insan kaç günde çürür / Öldüğümüz Zaman Ardımızda Bıraktığımız Bedenin Maruz Kalacağı 12 Aşama

Insan Kaç Günde Çürür

insan kaç günde çürür

etiket Öldüğümüz Zaman Ardımızda Bıraktığımız Bedenin Maruz Kalacağı 12 Aşama

Haberler

Sağlık

Öldüğümüz Zaman Ardımızda Bıraktığımız Bedenin Maruz Kalacağı 12 Aşama

Öldükten sonra kim dünyayı düşünür ki? Biz merak ettik ve araştırdık 'Acaba bedenimizin başına neler geliyor?' diye. İşte ölüm sonrası bedenimizin karşılaşacağı 12 aşama.

1. Beyin Aktiviteleri

1. Beyin Aktiviteleri

2. Ölüm Solgunluğu

2. Ölüm Solgunluğu

3. Ölüm Soğukluğu

3. Ölüm Soğukluğu

4. Ölüm Sertliği

4. Ölüm Sertliği

5. Ölüm Lekeleri

5. Ölüm Lekeleri

6. Derinin Su Kaybı

6. Derinin Su Kaybı

7. Kokuşma

7. Kokuşma

8. Kokuşma sonrası

8. Kokuşma sonrası

9. Vücudun Şişmesi

9. Vücudun Şişmesi

10. Çürüme

10. Çürüme

11. Böceklerin İstilası

11. Böceklerin İstilası

12. İskeletleşme

12. İskeletleşme

Öldükten hemen sonra insan vücudunda yaşanan değişimler! Aynı anda katılaşmaya başlıyor

Ölüm, bilimsel olarak hala sırlar barındırması nedeniyle insanlar tarafından üzerinde çok konuşulan bir durum. Ölüm sonrası da en az ölüm kadar insanlar tarafından merak ediliyor. İşte bir insanın ölümünün ardından vücudunda meydana gelecek ilginç değişimler...

VÜCUTTA REFLEKS KALMIYOR

Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde, vücutta refleks diye bir şey kalmıyor. Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar ve sperm akıntısı oluşuyor.

KATILAŞMA BAŞLIYOR

Ölümden itibaren ortalama 10 saat içerisinde vücut kaskatı oluyor. Adrenalin salgılanılan bir anda; yani heyecanlı veya mücadele verildiği sırada ölüm gerçekleşmişse, vücut aynı anda katılaşmaya başlıyor.

Öldükten hemen sonra insan vücudunda yaşanan değişimler! Aynı anda katılaşmaya başlıyor

VÜCUTTA SOĞUMA BAŞLIYOR

Savaşta ölen insanların vuruldukları şekilde katılaşmaları da bu yüzden oluyor. Ölüm anından sonra ceset, her saat ortalama 1 derece soğuyor. Kiloluların iç organları daha geç soğuyor. Çocukların ve zayıfların vücudu ortalamadan daha çabuk soğuyor.

Öldükten hemen sonra insan vücudunda yaşanan değişimler! Aynı anda katılaşmaya başlıyor

24 SAAT SONRA ÇÜRÜME BAŞLIYOR

Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar. İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar. Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, bebekler ve tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor. En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek ve rahim. Rahmin çürümesi aylarca sürüyor.

İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.

Öldükten hemen sonra insan vücudunda yaşanan değişimler! Aynı anda katılaşmaya başlıyor

SAÇ VE TIRNAK UZAMASI SÖZ KONUSU DEĞİL

Derinin çekilmesi ve çürüme yüzünden tırnaklar ortaya çıktığı için uzadı sanılıyor. Vücudun ölmesiyle birlikte tüm eylemler bittiği için tırnak ve saç uzaması söz konusu değil.

Mezardan gelen sesler çürüme sürecinin bir sonucu. Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.

Son Dakika›Yaşam›Öldükten hemen sonra insan vücudunda yaşanan değişimler! Aynı anda katılaşmaya başlıyor - Son Dakika

skeletler, evrensel olarak ölümün sembolleri olarak kabul edilir ancak yeni ölmüş bir hayvanı kemikli bir iskelete dönüştürme süreci, ayrışma sürecini başlatan bir yaşam patlamasına dayanır. Bu dönüşüm sürecinin büyük bir kısmı da kıpırdanan, delikler açan ve işini aceleyle sürdüren böcekler tarafından gerçekleştirilir. 

