Osmanlı Devleti’nde vergileri birçok şekilde ayırmak mümkündür. Bu yazıda ise vergiler olağan ve olağanüstü vergiler olmak üzere iki ana başlıkta işlenmiştir.
Olağan Vergiler Şer’i ve örfi olarak ikiye ayrılırdı. Şer’i Vergiler: Öşür, Haraç ve Cizye vergisidir.
Bu vergilerin tümü dayanağını şeriattan alır.
Arapça kökenli bir kelime olan öşür onda bir anlamına gelir. Öşür vergisi reayanın, tımarlı sipahiye ödediği vergidir. Halkın ürettiği ürün üzerinden alınır. Bu vergi özellikle hububat içindir. Fakat zirai ürünlerden hatta bu ürünler dışında örneğin baldan da alınmıştır. Genel olarak 10’da bir alınsa da bu oran toprağın verimlilik, sulanma, mahalli örf ve adetlere göre 5/1, 6/1, 8/1 oranlarında da alınırdı.
Osmanlı hukukçuları bu vergiyi harac-ı mukasseme saymışlardır. Ebusuud Efendiye göre reayadan alınan vergilerin çoğu şer’i vergilerdi. Harac-ı mukasseme veya öşür vergisi ürün üzerinden alınır. Mahsulden onda bir, onda iki oranında alınır. Mukaseme bölüşme anlamına gelir.
Tahrir defterlerindeki bu vergiler “ber-vech-i maktu”olarak geçer. Bu önceden belirlenen bedel anlamına gelir. Üç yıllık mahsulün ortalaması alınarak yapılmaktaydı.
Öşür vergisi ayni ve nakdi olarak alınabilirdi. Arpa buğday, mısır gibi dayanıklı ürünlerden ayni alınırken, sebze, meyve gibi bağ, bostan mahsullerinden nakdi ve maktu olarak alınırdı. Fakat sipahiler çok defa o günkü narh üzerinden nakdi olarak öşür almayı tercih ederlerdi. Reaya ayni olarak verdiği öşrünü en yakın “akrep” pazara getirirdi. Sipahi ürünü burada teslim alırdı.
Hububat halkın temel gıdası maddesini oluştururdu. Bu nedenle stratejik bir önemi vardı. Böylece hububat üretimine teşvik edilmiştir. Fetihçi bir devlet olarak ordunun ihtiyacı için hububata ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca arpa da atların yiyeceği olarak stratejik öneme sahip üründür. Devletin en önemli vergi kaynağını teşkil eden öşrün %50’si hububata dayanıyordu. Bütün bu sebeple zirai üretimi devlet kendi kontrolü altında merkezi bir planlama ile yapıyordu. Hububat dışında sanayi bitkisi olan pamuktan “öşr-i penbe” olarak vergi almaktaydı Pamuk dokumanın temel hammaddesiydi. Ayrıca “Resm-i harir” adı ile ipekten vergi alırdı. Bağcılık yapanlardan alınan “üzüm öşrü” bazı yerlerde 100 kölc asma başına bir resim alınırdı. Pekmezyapandan “şıra resmi”, şarap yapan zimmiden “resm-i hamr” vergisi alırdı. Sebze ve meyve öşrü bazen “öşr-i meyve”, “öşr-i boştan” olarak alındığı gibi bazen de “öşr-i piyaz” ve “sebze” veya “öşr-i bezelye” ve hatta “öşr-i ceviz” adı altında alınmaktadır. Baldan öşür; “resm-i asel”, “resm-i zenburiye”, “öşr-i kovan”, “resm-i kivare” ve “öşr-i petek” gibi farklı isimlerle alınmaktaydı. “Resm-i ağ” adıyla balıktan vergi almaktaydı.
Tımar sisteminin başarılı bir şekilde uygulandığı dönemlerde öşür vergisi doğrudan toplamak yerine devlete yaptığı hizmetler karşılığında tımarlı sipahiye devredilmiştir. İktisadi şartların bozulmasıyla yeni gelir kaynaklarına duyulan ihtiyaçlar artmaya başlayınca tımarlar “has” şekline dönüştürülmüş ve toplanması mültezimlere bırakılmıştır. Bu yeni durum çeşitli sorunların çıkmasına neden olmuştur. Mültezimler haksız para elde etmek için fazla para toplamak istemişlerdir. Bu soruna çare bulmak için öşür toplanması görevi devlet memuru gibi olan “muhasıllara” devredilmiş ancak bundan da verim alınamamıştır. Muhasılların malları pazarlara sevk etmekte gevşek davranmaları nedeniyle devlet büyük gelir kaybına uğramıştır. İltizam ve emanet usulleri yeniden denemiş 1925 yılında çıkartılan bir kanunla tamamen kaldırılmıştır.
“Haraç” bir yerin hasılatından veya işçi olarak çalıştırılan işçilerle kölelerin emeğinden elde edilen gelir demektir. Zamanla toprağın mülkiyetinden dolayı gayrimüslimlerden alınan vergi anlamına gelmiştir. Ayrıca İslam topraklarına katılan gayrimüslim araziye de “arazi-i haraciyye” denilmekte ve o araziden alman vergi de bu şekilde isimlendirilmektedir. Osmanlı topraklarının büyük bölümü bu çeşit topraklardan oluşuyordu. Bu tür araziden alınan vergiler “haraç-ı muvazzaf ve “haraç-ı mukassem” olarak ikiye ayrılırdı.
Harac-ı muvazzaf: arazinin yüzölçümüne göre dönüm üzerinden alınan vergidir. Bu vergi Hz. Ömer döneminden beri alınan bir vergidir. Hububat ekilen yerden dönüm başına bir dirhem, Yoncalık yerden beş, bağ ve bahçelerden dönüm başına on dirhem alınmıştır. Bu tür vergiler araziler ekilip biçilmese bile alınan vergilerdir. Toprağın gerçek sahibi devlettir. Bu arazinin kullaım bedeli olarak tahsil edilir. Yani devletin toprakların mülkiyetine sahip olmaktan doğan bölüşme hakkıdır.
Ebusuud efendi, çift resmini haraç-ı muvazzaf, öşr-i de haraç-ı mukassem olarak kabul etmiştir.
Türk İslam devletlerinde şer’i bir vergi olan Cizye, gayrimüslimlerden alınan baş vergisidir. Putperestlerden ve Mecusilerden cizye alınmazdı. Müslümanlığı kabul etmeyenlerden devlet tarafından can, mal ve ırzın korunması için alınan bir vergidir. Bu vergi sonradan askerlik karşılığı olarak alınan bir vergi haline gelmiştir. Cizye, erkek, baliğ, sağlıklı ve çalışanlardan alınan bir vergidir. Kadın, hasta, sakat ve yaşlılardan alınmazdı. Vergi ekonomik güce göre tespit edilirdi. Ala, evsat ve edna olarak derecelendirilirdi. Rahipler, köleler ve dilenciler bu vergiden muaftılar.
Cizye devlet geliri içinde önemli bir paya sahipti. Dönemlere göre alınan cizye vergisi farklı idi. Kimlerin nasıl vereceği konusunda 17. yüzyılda Fazıl Mustafa Paşa ıslahatlar yapmıştı. Buna göre ala, evsat ve edna olmak üzere yapılan sınırlamada; dörder, ikişer ve birer şerifi altın kararlaştırılmıştır. Osmanlı’da cizye işleri. Cizye muhasebesi kaleminden yürütülürdü. Her yıl muharrem ayında bu kalemde cizye bohçaları hazırlanırdı. Burada cizye mükelleflerinin adı ve ödeyecekleri miktar yazılı olurdu. Cizye iki şekilde toplanmıştır: Bireysel veya cemaat üzerinden. Cizye Başkanı kulunun sorumluluğunda toplanan bu verginin takibi de sıkı yapılmıştır. Cizye uygulaması 19. yüzyılın ortalarına kadar devam ettirilmiştir. Tanzimat ile birlikte bütün tebaanın eşitliği ile birlikte gayrimüslimlere askerlik mecburiyeti getirilerek cizye kaldırılmışsa da gayrimüslimler, getirilen askeri hizmet zorunluluğundan memnun kalmayınca bundan da vazgeçilmiş ve askerlik hizmetine karşılık bir bedel alınmaya başlanmıştır.
Genellikle divan kararıyla çıkan vergilerdir. Tımarlı sipahilere maaş olarak verilen vergi Raiyet risumu
Müslüman reayanın ödediği vergilerden biri çift resmi idi. Çift resmi, bir çift öküzün ekip biçeceği alan üzerinden hesaplamaktaydı bu da genelde 22 akçe idi. Toprağa bağlı olarak alınması nedeniyle haraç-ı muvazzaf olarak kabul edilirdi. Bunun yanında hane başına da alınmaktaydı. Bu nedenle “tasma akçesi” olarak da anılmaktaydı. Arazinin büyüklüğü arazinin verimliliğine göre değişmekteydi. 60-150 dönüm arasında farklılıklar vardı. Bu değişime etki eden en önemli faktör arazinin verimliliği idi. Çiftlikler evli olan reayaya verilir evli olmayanlara verilmezdi. Toprağı ekip biçme karşılığında “resm-i çift” vergisi alınırdı. Bu vergiyi hizmet karşılığı da ödeyebilirdi.
Sipahi elinde bulundurduğu araziyi kira karşılığı verme yetkisine sahipti. Bu araziler “tapu resmi” ile verilirdi. Bunun dışında o tımarın sipahisinin altında kayıtlı olmayan konar göçer raiyyet tarafından işletilebilirdi. Bunlara “hariç raiyyet” veya “hariç-ez defter” denilirdi. Bu durumda, dönüm resmi veya zemin resmi arazinin verimliliğine göre alınırdı.
Bu sistem içerisinde toprağın ekilip biçilmesi, üretimin sürekliliğinin sağlanması esastı. Bu devlet politikası idi. Devletin ve sipahinin vergi kaybına uğramaması için önlemler alınırdı. “Çiftbozan vergisi” bur türden alınan vergi idi. Üç yıl üst üste toprağını ekmeyenden alınırdı. Çiftbozan vergisi önceleri 75 akçe iken köyleri terk edip göçlerin artması ile vergi 1650’li yıllarda 300 akçeye çıkarılmıştır.
İspenç vergisi: Müslüman olmayan kişilerden alınan çift resmi vergidir.
Niyabet vergisi: Reayanın düzenin sağlanası karşısında yerel yöneticileri halktan aldığı vergidir. Suçlulardan da cerime adı altında alınırdı.
Resmi Arusane Vergisi: Feodal düzenin kalıntısı olarak sipahi bu vergiyi evlenecek olan erkekten alırdı. 19. Yüzyılda kaldırıldı.
Tayyare vergisi: havadan gelen bir vergi
Ceraim-i Hayvanat (deştbani) Vergisi: Hayvanı başka birinın toprağına zarar verdiğinde sahibinden alınan cezai para idi. bu vücuda uygulanan cezayı da içerirdi.
Yave (Kaçgun) Vergisi: köle ve hayvan açtığı zaman hayvana bakan kişi tımarlı sipahiye bakım masraflarını ödüyor. Bulunmazsa devlete kalıyor.
Duhan Resmi: bir tımarlı sipahinin toprağında konar göçeler orada kışladıkları zaman alınan vergidir. Eğer yazın gelirse yaylak vergisi alınır.
Asiyab Vergisi: Değirmen vergisidir. Değirmen taşlarının sayısına göre bab deniyor. Birde ay üzerinden genellikle 3 6 ya da yıllık olarak vergi toplanıyor.
Resmi Ağnam: Direkt hazineye gittiği için devletin önem verdiği vergilerden birisidir. Koyun vergisidir. İki koyuna bir akçe alınır kuzudan vergi alınmaz.
Mukata…Eminler: Darphane, şaphane, tuz gibi işletmeleri iltizama açılan yerleri devlet kendi yapıyor eminler yapıyor. Yüksek gelir getiren yerlerde iltizama veriliyor genelde üç yıllıktı ancak sonralar ömrü boyu oldu.
Baç Vergisi: Osmanlı’da ilk konan vergidir Karacahisar’da açılan pazarda alınan satılan ürünlerden devletin pay aldığı görülüyor
Derbent Vergisi: Köprü ve geçitlerden alınan vergidir.
Damga vergisi: Alınan satılan kesilen hayvandan alınan vergidir.
Gümrük vergisi: alınan satılan veya transit gecen maldan hudutlarda alınan mallardan ihraç ithalat vergisidir.
Müruriye: Transit geçen maldan
Amediye: Gelen maldan
Reftiye: Giden maldan
Eda Tezkiresi: Amediye vergisinin alındığını gösteren belgedir.
Tekalif-i Örfiye ve ya Avarız-ı Divaniyye de denir ve Örfi bir vergidir. Olağanüstü durumlarda divan kararı ve padişahın emriyle alınırdı. İlk kez II. Bayezid döneminde alınmıştır. Başlangıçta sadece savaş zamanlarında alınırdı. Daha sonra ise gelenek haline gelmiştir. Savaş masraflarını karşılamak için direkt hazineye geçtiği için önemli vergidir.
Avarız haneleri normal vergi hanelerinden farklıdır. Bölgenin kalkınma durumuna görev avarız haneleri belirlenir bazen 4 bazen de 15 hane bir avarız bölgesidir. Ayni ya da nakit ya da ödenebilir. Üç şekilde alabiliyor. Nüzül (karşılıksız), Sürsat (en düşük fiyat üzerinden), İştira Zahiresi (ordunu talep etiği malzemelerin gerçek fiyatlarından ödüyor.)
Kürekçiler: Deniz seferlerinde gemilerin ihtiyaç duyduğu kürekçi ihtiyacını karşılayabilmek için sahil bölgelerinden avarız hanesi şeklinde kürekçi toplanırdı.
Takalif-i Şakka: Vezir, beylerbeyi, sancakbeyi gibi yöneticilerin olağanüstü durumlarda reayadan talep ettikleri vergidir.
Avarız vergileri halkın mağduriyetine yol açmıştır. Bölgenin zenginleri tarafından avarız vakıfları kurularak bu vergilerin ödenmesi sağlanmıştır.
Tazimattan sonra bütün vergiler kaldırılıp hepsinin tek bir kalemde “Cemaatin Vergisi” adıyla toplanmasına karar verilmiştir. 1856 yılında “cemaatin vergisi” de kaldırılıp emlak, arazi ve temettü, vergileri ayrı ayrı toplanmıştır. Abdülhamit dönemin de ise şehirlilerin ödemekten muaf oldukları vergiyi İstanbul halkı da ödemeye başlamıştır.
Bu sisteme göre devlet, kırsal toplumu ve ekonomiyi, tahıl üretilen topraklara el koyup bunları tapu sistemi çerçevesinde köylü ailelerine (hane) dağıtarak örgütlüyordu. Teorik olarak bir çift öküze sahip olan her haneye, hanenin geçimini ve vergi yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlayacak büyüklükte bir arazi (çiftlik) veriliyordu. Devletin koruyup devam ettirmeye çalıştığı temel fıskal birim buydu. Yarım çiftlikten daha azına sahip olan haneler veya bekâr köylüler bennâk ve mücerredi (veya kara) olarak ayrı bir kategoriye sokuluyor ve daha düşük çift vergisine tabi tutuluyorlardı.
fiskal: 1. Hazineye ilişkin. 2. Vergiye ilişkin
bennâk: Çift vergisi yükümlüsünün, kendisiyle bir evde oturan oğullarına, evlendikleri zaman verilen ad.
mücerredi: Evlenmemiş, bekâr
Bitikçi: 1. İslamiyet'ten önceki dönemlerde Türkler'de Hakan'ın baş yazmanıdır. Bu kişiye başka devletler ve topluluklarla ilişkilerin düzenlenmesi görevi de verilmiştir. 2. Sözlük anlamıyla "Yazan, yazıcı" anlamına gelen bu sözcük, İslamiyet öncesi Türk devletlerinde "Katip"lere, devletin yazışmalarını yapan kişilere unvan olarak verilmiştir.
Narh: Tüketiciyi korumak amacıyla, belli başlı, özellikle zorunlu tüketim malları için devletçe saptanan fiyattır.
Eşkâl: Dıştan görünüş.
Azat Etmek: Kölenin hürriyetini vermek, serbest bırakmak. Derebeyliklerde bir insanı toprak kölesi durumundan kurtarmak.
Çift terimi, iki öküz tarafından sürülebilen ziraat sahalarının ölçüsünü belirtmek üzere kullanılmış olup çiftlik*le aynı mânayı taşır. Osmanlı kanunnâmelerinde çiftlik sahibi köylüyü içine alan bir anlam da kazanmıştır. Bir çiftçi ailesine yetecek genişlikte olan çift veya çiftlik, toprağın verim kabiliyetine göre 60 ilâ 150 dönüm arasında değişen bir arazi parçasını ifade eder. Böyle bir toprağı elinde bulunduran çiftçi işlediği bu toprağa karşılık kanunnâmelerde "çift resmi, çift hakkı, kulluk akçesi" adlarıyla anılan belirli nisbette bir vergiyi ödemekle yükümlüdür. Osmanlılar'da çiftçi-köylünün temel vergisi özelliğini taşıyan ve bünyesinde çeşitli mükellefiyetleri de toplayan çift resmi ortaya çıkışı, daha sonraki uygulamaları ve miktarı bakımından zaman içerisinde değişiklikler göstermiştir.
Verginin ne zaman ihdas edildiği kesin olarak bilinmemekle beraber Osmanlılar'a muhtemelen daha önceki uygulamalardan intikal etmiştir. Anadolu Selçukluları'nda "çift akçesi" adını taşıyan ve bir dinar değerinde olan bir verginin varlığı bilinmektedir. Bizanslılar'da da bu verginin Osmanlılar zamanındaki ilk uygulanış şekillerini andıran ve "pronoia" (timar) sahibinin köylüden aldığı bir vergi çeşidi mevcuttu (praktika). H. İnalcık, bu verginin orijinal izlerinin Bizans'tan alınan Batı Anadolu ve Trakya bölgelerinde görüldüğünü belirtir. Verginin ilk uygulamasına dair ipuçları Fâtih Sultan Mehmed Kanunnâmesi'nde yer alır. Buna göre çift resmi, reâyânın sipahiye karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu yedi hizmetin nakde çevrilmiş şekliydi. Adı geçen kanunnâmede bu yedi hizmet (kulluk) veya karşılığının nakit miktarları üç gün şahsî hizmet veya karşılığı 3 akçe, bir araba ot veya karşılığı 7 akçe, yarım araba saman veya karşılığı 7 akçe, bir araba odun veya karşılığı 3 akçe, araba ile hizmet veya karşılığı 2 akçe olmak üzere toplam 22 akçe olarak belirtilmişti. Bundan anlaşıldığına göre çift resmi birtakım hizmetlerin toplamı olup köylünün eski feodal yükümlülüklerinin nakde çevrilmiş karşılıklarını oluşturuyordu ve böylece şahsî vergi olmaktan çıkarak toprağa bağlı bir özellik kazanmıştı. Hatta zamanla verginin menşei tamamen unutularak sadece bir arazi vergisi haline gelmiş ve XVI. yüzyılda Ebüssuûd Efendi tarafından şer'î vergiler (harâc-ı muvazzafa) arasında değerlendirilmişti.
Çift resmi, "bir çiftlik" toprak sahibi köylü ailelerin (hâne) esas vergi birimini teşkil ediyordu. "Bütün çift" adıyla da belirtilen bir çiftlik miktarı toprağı bulunan çiftçi, bunun karşılığında bölgelere göre değişiklik gösteren bir vergiyi sipahiye ödemekle yükümlüydü. Eğer elindeki toprak miktarı bunun yarısı ise o vakit deftere yarım çift (nîm çift) sahibi olarak kaydedilir ve çift resmi için takdir edilen verginin yarısını öderdi. Hiç toprağı olmayan veya nîm çiftten daha az toprağı bulunan hâne sahibi evli raiyyet ise "bennâk" şeklinde kaydedilirdi. Sonradan çiftlik sahibi olan bir bennâk, bennâk resmi yerine çift resmi vermeye başlardı. Yalnız bir önceki tahrir sırasında bennâk kayıtlı olup da bir süre sonra çift tutan bir köylü, yapılacak yeni tahrirde çiftlik sahibi olduğu tescil edilene kadar eski vergisini verir, çift kaydedildikten sonra çift resmi vermekle yükümlü tutulurdu.
Pek sık görülmemekle birlikte ziraata açık toprakların fazla olduğu yerlerde birkaç çiftliği elinde bulunduran köylü tasarrufunda ne kadar çiftlik yer varsa bunların her birinin resmini ödemek mecburiyetindeydi. Öte yandan çiftliklerin parçalanmaması esas olduğundan çift sahibinin ölümü halinde eğer geride iki oğlu kalmışsa çiftlik ikiye bölünür, her biri nîm çift resmi öderdi. Birden fazla vâris kalırsa o zaman bunlar çiftliğe ortaklaşa sahip olurlar, bütün çift resmini ödemeyi de sürdürürlerdi. Gayri müslim çiftçiler ise çift resmi yerine ispence* adı altında ayrı bir vergi verirlerdi. Ancak Trakya ve Batı Anadolu sancaklarından bazılarında bunlardan çift resmi alındığına dair kayıtlar vardır. Bu bölgelerde ispence vergisine nâdir olarak rastlanır; buralardaki gayri müslimler de müslüman çiftçi gibi çift resmine tâbi tutulmuşlardır.
XV. yüzyılın ortalarına kadar 22 akçe olarak kalan çift resmi miktarı, 1458'de Macar tehlikesine karşı Rumeli'ye geçen Anadolu sipahilerini sefer mevsimi dışında da sürekli olarak tutmak isteyen Fâtih Sultan Mehmed tarafından % 50 oranında arttırılarak 30-33 akçeye yükseltildi. Bu rakam sadece Anadolu'daki sancaklar için geçerliydi, ancak bazı sancaklarda sancak beyi, subaşı ve hatta beylerbeyi paylarının ilâvesi sebebiyle daha yüksek kaldı. Ayrıca doğuda yeni fetihler sonucu alınan yerlerde de çift resmi miktarları farklı ve diğer bölgelere göre daha yüksek rakamlara ulaşıyordu. XVI. yüzyılda Hüdâvendigâr (Bursa), Koca-ili, Karesi, Saruhan, Biga ve Aydın sancaklarında 33 akçe iken Ankara'da 37 akçe, Hamîd-ili'nde 42 akçe, Çorum, Çankırı ve Kayseri'de 57 akçeye kadar yükseliyordu. Özellikle bu sonuncu sancaklarda çift resminin yüksek kalışı, sancak beyi ve subaşı paylarından kaynaklanmıştı. Nitekim çift resminin bu şekilde parçalanması birçok karışıklığa ve tartışmalara yol açtığından muhtemelen Kanûnî Sultan Süleyman döneminin başlarında bu uygulamaya son verilerek çift resmi tamamıyla sipahilere bırakılmış, ancak vergi miktarlarına dokunulmamıştı.
Rumeli kesimindeki sancaklarda 22 akçe olarak kalan çift resmi miktarı Suriye bölgesi sancaklarında (Halep, Şam, Trablusşam) 40 akçe, Karaman ve İç-il'de 37 akçe, Erzurum, Diyarbekir ve Malatya'da 50 akçeydi. Genellikle mart ayı başlarında tahsil edilen çift resminin yüksek olduğu bazı sancaklarda (Erzurum, Kayseri) ise mücerred (bekâr) vergisi istenmiyordu. Ayrıca Rumeli'de olduğu gibi İstanbul çevresinde dışarıdan gelip çift tutanlara 22 akçe gibi düşük bir vergi takdir olunması, verimli fakat seyrek nüfuslu bu yerlerde ziraatın teşviki ve nüfus akışının temini maksadına yönelik olmalıdır. Aynı şekilde bazı resmî ve umumi hizmetler veya mükellefiyetler dolayısıyla bazı çiftçiler bu resmin tamamından veya bir kısmından muaf tutulabilirlerdi. Fakat bu durum XVI. yüzyılda artan ekonomik ihtiyaçlar ve ziraata verilen önem dolayısıyla kaldırılmış veya uygulanmamıştı. Timar* sistemi çerçevesinde sipahinin gelirlerinin esas kısmını teşkil eden çift resmi ve bağlantıları (bennâk, mücerred, dönüm, tütün vergileri) 1582'den sonra akçenin değer kaybı, timar rejiminin sarsıntıya uğraması ve avârız* türü vergilerin düzenli hale gelişiyle önemini kaybetmeye başlamıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
7.3. Konu: Osmanlı Üretim ve Ekonomik Yapısı
TARIMSAL ÜRETİM VE ÇİFTHANE SİSTEMİ
TARIMSAL ÜRETİM VE ÇİFTHANE SİSTEMİ