hz süleyman hayatı vikipedi / Muhibbi Kimdir? Edebi Kişiliği, Eserleri | Türk Dili ve Edebiyatı

Hz Süleyman Hayatı Vikipedi

hz süleyman hayatı vikipedi

Diyarbakır – sur içinde . Kale içinde Hazreti Süleyman camiindedir.

Diyarbakır’ın en önemli manevi mekanlarında biri olan Hz. Süleyman camii, Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1115-1160 yıllarında yapılmıştır. Nasıriye camii , Hz. Süleyman Camii ve Kale camii olmak üzere üç isimle anılır. Caminin bitişiğinde Diyarbakır’ın fethinde şehit olmuş Süleyman ibni halid dahil , 27 sahabe bu bölgede , 13 sahabe ise surların farklı yerlerinde şehit olmuş burada meşhedleri bulunmaktadır. Diyarbakır’ın fethi Hz. Ömer zamanında Caminin bulunduğu bölgeden başlamıştır.

Türbeye açılan güneydeki pencerenin üzerinde 1631-1633 yıllarında yazılan kitabede Halid bin Velid’in oğlu ile 24 Sahabe’nin kubbenin altında metfun olduğu belirtilmektedir. Kitabenin metni şöyledir;
” Halid oğlu fatih-i Amid Süleyman Hazreti
Kim yiğirmidört sahabeyle olup bunda şehit
Kubbenin altında metfundur sahabe cümlesi
Bu müşerref yerde mesken kıldırlar vekt-i medid
Murtaza Paşa Silahdara Huda ihsan edüp
Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid
Kıldı ihya zib ü ziynette der ü divarını
Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola said ”

Kuzey- Güney doğrultusunda dikdörtgen plan şemasında inşa edilen cami oldukça sadedir. Bazalt taş tamamen yapıya hakimdir. Cami, sahabeler türbesi, Namazgah, kare minaresi ve çeşme dizisinden oluşan bir yapı topluludur. Yapının minaresi de kare formlu minare olması bakımından dikkat çekicidir.

Diyarbakır’ın müslümanlar tarafından fethinden günümüze kadar önemini kaybetmeyen ve halkın maneviyat aleminde değerini fazlasıyla koruyan bu sahabe türbeleri, Diyarbakır’ın manevi sembolü olup, yılda 100,000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Diyarbakır ve Sahabe
Diyarbakır’da Fetih sırasında şehit olan 40 sahabe ve eceliyle ölenlerle birlikte 500 sahabenin kabrini olduğu rivayet edilir. Diyarbakır’da tarihte 4 mezarlık vardı. Bu mezarlardan Urfa kapı ve Dağ kapı mezarlarının yakın zamanda kalktığını görüyoruz. Geriye Yenikapı ve Mardinkapı mezarlıkları kalmaktadır. Yaşlılardan öğrendiğimize göre iptal edilen mezarlardaki kemikler Mardin kapı mezarlığına nakledilmiştir. Bu durumda Şam’daki sahabe mezarlığı gibi Mardin kapı’nın da sahabe mezarlığı olma ihtimali yüksektir. Diyarbakır’da 500 sahabenin yaşadığına dair tarihi bir vesika da Diyarbakır müftülüğündedir. Mevlana Halid-i Bağdadi Diyarbakır’a geldiğinde sahabe türbesini ziyaret için camiiye girmiştir. Sahabeler bodrum katta yatmaktadır. Ancak camiye girer girmez Mevlana Halid hemen camiden çıkmıştır. Niçin dışarıya çıkıp dışarıda namaz kıldığını soranlara ” orada o kadar çok şehid bir arada idi ki, onları incitmektense dışarıda kılmayı tercih ettim”. Demiştir. Mevlana Halid-i Bağdadi kendi yazmış olduğu Farsça eserinde ayakların basamayacağı kadar yani yüzlerce şehid sahabeden bahseder. Kendi ifadesiyle ; ” Bu topraklarda o kadar çok sahabe var ki ben bu topraklara basmaya haya ediyorum” der.

Diyarbakır’ın Sahabeler Tarafından Fethi
Anadolu’nun İslamlaşmasında Diyarbakır bölgesinin Müslümanlar tarafından fethinin önemi büyüktür. Amid çok erken dönemlerde, Hz. Peygamber(s.a.v.)’in vefatından yaklaşık 7 yıl sonra(h.639) İslamla tanışmıştır. Diyarbakır’ın fethine katılan bir çok sahabe burada şehit olmuş ayrıca fetihten sonra da ailelerini getiren bir çok sahabe buraya gelmiştir. Fetih esnasında 40 şehidin yanı sıra fetihten sonrada eceliyle vefat eden rivayete göre 500 sahabenin kabri vardır. Hz. Ömer(r.a.) Halifeliği sırasında Bizans İmparatoru Heraklius(610-641) bulunuyordu. İslam orduları Yermük Savaşıyla Heraklius’u yenerek Suriye’yi fethetti. Hz. Ömer Kuzey Mezopotamya bölgesinin fetih işini İyas Bin Ganm’a verdi . İyas 8000 kişilik bir orduyla harekete geçti, orduda 1000 kadar da Sahabe vardı. Kuşatma 5 ay kadar sürdü. İslam Ordusu şimdiki Üniversite Camii’nin bulunduğu alana karargah kurdular. İyaz bin Ganm Mardin kapı’yı, Said bin Zeyd Urfa kapı’yı , Muaz Bin Cebel Dağ kapı’yı ve Halid bin Velid de Yeni Kapıyı kuşattı. Fakat kalın sur duvarlarının sağlamlığı fethi geciktirdi. Halid bin Velid her gün surda bir gedik bulabilirmiyiz diye keşifler yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her gün arpa unundan yapılma birkaç ekmeği iftar için Halid Bin Velid’in çadırına bırakıyordu. 2-3 gün ekmek bulmayan Halid bin Velid Human’ı çadırına çağırarak ” azık mı tükendi nedir 2-3 gündür ekmek yok diye” sorar. Human da her gün ekmeği bıraktığını söyler ve çadırı gözetlemeye başlar. Akşam ekmeği koyduktan sonra çadırı gözetler ve bir köpeğin gelerek ekmeği aldığını görür. Köpeği takip eder ve köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit eder. Bunu hemen koşup efendisine bildirir. Halid bin Velid’de gidip bakmış ve çok sevinmiştir. Buradan şehre girebileceklerini söyler. Bunun üzerine Halid Bin Velid ; mahiyetindekilere benimle beraber içeri girecek 100 kişi isterim dedi. Çıkan 100 kişiyle beraber doğruca Iyaz bin Ganm’in yanına gidip keyfiyet bildirdiler. O’da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez harekete geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin Halid b. Velid , ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit , dördüncü Amr b. beşir ve diğerleri içeri girdiler. Doğruca şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı. Uyanık olanlar titremeye başladılar. Halid b. Velid icap eden yerleri tutturdu ve on cengaver göndererek surun kapısını açtırdı. Bizans Hükümdarı Melike Meryem , İslam askerlerinin şehre girdiğini öğrenince kıymetli eşyalarını ve mahiyetini alıp kendi sarayında bulunan gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Rum’a gitti. Böylece Amed 639 yılında feth edildi. Halkın silahları toplatıldı. Kendilerine iyi muamele edildi. Halk İslam dinini kabul etmesi için zorlanmadı. Buna rağmen Halk kendi isteğiyle müslüman oldu. İlk iş olarak Şehrin ortasındaki Mar- Tamu( Sain – Toma) Kilisesinin bir kısmı, sonradan tamamı camiye cevrildi (bugünkü Ulu camii).

Kaynak ;

Eğil ve Turizm Peygamberler Kanti Eğil ; Prof. Dr. Yusuf Kemal Haspolat Kaynak ; Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası ; T.C. Diyarbakır Valiliği , editör Doç.Dr. İrfan Yıldız

Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası ; T.C. Diyarbakır Valiliği , editör Doç.Dr. İrfan Yıldız
Nebiler,I. Uluslar arası Sahabiler , Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 25-27 mayıs 2009 , diyabakır valiliği ve dicle üniversitesi , Diyarbakır’da Sahabe Nesli , Prof. Dr. Muhammed Çelik Kaynak;

Nebiler,I. Uluslar arası Sahabiler , Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 25-27 mayıs 2009 , diyabakır valiliği ve dicle üniversitesi , Diyarbakır ilçelerinde Muhtemel sahabe Mezarları, Dr. Murat Özaydın

Dünyayı titreten padişah: Kanuni Sultan Süleyman

Osmanlı İmparatorluğunun en uzun süre tahtta kalan ve en büyük padişahı olarak kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman, bundan 453 yıl önce 7 Eylül 1566 tarihinde Zigetvar'da seferdeyken vefat etti.

AA muhabirinin kaynaklardan derlediği bilgilere göre babası, 9'uncu Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Sultan olan 1. Süleyman, 6 Kasım 1494 tarihinde Trabzon'da dünyaya geldi. Seyyid Lokman'ın Hünername eserine göre adını, doğduğu saatlerde Kur'an'dan açılan sayfada geçen Hazreti Süleyman'dan aldı.

Büyük Padişah, isminden çok "Kanuni" unvanıyla tanınırsa da bu sıfat, 18. yüzyılda ilk defa Dimitrie Cantemir'in Osmanlı tarihinde geçti, XIX. yüzyılda Osmanlı tarihçilerince de benimsenerek yaygınlık kazandı. Çağdaşı Batılı yazarlar Sultan'ı "Muhteşem" veya "Büyük Türk" lakaplarıyla anıyorlardı. Ayrıca batı kaynaklarında, Fetret döneminde Osmanlı tahtına oturan Süleyman Çelebi dolayısıyla II. Süleyman olarak da nitelendirildi.

Kanuni Sultan Süleyman Han'ın çocukluk yılları babasının sancak beyi olduğu Trabzon'da geçti. Evliya Çelebi'ye göre Trabzon'dayken süt kardeşi Kadı Ömer Efendi'nin oğlu Yahya ile (Beşiktaşlı Yahya Efendi) birlikte bir Rum kuyumcudan kuyumculuk öğrendi.

Sultan II. Bayezid, 1509'da Süleyman'a babası Şehzade Yavuz'un ısrarıyla Kefe sancağını verdi. Yavuz Sultan Selim'in tahta çıkmasıyla birlikte 1513'te yegane taht varisi sıfatıyla sancak beyi olarak Manisa'ya gönderildi.

Babasının vefatının ardından 30 Eylül 1520'de İstanbul'a gelerek tahta oturdu.

Kanuni Sultan Süleyman, batıya karşı gaza siyasetini canlandırırken iki ana hedefi ön plana aldı. Bunlardan ilki Orta Avrupa'nın kilidi durumunda bulunan Belgrad, diğeri Akdeniz hakimiyeti bakımından son derece önemli olan Rodos'u hedef aldı. Bunları ise Macaristan'a yönelik 1526 ve 1529'daki iki harekat takip etti, sonuncu seferi ise Viyana oldu.

Batıda büyük zaferler kazandı

İlk siyasi faaliyetlerinde atası Fatih Sultan Mehmed Han'ın izinden giden Kanuni Sultan Süleyman Han, 30 Ağustos 1521'de Belgrad'ı, ardından Rodos'u fethetti. 29 Ağustos 1526'da Mohaç ovasında Macarlar'ı kısa sürede yendi. Macar kralının hayatını kaybettiği meydan savaşı Macar Krallığı'nın bir anlamda sonunu getirdi. Ardından Budin'e hareket eden Kanuni Sultan Süleyman,11 Eylül'de hiçbir direnişle karşılaşmadan şehre girdi. 1529'da 17 gün süren 1. Viyana kuşatmasını kötü hava şartları ve şehrin elde tutulamayacağını düşündüğü için kaldırdı.

Akdeniz'de Osmanlı donanmasını güçlendirmek için 1532'de Barbaros lakaplı Hayreddin Reis'i, Donanma-yı Humayun'un başına getirdi. 1534'te devlete sıkıntı çıkaran ve isyanları destekleyen Safevilere karşı Irakeyn Seferi diye bilinen askeri harekatı düzenleyerek önce Tebriz'e ardından Bağdat'a girdi.

Seferdeki başarısızlıklar ve aile içerisindeki çekişmelerin de etkisiyle yakın arkadaşı Pargalı İbrahim Paşa'yı 15 Mart 1536'da sarayda aniden idam ettirdi.1538'de Hadım Süleyman Paşa'ya Süveyş'te bulunan donanmayla Portekizliler'e karşı Hindistan bölgesindeki küçük Müslüman prensliklere yardım için sefer emri verdi.

Yine aynı yıl 27-28 Eylül'de Preveze Zaferi kazanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması ile Cenevizli amiral Andrea Doria'nın başında bulunduğu Haçlı donanması arasında geçen Preveze Deniz Savaşı, Osmanlı Devletinin Akdeniz'deki hakimiyetini pekiştirdi. 1548'de Safevi hükümdarı Şah Tahmasb'a karşı yeniden İran'a sefer düzenledi ve Tebriz'e girdi. Bu seferde Van kalesi alınarak burası beylerbeyilik merkezi yapıldı.

Şehzade Mustafa'nın idamı

Kanuni'nin hayatının önemli dönüm noktalarından birisi de büyük oğlu Mustafa'nın idamı oldu. Doğu seferinde 4 Ekim 1553'te Konya Ereğlisi mevkisinde babasının huzuruna çıkmak için otağa giren Şehzade Mustafa, cellatlar tarafından boğularak idam edildi. Oğlunu idam ettiren Kanuni Sultan Süleyman Han'ın buna zaman geçtikçe çok üzüldüğü ve pişmanlık duyduğu, gerek Osmanlı gerekse batı kaynaklarında açık şekilde belirtilir. Ayrıca bu hadise dolayısıyla Taşlıcalı Yahya gibi bazı şairler tarafından ağır sözlerle eleştirildiği halde sesini çıkarmadı. Çocukluk arkadaşı Beşiktaşlı Yahya Efendi'nin bu mesele yüzünden onunla konuşmadığına dair menakıbnamelere konu olan bilgiler de söz konusu.

1 Haziran 1555'te Şah Tahmasb'ın elçileriyle Amasya Antlaşması imzalandı. Kanuni, barış şartlarını da içine alan Tahmasb’a yolladığı mektupta dini meselelere vurgu yapıp, aşırı uç Şiiler'in Hazreti Aişe'ye ve 3 halifeye karşı olan küfürlerinin yasaklanmasını istedi.

Kanuni, Şehzade Mustafa'nın idamından sonra görevden aldığı Rüstem Paşa'yı Hürrem Sultan'ın tesirinde kalarak 29 Eylül 1555'te yeniden göreve getirdi.

7 Haziran 1557'de kendi adına Mimar Sinan'a inşa ettirdiği camisi tamamlandı, cuma namazını da Süleymaniye'de kılarak açılışını yaptı. 1558'de çok sevdiği eşi Hürrem Sultan'ın ölümü Kanuni'yi çok üzerken, bu olayın ardından Şehzade Bayezid ve Şehzade Selim'in sancak yerlerini Amasya ve Konya olarak değiştirdi. İki kardeşin 1559'da Konya ovasında yaptığı savaşı Selim kazandı. Önce Amasya'ya çekilen Bayezid, Kanuni'nin sefer hazırlıklarını haber alınca Safeviler'e sığındı. Bayezid ve oğullarının teslimi için Şah Tahmasb'a önemli miktarda para ve tavizler verildi. Şehzade 23 Temmuz 1562'de oğullarıyla birlikte idam edilip Sivas'ta defnedildi.

72 yaşında son seferinde vefat etti

Kanuni, 1565 yılındaki Malta bozgunuyla yara alan Osmanlı'nın batıdaki imajındaki kötü izleri silmek için yeni bir sefer hazırlığına girişti. 1 Mayıs 1566'da Eyüb Sultan'ın türbesini ziyaret edip dua ettikten sonra sefere çıktı.

Zigetvar Kalesi kuşatılırken Kanuni'nin otağı da hakim bir tepeye kuruldu.

Ömrünün son 15 yılında tedavisi olmayan gut (nikris) hastalığı iyice ilerlemesine rağmen savaş meydanından ayrılmayan Kanuni Sultan Süleyman Han, 7 Eylül 1566'da kalenin alınışını göremeden vefat etti. Kuşatma sürerken iç organları çıkarılan naaşı, misk ve amber kokuları sürülerek tahtın altına gömüldü. Kalenin düşmesinin ardından 42 gün gömülü olan naaşı arabaya konuldu ve padişah yaşıyormuş gibi davranıldı. Kendisine haber gönderilen yeni padişah II. Selim'in Belgrad'a gelişi üzerine vefat haberi resmen ilan edildi.

Süleymaniye Camisi'nde 23 Kasım'da Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin kıldırdığı cenaze namazının ardından, naaşı caminin kıble tarafındaki türbesine defnedildi.

Osmanlı cihan devleti oldu

Onun yoğun askeri ve siyasi faaliyetleriyle Osmanlı, Avrupa'nın cihanşümul anlayışına sahip Cihan Devleti haline geldi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun ideolojik alt yapısının temellerinin atıldığı bu dönem, Avrupa'nın siyasi coğrafyasını derinden etkiledi. Osmanlılar böylece Avrupa devletler dengesinde belirleyici bir rol üstlendiği gibi modern Avrupa'nın oluşumuna da etki etti.

Osmanlı İmparatorluğunu yüz ölçümü olarak en çok büyüten padişah olan Kanuni Sultan Süleyman, 6 milyon 557 bin kilometrekarelik toprağı 14 milyon 983 bin kilometrekareye çıkardı.

Osmanlı'nın sınırlarının ulaştığı toprakların dışında Kuzey Afrika içlerinden Habeşistan'a, Yemen'e, Hindistan'a, kuzeyde Rus steplerine kadar çok geniş bir sahaya hakim oldu.

Kanuni Sultan Süleyman, ömrünün son dönemine kadar devam eden av merakı ve uzun seferleri dolayısıyla imparatorluğun çeşitli bölgelerini tanıdı, doğuda ve batıda pek çok yeri gördü, şehir ve kasabaları dolaştı. Bu bakımdan Kanuni, imparatorluğunu coğrafi temelde de bizzat gezerek tanımış son Osmanlı padişahı kabul ediliyor.

Hükümdarlığı döneminde imparatorluğun birçok bölgesine önemli cami ve imarethaneler yaptırdı. Özellikle Mimar Sinan'a İstanbul'da abidevi yapılar inşa ettirdi.

Edebi yönü

Şehzadelik yıllarında iyi bir eğitim alan 1. Süleyman, Arapça ve Farsça'nın yanı sıra Kefe sancak beyliği sebebiyle Tatar lehçesiyle de konuşabiliyordu.

Osmanlı padişahlarının çoğu gibi şair olan Kanuni Sultan Süleyman "Muhibbi"den başka "Muhib" ve "Meftuni" mahlaslarını da kullandı. Şiirden iyi anlayan Sultan Süleyman, alim ve şairlere itibar gösterip himaye etti.

Kanuni Sultan Süleyman, büyük bir fetihçi olmakla beraber ruhundaki sanatkar taraf onun aynı zamanda ince duygu ve düşünceler şairi olmasını sağladı. Yazdığı aşk, kahramanlık ve düşünce şiirleriyle büyük bir divan meydana getirdi.

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" beytinde olduğu gibi dillerden düşmeyen ve atasözü niteliği kazanan beyitler de söylemiştir.

Devrinde yaptığı reformlar, bürokrasinin şekillenmesi ve kanunlar Osmanlı'yı güçlü bir şekilde dönüştürdü.

Kanuni Sultan Süleyman adına yazılmış Süleymannameler'de ve şehnamelerde onun askeri liderliği ön plana çıkarılmıştır. Padişah Gazi Sultan, Adil Hükümdar, İslam'ın Koruyucusu ve Savunucusu, edebiyat ve sanat hamisi imajıyla övüldü.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır