islamiyetin eğitime verdiği önem / İslamın Eğitim ve Öğretime verdiği önem İle İlgili Yararlı Bilgiler - Diyadinnet

Islamiyetin Eğitime Verdiği Önem

islamiyetin eğitime verdiği önem

Sami Kesmen

Geçmişlerden, yeni nesillere maddi ve manevi miraslar kalır. Bu mirasların kullanışına göre yeni nesiller şekil kazanır. Her iki mirası harmanlayıp, değerlendiren varisler huzurlu yaşarlar. 

Maddi miras; mal, mülk, servet gibi unsurlardır. Manevi miras; köklü değerler, görgü kuralları, edep, adap, itikat ve ibadet gibi davranışların şekillenmesini sağlayan unsurlardır. 

Sadece maddi mirasın sahibi olanlar, zamanla şımarır, ilahlaşır ve edepsizleşirler. Manevi mirasla birlikte maddi mirasa sahip olanlar, kendileri mutlu oldukları gibi, huzurlu bir toplum inşasına da katkıda bulunurlar. 

Maddi miras sahibi olmak için her hangi bir emek sarf etmeye gerek yoktur. Varlıklı bir ailenin sonraki nesilleri bu servetini sahibi olacakları için her hangi bir bedel ödemez ve efor sarf etmezler. Manevi miras için emek, gayret, ve çalışmak şarttır. Bu mirası elde etmenin yolu eğitim ve öğretimden geçmektedir. Zenginliği Allah c.c . istediğine verir ama ilim isteyenin sahip olacağı bir nimettir. 

İnsanın geleceği için yapacağı en kârlı yatırım eğitimdir. İslâm dini eğitim-öğretime çok önem vermiş, ilim tahsilini tavsiye ederek, ilim sahiplerini övmüştür. Âlimlerin, Peygamberlerin varisler olduğu anlayışı, İslâmın ilme verdiği önemi anlatmaya yetecektir.   İslâm dini, eğitimi ibadet kabûl etmiştir. 

Eğitimi yüksek olan kişi, grup, blok, toplum ve ülkeler diğerleri üzerinde hâkim durumda olurlar.  Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri eğitim durumlarıyla tarif edilmektedir. "İlim sahibi kimsenin uykusu, cahilin ibadetinden daha iyidir" Peygamberi mesaj, ilim öğrenmenin önemini anlatmaktadır. 

Peygamberimizin vahye muhatap olduğu 610 yılında, Mekke'de okur-yazar sayısının 20-25 kişi civarında olduğu rivayetler arasındadır. Peygamberimiz tarafından kabile başkanlarına gönderilen İslamî tebliğ ile ilgili mektupları okuyacak kimselerin bulunmadığı da yine rivayetler arasındadır. Cebrail a.s.ın Peygamberimize tebliğ ettiği ilk âyet olan "Oku" emriyle, İslâmi kültür hareketi başlamıştır. 

Bedir’de esir alınanların, 10 Ensar'a okuma-yazma öğretme karşılığında serbest bırakılması ilmin önemini anlatmaktadır. Peygamberimizin Ashab-ı Suffe'ye verdiği önem, onların bütün masraflarının karşılanması gibi katkılar ilim tahsilini, eğitim-öğretimi anlamlı kılmaktadır.  

Yüce Yaratıcı'nın Peygamberimize öğrettiği ve Kur'ana konu olan;  "Rabbim  ! Benim ilmimi arttır" duası da ilim peşinde koşmanın önemini hatırlatmaktadır. "İlmi Çin'de bile olsa alın. İlim kadın erkek herkese farzdır. İlim müminin kaybolmuş malı gibidir. Onu Nerede bulursanız alın" gibi Peygamberi mesajlar, Müslümanın eğitime vermesi gereken önemi ortaya koymaktadır. 

Kadınlara da ilim öğrenmek, eğitim yapmak farzdır. Peygamber eşleri annelerimiz ilim öğrenmişler, Hz.Aişe annemiz feraiz ilminde  otorite olmuştur. Peygamberimiz; "Dünya ve ahireti isteyen ilme sarılsın" buyurmuştur. Hz.Ömer Efendimiz Valilere, çocukların eğitimleriyle ilgilenmeleri için özel talimat vermiştir. Hz.Ali Efendimiz, çocukların bulundukları asra göre değil, istikbale göre yetiştirilmelerinin gereği üzerinde durmuştur.

İlim tahsilinde  esas olan Allahı tanımak ve nefsi terbiye etmektir. İslâm dini, ilmi bu zaviyeden değerlendirmeye tabi tutmaktadır. Allahı bilerek yapılan az amelin, Allahı bilmeden yapılan çok amelden üstün olduğunu hatırlatmaktadır. 

Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu hatırlatmasını yapan Kur'anda, direk veya dolaylı 750 yerde ilim konusuna işaret edilmektedir. Ancak,  Âlimlerin Allah'tan gereğince korktuğunu konu yapan Kur'an, öğrenilen bilginin paylaşılmasını da istemiştir. 

Allah c.c konu dışı bırakan hiçbir eğitim, ilim sayılamaz. Nefsin terbiyesini dikkate almayan hiç bir öğretim başarılı olamaz. İnsanlığın faydalanabileceği alim, nefsini terbiye etmiş ve Rabbını tanımış olanıdır. 

Mehmet EVREN

Muhterem Müminler!

Kur’an-ı Kerimin ilk ayetinin „0ku“ emriyle başlaması, ilk insan ve ilk peygamber olarak yaratılan Hz. Adem’e (a.s) bütün isimlerin öğretilmesi eğitimin dinimizdeki yerini ve önemini göstermektedir. İnsan son derce aciz, zaif ve fakir olarak yaratılmış bir varlıktır. Diğer canlılara gelince, yeryüzüne mükemmel ve her şeyi öğrenmiş olarak gönderilmektedir. Bir hayvan yavrusu doğumunun ilk dakikalarından itibaren kendi ihtiyaçlarını karşılamaya başlarken, bir insanın aynı ölçüde ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için uzun yıllara ihtiyaç duymaktadır. İşte bu gerçek, insanın belirli zamanlarda, belirli eğitimler alarak yeryüzüne öğrenmek amacıyla tekamül etmek ve gelişmek için gönderildiğini göstermektedir.

Peki neyi öğrenecek ve neyin eğitimini alacak insan? Yüce Allah’ın ve Rasulünün koyduğu ölçüler çerçevesindeki eğitimi, yani Kur’an‘ın manasını yaşayıp davranış haline getiren eğitimi.

Onun için Kur’ânın öngördüğü eğitim sistemi, insanların getirdiği sistemlerden daha derin bir anlam kazanmıştır. İnsanların getirdiği eğitim sistemleri “iyi vatandaş” yetiştirmeyi öngörürken; Kur’ân’ın evrensel eğitim anlayışı “iyi insan” yetiştirmeyi hedeflemeiştir.

Muhterem Müminler!

İslam Dininde eğitim, içiçe daireler şeklinde dar daireden geniş daireye doğru sıralanmıştır. Bu da Peygamber efendimiz’in (asm) metodudur. Peygamber efendimiz (asm) ilk önce Kur’an-ı Kerimden indirilen ayetlerin manasını önce kendi nefsinden başlayarak sonra en yakınlarına ve daha sonra başkalarına anlatmıştır. Çünkü “Nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez. ” Bundan dolayıdır ki; büyük insanlar sürekli kendi nefislerine dönük öğtülerde bulunarak nefis terbiyesine vurgu yapmışlar.

Muhterem Müminler!

Eğitimde ailenin çok önemli bir yeri, vardır. İnsanın ailesinden aldığı eğitim, hayatı boyunca onu etkiler. Burada özellikle annenin eğitimdeki rolü daha da önem kazanmaktadır. Özellikle 0-6 yaş grubunda en belirleyici kişi, hiç şüphesiz annedir. Bediüzzaman bu konuda, „İnsanın en birinci ve tesirli öğretmenin annesi olduğunu bizzat kendi şahsında yaşadığını ve sekzen senelik ömründe sekzen bin alimden ders aldığım halde yemin ediyorum kien köklü, sarsılmaz ve her zaman bana dersini yeniler gibi, annemden aldığım öğütler ve manevî dersler, kişiliğimde ve bedenimde çekirdekler gibi yerleşmiş. Diğer derslerimin o dersler üzerine bina edildiğini görüyorum. ” diyerek annenin eğitimdeki rolünü öz bir şekilde ifade etmiştir.

Muhterem Müminler!

İslam Dini; sağlıklı bir aile hayatı için, istişareye, karşılıklı anlayış içerisinde birbirlerini dinleyerek, yumuşak söz ile davranmaya, tutarlı davranışlarda bulunmaya da önem vermiştir. Ayrıca, anne-babaların çocuklarına karşı iyi örnek olmaları, kırıcı olmaktan kaçınmalarına, dikkat çekerek, kişiye değil davranışlarına eleştiri getirmelerini vurgulamıştır.

Dinimizde anne babaların Çocuklarına baskı kurmak için değil, Yüce Allah’ın onlara verdiği birer emanet ve küçük ev arkadaşları olarak bakılması gerektiğini, onun için onlara baskıyla değil, sevgiyle yaklaşılması tavsiye edilmektedir.

Muhterem Müminler!

Dinimiz dünya ve ahireti kapsayan bütüncül bir eğitim anlayışını yani hem dünya hem de ahiret hayatını kazandıran bir eğitimi öğütlemektedir..

Allah Rasülü bu konuda “Bir babanın çocuğuna güzel terbiyeden daha güzel bir hediye veremez. ” Buyurmaktadır. Yine “Çocuklarınıza değer verin ve terbiyelerini güzel yapın, ” çünkü “İnsanın öldükten sonra geride bıraktığı en hayırlı şeylerden birinin, yetiştirdiği

(ve geride bıraktığı) salih çocuklarıdır. ” buyurur.

Aziz Müslümanlar!

Dünyevileşmenin had safhaya ulaştığı günümüzde, çocuklara çift yönlü bir eğitimin verilmesi ihtiyacı daha da önem kazanmıştır. Çocuklarımıza fen bilimlerini okuturken Allah’ın varlığını görebilen bir şuur ve bilinç de verilmelidir. Ayrıca, iman dersleri asla ihmal edilmemelidir. Çünkü “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın esaslarını ruhuna alabilir. Adeta Müslüman olmayan birisinin İslamiyeti kabul etmesi derecesinde zor oluyor, yabani düşer” diyen Bediüzzaman, çocukların ahirette anne ve babalarından şikâyetçi olmamaları için iman eğitimini ihmal etmemeleri gerektiğini söyler.

Sonuç olarak: Bizim üç büyük düşmanımız vardır. „Cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilâf (bölücülük) Bu üç büyük düşmana karşı „marifet, san’at ve ittifak (birlik ve beraberlik) silâhıyla mücadele edilmesi“ gerekmektedir.

Cenab-ı Hak bizleri Kur‘an ve Rasulüllah‘ın sünnetine ugun yaşayan kullarından eylesin. Amin!

Hz. Muhammed (asm)'in eğitim ve öğretime verdiği önem nedir?

Allah'a iman eden bir toplum oluşturmayı amaçlayan Hz. Peygamber (asm) ilme, eğitim ve öğretime büyük önem vermiştir. Onun faaliyetlerinde ve sözlerinde bilgi, öğrenme, öğretme, öğrenci ve öğretmene verilen değer çok fazla yer tutar. Hadis literatüründe eğitim ve öğretime teşvik eden yüzlerce ve buna karşılık bilgisizliği yeren çok sayıda hadis mevcuttur.

Bu hususta kendisine indirilen ilk vahiy de "Oku" emridir. Dolayısıyla okumak ona ve ümmetine Allah Teâlâ'nın ilk emridir. Bunun yanında Kur'an-ı Kerim'de bilime teşvik eden ve âlimi öven âyet-i kerimeler mevcuttur. Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ilâhî tebliğ görevinin eğitim-öğretimden ibaret olduğu bildirilir. Bu mealde şöyle buyurulur:

"Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah mü'minlere büyük bir lütufda bulunmuştur."1

Hz. Peygamber (asm) de bir hadisinde kendi görevinin mahiyetini şöyle açıklamıştır:

"Allah beni bir muallim olarak göndermiş bulunuyor."2

Dolayısıyla gönderildiği toplumu eğitim ve öğretime tâbi tutmak onun peygamberlik görevleri arasında bulunmaktadır. Kur'an'ın ve Hz. Peygamber (asm)'in teşviki, Müslümanlar arasında yazıya, ilme rağbeti ve öğrenme arzusunu artırmıştır. Onun döneminde insanlar bir şeyler öğrenmek için kendisinin ve diğer öğretmenlerin yanına gelmeye başlamışlardır.

Bu ilkeler çerçevesinde Hz. Peygamber (asm)'in eğitim-öğretimle ilgili faaliyetlerine temas etmek yerinde olacaktır. O, daha Mekke döneminde, kendisine vahyedilen ayetlerin yazılmasına ve bu suretle korunmasına önem vermiştir. Ayetlerin çoğaltılarak dağıtılmasını teşvik etmiştir. Mekke döneminin ilk yıllarında Dârü'l-Erkam'ı bir eğitim-öğretim merkezi olarak kullanmıştır. Burada, Kur'an âyetleri okunuyor, yazılıyor, dinî bilgiler öğreniliyor ve bu bilgilerin pratik uygulaması yapılıyordu. İslâm'ı öğrenmek isteyenler de buraya geliyorlardı. Hz. Peygamber (asm), hicretten iki yıl önce Mekke'ye gelip Akabe mevkiinde Müslüman olan Medinelilerin eğitimi ile de ilgilenmiş; onların isteği üzerine Kur'an'ı ve İslâm'ın prensiplerini öğretmek için Medine'ye öğretmen göndermiştir.

Hicretten sonra Medine'de Hz. Peygamber (asm)'in ilk ve önemli faaliyetlerinden birisi, bir ibadet mahalli olmasının yanında, aynı zamanda eğitim-öğretim merkezi olan, Mescid-i Nebevî'yi inşâ etmek olmuştur. Mescid'in bitişiğinde "Suffe" denilen mekanda kalan bazı sahâbîler, Kur'an ve yazı öğrenmekle meşgul oluyorlardı. İslâm'ın temel esaslarını öğrenmek üzere Medine'ye çeşitli bölgelerden gelenlerin bir kısmı da burada kalıyordu. Suffe'deki öğrenci sayısının kimi zaman dört yüze ulaştığı oluyordu. Hz. Peygamber (asm) burada bizzat ders verdiği gibi, Kur'an ve yazı öğretmek üzere muallimler de tayin ediyordu. Ubâde b. Sâmit adlı sahâbî, burada yazı ve Kur'an öğretenlerden biridir.3 Hatta sadece Müslüman muallimler değil, müşrik muallimler de yazı öğretiyordu. Nitekim Bedir savaşında Müslümanların eline esir düşen müşrik askerlerden okur-yazar olup da kurtuluş fidyesi verecek parası bulunmayanlar, on Müslüman çocuğuna yazı öğretmek suretiyle serbest bırakılmışlardır. Zeyd b. Sâbit bu şekilde Arapça okuma yazma öğrenmiştir. Şüphesiz bu uygulama, o dönemin şartları dikkate alındığında muazzam bir gelişmedir.

Ahmed b. Hanbel'in naklettiği bir rivayet, müşrik esirlerin yazı öğretmesiyle ilgili uygulama hakkında bilgi ve ipucu verici mahiyettedir. Buna göre bir gün öğrencilerden birisi ağlayarak babasının yanına gelir. Babası niçin ağladığını sorar. Çocuk, öğretmeninin dövdüğünü söyler. Babası "Kötü adam! Bedir'in intikamını alıyor..."4 der. Biraz sonra temas edeceğimiz üzere, Hz. Peygamber (asm)'in eğitiminde şiddete yer yoktur. Fakat müşrik öğretmenin bu davranışından, eski gelenekte dayağın bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak yukarıdaki olaydan Hz. Peygamber (asm)'in haberinin olup olmadığına, haberdar olduysa ne gibi bir tavır takındığına dair bilgiye rastlayamadık.

Hz. Peygamber (asm), Mescid-i Nebevî'ye ilim öğrenmek için gelenleri, Allah yolunda mücâhede edenlerle bir tutmuştur.5 Kısa süre sonra Mescid-i Nebevî ve Suffe ihtiyacı karşılayamaz duruma gelince Medine'de yeni eğitim mekanları faaliyete geçirilmiştir. Kaynaklar, onun sağlığında Mescid-i Nebevî'nin dışında Medine'de dokuz mescid daha bulunduğunu nakletmektedirler. Bu mescidlerde Hz. Peygamber (asm) sohbet yaptığı, namaz kılındığı gibi eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü de muhakkaktır.

Peygamberimiz (asm) eğitim-öğretim faaliyetlerini sabit mekanların dışında da sürdürmüştür. Gerektiğinde bu tür faaliyet için yer ve zaman tanımamıştır. Buna örnek olmak üzere onun başından geçen bir olayı burada anlatmak istiyoruz.

Bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber (asm), deve üzerinde karşıdan gelen bir adamın kendisiyle görüşmek istediğini tahmin eder. Selamlaşmadan sonra nereden gelip nereye gittiğini sorar. Adam Resûlüllah'la görüşmek istediğini söyler. Hz. Peygamber (asm) kendisini tanıtır. Bunun üzerine adam ona "İman nedir, bana öğret?" der. Peygamberimiz (asm) de "Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehadet edersin, namazı kılarsın, zekatı verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'ı haccedersin." der. Adam da bunları kabul ettiğini söyler. Bu arada beklenmedik bir gelişme olur. Adamın devesinin ayağı bir fare tuzağına girer ve yıkılır. Adam da düşerek ölür. Peygamberimiz (asm) onun yıkanıp kefenlenmesi ve defniyle ilgilenir.6

Hz. Peygamber (asm) ilim öğrenmede kadın-erkek ayırımı gözetmemiş, erkeklerin yanısıra kadınların eğitimiyle de ilgilenmiştir. Onlara özel gün ayırarak konuşma yapmıştır. Onun zamanında kadın öğretmenler de vardı. Nitekim Şifâ (Ümmü Süleyman b. Hayseme), Hz. Peygamber (asm)'in hanımlarından Hz. Hafsa (r.anha)'ya yazı öğretmiştir. Hz. Peygamber (asm)'in hanımları kızların eğitim ve öğretimi ile ilgilenirlerdi. Onlar, evlerine gelen genç kızlara bildiklerini anlatırlardı. Bu kızlar da öğrendikleri bilgileri başkalarına aktarırlardı. Hz. Aişe ve Ümmü Seleme (r.anhuma) başta olmak üzere Hz. Peygamber (asm)'in hanımlarının ve daha başka kadınların eğitim ve öğretime büyük katkıları olmuştur.

Hz. Âişe (r.anha), öğrenme konusunda utanmayan ensar kadınlarını övmüştür.7 Bu noktadan hareketle, kadınların öğrenmeye büyük ilgi gösterdiği sonucunu çıkarmak mümkündür. Sahâbîler de kendi kız çocuklarının eğitimiyle ilgilenmişlerdir. Söz gelimi Sa'd b. Ebû Vakkas, kızına yazı öğretmiştir.

Hz. Peygamber (asm)'in eğitim konusunda hür-köle ayırımı gözetmediği de bilinmektedir. Hadis kaynaklarında onun şu sözü çok geçmektedir:

"Kim bir câriyeyi güzel bir şekilde eğitir, terbiye eder, sonra da azat eder ve evlendirirse, onun için iki mükâfat vardır."8

Hz. Peygamber (asm) eğitimde kolaylaştırıcı metotlar takip etmeyi, sabrı ve tahammülü teşvik ve tavsiye etmiş; öfkeye ve şiddete yer verilmemesini istemiştir. Nitekim bir sözünde "Öğretin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın, öfkelendiğiniz zaman susun!" demiş ve "Öfkelendiğiniz zaman susun!" sözünü üç defa tekrar etmiştir.9 Bir eğitici olarak onun hakkında sahâbede oluşan imaj son derece olumludur. Muaviye b. Hakem es-Sülemi adlı sahâbî, bu hususta şunları söylemiştir:

"Ben Resûlüllah'tan daha güzel eğitim veren bir öğretmen görmedim. Beni ne azarladı, ne dövdü ve ne de hakaret etti."10

Hz. Peygamber (asm)'in faaliyetlerinde yazının önemli yeri vardır. O, Kur'an-ı Kerim ayetlerini yazdırmıştır. Medine vesikasını da yazılı olarak düzenlemiştir. İlk nüfus sayımını yazılı olarak yaptırmıştır. Bütün antlaşmaları yazılı belgelere dayandırmıştır. Devlet gelirlerini, gelirlerin tahminini, takdirini ve tahsilâtını yazıyla tespit ettirmiştir. Sefere çıkarken ordusunu bir meydanda toplayıp isimlerini yazdırır ve ordu mevcudunu kayıtlı hale getirirdi.

Hz. Peygamber (asm), ailelerin gençleri ok atmak, yüzmek, hesap, tıp, neseb ve Kur'an okumak gibi hem maddî ve hem manevî alanlarda eğitmelerini tavsiye ve emir buyurmuştur. Onun döneminde çocuk, genç, yaşlı, her yaştan insanlar eğitim almıştır. Müslümanlığı kabul eden bölgelere öğretmenler tayin etmiştir. Bu itibarla Medineliler arasında yazı yazmayı bilenler çoğaldığı gibi, Hz. Peygamber (asm)'in sağlığında ve vefatından sonra Müslümanların fethettikleri yerlerde yazı hızla yayılmaya başlamıştır.

Sahâbe arasında Farsça, Rumca, Kıptîce, Habeşçe, İbrânîce ve Süryânîce bilenler vardı. Hz. Peygamber (asm) bir gün Zeyd b. Sâbit'e: "Sen Süryânîce biliyor musun? Bana mektuplar geliyor?" demiştir. Zeyd b. Sâbit'in "Bilmiyorum." demesi üzerine Hz. Peygamber (asm) "Onu öğren." demiştir. Bunun üzerine Zeyd İbrânîce ve Süryânîce öğrenmiştir.11

İdareci ve memurların yetişmesi için ayrı okullar mevcut değildi. Ancak halkın eğitildiği mekanlarda Kur'an öğrenimi mecbûrî olduğundan, buralarda eğitim görenler, her çeşit idârî görevlerde istihdam ediliyorladı.

Hz. Peygamber (asm) bilginin yaygınlaşmasını teşvik etmiş; insanlardan bildiklerini başkalarına aktarmalarını istemiştir.12 Taşradan Medine'ye gelip burada bir müddet kalan ve İslâm'ı öğrenen heyetlere, bölgelerine dönüp, öğrendiklerini oradaki insanlara öğretmelerini istemiştir.13 Abdülkays heyetine imanı ve ilmi muhafaza etmelerini tembih etmiştir.14 Bu, Hz. Peygamber (asm)'in ilim ile iman arasındaki bağıntıya dikkat çekmesi bakımından önem taşımaktadır.

Hz. Peygamber (asm) yoğun ve titiz bir çalışma sonunda, câhiliye örf ve adetleri üzerine yaşayan bir toplumun fertlerini eğitmiş ve o fertlerden yepyeni bir İslâm toplumu oluşturmuştur. Bu muazzam dönüşüm, eğitim-öğretim sayesinde mümkün olmuştur. Onun eğittiği topluluğun içinden hâfızlar, kıraat alimleri, hâkimler, valiler, ülkeler fetheden ordu komutanları, devlet adamları ve devlet başkanları yetişmiştir.

Şüphesiz Hz. Peygamber (asm) eğitim ve öğretimi, kendi döneminin fizikî şartları, ihtiyaçları ve metotları çerçevesinde gerçekleştirmiştir. Öğretim mekanları, konular, metotlar, günümüzde bile on-yirmi yıl ve hatta daha kısa süre zarfında değişebilmektedir. Bu durumda Hz. Peygamber (asm)'in eğitim-öğretim konusunda her zaman geçerliliğini koruyabilecek evrensel nitelikteki uygulamaları bizim için önemlidir. Bu hususları da şu şekilde sıralayabiliriz:

- Okumaya, yazmaya önem vermesi;

- Eğitimde şiddete yer vermemesi;

- Şayet öğrettiği konular pratiğe yönelik ise, söylediğini önce kendisinin uygulaması veya uygulamalı bir şekilde öğretmesi;

- Bir konuyu iyice hazmetmeden diğerine geçmemesi (on âyeti iyice hazmettirmeden diğer on ayete geçmediği rivayet edilmektedir);15

- Öğrencileri bıktırmaması, usandırmaması;

- Öğrettiği kimselerin yaşını, kapasitesini, bilgi ve kültür seviyelerini dikkate alması;

- Ortaya soru atarak dikkatleri toplaması ve daha sonra da cevaplaması;

- Zekâ geliştirme yoluna gitmesi (bilinen bir hususu bilmece tarzında sorması gibi);

- Topluma arz ettiği bir hükmü daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli gördüğü durumlarda sebep ve gerekçesiyle birlikte anlatması;

- Konuyu örneklerle ve benzetmelerle, gerekirse jest ve mimiklerini de kullanarak ve hatta şekil çizerek sunması;

- Sırf tartışmak, çekişmek, inat için ve gereksiz şeyleri sormak dışında, soruya teşvik etmesi ve soruları ikna edici bir şekilde cevaplaması;

- Sahabeyi alıştırmak için bazı soruları ve meselelerin çözümünü, hatta bazen kendi huzurunda bile onlara havale etmesi; bu suretle onlara değer verdiğini ortaya koyması, kişiliklerinin ve sorumluluk bilinçlerinin gelişmesine katkıda bulunarak geleceğe hazırlaması;

- Sorduğu soruya doğru cevap alınca teşvik ve taltif için, takdirlerini açıkça belirtmesi;

- Lüzumu halinde tekrardan kaçınmaması;

- Bazen anlatacağı konunun özetini verip daha sonra açıklamaya geçmesi;

- Gerekli durumlarda yazdırarak öğretmesi vb.16

Dipnotlar:

1. Âl-i İmrân Sûresi 164.
2. İbn Hanbel, III, 328; İbn Mâce, I, 17 .
3. İbn Hanbel, V, 315.
4. İbn Hanbel, I, 247.
5. İbn Hanbel, II, 418.
6. İbn Hanbel, IV, 359.
7. Buhârî, I, 41.
8. Buhârî, I, 33; İbn Hanbel, IV, 395, 402, 414.
9. İbn Hanbel, I, 239, 283, 365.
10. İbn Hanbel, V, 447-448; Müslim, I, 381; Dârimî, s. 353-354.
11. İbn Hanbel, V, 182; Tirmizî, IV, 67-68.
12. Müslim, III, 2156; Dârimî, 62.
13. Buhârî, I, 30, 167.
14. Buhârî, I, 30.
15. İbn Hanbel, V, 410.
16. Bu hususlarla ilgili ayrıntılı bilgi ve örnekler için bk. Ebû Gudde, Hz. Muhammed ve Öğretim Metodları, çev. Enbiya Yıldırım, İstanbul 1998.

İslam’ın eğitim ve öğretime verdiği önem

İnsanoğlunun, kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve bütün dünyaya faydalı bir yaşam sürdürebilmesi için en gerekli olan şeylerin başında ilim gelmektedir.
Yüce Dinimiz İslam’da ilim, bütün erkek ve kadınlar için farz kılınmıştır. Nitekim ilk indirilen ayetlerde okumaya şöyle vurgu yapılmıştır. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak, 96/1-5)
Cehaletin yaygın olduğu ve okuma-yazmaya hiç ilgi gösterilmediği, eğitim ve öğretimin aileden çocuklara taklitle intikalinin çerçevesi dışına çıkamadığı bir toplumda, yeni dinin bu ilk emirleri ile bu konuda inkılâp diyebileceğimiz bir değişmenin olduğuna işaret edilmiştir. Bu bakımdan tarihin izahı zor hadiselerinden biri olarak kabul edilen, İslam’ın başlangıçta gösterdiği çok hızlı gelişmesini, büyük çapta Hz. Peygamber (SAV)’in ilme, insan terbiyesine, eğitim ve öğretime verdiği önemde aramak gerekir. İlim, âlim, öğrenme, öğrenci; Kur’an-ı Kerim ve hadislerde yüceltilmiştir.
Allah, Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur.” (Ali-İmran Suresi, 18. Ayet)
İlme giden yol eğitim ve öğretimle sağlanmaktadır. Sosyal yapıda iyiye doğru gelişimin öncüsü eğitim ve öğretimdir. Ferdin hem kendisiyle hem de yaşadığı toplumla olan ilişkilerinde sağlam bir yapı oluşturması yine eğitim ve öğretimle olmaktadır. İnsanoğlunun hayatının her safhasında ‘doğumdan ölümüne kadar olan bütün dönemlerinde’ ihtiyaç duyduğu en önemli şey yine eğitim ve öğretimdir.
Eğitim ve öğretimin ilk başladığı yer aile yuvasıdır. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Karakterin şekillenmesi, duyguların oluşması, bilginin öneminin anlaşılması ve dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki hep bu döneme rastlamaktadır. Vatanını ve milletini seven, büyüklerine saygılı, küçüklerine merhametli, hayatın kıymetini bilen ve kötü alışkanlıkları olmayan bir nesil yetiştirilmesinin yolu önce aileden geçmektedir.
İslâm, kadın erkek bütün insanların eğitilmesine ehemmiyet verir. Kur’ân-ı Kerîm ayrım yapmadan bütün mü’minlere okumayı, tefekkür etmeyi, araştırmayı, kalemi, kitabı, yazıyı ısrarla tavsiye eder.
Allah Rasûlü (s.a.v) öncelikle kendi hanımlarının tâlim ve terbiyesiyle yakından meşgul olurdu. Her sabah mescidden çıktıktan sonra ve her ikindi namazını müteâkip, hanımlarını tek tek ziyaret ederek kısa bir müddet onlarla sohbet ederdi. (Ebû Davud, Nikâh, 38; İbn-i Sa’d, VIII, 85.) Akşamları ise bütün âile efrâdı, yanında kalacağı hanımının odasına gelerek Rasûlullah’tan feyz alırlardı. Daha sonra da herkes odasına çekilirdi. (Müslim, Radâ‘, 46; Ahmed, VI, 107, 157)
Onların, hanım hocalardan istifâde etmelerini de temin ederdi. Şifâ bint-i Abdullah (r.a.) şöyle anlatır: Ben Hafsa’nın yanındayken Rasûlullah (s.a.v) yanımıza geldi ve bana:
“Buna yazıyı öğrettiğin gibi nemle tedavisini de öğretir misin?” buyurdu. (Ebû Dâvud, Tıb, 18/3887)
Ayrıca eğitim ve öğretimde en etkili yerlerden biride okuldur. Okul, bireylerin aile yuvasında almış olduğu eğitimden başka onlara bilgi hazinesi sağlayan en etkin kurumların başındadır. Cehaletin önlendiği yer okuldur. Kişilerin benliğinin oturduğu ve bilginin hayata aktarılması hep okul sayesinde olmaktadır. Okullarda bizlere eğitim ve öğretimi sunanlar ise başımızın tacı öğretmenlerimizdir. Almış oldukları ilmi insanlara aktaran nadide şahsiyetlerdir. Milletlerin geleceğini belirleyen, bireyleri toplumla buluşturan ve onlara sosyal bir kimlik kazandıranların başında yine öğretmenler gelmektedir. Bu sebeple öğretmenlik bireylerin yapabileceği en önemli görevlerden biridir.
İlim, sadece kendi başına yeten ve kişiyi mutlak manada dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak bir husus değildir. Çünkü ilim doğru amaçlar için kullanılabileceği gibi yanlış amaçlar içinde kullanılabilmektedir. Güzel amelle yani doğru yaşantıyla bütünleşen ilim, değerlerin en başında gelir ve böyle bir ilim sahibinin, mutlu bir yol haritası çizmesine vesile olur.
Sevgili Peygamberimizin bir hadisiyle yazımı bitirmek istiyorum; "Yalnız şu iki kimseye gıbta edilir: Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse; Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse." (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1380)

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır