Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali
Şunu söyle: "Eğer yeryüzünde yerleşmiş, gezip dolaşanlar melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik."
Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir
*
Edip Yüksel Mesaj: Kuran Çevirisi
De ki: "Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik."
Erhan Aktaş Kerim Kur'an
De ki: "Eğer yeryüzünün sakinleri melekler olsaydı, elbette onlara gökten resul olarak bir melek gönderirdik."
Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali
De ki "Yeryüzüne yerleşip dolaşanlar melekler olsaydı, onlara elçi olarak elbette gökten bir melek gönderirdik."
Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek
De ki: "Yeryüzünde yerleşik olarak dolaşanlar melekler olsaydı, onlara elçi olarak, kesinlikle gökten melek indirirdik!"
Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’an
Onlara de ki: "Eğer yeryüzünde salına salına dolaşanlar melekler olsaydı, elbet Biz de onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik."
Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali
De ki: "Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsaydı, elbette gökten onlara bir melek resul gönderirdik."
Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı
De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
Elmalılı (sadeleştirilmiş)
Söyle onlara: "Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten melek olan bir peygamber gönderirdik!"
Muhammed Esed Kur'an Mesajı
Onlara (şu sözümüzü) ilet: "Eğer yeryüzünde yurt tutup dolaşan melekler olsaydı, o zaman onlara elçi olarak şüphesiz gökten bir melek indirirdik!"
Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
De ki: "Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik."
Elmalılı Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali
Söyle onlara eğer, Arzda hep uslu uslu yürüyen Melaike olsa idi elbette onlara Semadan Melek bir Resul gönderdik
Süleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali
De ki: "Eğer yer yüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik."
Gültekin Onan
De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim
De ki: "Eğer (yüzün) de (insanlar gibi) sakin sakin yürüyen melekler olsaydı biz ancak onlara gökden melek bir peygamber gönderirdik".
İbni Kesir
De ki: Eğer yeryüzünde yerleşmiş dolaşan melekler olsaydı; Biz, ancak onlara peygamber olarak gökten bir melek indirirdik.
Şaban Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
De ki: -Eğer yeryüzünde yürüyen ve nimetlerinden istifade eden melekler olsaydı; biz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik.
Suat Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali
Onlara de ki: "Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman Biz onlara melek elçi gönderirdik."
Ahmed Hulusi Türkçe Kur'an Çözümü
De ki: "Eğer arzda yaşayanlar yürüyen melekler olsaydı, elbette onlar üzerine semadan melek bir Rasul indirirdik. "
Edip Yüksel (Eski Baskı) Mesaj: Kuran Çevirisi
De ki: 'Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik.'
Erhan Aktaş (Eski Baskı) Kerim Kur'an
De ki: "Eğer yeryüzünün sakinleri melekler olsaydı, elbette onlara gökten rasul olarak bir melek gönderirdik."
Rashad Khalifa The Final Testament
Say, "If the earth were inhabited by angels, we would have sent down to them from the sky an angel messenger."
The Monotheist Group The Quran: A Monotheist Translation
Say: "If the earth had angels walking about in security, We would have sent down to them from the heaven an angel as a messenger."
Edip-Layth Quran: A Reformist Translation
Say, "If the earth had controllers walking about at ease, We would have sent down to them from heaven an controller as a messenger."
Değerli kardeşimiz,
- İsra suresi 95. ayette, peygamber olan elçiler ile muhatap olan ümmetler arasındaki ilişkinin zorunluluğuna vurgu yapılmaktadır. Yani insanlara insan peygamber, cinlere cin peygamber, meleklere melek peygamber uygundur.
Ancak bu vurgu, vahiy getiren meleği görmek istediklerini söyleyen inkârcılara verilen bir cevaptır. Meleği görmek için kişinin bir peygamber olması gerekir. Yeryüzünde melek denilen bir ümmet olmadığına göre, bir meleğin peygamber olması da söz konusu değildir.
Nitekim, Hz. Âdem (as)’den önce yeryüzü sakinleri cinler olduğu için, cinlerden peygamberler gelmiştir. Fakat, Hz. Âdem (as)’den sonra yeryüzünün halifesi insanlar olduğu için, peygamber de insanlardan gelmiştir. Hatta cinler ikinci derecede muhatap oldukları için, artık onlardan peygamberler gelmemiş, fakat vahyin mesajını -imtihana tabi olan- cinlere de ulaşması için insan olan peygamberlerden o mesajı alan uyarıcılar söz konusu olmuştur.
Hz. Âdem (as)’den sonra cinlerden peygamber gelmediği konusunda, geniş bilgi için, çok ciddi bir araştırma mahsulü olan Niyazi Beki’nin Rahman suresinin tefsirindeki ilgili yere bakılabilir. Orada görüleceği gibi, bir-iki alim hariç, cinlerden peygamber gelmediği hususunda, bütün alimlerin ittifakı vardır.
- Bununla beraber Fahruddin Razî’nin bu ayetle ilgili yorumunu arzetmekte fayda vardır. Ona göre, bu ayetin ifade tarzında, meleklerden elçi isteyen inkârcılara üç önemli cevap vardır:
İlgili ayetlerin meali şöyledir:
“Zaten, insanların çoğunun, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi: 'Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?' demeleridir. Onlara de ki: 'Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı, o zaman biz onlara melek elçi gönderirdik.' De ki: 'Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter! Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir.'” (İsra, 17/94-96)
Üç önemli noktaları şöyle açıklamak mümkündür:
1) “Kendilerine hidayet geldiği halde...” mealindeki ifadede yer alan “hidayet”ten maksat -ayetin bu bağlamında- mucizedir. Çünkü insanları peygamberlere / risalete iman etmeye yönelten husus mucizedir. Bu ifadeyle, inkârcılara şu ders veriliyor: İster insan ister melek olsun, madem iman etmenin en birinci vesilesi mucize görmektir. Ve madem ki, siz Hz. Muhammed’de o mucizeleri gördünüz, bu takdirde melekten elçi istemeniz yersizidir.
2) İnkarcıların itirazı, elçinin insan olmasıyla ilgilidir. Bu itirazın yersizliği ise, “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı, o zaman biz onlara melek elçi gönderirdik.” mealindeki ifadeyle ortaya konulmuştur.
3) İnkârcılar, meleklerin gelmesini isterken, bunun harikulade bir durum olacağını ve bu işi yapmakla Allah’ın bu işin doğruluğuna açıkça şahitlik yapıp, tasdik etmiş olacağını düşünüyorlardı. Bu şüpheye karşı Allah, “De ki: Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter!” mealindeki ifadeyle cevap vermiştir. Yani; madem ki siz -melekleri istemekle- Allah’ın tasdik ve şahitliğini istiyorsunuz; bunun benim için de söz konusu olduğunu görmeniz gerekir. Çünkü, Allah’ın Kur’an gibi eşi-benzeri olmayan bir kitabı benim elime vermesi ve elçilik nişanları olan mucizeleri ve nübüvvetin delillerini benim elimle göstermesi, Onun beni tasdik ettiğinin ve lehimde şahitlik yaptığının açık göstergesidir.
- Bu üç kuvvetli cevabı verdikten sonra, Allah, inkârcıları tehdit eden bir uyarıyı da ihmal etmemiştir: “Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir.” mealindeki ifadeyle, inkârcıların böyle mesnetsiz, delilsiz, inatlı bir inkârcılıkta ısrar etmeleri durumunda, başlarına geleceklere da hazır olmaları gerektiğine işaret edilmiş ve onların işledikleri ve işleyecekleri bu gibi cinayetlerinin görmezlikten gelinemeyeceği ve hoş karşılanamayacağı hususuna vurgu yapılmıştır. (bk. Razi, ilgili ayetlerin tefsiri)
- Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, İsra suresinin ilgili ayetleri, genel olarak insan-melek-cin elçilerin statüsünden değil, hususi olarak itiraza maruz olan insanların elçiliklerine verilen destekten söz edilmiştir.
- Özetle; İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre, peygamberler/elçiler sadece insanlardan gelmiş; cinlerden ise elçilerin elçileri gelmiştir. Yani peygamber insandır, bu peygamberden öğrendiklerini cin taifesine aktaran uyarıcı ise cinlerdendir.
Alimler genellikle:
“Hani biz bir vakit cinlerden bir takımını Kur’ân dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur’ân’ı işitip dinleyecek yere gelince birbirlerine: 'Susun, dinleyin!..' dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak döndüler.” (Ahkaf, 46/29)
mealindeki ayeti buna delil getiriyorlar. (bk. Taberi, Razî, İbn Kesir, Neysaburî, Ebus-Suud, ed-Durru’l-Mensur, Fethu’l-Kadîr, İbn Aşur, el-Merağî, Eanam; 130. ayetin tefsiri)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Kuranı Kerim İsrâ suresi İsrâ 95 ayet
﴿قُل لَّوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَّسُولًا﴾
[ الإسراء: 95]
-Ey Resul!- Onlara cevap olarak de ki: Eğer yeryüzünde rahat huzurlu sizin gibi meskenlerinde oturan, dolaşan melekler olsaydı; o zaman hem cinslerinden meleklerden bir resul gönderilirdi. Çünkü ancak o zaman gönderilmiş olduğu şeyi onlara anlatabilirdi. (Eğer yeryüzünde melekler olsaydı) Onlara beşer cinsinden bir resul göndermemiz hikmetten uzak bir davranış olurdu. Sizin de durumunuz böyledir.
(Ey Rasûlüm, Mekke’lilere) şöyle de: “- Eğer (insanlar gibi) yeryüzünde, yürüyüp duran Melekler olsaydı, elbette onlara da gökten melek bir peygamber gönderirdik
Say, "If there were upon the earth angels walking securely, We would have sent down to them from the heaven an angel [as a] messenger."
İsrâ suresi okuDe ki: Yeryüzünde melekler bulunsaydı da rahatrahat gezselerdi onlara gökten bir meleği peygamber olarak gönderirdik.
(Ya Rəsulum!) De: “Əgər yer üzündə (siz insanlar kimi) arxayın gəzib dolaşanlar mələklər olsaydı (yer üzünün əhalisi mələklərdən ibarət olsaydı), sözsüz ki, onlara bir mələk peyğəmbər göndərərdik!”
Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik.
İsrâ Suresi mp3 : İsrâ suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
desteğin için teşekkürler
Kuran Suresi sitesi, sevgili kitabı ve arındırılmış Sünnet'i hizmet etmek, Kuran ve Sünnet müfredatında şeriat bilimlerini kolaylaştırmak, bilginin öğrencilerine önem vermek ve şeriat bilimlerini kolaylaştırmak amacıyla mütevazı bir girişim olarak kurulmuştur ve bize desteğinizden memnunuz ve Yüce Allah'tan bizi şerefli bir şekilde kabul etmesini ve amellerimizi kabul etmesini diliyoruz. .
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.