On yıllarca süren dikkatli gözlem ve deneyler sonucunda, entomologlar beş aşamalı bir ayrışma modeli tanımladılar. Bu model, böceklerin, mikroorganizmalarla yakın işbirliği içinde sıcak bir vücudu bir kemik yığınına nasıl dönüştürdüğünün yanı sıra diğer canlıların büyüyüp gelişmesi için gerekli olan karbon, nitrojen, fosfor ve diğer birçok besini nasıl geri dönüştürdüğünü de açıklıyor.

Her Şey Bir Cesetle Başlar

Ayrışmanın (dekompozisyon) ilk aşaması ("taze aşama" olarak adlandırılır), ölüm anı ile şişkinliğin ilk belirtileri arasında gerçekleşir. Bu süreçte fiziksel değişime dair herhangi bir dış işaret gözlenmez ancak ölünün içerisinde yaşayan bakteriler vücuttaki dokuları sindirmeye başlar.  

Hayvanın ölümünden sonraki dakikalar ve saatler içerisinde böcekler ölü bedene ulaşmaya başlar. Bu ilk dönemde kolonileşen böceklerin çoğu Calliphoridae (kurt sinekleri), Muscidae (ev sinekleri) ve Sarcophagidae (et sinekleri) familyalarından sineklerdir.

Bu erken dönem sinekler, yumurtalarını bırakmak için en değerli gördükleri "gayrimenkulleri" ararlar. Buralar genellikle ölünün burun ve ağız gibi doğal açıklıkları ya da ölünün vücudunda herhangi bir dış yaralanma varsa bu yara açıklarıdır. Bu bölgelerdeki nem seviyesi ve yumuşak doku miktarı böcek larvalarının gelişmesi için ideal bir ortam sunar. 

Şişkinlik, Kurtçuklar ve Metan

Ölümden sonraki yaşamın ikinci aşaması ise şişkinliktir. Bu aşamada, vücuttaki oksijenin eksikliği oksijensiz solunum (anaerobik) yapan mikroplar için harika bir fırsattır. Bu bakteriler, vücutta oksijen olmadığında gelişir. 

Anaerobik bakteriler, hidrojen sülfür ve metan gibi gazları dışarı atmaya başladıkça, ölünün karın bölgesi şişmeye başlar. İşte kokunun yayılmaya ve cesedin kararmaya başladığı an da bu aşamadır. Bu aşamayla birlikte tükenmekte olan ve nadir bulunan bir besin kaynağı olan ceset, kilometrelerce uzaktaki pek çok böcek için bile bir seyahat gerekçesidir. 

Şişkinlik aşamasında sinek yumurtaları çatlamaya başlar ve çok sayıda kurtçuk çiğ eti tüketmeye başlar. Bu noktada, leş böcekleri gibi bazı böcekler de cesedin besin açısından zengin taze etiyle beslenmeye başlar. Palyaço böcekleri gibi yırtıcı böcekler, kurtçuklarla beslenmek için cesede ulaşır. 

Larvalar Şovunu Yapar

Ayrışmanın üçüncü aşaması "aktif çürüme" olarak bilinir. Bu evre, bir çivi ile delinmiş lastiğin inmesi sürecine benzer ve şişkin cesedin yavaşça inmeye başlamasıyla başlar. Böcek larvaları, vücut boşluklarına küçük delikler açarak içerideki gazın dışarıya çıkmasını sağlar.

Sıvılaşmaya başlayan dokular cesede ıslak bir görünüm verir ve ardından çürük bir koku salınır. Aktif çürüme aşamasının sonunda, kurtçuklar beslenmelerini yoğunluklu olarak cesedin göğüs boşluğunda sürdürür. Kısa süre sonra da böceklerin hakimiyeti başlar ve kurtçukları yemeye gelen çok sayıda kuyruk böceği ve palyaço böceği bulunur.

Etin çoğu yendikten sonra ceset ileri çürüme aşamasına girer. Cesetteki çürük kokusu azalmaya başlar ve kurtçukların çoğu toprağın altında geçireceği pupa evresine girmek için cesedi terk eder. 

Daha sonra, yetişkin dermestid (deri) böcekleri cesede ulaşır ve yumurtlamaya başlar. Dermestid böcekleri, pullarla kaplı küçük yuvarlak böceklerdir ve kürk, tüy, yün, ölü bitkiler ve hatta halı gibi çeşitli kuru malzemelerle beslenirler. 2016 yılında evlerde yaşayan eklembacaklılar üzerine yapılan bir araştırmada, ABD'de yakından incelenen 50 evin tamamında dermestid böcekleri tespit etti.

Dermestid Böcekleri İşi Bitirir

Ayrışmanın son aşaması "kuru çürüme" olarak bilinir. Bu aşamada, cesede çok az sayıda yetişkin sinek uğrar. Kuru çürüme sırasında, ceset artık kemikler, kıkırdak, kurumuş deri ve kıllara indirgenmiş durumdadır. Bu aşamada neredeyse hiç koku yoktur.

Larval dermestid böcekleri iskeleti temizlemeye devam ederek arkalarında demonte bir iskelete çok benzeyen kalıntılar bırakır. Dermestid böcekleri kemiklerin temizlenmesinde o kadar etkilidir ki; hatta müzeler iskeletleri toplayıp, sergileme aşamasına hazırlarken düzenli olarak dermestid böceklerinden yaralanırlar.

Dünya'yı Yöneten Küçük Canlılar

Bu canavarca girişime tanık olmak, mide bulandırıcı gözükse de canlı kalıntılarının ayrışması, ekosistemler içindeki besin maddelerini dönüştüren temel bir süreçtir.

Dünya'daki yaşamın temeli olan karbon, fosfor ve azot gibi tüm canlıların büyümek ve gelişmek için ihtiyaç duyduğu besin maddeleri ekosistemlerde sınırlı miktarda bulunmaktadır. Yaşamın devamını sağlamak için bu maddeler sürekli olarak yeniden kullanılmalı ve geri dönüştürülmelidir.

Ayrışmanın ardından cesedin altındaki toprak, çevredeki ekosisteme göre yüksek konsantrasyonda besin içerecektir. Ancak çevreye salınan besinlerin tamamı toprakta ve bitkilerde kalmaz. Ölü hayvanın (bir insan, fare veya karga olsun) içerdiği besinler ve enerji yeniden kullanılır, nefes alan -canlı- böceklerce yeniden paketlenir.

Bu böcekler bir cesetle beslenmeyi tamamladıklarında, ekosistemlerin üretken üyeleri olmaya devam ettikleri daha geniş bir ortama dağılırlar. Aynı böcekler, evlerimizdeki meyvelerin oluşması sürecinde bitkilerin tozlaşmasına, böcek yiyen hayvanların (yarasalar gibi) karınlarını doldurmasına yardımcı olur ve diğer ölü organizmaların da ayrışması sürecine katılırlar. Ve yaşam kendini yeniden ve yeniden canlandırır...
Kaynak ve İleri Okuma
  • The role of carrion in maintaining biodiversity and ecological processes in terrestrial ecosystems. Oecologia, (2013). https://link.springer.com/article/10.1007/s00442-012-2460-3
  • Short-term movement patterns of the endangered American burying beetle Nicrophorus americanus. Biological Conservation, (1998). https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0006320798000354
  • The forgotten flies: the importance of non-syrphid Diptera as pollinators. Proceedings of the Royal Society B, (2015). https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rspb.2014.2934
  • Arthropods of the great indoors: characterizing diversity inside urban and suburban homes. PeerJ, (2016). https://peerj.com/articles/1582/
  • Life after death: How insects rise from the dead and transform corpses into skeletons. TheConversation/Paul Manning (accessed December 26, 2020). https://theconversation.com/life-after-death-how-insects-rise-from-the-dead-and-transform-corpses-into-skeletons-148847

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Ölüm Sonrası

Ölü duyurusu, geçmişte ev ev dolaşılarak yapılırdı. Günümüzde ise sela okunarak yapılmaktadır.

Hastanın öldüğü gün, ölü evinde ve komşu evlerde süpürge tutulmaz.

Ölü evinde hastanın öldüğü gün “ölünün ağzı açılsın, ölünün ağzının tadı gelsin” diye helva yapılır.

Hasta can verirken başının altından yastık çekilmemişse; teslim olduktan sonra boynu düz olsun diye başının altındaki yastık çekilir.

Hasta ölür ölmez gözleri kapatılır; çene ve ayakları bağlanır. Ölen iyilerdense, ameli iyiyse elleri ayakları yeşillenir.

Öleceği anlaşılan hastanın yanında kullanılmamış, uçsuz tülbent (metre işi) hazır edilir. Hasta teslim olur olmaz çenesinin altından başa doğru ağız bağlanır (ağzı açık kalmasın diye.) Daha sonra ölünün ayakları, geriye çekilmesin dik kalsın diye iyice birleştirilerek ayak bileklerinden tülbentle bağlanır. Şişmesin diye üzerine bıçak konur.

Ölünün giysileri üzerinden bıçakla kesilerek çıkarılır. Ölünün üzerinden çıkarılan giysiler ve diğer giysileri “canı elbiselerin içinde kalmıştır” inanışından dolayı hemen yıkanmaktadır. Konuyla ilgili anlatı şöyledir: Ölü, elbiseleri çıkartılırken, yıkanırken der ki; “Beni yavaş edin, incitmeyin, suyumu kaynak yapmayın, ben Azrail'in elinden kurtulmuşum”. Hasta ölü döşeğindeyken yakınları gerekli temizliklerini yapar.

Ölü, ağzı ve ayakları bağlanıp soğumaya durduktan yaklaşık yarım saat sonra, yere serilen bir cecim üzerine indirilir. Ölünün altına serilen cecimi, kişi hayattayken, “ölünce altıma serilsin” diye yünden el dokuması olarak hazırlattırır. Daha sonra cecim camiye bağışlanır.

Hastanın öldüğü döşeğe “ölü döşeği” denir. Ölü, ölü döşeğinden indirildikten sonra, döşek dışarı çıkartılarak üç gün bekletildikten sonra yünü dökülerek yıkanır. Anlatılara göre, bazen döşek, ölünün canı içinde kalmıştır diye hemen yıkanmaktadır.

Ölü yıkanana kadar yanında yakınları bekler; başında bekleyen hapşırırsa “giden var, tekrar ölen olacak” denir.

Ölü yumuşaksa arkasından bir yakınını daha götürür. Yöre halkı bunu, “Allah sonunu hayır etsin boynu çok yumuşaktı, peşine ölü var” şeklinde yorumlar.

Hastanın öldüğü odada üç gün ışık yanar, bir kap içerisinde su bırakılır. Evin diğer taraflarının lambası da yakılır. Bu uygulamanın nedenini yöre halkı, “ruh evde olurmuş dermiş ki - bakalım lambalar yanıyor mu, sönmüş mü” diye anlatır.

Hasta ölür ölmez ilk olarak ayakkabıları dışarı konur, ayakkabıları fakir birisi alır.

Akşam ölenin cenazesi sabaha kadar bekletilir. Yöre halkının anlatısına göre “en uzun ömür ölenin öldükten sonra evinde kaldığı süredir.” Akşam ölen ertesi gün öğle namazında kaldırılır. Sela okunup, millet duysun, ölünün cemaati çok olsun diye özen gösterilir. Cenaze toprağa öğleden önce teslim edilir, öğle namazı cenazenin üstüne gelir. Sabah ile öğlen arasında ölen, öğle namazına yetiştirilmeye çalışılır; yetişmezse ikindi namazında kaldırılır. Akşam namazında cenaze kaldırılmaz.

Yıkama ve kefenleme:

Ölü için yapılan herşeyin sevabı çok büyüktür. Ölünün yıkama suyunu hayır seven iki-üç kadın taşır. Ölünün yıkama suyuna “cenaze suyu” denmektedir. Cenaze suyu, dönüp arkaya bakılmadan taşınır. Cenaze suyu üç tane kulplu bakır kazan içerisinde hazırlanır; ölü rahatsız olmasın diye ne ılık ne de sıcaktır. Bu sıcaklık yöre halkı tarafından “ısıya az” olarak tanımlanmaktadır. Ölünün yıkama suyu hazırlanırken el sokulmaz. Suyun sıcaklığı, “kulplu” denilen maşrapayla ele dökülerek belirlenir.

Kadın cenazeye kadınlar, erkek cenazeyi hoca yıkar. Cenaze yıkayan, abdest alır. Yıkama sırasında ölünün yanında yakınları bulunur. Cenaze yıkanan yerde kefen, pamuk, havlu makas, bıçak, kefen bezinden dikilen iki tane lif, üç kalıp sabun, su dökmek için kulplu, üç kazan ılık su ve yıkayanın üzerine su sıçramaması için önlük bulundurulur. Yıkama ve kefenleme, teneşir tahtasında yapılmaktadır.

Cenaze, başı kıbleye, ayakları gün doğuşuna gelecek biçimde yatırılır. İki buçuk kalıp sabun küçük küçük doğranarak eldiven şeklinde hazırlanan lifin içerisine doldurulur ele geçirilerek cenazenin tüm vücudu yıkanır. Geriye kalan yarım kalıp sabunla da başı yıkanır.

Ölü yıkanırken herşey sağdan yapılır. Önce göbek altından ayaklarının ucuna kadar sol el ile karnına bastırılıp içi temizlenerek yıkanır, sonra baştan göbek altına kadar sağ elle cenaze güzelce yıkanır. Arkalı önlü bu şekilde yıkandıktan sonra gusül abdesti aldırılır. Gusül tamamlandıktan sonra üç kere başına, üç kere sağına, üç kere soluna, her tarafına üç kere su dökülür. Bu suya “kıyamet suyu” denir. En son olarak yıkayan hoca veya kadın okuyarak baştan ayağa yedi defa su döker. Baştan ayağa, ayaktan tekrar başa gelir. Bu arada abdesti bozulmuş olabilir, diye yıkayan tekrar abdest aldırır. Son suyu dökülürken çocukları ve yakınlarından isteyenler su döker, dökerden de, “hakkını helal et” derler.

Yıkama mümkün olduğu kadar bol suyla yapılır. Yöre halkı bunu, “insan sağken bin kere de yıkansa, öldüğü zaman yıkandığı gibi temiz olmaz” şeklinde açıklamaktadır.

Yıkama işi bittikten sonra cenazenin ardından yeni bir ölüm olmasın diye kazan ters çevrilir. Yıkama sırasında kullanılan bütün eşyalar yıkayana veya fakir bir kadına verilir.

Cenaze yıkandıktan sonra, üzerine kullanılmamış havlu atılarak iyice kurulanır. İyice kurulandıktan sonra; arkasına ve önüne, kulaklarının arkasına, ağzına, gözlerinin üzerine, koltuklarının altına, diz kapaklarının arkasına, boynuna, avuçlarının içine, parmaklarının arasına, tüm eklem yerlerine pamuk konur. Genç kızlara, gelin olmadan gidenlerin ellerine kına yakılır.

Yaşlılar genellikle kefenlerini önceden hazır ederler. Kefenin hacdan getirildiği de yörede sık rastlanan bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Ani ölümlerdeyse kefen yakın akrabalar tarafından alınmakta; ölü yakını daha sonra kuruşu kuruşuna kefenin parasını ödemektedir. Kefen yedi metreden başlayarak on metreye kadar, patiska veya amerikan bezinden alınmaktadır. Yöre halkı kefen bezini “çift kat hase” olarak tanımlamaktadır. Makbul olan patiskadır. Kadın kefeni beş parça, erkek kefeni ise üç parçadan oluşur. Kefen geçmişte çift kat olarak bıçakla kesilmekteydi. Yöre halkının anlatısına göre günümüzde makasla da kesilmektedir. Kefenin ölçüsü ise, tel ile cenazenin başından ve ayağından iki karış fazla olacak şekilde alınır. İlk önce bıçakla tam ortadan “te” şeklinde açılan gömlek, boyundan geçirilir. Buna “kıyamet gömleği” denir. Yöre halkı kıyamet gömleğiyle ilgili inanışı, “kıyamette onunla kalkacak, kefenin bütün parçaları çürüyecek, bir tek o çürümeyecek” şeklinde açıklamaktadır. Kıyamet gömleğini giydirdikten sonra sağ ve sol omuzdan baştan ayağa her tarafını kapatacak şekilde bez atılır. Kadınların arasına yedi kat taharet bezi, göğsüne ve alnına kapatacak şekilde kefenden parça konur, başları tülbentle bağlanır. Kadının saçları; göğsünü kapatacak şekilde öne getirilir. Yöre halkı, “saç imandır” şeklinde açıklama yapmaktadır. Kefenleme işlemi bittikten sonra cenazenin başında Fatiha okunur.

Geçmişte, cenaze yıkama, kefenleme işleri parasız yapılmaktaydı. Ölü sahipleri; “Allah senden razı olsun, ellerin cennet kapısı açsın, hakkını helal et der, yıkayan da helal hoşun olsun” der, helallaşılırdı. Ancak günümüzde bu işlemler parayla yapılmaktadır.

Kefene zemzem suyu ve kına dökülmektedir. Kefenden artan parçalar yıkayan kadına, fakir birine veya çeyizinde kullanmak üzere bekar bir kıza verilmektedir.

Yıkayan ve kefenleyen, işi bittikten sonra, üzerinde ne var ne yok hepsini çıkarır; banyo yapar; gusül abdesti alır ve üzerinden çıkarttığı elbiselerin tümünü yıkar.

Tabut:

Cenaze yıkanıp, kefenlendikten sonra baş ve ayak uçlarından bağlanarak tabuta konur.

Cenaze namazı geçmişte Ahlat'ta mezarlık girişinde bulunan musalla taşında kılınıyordu. Günümüzdeyse cenaze namazları camide kılınmaktadır.

Tabut, ayak ve baş tarafından uzatılan iki ağaçtan tutulup omuza alınarak ve tabutun altına girilerek taşınır. Ölüyü taşımanın sevabı çoktur. Tabut iki adımda bir değiştirilerek taşınır. Tabutu 16-20 kişi taşır. Tabut devamlı baş tarafından taşınır, tabutun önünden geçmek günah sayılır. Tabut musalla taşına konduğunda, tabut aracılığıyla helallaşma olur. Hoca üç defa, “Ey müslümanlar bu adamdan memnun musunuz?” diye sorar; cemaat, “Razıyız. Allah da razı olsun.” der.

Mezar:

Mezar kazmanın sevabı büyüktür. Eskiden mezar kazmaya, cenazeyi duyan giderdi ve mezar parasız kazılırdı. Dört kişi tarafından kazılan mezar günümüzde artık parayla kazılmaktadır. Mezar kazılırken mezarlıkta bulunanlara helva ekmek dağıtılır.

Mezarın derinliği erkeğin göbek hizasında, kadının ise göğüs hizasında olmaktadır. Yöre 2halkı bunu, “Kadının günahı çok da onun için derin kazılıyor.” şeklinde açıklamaktadır. Mezarın uzunluğu rastgele kazılır, belli bir ölçüsü yoktur. Ölen kişinin içi temizse mezarı tam gelir, içinde sıkıntı varsa onun mezarı dar gelir. Yöre halkı tarafından, mezarı geniş, rahat gelen insanların temiz kalpli ve iyi olduklarına dair inanç yaygındır. Yukarıdaki anlatıya örnek olarak, yörede birisi birine kızdığı zaman söylenen, “mezar sıksın seni” bedduasını verebiliriz.

Mezar kazılırken içerisinden kemik çıkarsa, kemikler toplanır bir köşeye konur (mezardan çıkartılmaz); cenaze o mezara gömülür. Cenazeyi mezara baş, ayak ve beline bağlanan kuşaktan tutarak en yakınlarından iki veya üç kişi indirir. Kadınları, genellikle oğul, kardeş, baba, amca, dayı mezara indirebilir. Kadınları kocası mezara indiremez.

Yörede kadın ve erkek tabutsuz gömülmektedir. Yöre halkı bunu, “Tabut o dünyada zor olur, hemen kalkacaksın ya tabutu arkandan götüremezsin.” şeklinde açıklamaktadır. Konuyla ilgili “topraktan geldik, toprağa gideceğiz” anlatısı da yaygındır.

Cenaze, başının altına toprak getirilecek şekilde kıble yönü dikkate alınarak, sağ tarafa doğru yatırılır; başı sağ tarafa hafifçe çevrilir. Mezara yerleştirildikten sonra cenaze şişince kefen sıkmasın, sorgu melekleri gelince ölü sıkışmasın, rahat cevap versin diye ayak, bel ve başının bağları çözülür; yüzü açılır. Yüzü açıldıktan sonra bir yakını, cenazenin gözlerinin üzerine bir avuç toprak koyar. Yöre halkı bunu, “Bu dünyada gözümüz hiçbir şeyden doymuyor ya, toprak gözümüzü doyursun.” şeklinde açıklamaktadır.

Cenaze yerleştirildikten sonra üzerine uzunca bir sal uzatılır, salın arasında kalan boşluklar cenazenin üzerine toprak dökülmesin diye otla kapatılır. Cenazeyi koyduktan sonra üzerine erham atılır, toprak atıldıktan sonra erham baş tarafından çekilir. Bu uygulamada maksat cenazenin üzerine toprak dökülmemesidir. Mezara ilk toprağı ölü yakınları atar. Mezar kazılırken ve kapatılırken kürek elden ele dolaşmaz; sürekli olarak yere konur ve yerden alınır. Mezar kapatıldıktan sonra ayak ucuna ve baş ucuna taş konur. Baş ucuna konan taşa “baş taşı”, ayak ucuna konan taşa ise “ayak taşı” denir. Ayak taşı baş tacından daha küçük olur.

Cenaze gömüldükten sonra herkes gider; sadece hoca kalır. Hocanın kalmasının sebebi sorgu melekleri gelince cevabı doğru versin diyedir. Hoca ölenin annesinin adını söyleyerek talkında bulunur. Konuyla ilgili yöre halkının anlatısı şöyledir: “Ölü yıkanmayı, kefenlemeyi, kabre götürülmeyi herşeyi görür, kendi kendine - Ay bu kimdir, ölen kimdir, dermiş. Kabre konduktan sonra cemaat dönerken, o da onlarla birlikte dönmek ister. Üç defa başını kaldırır bakar, kafası üzerine uzatılan sala çarpar, o zaman anlar öldüğünü - Eyvah der. Demek ölen benim. Orada ödü patlar.”

Baş sağlığı:

Mezarlıktan döner dönmez ölü evinde yemek verilir, ölen kişinin helvası yapılır. Buna “ölü helvası” denir.

Cenazenin gömüldüğü akşam hatim duası yapılır. Ölü rahat etsin diye, yedi gün her akşam dua okunur. Mezarlık dönüşü başsağlığı ziyaretleri başlar. Başsağlığı ziyaretlerine yörede “taziye” denmektedir. Taziyeye gelenler ölü evine pirinç, şeker, yağ, çay gibi yiyecekler getirmektedirler. Taziye ziyaretinin belli bir süresi yoktur. Geçmişte taziyeye gelenlere “hoş geldin” denmezdi ama günümüzde bu kural değişmiştir.

Taziye;

Başınız sağ olsun,

Allah başka acı göstermesin,

Yerinde kalanlar sağ olsun,

Toprağı bol olsun,

Bu dünya hatırına gelmesin,

Cennet, mekanı olsun,

Nur içinde yatsın,

Yerinde utanmasın,

Helal hoşun olsun gibi kalıplaşmış sözlerle ifade edilir.

Ölünün ardından yapılan belli günler:

Ölüye yedi gün devamlı Kur'ân-ı Kerim okunur. Cenazenin toprağa verildiği yedinci gün “yedisi” okunur. Yöre halkı bunu, “Yedi gün cenazenin kefeni ıslaktır.” şeklinde ifade etmektedir. Ölü ardından giysileri fakirlere dağıtılır veya yakılır. Evde tutulmaz.

Cenazenin gömüldüğü kırkıncı gün “kırk mevlidi” okutulur.

Ölünün gömüldüğü 52'nci gün mevlit ve Yasin suresi okutulur; o gün ölünün etinin kemiğinden ayrıldığına inanılmaktadır.

Belli günlerde yapılan tüm uygulamalar ölünün öbür dünyada rahat etmesi, azap çekmemesi içindir.

Hatim-ıskat

Cenaze gömüldükten yaklaşık yedi gün sonra, ölen kişinin yaşarken kılmadığı namazların, tutmadığı oruçların, yerine getirmediği ibadetlerin ve borçlarının hatim ıskatı yapılır. Ölünün parası varsa, yaşarken “Bu parayla benim hatim ıskatımı çevirtin” de diyebilir. Yakınları da kendi paralarıyla yakınlarının ıskatını çevirttirebilirler. Ortaya bir miktar para veya altın konur. Bu paranın miktarı, ölenin yaşı ve borçlarına göre belirlenir. Üç hoca ve ölenin yakınları da orada bulunur. Hocalar dua okuyarak ıskatını çevirirler. Iskat olarak çevrilen para; geçmişte 11 eşit parçaya bölünerek fakirlere dağıtılıyordu, günümüzde ise; belli kuruluşlara, fakirlere ve hocalara verilmek üzere üçe bölünmektedir. Iskat çevrilirken ölenin sağlığındaki vasiyeti de dikkate alınmaktadır. Mali durumu iyi olanın hatim-ıskatı mutlaka çevirttirilir. Durumu uygun olmayanların ise, birinci derece akrabaları kendi paralarıyla çevirttirebilirler.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır