istanbul fethi hadisi arapça / İstanbul’un Fethi İle İlgili Hadisler | İslam ve İhsan

Istanbul Fethi Hadisi Arapça

istanbul fethi hadisi arapça

İstanbul&#;un fethini haber veren hadisi açıklar mısınız?

Değerli kardeşimiz,

Bişr el-Ganevî radiyallâhu anh'den nakledildiğine göre o, Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinlemiştir:

"İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!.."1

Kaynakları: İstanbul’un fethini, hemen hemen sekiz buçuk asır öncesinden, herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak kesinlikte bir üslûp ile haber veren hadisimiz, Kütüb-i Sitte döneminde hatta öncesinde tasnif edilmiş kaynaklarda yer almaktadır. Ahmed b. Hanbel (v. /)'in Müsned'i ve bizzat Buhârî (v. /)'nin et-Târihu'l-Kebîr ve et-Târihu's-Sagîr'i, Ibn Ebî Hayseme (v. /)'nin Kitâbu't-Târih'i, Bezzâr (v. /)'in Müsned'i hadisimizin tasnif dönemine ait kaynakları olmaktadır.

Daha sonraki dönemde Taberânî'nin el-Mu'cemu'l-Kebîr'i, Ibn Kaani (v. /)'nin Mu'cemu's-Sahâbe'si, Hâkim (v. /)'in Müstedrek'i hadisimiz için önemli kaynaklardır. Hatîb Bagdâdî (v. /)'nin et-Telhîs (I, )'inden Suyûtî (v. / )'nin el-Câmiu's-Sagîr'ine kadar muahhar dönem eserleri de hadisimize yer vermektedirler.

Öte yandan, el-Istiâb, Üsdu'l-Gabe ve el-Isâbe gibi sahâbe biyografileri ile ilgili kaynaklarda da Bişr el-Ganevî maddesinde hadisimiz zikredilmektedir. Hadisin sıhhati kısaca Kütüb-i Sitte diye anılan altı hadis kitabında (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Davud, Nesâî, Ibn Mâce) bulunmaması dolayısıyla, hadisimizin sahih olmadığı sanılmamalıdır.

Zira usul açısından Allâme Kasım b. Kutlubuga'nın isabetle belirttiği gibi "Bir hadisin sıhhati, hangi kitapta bulunduğuna bakılarak değil, onu nakleden kişilerin haline bakılarak tayin ve tesbit edilir."3

Hadisimizin bütün kaynaklardaki senedi hemen hemen aynıdır. Seneddeki ricâlin ayrı ayrı tetkîkinden çıkan sonuç, senedin muttasıl olduğudur.

Binaenaleyh hadisimizin hakkında Hâkim, "isnâd-ı sahîh" derken meşhur ricâl âlimi Zehebî, Hâkim'in kanaatine iştirak ile hadisin "sahîh" olduğunu belirtmektedir. Ayrıca şuna da işaret edelim ki, İstanbul'un fethedileceğini haber veren daha birçok hadis bulunmakta ve bunların bir kısmı da Kütüb-i Sitte'de yer almaktadır.4

Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır; bir hadisin Kütüb-i Sitte'de bulunmaması onun sahih olmadığı anlamına gelmez. Kütüb-i Sitte dışındaki kaynaklarda da bir çok sahih hadis bulunmaktadır. İşte hadisimiz de onlardan biridir.

"Hadis diye uydurulmuş sözler" ile ilgili kitap yazmış ulemâdan hiç kimsenin, hadisimiz için "uydurma" iddiasında bulunmamış olmasına rağmen, kendisini Ebû Hanife ve Şâfiî'den daha âlim gören5, anlayış olarak da müsteşrik ve Şiîlere çok daha yakın bulunan Mahmud Ebû Reyye, "Bu hadisin Yezid b. Muaviye için uydurulmuş olması muhtemeldir, zira Kostantiniyye savaşında bulunan ordunun komutanı oydu"6 diye bir iddia ortaya atmaktadır. Böylece de ne kadar dayanaksız, ciddiyetsiz ve tarafgir bir yaklaşıma sahip olduğunu sergilemektedir. Zirâ hadisteki müjdeleme, Kostantiniyyeyi kuşatan değil, fetheden komutan ve ordu içindir. Bu yaklaşımı, Ebû Reyye'nin diğer görüşlerinde de ne kadar keyfî olabileceğini göstermektedir.

Hadisleri değerlendirmede çok rahat hareket eden araştırmacı Nâsiruddin el-Albânî de, hadisimizin râvilerinden Abdullah b. Bişr el-Ganevî hakkındaki Ibn-i Hibbân'in müsbet görüşünün kendisini tatmin etmediği gerekçesiyle, "Bana göre hadis sahih değildir." demekte ve "zayıf" olduğuna işaret etmektedir.7

Böyle bir gerekçeye dayalı kişisel kanaatin, dikkate alınacak bir tarafının bulunmadığı da ortadadır.

Kaynaklar:

1. Ahmed bin Hanbel, IV, ; Buhârî, et-Tarihu'l-Kebîr, I (ikinci kisim), 81; et-Târihu's-Sagîr, I, ; Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, II, 24; Hâkim, Müstedrek IV, ; Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, VI, ; bk. Hadislerle Gerçekler, c. 2; s. )
2. Bk. Ali Yardim, "Fetih Hadisi Üzerinde Bir Araştırma", Diyanet dergisi XIII, 2. syf, , Ankara, ts.
3. Kasimî, Kavâid, s.
4. Bk. Buhârî, cihad, 93, ; Ebû Dâvûd, cihad, 22; fiten, 6; melâhim, ; Tirmizî, fiten, 5; Ibn Mace, cihad, 11; fiten, 35; Dârimî, Mukaddime,
5. Bk. S. Murtaza er-Razavî, Me'a ricâli'l-fikr fi'l-Kâhire. S.
6. Bk. Muhammedî Sünnetin Aydinlatilmasi, s
7. Bk. Silsiletu'l-ehâdisi'z-zâife, II,

(Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Ortaçağ Tarihçiliğinde Bir Duayen Prof. monash.pwülkerim Özaydın’a Arma¤an Editörler PROF. DR. EBRU ALTAN PROF. DR. MUHARREM KESİK DR. ÖĞRETİM ÜYESİ MURAT ÖZTÜRK İdris Bostan* “KOSTANTINİYYE ELBETTE FETHOLUNACAKTIR” OSMANLI KAYNAKLARINDA FETİH HADİSİ MESELESİ Istanbul’un fethi algısı üzerine son zamanlarda ortaya atılan bazı yaklaşımlar ile fetihten önce ve fetih döneminde geliştiği öne sürülen olumsuz Istanbul imajı hakkında daha çok efsane ve mitolojiye dayanan değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Fetih sonrasındaki bazı uygulamalardan hoşnut olmayan birtakım zümrelerin menfi görüş- leri ise, sanki bu konuda kabul edilmesi gereken asıl görüş imiş gibi ele alınmaktadır. Nitekim bunun sonucu olarak Istanbul’un fethine dair bilinen meşhur hadis-i şerifin doğruluğu da tartışma konusu yapılarak bu hadisin fetih döneminde pek bilinmediği ve dönemin Osmanlı tarihi kaynaklarında bulunmadığı görüşü ileri sürülmektedir. Esasen kaynakların verdiği sahih bilgiler ve değerlendirmeler konuya iddia edi- len zaviyeden bakmayı gerektirmeyecek kadar vâzıh iken, kendi bağlamında anlaşılır olduğu halde öne sürülen şâz fikirlerin, hak ettiğinden çok gündeme taşınması mev- zuyu yanlış mecralara götürmüştür. Halbuki bu konudaki hadis o derece mütevatir bir hale gelmiş olmalı ki, ilk Islâm kuşatmaları öncesinden itibaren herkes tarafından bilindiği ve benimsendiği anlaşılmaktadır. İlk­İslâm/Arap­Kuşatmaları Istanbul’un fethi meselesi, ilk Islâm devirlerinden itibaren Müslümanların gün- demine gelmiş ve bu maksatla şehir, Hz. Osman’ın hilafeti () zamanında Bizans’a karşı başlatılan seferler sırasında üç defa Araplar tarafında1 ve yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’yu fethe başlamalarıyla birlikte de birkaç defa Türkler tarafından2 kuşatılmıştır. Arapların ilk kuşatmaları, yılları arasında gerçekleşmiş, iki yıl süren bu sefere kumandanları arasında Yezid’in de bulunduğu, Ebû Eyyûb el-Ensari gibi ashabtan bazıları da katılmıştır. Ikinci kuşatma yılları arasında Fedâle ko- mutasında büyük bir donanmanın katılımıyla gerçekleşmişti. Üçüncü kuşatma ise yılları arasında güçlü kara ve deniz ordularının iştiraki ile Mesleme komu- tasında yine muazzam bir donanma eşliğinde sürdürülmüştü. Fakat bu kuşatmaların * Prof. Dr., Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, e-mail: [email protected] 1 Kuşatma sayıları, Bizans’a karşı başlatılan ancak bir kısmı tamamlanmayan seferler istisna edilerek tespit edilmiştir. Genel olarak Arap seferleri hakkında bkz.: Marius Canard, “Tarih ve Efsaneye Göre Arapların Istanbul Seferleri”, Türkçe trc. I. H. Danişmend, İstanbul Enstitüsü Dergisi, , s. 2 Mustafa S. Küçükaşcı, “Ilk Müslümanların Istanbul Seferleri ve Eyüp Sultan”, Düşten Fethe İstanbul, ed. C. Yılmaz, Istanbul , s. P R O F. D R . A B D Ü L K E R İ M Ö Z AY D I N ’ A A R M A Ğ A N hepsi şehrin fethi bakımından başarısız oldu. Bununla beraber kuşatmalar sırasında yaşanan olayların etkisi yüzyıllar içinde pek çok menkıbenin oluşmasına da katkıda bulundu. Bunlar arasında önemli yeri olan Seyyid Battal Gazi hikayeleridir. yüzyıllarda Islâm ve Bizans arasındaki çatışmalar esnasında ortaya çıkan ve Istanbul kuşatmasına katılan bu kahraman, Türklerde Battal Gazi, Araplar’da Zâtü’l-himme, Bizanslılarda ise Digenis Akritis destanlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu hikayeler ilk Islâm kuşatmalarından Fatih Sultan Mehmed’in Istanbul’u fethine ka- dar geçen sürede önce Arap-Bizans, sonra Türk-Bizans mücadelesinin ortamında şekillenmiştir. Osmanlılar­Devrinde­İstanbul­Kuşatmaları Şüphesiz Fatih Sultan Mehmed’den önce ilk Osmanlı padişahlarından Yıldırım Bayezid (, , ), I. Mehmed () ve II. Murad’ın () da teşebbüs ettiği Istanbul kuşatmalarının önemini vurgulamak gerekir. Bilhassa Yıldırım Baye- zid’in Istanbul boğazının en dar yerinde ’te Anadolu hisarını yaptırması tesadüf değildir. II. Mehmed’in ’de bu hisarın tam karşısına Rumeli hisarını yaptırması tam anlamıyla bilinçli bir strateji gereğidir. Nisan başlarında surların önünde görülen Osmanlı kara ordusu, 29 Mayıs’ta Haliç surlarından şehre giren orduların ilerlemesiyle zafer elde etmiş, Edirnekapı’dan asıl ordunun yürüyüşüne imkân sağ- layarak fetih gerçekleşmişti. Osmanlı kuşatmalarını önceki Islâm devletlerinin Istan- bul’u fetih amaçlarından kısmen farklı, ilave bazı sebepleri ve gerekçeleri olduğu o zamanın şartları dikkate alındığında açık bir gerçektir. İlk­İslâmi­Dönemde­Bizans’a­ait­Bilgiler Şüphesiz ilk zamanlardan itibaren Istanbul’un fethi düşüncesini harekete geçi- ren, yüzyıllar içinde Islâm ordularını bu şehre sefer yapmaya teşvik eden meşhur “Kostantıniyye elbette fetholunacaktır” şeklindeki Hz. Peygamber’in fetih hadisi- dir. Bu hadis, lafızlarındaki küçük bazı farklılıklar bir tarafa bırakıldığında Istan- bul’un fethini teşvik eden, özendiren bir tavsiye ve hedef gösterme niteliğindedir. Nitekim pek çok Islâm devletinin yöneticileri ve ordu komutanları tarafından da böyle anlaşılmış olmalı ki, önceleri Islâm ülkelerine ve Müslüman topraklarına bitişik sınırı olmadığı halde Kostantıniyye/Istanbul, kendilerine gaza ve cihad mis- yonu yüklenmiş bu Islâm ordularının fethetmek için seferler düzenlediği bir mühim hedef-şehir olmuştur. Üstelik Hz. Peygamber’in fethe yönelik hadisleri de sadece bununla sınırlı değildi. Esasen Müslümanlar daha Hz. Peygamber devrinde Bizans hakkında kısmen bil- gi sahibi idiler. Islâm’ın ilk senelerinde meydana geldiği () bilinen ve Iran karşı- sında yenilen Bizans’ın, gelecekteki zaferine işaret etmek üzere nazil olduğu kabul edilen Rûm (Roma/Bizans) Sûresi’nin ilk ayetlerinde belirtilen savaşın taraflarından biri idi.3 Ayrıca Hz. Peygamber’in imparator Herakleios’a () Islâm’a davet etmek üzere bir elçi ve mektup gönderdiği bilinmektedir.4 Bu sebeple Istanbul’un fethi fikrinde, Bizans imparatorluğunun başkenti olmasının önemi büyüktür. 3 Kur’ân-ı Kerîm, Rûm Sûresi, Âyet 4 Mektubu götüren sahabe Dıhyetü’l-Kelbî idi ve Imparator o sırada hac ziyareti için geldiği Kudüs’te bulunuyordu (Casim Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, Istanbul , s. ). “ K O N S TA N T I N İ Y Y E E L B E T T E F E T H O L U N A C A K T I R ” O S M A N L I K AY N A K L A R I N D A . . . Yine Hz. Peygamber, Medine müdafaası için bizzat kendisinin de iştirak etti- ği hendeklerin kazılması sırasında (), hem Iran hem de Bizans’la ilgili olarak Şam’ın fethedileceğine, bir gün Kisrâ ve Kayser’in ortadan kalkacağına dair gelecek- te olacağını ümid ettiği bazı haberler vermişti.5 Söz konusu hadis-i şerife mâ-sadak olarak Kisrâ’nın toprakları yani Iran, Hz. Ömer devrinde Kadisiye Savaşı ile ’da fethedilmiş,6 ama Kayser’in ülkesi Istanbul/Bizans henüz fethedilmemişti. Bu ve benzeri gerekçelerle mümkündür ki, yakın çevrelerini Suriye’ye kadar fet- hederek hâkimiyetleri altına alan Müslümanlar, Iran’dan sonra hedeflerine Istanbul’u yerleştirmişler; uzak mesafeye ve arada fiilî bir irtibat olmamasına rağmen önceleri deniz yoluyla, daha sonraları hem karadan hem denizden seferler düzenleyerek Bi- zans’ı ortadan kaldırmaya teşebbüs etmişlerdi. Bu kararlı tutum üzerine başlatılan seferler sırasında öyle çeşitli hadiseler yaşanmış ki, zaman içinde Bizans’ın başken- tine dair pek çok menkıbe ve hatta efsane oluşmuş, menâkıbnâmeler yazılmış,7 buna karşılık güvenilir ve sağlam tarihî kaynaklar da kaleme alınmıştır. Fetih/Ni‘me’l-ceyş­Hadisi Osmanlı literatüründe son zamanlarda daha çok yaygınlaştığı anlaşılan “Le-tüfte- hanne’l-Kostantıniyyetü fe-le-ni‘me’l-emîrü emîrühâ ve-le-ni‘me’l-ceyşü zâlike’l-ceyş / Kostantıniyye/İstanbul elbette fetholunacaktır, onu fetheden kumandan ne güzel kuman- dan ve onu fetheden ordu ne güzel ordudur” şeklindeki Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i- ne derc ettiği fetih hadisi, günümüze kadar en çok bilinen rivayet olmuştur. Bu hadis, metninde geçen bir tabir sebebiyle “Ni‘me’l-ceyş” (Kutlu asker) olarak da bilinmektedir. Bu hadisi II. Abdülhamid devri ulemasından Ömer Ziyaeddin Dağıstânî (ö. )8 de, Hadîsü Erbaîn fî Hukûki’s-Selâtîn adlı sultanların hukukuna dair derlediği Kırk Hadis arasında nakletmektedir. Hadisi tercüme ve şerh eden Dağıstânî, atası II. Mehmed’in fethetmek suretiyle Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye hâline getirdiği Istanbul’u yönetmesi sebebiyle II. Abdülhamid’in de diğer Osmanlı padişahları gibi aynı müj- deye nail olduğu kanaatini taşımaktadır.9 Istanbul’un fethiyle ilgili hadislerin bununla sınırlı olmadığı bilinmektedir. Me- sela Ömer Ziyâeddin Dağıstânî, Istanbul’un fethi ile ilgili olarak Buharî’nin Cihâd10 5 Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, s. 6 Hayrettin Yücesoy, “Kādisiye Savaşı”, DİA, XXIV, 7 Istanbul efsaneleri ve oluşan menkıbeler konusunda Osmanlı devri kaynaklarının bilgilerini ayrıntılı bir şekilde nakleden bir araştırma için bk. Stefanos Yerasimos, Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri, Türkçe trc. Ş. Tekeli, Istanbul Yazarın konu ile ilgili kaynakları dikkatli bir şekilde inceleyerek yorumla- dığı, ancak eserin Türkçe tercümesinde yer alan Osmanlıca metinlerde okuma hataları olduğu görülmekte- dir. Istanbul’un “lanetli şehir” olarak algılanması ve fethin kıyamet ile ilişkilendirilmesi konusunda bazı yaklaşımlar için bkz.: Feridun Emecen, Fetih ve Kıyamet , Istanbul , s. 8 Hayatı hakkında bkz.: Yusuf Ziya Binatlı, “Dağıstânî, Ömer Ziyâeddin”, DİA, VIII, Dağıstânî’nin derlediği 40 hadis sebebiyle döneminde siyasi bir kimliği de olduğu anlaşılmaktadır. 9 Hadis-i şerif Bişr el-Ganevî’den rivayet edilen (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, ) bu hadisi son devir Osmanlı âlim ve muhaddislerinden Ömer Ziyâüddin Dağıstânî, saltanat ve hilâfeti savunmak maksadıyla II. Abdülhamid için hazırladığı anlaşılan Hukūk-ı Selâtîn, Hadîsü Erbaîn fî Hukūki’s-Selâtîn, (Istanbul , s. , hadis nr. 36) adlı eserine almıştır. Fetih hadis-i şerifinin sıhhati konusunda bkz.: Ali Yar- dım, “Fetih Hadisi Üzerine Bir Araştırma”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, XIII/2, Ankara , s. ; I. Lütfü Çakan, Hadis-Sünnet Üzerine Tartışmalar ve Değerlendirmeler, Istanbul , s. 10 Bu hadis Zebîdî’nin derlediği Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Türkçe trc. K. Miras, Ankara , VIII, , hadis nr. ’de bulunmaktadır. P R O F. D R . A B D Ü L K E R İ M Ö Z AY D I N ’ A A R M A Ğ A N bahsinde yer verdiği bir diğer rivayeti de kendi tertib ettiği Zübdetü’l-Buharî adlı hadis kitabına almıştır. Ümmü Harâm’dan (r.a.) rivayet edilen bu hadisin ilgili kıs- mında Hz. Peygamber’in, “Evvelü ceyşin min ümmetî yağzûne medînete Kayser mağfûrun lehüm / Ümmetimden Kayser’in şehrine -Kostantıniyye’ye- ilk gaza ede- cek olan ordu Allah’ın mağfiretine mazhar olacaktır”11 şeklindeki beyanı Istanbul’un fethine yönelik peygamberî teşvikin en bariz örneklerindendir. Dağıstanî, bu hadisi tercüme ederken “Le-tüftehanne” hadisi ile irtibat kurmuş ve açıklamasında yine bu fetih hadisini zikretmiştir. Yine Dağıstâni, kitabının Islâm’a Davet bahsinde Buhârî’den aldığı ve Ebû Hu- reyre’den (r.a.) naklen gelen şu hadis-i şerife de yer vermiştir: “Heleke Kisrâ süm- me lâ-yekûnu Kisrâ ba‘dehû. Ve Kayseru le-yehlikenne sümme lâ-yekûnu Kayseru ba‘dehû, ve le-tuksemenne künûzuhümâ fî sebîlillah / Kisrâ helâk oldu, ya‘ni helâki muhakkaktır, andan sonra kıyâmete kadar bir daha Kisrâ olmayacaktır. Muhakkak olarak elbette Kayser mülkü ya‘ni Kostantıniyye ve Şam Kralı dahi helâk olacaktır. Andan sonra da bir daha Kayser olmayacaktır. Cenâb-ı Hakk celle ve alâ hazretleri- ne yemîn ederim ki her ikisinin ya‘ni Kisrâ ile Kayser’in künûz ve hazâini taksîm ve fî sebîlillah sarf ve infâk edilecektir” Bu hadis de Bizans’ın bir gün fetih olunacağına ve bir daha eski zamanına dönmeyeceğine dair Hz. Peygamber’in sahih beyanıdır. Öyle anlaşılmaktadır ki, Istanbul’un fethine işaret ve delalet eden hadis-i şerifler sadece fetih hadisi olarak bilinen “Ni‘me’l-ceyş” rivayetinden ibaret değildir. Doğ- rudan veya dolaylı olarak Istanbul’un fethine işaret eden başka hadis-i şerifler de vardır ve üstelik bazı Osmanlı kaynakları bu farklı rivayetlere yer vermekte ve atıfta bulunmaktadır. Bu sebeple, hadisin zayıf veya uydurma olduğu yanında, dönemin Osmanlı kaynaklarında zikredilmediği gibi iddialarla sıhhatinde şüphe oluşturulma- ya çalışılması ve kaynaklarda yer aldığı halde Osmanlılar tarafından bilinmediği zan- nının ortaya atılması pek anlamlı görülmemektedir. Osmanlı­Kaynaklarında­Fetih­Hadisi Istanbul’un fethi ile ilgili olarak bazen lafızlarında küçük farklar da olsa sahih kaynaklarda yer aldığı görülen fetih hadislerinin Osmanlı tarihçilerinin eserlerine na- sıl yansıdığı konusu da hayli önemli bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Fetih hadisinin mevzu olduğu ve dönemin Osmanlı tarihlerinde yer almadığı gibi bazı id- diaların günümüzde revaç bulması, muhtemelen kaynaklara ulaşma, tahkik ve tenkid etme konusundaki farklı anlayışlardan kaynaklanmış olabileceği gibi, kaynakları ye- terince tetkik etmeden yapılan ındî tercihlere dayanmaktadır. 11 Ömer Ziyâeddin Dağıstânî’nin Zübdetü’l-Buhârî Tercemesi, nşr. Polathaneli Ömer Lütfi, Trabzon , II, , hadis nr. Eser, önce Zübdetü’l-Buhârî adıyla Arapça olarak basılmış (Kahire ve Beyrut / ikinci baskı), Türkçe tercümesi ise bizzat kendisi tarafından hazırlanmış ve vefatından sonra üç cilt olarak / yılları arasında Osmanlıca olarak Trabzon’da basılmıştır. Bu ter- cüme, ayrıca günümüz Türkçesine aktarılarak Zübde-tül Buhârî Tercümesi (sadeleştirenler: M. Barcın-I. Kocabaş, Istanbul ) ve Zübdetü’l-Buhari (sadeleştiren: A. Fikri Yavuz, yay. haz. O. Z. Soyyiğit, Istanbul t.y.) adıyla iki defa daha yayınlanmıştır. 12 Dağıstanî, Zübdetü’l-Buhârî –Arapça-, s. , hadis nr. ; Dağıstânî, Zübdetü’l-Buhârî Tercemesi, II, , hadis nr. Bu hadis, Buharî’nin kısaltılmış şekli olan Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh, VIII, , hadis nr. ’de bulunmaktadır. Eseri tercüme ve şerh eden Kâmil Miras, bu hadisin delâlet ettiği Iran-Bizans fetihleri ve ganimetlerin taksimi gibi sonuçları hakkında açıklamalar yapmıştır. “ K O N S TA N T I N İ Y Y E E L B E T T E F E T H O L U N A C A K T I R ” O S M A N L I K AY N A K L A R I N D A . . . Şüphesiz Istanbul’un fethi olaylarını anlatan o dönem kaynaklarının her birinin bütün meseleleriyle konuya ilgi göstermiş olması beklenemez. Bu sebeple hiç olmazsa çağdaşı eserlerde ve Istanbul’un fethini anlatan döneme yakın sayılabilecek kaynak- larda nasıl yer aldığını anlamak gerekmektedir. Bu amaçla burada sadece fetih hadisi özelinde bir inceleme yaparak konuya temas eden tarih kaynakları zikredilecektir. Fetihnâmelerde­Fetih­hadisleri Bu kaynakların ilk ve en önemli grubunu öncelikle Istanbul’un fethini müteakib devrin önemli Müslüman devletlerine fethi duyurmak ve Sultan’ın yeni kazandığı ko- numu belirtmek maksadıyla bizzat padişah adına kaleme alınan fetihnâme/beşâretnâme mahiyetindeki mektuplar oluşturmaktadır. Fatih Sultan Mehmed’in fethin akabinde bu büyük zaferi ve aynı zamanda sahip olduğu gücü göstermek üzere gönderdiği ve fetih hadisine de atıfta bulunan iki mektubu bulunmaktadır. Bunlardan biri Memlük Hüküm- darı Sultan Inal’a, diğeri Iran/Karakoyunlu Sultanı Cihanşah’a gönderilmiştir. Fatih’in Memlük Sultanı Inal’a gönderdiği mektupta,13 Istanbul’un fethi için hazırlık yaptığını, halk arasında “Kostantıniyye” olarak bilinen Istanbul’un bütün Hıristiyan dünyasından destek aldığını anlatır. Çok iyi korunmuş bir kale olan Is- tanbul için Hz. Peygamber’in “Onlar kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış oldukları halde ganimetleri bölüşürlerken Kostantıniyye’yi fethederler” şeklindeki Ebû Hü- reyre (r.a.) rivayetini naklederek diğer sahih hadislerde de zikredilen şehrin burası olduğunu, bir tarafı denizde bir tarafı karada olduğunu belirtir. Mektupta Istanbul hakkında geçen ifadelerden zulüm ve küfür yuvası olan şehrin fethedilerek kurta- rıldığı, mücahidlerin Allah yolunda yaptıkları bu cihadın karşılıklarını alacakları ve benzeri birçok açıklamalar yanında şehrin nasıl fethedildiğine, cereyan eden olay- lara dair de tarih nokta-i nazarından faydalı bilgiler vermektedir Sultan Inal’dan gelen cevapta ise, fethin önemi, ne kadar büyük bir sevinçle karşılandığı, bayram neşesi içinde herkesin “zâlike min fadlillâhi aleynâ” (Bu bize Allah’ın bir lütfudur15 ayetini okuduğu kaydedilmektedir Fatih’in Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’a gönderdiği mektupta da genel olarak gaza ve cihadı emreden ayetlerle teşvik eden hadisler zikredildikten sonra özel ola- rak Istanbul’un fethedileceğine dair Memlük Sultanına gönderilen mektupta yer alan “Onlar ganimetleri paylaşırken Kostantıniyye feth edilecektir” hadisine ilave olarak “Bir tarafı karada bir tarafı denizde olan şehri duydunuz mu? –Evet Ey Allah’ın El- çisi denildi”. “Dedi kişilik bir ordu ona gaza yapacaktır” hadisi de yer almış, adı geçen şehrin Kostantıniyye olduğu, denizden ve karadan yapılan hücumlarla feth 13 Fatih’in çeşitli hükümdar ve devlet adamlarına gönderdiği ve Feridun Bey’in Münşeâtü’s-selâtîn (Istanbul , I, ) adlı eserinde bulunan bu mektupları Ahmed Ateş tahkik etmek suretiyle tercüme etmiştir. (“Istanbul’un Fethine Dair: Fatih Sultan Mehmed Tarafından Gönderilen Mektublar ve Bunlara Gelen Cevablar”, Tarih Dergisi, sayı: 7, Istanbul , s. ). Mamafih, Mısır Sultanına Molla Güranî inşasıyla, yine Mekke Şerifine gönderilen Arapça mektuplar ile Iran’da Karakoyunlu hükümdarına Hoca Kerîmî inşasıyla yazılan Farsça mektupların ve onlardan gelen cevapların Osmanlıca tercümeleri Münşeâtü’s-selâtîn’in der-kenarlarında basılmıştır. 14 Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, Ahmed Ateş, bu hadisin Müslim’in Câmiü’s-Sahîh’inde bulunduğunu ve diğer sahih hadis külliyatında da geçtiğini zikreder (İstanbul’un Fethine Dair, s. 18). 15 Kur’ân-ı Kerhim, Yûsuf Sûresi, Âyet, 16 Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, ; Ateş, İstanbul’un Fethine Dair, s. P R O F. D R . A B D Ü L K E R İ M Ö Z AY D I N ’ A A R M A Ğ A N edildiği anlatılmaktadır Bu fetihnâmelerde ortak olan en önemli hususlardan biri de Istanbul’un kahren yani savaş ile alındığına dair olan açıklamalardır. Dönemin­Tarihî­Kaynaklarında­Fetih­Hadisleri Dönemin daha çok efsane ve menkıbelerle karışmış birtakım yazılı metinlerinden fetih anlayışını çıkarmak ve değerlendirmek pek sağlıklı bir yol olarak görünmemekte- dir. Bunların kuşatma sürecini ve şehre girdikten sonraki olayları aydınlatacak, katkıda bulunacak yeterli tarihi malumata sahip olmadıkları da aşikârdır. Esasen büyük bir şevk ve kararlılıkla kuşatmaya katılan ve fethe destek veren derviş gruplarının fetihten son- raki bazı uygulamalardan rahatsız olarak tepki göstermeleri ve konuya kendi zaviyele- rinden yaklaşarak hoşnutsuzluklarını dile getirmeleri anlaşılabilir bir husustur. Bu sebeple burada daha çok döneminde ve o döneme en yakın zamanda yazılan Osmanlı tarihi kaynaklarından Istanbul’un fethine yer verenler arasında fetih hadisinin ne şekilde zikredildiği ele alınacaktır. Belki meşhur fetih hadisinin bilinen şekliyle yer aldığı en önemli kaynak Neşrî’dir (ö. ). Neşrî, Istanbul’un fethini anlattığı “Feth-i Kostantıniyye” başlığı altında “Le-tüftehanne’l-Kostantıniyyetü ni‘me’l-emîrü emîrüha ve ni‘me’l-ceyşü ceyşühâ” şeklinde kaydetmek suretiyle bu hadisi zikretmiştir II. Bayezid devrinin önemli tarihçilerinden Idris-i Bidlisî (ö. ) de, ünlü eseri Heşt Behişt’te daha Yıldırım Bayezid devri olaylarını anlatırken onun Istanbul’u fet- hetmek niyetiyle teşebbüs ettiği kuşatmadan bahsederken herkesin malumu olduğunu söylediği fetih müjdesini “Se-tüftehu lekümü’r-Rûm ve yekfîkümullâh”/ “Rûm-Kostantı- niyye sizin tarafınızdan fetholunacaktır ve Allah size kâfidir” hadisindeki lafızla zikret- miştir. Idris-i Bidlisi bu hadisin sadece Müslümanlar tarafından değil, Bizans’ın rahib ve kâhinlerinin de eski kitaplardan edinilmiş bir bilgi olarak bildiklerini belirtmektedir Bu bahiste Istanbul’un fethinin Osmanlı padişahları için ne kadar önemli bir he- def olduğunu tafsilatlı bir şekilde dile getiren Idris-i Bidlisî, “ol vâkıa-i sâdıkanın vukūuna vakt-i seherde tulû-ı subh-ı sâdık mesâbesinde ümidvâr idiler” diyerek Hz. Peygamber’e Mekke’nin fethini müjdeleyen “le-kad sadakallâhu rasûlehu’r-rü’yâ bi’l-hakkı”20 şeklindeki fetih ayetini Istanbul için düşündüklerini belirtmektedir Bundan başka Fatih devrini anlatırken de Kayser’in helak olacağına dair hadisi22 Istanbul’un fethi için zikreden Idris-i Bidlisî, “fetih gerçekleşmedikçe kıyametin kop- mayacağından” bahseden hadis arasında irtibat kurmaktadır. Bu hadiste zikredilen şehrin Istanbul’un fethini işaret ettiğini ve II. Mehmed tarafından büyük bir müjde ve ümid olarak görüldüğünü, onun bu Peygamber vadine güvendiğini belirtmekte- dir. Nihayet fetihle ilgili bilinen diğer hadis-i şeriflerin çoğunu zikrederek manevi desteğin büyük olduğunu anlatan ünlü tarihçi, hadislerde zikredilen hususların nasıl tahakkuk ettiğini ise ayrıca ele almakta ve hadiste sözü edilen Benî Ishak’tan 17 Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, ; Ateş, İstanbul’un Fethine Dair, s. 18 Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihan-nümâ, Neşri Tarihi, Ankara , II, Hadisin tercümesi: “Şüphe yok ki Kostantaniyye feth olunacaktır. Onu alacak ordunun emîri ne mutlu emirdir ve ordusu ne mutlu ordudur”. 19 Idris-i Bitlisi, Heşt Bihişt, Ankara t. y., II, Bu hadisin mânâsı kitapta “Rumlar size saldıracak. Buna karşı Allah size kâfidir” şeklinde hatalı olarak çevrilmiştir (Bkz.: s. 73, dipnot 88). 20 “Andolsun ki Allah elçisinin rüyasını doğru çıkardı” (Kur’ân-ı Kerîm, