hz musa dilimi çöz / Rabbişrahli Sadri Ve Yessirli Emri Ne Demek? Rabbişrahli Sadri Duasının Türkçe Okunuşu ve Anlamı

Hz Musa Dilimi Çöz

hz musa dilimi çöz

Musa: "Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi
Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

T&#;h&#; Suresi - . Ayet Tefsiri

Ayet


  • قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لٖي صَدْرٖيۙ

    ﴿٢٥﴾

  • وَيَسِّرْ لٖٓي اَمْرٖيۙ

    ﴿٢٦﴾

  • وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانٖيۙ

    ﴿٢٧﴾

  • يَفْقَهُوا قَوْلٖيࣕ

    ﴿٢٨﴾

  • وَاجْعَلْ لٖي وَزٖيراً مِنْ اَهْلٖيۙ

    ﴿٢٩﴾

  • هٰرُونَ اَخٖيۚ

    ﴿٣٠﴾

  • اُشْدُدْ بِهٖٓ اَزْرٖيۙ

    ﴿٣١﴾

  • وَاَشْرِكْهُ فٖٓي اَمْرٖيۙ

    ﴿٣٢﴾

  • كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثٖيراًۙ

    ﴿٣٣﴾

  • وَنَذْكُرَكَ كَثٖيراًؕ

    ﴿٣٤﴾

  • اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَصٖيراً

    ﴿٣٥﴾

  • قَالَ قَدْ اُو۫تٖيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى

    ﴿٣٦﴾

  • وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ

    ﴿٣٧﴾

  • اِذْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّكَ مَا يُوحٰىۙ

    ﴿٣٨﴾

  • اَنِ اقْذِفٖيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفٖيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لٖي وَعَدُوٌّ لَهُؕ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّٖيۚ وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْنٖيۘ

    ﴿٣٩﴾

  • اِذْ تَمْشٖٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُؕ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَؕ وَقَتَلْتَ نَفْساً فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُوناًࣞ فَلَبِثْتَ سِنٖينَ فٖٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى

    ﴿٤٠﴾

  • وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسٖيۚ

    ﴿٤١﴾

  • اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَاتٖي وَلَا تَنِيَا فٖي ذِكْرٖيۚ

    ﴿٤٢﴾

  • اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ

    ﴿٤٣﴾

  • فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى

    ﴿٤٤﴾

  • قَالَا رَبَّـنَٓا اِنَّـنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى

    ﴿٤٥﴾

  • قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّنٖي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى

    ﴿٤٦﴾

  • فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْؕ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَؕ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى

    ﴿٤٧﴾

  • اِنَّا قَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْنَٓا اَنَّ الْعَذَابَ عَلٰى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰى

    ﴿٤٨﴾

  • قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى

    ﴿٤٩﴾

  • قَالَ رَبُّنَا الَّـذٖٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى

    ﴿٥٠﴾

  • قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُو۫لٰى

    ﴿٥١﴾

  • قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّٖي فٖي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّٖي وَلَا يَنْسٰىؗ

    ﴿٥٢﴾

  • اَلَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ فٖيهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًؕ فَاَخْرَجْنَا بِهٖٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى

    ﴿٥٣﴾

  • كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰىࣖ

    ﴿٥٤﴾

  • مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفٖيهَا نُعٖيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى

    ﴿٥٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾25﴿

M&#;s&#; “Rabbim!” dedi, “G&#;nl&#;me ferahlık ver.

﴾26﴿

İşimi bana kolaylaştır.

﴾27﴿

Dilimden d&#;ğ&#;m&#; &#;&#;z,

﴾28﴿

Ki s&#;z&#;m&#; iyi anlasınlar.

﴾29﴿

Yakınlarımdan birini bana yardımcı ver.

﴾30﴿

Kardeşim H&#;r&#;n’u.

﴾31﴿

Onunla g&#;c&#;m&#; pekiştir.

﴾32﴿

Onu da g&#;revime ortak et.

﴾33﴿

Ta ki seni bol bol tesbih edelim.

﴾34﴿

Ve seni &#;ok analım.

﴾35﴿

Kuşkusuz sen bizi g&#;rmektesin.”

﴾36﴿

Allah buyurdu: “Ey M&#;s&#;! Dileğin kabul edildi.

﴾37﴿

Zaten sana bir kere daha l&#;tufta bulunmuştuk.

﴾38﴿

Hani annene şunu vahyetmiştik:

﴾39﴿

Onu sandığa koy ve ırmağa bırak; b&#;ylece ırmak onu kıyıya &#;ıkarsın ve benim de d&#;şmanım, onun da d&#;şmanı olan biri onu alsın. (Ey M&#;s&#;!) Senin &#;zerine kendimden bir sevgi bıraktım ki (sevilesin), nez&#;retim altında b&#;y&#;t&#;l&#;p yetiştirilesin.

﴾40﴿

Hani kız kardeşin onlara gidip de, ‘Ona bakabilecek birini size g&#;stereyim mi?’ diyordu. Nihayet g&#;z&#; g&#;nl&#; şen olsun ve kederlenmesin diye seni annene kavuşturduk. Ve birisini &#;ld&#;rm&#;şt&#;n de seni tasadan kurtarmış, ardından da seni ciddi sınavlardan ge&#;irmiştik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkının arasında kaldın, sonra mukadder olduğu &#;zere buraya geldin, ey M&#;s&#;!

﴾41﴿

Ben seni kendim i&#;in se&#;ip yetiştirdim.”

﴾42﴿

“Sen ve kardeşin m&#;cizelerimle gidin; beni anmakta gevşeklik g&#;stermeyin.

﴾43﴿

İkiniz beraber Firavun’a gidin, &#;&#;nk&#; o sınırı &#;ok aştı.

﴾44﴿

Yine de ona s&#;yleyeceklerinizi yumuşak bir &#;sl&#;pla s&#;yleyin, ola ki aklını başına toplar veya i&#;ine bir korku d&#;şer.”

﴾45﴿

“Ey rabbimiz!” dediler, “Doğrusu onun bize karşı ileri gitmesinden veya daha da azmasından endişe ediyoruz.”

﴾46﴿

Allah buyurdu: “Korkmayın, bilin ki ben sizinle beraberim; işitirim, g&#;r&#;r&#;m.

﴾47﴿

Ona gidip deyin ki: Biz senin rabbinin el&#;ileriyiz. Artık İsr&#;iloğulları’nı bırak bizimle gelsinler. Onlara eziyet etme. Sana rabbinden bir m&#;cize getirdik. Esenlik doğru yolu izleyenlerin olacaktır.

﴾48﴿

Bize vahyolunmuştur ki azap, asıl, (peygamberleri) yalanlayıp y&#;z &#;evirenlerin başına gelecektir.”

﴾49﴿

Firavun, “Sizin rabbiniz de kimmiş ey M&#;s&#;?” dedi.

﴾50﴿

M&#;s&#;, “Bizim rabbimiz her şeye &#;z&#;yle ve bi&#;imiyle varlık veren, sonra da işin yolunu yordamını g&#;sterendir” diye cevap verdi.

﴾51﴿

Firavun “peki” dedi, “Gelip ge&#;en nesillerin durumu ne olacak?”

﴾52﴿

M&#;s&#;, “Onlar hakkındaki bilgi rabbimin katındaki bir kitaptadır; rabbim ne yanılır ne unutur” dedi.

﴾53﴿

Yery&#;z&#;n&#; sizin i&#;in bir beşik yapan, onda size yollar a&#;an ve g&#;kten su indiren O’dur. Onunla her &#;eşitten &#;ift &#;ift bitkiler &#;ıkardık.

﴾54﴿

Kendiniz yiyin, hayvanlarınızı da otlatın. Kuşkusuz bunlarda akıl sahiplerinin &#;ıkaracağı dersler vardır.

﴾55﴿

Sizi ondan yarattık, yine ona d&#;nd&#;receğiz ve sonra oradan bir defa daha &#;ıkaracağız.

Tefsir (Kur'an Yolu)


Bu âyetlerde, başta Resûl-i Ekrem olmak üzere Allah’ın birliği inancına çağrıda bulunacak bütün tebliğ insanlarına, hangi şartlar altında olursa olsun, Allah’a olan güveni bir an bile yitirmemek gerektiği fikri, Hz. Mûsâ’nın hayatından kesitler verilerek telkin edilmektedir. Nitekim Hz. Mûsâ kendisine verilen görevin ağırlığı karşısında başarısız olmaktan endişelenmiş, ama yine rabbinin engin lutfuna sığınmıştı. Allah da ona, bu vazifeyi başarıyla yerine getirebilmesi için gönlünün ferahlatılması, zihninin açılması, işinin kolaylaştırılması, diline açıklık verilmesi ve yakınlarından bir yardımcıyla desteklenmesi hususundaki dileklerinin kabul edildiğini bildirmiş, hemen ardından da kendisinin bu günlere nasıl geldiğini hatırlatmıştır. Gerçekten, İsrâiloğulları’nın bütün erkek çocuklarının katledildiği bir ortamda Mûsâ’nın bizzat bu kararı alan Firavun’un sarayında büyütülmesi akıl alacak bir şey değildi. Yetişkinlik çağına geldiğinde hata ile adam öldürme olayına karışması da onun hayatına mal olabilirdi; fakat ilâhî lutuf sayesinde bundan da kurtulmuş, nihayet beklenen an gelmişti: Mûsâ, kendisini en ulu varlık olarak görmeye başlayan Firavun’u imana çağıracak ve İsrâiloğulları’nı Allah’ın yardımıyla onun zulmünden kurtaracaktı (Hz. Mûsâ’nın başından geçen bu olaylar hakkında Kur’an’da ve Kitâb-ı Mukaddes’te verilen bilgiler ve karşılaştırılması için bk. Bakara 2/; Kasas 28/3 vd.). Firavun gibi kendisini insanların tanrısı sayacak kadar onları küçümseyen bir kibir âbidesinin yanına yaklaşıp diyalog kurabilmek kolay değildi. Cenâb-ı Allah Mûsâ’nın Firavun ailesi içinde yetişmesini sağlamak suretiyle ona bu imkânı çok önceden hazırlamıştı. Buna rağmen Hz. Mûsâ yüklendiği görevin ne kadar ağır olduğunun bilinci içinde endişelerini ifade etmekten ve rabbinden yardım dilemekten geri durmadı.

Tefsirlerde Hz. Mûsâ’nın duasında yer alan “dilimden düğümü çöz” ifadesiyle neyin kastedildiği açıklanırken genellikle şu olay aktarılır: Mûsâ henüz küçükken, eşi Firavun’dan onu kucağına alıp sevmesini ister, Firavun bunu yapar, fakat Mûsâ onun sakalını yolar. Bunun üzerine Firavun “bu bana düşman!” diye haykırıp cellâtlarını çağırır. Karısı Firavun’un öfkesini yatıştırmak için onun henüz aklının ermediğini söyler ve bunu ispat için önüne, birinde mücevher diğerinde ateş bulunan iki kap koymasını önerir. Bu öneri uygulanır. Mûsâ elini içinde ateş bulunan kaba uzatıp bir kor parçasını ağzına götürür, böylece öldürülmekten kurtulur. Bu rivayeti aktaran müfessirler, âyette, bu olaydan sonra Mûsâ’nın dilinde meydana gelen ârızaya ve bunun yol açtığı konuşma zorluğuna işaret bulunduğunu kaydederler (bk. Taberî, XVI, ). Başka bir âyette belirtildiğine göre Mûsâ bu görevde kardeşi Hârûn’la desteklenmesini isterken onun kendisinden daha iyi konuştuğunu ifade ediyordu (Kasas 28/34).Yine bu bilgi ile paralellik taşıyan Tevrat’taki bir ifadeye göre Hârûn iyi bir hatip idi (Çıkış, 4/14). Fakat Hz. Mûsâ’nın bu dileği âyette belirtilen gerekçe ve Mûsâ’nın yanı sıra Hârûn’un da Firavun’a tebliğde bulunmanın zorluklarıyla ilgili kaygılar taşıdığını gösteren âyet ışığında incelendiğinde, onun kendisindeki fizyolojik bir ârızaya değil, üstlendiği görevin ağırlığı karşısında duyduğu sorumluluk duygusunun oluşturduğu psikolojik duruma ve bu konudaki endişelerine işaret etmek istediği anlaşılmaktadır. Zira âyette belirtildiği üzere Hz. Mûsâ, “sözünün iyi anlaşılmasını” arzu etmektedir. Bu cümlenin yüklemini oluşturan “fekuhe” fiili Arap dilinde sıradan bir anlamayı değil, konunun inceliklerine inerek anlamayı ve derin bir idraki ifade etmek için kullanılır. Şu halde burada sırf bir konuşma kusuruna ve bunun yol açacağı anlama problemine değinildiğini söylemek isabetli olmaz. Öte yandan Hz. Mûsâ’nın bu dileği, büyünün ve göz boyama usullerinin çok revaçta olduğu bir toplumun ileri gelenlerini dahi akla ve idrak yeteneğine hitap eden delillerle ikna etme görevi üstlenmiş olduğunu, daha sonra halkın huzurunda sihirbazlara karşı ortaya konacak mûcizelerin ise tevhid çağrısının temel kanıtları olmayıp insanları kandırma aracı olarak kullanılan bu usullerin ne kadar temelsiz olduğunu gözler önüne sermeyi hedeflediğini göstermektedir.

24 ve âyetlerde Firavun’a uyarıcı gönderilme gerekçesi olarak “onun sınırı çok aştığı” ifade edildiği halde âyette “Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyiniz, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer” buyurulması özellikle dinin tebliği görevinde başarılı olabilmek için izlenecek metodun ve kullanılacak üslûbun ne kadar önemli olduğunu ortaya koyması açısından oldukça dikkat çekicidir.

Hz. Mûsâ’nın kardeşi Hârûn’la birlikte Firavun’a gidip ona bütün evrenin yaratıcısı olan Allah tarafından gönderilmiş elçiler olduklarını söylemeleri üzerine aralarında geçen diyalog ve Firavun’un kendini tanrı ilân ettiğine ilişkin ifadeler Kur’an’ın değişik yerlerinde farklı bağlamlar içinde özetlenir (meselâ bk. Şuarâ 26/; Kasas 28/38; Nâziât 79/24). Burada âyetlerde de bu diyalogdan bir kesit verilmektedir: Firavun’un Mûsâ’ya alaycı bir ifadeyle “Sizin rabbiniz de kimmiş?” diye sorması üzerine, Mûsâ O’nun evrendeki her şeyi özüyle ve biçimiyle var eden sonra da her varlığa yolunu yordamını gösteren Allah olduğunu söylemiş, böylece Firavun da dahil olmak üzere her şeyin varlığını O’na borçlu olduğuna dikkat çekmişti. Ardından Firavun gelip geçen nesillerin durumunu sorarak muhtemelen, dünyada güç sahiplerinin yaptıklarının yanına kâr kaldığına işaret etmiş ve Mûsâ’dan buna açıklık getirmesini istemişti. Hz. Mûsâ onların da rabbinin bilgisi dışında olmadığını ve her şeyin Allah katında kayıtlı bulunduğunu ifade etmiş, Allah’ın ilminin ilâhî hikmet gereği yapılan bu kayıtlara bağlı olmadığını hatırlatmak üzere de O’nun asla yanılmaz ve unutmaz olduğunu sözlerine eklemişti. Râzî’nin tercihe şayan gördüğü yoruma göre ise, Firavun’un gelip geçen nesillere dair soru sorması konuyu değiştirme ve Hz. Mûsâ’yı hikâye türü açıklamalara çekip meşgul etme amacı taşıyordu; zira Mûsâ bir önceki soruya güçlü ve kuşatıcı bir cevap vermişti, Mûsâ’nın o konudaki ikna edici konuşmaya devam etmesinden ve çevresindeki insanların bundan etkilenmelerinden endişe duydu. Hz. Mûsâ da bunu anladığı için yeni soruya pek iltifat etmedi ve genel bir cevap vererek geçiştirmeyi yeğledi (XXII, Firavun hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/).

âyette Kur’an’ın değişik vesilelerle dikkat çektiği bir hususa, insanın topraktan geldiği yine oraya döndürüleceği, sonra da oradan tekrar hayata kavuşturulacağı yani öldükten sonra diriltileceği gerçeği hatırlatılmaktadır. Bazı kimselerce reenkarnasyon iddiasını güçlendirmek için bu ve benzeri âyetlerden de destek alınmaya çalışılmaktadır. Ancak bu isabetli değildir (bu konuda bk. Bakara 2/28).


Kaynak :

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Hz. Musa’nın “Genişlet göğsümü, kolaylaştır işimi, çözüver şu dilimin bağını. Ta ki anlasınlar sözümü!.." (Tâhâ, 20/) anlamındaki duasını, bu kelimelerle yapmasının sebebi nedir?

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin mealleri:

"Musa 'Rabbim!' dedi,
'Gönlüme ferahlık ver.
İşimi bana kolaylaştır.
Dilimden düğümü çöz.
Ki sözümü iyi anlasınlar.
Yakınlarımdan birini bana yardımcı ver.
Kardeşim Harun'u.
Onunla gücümü pekiştir.
Onu da görevime ortak et.
Tâ ki seni bol bol tesbih edelim.
Ve seni çok analım.
Kuşkusuz sen bizi görmektesin.' "
(Tâhâ, 20/)

Bu âyetlerde, başta Resûl-i Ekrem (asm) olmak üzere Allah'ın birliği inancına çağrıda bulunacak bütün tebliğ adamlarına, hangi şartlar altında olursa olsun, Allah'a olan güveni bir an bile yitirmemek gerektiği fikri, Hz. Musa (as)'nın hayatından kesitler verilerek telkin edilmektedir.

Nitekim Hz. Musa (as) kendisine verilen görevin ağırlığı karşısında başarısız olmaktan endişelenmiş, ama yine Rabbinin engin liitfuna sığınmıştı. Allah da ona, bu vazifeyi başarıyla yerine getirebilmesi için gönlünün ferahlatılması, zihninin açılması, işinin kolaylaştırılması, diline açıklık verilmesi ve yakınlarından bir yardımcıyla desteklenmesi hususundaki dileklerinin kabul edildiğini bildirmiş, devamındaki ayetlerde de kendisinin bu günlere nasıl geldiğini hatırlatmıştır. (bk. Tâhâ, 20/)

Bilindiği üzere, dua insanın ihtiyacını Rabbine arz etmesi, arzularını yerine getirmesi için yalvarıp yakarması manasına gelir. Bu açıdan bakıldığında, bir dua, dua sahibinin dertleriyle ne kadar ilişkili ise, arzularıyla ne kadar uyum içinde ise, meramını anlatmaya ne kadar yetenekli ise, o nispette  beliğ, o nispette edepli, o nispette makul, o nispette makbul olur.

Şüphesiz her konuda olduğu gibi, dua hususunda da en maharetli kimseler peygamberlerdir. İşte Hz. Musa (as)’nın bu duası da bu özelliklere sahip bir arzuhaldir.

Hz. Musa (as)’nın o esnada en muhtaç olduğu şey, göğsünün, kalbinin geniş olması; -bir yandan muhataplarına hikmetli ve ikna edici söz söyleyecek kapasiteye sahip olması, diğer taraftan onların direnmelerine karşı sabırla, ısrarla tebliğini sürdürmesidir- “Kalbimi genişlet!..” duasıyla bu gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını istemiştir.

Keza, ilahlık dava eden  ceberut  bir Firavun'a karşı başkaldırmak, kudretli ordulara sahip olan ülkenin yöneticilerine karşı yepyeni bir din anlayışını ilan etmek, elbette tarifi zor bir görevdir. İşte, Hz. Musa (as), “İşimi kolaylaştır.” duasıyla, normal şartlar içerisinde altından kalkmanın imkânsız olduğu bir ortamda, Allah’ın lütuf ve keremiyle kendisine yardım etmesini, -sebepler dairesindeki hikmetiyle değil- bütün sebeplerin ötesinde o sonsuz kudretiyle işini kolay etmesini istemiştir.

Hz. Musa (as), Firavun ve taraftarlarıyla giriştiği mücadele, bilinen kılıçla değil, dil kılıcıyla yapılıyordu. Bu yüzden bu manevî meydan muharebesinde en çok muhtaç olduğu silah dilin/lisanın mermileri olan fesahat ve belagattır. İşte Hz. Musa, bu savaşı kazanmak için en çok muhtaç olduğu dil kılıcının keskin olmasını, dil yayından fırlatacağı sözcük oklarının hedefine tam isabet etmesini,

“Çözüver şu dilimin bağını, ta ki anlasınlar sözümü!"

duasıyla rabb-ı rahiminin dergâh-ı rahmetine iltica etmiştir.

Demek ki, muhatabın konuyu anlaması ve ikna olması için,  hatibin dersini çok iyi çalışması ve çok iyi anlatması gerekir. Ayetten bu dersi öğrenmek de önemli bir noktadır.

- Göğsün rahatlamasının bir maksadı da "gönlün ilâhî nurla dolması" anlamına gelebilir. Çünkü, ilâhî nurla dolan gönül, hem rahatlar hem de cesaretlenir. Bunlar ayrıca, sıkıntıdan, moralsizlikten, endişeden ve korkudan sıyrılmayı da ifade etmektedir.

- Hz. Musa (as), genel anlamda yardım isteme yerine, yardımı detaylı bir şekilde istemektedir. Önce göğsünün genişletilmesini, ardından işinin çok zor olması nedeniyle kolaylaştırılmasını istemiştir. Buradan şunu anlayabiliriz: İnsan, yapacağı olumlu bir iş için Allah'ın yardımını istemelidir. Yüce Allah'ın kendisine yardım edeceğinin hem inancında hem de bilincinde olmalıdır.

- Hz. Musa (as)'nın konuşmasındaki tutukluk, dilindeki pelteklik onun konuşmasının anlaşılmasını engelliyordu. Düğüm denen şey, muhatabın anlamasına engel olan durumdu. Buna göre dinleyen kadar konuşan ve konuştuğu şeyin anlaşılması da önemlidir.

- Hz. Musa (as), iyi konuşup karşıdakinin anlamasını temin eden, kendisine destek çıkan, işini paylaşmak için bu istekte bulunmuştur. Hz. Musa (as), Yüce Allah'tan, Hz. Harun (as)'u peygamber olarak görevlendirerek, onunla sırtını kuvvetlendirmesini istedi.

Diğer taraftan, onu işinde ortak edinecekti. Bir Müslüman kendisine verilen görevin altından kalkıp kalkamayacağını, bu konudaki gücünü, yeteneğini, yeterliliğini bilmeli ve gerekeni yapmalıdır. Gerektiğinde yanına bir yardımcı almalıdır. Diğer taraftan, kardeş kardeşi kıskanmamalı, kardeşindeki farklılığı görebilmeli ve ona göre ondan istifade edebilmelidir.

- Hz. Musa (as), ilâhî vahyi tebliğ edebilmesi için dilindeki kekemeliğin kaldırılmasını, kardeşi Harun'un, kendisine yardımcı olabilmesi için peygamber seçilmesini istedikten sonra, Allah'ın yardımı ile elde edecekleri güvenli bir ortamda ibadet yapma özgürlüğünü elde etmek istemiştir.

- "Şüphesiz sen bizi görmektesin" ifadesi, öncelikle bir dua ve zikirdir. Ayrıca, bize yardım et, bizi gözet, bize sahip çık anlamını amaç etmektedir. Bizim içimiz ve davranışlarımızı biliyor ve gözlüyorsun, aynı zamanda bizim ihtiyaçlarımızı da biliyorsun. Duamızla ihtiyaçlarımız örtüşüyorsa bize gereken yardımı yaparsın, demektir.

Allah, Hz. Musa (as)'ın duasını bize bildirerek, bizim de buna uygun bir hayat sürmemizi istemektedir:

“İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda size güzel bir örnek vardır.”

“Onlarda sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı arzu edenler için güzel bir örnek vardır.”(bk. Mümtehine, 60/4, 6)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır