz. Zulkifl
Hz Davud
Hz. Süleyman
Hz Elyesa
Hz İlyas
Hz. Yunus
Hz. Zekeriya
Hz. Yahya
Hz. İsa
Hz. Muhammed

Kendisine Kitap Gönderilen Peygamberler Hangileridir?

Kendisine kitap gönderilen peygamberlere Resul denir.

1- Hz. Muhammed:

Son peygamber Hz. Muhammed yılında Mekke'de doğdu. İlk vahiy inzivaya çekildiği Hira Mağarasında geldi. İndiği yere göre Mekki ve Medeni olmak üzere ikiye ayrılan sureler toplam 23 yılda nazil oldu.

2- Hz. İsa:

Hz. İsa M.Ö 4. yüzyılda doğmuştur. Hristiyan ve Yahudilere göre çarmıha gerilmişti. Kendisine indirilen kutsal kitabın adı İncil'dir. Ancak vefatının ardından havariler tarafından yazılan dört farklı İncil ortaya çıkmıştır. İncillerin isimleri şunlardır: Matta, Yuhanna, Markos ve Luka

3- Hz. Musa:

M.Ö. yılında Mısır'da doğdu. Daha sonra Firavun ile mücadelesinde kendisine yardımcı olması için kardeşi Hz. Harun da peygamber olarak görevlendirildi. Kendisine indirilen kitabın adı Tevrat'tır. Kuran'ı Kerim'in birçok ayetinde Tevrat'ın din adamları tarafından tahrif edildiği yazılıdır.

4- Hz. Davut:

Kuran'ı Kerim'de adı 16 kez geçen Hz. Davut, Kudüs'te doğdu. Kendisine gönderilen kutsal kitabın adı Zebur'dur.

Ulu'l Azm Peygamberleri Kimlerdir?

En sabırlı ve azimli peygamberlere Ulu'l Azm adı verilir.

1- Hz. Muhammed - Habibullah
2- Hz. Musa - Kelimullah
3- Hz. İsa - Kelimullah
4- Hz. İbrahim - Halilullah
5- Hz. Nuh - Neciyullah

Hz. Muhammed&#;in (ASM) doğduğu Arabistanda inanç, ahlak, kültürel, ekonomik ve sosyal durumları açıklar mısınız?

Değerli kardeşimiz,

Araplar İslamiyet öncesi Arap Yarımadası'nda göçebe olarak yaşıyorlardı. Geçimlerini ise hayvancılıkla sağlıyorlar, ayrıca bazı Araplar da Arabistan'ın iç kesimindeki vahalarda tarımcılık yapıyorlardı. Bunların yanında önemli geçim kaynaklarından biri de çöl adeti olan kervan soygunlarıydı. Arapların İslam öncesi örgütlenme biçimleriyse "Bedevi klasik" sistemidir.

Bu sisteme göre kabilenin saygın üyelerinden oluşan bir meclis bulunurdu. Kabile yaşamında kurallar daha çok ataların adetlerine göre şekilleniyordu ve toprakta özel mülkiyet yoktu. Otlaklar, su başları, hatta yer yer sürüler kabilenin ortak malı durumundaydı. Mekke ise bulunduğu konum itibarıyla ticaret merkezi halini almış ve burada yerleşik hayata geçilmeye başlanmıştır. Yerleşik yaşam, ticaretin gelişmesi ve bu yolla edinilen kişisel servet kabile yaşantısının çöküşünü hızlandırıyordu. Kabile bağları gevşedi. Kabileler arası dayanışmanın yerini ticari kaygılar ve daha fazla kazanma anlayışı aldı. Mekke'nin gitgide şehirleşmesi, kabile üyeleri ve kabileler arasında doğan hiyerarşi nedeniyle burada ayrı bir yönetim biçimi ortaya çıktı. Bu yönetim biçiminde şehir, bir meclis tarafından yönetiliyordu. Meclis ise yetkileri babadan oğula geçen ve yetkili olanların yetki alanları birbirinden ayrı on reisten meydana geliyordu.

Tapınan Kabe sayesinde Mekke kutsal kent kabul ediliyordu. Şehir yönetimi tarafından ticaretin gelişmesi için kabileler arasında barış ilan ediliyor ve bu dönemde kabileler Mekke'deki tapınağı ziyaret ederek hac ziyaretlerini yerine getiriyorlardı. Ekonominin temelini oluşturan kervanlara, yani ticarete yönelik soygun ve talanlar bu dönemlerde azalsa da devam ediyordu. Süren savaşlar ve parçalanmaya yüz tutsa da kabilecilik ticaretin ve toplumsal yaşamın önündeki en büyük engeldir. Yaşamı ve kabileler arası ilişkileri düzenleyecek bir örgüte ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu örgütte devlet olacaktı.

Arabistan'da Kabile yaşamı kökünden sarsılıyordu. Ama gelişen bir kölecilik yaşanmıyordu. İlkel komünal toplumdan sonra doğal gelişim seyri içinde yaşanacak evre, köleci toplumdu. Oysa Arabistan'da köleci ilişkiler gelişmemiş, yani köle emeği toplumsal üretimin ve gelişimin temelini hiçbir zaman oluşturmamıştır. Sosyal yaşam içerisinde köleler ve köle sahipleri bulunmasına karşın köleler daha çok ev işlerinde, kervanların korunmasında ve cariye olarak kullanılmaktaydı. Üretimde köle emeğinin kullanılması çok ender görülen bir şeydi.

Dinsel anlamda ise İslamiyet öncesi egemen olan din putperestlikti. Her kabilenin, her biri bir tanrıyı simgeleyen çok sayıda putu vardı. Putlar genellikle kadın, kuş, aslan vb. şekillerde tasvir edilmişti. Tüm kabilelerce kutsal kabul edilen Kabe'nin içi putlarla doluydu. Arabistan'da Kabe dışında bu dönemde yüz kadar daha tapınak bulunuyordu. Yahudilik ve Hıristiyanlık da zamanla tüccarlar aracılığıyla Arabistan'a girmişti. Ancak Araplar kendilerine yabancı gördükleri bu dinlere ilgi göstermemişlerdi. Bu dinler Arabistan'da tek tük taraftar bulmaktan öteye gidememişti. İslamiyet, Hıristiyanlıktan farklı olarak bu tarihsel koşullar içerisinde var oldu. Hıristiyanlık doğduğunda Roma devleti Köleci bir devletti. Hıristiyanlık da bu köleci devletin otoritesini reddederek ezilen kesimlere umut taşıyarak var olmuştu. Oysa İslamiyet'in çıktığı koşullarda Arap Yarımadası'nda kabile ilişkileri yıkılmaya yüz tutmasına karşın hala egemendi. Bu nedenle de gelişim çizgisi Hıristiyanlıktan farklı bir hat izleyecekti.

Hz. Peygamber'in (s.a.s) Yetiştiği Çevre

Giriş:

Önemli bir şahsiyetin hayatını inceleyen kişi için yapılması kaçınılmaz olan çalışmalardan birisi, belki de en önemlisi, onun yetiştiği çevreye, o ortama bir göz atmak, o ortamın, o kişinin şahsiyetinin oluşmasında herhangi bir etkisi olup olmadığını araştırmaktır. Çünkü insan, istese de istemese de içinde yetiştiği çevrenin, yaşadığı çağın tesirinde kalır. Doğup büyüdüğü ailenin, içinde yetiştiği çevrenin, ilişki kurduğu kimselerin onun kişiliği üzerinde, o kişiliğin oluşmasında, büyük ölçüde etkisi vardır.

İşte biz de bu sebeple, bu makalemizde, âlemlere rahmet olarak gönderilen, insanlığı zulüm karanlıklarından adalet aydınlığına çıkaran, insanlığı küfür bataklıklarından imanın aydınlık yoluna yönelten, insanlığa iç huzurunu, dünya ve ahiret mutluluğunu kazandıran, insanlığa yaratılış gayesini ve varlığın, varoluşun mânâsını öğreten Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.s.) yetiştiği çevreyi, aralarında yaşadığı insanları, onların dinî, iktisadî, içtimaî, siyasî ve edebî durumlarını, kısaca da olsa anlatmak istiyoruz. Çünkü, Peygamberimiz'in mesajını daha iyi kavramak, O'nun insanlığı nereden alıp, nereye getirdiğini görebilmek, insanlığa yaptığı hizmetin boyutlarını kavrayabilmek için buna ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum.

A. Dinî Durum:

Bilindiği gibi Peygamberimiz, Miladî (veya ) yılı Rebiulevvel ayının 12'sine rastlayan bir Pazartesi günü dünyayı şereflendirdiler. (Hamidullah, 1/39) O dönemde Arabistan'da mevcud olan dinleri ve inançları araştırdığımızda ve Kur'ân–ı Kerim'den de bizzat anladığımıza göre, karşımıza çeşitli garip inançlar çıkmaktadır. Bunların başlıcaları şunlardır.

1. Haniflik: Hz. İbrahim (a.s.)'ın dininin kalıntılarını devam ettiren kişilerdi. Arapların çoğunun, putperestlik yaygınlaşıncaya kadar bu inanca mensup oldukları kabul edilmektedir. Hz. İsmâil (a.s.) vasıtasıyla Haniflik inancını kabul etmişlerdi. Hz. Peygamberin doğumu esnasında mevcut bulunan Hanifler, Allah'ın birliğine inanırlar, putlara ibadeti reddederler, hesaba inanırlar, bir çok cahiliyye âdetini kabul etmezlerdi. Siyasî, askerî herhangi bir ağırlıkları yoktu.

2. Yıldızlara Tapma: Yemen'de, Arap Yarımadası'nda (bazılarına göre Şam civarında) Horrân vadilerinde ve Yukarı Irak'ta yıldızlara tapan insanlar vardı. Bunlara Sabiîler denirdi. Yıldızlara tapmanın Araplar arasında ne zaman ve nasıl başladığını kesin olarak bilmememize rağmen, Kur'ân–ı Kerim'de (Neml, 27/) değinilen Süleyman (a.s.) ile Seba kraliçesi (Belkıs bint Şurahil) kıssasından bu inancın Hz. Süleyman zamanında da mevcud olduğunu anlamaktayız. Bunlar, Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Nitekim, Kur'ân–ı Kerim'de bunlar hakkında şöyle buyurulmaktadır:

"Gece, gündüz, Güneş ve Ay O'nun (Allah'ın) âyetlerindendir. Eğer gerçekten Allah'a tapıyorsanız, Güneşe ve Aya secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin." (Fussılet, 41/37)

Ancak bunlar, o dönemde azınlıkta olup, kayda değer herhangi bir siyâsî ve askerî ağırlıkları yoktu.

3. Mecusilik: Bahreyn ve Irak'ta mecûsiliğe inanan bazı gruplar vardı. Ateşe tapıyorlardı. Mecusi İran İmparatoru bunları himaye ediyordu. Daha sonraları İslâm inançlarına bazı fitneler sokmak ve Müslümanlar arasında fitne tohumları yaymakta Yahudilerle birlikte önemli rol oynadılar.

4. Hıristiyanlık: Yarımada'nın kuzeyinde Tağlib, Kuda'a, Gassân kabileleri arasında ve Güney Yemen'de bazı Hıristiyan gruplar vardı. Bunların da siyasî ve askerî herhangi bir ağırlıkları yoktu. Yarımada'nın içinde de yer yer bazı Hıristiyan gruplara rastlanmaktaydı. Hıristiyanlık, Arabistan'a Habeşliler ve Romalıların işgalleri sonucu M. yıllarından itibaren girmiştir. (Mübarekfurî , 47)

5. Yahudilik: Yemen, Vadi'l–Kurâ, Hayber, Teymâ ve Yesrib'de (İslâm öncesi Medine) Yahudiler vardı. Bunlar, diğer inanç gruplarına göre askerî, siyâsî ve iktisâdî ağırlığa sahipti. Kendilerini Allah'ın seçkin milleti kabul ediyor ve Allah'ın insanları onlarla yöneteceğine inanıyorlardı. Bu sebeple, beklenilen son peygamberin kendilerinden biri olacağı beklentisi içindeydiler. Arabistan'a, ülkelerinin M.Ö. yılında Buhtünnasır tarafından işgal edilmesi üzerine göç etmişlerdi. (a.g.e., 46)

6. Putpereslik: Arap Yarımadasının her tarafına yayılmış, diğer bütün inançlardan daha fazla etkiye sahip ve daha çok yaygındı. Arabistan'a bu inancın ne zaman sokulduğu, nasıl yaygın hale geldiği konusunda değişik görüşler vardır. Bunlardan en yaygın olanı, putperestliği Arabistan'a Amr b. Luhay adında birinin soktuğudur. Huza'a kabilesinin reisi olan bu zat, dinlere olan ilgisi ve doğruluğuyla tanınmış biriydi. Devrin insanları onu büyük âlimlerden birisi olarak görmekteydiler. Bir tür cild hastalığına yakalanan Amr'a, Şam bölgesinde bulunan Horrân'a gitmesi ve orada bulunan şifalı bir suyla yıkanması tavsiye edilir. Bu tavsiyeye uyarak oraya giden 'Amr, o suyla yıkanır, iyileşir. Orada insanların putlara taptıklarını görür, bundan hoşlanır. Hubel adlı putu alıp beraberinde Mekke'ye getirip Kâbe'ye diker ve ona tapmaya başlar. Kavminin de ona tapmasını ister. Zamanla bu durum Araplar arasında o derece yaygınlaşır ki, her kabilenin taptığı bir putu olur. Peygamberimiz (asm) Mekke'yi fethettiğinde Kâbe'de put vardı ve Peygamberimiz (asm) bunların hepsini kırdırıp, Kâbe'yi putlardan temizlemişti.

Başka bir rivâyete göre ise, Hz. İsmail (as)'in çocukları çoğalıp, geçim nedeniyle Mekke'nin dışına çıkmaya mecbur olduklarından, Mekke'den çıkışlarında, babaları İsmail'in hatırasını taşıyan Harem toprağından bir miktar götürüyor, sonra bu toprağı korumak için ona aşırı saygı gösteriyorlardı. Bu iş zamanla gelişerek, onu kutsal kabul edip, ona ibadete dönüştü. Böylece putperestliğin temeli atılmış oldu ve gün geçtikçe şekillenerek gelişti.

Hz. Peygamber (asm)'in yetiştiği asıl muhit olan Hicaz bölgesinde en yaygın inanç bu putperestlik olduğu için, Peygamberimiz mücadelesini öncelikle putperestliğe karşı vermiştir. Bazılarının adları Kur'ân'da da geçen bu putların meşhurları şunlardı:

Menât: Mekke ile Medine arasında, deniz sahiline yakın el–Musellel denilen bir yerdeydi. Ensar kabileleri, Sa'd, Huza'a vb. buna tapardı.

Lât: Taif'te idi. Taifliler buna taparlardı. Peygamberimiz (asm), Mekke'nin fethinden sonra Ebû Süfyan b. Harb ve Muğîre b. Şu'be'yi gönderip onu kırdırdı.

Uzzâ: Gatafan, Gânî ve Bahîle kabilelerinin putuydu. Peygamberimiz (asm), Hz. Halid'i gönderip, onu kırdırmıştır.

Hubel: Kureyş'in en büyük putuydu. Kırmızı akikten yapılmıştı.

Bunların dışında İs'af, Naile, Vedd, Suva', Yağûs ve Ya'ûk vb. adlarla meşhur başka putları daha vardı. Ki, bunlardan bazıları eski Arap şiirlerinde geçmektedir. Örneğin: Amr b. Humame ed–Dusî, Zülkeffeyn adlı putu yaktığı zaman şu beyti söylemiştir:

"Ey Zulkeffeyn ben senin babandan kalma değilim. Benim doğumum senin doğumundan öncedir. Ben senin kalbine ateş doldurdum." (Şükrî, 2/)

Araplar, putlarını taştan ağaçtan vb. maddelerden yaptıkları gibi, yiyecek maddelerinden de yaparlardı. Meselâ, Hanife Oğulları kabilesi hurma ve undan yapmış oldukları büyük bir putu, kıtlık zamanında yedikleri için rakib kabilenin şairi tarafından şöyle kınanmışlardır:

"Hanife oğulları, kıtlık ve açlık zamanı tanrılarını yedi." (Kal'acî , 16)

Yine başka birisi evinin bahçesine diktiği putuna bir tilkinin gelip bevlettiğini görünce, buna çok sinirlenmiş, bu saygısızlık karşısında kendisini koruyamayanın nasıl tanrı olabileceğini, tepesi atarak şöyle dile getirmiştir:

"Tilkinin başına işediği, tanrı mıdır – Dikkat edin, tilkilerin başına işedikleri aşağılanmıştır." (a.g.e.)

Bu ve benzeri şiirlerle, Kur'ân–ı Kerim'deki bazı âyetlerden anladığımıza göre putperestlik Araplardan bir çoğunu tatmin etmiyordu. Onlar, asıl itibariyle Hz. İsmail ve dolayısıyla da Hz. İbrahim'in (a.s.) inancına sahip olduklarından, bir Yüce Allah'ın varlığına inanıyorlardı. Nitekim Kur'ân–ı Kerim'de bazı âyetlerde bu hususa işaret edilmektedir: Meselâ:

"Şayet onlara: 'Gökleri ve yeri yaratan kimdir?' diye soracak olursan, elbette 'Allah'tır' diye cevap vereceklerdir." (Lokman, 31/25)

"'Biz onlara sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.' (derler.)" (Zümer, 39/3)

Görüldüğü gibi Araplar, bu hususta bir çelişki içerisindeydiler. Kur'ân–ı Kerim'de birçok âyette bu çelişkiye dikkat çekilmiştir. Meselâ:

"Yaratan (Allah), hiç yaratamayan (putlar)a benzer mi? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Nahl, 16/17)

"O müşriklerin Allah'tan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar." (Nahl, 16/20)

Arapların putlara ibadet ve merasim şekillerini de kısaca şöyle sıralayabiliriz:

Putun huzurunda yalvarmak, yakarmak, belâ ve musibetler anında yardım etmesini, sıkıntılarını gidermesini istemek; Kâbe'deki putları ziyaret etmek, onların etrafında tavaf etmek, onlara secde etmek, yakarmak; putlar adına, onlara yakın olmak için kurban kesmek, ki Kur'ân–ı Kerim'de:

" putlara ait sunaklarda kesilen hayvanların etleri … size haram kılındı" (Maide, 5/3)

buyurularak, böyle bir davranış şiddetle yasaklanmıştır.

Putperest Araplar, yiyecek ve içeceklerinden, yahut da ekin ve hayvanlardan bir miktarını putlara ve Allah'a verirlerdi, Kur'ân–ı Kerim, bunu da dile getirmekte ve yasaklamaktadır:

"Allah'ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan kendilerince Allah'a bir hisse ayırdılar da, kendi batıl iddialarınca: 'Şu, Allah'ın' dediler, ‘şu da (ulûhiyette ortak edindikleri) putlarımızın.' Ortakları için ayırdıkları, Allah'ın hissesine konulmaz, ama Allah'a ait olanlar ortaklarının hissesine aktarılır. Bunlar ne kötü hüküm veriyorlar!’” (En'am, 6/)

Araplar, putlara adak da adarlardı. Önemli bir işe veya yolculuğa karar verdikleri zaman, Kâbe'ye gelir, putlara kurban keserler; orada bulunan kâhin, içinde fal oklarının bulunduğu torbayı çıkarır ve o oklardan çekerdi. Bunlardan bazısında "yap", bazısında "yapma", bazısında da "boş" yazılıydı. "Yap" çıkarsa yapmak istediklerini yaparlar; yapma çıkarsa "vazgeçerler", "boş" çıkarsa, bir daha çekerlerdi. İslâm, bunları da yasaklamıştır. İslâm'da, herhangi bir iş konusunda karar verilemediği zaman, istişare ve istihare usûlü vardır.

O günün Arapları, öldükten sonra dirilmeye, âhirete inanmıyorlardı. Nitekim bir gün, Kureyş ileri gelenlerinden Ümeyye ibn Halef, çürümüş kemikleri eline alıp, Peygamberimizin huzuruna gelerek, bunları elinde ufalar ve havaya saçarak, aklınca Peygamberimizi (s.a.s.) mat etmek için: "Ey Muhammed, Allah'ın bunu da dirilteceğini sanıyor musun?" diye sormuştu. Peygamberimiz de cevap olarak, "Evet. Allah (c.c.), seni öldürecek, sonra diriltecek ve sonra ateşe atacaktır." cevabını vermişti ki, bu husus, Kur'ân–Kerim'de şöyle dile getirilmiştir:

"İnsan şunu hiç görüp düşünmedi mi: Biz kendisini bir nutfeden yaratmışken, yaman bir hasım kesildi Bize. Nasıl yaratıldığını unutarak, bir de misâl fırlattı Bize: 'Çürümüş vaziyetteki o kemikleri kim diriltecek!' diye. De ki: 'Onları ilk defa yaratan diriltir; hem O, yaratmanın her türlüsünü bilir.'" (Yasin, 36/77–79)

Bütün bu bozuk inançlara rağmen, o dönem insanlarından Haniflik ve Hıristiyanlıktan etkilenerek âhiret ve hesaba inananların da olduğunu görmekteyiz. Nitekim, Cahiliye dönemi şairlerinden el–Ahnes ibn Şihâb et– Temîmî bir şiirinde şöyle der:

"Kuşkusuz Allah'ın, kulunu güzel işleri sebebiyle hesap günü ödüllendireceğini bildim." (Kal'acî, 18)

B. İktisadî Durum

Arabistan Yarımadası geniş çöllerle kaplı bir bölge olduğundan, orada ziraata elverişli topraklar pek azdı. Buna paralel olarak, hayvan otlakları da yeterli değildi. Bazı zaruri ihtiyaçların karşılandığı vahalar ve su kaynakları çevresinin dışında, ziraat yok gibiydi. Çölde oturanlar genellikle hayvancılıkla uğraşmaya çalışırlar, Mekke ve Medine gibi yerleşim merkezlerinde oturanlar ise ticaret ve ziraatla uğraşırlardı. Stratejik konumu itibariyle, özellikle Hicaz bölgesi kervan yollarının üzerinde bulunduğu için, ticaret alanında önemli bir yeri vardı. Mekke'de bu sayede hatırı sayılır zenginler oluşmuştu. Kışın Yemen'e, yazın Şam'a ticarî seyahatler yapılırdı. Ancak, servet dağılımı insanlar arasında son derece haksız ve adaletsizdi.

Bir tarafta Ebû Süfyân, Velîd ibn Muğîre vb. gibi çok zengin insanların bulunduğu Mekke'de, hayatını sürdürecek kadar yiyecek bulamayan yoksul insanların sayısı da az değildi. Faiz nizamının toplumda çok aşırı oranda ve yaygın oluşu da, bu durumu fakirler aleyhine iyice kötüleştiriyor, hayatı çekilmez hale getiriyordu. Faiz borcu olan insanlar, özellikle ziraatla uğraşanlar, yıllık gelirleriyle borçlarının sadece faizlerini bile ödeyemiyorlardı. Çünkü faiz oranları çok yüksek, hattâ %'ün üzerindeydi. Nitekim, Kur'ân–ı Kerim'de faizin yasaklanmasının ilk safhasında bu hususa şöyle işaret edilmektedir:

"Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki felah bulasınız." (Âl–i İmran, 3/)

Ticaretin şehirlerde yaşayanlar için geçerli olduğu bölgede, çölde yaşayan büyük çoğunluğun ise hayvanlardan sağladıkları ile kabilelerin birbirlerine saldırmalarından ele geçirdikleri, yağmaladıkları mallardan başka gelirleri yoktu. Yağma ve çapulculuk, özellikle yoksulluktan bunalan bedeviler için normal rızık yollarından biri kabul ediliyordu. Bir çoğu da fuhuş yaptırarak, özellikle de diğer kabilelerden saldırılar sırasında esir aldıkları kadın ve kızları bu çirkin işlerde çalıştırarak ve buna zorlayarak para kazanıyorlardı. Kur'ân–ı Kerim, bu çirkefliğe Nûr Sûresinde şöyle değinmektedir:

"Dünya hayatının geçici metâını elde etmek için, sakın cariyelerinizi –hele iffetli olmak isterlerse– fuhşa zorlamayın." (Nûr, 24/33)

C. Sosyal Durum:

a. Aile: Cahiliye Arapları arasında aileyi oluşturma ve aile kurma düzeni de karmakarışıktı. O gün yaygın olan başlıca evlenme çeşitlerini kısaca şöyle sıralamak mümkündür:

     1. Erkeğin evlenmek istediği kızı velisinden istemesi suretiyle.

     2. Değişik erkeklerle fuhuş yapan kadının, doğan çocuğunun o erkeklerden birine ait olduğunu söylemesiyle.

     3. Bir kadının, gizlice ilişkide bulunduğu erkekten çocuğu olmasıyla.

     4. Erkeğin, ilişki kurduğu başkasına ait cariyeden çocuğu olunca onu satın alması yoluyla.

Bunlardan başka, kadınların değiştirilmesi (Be'l nikahı), kızı ve akrabalarından bir kadını başka birinin kızı ve akrabası olan bir kadına karşılık vererek, o kadını almak yoluyla (Sığar nikahı), bir kadını geçici bir zaman için kiralamak şeklinde, daha da çirkin olanı, istibda' nikahı dedikleri,

Kur'an'ı Kerim'de Adı Ge&#;en Peygamberler Kimlerdir? Sırasıyla Peygamberler…

Son Dakika Haberler

Dini BilgilerKur'an'ı Kerim'de Adı Ge&#;en Peygamberler Kimlerdir? Sırasıyla Peygamberler…

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.