17 Haziran 2023
Onlardan biri de yaşlı hücrelerin zamanı gelince devreden çıkmaları, yani hayatlarına son vermeleridir. Eğer bu süreç doğru işlemezse yaşlı hücreler ürettikleri toksinler ve iltihap tetikleyicisi aracı moleküller ile genç hücrelerin vazifelerini hakkıyla yapmalarına engel olabiliyorlar. Ama ne var ki bazen “ZOMBİ HÜCRELER” olarak tanımlanan bazı hücreler hepimizin merakla izlediği korku filmindeki zombiler gibi ölümü adeta reddedip biraz önce anlatmaya çalıştığım olumsuz süreçlerin devreye girmesine sebep olabiliyorlar. Bu durumda adeta bir “yaşlı hücre çöp yığını” içinde kötü ve tatsız yaşlanıyor, kronik hastalıklarla boğuşarak ömrümüzün sonunu beklemek zorunda kalıyoruz. Diğer taraftan yaşlanma süreci yalnızca “HÜCRESEL ÇÖP SORUNU” yani bir çöp yığını içinde boğulma meselesinden de ibaret değildir. Telomerlerimizin kısalması, yaşlı ve yapısı bozulmuş proteinlerin kötü ve yanlış katlanarak birikmesi de en az zombi hücreler kadar önemli birer yaşlanma tetikçisidir. Peki, bu süreçler önlenebilir mi? Önlenemeseler bile yavaşlatılabilir mi? Bu soruların yanıtı yazımızın başlığında zaten var. Peki, o sözcüklerin anlamları neler? Hazırsanız buyurun...
İYİ HABER
YAŞLANMANIN SIRLARI YAVAŞ YAVAŞ ANLAŞILIYOR
GEÇTİĞİMİZ son 20 yılda önceki 100 yıla oranla çok daha fazla “YAŞLANMA SIRRI” keşfettik. Neticede de bu sırların kötü olanlarına çözüm üretecek yeni bir bilim alanı ortaya çıktı: SENESCENCE/YAŞLILIK BİLİMİ! Bu yeni bilimsel alan son yılların en çok ilgi çeken yaşlılık çalışması alanlarından biridir. Ve bu alanda çalışan pek çok merkez ve biliminsanı özellikle yukarıda belirttiğim zombi hücrelerle mücadele konusunda yeni moleküller arayışı içindedir. O moleküllere “SENOLİTİK”ler ve o moleküller ile planlanan tedavilere ise “SENOTERAPİ” adı veriliyor. Senolitik moleküllerin neler olduğunu merak ediyorsanız bir sonraki yazımı beklemenizi tavsiye ederim.
AKLINIZDA OLSUN
ETKİLİ BİR İYİ YAŞLANMA EGZERSİZİ: ÇÖMELME
DAHA
15 Haziran 2023
EĞER siz de psikolog Eleanor Maccoby gibi 100’üncü yaş gününüzü kutlarken “BU KADAR UZUN YAŞAYACAĞIMI BİLSEYDİM, KENDİME DAHA İYİ BAKARDIM” diye hayıflanmak istemiyorsanız ve eğer siz de “DAHA İYİ YAŞAMAK VE DAHA GÜZEL YAŞLANMAK ARAYIŞINDAYSANIZ” ve son nefesinize kadar kendinize ve başkalarına yük olmadan “hayatın size tahsis edilmiş ömür hakkını” kabul edilebilir bir sağlık düzeyiyle tamamlayarak geçirmeyi arzuluyorsanız şu cümleyi lütfen siz de iyi hayat mottolarınızdan biri yapın: “DAHA İYİ YAŞLANMAK İÇİN DAHA İYİ YAŞAMAK, BEDEN VE RUHA DAHA İYİ BAKMAK ZORUNDAYIZ.”
“BAŞARILI YAŞLANMA” kitabının yazarı Daniel J. Levitin (Tellekt Yayınları), işte tam da bu önemli meselenin, “iyi ve başarılı yaşlanma meselesi”nin sırlarını anlattığı kitabında “uzun ömürlülük ve yaşam kalitesi arasındaki uyumsuzluk ve gerilime” işaret ediyor, “Ölümsüzlük ve gençlik aynı şey değildir” diyor. Yaşlılığı hepimizin dikkatle değerlendirmesi ve iyi anlaması lazım. Ve yine hepimizin uzun bir ömür dilerken, “uzun ömürlülük ile yaşam kalitesi arasındaki çelişkiye” de özenle odaklanması lazım. Eğer yaşlılığınızı da bir esenlik ve mutluluk dönemi olarak geçirmek istiyorsanız, yaşınız ilerlerken de yaşam kalitenizi korumaya ve sürdürmeye kararlıysanız mutlaka bir “İYİ YAŞLANMA PLANI” yapmayı ve bu plana ısrarla uymayı unutmamalısınız.
BİR UYARI
OTURMAK SİZİ KÖTÜ YAŞLANDIRIR
SİZE sık hatırlattığım iyi yaşlanma mottolarından biri sadece 3 sözcükten ibarettir: “DURMA, DÜŞME, ÜŞÜTME!”
“Durma”nın daha doğrusu hareketsiz bir yaşam sürüp gereğinden çok oturmanın sağlığa verdiği zararlar saymakla bitmez. Hareketsiz kaldıkça paslanır, iltihaplanır ve daha hızlı yaşlanırsınız. Hareketsizlik süreniz uzadıkça insülin direnci sorununa yakalanır, daha kolay kilo alır, daha çok şekerlenir, daha kötü yaşlanırsınız. Nedeni şu: Siz oturma eylemine başladıktan en geç 20-25 dakika sonra kalça kaslarınızda “insüline karşı direnç” gelişmeye başlıyor. Bu tatsız gelişme bir süre sonra insülin-şeker ilişkisinin bozulmasına, kan, şeker ve yağ dengesinin altüst olmasına, kilo kazanımına ve damar sisteminin yıpranmasına yol açıyor. Bitmedi! Uzun süre oturmanın getirdiği insülin yükü hücreleri bölünmeye zorluyor, kansere yakalanmayı da kolaylaştırıyor. Bu nedenle yaşınız ne olursa olsun, hemen her fırsatta “OTURARAK GEÇİRDİĞİNİZ TOPLAM SÜREYİ ASLA 20-30 DAKİKADAN FAZLA UZATMAYIN!” Bastonunuzla ya da başkalarının yardımıyla bile olsa her 20-30 dakikalık oturma/dinlenme aralıklarınıza 3-5 dakikalık kısa yürüyüşler ekleyin. Ve şu cümlenin altını kalınca ve dikkatle çizin: OTURMAK BEDENE İHANETTİR.
12 Haziran 2023
Aslında bu gelişme sürpriz de değil. Zira zengin, fakir, gelişmiş ya da geri kalmış hemen her ülkede “BEKLENEN YAŞAM SÜRESİ” -koşullara göre değişmek üzere- az veya çok uzuyor. Bu uzamadan en çok nasibini alan ülkelerden biri de güzel ülkemiz, Türkiye’miz. Bizde de -çok şükür- ortalama yaşam süresi sürekli artıyor. Yakın bir gelecekte kadınlarımızın 80’leri geçmesi, erkeklerimizin de 80’leri yakalaması bekleniyor. Peki, bu güzel gelişmelerin bazı olumsuz sonuçları yok mu? Var!
İYİ BİLGİ 1
FİZYOLOJİMİZ DE YAŞLANIYOR
YAŞLANMAYLA birlikte fizyolojik süreçlerimiz ve gücümüzde kesintisiz ve önlenemez bazı düşüşlerin ortaya çıkması beklenen -doğal- bir sonuç. Yaşımız ilerledikçe hücre, doku, organ ve sistemlerimiz eski güçlerini kaybediyor. Neticede ortaya çıkan işlevsel yetersizlikler, fiziksel bir düşkünlük halini de beraberinde getiriyor. Kalplerimiz eskisi kadar iyi pompalayamıyor, akciğerlerimiz gaz değişiminde yetersiz kalıyor, karaciğerlerimiz yeteri kadar tedbirli davranmıyor, sindirim sistemimiz gıdaları eskisi kadar iyi öğütüp hazmedemiyor, böbreklerimiz toksinleri kâfi derecede uzaklaştıramıyor, eklemlerimiz yıpranıyor, kas ve kemiklerimiz eriyor. Canınızı sıkacak ama sadece cildimiz değil, beyinlerimiz bile bir ölçüde küçülmeye, büzüşmeye, kırışmaya başlıyor. Kısacası yaşlanmanın fizyolojik sonuçları, ekonomik ve entelektüel imkânlarımız ne olursa olsun -hele bir de işi oluruna bırakırsak, çaba gösterip gerekli önlemleri almazsak- hepimizde az ya da çok “FİZYOLOJİK BİR DÜŞKÜNLÜK HALİ” yaratıyor.
İYİ BİLGİ 2
PSİKOLOJİMİZ YIPRANIYOR
YAŞLANMANIN
10 Haziran 2023
Beynimiz de belleğimiz de kan şekerinin özellikle aşırı yükselmelerinden ve düşmelerinden hiç hoşlanmıyor. Ve zaten bu nedenle de özellikle şeker hastalarında kan şekeri oynamalarına bağlı olarak belleğin beklenenden daha erken bozulabileceği/yaşlanabileceği biliniyor. Araştırmalar bize önemli bir şeyi daha hatırlatıyor: Kan şekerinin seviyesi ile bellek arasındaki bu önemli ilişkide sorun yaşayanlar sadece diyabetliler/şeker hastaları değil. Kan şekerindeki hafif yükselmeler/düşmeler, insülin seviyelerindeki sınırlı artışlar bile (hiperinsülinemi/insülin direnci) bellek kapasitemizi olumsuz etkileyebiliyor.
Bedenimizdeki bütün hücrelerin (özellikle de beyin hücrelerinin) verimli çalışması için glikoza gereksinimi var. Ne var ki glikoz ve insülinin fazlası beyin dokusunda zamanla ciddi tahribatlar da yapabiliyor.
Tahribatın nedeni ise henüz tam olarak bilinmiyor. Kan şekeri yüksekliğinin proteinlerle etkileşime girerek beyne hasar verebilen toksik maddeler oluşturabileceğini, aşırı insülin birikiminin Alzheimer hastalığına yol açan beta amiloid maddesinin beyin dokusundan temizlenmesini aksatabileceğini ileri sürenler var. Ayrıca kan şekeri yüksekliği uzun sürerse beyin damar hastalığına yol açabiliyor, sertleşen ve daralan beyin damarları beynin beslenme ihtiyacını karşılayamayınca da belleğimiz bozulabiliyor.
ÖZETİ ŞUDUR: Kan, şeker ve insülin rakamlarımızı dikkatle izleyelim!
ÇOK İLAÇ YUTUYORUZ
BİR UYARI
8 Haziran 2023
Eğer bu ayrıntıya dikkat etmezseniz ne gününüzü formda, zinde ve keyifli geçirebilir, ne yiyip içtiklerinizin sağlayacağı sağlık faydalarını/enerjiyi yeterince hissedebilir, ne de uyuduğumuz uykuların -süresi yeterli olsa bile- dinlendirici ve enerji yükleyen iyileştirici etkisini gerektiği kadar fark edebilirsiniz. Diğer taraftan muhakkak ki hepimizin “farklı krono tiplerimiz” yani “biyolojik saatlerimiz” var. Ve yine muhakkak ki o farklı “krono tip yapılanmalar”ın arka planında da yine bir genetik temel; yani “genetik mirasımız” yatıyor. Ama unutmayalım ki o miras -ister güçlü ister zayıf olsun- “yaşam tarzımız” ve “çevremiz” ile etkileştiği kadar kronobiyolojimiz yani “zaman takvimimiz”e uyumumuz ile de etkileşiyor. İşte bu nedenle ne zaman takvimimizle/kronobiyolojimizle ne de krono tipimizle çatışmaya girmememiz gerekiyor.
İYİ BİLGİ
İYİ HAYATIN SIRRI KRONOBİYOLOJİDE GİZLİ
Bilimsel verilerle net ve açık olarak gösterildi ki sağlığımızın da bir “zaman saati” var. Ve bu saat kısaca “biyolojik saat/kronobiyoloji” olarak tanımlanıyor. Aslında tek bir biyolojik saatimiz de yok, bedenimiz ve vücudumuzun 24 saatlik günlük döngülerini ayarlayan, enerji üretimi, bakım onarım, metabolik süreçler, hormonal dengeler, enerji üretimi ve benzeri döngüleri düzenleyen farklı biyolojik saatlere sahibiz. Ama ne iyi ki -eğer o kronobiyolojimize uygun yaşarsak- o farklı saatler sağlıklı ve senkronize bir işleyişle “hastalıkta ve sağlıkta, çocukluk, gençlik ve yaşlılıkta” bize tam ve kusursuz bir “iyi hayat” yaşatabiliyor. Ama eğer bu farklı saatler dikkate alınmaz, görevlerini usulünce ve zamanında yerine getirmelerine yardımcı olunmazsa hücrelerimizin metabolizması bozulmaya, enerji üretimleri devreden çıkmaya, başta DNA hasarları olmak üzere onarım süreçleri sekteye uğramaya başlıyor. Dolayısıyla o hücreler ve takiben de dokular ve organlar beklenenden daha erken ve daha kötü yaşlanıyor. Çoğumuz farkında değiliz ama biyolojik saatlere uyumsuz bir hayatı ısrarla sürdürecek olursak daha sık hastalanıyor ve daha kötü yaşlanıyoruz. Daha sık nezle girip oluyor, daha çok alerjik sorun yaşıyor, daha fazla depresyona yakalanabiliyoruz. Ve yine aynı hata nedeniyle “Alzheimer’dan Parkinson’a, şeker hastalığından hipertansiyona ve romatizmal sorunlardan kanserlere” kadar pek çok sağlık sorununa aday haline geliyoruz. Kısacası “NE YEDİĞİMİZ, NE KADAR UYUDUĞUMUZ, NE SIKLIKTA EGZERSİZ YAPTIĞIMIZ” muhakkak ki önemlidir. Ama iyi bilelim ki en az bunlar kadar “NE ZAMAN YİYİP, NE ZAMAN UYUDUĞUMUZ VE NE ZAMAN EGZERSİZ YAPTIĞIMIZ” da yani “BİYOLOJİK SAATLERİMİZE NE ÖLÇÜDE UYGUN BİR HAYAT TARZI SÜRDÜRDÜĞÜMÜZ” de çok ama çok mühim bir “iyi yaşam ayrıntısı”dır.
ÖNEMLİ BİR SORU
GENETİK Mİ EPİGENETİK Mİ
5 Haziran 2023
Sanat aleminde ‘bis yapmak’ her sanatçıya nasip olmayan bir yüce takdir, bir değer bilme hali. Doğal olarak her sanatçıya nasip olmayan içten bir alkış tufanı. Eğer o sanatçı sanatında başarılı ve icra ettiği eserlerde takdire layık görülmüşse sahneye tekrar çağrılıyor ve alkışlar eşliğinde ondan birkaç eser daha icra etmesi isteniyor.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca
Yeniden göreve getirilen Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca için de bence böyle bir durum söz konusu. Dr. Koca önceki görev döneminde pandemiyi birkaç sorun dışında -bana göre- başarıyla yönetti. Ses getiren pek çok işe ve projeye imza attı. Çalışkan, takım çalışmasına yatkın, nazik ve mütevazı bir bakan olarak öne çıktı ve bu yetenekleriyle o da -bana göre- ‘bis yapma’ şansını yakaladı. Peki, Dr. Fahrettin Koca’nın yeniden çıktığı bu “SAĞLIK SAHNESİ”nde ‘bis yaparken’ icra edeceği/imza atacağı yeni öncelikleri ne olmalı? O önceliklerin ilk 5’inde şunlar var...
YENİ BAKANA TAVSİYELER
SAĞLIKTA ‘BİS’ İÇİN İLK 5
VARAN 1- DEPREM BÖLGESİNE DAHA ÇOK İLGİ: Yaklaşan yaz sıcaklarıyla birlikte deprem bölgesinde, özellikle başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere pek çok alanda yeni ve önemli problemler var. Kanaatimce Dr. Koca’nın ilk önceliği deprem bölgesindeki sağlık hizmetlerini yeniden planlamak ve o bölgeye yoğunlaşmak olmalıdır.
3 Haziran 2023
Pek çok insan son günlerde farklı kalp sorunları nedeniyle doktorlardan yardım istiyor. Bu sorunların ilk sıralarında da daima “ARİTMİ” meselesi yani “KALP RİTMİNİN DÜZENİNİ KAYBETMESİ” geliyor. Peki, sorun ne? Ne oldu da kalbimizin düzeni böyle sık sık bozulmaya başladı? Tabii ki birinci sorun “STRES MESELESİ”. Zira stres kalbimiz için en az “kolesterol, kan şekeri, trigliserid ve hipertansiyon” kadar önemli bir düşmanıdır.
İYİ HABER
ÇOĞU ARİTMİ TEHLİKELİ DEĞİL
İsterseniz gelin hafta sonuna -her zaman olduğu gibi- iyi bir haberle başlayalım: Araştırmalar aritmi sorunu yaşayanların çoğunda ciddi kalp sorunları yerine güncel yaşam tarzı hatalarının varlığını gösteriyor. Fazla kaçırılan “kahve, çay, kafein deposu kolalı içecekler, kafein zengini enerji ürünleri” aritmilerin sık görülen masum nedenleri. Sağlığa zararlı olduğunu bile bile “alkol ve sigaraya yüklenmek” de önemli birer aritmi hatası. Diğer taraftan “uykusuzluk” meselesinin de altını kalınca çizmemiz lazım. Sadece uykusuzluk değil, uyku kalitesinin düşmesi, horlamalar, uyku apneleri ve başka nedenlere bağlı uyku bölünmeleri de başlı başına birer aritmi tetikçisi olabiliyor.
Çok daha önemli ve sık görülen aritmi hazırlayıcılarının başında ise “stres, öfke, kızgınlık, gerginlik ve endişe gibi ruhsal sorunlar” geliyor. Prensip olarak da aritmi sorunu yaşayan herkesin öncelikle kendi kişisel yanlışlarını gözden geçirmesi gerekiyor.
1 Haziran 2023
O soru şu: MUTLU MUYUZ? Sorunun nedeni de malum. Son zamanlarda yoğun bir mutluluk tartışması yaşıyoruz. Üstelik bu tartışmayı sadece biz yapmıyoruz. Pek çok ülkede araştırmacılar o ülke halkının mutlu olup olmadığını
anlamaya çalışıyor. Bize gelince...
İtiraf edelim ki “kaygı yükü fazla” üstelik bir de “kaygılarını yoğun yaşayan” bir milletiz. Sevinçte, coşkuda, umutta oldukça “KISKANÇ”; keder, hüzün ve hatta gözyaşı dökmede ciddi ölçüde “CÖMERT” bir sosyolojik/genetik organizasyonumuz var. Çoğumuz anında ve hemen geçmişi hatırlayınca üzülen, geleceği düşününce endişelenen bir ruhsal örgütlenmeye sahibiz. Bu nedenle de mutluluğa değil mutsuzluğa eğilimli bir duygusal tepki vermeye hazırız. Peki, çare ne? Hiç olmazsa biraz daha mutlu olabilmenin basit ve kolay yolları, daha doğrusu mutluluğun bir ilacı ya da ilaçları var mı? Var!
İŞTE O İLAÇLAR
İlgiyle izlediğim yazarlardan Ernie J. Zelinski’nin sadece bizim için değil insanlık için bile geçerli olabilecek bir mutluluk reçetesi var. O reçeteden ben de sık sık faydalanıyorum. Tavsiyem, sizin de bu reçeteyi kesip saklamanız, sık sık okuyup hatırlamanız, hayatınızın bir parçası yapmaya çalışmanızdır. Zelinski’nin 13 maddelik o mükemmel reçetesinde bakın hangi ilaçlar var?
BİR MUTLULUK REÇETESİ
Sosyal yaşamınızı etkileyen tüm rahatsızlıklardan kurtulmak için öncelikle doktora gidersiniz. Doktor tavsiyelerine destek olarak şifayı bitkilerde de arasınız öyle değil mi? Derdinize derman olacak bu bitkisel yardımcı takviyeler arasında, “soğan kürü” son günlerde adını sıkça duyurmuştur.
İbrahim Saraçoğlu tarafından hazırlanan ve faydaları duyurulan soğan kürünü sizlere tanıtmak için geldik. Bu yazıyı okuduktan sonra dillerde dolaşan soğan kürü ve etkileri hakkında pek çok bilgiye sahip olacaksınız.
Soğan A, C ve E vitaminleri açısından zengin doğal bir antibiyotiktir. Özellikle kist ve polip gibi stresli rahatsızlıklar için oldukça etkilidir. İbrahim Saraçoğlu soğan kürü Polikistik Over üzerinde etkileriyle popülerliği katlanarak artan bir kürdür.
Soğan kürü üzerine İbrahim Saraçoğlu’nun tavsiyeleri ve kullanımı nedir? Soğan kürünün ne gibi faydaları vardır? Soğan kürü ile zayıflamak mümkün müdür? gibi soruların cevabını arıyorsanız, doğru sayfadasınız. Hem soru işaretlerinizi giderecek hem de soğan kürü tarifi bulabileceğiniz yazımız işte sizlerle.
Sağlıkta en doğru tedavi yöntemleri ve kesin sonuçlar için mutlaka alanında uzman bir doktora başvurunuz. Tavsiyelerimiz hafif şiddetteki rahatsızlıklar için evde geçici bitkisel öneriler içerir. Reçete niteliği taşımaz. Sağlıklı günler dileriz…
İbrahim Saraçoğlu soğan kürü tarifi evinizde kolayca yapılacak kadar basit malzemelerden oluşuyor. Hangi malzemelere ihtiyacım var dediğinizde:
Malzemeler:
Hazırlanışı:
Kürün etkisini tam anlamıyla görmek istiyorsanız, klorsuz su kullanmalısınız. Dilerseniz hazır alınan su ile tarifi uygulayabilirsiniz:
Tüketimi:
Not: Her tüketim için taze hazırlanmalıdır. Kullanılacak olan kuru soğan, pazarlarda satılan açık kahverengi kabuklu yemeklik soğandır. Beyaz, kırmızı ve mor soğan kullanılmamalıdır.
En doğru bilgiler için hekim desteği alınız. Uygulama, doktor reçetesi yerine geçmez.
Kaynak: www.profsaracoglu.com
Tarif için: Soğan Suyu Kürü
Soğan kürünün vücudunuza faydalı olmasını istiyorsanız, tüketmek için doğru zamanı seçmelisiniz:
Kalın bağırsaklarda sıkça görülen polip rahatsızlığı için İbrahim Saraçoğlu soğan kürü önermektedir. Polip tedavisinde ise regl bitiş tarihinden en az 3, en çok 10 gün sonra küre başlayabilirsiniz.
Küre başladığınız ilk ay, 15 gün boyunca devam edebilirsiniz. Diğer aylarda bu süreyi 10 güne indirebilirsiniz. Bu uygulama süresini polikistik over sendromunda, polip ve kist şikayetlerinde de aynı şekilde değerlendirebilirsiniz.
Soğan kürünün 4 aydan fazla yapılması tavsiye edilmez. Gün içinde tüketeceğiniz soğan kürünün mutlaka taze olması gerekmektedir. Bir önceki öğünden kalan soğan kürünü tüketmemelisiniz.
Tarif için: Kuru Soğanın Faydaları Nelerdir?
İbrahim Saraçoğlu soğan kürü faydaları birçok programda belirtilmektedir. Soğan kürünü tüketmeniz gereken nedenleri sizler için listeledik; ancak kullanım önceyi doktor görüşü almanız gerektiğiniz tekrar hatırlatmak isteriz. Sağlıklı günlere kavuşmanız ve daha dirençli bir bedene sahip olmanız için bilmeniz gereken İbrahim Saraçoğlusoğan kürü faydaları şu şekildedir:
Soğan antioksidan bir sebzedir. Antioksidan besinler zayıflamaya büyük derecede yardımcı olurlar. Tek başına soğan yemek sizi zayıflatmaz. Soğan tüketerek zayıflama sürecinizi ancak hızlandırabilirsiniz. Soğanı çiğ şekilde yemek pek çok kişi tarafından biraz zor görüldüğü için; soğan suyu elde ederek tüketmek daha kolay olacaktır.
Soğan kürü tarifini uygulayarak gün içinde yemeklerden yaklaşık 15 dakika kadar önce içebilirsiniz. Zayıflamak için soğan kürü uygulama süreniz, 6 hafta ile 10 hafta arasında olmalıdır. Eğer vücudunuzu zararlı maddelerden arındırmak ve ödem atmak istiyorsanız ortalama 15 günlük bir süre yeterli olacaktır.
Soğan kürünü düzenli olarak tükettiğiniz durumda sindirim sisteminiz sağlıklı şekilde çalışacaktır. İlk 3 günden sonra ödem attığınızı ve yağ yakımının başladığını hissedebilirsiniz. Soğan kürü ile zayıflamak istediğiniz dönemde, zararlı yiyeceklerden uzak durmanızı da tavsiye ederiz. Yine bu süre içinde günlük yürüyüşlerinizi ve egzersizlerinizi eksik etmezseniz vereceğiniz kilo daha fazla olacaktır.
En doğru bilgiler ve size uygun zayıflama diyet programı için için beslenme uzmanı ile iletişime geçiniz.
İlginizi çekebilir: İbrahim Saraçoğlu Kürleri, Zayıflatan 6 Doğal Kür Tarifi
Hamilelik oldukça hassas bir dönemdir. Bu dönemdeki beslenme programı mutlaka doktor kontrolünde düzenlenmelidir.
Beslenme konusunda anne adaylarının seçici olması gereklidir. Pek çok derde deva olan soğan kürü, anne adaylarının ilgisini çekmektedir. Bu nedenle anne adaylarımız İbrahim Saraçoğlu soğan kürü hamilelikte kullanımı bilgilerine ulaşmak ister.
Düşük tehlikesi olan hamile kadınlar için bu kür tavsiye edilmez. Fakat en iyi karar için doktora danışmak en iyi fikir olacaktır.
İbrahim Saraçoğlu soğan kürü hamilelik oluşabilmesi için yumurtalığa yapışık kalan eski yumurtaları temizlediği için hamilelik öncesi hazırlık aşamasında kullanılması uygundur. Soğan kürünün hamilelik dönemine diğer bir etkisi; hamile kalmak isteyen kadınlar içindir.
Soğan içerisindeki vitaminlerden dolayı yumurtanın çatlamasını sağlar ve hamile kalmanızı kolaylaştırır. Erken menopoz ve çikolata kistlerine karşı da oldukça faydalıdır. İbrahim Saraçoğlu yer aldığı televizyon programlarında, hamile kalmak isteyenlere soğan kürünü önermektedir. Kürü uygulamadan önce gebelik sürecinizi takip eden kadın doğum doktorunuzla iletişime geçiniz.
Yok ediyor ifadesini kullanmak doğru olmamaktadır. Ancak kistlerin vücuda olan etkisini hafifletmektedir. Kist durumlarında sağlığınızı tehdit eden unsurların iyileşmesine yardım etmektedir. Soğan kürü sayesinde kistlerin büyümesine önlem alabilirsiniz.
Yumurtalıkların sağlığı için uygulanan soğan kürü, yumurtalıklarda oluşan kistleri önleme konusunda yardımcı bir destek. Düzenli aralıklarla uygulanan soğan kürü sayesinde hormonal açıdan sağlığınızı koruyabilirsiniz. Ayrıca yumurtalıklarda meydana gelebilecek diğer hastalıklara karşı da daha güçlü kalabilirsiniz.
Soğanın antioksidan ve diüretik etkisi sayesinde vücuttaki iltihapların daha kolay temizlendiği vurgulanmaktadır. Doktorunuz size soğan kürünü uygulamanız için onay vermişse; size uygun sürede deneyerek vücudunuzdaki iltihabı kısa sürede temizlemeye yardım edebilirsiniz.
Soğan Kürü Nasıl Yapılır? Faydaları Nelerdir?
Ahmet Maranki Her Derde Deva Doğal Kür Tarifleri
Soğan Suyu Faydaları Nelerdir? Zayıflatır Mı? Nasıl Yapılır?
Osman Müftüoğlu Köşe Yazıları: Diyet, İnsülin Direnci, Omega 3, B12
Erkan Topuz Kanser Kovucu Tavsiyeler, Şifalı Bitkiler ve Yasaklar Listesi