irade sıfatı / ALLAH’IN İRADE SIFATI NE DEMEK? - İrade Sıfatı

Irade Sıfatı

irade sıfatı

Allah’ın dileme, irade etme sıfatıdır. Cenab-ı Hakkın iradesi sonsuzdur. Olmuş ve olacak her şeyi kendi hür iradesi ile diler. Bir başkasının talimatına ihtiyacı yoktur. İradesinde sınırlama da yoktur. Sinekten semâvât kandillerine kadar bütün kainatta cereyan eden her şey onun iradesi ile meydana gelir veya gelmez. Gelmemesi de onun iradesi ile olur. Onun iradesi olmadan bir sinek kanadını kıpırdatmaz, bir yaprak düşmez. O dilediğini yapar ve yapmaya da gücü yeter. Mülkün sahibi odur. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.

Kullarına ve mahlukatına verdiği irade ise, Allah’ın imkân ve güç verdiği kadarı ile sınırlıdır. İnsana verilen cüz’î irade, meyletmek, dilemek ve yönelmek ile sınırlıdır, yaratmaya ve meydana getirmeye gücü yetmemektedir. Allah imkan vermezse eline aldığını ağzına götürmekten acizdir.

Allah’ın varlığı, mümeyyize, muhassısa ve müessire olmak üzere üç sıfatı istilzam eder. (İşarâtü’l-İ’caz, s. 35) Mümeyyize, ilmi gerektirir. Bilmeden ayırmak, seçmek, şeklini sınırlandırmak, belli bir şekle ve kalıba sokmak olmaz. Muhassısa, iradeyi gerektirir. Bir şeyi özel hale getirmek bir irade ile olur. Mesela insanın yüzüne belli bir şekil verilmesi bir irade işidir. Müessire ise, ilim ve iradenin tahsislerini meydana getirir.  Kudret ve kuvvettir.

Bir şeyi emretmek veya yasaklayıp menetmek, bir irade ve kudret işidir. Gücü kudreti olmayan birinin emir vermesi ve yasaklamasının bir kıymeti yoktur. Emir ve nehyin olduğu her yerde ilim, irade ve kudret vardır. “Meselâ, Kur’ân’ın “Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu kes.” (Hûd Sûresi, 11:44) âyetiyle, semâ ve arza verdiği emrin tazammun ettiği yüksek ve kat’î irade ve kudret ile derhal semâî sehab çekilir, arz da suyunu yutar.

“Ve keza, arz ve semâya “Ey yeryüzü ve gökyüzü! İsteseniz de, istemeseniz de, ikiniz birden emrime uyun.” (Fussilet Sûresi, 41:11) âyetiyle verilen emri itaatle kabul etmelerinden, o emirdeki irade ve kudretin derece-i kuvveti ve dolayısıyla kelâmın derece-i ulviyeti tebarüz eder.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 304)

Bu dünyanın kurulması, imtihanın açılması, bu dâr-ı teklifin düzenlenmesi bir irade işidir. Yüksek cevherlerin müzahrefattan ayrılmasını, zıtların birbirinden ayrılarak tesaffi etmesini irade etmiştir.

Bu dünya bir imtihan dünyasıdır. İmtihanın sırrı, iyi ile kötüyü, âdi ile âliyi, yani zıtların birbirinden ayrılmasını, tahavvül ve tagayyürü irade etmektir. Tagayyür ve tahavvül zıtların birbirine karışmasını ister. İyi ile kötüyü mezceder. Çirkini güzelliklerle bir araya getirir. Ezdadı dest-i kudret yoğurur, tagayyür ve tebeddül kanununa tabi kılar.

İmtihan meclisi kapandıktan, tecrübe vakti bittikten sonra inayet-i ezeliye, zıtların tasfiyesini istemektedir. Ebediyet için zıtların birbirinden ayrılmasını, ihtilafın ve değişmenin sebepleri olan zıtların tesaffisini irade etti. Bu tasfiyenin neticesinde, Cehennem bir muhkem cisim olarak, aşiretiyle doldurulmuş olarak “Ayrılın bir tarafa bugün, ey suçlular!” (Yâsin Sûresi, 36:59) âyetine mazhar oldu. Hem Cennet bir müebbed ve müşeyyed cisim olarak kendi esaslarıyla tecellî ederek taifesine “Daimî kalmak üzere Cennete giriniz.” (Zümer Sûresi, 39:73) teşrif ve tekrim hitabına mazhar olur. Bu ayrışmanın sebebi intizamdır. İntizam devam sebebidir. “Hakîm-i Ezelî iki menzilin sâkinlerine kudret-i kâmilesiyle öyle bir vücud-u müstekar verir ki, hiç inhilâl ve  tegayyüre mâruz kalamaz. Zira inkıraza müncer olan tegayyürün esbabı bulunmaz. Esbab-ı tagayyür bulunsa da, vâridat ve masârif mabeynindeki nisbet, müstekardır. Hâlbuki şu dünyada inkırâza müncer olan tegayyürün sebebi; bedendeki terekküb ve tahlil mabeynindeki nisbet, istikrarsız olduğu içindir. (İlk Dönem Eserleri, s. 217)

İnsana verilen irade, ilim kudret gibi sıfatlar birer mikyas ve ölçektir. Cenab-ı Hakkın sınırsız sıfatlarını mukaddes şuununu anlamak içindir. Bir evin yapımını ilmiyle planlayıp, iradesi ile yapılmasını isteyip, kudreti ile vücuda getiren insan şunu düşünecek: Ben bu evi nasıl yaptımsa şu kainat sarayının bânisi de bu muhteşem sarayı sonsuz ilmi, iradesi ve kudretiyle vücuda getirmiştir. Onun ilim, irade ve kudretine sınır yoktur. (İlk Dönem Eserleri, s. 72)

Her bir şeyin, hususan canlıların yaratılmasında çok karışık ihtimaller mevcuttur. Binlerce sonu kesik yollar vardır. Bunların içinden neticeli bir yola, binler ihtimalden bir tek ihtimale yönlendirmek, muntazam bir teşahhus vermek sonsuz bir külli iradeyi gösteriyor. “Çünkü, herşeyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânât ve ihtimâlât içinde ve semeresiz, akîm yollarda ve karışık ve yeknesak, sel gibi mizansız akan câmid unsurlardan, gayet hassas bir ölçüyle, nazik bir tartıyla ve gayet ince bir intizamla, nazenin bir nizamla verilen mevzun şekil ve muntazam teşahhus, bizzarure ve bilbedâhe, belki bilmüşahede, bir irade-i külliyenin eseri olduğunu gösterir…

“Çünkü, hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap etmek, bir tahsis, bir tercih, bir kast ve bir irade ile olur…”  (Mektubat, s. 349-350)

Sinek taifesinin binlerce çeşidinden bir sineğin kanadına lakayt kalmayan, başı boş bırakmayan bir kast ve irade, hadsiz zîşuurun beşiği olan dünyamıza ve onların içinde nazenin ve nazdar bir varlık olan insanın değil amellerini, onların hayallerini bile muhafaza edecek. Hiçbir şeyini irade ve ihtiyarının, kasd ve meşietinin dışında tutmayacaktır. (Sözler, s. 244)

“… bir şeyde görmek varsa hayatı da vardır; işitmek varsa hayatın alâmetidir; söylemek varsa hayatın vücuduna işaret eder; ihtiyar, irade varsa hayatı gösterir. Aynen öyle de, bu kâinatta âsârıyla vücutları muhakkak ve bedihî olan kudret-i mutlaka ve irade-i şâmile ve ilm-i muhit gibi sıfatlar, bütün delâilleriyle, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına ve vücub-u vücuduna şehadet ederler ve bütün kâinatı bir gölgesiyle ışıklandıran ve bir cilvesiyle bütün dâr-ı âhireti zerrâtıyla beraber hayatlandıran hayat-ı sermediyesine şehadet ederler. (Sözler, s. 162)

Koca bir ağacı küçücük bir çekirdekten meydana getirmektedir. Onu dal ve budaklarla süslemekte, yapraklarla tezyin etmekte, binlerce çeşit çeşit meyveleri o dallara takmakta, onların eliyle insana sunmaktadır. Bazı ağaçlara süngüsünü takmış asker gibi dikenlerle nöbetçi dikmekte, toprağı, havayı, suyu, güneşi o ağacın hizmetine vermektedir. Tatsız ve kokusuz toprak ve sudan binlerce tat ve kokuyu o ağacın meyve ve çiçeklerine takmaktadır. Bunlarla insanın ağız ve midesine bir bağ ve alaka meydana getirmektedir. En nihayet o meyvenin içine yeni ağaçların plan ve programlarını çekirdeklerine yerleştirmektedir. Bütün bunlar ancak ve ancak bir irade ve kasdile olabilir, bir kast ve iradenin eseridir. O çekirdekteki hayat düğümünü açmak onun iradesinin ve kasdının dışında mümkün değildir. Onun izni olmadan bu düğümü açmak mümkün değildir.

“Ehadiyetine ve şahsiyetine, o küllî işler münâfi olmuyor. Hattâ denilebilir ki, o cilve-i irade, o kanun-u emrî, o ukde-i hayatiye herbirinin yanında bulunur, hiçbir yerde de bulunmaz. Güya şu muhteşem ağaçta meyveler, çekirdekler adedince o kanun-u emrînin birer gözü, birer kulağı var. Belki ağacın herbir cüz’ü, o kanun-u emrînin duygularının birer merkezi hükmündedir ki, uzun vasıtaları, perde olup bir mâni teşkil etmek değil, belki telefon telleri gibi birer vesile-i teshil ve takrib olur. En uzak, en yakın gibidir.

“Madem, bilmüşahede, Zât-ı Ehad-i Samedin irade gibi bir sıfatının birtek cilve-i cüz’îsi bilmüşahede milyon yerde, milyonlar işe vasıtasız medar olur. Elbette, Zât-ı Zülcelâlin tecellî-i kudret ve iradesiyle, şecere-i hilkati bütün ecza ve zerratıyla beraber tasarruf edebilmesine şuhud derecesinde yakîn etmek lâzım gelir. (Sözler, s. 829-830)

Benzer konuda makaleler:

Ali Sarıkaya

Ali Sarıkaya

Adana’nın Saimbeyli İlçesi Çeralan Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve Liseyi Konya İHL de okudu. 1976 da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. Milli Eğitimin çeşitli okullarında öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Osmaniye’de yaşamaktadır. Osmaniye’de yerel bir gazetede haftalık yazılar yazmaktadır.

Allah’ın ﷻ İradesi ve Rızası

İrade sıfatı Allah’ın subuti sıfatlarından biridir. Allah’ın iradesi ve rızası hususunda iki mesele vardır;

1- İrade Nedir?

İrade kelimesi lügatta, “ra-ve-de” (ر- و- د) kökünden türemiş olup, “dilemek” anlamındadır. [1]

Istılahta ise irade Allah’a ﷻ isnat edildiğinde; O’nun, mümkünlerin bazılarını bazılarına tercih etmesi kastedilir. Mesela evreni yaratmayı, yaratmamaya ve semaları yedi kat yapmayı, daha az ya da daha fazla yapmaya tercih etmiştir. Bunun gibi sayısız mümkünler arasında tercih yapabilmeye ve yapmak zorunda olmamaya “irade” denir.

2- Allah ﷻ neleri irade eder?

Şüphesiz ki alemde var olan her şey var olmayabilirdi. Ya da olduğu şekilden, mekândan ve zamandan çok daha farklı olabilirdi. İşte bütün bunların her birini diğerine tercih eden Allah Teala’dır. Dolayısıyla alemde ne meydana gelmişse onun iradesiyle olmuştur. Allah’ın ﷻ iradesi olmadan hiçbir şey meydana gelemediği ya da yok olamadığı gibi, Allah’ın ﷻ irade ettiği bir şeyin olmaması da düşünülemez. Özetle O’nun iradesi her şeyi kuşatmıştır.

Burada irade ile rıza arasını ayırmak gerekir. İrade bir şeyin, yokluğunu varlığına tercih etmek iken, rıza o şeyden razı olmak ve onu sevmektir. Bu yüzden denilmiştir ki, kötüyü irade etmek değil sevmek ve razı olmak kötüdür.

İrade ile rıza arasında teknik tabirle “umum-husus min vech” vardır. Yani, iradenin bulunduğu her yerde, rıza da bulunmak zorunda olmadığı gibi, rızanın bulunduğu her yerde de irade bulunmak zorunda değildir. Bilakis toplanabilirler de ayrılabilirler de. Mesela şu dört maddeyi ele alalım;

a- Müminin sevabı; mümin bir kişi namaz kıldığında, bu kişinin namazı, Allah tarafından irade edilmiştir. Çünkü onun namazı vaki olmuştur ve vaki olan her şey O’nun iradesiyledir. Yine bu kişinin namazı, Allah ﷻ tarafından razı olunmuştur. Zira namaz, Allah’ın ﷻ razı olduğu, sevdiği ve emrettiği bir şeydir. Özetle bu kişinin namazında irade ve rıza toplanmıştır.

b- Kafirin günahı; bir mümin içki içtiğinde, bu kişinin içki içmesi, Allah ﷻ tarafından irade edilmiştir. Çünkü onun içki içmesi vaki olmuştur ve vaki olan her şey O’nun iradesiyledir. Ancak bu kişinin içki içmesinde Allah’ın ﷻ rızası ve sevgisi yoktur. Zira Allah ﷻ içki içmeyi yasaklamıştır. Özetle bu kişinin içki içmesinde irade varken, rıza yoktur.

c- Kafirin imanı; kafir bir kimse iman etmediği için, onun imanı vaki değildir. Dolayısıyla “kafirin iman etmesinde” irade yoktur. Zira irade olsaydı elbette iman ederdi. Ancak bu kafirin iman etmesinde rıza vardır. Çünkü Allah ﷻ imandan razıdır, onu sever ve emreder. “O kulları için küfre razı olmaz”. [2]Özetle bu kişinin imanında rıza varken irade yoktur.

d- Müminin küfrü; mümin bir kimsenin “kafir olması” irade edilmediği gibi –çünkü irade edilseydi mümin olmazdı- razı da olunmamıştır. Zira şüphesiz “küfür” Allah’ın razı olduğu bir şey değildir. Özetle müminin kafir olmasında rıza olmadığı gibi, irade de yoktur.

Bunlara binaen burada “İçki içmeyi Allah irade etmişse ve onun irade ettiği şeyler vaki olmak zorundaysa içki içenin suçu ne?” diye bir soru akla gelmemelidir. Zira Allah’ın ﷻ içki içenin içki içmesini irade etmesi, yaratılışın amacı olan mükellefiyet meydana gelebilsin diye Allah’ın, adetini kendi iradesini kulunun iradesine muvafık yapmak şeklinde icra etmesinden kaynaklanmaktadır. Yoksa suçlu olan yine içki içendir ve Allah onun bu işini irade ettiği halde ondan razı değildir.

[1] Ebû Bekir Muhammed er-Râzî, Muhtâru’s-Sıhâh, Dâru’l-Feyhâ, Baskı:1, s. 189.

[2] Zümer 7.

Allah’ın İrade Sıfatı Ne Demek?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır