Hüseyin Cavid’in doğumunun yılı münasebetiyle günü Azerbaycan Gence Devlet Üniversitesi Tarih ve Medeniyet Qorugu tarafından düzenlenen Uluslararası Konferansta Hüseyin Cavid’in Türkiye’deki Yansımaları başlıklı bildiriyi Prof. Dr. Ali Temizel sundu.
Prof. Dr. Ali TEMİZEL
Selçuk Üniversitesi
Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi
Azerbaycanlı Türk şair ve tiyatro yazarı olan Hüseyin Câvid, Türk Dünyasının önemli aydınlarından, İstanbul aşığı, Turan davasının önemli şahsiyetidir. Hüseyin Câvid Rasizâde, 24 Ekim ’de Nahçıvan’da doğar. Hüseyin Câvid ilk ve orta tahsilini tamamladıktan sonra yılları arasında Tebriz’de “Talibiyye” medresesinde Fars ve Arap dilleriyle ilgili eğitim alır. Şark edebiyatı ve felsefesini öğrenir.
Hüseyin Câvid, yüksek tahsil yapmak amacıyla ’te Türkiye’ye gelir. İstanbul’da yaşadığı dönemde Recaizade Mahmud Ekrem, Tevfik Fikret, Cenab Şehabeddin, Rıza Tevfik ve Mehmet Akif Ersoy gibi edebî şahsiyetlerle tanışır. Türkiye’de öğrenimini tamamladıktan sonra yılının başlarında Nahçıvan’a döner. Kısa bir süre Nahcivan’da Rüştiye’de çalışır. yılları arasında Gence ve Tiflis’te öğretmenlik yapar.
’te Bakü’de “Sefa Mektebi”nde ders vermeye başlar. ’de Bakü’de kurulan “Muharrirler ve Edibler Cemiyeti”nin edebiyat komisyonuna üye seçilir. İstanbul’da olduğu gibi Bakü’de de dönemin edebî şahsiyetleri ve aydınlarıyla yakından tanışır. Bu aydınlar, edebî şahsiyetler ve sanatçılar arasında Abdulla Şaik, Cefer Bünyadzade, Seyid Hüseyin, Üzeyir Hacıbeyov, Neriman Nerimanov, Salman Mümtaz gibi kişiler bulunmaktadır.
Ağustos ayında Nahçıvan’da Mişkinaz Hanımla evlenir. Bu evlilikten Ertuğrul adında bir oğlu ve Turan adında bir kızı olur. yıllarında Bakü’deki “Darülmüellim Mektebi”nde Türk dili ve edebiyatı dersleri verir.
Sovyetler Birliği döneminin Stalin’le başlayan yılları arasındaki kıyımda Hüseyin Câvid de Türkçü, Turancı, Panislamist, vatan haini, ajan gibi suçlamalarla öldürülen veya sürgüne gönderilen diğer edebiyat, siyaset, kültür ve sanat çevrelerindeki Azerbaycan Türkleri gibi kendi payına düşeni alır ve Sibirya’ya sürgüne gönderilir.
20 Aralık ’de sürgündeyken vefat etmiştir. Mezarı ’de İrkutsk’tan Nahçıvan’a nakledilmiştir.
Giriş:
Hüseyin Câvid edebî çalışmalarına henüz on beş yaşlarında “Gülçin” ve “Ârif” mahlasıyla Farsça ve Azerbaycan Türkçesi ile aşk şiirleri yazarak başlar. Azerbaycan’da çıkan Şark-ı Rus, Hayat, Füyûzât gibi gazete ve dergilerde “Sâlik” mahlaslarıyla şiirleri yayımlanır. Hüseyin Câvid, şiirlerini “Geçmiş Günler” ve “Bahar Şebnemleri” adlı iki şiir kitabında toplamıştır.
Hüseyin Câvid sırasıyla Ana, Maral, Şeyh Sen’an, Uçurum, Şeyda, İblis, Peygamber, Azer, Topal Teymur, “Kinyaz, Seyavuş, Hayyam ve İblisin İntikamı adlı mensur ve manzum drama eserler kaleme almıştır. Hüseyin Câvid bu eserleriyle, XX. yüzyıl Azerbaycan Türk edebiyatında Romantizmin en büyük yazar ve şairlerinden biri olmuştur.
Drama eserlerinin konuları cehalet, kuşaklar çatışması, ekonomik sıkıntılar ve Türk dünyasının tarihiyle felsefî ve psikolojik olaylarından meydana gelir.
Bu eserler, Hüseyin Câvid’in özelde Türkiye, Kafkaslar, Azerbaycan ve genelde ise İslam coğrafyasıyla ilişkilerini hatırlatmaktadır. Buna bağlı olarak eserlerinde eğitim, kültür, edebiyat, ahlâk, felsefe, güzel sanatlar, sevgi, barış ve benzeri alanlardaki yansıması önem arz etmektedir. Eserlerinde vefa, iyilik, erdem ve fazilet kavramları yüceltilirken, hırs ve ihtirasın bireysel ve toplumsal felaketlere sebep olacağı hatırlatılır. Câvid’in, gerek şiirlerinde, gerekse dram eserlerinde insan sevgisi üzerine kurulu millî ve felsefî düşünceleri, toplumsal bilincin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu bakımdan, Hüseyin Câvid, halkın büyük teveccühünü kazanmış, sevgi ve saygı görmüş edebî bir şahsiyettir.
Hüseyin Câvid, Topal Teymur Piyesi adlı eserinde hayatın çelişkili yönlerine, zulme, ahlakı düşüklüğe, cehalete ve atalete karşı mücadele verdiğine işaret edilir.
Türklük şuuru güçlü olan Hüseyin Câvid’in edebî-estetik ve felsefi görüşlerinin şekillenmesinde ve oluşmasında İstanbul’daki çevresinin önemli rolü olmuştur. Aynı zamanda İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işte birlik” fikri, Ali Bey Hüseyinzade’nin Füyuzat dergisi, Ziya Gökalp’ın Kızıl Elma’sı ve Türkçülüğün Esasları gibi eserler onun edebî düşüncesinde büyük etki yapmıştır. Buradan hareketle düşüncelerini, sevgi ve barış üzerine kurulu bir felsefi anlayışın ürünü olan şiir ve piyeslerinde ortak Türkçeye müracaat ederek ifade etme yoluna gider. Yazar, eserlerinde genellikle nefis-ihtiras sarmalındaki toplumsal ilişkiler ve bunların olumsuz sonuçlarını yansıtır. Hüseyin Câvid’in Turancılığı kendi dilinde daha çok yankı bulmuştur. Türkçülük düşüncesine göre ortak dil İstanbul ağızı olmalıydı. Hüseyin Câvid de dil birliğinin bu mühim şartına uyarak onu eserlerinde korumaya özen göstermiştir. Bu bakımdan Hüseyin Câvid’in eserleri genel Türk edebî dilinin XX. yüzyıl Azerbaycan edebiyatındaki tek bir örneği olarak yerini korumaktadır.
Hüseyin Câvid’in eserlerinde Türkiye yansımaları:
Bir şairin veya yazarın fikirlerini ve yazılarını daha iyi anlayabilmenin kurallarından bir de şairin yaşadığı dönemin ve coğrafyanın siyasi, sosyal, kültürel ve benzeri olaylarını iyi bilmektedir. Hüseyin Câvid’in Türkiye’de bulunduğu ve öğrenim gördüğü yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun kritik dönemine denk gelmiştir. Bu dönemde İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş, 31 Mart olayı meydana gelmiş, İttihat ve Terakki yönetime geçmiş, Sultan II. Abdülhamid tahtan indirilmiş, V. Reşat Sultan ilan edilmiştir.
Hüseyin Câvid, Türkiye’de kaleme aldığı eserlerini yirminci yüzyılın başlarında, İstanbul’un bu siyasi atmosferinde meydana getirmiştir. Bundan dolayı Hüseyin Câvid’in İstanbul’da kaleme aldığı eserler, İstanbul’daki gözlemlerini ve yaşadıklarını kapsayan adeta şehrin o günkü fotoğrafıdır. Hüseyin Câvid’in eserlerinde İstanbul’a dair verdiği tarihi, coğrafi, sosyal, siyasi ve toplumsal bilgilerde ve şehir hakkında yazdığı mektuplarda İstanbul’daki o günkü edebi çevresinin kendisinin dünya görüşünün ve estetik fikirlerinin şekillenmesindeki rolünü de yansıtmaktadır.
Afet ve Uçurum adlı eserlerinde konu ve karakterlerin ait olduğu İstanbul’u tarihi ve doğal güzelliğiyle ve bütün yönleriyle yansıtmakta ve bunun yanı sıra Batı düşüncesine, burjuva ideolojisine uyum sağlamak zorunda kalan bir şehir olduğunu da içi yanarak dile getirmektedir. Eserlerinde başkent İstanbul’un yüz yıl öncesinin sosyo-politik durumu, Boğaz’ı, semtleri, sokakları, müzeleri, kütüphaneleri, tramvay yolu, müzeleri, camileri, vapurları, kadınlarının giyim kuşamını, sınıf farklıkları yansıtılmaktadır.
Hüseyin Câvid İstanbul’da yaşadığı dönemde Nâmık Kemal, Şemseddin Sami, Şinasî, Abdülhak Hâmid, Recaizade Mahmud Ekrem, Tevfik Fikret, Cenab Şehabeddin, Rıza Tevfik ve Mehmet Akif Ersoy gibi edebî şahsiyetleri örnek almış ve onların etkisinin yaşadığı bir çevrede yetişmiştir. Türkçülük ve İslamcılık akımlarının etkisi ile millî edebiyat cereyanı doğrultusunda bu yıllarda yazdığı pek çok eserinde vatan sevgisini ortaya koymuş, birçok tarihî olayı da edebî yazılarında yansıtmıştır.
Hüseyin Câvid’in yılına kadar İstanbul’da yazdığı şiirleri Servet-i Fünûn döneminin özelliklerini taşır ve duygusal ve liriktir. Bu tarihten sonra gerek şiirlerinde gerekse tiyatrolarında sosyal ve felsefî temalar ağırlık kazanmaya başlar. Toplumdaki haksızlık, zulüm ve sefalet gibi konular yanında hakikat, hurafe, inanç, hayat ve kâinatın sırları gibi metafizik meselelerle çok defa karamsarlığa götüren temalar üzerinde durur. Bu hususiyetleri göz önüne alınınca tiyatrolarında Abdülhak Hâmid’in tesirleri dikkati çeker. Şiirlerinde ise özellikle Tevfik Fikret’i takip ettiği ve onun karşı karşıya kaldığı bunalımları bir ölçüde yaşayarak eserlerine yansıttığı anlaşılır. Bununla beraber Azerbaycan’da yetişen bir aydının maruz kaldığı Rus tesiri Hüseyin Câvid’de hemen hiç görülmez.
İstanbul’da Turancıların Sırat-i Mustakim dergisinde üç şiirini yayınlamıştır. Türkiye’de bulunduğu yıllarda yazdığı şiirlerde yer yer Türkçülük ve İslâmcılık akımlarının izleri görülür. Türkiye’de yazdığı şiirlerde ve daha sonra memleketine dönünce yazdığı eserlerde uzun süre Türkiye Türkçesi’ne yakın bir dil kullanmıştır. Son eserlerinde ise Azerbaycan Türkçesi’ne ait özellikler yeniden ortaya çıkar.
Günümüz Türkiye’sinde Hüseyin Câvid hakkında yapılan bazı çalışmalar:
Türkiye üniversitelerinde Hüseyin Câvid ve eserleri Çağdaş Türk Lehçeleri bölümlerine ve derslerine konu olmaktadır.
Türkiye’de Hüseyin Câvid’in düşüncelerini yansıtan akademik çalışmalar yapılmış, bilimsel kitaplar ve makaleler kaleme alınmıştır.
yılları arasında Türkiye üniversitelerinde Hüseyin Câvid, eserleri ve düşüncesi üzerine iki doktora ve üç yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Bu da Hüseyin Câvid’in Türkiye’deki akademi ve bilim çevresine olumlu yansımasını göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
Yaşar Karayev tarafından hazırlanan “Hüseyin Câvid” isimli makale hayatı, eserleri, Türkiye’de geçirdiği yıllar hakkında geniş bilgi verilmektedir.
Afina Barmanbay tarafından kaleme alınan “Hüseyin Cavi̇d’in “İblis” Faciasına Dinî - Felsefi Bakış” başlıklı makalesinde bu Hüseyin Câvid’in İblis adlı manzumesinin dinî yönden incelenmesi gerektiğine değinilmektedir.
Ayrıca aşağıdaki makaleler de Türkiye’de yayınlanarak Hüseyin Câvid’n fikir dünyasının Türk bilim çevrelerine hatırlatılmasına ve yansıtılmasına katkı sağlanmıştır:
Ali Erol, "Azer Poeması ve”Azer”in Perspektifinden Hüseyin Câvid", Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S. 44, , s.
Mehdi Genceli, “Hüseyin Câvid’in İstanbul Mektupları ve Osmanlı Matbuatında “Câvid” İmzası”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı: 31, İstanbul, , s.
Servet Tiken, “Tevfik Fikret ve Hüseyin Câvid’in Şiirlerine Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı: 3/2, , s.
Yusuf Gedikli, "Hüseyin Câvid Rasizade ()’nin Hayatı ve Eserleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C, , s.
Sonuç:
Hüseyin Câvid’in yüz yıl önce yazdıkları, bugün bile hem Türk Dünyası hem de bütün insanlık için güncelliğini devam ettirmektedir. Dilde Türkçeci, fikirde Türkçü, siyasi planda Türk birlikçi olan Câvid, İstanbul Türkçesini esas alarak yazmakla Ortak Türk Dili’nin meydana getirilmesine çalışmıştır ve Sovyetler Birliği döneminin dil siyasetine karşı gelmiştir. Hüseyin Câvid’in eserleri ve şiir dünyası yaklaşık yüz yıldan beri Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Farsça gibi dillerin konuşulduğu ve edebi olarak kullanıldığı Türkiye, Azerbaycan ve İran gibi ülkelerin yer aldığı Ortadoğu ve Kafkas coğrafyasında ortak dil, edebiyat ve kültür köprüsü olmuştur.
Bu çalışmadan amacımız, Hüseyin Câvid’in hayat hikayesini ve eserlerinden alınacak mesajları Türkiye, Azerbaycan ve Kafkas coğrafyasındaki bilim ve edebiyat çevrelerine ve konuyla ilgilenenlere duyurmaya çalışmaktır.
Hüseyin Câvid’in bütün düşüncesinin temeli olan sevgiyi, inancı ve güzel ahlâkı betimleyen “Kız Mektebinde” şiiriyle konuyu bitirmek istiyorum:
- Quzum, yavrum! Adın nedir?
- Gülbahar.
- Peki, senin anan, baban var mı?
- Var.
- Nasıl, zengin midir baban?
- Evet, zengin, beyzade
- Öyle ise, geydiyin geyim neçin böyle sade?
Yoxmu senin incilerin, altun bileziklerin?
Söyle yavrum! Heç sıxılma
- Var efendim, var lakin
Müellimem her qün söyler, onların yox qiymeti,
Bir qızın ancaq biligdir, temizlikdir ziyneti.
-Pek doğru söz Bu dünyada senin en çox sevdiyin
Kimdir quzum, söylermisin?
- En çox sevdiyim ilkin
O Allah ki, yeri, göyü, insanları xelq eyler.
- Sonra kimler?
- Sonra onun könderdiyi elçiler.
- Başga sevdiklerin nasıl, yoxmu?
- Var
- Kimdir onlar?
- Anam, babam, müellimem, bir de bütün insanlar
Kaynaklar:
Amanoğlu, Ebulfez, "Şair Hüseyin Câvid Turancılık ve Ortak Türkçe", Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi Bildirileri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Anakara, , s.
Asgerzade, Lütviyye, “Hüseyin Cavid'de Osmanlı İstanbul'u (Hayatı, Edebi Kişiliği ve Yaratıcılığı)”, İnsan ve Toplum Bilimleri Akademi Dergisi, Aralık , Cilt 1, Sayı 2, s
Babashova, Zhala, “Mehmet Akif Ersoy’un Hüseyin Cavid’in Sanatındaki Etkileri”, Türk Yurdu, Aralık , Yıl , Sayı , monash.pw?id= (erişim tarihi: ).
Barmanbay, Afina, “Hüseyin Cavi̇d’in “İblis” Faciasına Dinî- Felsefi Bakış”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 45, Konya, , s.
Garayev, Yaşar, “Hüseyin Câvid”, DİA, c. 18, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, , s
Mehmedoğlu, Alâeddin, “Türk Dünyasının Ölmez Şairi Hüseyin Cavid ve Onun ''Peygamber" Eseri”, Türk Kültürü Dergisi, Ankara, , Nr. , s
Uyar, Erdoğan, Hüseyin Câvid, Edebî Faaliyetleri ve Topal Teymur Piyesi, Ankara,
monash.pw (erişim tarihi: )
Osmanlı İmparatorluğunun gerileme sürecine girdiği, siyasi ve sosyal bakımdan türlü sorunların yaşandığı yüzyıl bilim, sanat ve edebiyatta çok verimli bir dönemdir. Edebiyatımız da bu yüzyılda hem nazım, hem de nesirde olgunlaşma dönemine girmiştir.
Kaside üstadı Nefî birçok kaside şairini gölgede bırakmıştır. Gazelde ise Şeyhülislam Yahya, Neşâti, Nâili, Nâbi gibi üstatlar yetişmiştir. Düz yazı alanında ise Evliya Çelebi, Naima, Kâtip Çelebi, Peçevi, Koçi Bey, Nergisî, Veysî gibi ünlü yazarlar vardır. Divan edebiyatında görülen hikemî tarz, Nâbînin öncülüğünde bu yüzyılda başlamıştır. Yine bu yüzyılda Sebk-i Hindî (Hint üslubu) denilen yeni bir anlatım tarzı geliştirilir.
Ayrıca monash.pw-i Hindi Akımı
Dönemin özellikleri
Divan edebiyatımız, İran etkisinden kurtularak kendi benliğine kavuşma yolunda büyük gelişme göstermiştir. Divan edebiyatımız, oldukça sade, kolay ve güzel bir şiir diline kavuşmuştur. Özellikle kaside ve gazel türlerinde parlak bir dönem yaşanmıştır. Bu yüzyıl düz yazı alanında da önemli verimlerin ortaya konduğu bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda âşık edebiyatı da büyük gelişme göstermiştir. Başta Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Gevheri gibi büyük saz şairleri bu dönemde yetişmiştir. Âşık tarzı Türk şiiri, bu yüzyılda yetişen Karacaoğlanla altın çağını yaşamıştır. Gevherî, Âşık Ömerin şiirlerinde ise divan edebiyatının etkileri belirgin bir biçimde görülmeye başlamıştır. Halk hikâyelerinin en güzellerinden biri olan Kerem ile Aslı da bu yüzyılın anonim ürünlerindendir.
Asıl adı Ömer olan Nefî Erzurumludur. İyi bir öğrenim görmüştür. Nefî, padişahlara ve döneminin devlet büyüklerine yazdığı kasidelerle, ayrıca hicivleriyle tanınmıştır. Nefî, divan edebiyatının en önemli kaside şairidir. Kasidelerin nesib bölümlerinde kendine özgü tasvirleri ve hayal gücünün zenginliği ile başarısını ortaya koymuştur. Şiirlerinde sözün güçlü olmasına özen göstermiştir. Şiirlerinde ses öğesi çok önemlidir.Şiirlerinden kılıç şakırtılarının sesini duymak veya bahar manzaralarının kokusunu hissetmek mümkündür. Şiirlerinde dil oldukça ağır, ama akıcıdır. Şiirlerinde iç ahenge dikkat eden şair, tantanalı, mûsıkîli, ihtişamlı bir şiir dili oluşmuştur. Nefî övgülerinde ve yergilerinde ölçüsüzdür; mübalağa onun sanatını açıklamada anahtar sözcüktür.Övdüklerini idealize ederek gök-lere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir. Daha önce övdüğü birini, belli bir süre sonra hiç çekinmeden hicveder. Kendisinden birazcık zarar gördüğü herkesi hicvetmiştir. Babasından sadrazama kadar herkesi hicvetmiştir. Babasını, Peder değil, başıma belâyı siyahtır bu. sözleriyle hicveder. Sivri dilinin cezasını canıyla ödemiştir; kementle boğularak öldürülmüştür. Kaside şairi olarak tanınan Nefînin gazelleri de başarılıdır. Türkçe ve Farsça divanı vardır. Hiciv türündeki şiirlerini Siham-ı Kaza adlı bir kitapta toplamıştır. Mesnevisi yoktur.
Ayrıca bkz ⇒ Nefi
İyi bir öğrenim gören şair İstanbulda, Halepte çeşitli görevlerde bulunmuştur. Şiirlerinde düşünce ön plandadır. Toplum yaşamında aksayan yönleri eleştirmiş; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazmıştır. Şiirlerinde hikmetli sözlere yer vermiştir.
Toplumcu bir şair olan Nâbî, güzellikten çok iyi ve doğrunun peşindedir. Şiirlerinde rindâne, âşıkâne duygular, şarap ve sevgili heyecanları değil, düşünce esastır. Bu yüzden şiirlerinde lirizm bakımından kuruluk ve durgun-luk vardımonash.pwden sonraki şairler üzerinde önemli bir tesiri olmuş, böylece edebiyatımızda Nâbi Ekolü diyebileceğimiz bir edebiyat çığırı meydana gelmiştir.
Şairin divanından başka Hayriyye ve Hayrabad adlı mesnevileri, mektuplarından oluşan Tuhfetül-Harameyn ve Münşeat adlı kitapları vardır.
Hayriye, oğluna dair yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır.
Hayrâbad, eserin asıl yazarı İranlı F. Attardır. Bir aşk ve macera öyküsüdür.
Ayrıca bkz ⇒ Nabi
Gazelde başarılıdır. Şiirlerinde anlam derinliğine önem vermiştir. Sebk-i Hindi temsilcisidir. Divanı vardır.
Ayrıca bkz ⇒ Nâilî
Asıl adının Süleyman veya Ahmed olduğu sanılmaktadır. Yaşamıyla ilgili bilgiler sınırlı. Gelibolu Mevlevihanesinde Şeyhi Ağazâde Mehmet Efendinin dervişi oldu. Şeyhinin ölümünden sonra bir süre Konyada bulundu. te Edirne Mevlevihanesinde Osman Dededen boşalan şeyhliğe getirildi. Dört yıl kadar bu görevde kaldı. 17nci yüzyılın usta şairi Neşati, büyük ölçüde Nefî ve Urfînin etkisinde kaldı. 20 sayfalık Şerh-î Müşkilât-ı Urfî adlı eseri hem Farsçaya olan hakimiyetini hem de Urfîye hayranlığını gösterir. Sultan IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed gibi padişahlarla; Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazdı. Kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır. Kasidelerinde Nefînin etkisi görülür. Divan edebiyatının Sebk-i Hindî tarzının öncülerindendir.
Ayrıca bkz ⇒ Neşati
Zekeriyazade Yahya Efendi, yüzyılın son yarısında ve yüzyılın ilk yarısında çok uzun yaşıyan, Sultan I. Mustafa, Sultan IV. Murat ve Sultan I. İbrahim devirlerinde üç defa Şeyhülislam olarak yüksek devlet görevi yapmıştır. monash.pwın Revan ve Bağdat seferlerine katıldı. Bakinin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır. Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir. Divanı vardır.
Ayrıca bkz ⇒ Şeyhülislam Yahya
Asıl ismi Atâullah olan Nevîzâde Atâyî, Nevî Yahyâ Efendinin oğlu olduğu ve şiirlerinde Atâyî mahlâsını kullandığı için böyle anılmıştır. Öncelikle babasından daha sonra dönemin bazı önemli isimlerinden ders aldı. Eğitimi sonunda müderris oldu. Daha sonraları çeşitli beldelerde kadılık yaptı ve sonunda te İstanbulda vefat etti. En önemli manzum eseri Hamse-i Atâyîdir. Bu eser beş uzun manzumeden oluşmuştur. Birçok önemli divan şairinden övgü almıştır. Bunun dışında Heft-hân ve Nefhatül-Ezhâr isimli iki manzumesi vardır.
Ayrıca bkz ⇒ Nevîzâde Atâyî
Asıl adı Mustafa Fehim dir. Fehime yüzyıl başlarında yaşayan diğer divan şairi Fehim dolayısıyle Fehim-i Kadim ünvanı sonradan verilmiştir. yılında vefat etmiştir. İran edebiyatını yakından izlemiştir. Lirik bir söyleyişi olan şairin karamsar bir yapısı vardır. Leskofçalı Galib, Namık Kemal, Hersekli Arif Hikmet, Kazım Paşa, Avni Bey, Üsküdarlı Hakkı Bey, Fehim-i Kadimin takipçileri olmuşlardır.
Doğum ve ölüm tarihleri kesin değildir. Hatta yüzyılda yaşamış olduğunu öne süren araştırmacılar da vardır. Aşık tarzının önde gelen isimlerindendir. Çukurova ve Toroslar bölgesinde, Varsak Türkmenleri arasında yetiştiği söylenir. Anadoluyu Balkanları, Kafkasyanın bir bölümünü, Suriyeyi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Dindışı aşkı, gurbet, güzellik, ölüm gibi temaları işlediği koşma, semai, varsağı biçimli şiirleri halk arasında yayılmış olup günümüzde de çalınıp söylenmektedir. Sade, canlı, özlü bir Türkçesi, coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.
Ayrıca bkz ⇒ Karacaoğlan
Doğum ve ölüm tarihleri, hayatı hakkında esaslı bir bilgi yoktur. Kırımlı olduğu, lu yıllara kadar yaşadığı söylenmektedir. Bir ara Rumeli sınır boylarında bulunduğu, İstanbula gelerek bir padişahın divan katipliğini yaptığı bilinmektedir. Aşık Ömer gibi, medrese tahsilinden geçtiği, Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte, asıl ününü koşma, semai, varsağı, türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır. Halk şiir zevkine uygun, akıcı bir dili vardır. Yabancı sözcük ve tamlamaları oldukça az kullanır.
Ayrıca bkz ⇒ Gevheri
Konya-Karaman yöresine doğup yetişmiş bir ordu ozanıdır. Birçok sefere katılmış, sınır boylarında bulunmuş İstanbulda da uzun süre kalmış, de (İstanbulda) ölmüştür.Aşık tarzının en ünlü ve usta ozanlarındandır. Gerçek ününü koşma, semai ve varsağı biçimli şiirleri ile yapmıştır. Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir. Doğal ve coşkun bir dili vardır. Dilindeki yabancı sözcük sayısı Karacaoğlana göre daha fazladır
Ayrıca bkz ⇒ Âşık Ömer
Deniz seferlerine de katılmış bir yeniçeri ozanıdır. Koşma ve semai biçimli bazı şiirleri ile Bağdat Seferi ile ilgili bir destanı günümüze kadar gelmiştir.
Ayrıca bkz ⇒ Kayıkçı Kul Mustafa
Gerçek adı Mehmed olan Esrar Dede (Hicri ) yılında İstanbulda doğdu. Doğum tarihi üzerinde bir ihtilaf mevcuttur. Babasının isminin Ahmed-i Bîzebân olduğu bilinmektedir, fakat ailesine dair pek bir bilgi yoktur. Çok iyi bir eğitim gördüğü eserlerinden kolayca anlaşılabilmektedir. Arapça ve Farsça başta olmak üzere Rumca, Latince ve İtalyanca bilirdi. Dile olan ilgisi ve kabiliyetini, Lûgat-ı Tilyan isimli bir Türkçe İtalyanca sözlük yazmış olmasından da anlıyoruz. Karakterinin güzel olduğu, özellikle çok cömert olduğu söylenmiştir. Galata Mevlevîhânesinde tanıştığı Şeyh Gâlip ile ömür boyu dost kalmıştır. Esrâr mahlasını da, Şeyh Gâlipe arz edip talebelerinden olunca almıştır. Şeyh Gâlip ile tanıştıktan sonra Şeyh Gâlipin eğitimine girdi. Hayatı boyunca Mevlevilik dairesinden çıkmadı. Daha sonraları tezkireci ve meşîhat makamlığını kazanmasına rağmen Şeyh Gâlipin yanından ayrılmadı. Ömrü boyunca Galata Mevlevîhânesinde kendisine ayrılan odada yaşadı, eserlerini burda kaleme aldı ve (Hicri ) yılında burada vefat etti.
Aruz ve hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerini Divân-ı İlâhiyat isimli eserinde toplamıştır. Tasavvuf konulu eserlerinin yanında tefsir kitapları da kaleme almıştır. Yunus Emreye hayranlık duyan şair, Yunus tarzı tasavvuf şiirinin bu yüzyıldaki en önemli temsilcisidir.
Ayrıca bkz ⇒ Niyazi Mısrî
Evliya Çelebi yalnız yüzyılın değil Türk edebiyatının en önemli Seyahat yazarıdır. 10 ciltlik Seyahatnâme adlı eserinde Osmanlı imparatorluğu içindeki bütün yerleri, ayrıca Almanya, Avusturya, Rusya, Kafkasya ve İranı anlatmıştır.
Evliya çelebi, gezip gördüğü bütün ülkeleri, köy köy, kasaba kasaba anlatmıştır. Her ülkenin nesi meşhur, ne gibi adetleri var, nasıl giyinirler geçim ve yerleşme durumları nasıldır; kale, çeşme, çarşı, pazar ve mimari eserlerinin yeri ve sayısı, tasviri sevimli, hoş bir üslupla anlatmıştır. Tarihi ve coğrafi bilgiler vermesi, toplumsal yaşamı yansıtması yönüyle Seyahat-nâme önemli bir eserdir.
Evliya çelebinin dili sadedir. Tasvirleri canlı, benzetmeleri orijinaldir. Mizah ve mübalağaya düşkündür. Son derece samimidir.
Kısaca; tarih, coğrafya, etnografya, folklor, dil sosyoloji ve hukuk açısından çok kıymetli ve orijinal malzemeyi içeren, meraklı, eğlenceli, sürükleyici, çok hoş bir eserdir Seyahatnâme.
Ayrıca bkz ⇒ Evliya Çelebi
Birçok dili bilen değişik alanlarda eserleri olan bir bilgin ve fikir adamıdır. Yaşamını kitaplarla ve bilime adamıştır.
Batılıların Hacı Kalfa olarak tanıdıkları bilim adamıdır. Eserleri sade ve orta nesrin özelliklerini gömonash.pwelerin gerilik ve taassubuna karşı ilk şuurlu tepkiyi göstermiş olan adamdır. Bir milletin yükselmesi ve ayakta durabilmesi için bilimin rehberliğine kesinlikle inanmıştı.
Arapça yazdığı Keşfüz Zünûn birçok bilim dalı ile ilgili kitabı tanıtır. Bu eser Batı dillerine de çevrilmiştir.
Cihan-nüma adlı eseri dünya ve Osmanlı ülkeleri coğrafyası kitabıdır.
Fezleke ve Takvimüt-Tevarih tarih alanındaki eserleridir.
Denizcilikle ilgili olarak yazdığı Tuhfetül-Kibar Fi-Esfâr-il-Bihar büyük deniz savaşlarını anlattığı kitabıdır.
Mîzânül-Hak tarih felsefesi üzerine bir eserdir. Dini ve sosyal meseleleri müspet bir görüşle inceler.
Ayrıca bkz ⇒ Katip Çelebi
yılında Halepte doğmuştur. Asıl adı Mustafadır. Genç yaşta İstanbula gelerek Atik baltacılar ocağına girdi. Divan-ı Hümayun katibi oldu. Bu görevi esnasında tarih incelemelerinde bulundu. Amcazade Hüseyin Paşanın kendisine verdiği görevle tarih müsveddelerine dayanarak Vakanüvis olarak kitabını yazmaya başladı. yılında defter eminliği görevi ile atandığı Morada hastalanarak vefat etti. Kabri oradadır.
Tarihçi Nâimânın Nâimâ Tarihi olarak bilinen altı ciltlik eseri, hem tarih, hem de edebiyat açısından önemli bir kaynaktır. Yazar, yılları arasındaki olayları tarafsız bir biçimde anlatır. Devletin aksayan yönlerini eleştirir, oldukça başarılı tasvirleri vardır.
İbrahim Peçevi veya Peçuyli İbrahim Efendi (d. ö. ), Türkmen kökenli Macaristanda doğmuş Osmanlı tarihçisidir.
Macarlarca (vakanüvis) adıyla tanınır. Annesi Ünlü Boşnak ailesi Sokulluya (Sokolovic) mensup olan ve soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Peçevî 14 yaşında babasını kaybedince, akrabası olan Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmet Paşaya bağlanmış ve onun korumasında eserler vermiştir. Pek çok kez Osmanlı-Avusturya savaşlarına katılan Peçevî, Anadolu ve Rumelide defderdarlık görevlerinde de bulunmuştur.
yılında devlet görevinden çekilerek tarihini yazmaya başlamıştır. Bu tarih eserinden ozellikle dönemini incelemiştir. Pecevi bu eserinde kullandığı kaynakları gayet açık belirtmiştir ve eserini yazarken daha önce yazılmış pek çok tarih kitabını incelemiştir. Böylece Osmanlı tarihçilerinin arasında ilk defa olarak Avrupalı tarihçilerin eserlerine, özellikle Macarca yazılmış tarih eserlerine kaynak vermiştir. Yazdığı iki ciltlik Tarih-i Peçevi yüzyıl ve öncesi Osmanlı tarihinin en önemli kaynaklarından biridir.
Nergisî, süslü nesrin örneklerini vermiştir.
Veysî, süslü nesrin örneklerini vermiştir.
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı
O gözlerin var ya o gözlerin,
Gözlerin gülecek, akmayacak tek damla göz yaşın,
Huzurla yaslanacak omuzlarıma başın,
Fısıldayacağım kulaklarına sevgimi, değer bulacak aşkın,
Seni çok seviyorum sırdaşım, yoldaşım ve büyük aşkım
Mesafeler anlamını yitirir gönül kalpten sevdiyse,
Uzak olsak ne fark eder aşk gönle girdiyse,
Sen kalbini ferah tut,
Aklım, fikrim, kalbim Hepsi sende, seninle
Hani nefesin kesilir de boğulacak gibi olursun,
İşte öyle sensizlik
Hani susuz kalırsın da dudakların çatlar, kanar,
İşte öyle özlemin
Hani boğazında düğümlenir de sözcükler yutkunamaz olursun,
İşte öyle hasretin
Yar yokluğunda yaşamadım say,
Sensizliğin adını koyamadım hiç,
Günlerin anlamı yok, tadı yok, çünkü sen yok,
Öyle özledim ki seni çok hem de çok.
Sesin kulaklarımda,
Ne denizin mavisine özlemim var,
Ne de ormanın yeşiline,
Ne kuş cıvıltıları isterim,
Ne de ırmağın dingin sesini,
Bir tek seni isterim.
Gözlerini, saçlarını,
Bir hazan mevsimi sensizlik gönlüme,
İnan aşkın ömür katıyor ömrüme,
Varlığın gülümseme sebebim hüznüme,
İyi ki aşk, iyi ki girdin kalbime
TÜM İSTANBUL AŞIĞI ŞİİRLERİ