ismail küçükkılınç twitter / biyografi.net: İsmail Küçükkılınç biyografisi burada ünlülerin biyografileri burada

Ismail Küçükkılınç Twitter

ismail küçükkılınç twitter

FETÖ'nün eteğinden düşen Mustafa Armağan'ı rezil eden yazı

AKP içindeki muhalif kanada yakınlığıyla bilinen Karar gazetesinin yazarı İsmail Küçükkılınç, bugünkü köşesinde Atatürk düşmanı kripto FETÖ’cü Mustafa Armağan’a çok sert yanıt verdi.

İsmail Küçükkılınç, Kripto FETÖ’cü Armağan’ın kaynak gösterdiği Mehmed Selahaddin’in, Osmanlı’ya karşı isyan edenleri savunan, İngiliz işbirlikçisi olduğunu yazdı. Armağan, Mehmed Selahaddin’in kitabını kaynak göstererek, Selanik’i İttihat ve Terakki’nin “kaybettiği” yalanını yazdı.

Küçükkılınç, yazısında Armağan’ın tweetini paylaşarak, “Tivit sahibi, İngiliz uşaklığında yekta bu cibiliyette adamın kusmuklarını bize delil olarak gösterirken hiç mi yüzü kızarmadı, hayretlerdeyiz. Mehmed Selahaddin, Arnavut isyanına alkış tutuyor, Mekke Şerifi’nin isyanını kutsuyor, İngilizlere laf söyletmiyor, İngilizlere kıyam eden Müslümanları küçümsüyor, hâsılı yemediği herze kalmıyor ama hep İttihadçıları hainlikle suçluyor. İşte bize karşı kaynak gösterilen böyle mülevves[kirli] biri” ifadelerini kullandı.

İsmail Küçükkılınç’ın yazısı şöyle:

"Bir yazar ve popüler tarihçi twitterda Selanik’i Yunanlılara kendi elleriyle İttihadçıların teslim ettiğini yazınca biz de “Allah'tan korkmak lazım, iftira büyük günahtır. İttihadçılar Balkan Harbi'nden evvel darbe ile iktidardan düşürüldü. Yeniden iktidara 23 Ocak 1913 karşı darbesiyle geldi. Selanik 8 Kasım 1912'de teslim edildi” şeklinde bir tivit attık. Selanik’i teslim eden Hasan Tahsin Paşa’nın Gazi Ahmed Muhtar kabinesi tarafından Arnavutlarla yapılan ve Arnavut bölgelerine Arnavut vali atanması anlaşması gereği Yanya’ya vali atandığı da bilinmiyormuş meğer. Sonra da konuyu Karar gazetesinde köşemize taşıdık. Bunun üzerine tivit sahibi Mehmed Selahaddin’in Bildiklerim isimli kitabından bir paragrafı delil olarak göstermeye çalıştı. Ancak bize karşı da nezaketsiz bir imada bulundu. Güya bu paragrafı insanların gülmesi için paylaşıyormuş.

Şayet sesini hiç çıkarmasa, hatasını kabul edip sussaydı bu yazıya gerek kalmayacaktı.

Mehmed Selahaddin isimli müellif müsveddesi müfteri, 23 Ocak 1913 Babıâli Baskını ve karşı-darbesi esnasında Kamil Paşa’nın sadrazamlığında şifre kâtibi olan ve darbeden hemen sonra Mısır’a kaçan birisidir. Ali Birinci, gazete haberlerine göre onun 1919’ta İstanbul’a önce kitabının bilahare de kendisinin geldiğini yazmaktadır.

Bu kitap ihtiva ettiği haysiyetsizlikte ve alçaklıkta rakipsiz ve emsalsiz iftiraları ve kuyruk acısı tezahürü ifadeleri sebebiyle mühim bir kaynaktır ve İttihadçı muhaliflerinin ahlakî seviyelerini gösteren nadir bir delil hükmündedir.

Mehmed Selahaddin İttihadçılara sert davranılması yanlısıdır. Bu arzusunu Kamil Paşa gerçekleştirmiş, inanılmaz bir tutuklama furyası başlatmıştır. Hatta Celal Bayar hatıratında bu tutuklama furyasını Babali Baskını’nın sebepleri arasında saymıştır. Ta Kazan’dan gelip Balkan Harbi’ni okurları için yazan Fatih Kerimî İstanbul Mektubupları’nda İTC’nin en mühim isimlerinin bir kısmının tutuklandığını, Hürriyet ve İtilafçıların gazetelerinde İTC yetkilileri hakkındaki bu şiddeti ve örfi idare[sıkıyönetim] ilanını övücü yazıların yer aldığını yazmakta ve şu acı tespitte de bulunmaktadır: “ Gerçekten parti ihtilafı o kadar ileri derecededir ki sözgelimi şimdi İttihat ve Terakkiciler işbaşına gelince bütün düşman askerlerini hudutların dışına atacağı apaçık malum olsa bile, buna muhalif parti mensupları razı olmazlar. İttihat ve Terakkiciler vasıtasıyla kurtulmaktansa Balkan Islavları tarafından yutulmayı tercih ederler”.

Mehmed Selahaddin, İttihadçıların orduda ikilik çıkardıklarını papağan gibi tekrarlıyor,  Allah-lillah aşkına da tek bir delil gösteremiyor ama “merd-i kıptî şecaat arz ederken sirkatin söylermiş” misali efendisi Kamil Paşa’nın zulmünü ve ikilik doğuran habis ruhunu ifşa ediyor: “Bu kabine harbi idame[devam ettirme] ile ihraz-ı muzafferiyet[zafer kazanma] etmek ve ordu-yı hümayun arasında giren müfsid[bozguncu] ve münafık İttihadçı hainlerinden orduyu tathir eylemek[temizlemek] gibi gayet ağır ve müşkil bir vazife ile mükellef idi. İnayet-i Hakk’a istinaden ifa-yı vazifeye ibtidar eden[başlayan] Sadrazam Kamil Paşa hazretleri cihet-i mülkiye ve askeriyede bazı tebeddülat[değişiklik] icrasına da teşebbüs etmiştir. İttihad Cemiyeti’ne mensub vali ve memurin-i saireden bazıları tebdil eylemişlerdir[değiştirilmiştir]. Ordu-yı hümayunlarda bulunan ve ahval-i mefsedetkârâneye [bozgunculuk hallerine] cüret eyleyen hainlerin dahi tebdil ve tahvili için Harbiye Nezaretine de emirler verilmiştir”. Orduda ve mülkiyedeki İttihadçı amirlerin kökünün kazındığı zaten bilindik bir şeydi ama nasıl olmuşsa boş bulunup bunu Mehmed Selahaddin de itiraf etmiş.

Mehmed Selahaddin İTC’nin görevlendirdiği hoca kılığındaki bazı “alçak” ve Selanikli Dönmelerin “askerin içine idhal ile[girerek] ‘kabine memleketi sattı, niçin muharebe ediyorsunuz’, diye firarı teşvik etti”ğini, “ zabitandan birçoğu[nun] da bu sözlerle askerin kuvve-i maneviyyesini kırıp firar ettirdi”ğini, Talat Paşa’nın da bunda rol aldığı iftirasında da bulunmakta.

Mehmed Selahaddin, ilginçtir, fırsat düştükçe de efendisi Kamil Paşa gibi İngiliz hayranlığını dile getiriyor.

“Emir-i Mekke-i Mükerreme devletlü, siyadetlü Şerif Hüseyin Paşa hazretleri İttihad ve Terakki Cemiyeti rüesa-yı malûmesinin mezaliminden bîzar olan Hicaz ahalisini kurtarmak için kıyam…ile Hicaz kıtasının istiklalini ilân”etti diyerek 1916 tarihinde ihaneti kıyam olarak görüyor.

Trablusgarb’da Osmanlı ile birlikte hareket eden Şeyh Ahmed Senusi’yi mel’un, sahtekâr, dinsiz, hayâsız diye nitelediği İttihadçıların kandırdığı biri olarak görüyor. Daha bitmedi. Meğerse bu İttihadçı dinsizler, Sudan’da Darfur Sultanını da iğfal edip onu da İngilizlere karşı kıyam ettirmiş. Breh! Breh! Breh!  Tivit sahibi, İngiliz uşaklığında yekta bu cibiliyette adamın kusmuklarını bize delil olarak gösterirken hiç mi yüzü kızarmadı, hayretlerdeyiz.

Mehmed Selahaddin, Arnavut isyanına alkış tutuyor, Mekke Şerifi’nin isyanını kutsuyor, İngilizlere laf söyletmiyor, İngilizlere kıyam eden Müslümanları küçümsüyor, hâsılı yemediği herze kalmıyor ama hep İttihadçıları hainlikle suçluyor. İşte bize karşı kaynak gösterilen böyle mülevves[kirli] biri.

Ayrıca Kürt Şerif Paşa’yı asalet, necabet, iktidar, liyakat, besalet ve şecaat ashabından biri, Prens Sabahaddin’i de hâşâ sümme hâşâ adeta peygamber ashabından biri olarak tavsif ediyor, ancak sıra İttihadçılara gelince onları dinsizlikle, asılları ve nesepleri belli olmamakla ve ihanetle itham ediyor. “Bildiği bazı vukuat ve malumat” yalan ve iftiradan ibaret olan bu müfterî şifre memuru kadar haysiyetsizlikte alçalmış belki de ikinci bir isim bulmak zordur.

Şimdi gelelin hülasaya:

1-Tivit sahibi hep bildiği gibi yapıp bu defa da “Selanik’in teslimini de İttihadçılar yaptı” diyerek İttihadçılara iftira ve hakaret edince bunun cevapsız kalacağını zannetmiş olmalı.

2-Tivit sahibi öyle korkunç bir iftiraya iltifat etti ki bu ortaya çıkarılınca eskilerin tabiriyle sümmettedarik delil, hiç olmazsa emare aramaya çalıştı. Bula bula da Mehmed Selahaddin isimli müfterinin hatıratında öylesine salladığı onlarca iftiradan birine, bir paragrafa iltica ediverdi. Tarih biraz vesika, mevsuk ve mütevatir rivayet, makuliyet filan değil miydi? Gerçi bulunamazdı ama hiç olmazsa Selanik’te bulunmuş birinci el bir şahit aranmalı değil miydi?

3-İttihadçılar savaşmadı, firar etti, Edirne’yi Bulgar’a vermek için askeri firara teşvik etti, Talat Paşa Edirne’de hainlik etti, Selanik’i İttihadçılar teslim etti yalanları artık eskisi gibi para etmiyor. Çünkü Balkan Harbi hatıratını yazanların hemen hepsi İttihadçılıkla maruf isimler. Bunlar sonuna kadar cephede kalmış, esir ya da şehit düşmüş subaylardır. Şehit olanların günlükleri arkadaşlarınca saklanmış. Ömer Seyfeddin gibi esir düşen İttihadçı yazarlar bilahare günlüklerini ve hatıralarını sıcağı sıcağına yayınlamışlardır. Dr.Nazım gibi İttihadçı liderler esir düşmüştür. Edirne’de yüzlerce subay vardır. Bunlardan hiçbirisi Talat’ın askerleri savaşmamak için kışkırttığını, bu manaya gelecek işler yaptığını, “Rumeli’de ne işiniz var, Anadolu’ya gidin, orayı kurtarın” dediğini duymamış mıdır? Bunların içinde tek bir şerefli subay çıkmamış ki hiç olmazsa Mondros Mütarekesi’nden sonra bunu ifşa ve ifade etmemiş olsun. Bu iftira sadece Mehmed Selahaddin ile İsmail Hami Danişmend’den sadır olmuştur.

4-Tivit sahibi İttihadçıları dine düşman veya mesafeli gibi göstererek ya da bu intibaı vererek, onların imparatorluğu dağıttığı iddiasını sanki hakikatmiş gibi yazarak çoğunluğunu İslamcıların, dindarların teşkil ettiği İttihat ve Terakki Cemiyeti ve İttihadçıların TÜRK MİLLETİNİN VE MEMLEKETİNİN BEKASINI TEMİNDEKİ PAYLARININ VARLIĞINA DA ZARAR VERMEKTEDİR. Çoğu kimse tivit sahibi gibi isimlerin iftiraları sebebiyle İslamcıları ve dindarları Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile özdeşleştirme suçunu, günahını işliyor.

5-İTC ve İttihadçılar hususunda tivit sahibine değil, fakirin Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık nam telifinin genişletilmiş baskına müracaat edilmelidir. Kitabı okuyup pişman olan olursa şeref sözü kitabı bana getirsinler, ücretini ben ödeyeceğim.

6-İTC farklı etnik kökene mensup Müslümanların oluşturduğu Türk Milletinin ve memleketinin bekasını gaye edinen bir cemiyet ve koalisyondu. Bu koalisyonun en mühim unsuru İslamcılar ve dindarlardı. Meşrutiyet’i savunan iki dergi, Sırat-ı Müstakim ve İslam Mecmuası İslamcı ağırlığı olan dergilerdi. İslamcılığın en mühim isimleri Mehmed Akif, Said Halim Paşa ve Hüseyin Kazım Kadri İttihadçı idi. Tahlif işlerini düzenleyen Fatin Hoca, Hüseyin Kazım Kadri ve daha pek çok isim İstanbul örgütünün mühim isimleriydi. Enver Paşa ve Hafız Hakkı’nın dindarlığı cümlenin malumudur. Arap entelektüellerin mühim bir kısmı İttihad-ı İslam siyaseti çerçevesinde sonuna kadar İTC’ye bağlı kalmışlardır. Şekip Arslan, Abdülaziz Caviş ve Ali Başhamba, Şeyh Salih Tunusî isimleri bile yeteri kadar izah edicidir.

7-Türkiye gittikçe bilgi ile daha çok buluşuyor. Bugün İTC’nin beka meselesinin hallindeki katkıları ve koalisyon yönü daha da tebarüz ediyor. Herkes Abdülhamid’i yüceltebilir, tüm mesaisini ona teksif edebilir. Ancak Osmanlı, Türkiye ve dünya salt Abdülhamid’den ibaret değildir. Abdülhamid gibi vatanperver bir ismi yüceltmek için İttihadçılara iftira atmak da gerekmemektedir.

8-Bu satırların yazarı İslamcıdır, anti-Kemalisttir, Atatürkçü ve laik değildir. Ancak Abdülhamid’i de günahsız kabul etmemektedir.

9-Son olarak tivit sahibi Mehmed Selahaddin’in hatıratının paylaştığı sayfası için “gülelim diye yayınlıyorum” diyor ve “Ahmed Muhtar Paşa kabinesinin İçişleri bakanı bile İttihatçıydı ve Ordu’da İttihatçılar hala egemendi” diye devam ediyor. Gülmemek elde değil! Acaba İçişleri Bakanı derken sadece 7 gün şeklen bakanlıkta kalan Abdülhamid’in meşhur valisi ve sadrazamı Avlonyalı Ferid Paşa’dan mı bahsediyor? Ferid Paşa sadece ismen bakan oldu, çünkü bu görevde hiç bulunmadı. Sadrazam onun ismini hükümet listesine yazdığı için bakan olarak göründü ve şeklî bir istifa ile de bakanlıktan resmen de ayrıldı. Biz şimdi kime gülelim? İttihadçı subaylar mühim görevlerden alınmalarına rağmen kanlarının son damlasına kadar mücadele etmişlerdir. Komuta kademesinin İttihadçı subaylardan nefret ettiği ise bilinmeyen bir şey değildir.

Daha yazılacak çok şey var da maslahat şimdilik bu kadarına müsaade ediyor. Kalemin ucunu mecburen körletiyoruz."

Odatv.com

İslamcılığı yanlış biliyor olmayasın!

Haberin Devamı

Köşe komşum Özkök işte bu safhada daldı topa. Tutacağı tarafı seçmekte henüz bocalıyor gibi.

Fakat ‘tetikçi’yi bile ‘İslamcı’ya tercih etme eğiliminde, önyargılarını dizginleyemiyor.

KOMŞUMUN ZOR İKİLEMİ: TETİKÇİ Mİ, İSLAMCI MI?

 ‘Cehaletimi mazur görün ama’ diyerek naifçe yardım çağırmalarına kayıtsız kalamazdım.

“Çok iyi bir şey mi ki, son günlerde herkes birden İslamcı kesilme kuyruğuna girdi... Bir tetikçiye karşı gelişen ‘İslamcı-Mavi Marmaracı’ tepkinin mantığını biri anlatsın bana” diyor.

İkna edici mi, değil mi kendi bilir ama benden komşuma ‘çamsakızı çoban armağanı’ bir katkı olsun.

Tetikçilerin dil uzattığı İslamcılık nedir, ne değildir? İslamcı kime denir, kaça ayrılır diye... Vikipedia karıştırmaktan da yaşadığı kafa karışıklıkları ve fikri bunalımlardan da bugün kurtarıyorum onu.

Müracaat edilecek kaynağı ayağına getiriyorum. Buyursun, ‘bir bilen’den okusun.

AŞAĞIDAKİ ALINTILAR O YAZIDAN

İsmail Küçükkılınç, “Erdoğan İslamcıları tasfiye eder mi” sorusuna, Karar gazetesinde etraflıca bir manifestoyla cevap verdi.

İslamcıyla tetikçi arasında seçimini yaparken komşumun işine yarayacak bölümleri şöyle:

“Siyasal İslamcılık tabirinin bilinçsizce kullanıldığını söyleyebiliriz.

İslamcılık, siyasi olsun olmasın modern bir olgu, anlayış ve tavırdır. Şeriatçılıkla eşanlamlı olmadığı gibi selefîlik, dindarlık ve muhafazakârlıktan da farklıdır.

Haberin Devamı

 İslam dünyasındaki geri kalmışlığın tek suçlusu olarak Avrupa ve Hıristiyanları görmez. Bunda Müslümanların ve onların Kuran, hadis ve tasavvuf anlayışlarının ciddi kusuru olduğunu kabul eder...”

İSLAMCIYA KARŞI TETİKÇİYİ TUTAR MI YİNE DE?

Karar vermekte hâlâ zorlanıyorsa devamına buyursun:

“İslamcılık, tektip değildir. Farklı coğrafyalarda farklı görünümler kazanır. Osmanlı-Türk İslamcılığında saltanat yerine meşrutiyeti savunmak gibi özgürlükçü rejim muhalifliği öne çıkar.

Sömürge toprakları İslamcılığında ise işgalci emperyalistlere karşı cihat, haliyle yabancı-Avrupa düşmanlığı barizdir.

 Cumhuriyet dönemi İslamcılığını, Namık Kemal’lerin Yeni Osmanlı İslamcılığı ile Mehmet Âkif’lerin İttihatçı İslamcılığı etkilemiştir.

Haberin Devamı

Şu an için eklemlenmiş görünse de İslamcılık, AK Parti ile özdeş değildir. Çünkü İslamcılık her çeşidiyle itiraz, eleştiri ve mücadeleye dayanan entelektüel bir çabadır.

İslamcılıkta rejim ve iktidar eleştirisinin eski ve kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz...”

PEKİ ERDOĞAN HANGİSİNİ SEÇER?

16 Nisan dahil her seçimde Erdoğan’ı desteklediğini söyleyen Küçükkılınç’ın görüşü:

“Gelelim İslamcılığa kin kusan AK Parti içindeki bazı tetikçilere...

Bunlar camiaya başka yerden gelen ya da geç katılanlar olup harekete mideleriyle bağlıdır.

Bir tehlike halinde gemiyi ilk terk edecekler de bunlardır.

Ancak unuttukları şey şudur: Erdoğan entelektüel birikimin eski İslamcılarda olduğunu görmüştür. Basiretli bir siyasetçi olarak, muhalefete geçerlerse yıkıcı olabileceklerini tahmin etmemesi mümkün değildir.

#Akif Beki#HÜRRİYET#Yazarlar

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

hükümete yakın medyada “tasfiye savaşı”nın kronolojisi

medyada bir süredir devam etmekte olan “islamcılar arasındaki tasfiye” tartışmasında tarafların birbirlerine yönelik suçlamaları derledik ve “tasfiye savaşı”nın kronolojisini oluşturduk.

17 ocak

cem küçük, türkiye gazetesi yazarları yıldıray oğur ve ceren kenar hakkında attığı tweet’te “artık bittiniz” ifadesini kullandı. oğur’un gazetedeki işine 27 nisan’da son verildi.

21 ocak

yeni şafak yazarı ismail kılıçarslan, bir süredir “tetikçilik” yapmakla suçlanan cem küçük, cemil barlas ve fuat uğur’u eleştiren sitem dolu bir yazı kaleme aldı. “çok bunaldık be reis” başlıklı yazısında cumhurbaşkanı erdoğan’a seslendi:

“kendisini kelepçeyle meclis kürsüsüne bağlayan chp’li kadın milletvekili üzerinden hiç anlamadığımız, hiçbir zaman da anlayamayacağımız -hatta iyi ki anlamadığımız ve iyi ki anlayamayacağımız- şekilde ‘seks içerikli, derili merili’ espriler yapmayı ‘uygun’ bulan adamla aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılmaktan çok bunaldık be reis.”

bu yazıdan kısa süre önce türkiye gazetesi yazarı fuat uğur, yeni anayasa oylamaları sırasında protesto için kendisini tbmm genel kurulu’na kelepçeleyen bağımsız milletvekili aylin nazlıaka’ya yönelik cinsel içerikli bir paylaşım yapmış ve çok tepki çekmişti.

ak parti ankara milletvekili aydın ünal, ismail kılıçarslan’ın “çok bunaldık be reis” başlıklı köşe yazısını twitter’da takipçileriyle paylaştı ve fuat uğur ile cemil barlas’ı kastederek “eve hamam böcekleri girdi diye de bunalmayalım. bahar temizliğinde giderler” notunu paylaştı. ancak bir süre sonra tweet’i sildi.

23 ocak

türkiye gazetesi yazarı fuat uğur, “evet”çi olup “hayır”ın değirmenine su taşımak başlıklı yazısında isim vermeden ahmet taşgetiren, elif çakır, aydın ünal’ı eleştirdi.

‘evet’ cephesindeymiş gibi görünüp ‘hayır’ cephesinin değirmenine su taşıyanlar, yavaş yavaş kendilerini belli ediyorlar artık. üstelik onların arasında sadece gazeteci ve yazarlar yok.

biri milletvekili ve yazar örneğin.* sanki chp’lilerin iddialarına yanıt verir gibi yaparak halkın kafasında kaygı uyandırmayı hedefliyor.

son yıllarda yaptığı ‘hata’lar için erdoğan’dan affedilmeyi bekleyen bir başkasının yönettiği gazetede yazan hanımefendi** ise “düşünmeden oy verirsem evet derim ama düşünürsem hayır” diyerek bu kampanyaya destek veriyor.

ekibin diğer yazarı bir ‘abi’*** de ak parti’de ‘evet’ için gönüllerin rahat olmadığını işlemekte ve çarpıtmalara takla attırmakta alttan alta.

(…)

ak parti teşkilatları ise rehavet içinde. anadolu illerinde, özellikle ak parti’nin güçlü olduğu illerde fetö’cüler ve akşener’ciler kahve kahve dolaşıp anayasa taslağını tahrif ederekanlatıyorlar. özellikle hoca ekibinin etkili olduğu iller*** tam kış uykusunda.
misal istanbul büyükşehir belediyesi, hiç gündemde yokken “belgrad ormanının ortasından geçen dekovil hattını açacağız” diye ortaya çıkıp çevrecileri ayaklandırmayı marifet sayıyor.

editörün notu: fuat uğur’un isim vermeden eleştirdiği bu cümleler, şu yazılarla ilişkilendirildi:

25 ocak

star yazarı ahmet taşgetiren, aydın ünal’ı ve yeni şafak gazetesini eleştiren fuat uğur’u eleştirdi.

‘islamcılar’ üzerine spekülasyonlara başlayanlar da bana sadece “dinime dahleyleyen bari müselman olsa”deyişini hatırlatıyor. fuat uğur, yeni şafak’ı, yıllardır cumhurbaşkanı’nın konuşma metinlerini yazan aydın ünal’ı yargılıyor. pes artık.

18 nisan

cem küçük, 1an tv’de katıldığı bir programda şu sözleri sarf etti:

“bu ilişki bitti, bu dikiş tutmaz. artık ak parti’nin radikal islâmcılarla da mavi marmara’daki manyak tipler de… kafadan israil düşmanı, kafadan batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tip var… garip garip tipler var. bunlarla da yolun ayrılması lazım. tayyip bey de bunları yapacaktır diye tahmin ediyorum. amerika’yla , ingiltere’yle ilişkileri yoluna sokup bunları halletmemiz lazım”

19 nisan

cem küçük’e ilk tepkilerden birini timeturk genel yayın yönetmeni gazeteci nevzat çiçek verdi:

yeni şafak gazetesi yazarı ismail kılıçarslan, “kafadan israil düşmanıyım, bu değişmeyecek ve an itibariyle tasfiye edilmeyi bekliyorum. arz ederim.” ifadelerini kullandı.

başbakanlık özel kalem müdürü abdülkerim taş da küçük’e tepki göstererek “kime hizmet ediyorsun?” ifadesini kullandı.

ihh insani yardım vakfı yönetim kurulu üyesi ve mavi marmara davasının avukatı gülden sönmez küçük’e tepki gösteren bir diğer isim oldu.

aynı gece twitter’dan açıklama yapan cem küçük, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyerek mavi marmara yakınlarından özür diledi:

“gittiğim her yerde ihh’yı ve 2013'te somali’ye ziyaretimi hep anlatmışımdır. dolaşıma sokulan videoyu tamamen amacından saptırılıyor. mavi marmara’da şehit düşenlere manyak demem mümkün müdür? o insanları her yerde savunan insan benim. israil’i benim kadar eleştiren ikinci bir yazar asla olmamıştır. bir müslüman olarak mavi marmara’yı savunmayacak kimse yoktur. başını sonunu anlamadan benim mavi marmara’da şehit düşenlere manyak diyeceğimi düşünmek ancak kötü niyettir. devlet nezdinde ve o şehitlerimizin hakkını savunmamak deliliktir. ki devlet bilir ki, bunu en çok savunan benim. bir müslüman olarak gittiğim her yerde müslümanların özgüvenli olması gerektiğini ve cesur olmaları gerektiğini anlatan benim. ha, türk devleti yeri geldiğinde israil’le arası iyi olması gerekiyorsa buna hükümet ve erdoğan karar verir. dolaşıma sokulan videonun son derece kötü niyetlidir. buna rağmen yanlış anlaşılmadan ötürü mavi marmara’daki kardeşlerimizin hepsinden ama demeden özür dilerim.”

21 nisan

insani yardım vakfı (ihh) üyeleri ile mavi marmara’da hayatını kaybedenlerin yakınları, çağlayan’daki istanbul adalet sarayı’na gelerek cem küçük hakkında suç duyurusunda bulundu. küçük’e, ‘hakaret’ ve ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlarından dava açılıp küçük’ün cezalandırılması istendi.

israil ve türkiye’deki dostları, mavi marmara’yı anmayı bırakın dediler, bırakmadık.mavi marmara meselesi unutulsun dediler unutmadık. mavi marmara bu ümmetin gururudur.

“islamcıları tasfiye et” çağrısı yapanlar, medet umdukları kişilerin de ‘islamcı’ olduğunu, kudüs için birlikte yürüdüğümüzü anlayamazlar.

— avukat gülden sönmez

karar gazetesi yazarı hakan albayrak, “pelikancıların islamcılarla savaşı” başlıklı yazısında, cem küçük’ün arkasında “pelikancılar”ın durduğunu ima etti:

gelen tepkiler üzerine twitter vasıtasıyla mavi marmara camiasından özür diledi; ama hemen ardından “israil’le normalleşme olduğunda kimi grupların cumhurbaşkanımıza saldırma hakkı yoktur” gibi tweetler atarak o manyak tiplere (!) karşı yeniden taarruza geçti.

kurnaz adam.

cumhurbaşkanımızın itibarını öne sürerek saldırma fikri pek parlak.
gördüğü tepkiler mavi marmara camiasına “manyak tipler” demesiyle alâkalı olduğu halde konuyu ahmet davutoğlu’na getirip oradan yürümeyi tercih etmesi, “davutoğlu’nun hayalci politikaları hem ülkemize hem alem-i islam’a kaybettirdi. artık gerçekçi bir dış politika hattında yürüyeceğiz” gibi tweetler atması da akıllıca.

cumhurbaşkanımızı savunan ve davutoğlu’nu eleştiren adama kim ne yapabilir? koca bir pelikan düzeni var arkasında!

(…)

o televizyon yorumcusunun tavrını ‘anti-islamcı’ pelikan projesinden ayrı görmüyorum.

proje:
“bu islami midir, ahlaki midir, meşru mudur, doğru mudur?” diye sorup duran “islamcılar”dan kurtulup rahatça at koşturabilmek ve ilke namına ne varsa rahatça çiğneyip geçmek…

22 nisan

yeni şafak gazetesi yazarı akif emre, “devlet aygıtı”na dikkat çekti:

bugünlerde kaba bir şekilde gündeme gelen islâmcıların tasfiyesi anlamındaki söylemler, yeni dönem siyasetinin ne yönde şekilleneceğinin işaretleri olarak okunmalıdır.

muhtemeldir ki devlet denilen aygıt kendi mecrasında stratejik tercihleri doğrultusunda, islâmcıların muhafazakârlaştığı, muhafazakârların sistemle barışma kıvamına geldiği siyasal ortamı yeterli görmüş olabilir.

yeni şafak gazetesi yazarı ismail kılıçarslan, “islâmcı tasfiyesi”nin sadece recep tayyip erdoğan’a bağlı olduğunu, istenmedikleri yerde bulunmayacaklarını ifade etti.

benim tanıdığım islamcıların tamamı, istenmedikleri yerde durmayacak kadar da haysiyet sahibidirler.

anlamadığınız şu: islamcıları ak parti’den tasfiye etmek istiyor olabilirsiniz. ama bu sizin güç yetirebileceğiniz bir mesele değildir. islamcıların ak parti’den tasfiyesine güç yetirebilecek tek bir isim vardır. o ismin adı recep tayyip erdoğan’dır ve tasfiye için tek cümlesi yeterli olacaktır. ceketimizi alır çıkarız. ne gönlümüz kalır ne hayallerimiz değişir. fakat recep tayyip erdoğan’dan rol çalarak, onun adına konuşuyormuş gibi yaparak çekmeye çalıştığınız operasyonlar bize sökmez, işlemez.

karar gazetesi yazarı mehmet ocaktan, “ak parti’de kim temizlik yapmak istiyor” başlıklı yazısında şöyle yazdı:

bundan sonraki sürçte ak parti’nin kendi iç mekanizması nasıl işler bilemem ama, durumdan vazife çıkararak ak parti adına temizlik işine soyunanların genlerindeki ‘fetö yazılımı’yla hareket ettikleri muhakkak. çünkü tıpkı fetö’cülerin yaptığı gibi, başından itibaren ak parti’nin misyonuna ortak olmuş, tayyip erdoğan’la birlikte elini taşın altına koymuş ne kadar isim varsa hemen hepsini itibarsızlaştırmak için planlı bir karalama kampanyası yürütüyorlar.

karar gazetesi köşe yazarı ismail küçükkılınç’ın “erdoğan islamcıları tasfiye eder mi?” başlıklı yazısı:

“gelelim islamcılığa kin kusan ak parti içindeki bazı tetikçilere…

bunlar camiaya başka yerden gelen ya da geç katılanlar olup harekete mideleriyle bağlıdır. bir tehlike halinde gemiyi ilk terk edecekler de bunlardır.

ancak unuttukları şey şudur: erdoğan entelektüel birikimin eski islamcılarda olduğunu görmüştür. basiretli bir siyasetçi olarak, muhalefete geçerlerse yıkıcı olabileceklerini tahmin etmemesi mümkün değildir.

erdoğan, islamcılarla kullanışlı tetikçiler arasında bırakın bir tercihte bulunmayı, kıyas bile etmeyecektir…”

türkiye gazetesi yazarı fuat uğur, yazısında cem küçük’ü savundu ve yeni şafak, karar ve star gazetelerini hedef aldı.

tayyip erdoğan, ak parti’yi ta en başında muhafazakâr demokrat bir parti olarak tanımladı. çünkü türkiye’de onlarca rengi olan muhafazakârlığın varlığı erdoğan’ın istanbulluluğuyla malumuydu ve bunu görmüştü.

gelgelelim partinin içinden doğduğu nüveyi kendilerinin temsil ettiğini iddia eden bir grup kısa zaman sonra mızmızlanmaya başladı:

“bu sonradan gelenler, bizim binbir emekle kurduğumuz partinin üzerine oturdu. sözümüz geçmiyor.”

o nüveyi kışkırtan hocalar-mocalar ile avanesi de sürekli gaz veriyordu. bu gazı alan yeni şafak, karar ve kimi star yazarları ise tehdit üstüne tehdit yağdırdılar son referandum öncesinde. hayır diyeceklerini ima ettiler. hatta dediler de.

ama kör talih yüzlerine gülmemişti.
çok küçük bir azınlık olduklarını idrak ettiler.

yaptıkları hatayı anladılar ve şimdi cem küçük’ün bir insanlık hâli ağzından çıkan o sözcüğe cankurtaran simidi gibi sarıldılar. buradan bir haklılık devşirme çabasıyla konuyu kavga zeminine çekmeye, yaygarayla kendilerini üçüncü kez affettirmeye çalışıyorlar.

hürriyet gazetesi yazarı ahmet hakan, “islamcı mı, tetikçi mi? tabii ki islamcı!” başlıklı köşe yazısı:

— islamcı katılsanız da katılmasanız da bir fikir sahibidir… tetikçi ise sadece sahibinin sesidir.
— islamcıyla fikir tartışması yapılır… tetikçi ise üzerinize sadece çamur sıçratır…
— islamcı sağı solu, başı sonu belli biridir… tetikçi ise boz bulanık, kıvrak bir yavşaktır…
— islamcının doğru yanlış idealleri vardır… tetikçinin ise sahibi ya da sahipleri…
— islamcının elinden, dilinden emin olabilirsin… tetikçinin ise hiçbir şeyinden…
— islamcı düşüncesini söyler… tetikçi ise tehdit eder…
— islamcı kendine güvenerek meydan okur… tetikçi ise ağababalarına güvenerek meydan okur…
— islamcı egemen başkasıyken de islamcıdır… tetikçi ise egemen kimse orada olur.
— islamcıya sırtını dönersin… tetikçiye karşı ise hep tetikte olursun.
— islamcı kıyasıya mücadele edeceğin siyasi hasmın olabilir… tetikçi ise ne zaman nereden vuracağı belli olmayan kalleştir.

yeni akit gazetesi yazarı kenan alpay, ‘islamcıların tasfiyesi’ söylemlerine karşı akp’li üst düzey yöneticilerden ciddi bir tepki gelmediğini belirtti:

“islamcı manyakların tasfiyesi” yönündeki çağrılara hali hazırda siyaset cephesinden hemen hiçbir anlamlı tepkinin gelmemesi dikkatlerden kaçmamalı. başbakan yıldırım’ın özel kalem müdürü abdülkerim taş’ın ilk anda beliren “hadsizlik ve kime hizmet ediyorsun?” itirazını biliyoruz. ortalık yıkıldıktan ancak birkaç gün sonra cumhurbaşkanlığı başdanışmanı özlem zengin’in “uçuk kaçık ve ekstrem cümleler” olarak niteleyip pelikan tetikçisini “merhametli olma”ya davet etmesi ilginçti. üstelik yaşananları “tartışma ve müzakere” olarak tanımlarken faydalı bulmamanın ötesinde bir yere taşınmamasına özen gösterdiği de görülüyordu. ortada bir ‘müzakere’ filan olmadığı gibi kimsenin profesyonel haysiyet cellatlarından ‘merhamet’ filan da beklediği yok bildiğim kadarıyla. bu ürkek diplomatik dilin sebebi nedir acaba?

star gazetesi yazarı ahmet taşgetiren, “erdoğan’a en büyük kumpas” başlıklı köşe yazısını yazdı:

şu sıralar sırtını “reis”e dayadığı izlenimi veren bir grubun “islamcılara karşı savaş” tamtamları çaldığı ve henüz ak parti cenahından herhangi bir cevap gelmediği için bu tamtamların oradan da onaylandığı gibi bir izlenim doğdu.

istenen şu mudur diye bir soruyu sorma zamanıdır:
— islâmcılar ak parti’yi terk etsin!
bu mudur?

- o zaman siz önce tayyip erdoğan’ı tasfiye etmelisiniz.

ya bana “tayyip erdoğan sizin bildiğiniz tayyip erdoğan değil” deyin ve bir süredir ak parti’nin ilk çıkışta farklı toplum kesimlerini kuşatmak amacıyla “muhafazakar demokrat” diye formatladığı görece ılımlı dilin bile ötesine geçip “dolu dizgin” bir üsluba geldiğinin hangi manaya geldiğini izah edin, ya da tayyip erdoğan’ın üzerinden islâmcılara savaş açmayı bırakın.

nereden geldikleri ve şimdi ne oldukları bilinmeyen bir grubun paçalara saldırması yetti artık. her gün duvardibi yaratıklarının ortalığa çamur taşımaları yetti.

birileri ak parti’nin varoluş misyonunu dinamitlemeye çalışıyor, benim okumam bu. herkes ona göre konum belirlesin.

türkiye gazetesi’nde köşe yazarı yıldıray oğur, yazılarına son verildiğini twitter’dan duyurdu. (17 ocak’ta cem küçük tarafından tehdit edilmişti.)

aynı gün, medyaradar.com haber sitesi, ahmet taşgetiren’in, star gazetesindeki işine islâmcılık tartışmasından ötürü son verildiğini iddia etti. iddia, medyada yer buldu. ancak taşgetiren’in bu iddiayı yalanlamasının ardından bu haber, yayından kaldırıldı.

haber, google önbellek’te hâlâ görülebiliyor:

türkiye gazetesi yazarı fuat uğur’un “nefret dilini kadifeyle kaplayanlar” başlıklı yazısı:

(…) onlara göre ak parti “islamcı” bir partidir ve bizim gibi “seküler”lere yer yoktur. alevilere, hıristiyanlara da. dil dökersiniz:

“ak parti bir kitle partisidir, bizzat kurucusu erdoğan tarafından muhafazakâr demokrat olarak tanımlanmıştır. içinde her tür yaşam biçiminden, eğilimden, dinden insan bulunabilir. ama ak parti islamiyetin dışlanmışlığına, ötekileştirilmesine, müslümanların yaşam tarzının baskı altında tutulmasına izin vermez ve demokratik parlamenter sistemin gereği olarak da onların öğrenimde, kamuda, siyasi hayatta yerini almalarının önünü açar.”

nafile, onlar ezber etmişlerdir bir kere kafalarına yerleşen dogmaları.

aynı gün, akp gaziantep milletvekili şamil tayyar, “pes ettim, artık yokum” şeklinde tweet attı.

cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan, 2 mayıs’ta hindistan ziyaretinin dönüşünde, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı ve islâmcılık tartışmasına değindi.

yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. hele hele son dönemde, çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. sırat-ı müstakim’den sapmadır.

“islamcı olanlar atılıyor, islamcı olmayanlar getiriliyor” deniliyor. bir siyasi partinin çalışmalarında, islamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. işi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler.

milliyet gazetesi yazarı nagehan alçı, erdoğan’la beraber hindistan uçağındaydı. izlenimlerini aktaran alçı, erdoğan’ın bazı isimlere “ artık ak parti camiasında yerleri yok” mesajını verdiğini belirtti:

islamcılık kavgasına dönen meseleyi uçakta cumhurbaşkanı’na ben sordum. açıkçası, erdoğan’ın, keskin bir yorumdan kaçınarak yumuşak geçiş yapacağını düşünüyordum. ancak cumhurbaşkanı doğrudan ve hafifletme gereği duymadan, son günlerdeki tartışmalarla ilgili tavrını ortaya gayet net ve sert koydu…

‘ak parti’yi destekleyen iki kanat yok, ak parti’yi hâlâ destekleyen yazarlarla, geçmişte desteklemiş ve zaman içinde belli hadiselerde zoru görünce davayı satmış yazarlar var’ demeye getirdi. kendine islamcı diyen bazı yazarlara çok kırgın hatta öfkeliydi. ‘o isimlerin artık ak parti camiasında yeri yok’ mesajını verdi. açıkçası, hepimiz şaşırdık.

karar gazetesi yazarı etyen mahçupyan, “ak parti’de islamcı tasfiyesi mi?” başlıklı yazısında, eski başbakan ahmet davutoğlu’nun istifasında etki olan pelikan bildirisi’ne dikkat çekti:

(…) ‘reisçilik’ duygusal yönü daha ağır basan bir tutum… bir adım sonrası gibi duran ‘pelikancılık’ ise, müdanasız ve kör gözüm parmağına bir seviyesizlik olarak bugün ak parti’yi kontrolü altına almaya talip… hedefe ulaşmak için de her türden ‘islamcıdan’ kurtulması gerekiyor.

yeni akit gazetesi yazarı yavuz bahadıroğlu, cem küçük’ü eleştirdi:

köşe yazarı veya televizyon yorumcusu değil, sanki “ali-kıran başkesen”, mübarek! durmadan sağa-sola saldırıyor!

fikri yok, kendine ait düşüncesi yok, birikimi yok, bilgisi yok: bunlar olmadığı için de derin analizi yok, sentezi yok, tahlili yok…
her yazıda, her ekran başı ettiğinde sadece parmak sallayıp, tehditler savuruyor: “asmalı-kesmeli, hâk ile yeksan etmeli!”…

söyler misiniz, bunların hangisi fikir, hangisi tefekkür ürünü?

milliyet gazetesi yazarı nagehan alçı, 2 mayıs’taki köşe yazısının yanlış yorumlandığını belirtti:

bazı internet sitelerinde bu yazım ‘erdoğan, islamcılara bu partide yer yok, dedi’ diye verildi. bu, baştan sona yanlış bir yorum. erdoğan o gün uçakta ‘her türlü zor şartta ak parti’nin yanında duranlar ile yolda zoru görünce trenden inenler’ diye bir ayrım yapmış ve ikinci gruba ait olarak gördüklerine net bir tavır koymuştu. islamcı olsun olmasın, ak parti medyasındaki gelmiş geçmiş tüm yazarlara dair bir ayrımdı bu.

iki haftadır süren çok sert atışmalar esasen islamcılık tartışması değil, islamcılar arası bir tartışma!

neredeyse tüm tarafları islamcı olan ama herkesin birbirini suçladığı islamcılar tasfiye ediliyor- tartışmasının ortasındayız. bu ortamda nasıl islamcılar tasfiye edilir, anlamak mümkün değil…

bu arada bu iki islamcı kanat da karşı tarafı seküler gibi göstermek istiyor. iki kanadın da yanlarında duran seküler isimler üzerinden birbirini ‘islam-dışı hatta islam karşıtı’ olmakla suçlama yarışına girebiliyor.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır