insan yaratılmışların en üstünüdür / Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa

Insan Yaratılmışların En Üstünüdür

insan yaratılmışların en üstünüdür

Kur'an-ı Kerim'de insan

Kur'an-ı Kerim'de yaratılmışların en üstünü olarak nitelendirilen insana dair çok sayıda ayet bulunur. Yüce Allah (CC) bu ayet-i kerimelerde insanın yaratılış gayesinden detaylıca bahseder. Zaaflarını ve üstün özelliklerini gözler önüne sererek ne şekilde yaşaması gerektiğini açıklar. Kulların iradesi ve sorumluluğunu hatırlatır. Sizler için Kur'an-ı Kerim'de insan konusunu irdeledik

Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:

İnsandan daha üstün varlıklar var mıdır?

Değerli kardeşimiz,

İşaret edilen ayetin meali şöyledir

“Gerçekten biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık, karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasip ettik, onlara helal ve hoş rızıklar verdik ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık.” (İsra, 17/70).

Bu ayetteki üstünlük güç ve hakimiyet ile şeref ve kerâmet tarzında yorumlanmış (Beydâvî, 3/; Kurtubî, 10/), hatta bu ayetle beşerin melekten üstün olduğuna delil getirilmiştir. (bk. İbn Kesîr: 3/)

Ayette geçen “kerem” kavramı, İslâmî literatürde hem Allah'ın insanlara şeref, soyluluk, üstünlük gibi manevî meziyetler bahşetmesini hem de mal-mülk vermesini ifade eder. Böylece âyet insanı dünyada Allah'ın lütfuna en çok mazhar olmuş, en seçkin, en değerli varlık olarak göstermektedir. Tefsirlerde insana seçkinlik kazandıran özellikler akıl, zekâ, temyiz, düşünme, yazma gibi melekelerden başlayarak çeşitli psikolojik ve fizyolojik özelliklere, estetik zevklere, ahlâkî yatkınlıklara, canlı ve cansız varlıklar üzerinde tasarruf yetkisine, ekonomik faaliyetlerde bulunma özelliğine, şehirler ve uygarlıklar kurma kabiliyetine kadar birçok meziyete sahip olmasıyla açıklanmaktadır. (bk. Razi, XXI, ; Kuran Yolu, ilgili ayetin tefsiri)

Eski tefsirlerde insan mı melek mi daha üstün diye bir tartışmaya girilmişse de (bk. Râzî, XXI, 16) İbn Âşûr'un da belirttiği gibi (XV. ) burada böyle bir mukayese söz konusu olmayıp, insanın bazı varlıktan çeşitli şekillerde kendi hizmetinde kullanması, onlardan yararlanması kastedilmiş olabilir.

Ayrıca, insanların “yaratılan varlıkların çoğundan üstün olması”, onların bir kısmından üstün olmadığı anlamına gelir gibi anlaşılsa da, bundan “bazı varlıkların insandan üstün olduğu” manası da çıkmaz. Çünkü bazılarıyla eşitlik söz konusu olabilir.

Ayette geçen “onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık” ifadesinin asıl metninde geçen “men” kelimesi, canlı, şuurlu varlıklar için kullanılır. Bundan anlaşılıyor ki, insanların üstünlükte kıyaslandığı / karşılaştırıldığı varlıklar, cansız varlıklar değil, cin, melek gibi canlı, şuurlu varlıklardır. Cinlerin insanlardan üstün veya eşit olduğuna dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Aksine, literatürde, insanların yeri hep onlardan daha üstün olduğu yönündedir. Hz. Âdem’den sonra cinlerden peygamberlerin gelmemesi, onlardan bazı temsilcilerin, insanlardan olan peygamberlerden öğrendiklerini götürüp milletlerinden olan diğer cinlere tebliğ etmeleri, insanların onlardan daha üstün olduğunu göstermektedir.

“Hani biz bir vakit cinlerden birtakımını Kur’ân dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur’ân’ı işitip dinleyecek yere gelince birbirlerine: 'Susun, dinleyin!' dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak döndüler.” (Ahkaf, 46/29)

mealindeki ayette bu husus vurgulanmıştır.

Cinlerin Hz. Süleyman (as)’a hizmet etmeleri, onun emrinde çalışmaları da cinlerin insanlardan daha aşağı bir derecede olduğunu göstermektedir.

İnsanların meleklerden üstün olup olmaması hususu tartışmalıdır. En çok kabul gören görüşe göre, insanlardan gelen peygamberler, melek olan elçilerden daha üstündür. İnsanlardan olan avam kesimi de meleklerin avam kesiminden daha üstündür.

Hazret-i Âdem'in meleklere karşı üstünlüğünü ortaya koyan en büyük bir mucizesi, tâlim-i esmâdır. Bu cüzî hadisede, şöyle küllî bir düsturun unsurları vardır. Bu düsturu şöyle açıklayabiliriz: İnsan nevinde -yeryüzü halifeliğine yakışır şekilde- geniş kapsamlı bir istidat ve kabiliyet yaratılmıştır. Bu kapsamlı kabiliyeti cihetiyle, kâinatın hadsiz ilim ve fenleri, Allah’ın isim, sıfat ve şuunatına ait pek çok ilim-irfan öğretilmiştir. Bu harika ilmî kerametin lütfedilmesiyle, insan oğlu emanet-i kübrâyı üstlenebilmiş ve bu dâvâsında değil yalnız melekelere, belki semâvat ve arz ve dağlara karşı bir rüçhaniyet/üstünlük kazanmış ve heyet-i mecmuasıyla arzın bir halife-i mânevîsi olmuştur.(bk. Sözler, Yirminci Söz, Birinci Makam).

Kur'an genellikle insanların hemen her gün yaşadıkları ya da çevrelerinde sürüp gittiği için farkına varamadıkları, fakat aslında son derece anlamlı olayların ibret verici yönlerine dikkat çekerek burada tecelli eden ilâhî güç ve hikmetin acık seçik kanıtlarını görmelerini ister.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Allah’ın en b&#;y&#;k ayeti: İnsan

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Allah’ın en kutsal ve en büyük ayeti nedir desek hemen herkes Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran’ı düşünecektir. Doğal olarak akla gelen ilk şey peygamberlere indirilen 4 büyük kitap ve yüz sahife olacaktır. Aslında biraz tefekkür ettiğimizde Allah’ın en büyük ayetinin insan olduğunu anlayabiliriz.

Haberin Devamı

ALLAH zamanı ve mekânı, sonra insanı yarattı. İnsandan peygamberler seçti. Doğru yolu göstersinler diye onlara vahyetti, kitap indirdi. Allah’ın varlığının ve tekliğinin, eşsizliğinin belgelerinin yer aldığı vahiy kitaplarından başka bu âlemde okunması gereken başka ayetler de vardır.

“Zamanı geldiğinde insana mesajlarımızı evrenin uçsuz bucaksız ufuklarında ve kendi özbenliklerinde bulduklarıyla tam olarak anlatacağız ki bu vahyin tartışılmaz bir gerçek olduğu apaçık ortaya çıksın.”(Fussilet 53) Allah’ın en kutsal ve en büyük ayeti nedir desek hemen herkes Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran’ı düşünecektir. Doğal olarak akla gelen ilk şey peygamberlere indirilen dört büyük kitap ve yüz sahife olacaktır. Aslında biraz tefekkür ettiğimizde Allah’ın en büyük ayetinin insan olduğunu anlayabiliriz.

Haberin Devamı

MELEKLERDE OLMAYAN İNSANLARA VERİLDİ
Meleklerin iradesi olmamasına rağmen insanın iradesi, seçme ve karar verme yetisi vardır. Hürriyet, Allah’ın hiçbir varlığa vermeyip, yalnızca insana verdiği temel bir özelliktir. Allah insanı eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi) ve ahsen-i takvim (yaratılmışların en güzeli, üstünü) olarak nitelendirmiştir. Bütün melekler ilk insan Hz. Âdem’in önünde saygıyla eğilmiştir.

Allah, eşyanın tabiatını, eşyayı isimlendirmeyi ve meleklerin bile bilmediği şeyleri yalnızca insana öğretmiştir. Belki de bunun içindir ki Allah kendisine yönelik suçları affederken kula yönelik suçları yani kul hakkını, hakkı yenilen kişi affetmedikçe bağışlamamaktadır. Tek başına bu bile insanın Allah katında ne kadar değerli olduğunu gösteren bir işarettir.

İNSAN ONURU KÂBE’NİN ONURUNDAN DAHA BÜYÜK
Allah Resulü (sav) bir gün Kâbe’yi tavaf ederken durmuş ve şöyle demiştir: “Ey Kâbe sen ne güzelsin, kokun ne kadar güzel, sen ne büyüksün, onurun ne kadar büyük, canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki bir Müslümanın onuru Allah katında senin onurundan daha büyüktür.” Bundan dolayı, insan onurunu zedeleyen gıybet, iftira, dedikodu ve fitne fesat dinimizce yasaklanmıştır. Aslında, Yunus Emre ne güzel ifade etmiş: “Eğer gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”

Haberin Devamı

HATİM OKUNACAK, GÜZEL PEKİ YA İNSANI OKUMAK!
Ramazan ayı geldi. Hatimler, mukabeleler okunacak, ne güzel! Peki ya bu ramazan, insanı okumayı becerebilecek miyiz? İnsanı okumadan, kitabı nasıl anlayabiliriz? Birbirimizi nasıl anlarız? Nasıl bağışlar, nasıl hoş görür, nasıl severiz? Yeryüzünün dört bir yanında gönüller yıkılırken, çocuklar istismar edilir, kadınlar şiddet görürken, Gazze’de hangi suçtan öldürüldüğünü bile anlamadan genç bedenler toprağa düşerken, Allah’ın en kutsal ayetinin yerle bir edildiğinin farkında mıyız acaba? Hani biz yaratılanı sevecektik yaratandan ötürü? Sahi ne oldu bize? Bir damla sudan yaratılmış bir fani iken, herkesin ölüp kendimizin ebedi kalacağı hissine bizi ulaştıran, bizi bu kadar pervasız, hesapsız, kibirli yapan nedir acaba?

Haberin Devamı

HZ. MUHAMMED DİYOR Kİ: ‘KENDİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR’
Allah Resulü, “Kendini bilen rabbini bilir” diye buyurmuştur. Biz bütün dikkatimizi dışarıya yöneltirken, kendimizi ne ara unuttuk? Kendini okuyamayan, başkasını okuyabilir mi? Gelin bu ramazan kendimize bir iyilik yapalım. İnsan kitabını okuyalım. Kendimize dönelim, nefis muhasebesi yapalım. Ölmeden önce ölelim. Çünkü nasıl yaşarsak öyle öleceğiz, nasıl ölürsek öyle diriltileceğiz, nasıl diriltilirsek öyle de hesaba çekileceğiz. Hiçbir yardımcının olmadığı, elimizin ayağımızın lehimize ya da aleyhimize şahitlik yapacağı gün mahcup olmamak, utanmamak için birbirimizi sevelim, anlamaya çalışalım, değer verelim. Allah’ın insana verdiği en değerli şey olan hak ve özgürlüklerimize saygı gösterelim.

Haberin Devamı

Allah’ın en büyük ayeti: İnsan3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
HİCRİ İSMAİL
KÂBE’nin Iraki ve Şami köşelerinin karşısında yerden metre yükseklikteki yarım daire şeklindeki duvara Hatim adı verilir. Hatim ve Kâbe duvarı arasındaki boş alan ise Hicri İsmail olarak adlandırılır. Hicri İsmail Kâbe’den sayıldığından tavaf, Hicri İsmail’in etrafından yapılır. Peygamber efendimiz, 35 yaşlarında iken tahrib olan Kâbe’nin inşasına katılmıştı. Bu inşaat sırasında malzemeler yetersiz kalınca Hicr, Kâbe’nin dışında bırakılmıştı. Resulullah, “Hicr Beyt’ten midir” diye soran Aişe validemize, “Evet Hicr Beyt’tendir” diye cevap vermiştir. Peygamber efendimiz daha sonraları, “Eğer kavmimin karşı çıkacağından endişe etmesem, Hicr’i Kâbe’ye dâhil eder, Kâbe’nin kapısını yer hizasında yapardım” buyurmuştur. (Buhari, İlim, 48)

Haberin Devamı

KISSADAN HİSSE
KARDEŞLERİNİ KENDİNE TERCİH EDEN SAHABE
HUZEYFETU’L-Adaviye anlatıyor: “Yermuk savaşında amcamın oğlunu bulmak için dolaşıyordum. Yanımda bir miktar su vardı. Kendi kendime eğer ona rastlarsam bu suyu ona içirir, yüzünü silerim diyordum. Bir de baktım onun yanındayım. ‘Sana su vereyim mi’ dedim. Evet diye işaret etti. Tam kendisine su verecekken öbür yandan birisi, ‘Su’ diye inledi. Onu duyan amcam oğlum ‘Suyu ona götür’ dedi. Hemen ona doğru koştum. Bir de baktım o su isteyen Hişam bin el-As imiş. ‘Sana su vereyim mi’ dedim. Daha cevap vermesine zaman kalmadan öbür taraftan birisinin, ‘Su’ diye inlediğini duyduk. Kendisi hiç içmeden, ‘Suyu ona götür’ dedi. Ben de hemen onun yanına koştum. Yanına vardığımda ölmüştü. Bari Hişam’a yetiştireyim dedim. Yanına geldiğimde o da ruhunu teslim etmişti. Hiç olmazsa amcamın oğluna su vereyim dedim. Yanına geldim ki o da ölmüştü.” (Kandehlevî, Hayatus-Sahabe, 1/)

BİR SORU BİR CEVAP
ORUÇLUYKEN GÜNDÜZ UYKUSU

Ramazan’da oruçlu iken gündüzü uyuyarak geçirmenin oruca zararı var mıdır?

ORUCUN sahih/geçerli olması için, “oruç tutmaya niyet etmiş ve orucu bozacak şeylerden kaçınmış olmak” şarttır. Gündüzleri az veya çok uyumak, orucun sıhhatine zarar vermez. Bununla birlikte orucun vereceği sıkıntılardan uzak kalmak ve onları hissetmemek kastıyla, gerekli olmadığı halde ramazan günlerinde uzun süreli uyumanın, orucun hikmetiyle bağdaşmayacağı da unutulmamalıdır.

#Erkan Aydın#H&#;RRİYET#Yazarlar

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır