islami sakinlesmenin yolları / Sinirlenince okunacak dua! Öfkelenince okunacak sakinleşme duası - Masiva Haberleri

Islami Sakinlesmenin Yolları

islami sakinlesmenin yolları

Sual: Her şeye tez kızıyorum. Kızmamanın yolu var mıdır?
CEVAP
Herkes kızar. Dinimizde kızmamak değil, öfkesini yenmek istenmiştir. Dinimizin emirlerine uyup yasak ettiklerinden kaçan öfkesini yener, sabra kavuşur. Dinimiz, yapılması imkansız olan şeyi emretmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hak teâlâ, kendini sabretmeye zorlayanı sabretmeye muvaffak kılar.) [Buhari]

Sabrın imanla ilgisi vardır. Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiramdan bazılarına, (İmanınızın alameti nedir?) buyurdu. Onlar da, (Genişlikte şükreder, darlıkta sabrederiz ve Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı oluruz) diye cevap verince, (Yemin ederim ki siz müminsiniz) buyurdu. Başka bir zaman, (İman nedir?) diye sual edenlere, (Sabırdır) buyurdu. Yine, (Sabrın imandaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız iman da olmaz) buyurdu. Sabretmeyenin imanı zayıf demektir. Hadis-i kudside, (Takdirime razı olmayan, belaya sabretmeyen, nimetlerime şükretmeyen, kendine başka ilah arasın) buyuruldu.

Sabır üç çeşittir:
1- Belaya sabır,
2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır,
3- Günah işlememek için sabır. Hadis-i şerifte, (Belaya sabredene üç yüz, ibadet yapmaya sabredene altı yüz, günah işlememeye sabredene ise, dokuz yüz derece ihsan edilir) buyuruldu.

Belaya sabır hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.) [Hakim]

(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af diler, zulme uğrayınca bağışlarsa, onlar emniyet ve hidayettedir.) [Taberani]

(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]

(Bir gece başı ağrıyan, Allahü teâlâdan geldiği için buna razı olup sabrederse, yeni doğmuş gibi günahlardan temizlenmiş olur.) [İbni Ebiddünya]

(Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız.) [İ.Maverdi]

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Ey iman edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin!) [A.İmran 200]

(Güzel sabret!) [Mearic 5]

Güzel sabır, gelen belaya razı olup, açıklamamak ve şikayette bulunmamak demektir. Güzel sabreden, dünya ve ahirette kurtuluşa kavuşur. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet etmemesi, kişinin Allahü teâlâyı iyi tanımış olmasındandır.) [İ.Gazali]

Hikmetli sözler
Sabır, tökezlemeyen binek, kanaat ise bükülmeyen kılıçtır.
Üzülmek istemiyorsan, kaybedince seni üzecek bir şeyi kazanmaya çalışma.
Her musibetin geçici olduğunu bilen, belaya maruz kalınca kendisini tesellide başarılı olur.
Musibete sabırsızlık göstermek, ondan da büyük musibettir.
Belaya sabredilmezse, musibet iki olur.

Musibete maruz kalıp gözü çıkan, kulağı sağır olan veya başka azası yok olan müminin günahları affolacağı için, ahirette büyük mükafata kavuşur. Hadis-i şerifte de, (Bir uzvu noksan olanın aklı fazlalaşır) buyuruldu. Elbette akıl noksanlığı, beden noksanlığından daha kötüdür. (Edeb-üd-dünya)

Muhammed Masumhazretleri buyuruyor ki:
İnsana gelen elemler, takdir-i ilahi ile gelmektedir. Razı olmak gerekir. İbadetlere devam, elemlere, hastalıklara sabredebilmelidir. Allahü teâlânın kereminden afiyet beklemelidir! Mahluklardan bir şey beklememeli, her şeyin Hak teâlâdan geldiğini bilmelidir! Dertlerden, elemlerden kurtulmak için dua ve istigfar etmelidir! Onun takdiri, iradesi olmadıkça, kimse kimseye zarar veremez. Bununla beraber, sebeplere yapışmak, Peygamberlerin yoludur. Sebeplerin tesirini de Allahü teâlâdan talep etmelidir! (c.1, m.72)

Hazret-i Hızır buyurdu ki:
(Güler yüzlü ol, hiddetlenme! Hep faydalı iş yap, az da olsa zararlı iş yapma! Lüzumsuz dolaşma, boş yere gülme, hiç kimseyi kusurundan dolayı ayıplama, günahların için ağla!)
Sabır ve namaz bütün sıkıntıların ilacıdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyiniz. Allahü teâlâ elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

Sual: Hiddetlenmek, öfkelenmek günah mıdır?
CEVAP
Gadaba gelmeyen, yani sinirlenmeyen insan olmaz. Kiminde az, kiminde çok olur. Gadap da bıçak gibidir. İyi işlerde kullanılırsa faydalı, kötü işlerde kullanılırsa zararlı olur. İnsandaki bütün huylar böyledir. İfrat ve tefritleri zararlıdır.

Resulullah efendimiz, nasihat isteyen bir kimseye, (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kere sorduğunda, hepsine de (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. (Buhari)

Kibrinden dolayı öfkelenmek, kötüdür. İsa aleyhisselam öfkenin de kibirden ileri geldiğini bildiriyor. Hadis-i şerifte (Öfkelenmek imanı bozar) buyuruluyor. (Beyheki)

Gadabın [öfkenin] aşırı olmasına saldırganlık denir. Böyle kimse, hiddetli olur, kendine ve başkasına zarar verir, bu hâl, küfre götürebilir. Hadis-i şerifte, (Gadab imanı bozar) buyuruldu. (Beyheki)

Gadabın lüzumlu olanına şecaat [kahramanlık, yiğitlik], lüzumundan az olmasına da korkaklık denir. Hadis-i şeriflerde, (İfrat ve tefritten [aşırılıktan] sakının!), (Aşırı giden helak olur) ve (İşlerin hayırlısı vasat olanıdır) buyuruldu.

Şecaat orta yoldur. Şecaat halindeki öfke iyidir. İmam-ı Şafii hazretleri, (Şecaat gereken yerde, korkaklık gösteren merkebe benzer) buyurdu.

İslam’a ve müslümanlara düşmanlık edenlere, saldıranlara karşı sert olmak gerekir. Fakat kendini tehlikeye atmak da caiz değildir. Tehlikeli yerde yalnız kalmak, yalnız yürümek, günahtır. Düşmanlara karşı korkaklık caiz değildir. Korkarak kaçmak, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Korkak kimse, karısına, kızına karşı gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir, onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer, hainlik yapanı görünce susar.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
([Eshab-ı kiram] kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidir.) [Fetih 29]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Ümmetimin hayırlısı demir gibi sert, dayanıklı olandır.) [Beyheki]

(Hiddet ümmetimin seçkinlerine [iyilerine] gelen bir haslettir.) [Taberani]

(Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, Hubb-i fillah ve Buğd-ı fillahtır.) [İ.Ahmed]
[Hubb-i fillah Allah için sevmek, buğd-ı fillah, Allah için buğzetmek, dargın durmak demektir.]

Allahü teâlâ, öfkesini yeneni övmekte, fakat hiç öfkelenmeyeni övmemektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yiğitlik, pehlivanlık hasmını yenen değil, öfkesini yenendir.) [Buhari]

İnsan, zevcesini ve çocuklarını gadap sıfatı ile korur. İslam düşmanlarına karşı, bu sıfat yardımı ile cihad eder. İslamiyet gadabın yok edilmesini değil, buna hakim olup, dine uygun kullanılmasını emreder. Allah için öfke, din gayretindendir. Taberani’deki bir hadis-i şerifte Enes bin Malik hazretleri, (Biz tartışırken, Resulullah efendimiz geldi. Bize öyle öfkelenmişti ki, hiç böylesini görmemiştik) buyuruyor. Müslim’deki hadis-i şerifte, (Ben de insanım, diğer insanlar gibi kızarım) buyurdu. Fakat kızması onu haktan ayırmazdı. Öfkesini yener ve affederdi. Allahü teâlâ, iyileri şöyle övüyor:
(Onlar, bollukta ve darlıkta da infak eder, öfkelerini yener, insanları affederler.) [A.İmran 134]

İnsanlar, kızmak, öfkelenmek yönünden farklıdır. Tirmizi’deki hadis-i şerifte, (İnsanlar çeşitli mizaçtadır. Kimi geç kızar, öfkesi tez geçer. Kimi çabuk kızar, çabuk yatışır, bu ise kendisini telafi eder. Kimi de tez kızar geç yatışır. En iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp geç yatışandır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de, (Mümin, tez kızar, tez barışır) buyuruldu. Fakat (Mümin hiç kızmaz) buyurulmadı.

Öfkeyi yenmenin fazileti ile ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Kim Allah rızası için öfkesini yenerse, Allahü teâlâ da ondan azabını def eder.) [Taberani]

(Öfkesini yenen Cennete kavuşur.) [Taberani]

(Öfkesini yeneni, Allahü teâlâ korur ve düşmanını ona boyun eğdirir.) [Buhari]

Makam hırsı, kibir ve ucbu yok eden öfkesine hakim olur.

Peygamber efendimiz, taş kaldırıp kuvvet denemesi yapanlara sordu:
- Bu taşı kaldırmaktan daha zoru nedir?
- Bildir ya Resulallah, dediler.
- Öfkeli iken, öfkesini yener, sonra sabır yolunu tutarsa, sizin en ağır taş kaldıranınızdan daha kuvvetlidir. [T. Gafilin]

Hiddeti yenmek
Hiddetli ortamı değiştirmek ve kızgınlık alevlerini söndürmek, beş şeyle mümkündür:
1- Böyle bir zamanda Cenab-ı Hakkın isimlerini zikretmek. Çünkü Allah’ı anmak, Allah’tan korkmaya sebep olur. Allah korkusu da taat ve af gibi güzel hasletlerin gelişmesini sağlar. Böylece, Allahü teâlâyı anmakla, hiddetin ateşi sakinleşip söner.

2- Suçluyu affetmenin ve bağışlamanın sevap olduğunu hatırlamalıdır. Bu hatırlayış kişiyi sevaba sevk eder, suçluları bağışlayanlara Cenab-ı Hakkın vaat ettiği Cennet nimetlerini elde etmeye sürükler, kızgınlığı giderir; serkeş nefsi kahrederek sahibini, huzurlu bir ortama doğru iter.

3- Kızgınlığını giderip, yumuşaklık göstererek affedici olursa, insanların, kendisine sevgi besleyeceğini hatırlamak. Bu taktirde insanların sevgisini elde etmek ve onlar arasında saygıdeğer bir kişi olmak ideali, hiddet hâlinin gitmesine sebep olabilir.

4- Kızgınlık zamanındaki halden başka bir hâle geçmek. Mesela otururken kalkıp gitmek gibi. Halife Memun hiddetlenince, derhal orayı terk ederek hiddetini yenmeye çalışırmış!

5- Kızgınlığın sonunda doğacak acı pişmanlığı, intikamın çirkinliğini ve kolaylıkla giderilemeyecek acı sonuçlar doğuracağını düşünmek. Yani öfkelendiği şeyin bir musibet olduğunu kabul edersek, sabretmeli bunun sayısını artırıp başka musibetlere yol açmamalı. Elini kana bulayabilir, hapislere düşebilir, yuvasını dağıtabilir veya büyük maddi zararlara uğrayabilir. Bir musibete sabretmemekle dünyasını ahiretini mahvedebilir.

Şehvet ve gadab terbiye edilir
Sual: Dinimiz, insandaki şehvetin, öfkenin ve benzerlerinin yok edilmesini mi yoksa terbiye edilmesini mi emretmektedir?
Cevap:
Bu konu hakkında Ahmed bin Yahyâ Münîrî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İslâmiyet, şehvetin ve gadabın yok edilmesini değil, her ikisine hakim olup, dine uygun kullanılmalarını emir etmektedir. Süvarinin atını ve avcının köpeğini yok etmeleri değil, bunları terbiye ederek, kendilerinden faydalanmaları lazım olduğu gibidir. Yani, şehvet ve gadab, avcının köpeği ve süvarinin atı gibidirler. Bu ikisi olmadıkça, ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat, bunlardan faydalanabilmek için, terbiye ederek, dine uygun kullanılmaları lazımdır. Terbiye edilmezler, azgın olup, dinin sınırlarını aşarlarsa, insanı felakete sürüklerler. Riyazet yapmak, bu iki sıfatı yok etmek için değil, terbiye edip dine uymalarını sağlamak içindir. Bunu sağlamak da, herkes için mümkündür.”

Medeniyet de, atom gücü kullanmak ve jet gibi şeyler yapmak değildir. Medeniyet, bunları insanlara hizmet için kullanmaktır. Bu da, İslâmiyete uymakla ele geçer.

Sual: Tez sinirleniyorum, büyük küçük dinlemeyip karşımdakileri kırıp döküyorum. Sinirime hâkim olabilmek için ne yapmalıyım?
CEVAP
Dinin emrine uymalı, bunun günah olduğunu bilmeli. İnsan bile bile kızıp öfkelenmez. Kızsa da, sinirine hâkim olur. Zaten dinimiz kızmamayı değil, sinirine hâkim olmayı emrediyor. Her insan kızabilir, ama kızınca, dinin dışına çıkmamalı, zararlı iş yapmamalı.

Hiddetlenince, euzü besmele ve iki kul euzüyü okumalı. Kızıp öfkelenenin aklı örtülür. İslamiyet'in dışına çıkar. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Öfkelenen, dilediğini yapmaya gücü yettiği halde, yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur.) [İbni Ebid-dünya]

(Öfke, şeytandandır. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Öfkelenince abdest alın!) [Ebu Davud]

(Sinirlenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın.) [Ebu Davud]

Ayakta olanın intikam alması kolaydır. Oturunca, azalır. Yatınca, daha azalır. Sinirlenmek, kibirden doğar. Yatmak, kibrin azalmasına sebep olur. Kızınca, (Allahümmagfir li-zenbî ve ezhib gayza kalbî ve ecirnî mineşşeytân) okumak, hadis-i şerifte bildirildi. (İbni Sünni)
Manası, (Ya Rabbi, günahımı affeyle. Beni kalbimdeki öfkeden ve şeytanın vesvesesinden kurtar) demektir.

Öfkeye sebep olan kimseye yumuşak davranamayan kimse, onun yanından ayrılmalı, ondan uzak durmaya çalışmalı.

Günah işleyene öfkelenmek
Sual: Bazıları, günah işleyeni görünce hemen öfkeleniyorlar. Böyle öfkelenmek doğru mudur?
Cevap:
Haram işleyeni görünce, gadaba gelmek, öfkelenmek iyidir, din gayretinden ileri gelir. Fakat, kızınca, öfkelenince aklın ve İslâmiyetin dışına taşmamak lazımdır. Günah işleyene, kafir, münafık gibi çirkin şeyler söylemek, haram olur. Haram işleyeni görenin, buna cahil demesine izin verilmiş ise de, yumuşak, tatlı söyleyerek nasihat vermek, iyi olur. Zira hadîs-i şerifte; (Allahü teâlâ, her zaman yumuşak söylemeyi sever) buyuruldu.

Öfkeyi yenmeli, affetmeli
Sual: Görüştüğümüz, beraber çalıştığımız kimselere zaman zaman hatalarından dolayı kızıyoruz. Böyle durumlarda nasıl hareket etmemiz gerekir?
Cevap:
Eshâb-ı kiramdan Abdullah ibni Ömer hazretleri şöyle naklediyor:
“Bir kimse, Resûlullah efendimize gelerek; hizmetçimi kaç kere affedeyim diye sordu. Resûlullah efendimiz cevap vermedi. O kimse tekrar sorunca; (Her gün, yetmiş kere affet!) buyurdu.”

Eshâb-ı kiramdan Muâz bin Cebel hazretleri de şöyle naklediyor:
“Resûlullah efendimiz bir gün elimden tuttu. Birkaç adım yürüdükten sonra;
(Ya Muâz! Takva üzere ol. Hep doğru söyle. Ahdına sadık ol. Emanete hıyanet etme. Yetimlere merhamet et. Komşunun hakkını gözet. Kimseye kızma. Hep tatlı konuş. Her Müslümana selam ver. İmamın lazım olduğunu bil. Kur’ân-ı kerimin yolu olan fıkıh bilgilerini öğren ve bu bilgilerden ayrılma. Her işinde ahireti düşün. Hesap gününe hazırlan. Dünyaya gönül bağlama. Hep güzel, faydalı işler yap! Hiçbir Müslümanı kötüleme. Yalancı şahitlik yapma. Doğru sözü kabul eyle. İmâm-ı âdile, isyan etme. Yeryüzünde fesat çıkarma. Her zaman Allahı zikret, hatırla. Gizli günahlara gizli tevbe et. Aşikar, açıkça işlenen günahlara aşikar, açıkça tevbe et!) buyurdu.”

Sinirlenince okunacak dua! Öfkelenince okunacak sakinleşme duası

Sinirlenince okunacak dua! Öfkelenince okunacak sakinleşme duası

Öfke duygusunu kalpteki bir ateş parçasına benzeten Sevgili Peygamberimiz (SAV), mümin kimselere sinir anında abdestli olunmasını öneriyor. Kalp kırmak günah olduğundan dolayı sinir anında öfke kontrolünü sağlamamız gerekir. Peki sinirlenince okunan dua nedir? Sakinleşmek için okunacak dua tavsiyeleri neler? 'Muhabbet Kapısı' programında Mustafa Karataş Hoca şöyle açıkladı...

Gündelik yaşantımız içerisinde gönül kırgınlığıyla ilgili sıklıkla duyduğumuz cümlelerden birisi de kalp kırmanın Kabe yıkmak kadar kötü bir davranış olduğudur. Aniden parlayıp öfkelenmek de tıpkı sevinmek, üzülmek, endişelenmek ve korkmak gibi tabi bir duygudur. Nedeni basit bir şey olsa bile öfkelendiğimiz anda ağzımıza geleni söylemek, istemdışı bile olsa şiddete yönelik hareketler sergilemek sonrasında ne yazık ki istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Hiç kimse bile bile kızıp sinirlenmez ancak Müslümana yakışan şey sinir anında öfkesine hakim olması gerektiğini bilmesi ve uygulamasıdır. Peygamberler dahi kızıp öfkelenebiliyor iken biz aciz kulların sinirlenmesi elbette çok doğaldır. Bu esnada önemli olan öfke kontrolünün sağlanmasıdır. Sinir anında sergilenen hiçbir davranışın bize fayda getirmeyeceği gibi çevremizdeki kişilerin kalbinin kırılmasına ya da ailenin dağılması gibi toparlanamaz durumlara soktuğunu açıkça görürüz. Öfkenin şeytandan olduğunu söyleyen Peygamber Efendimiz (SAV), sinir anında ne yapmamız gerektiği konusunda şöyle buyurmaktadır: ''Öfke, şeytandandır. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Öfkelenince abdest alın!'' (Ebu Davud). Sinir anında kendimizi tutmak için yapabileceğimiz birçok farklı meşguliyetlerin dışında Allah'a dua etmenin ciddi bir faydası vardır. Peki öfke anında Allah'a nasıl sığınmalıyız?

PROF. DR. İLAHİYATÇI MUSTAFA KARATAŞ'TAN SAKİNLİK İÇİN DUA...

ÖFKELENİNCE OKUNACAK DUA! SİNİRLENİNCE OKUNAN DUA NEDİR?

Öfke anında okunan dua

Öfke anında okunan dua

Hz. Lokman kimdir? Hz. LokmanİLİŞKİLİ HABERHz. Lokman kimdir? Hz. Lokman'dan oğluna ders niteliğinde öğütler

Süleyman bin Surad (r.a)'un rivayetlerine göre olay şöyle geçmektedir:

“Bir gün Peygamber Efendimiz’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine hakâret ettiler. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu, boyun damarları şişti ve dışarı fırladı. Bunu gören Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu: ''–Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hâli geçer. Eğer o: 

"Euzübillahimineşşeytanirracim"  أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ “İlâhî rahmetten kovulmuş şeytandan Allâh’a sığınırım.” derse, üzerindeki bu hâl kaybolur.'' (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 11, Edeb 44, 76; Müslim, Birr 109; Ebû Dâvûd, Edeb 3)

Sevgili Peygamber Efendimiz (SAV)'in Ümmü Seleme annemize öğrettiği, “Ey Nebî olan Muhammed’in Rabbi Allahım! Günahlarımı bağışla ve kalbimin öfkesini gider” (İbn-i Hanbel, VI, 302) duası da gazap ateşinden kurtulmanın yollarındandır.

Öfke anında okunması tavsiye edilen dualardan birisi de Allahümmagfir li-zenbî ve ezhib gayza kalbî ve ecirnî mineşşeytân zikridir. Duanın anlamı ise: Ya Rabbi, günahımı affeyle. Beni kalbimdeki öfkeden ve şeytanın vesvesesinden kurtar demektir.

SİNİRLİ KİŞİLER İÇİN ESMAÜL HÜSNA ZİKİRLERİ:

sinirli kişilere okunan dua

sinirli kişilere okunan dua

Yapısı itibariyle çok sinirli olup her şeye öfkelenen kişilere sakinlik gelmesi için Esmaül Hüsna'dan Allah (c.c)'un 'Er-Rauf ismi' şerifini her gün 286 kez, veya çarşamba Utarit saati veya Cumartesi Zühal saatinde Ya Rauf c.c” diye okunması halinde Allah'ın izniyle o kişinin bu huyları düzelir. (Yumuşak huylu olmak için tesbih)

- Allah'ın en güzel 99 isminden biri olan 'Es- Sabur' esması da çekilebilir.

KIZGINLIK ANINDA ÖFKE YATIŞTIRAN HZ. LOKMAN (A.S) DUASI

Birdenbire yaşanan ruhsal değişimlerde ve kişi sakinleşmek istediği zaman Kuran-ı Kerim’de Hazreti Lokman’ın ağzından ifade edilen şu ayet okunabilir:

Hz. Lokmanın duası

Hz. Lokmanın duası

Bismillahirrahmanirrahim. Ya büneyye ekımıs salate ve’mur bil ma’rufi venhe anil münkeri vasbir ala ma esabek inne zalike min azmil ümur (amin)

HZ. LOKMAN DUASININ ANLAMI:

“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman-17)

İSLAM ALİMLERİNDEN SAKİNLEŞMEK İÇİN ÖNERİLER:

Alim hocalarımızın Müslüman kimselerin öfke anında sakinleşmeleri ve iç huzura ermeleri için şu tavsiyelerde bulunmuştur:

-Aşırı sinirlenildiğinde besmele-i şerif okunabilir ve Esmaül Hüsna okunabilir. (Özellikle ya Rahman, ya Kadir ve Ya Sabır esmaları)
-Sakinleşmek için Peygamber Efendimiz (SAV)'e salavat getirilebilir.
-Farklı işlerle meşgul olunmalıdır.
-Mümkünse o ortamdan uzaklaşıp hava almaya çıkılmalıdır, ruhu ferahlatır.
-Sadaka vermek ve kimsesizlere yardım etmek sabrı arttırır.
-Kızgınlığını geçirmek isteyen kişi Kuran’ı Kerim okuyabilir.
-Abdest ve namaz ruhun en büyük şifa kaynaklarıdır. Bunalımda ya da iç sıkıntılarında hissedilirse namaz kılarak Allah'a yönelinmelidir.

Sinirlenince okunacak dua

Sinirlenince okunacak dua

Stresi ve Kaygıyı Azaltan Sağlıklı Gıdalar

Günümüz yaşam şartları, hızlı değişimi ve rekabetçi ortamıyla giderek zorlaşıyor. Bu durum birçok kişinin strese girmesine neden oluyor. Stresin her birimizdeki yansıması çok farklı. Kimileri stresli anlarda yemeklere yönelirken kimilerinin ise iştahı kapanıyor.

Sakinleştirici Gıdalar

  • Bitter Çikolata
  • Avokado
  • Kırmızı Meyveler
  • Portakal
  • Elma
  • Kuşkonmaz
  • Pancar
  • Havuç
  • Kaju Fıstığı
  • Yumurta
  • Yeşil Çay
  • Papatya Çayı
sakinleştiren gıdalar

Kiminde farklı duygu patlamaları görülürken kimi ise kendi kabuğuna çekiyor. Bazıları ise sakinleşmek için meditasyon yapıyor veya çeşitli aktivitelere yöneliyor.

Bu yazımız özellikle stresliyken iştahı açılanları çok sevindireceğe benziyor! Çünkü bugünkü konumuz sakinleştirici yiyecekler. Bazı yiyeceklerin doğal olarak stresi azaltarak kişiyi sakinleştirdiğini biliyor muydunuz? Haydi, vakit kaybetmeden detaylara geçelim!

İşte sakinleştirici gıdalar ve özellikleri!

Sakinleştirici Etkiye Sahip 12 Doğal Gıda

1) Bitter Çikolata

  • Birçok insan stresli olduğu dönemlerde farkında olmadan çikolataya yönelir.
  • Bitter çikolatanın kan basıncını düşürme etkisi olduğu bilinmektedir.
  • Ayrıca bitter çikolatada bol miktarda polifenol ve flavonoid bulunur. Bu iki madde de güçlü birer antioksidandır.
  • Tüm bu özellikleri sayesinde bitter çikolata stresi azaltarak kişinin sakinleşmesine yardımcı olur.

Bitter Çikolatanın Faydaları Nelerdir?

bitter çikolata

2) Avokado

  • Sakinleştirici meyve denildiğinde ilk sırayı avokado alır.
  • Çünkü avokado diğer meyvelere kıyasla daha fazla folat ve glutatyon içerir.
  • Ayrıca bu meyve lutein, beta-karoten ve E vitamini bakımından oldukça zengindir.
  • Tüm bu bileşenler avokadoyu strese karşı koyan bir meyve yapmak için yeterlidir.

Avokadonun 7 Önemli Faydası, Eminiz Bu Kadarını Bilmiyordunuz!

avokado

3) Kırmızı Meyveler

  • Yaban mersini, ahududu, çilek ve böğürtlen gibi kırmızı renge sahip olan meyveler antioksidan bakımından zengindirler.
  • Bu meyveler aynı zamanda iyi birer C vitamini kaynağıdır.
  • Kırmızı meyveler bu özellikleri sayesinde vücuttaki kortizolu azaltır.
  • Kortizol seviyesi yükseldikçe daha stresli, düştükçe daha az stresli hissederiz.
kırmızı meyveler

4) Portakal

  • Portakal, iyi bir C vitamini deposudur.
  • Kış aylarının olmazsa olmazı bu meyve, içerdiği yüksek orandan C vitamini sayesinde kortizol seviyesini düşürür.
  • Böylelikle vücuttaki stresi azaltır.

Vitamin Deposu Portakalın 13 İnanılmaz Faydası

portakal

5) Elma

  • Elma içerdiği fosfor, antioksidanlar ve organik asitler sayesinde kas ve sinir sistemi üzerinde olumlu etkilere sahiptir.
  • Uyumadan önce bir adet elma yemek, yorgunluk hissini azaltır.
  • Ayrıca kişinin çok daha rahat uyumasına yardımcı olur.

Elmanın Faydaları: İlk Kez Duyacaksınız!

elma

6) Kuşkonmaz

  • Folat bakımından zengin bir besin olan kuşkonmaz, içerdiği bileşenler sayesinde strese neden olan hormonları kontrol altına alır.
  • Stresli bir dönemden geçiyorsanız beslenme rutininizde kuşkonmaza daha fazla yer açmanızı tavsiye ederiz.

Kuşkonmaz Nedir? Faydaları Nelerdir? Nasıl Temizlenir? 8 Farklı Tarif

kuşkonmaz

7) Pancar

  • Kırmızı renkli sebzelerin bir üyesi olan pancar, bol miktarda B vitamini içerir.
  • Pancar bu özelliği sayesinde stresi azaltarak kişinin sakinleşmesine yardımcı olur.
  • Pancarı haşlayıp tüketebilir veya salatalarınıza ilave edersiniz. Dilerseniz sebze sıkacağında sıkarak suyunu içebilirsiniz.

Pancar Suyu: Kanseri Önleyen Bağışıklık Güçlendirici

pancar suyu

8) Havuç

  • B6 vitamini bakımından zengin bir sebze olan havuç, bu özelliği sayesinde sinir sistemini olumlu yönde uyarır.
  • Sakinleştirici etkisi bulunan bu sebzeyi yemeklerinize veya salatalarınıza katabilirsiniz.
  • Dilerseniz çiğ olarak tüketebilir ya da sıkıp suyunu içebilirsiniz.

Havucun Faydaları Nelerdir?

havuç

9) Kaju Fıstığı

  • Kaju fıstığı, içerdiği yağ ve protein miktarları bakımından özellikle kilo verme sürecindekiler için ideal bir besindir.
  • Kaju ayrıca iyi bir çinko kaynağıdır.
  • Yapılan araştırmalara göre düşük çinko seviyesi ile depresyon ve anksiyete arasında bir bağlantı bulunuyor.
  • Dolayısıyla çinko seviyesini yüksek tutmanın kişiyi depresyon ve anksiyeteden uzak tuttuğunu söyleyebiliriz.

Kaju Fıstığının 10 Şaşırtıcı Faydası

kaju

10) Yumurta

  • Yumurta bilindiği üzere yüksek oranda protein içeren bir besindir.
  • Bu özelliği sayesinde vücuda enerji verir.
  • Gerginlik ve yorgunluk hislerini hafifletir.

Haşlanmış Yumurta Yemenin 9 Önemli Faydası

yumurta

11) Yeşil Çay

  • Yeşil çay, theanine adı verilen bir amino asit içerir.
  • Bu madde beyni ve sinir sistemini uyarır.
  • Vücuda enerji vererek kişinin yorgun ve gergin hissetmesini önler.
  • Uzmanlar, hem sakinleşmek hem de zihinsel aktiviteyi artırmak için günde 2 fincan yeşil çay tüketiminin yeterli olacağını savunuyor.

Yeşil Çayın Faydaları Nelerdir? Zayıflatır Mı? Ne Zaman İçilmeli?

yeşil çay

12) Papatya Çayı

  • Sakinleştirici doğal yöntemler sorulduğunda ilk öneri genellikle papatya çayı oluyor.
  • Pennsylvania Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen ve yaygın anksiyetesi olan 57 kişiyle yapılan bir araştırmada, papatya çayı tüketen katılımcıların anksiyete belirtilerinde önemli ölçüde azalma gözlemlenmiş.
  • Kendinizi stresli ve gergin hissettiğiniz dönemlerde günde bir fincan olmak şartıyla papatya çayı tüketebilirsiniz.

Papatya Çayının Faydaları Nelerdir? Neye İyi Gelir? Ne İşe Yarar?

papatya çayı

Yiyebileceğiniz En Sağlıklı 12 Abur Cubur

Bağışıklık Sistemini Zayıflatan 10 Yiyecek

Sağlıklı Kilo Vermenin İspatlanmış 10 Yolu

Kışın Hastalıktan Koruyan Beslenme İpuçları

Mikrobiyata Diyeti, Sağlıklı Beslenme İpuçları

Öfkeye Hakim Olmanın Nebevî Yolları (2)

İnsanın imtihana tabi tutulduğu duygularından birisi de kuvve-i gadabiyyedir. Bu duygu kontrol altına alınıp hayra yönlendirilemezse insanın başına şahsî, ailevî ve içtimâî hayatta çok büyük gaileler açabilir. Dolayısıyla öfke, insanı kontrol altına almadan, insan öfkesini kontrol altına almalı ve onu, doğru ve güzel davranışa dönüştürmeye çalışmalıdır. Aksi takdirde insana, mukaddesatını, kendisini, yakınlarını ve malını müdafaa için verilen bu duygu, dengeli bir şekilde kullanılamazsa bir anda hayatî bir problem kaynağı haline gelebilir. İnsanı içinde yaşadığı çevreden tamamen kopararak yalnızlaştırabilir. Bundan dolayı öfkeye hâkim olunarak onun hayra yönlendirilmesi hayatî bir meseledir. Bu noktada Kur’ân ve Sünnet’te müminlere bir yol haritası çizilmiş ve temel bazı ilkeler vazedilmiştir. 

Abdest Almak

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir nurlu beyanında “Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi söndüren de sudur. Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın!”1 buyurur. Dolayısıyla bir kimse işin başında öfkesine hâkim olmazsa içine şeytan girer ve damarlarında dolaşan kan gibi dolaşmaya başlar. Onun aklını ve şuurunu esir alır. Kalbini, vicdanını ve insafını devre dışı bırakır. Böylece o tamamen şeytanın hakimiyetine girer. Şeytan istediği gibi onu yönlendirir ve telafi edilemeyecek kırıcı ve yıkıcı davranışlara sürükler. Hatta şeytan böyle bir öfkeyle, insanı dininden ve imanından bile uzaklaştırabilir.

Bir de vücutta statik bir elektrik dengesi vardır. Öfkelenince vücuttaki elektriksel yük, normalin dört katına çıkar ve bu hassas denge bozulur. İşte tam bu esnada insan, alacağı bir abdest ya da gusülle, hem vücudun elektriksel gerilimini azaltır hem de şeytanın kendisine yaptığı telkinlerden kurtulma imkanı bulur. Bir taraftan abdestle maddi kirlerinden arındığı gibi diğer taraftan şeytanın ve nefsin ortaklaşa kendisini sevk etmeye çalıştığı kötü duygu ve düşüncelerinden de arınmaya başlar. Abdest alırken okuyacağı dualar hatta sadece abdest alma şuuru bile aklını, kalbini Rabbine bağlar ve duygularına güzel düşünceleri aşılar. Ardından bir de iki rekât nafile namazla kalplerin hakiki sahibine yönelebilir ve içini O’na dökerse, his dünyası itibariyle azar azar gevşemeye ve psikolojik olarak rahatlamaya da başlar. Öfkeyle çözemediği problemini, Rabbini hatırlamakla ve anmakla çözer.  Zira “Kalpler, ancak Allah’ı zikirle itmi’nana, sukûna ve huzura erer!”2 Zikirle, Allah ile beraberlik şuuruna ulaşan kimse, sonunda bu ilahi murakabe altında daha itidalli hareket eder. 

Allah’a Sığınma: İstiâze

İnsan, öfke duygusuyla imtihan edildiğinde takip edeceği Nebevî bir yol da istiâze, yani kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınmasıdır. Muaz İbn-i Cebel’in (radıyallahu anh) anlattığına göre iki kişi Peygamber Efendimiz’in yanında birbirleriyle tartışmaya başlamış ve karşılıklı birbirlerine hakaret etmişlerdi. Hatta bunlardan birinin gözleri kızarmaya ve şah damarı da şişmeye başlamıştı. Bunun üzerine Allah Resûlü (aleyhi’s-salatü ve’s-selam): “Ben bir kelime biliyorum ki eğer şu kimse onu söylese bu hâl ondan gider. O kelime: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım!” sözüdür, buyurdu.”3 Demek ki öfke anı, öfkelerin kusulacağı bir an değil Allah için öfkelerin yutulup, şeytanın şerrinden Rahmeti Sonsuza sığınılacağı andır. Başka bir ifadeyle öfke anı, şeytanın ve onun ortağı nefsin şerrinden Allah’a sığınma vaktinin girdiği andır. İnanarak ve samimiyetle bunu uygulayan kimse hem öfkesine hâkim olur hem de o anı ibadete çevirmiş olur. Bu ruh hali de onun duygularının yatışmasına ve konuşacaksa daha yapıcı konuşmasına şayet bir şey yapacaksa daha dengeli davranmasına vesile olur.

Hal ve Durum Değişikliği

Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem), bir nurlu beyanlarında, “…Öfke, insanoğlunun kalbinde bir ateş korudur. Öfkelenen kimsenin gözlerinin kızarıklığını ve boyun damarlarının şişdiğini görmediniz mi? Kim kendisinde böyle bir hal hissederse yere yapışsın, otursun..”4 buyurmaktadır. Bu aslında insanın içinde bulunduğu durum ve konumunu değiştirmesi demektir. Peygamber Efendimiz, öfkeden kurtulma adına bu vesileyi şöyle açıklamaktadır: “Biriniz öfke anında ayaktaysa hemen otursun. Öfkesi giderse iyi, gitmezse hemen yatsın.”5 Zira bu pozisyon değişiklikleri, insan psikolojisini müspet etkileyecek, rahatlatacak ve öfkeye hâkim olmayı kolaylaştıracaktır. Aksi takdirde ayakta olan ve kendisinde öfkesini gerçekleştirme gücü hissseden kimse bir de karşı tarafı zayıf görüyorsa şiddete başvurabilir. Fakat böyle bir kimse oturursa eline hâkim olma ve kendisine düşünme fırsatı vermiş olur. Bununla öfkesi biraz daha yatışabilir. Eğer içinde öfke duygusu hala kendisini tahrik ediyorsa bir miktar uzanmak hatta uyumak da iyi gelecektir.  

Bu anlamda bazen mekân ve meşguliyet değiştirme de faydalı olacaktır. Zira insanın kendisini öfkelendiren söz ve davranışların bulunduğu ortamdan, işten ve şahıslardan uzaklaşması tabiatıyla sakinleşmesini netice verecektir. Böylece insan kendini dinlemeye ve muhasebe yapmaya başlayacak, bununla öfkesinin altında yatan gerçek sebebi ya da düşünceyi bulmaya çalışacaktır. Duygularının tesirinden kurtulacak; akıl, mantık ve kalbin bakışıyla meseleyi tefekkür etme ve ele alma imkanına kavuşacaktır. Diğer taraftan mekân değişikliği ile hem kendisinin hem de muhatabının öfkesinin kontrolden çıkmasına da izin vermemiş olacaktır. Duyguları yatıştıktan sonra ise döndüğünde meseleyi istişare zemininde ele alıp konuşma ortamını daha da hazır bulacaktır.

Öfkeyle Karar Vermemek

Peygamber Efendimiz’in idarecilikte ve insanî ilişkilerde temel ilkelerinden birisi de iki kişi arasında asla öfkeyle karar vermemesidir. Zira o esnada insanın sağlıklı düşünmesi ve hakka/adalete uygun karar verebilmesi mümkün değildir. Allah Resûlü’nün ümmetine tavsiyesi de daima bu istikamette olmuştur: “Hiçbir hakim, iki kişi arasında öfkeliyken karar vermesin!”6 Bu ilkeyi eşleriyle münasebetlerinde de bırakmayan Allah Resûlü (aleyhi’s-salatü vesselam), onlara karşı öfkesine kapılarak söz söylememiş ya da haklarında öfkeyle karar vermemiştir. Zira Efendimiz, duygularına göre değil her halükârda adaletten ayrılmama prensibine ve tamamlamak üzere gönderildiği yüce ahlaka göre hareket etmiştir. 

Söz söylemişse Hak için söylemiş, susmayı tercih etmişse Allah için susmuştur. Bu durumlarda O, sadece kendisini değil mübarek eşlerinin içinde bulunduğu ruh hallerini, psikolojilerini de dikkate almıştır. O’nun, Hz. Âişe validemize söylediği şu cümleler bunun apaçık bir göstergesidir: “Ya Âişe! Ben, senin bana kızdığın ve benden hoşnut olduğun zamanları biliyorum” Bunun üzerine Hz. Aişe validemiz: “Bunu nereden anlıyorsunuz?” diye sordum. Resûlüllah bana: “Ya Aişe! Benden hoşnut oldun mu ‘Hayır! Muhammed’in Rabbine yemin olsun!’ diyorsun. Bana öfkeli olunca: ‘Hayır! İbrahim’in Rabbine yemin olsun!’ diyorsun.” buyurdu. Ben: ‘Doğru, ey Allah’ın Resûlü! Ben sadece senin adını terk ederim?’ dedim.”7 İşte imanın ve İslam ahlakının mümine kazandırdığı söz ve davranış güzelliği budur. Yüce Resûl’ün ifadesiyle “..ya hayır konuşur ya da susar.” Öfkeli bile olsa diline hâkim olur, konuştuğunda ise haktan ayrılmaz. Bir şey söyleyecek ya da anlatacaksa da saygı sınırlarını ihlal etmez, gönül kırmaz.  

Susmayı Başarmak

Öfke kontrolünde Allah Resûlü’nün tavsiye ettiği önemli bir esas da susmayı bilmektir: “…Sizden Allah’a ve ahirete iman eden bir kimse ya hayır söylesin ya da sussun.”8 Zira öfke anında susup bir müddet beklemek, duyguların yatışmasına ve insanın sakinleşmesine iyi gelecektir. Allah Resûlü’nün verdiği yukardaki ölçü, asıl öfke anında uygulanması gerekli bir ilkedir. Dolayısıyla İslam ahlakına sahip bir kimse, ya güzel söz söylemeli ya da öfke anında buna muvaffak olamıyorsa sünnete uyarak susmayı tercih etmelidir. Çünkü bir kimse öfkesini, ancak sükût ve sükûnetle teskin edebilir.  Aksi takdirde insan, hem dünya hem de ahiret saadetini kaybetmesine sebep olacak sözler sarf edebilir. 

Peygamber Efendimiz bir hadislerinde öfke anında susmayı, kolaylaştırma prensibiyle de irtibatlandırarak şöyle tavsiye etmiştir: “Öğreten olunuz, kolaylaştırınız ve zorlaştırmayınız. Sizden birisi öfkelendiğinde sussun.”9 Bu irtibat birçok nükte ve hikmeti içinde barındırmaktadır. Buna göre öfkeliyken susan işini kolaylaştırmış, susmayı başaramayan ise zorlaştırmış olur. Zira susmayı başaramayanların öfkeleri, daha da katlanır ve sonunda öfke ateşi, kendilerini ve çevrelerini de yakabilir. Çünkü öfkeler katlandıkça insanların girdiği kul hakları ve işledikleri zulümler de o oranda artacaktır.

Bir de öfkeli insan, genellikle düşünmeden yargılama ve karar verme eğilimindedir. Onun için öfke anında susabilmek, kişiye söylenilecek sözün ya da gösterilecek tepkinin üzerinde düşünme imkanını verecektir. O esnada karşı taraf konuşuyorsa onu dinleme ve anlama zemini de hazırlayacaktır. Bu sessizlik, doğuracağı sulh ortamıyla öfkeleri kontrol altına alacak daha sonrasında ise kendini daha doğru ve isabetli ifade edebilme imkânı verecektir. Bu açıdan da öfke kontrolü için susabilmek önemli bir hikmettir.

Allah Resûlü’nün, Hz. Aişe validemizle yaşadığı şu olay da öfke anında muhatapların susmasının nasıl bir hikmeti olduğunu anlama adına manidardır. Hz. Safiyye validemiz bir defasında özel bir yemek yapmış, bir tabak da o akşam Hz. Aişe validemizin yanında geceleyecek olan Efendimiz’e göndermişti. O an Hz. Aişe validemizi kıskançlık duyguları sarmış hatta titremeye başlamıştı. Bu öfkeyle ayağa kalmış ve hizmetçinin elinden aldığı tabağı yere çalmıştı. Bu tabloyu seyreden Allah Resûlü ise onun bu öfkesi ve hareketi karşısında susmuştu. Zira konuşsa Hz. Âişe’nin o anki psikolojisi konuştuklarını dinlemeye ve anlamaya müsait değildi. Bir de o an konuşsa hislerine kapılarak rencide edici bir söz söyleyebilirdi. Fakat O, insanlığa gönderilmiş En Güzel Örnek olarak iradesinin hakkını vererek sükût buyurdu. 

O’nun bu sukûtü bile çok şey anlatmaya yetmişti. Onun sabrı, hilmi ve şefkatli bakışları karşısında mahcup olan Hz. Aişe validemiz dersini almış ve biraz sonra yaptığından pişmanlık duymaya başlamıştı. Sabır, sükût ve şefkat, onun duygularını da yumuşatmış ve kendisine doğru yolu göstermişti. Artık içindeki öfkeyi kontrol altına almış ve yaptığı bu işin keffaretini sormaya başlamıştı. Efendimiz de mütebessim bir çehreyle ona, ‘Kırılan tabağa karşı tabak ve dökülen yemeğe bedel misliyle yemek!’ buyurmuştu. O bu hikmetli yaklaşımıyla hem Hz. Aişe validemizi öfkesinden arındırmış hem de Hz. Safiyye ile hediyeleşmelerini temin ederek aralarında bir ünsiyet oluşmasına vesile olmuştu.10

Susamayacaksa İsabetli Bir Sözle Karşılık Vermek

Öfkeli bir kimse, çoğu zaman derecesine göre çevresini görmez, duymaz ya da görüp duymak istemez. O an adeta herkes ve her şey durmalı/susmalı ve onu dinlemelidir. Böyle bir kimse o esnada adeta herkesten bir huşu ve sukût bekler. Dolayısıyla böyle bir kimseye hak da olsa bir şey söylemek ya da ona cevap vermek çoğu zaman onu sakinleştirmez bilakis öfkesini daha da alevlendirir. Bu durumda yapılacak en güzel ve isabetli davranış susmak ya da susulamayacaksa, ortamı ve muhatabı sakinleştirecek en yapıcı, en hikmetli cevabı bulup verebilmektir.

Hz. Aişe validemizin anlattığı bir hadise bu mevzuda çarpıcı bir misaldir: “Peygamberimiz’in hanımları arasında Hz. Hadice’yi kıskandığım kadar hiç kimseyi kıskanmıyordum. Halbuki ben Hz. Hadice dönemine yetişmemiştim. Fakat Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) her kurban kestiğinde, mutlaka Hz. Hadice’nin arkadaşlarına gönderilmesini isterdi. Bir gün yine kurban kesilmiş ve Hz. Hadice’nin arkadaşlarına et gönderilmesini söylemişti. Bunun üzerine dayanamamış ve öfkelenmiştim. Bir de artık, ‘Dünya da başka kadın yokmuş gibi Hadîce, Hadîce!’ (deyip duruyorsun) diye de söylenmiştim.”

Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Aişe validemizin bu çıkışına kızabilir hatta öfkeyle söylenen bu söz karşısında misliyle karşılık verebilirdi. Ancak Efendimiz, o an eşinin kıskançlık duygularına kapılıp öfkelendiğini görmüş, bunu onun tabiatının bir parçası kabul ederek anlayışla karşılamıştı. Öfkeye karşılık öfkeyle mukabelede bulunmak aralarındaki iletişime daha da zarar verebilirdi. Bundan dolayı Allah Resûlü hem ona hem de onun şahsında bütün ümmetine öfkeye hakimiyet dersi vererek sözlerin en güzelini söylemişti. Öyle bir söz söylemişti ki hem Hz. Hadice’nin hakkını vermiş hem de eşi Hz. Aişe’nin gönlünü yumuşatmıştı: “Şüphesiz Ben, onun sevgisiyle rızıklandırıldım…”11 

Dolayısıyla öfkesine kapılarak bir söz söyleyen kimseye karşı hikmetli davranış ona itfaiyeci gibi yaklaşmaktır. Yani ateşin üzerine körükle gitmemektir. Unutulmamalıdır ki öfkeyi kusmak mesuliyet olduğu gibi başkasını öfkelendirmek ya da öfkesini artırmak da mesuliyettir. Ailevi ilişkiler açısından meseleyi değerlendirdiğimiz de ise eşler, birbirini pekâlâ iyi tanır. Öfkeli anındaki davranışlarını, öfkesinin sınırlarını o anki iradesinin zafiyet ya da dayanıklılığını az-çok bilir. Herkes bu bilgisine ve Sünnet’te kendisine verilen ölçülere göre hareket eder birbirinin öfke duygusuyla imtihanını ağırlaştırmazsa iletişim yolları daha da hızlı açılır. Böylece insan öfke ile imtihanında hem kazanır hem de kazandırır. 

Kazanacaktır, zira böyle bir kimse Allah için susmayı ya da yapıcı konuşmayı tercih edip diline ve davranışlarına hâkim oldukça öfkesini de yutmuş olacaktır. Yuttuğu ölçüde sahip olacağı fazilet de onu kul hakkına ve buna bağlı çeşitli günahlara/zulümlere girmekten alıkoyacaktır.  Kazandıracaktır, çünkü böyle bir mümin, karşı tarafın da öfkesine kapılmasına ve buna bağlı çeşit çeşit kul haklarına girmesine mâni olmuş olacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah Resûlü: “Hiçbir kul, Allah katında, O’nun rızasını gözeterek öfkesini yutmasından daha faziletli bir lokma yutmuş değildir.”12 buyurmuştur. Mütefekkirlerimiz de “Nefisler hiddetle değil, sukûnetle teskin olur!” demişlerdir.  

“Sana da Selam Olsun!” Diyebilmek

İnsanın öfkeyle imtihanını aşabilmesinde Kur’ân’ın öğrettiği yöntemlerden birisi de selam ilkesidir. Daima selam öncelikli söz ve silm öncelikli davranabilmektir. Bu anlamda Rahman’ın kulları olarak vasıflandırılan kimseler anlatılırken ilk özellik olarak onların tevazu sahibi oluşları ve kendilerine cahilâne hitap edenlere karşı duruşları nazara verilir: “Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine yakışıksız bir şekilde hitap ederse onlara karşı gayet ağır başlı ve yumuşak davranır, ille de bir şey söyleyeceklerse kimseyi incitmeden, ‘selam olsun size ya da size selâmet dileriz!’ der, geçerler.”13 

Kendileri silm/sulh üzere yürüdükleri gibi muhataplarını da silme, hayra ve esenliğe davet ederler. Yine Furkan Sûresi’ndeki bir ayette ifade edildiği üzere “boş bir söze muhatap olduklarında ya da maddî-manevî faydasız bir işe rastladıklarında oradan yüzlerini çevirip vakarla uzaklaşırlar.”14 Yani ne olursa olsun onlar, kendilerine yakışan tavır ve davranışlardan ödün vermez, öfkelerine kapılıp mağlup olmaz ve vakarlarını da bozmazlar. Bu vakarlı ve onurlu duruş ilkesi de öfkelere hâkim olma da ve ilişkilerde seviyeyi düşürmemede önemli bir dinamiktir. 

Alacağı Mükafatı Düşünmek 

Mü’minler, ahirette kendilerine ihsan edilecek mükafatı da düşünerek gadap duygusuna hâkim olup onu hayra yönlendirebilirler. Bu çerçevede yukarıda belirttiğimiz hususların yanında Allah Resûlü’nün şu müjdesi de önemli bir vesiledir: “Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek gücü olduğu halde öfkesine hâkim olan kimseyi, Allah (celle celaluhu), kıyamet günü mahlukatın başları üzerinde davet eder ve onu cennetine alır…”15

Dolayısıyla kadın erkek hiçbir mümin, hem dünyada Allah’ın sevgisini kazanmak hem de ahirette adeta özel ağırlanma imkanını elde etmek varken nefs-i emmaresine uyup öfkesine kapılmaz. Şûra Sûresi’nde ifade edildiği gibi: “Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar öfkelendiklerinde dahi bağışlarlar!” emrine imtisal eder ve zayıflıktan ya da korkaklıktan dolayı değil sırf Allah için öfkesine, kinine, gayzına ve intikam duygularına hâkim olur. Bununla yetinmez bir de affı ve bağışlamayı şiar edinir. Hiç kimse yaşamasa ve yaşatmasa bile o, bu ilahi emri ve unutulmuş sünneti, şahsî, ailevî ve sosyal hayatında yaşayarak Rabbinin hoşnutluğuna talip olur. Bu salih amelle hem dünya hem de ahirette Rabbinin rızasına ve hususi teveccühüne mazhar olur.  

Sonuç 

İnsanî açıdan baktığımızda öfkelenmek her ne kadar yaratılışımızın gereği gibi düşünülse de ona hâkim olmaya çalışmak da akıl, iman ve güzel ahlak sahibi olmamızın gereğidir. Zira her insana öfke duygusu verildiği gibi bu menfi duygusuna hâkim olabileceği kabiliyet ve donanım da verilmiştir. Yeter ki öfke duygumuzu kullandığımız kadar onu kontrol altına almayı da düşünelim. Öfke halinde dilimizi ve elimizi kullanmayı düşündüğümüz kadar onun yerine irademizi, imanımızı, teslimiyet şuurumuzu ve Kur’ân ve Sünnet’in bize öğrettiği temel ölçüleri kullanmayı düşünelim. Kaldı ki kızmak, insanın akıl, şuur ve iradesini zayıflatacağı için kızgınlık anında kişinin doğru düşünmesi, doğru konuşması ve isabetli davranışlarda bulunması da mümkün değildir. Böyle bir kimse duygu planında dengeyi kaybettiğinden dolayı isabetli ve itidalli düşünemeyecek buna bağlı olarak da konuştuğunda karşı tarafa hakaret edecek belki de bununla yetinmeyip fiili saldırıda bulunacaktır. Buna karşılık ise Allah ve Resûlü’nün yukarıda belirttiğimiz tavsiyelerine uyan kimseler, kuvve-i gadabiyye duygularını hayra yönlendirecek ve bir öfke anını ibadete çevirerek hem dünya hem ahirette kazançlı çıkacaklardır.

Yazar: Dr. Selim Koç

  1. Ebû Dâvud, Edeb 3
  2. Ra’d Sûresi, 13/28
  3. Buharî, Edeb 76; Müslim, el-Birr ve’s-sıla ve’l-Âdâb 30 (2610);Tirmizi, Daavat 53
  4. Tirmizî, Fiten 25, (2191)
  5. Ebû Dâvud, Edeb 4
  6. Bkz. Buharî, Ahkam 13 (7158)
  7. Buhari, Nikâh 108, Edeb 63; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 90
  8. Buharî, Nikah 80, Edeb 31, Rikâk 23; Müslim, İman 74,75
  9. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, I/239
  10. Nesaî, İşretu’n-Nisa 4; Ebu Davud Buyu’ 91
  11. Müslim, Fedâil 12 (2435); Buharî, Menâkıbu’l-Ensâr 20 (3818)
  12. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, II/128
  13. Furkan Sûresi, 25/63
  14. Bkz. Furkan Sûresi, 25/72
  15. Tirmizî, Birr 74 (2022); Ebu Davud, Edeb 3 (4777)

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır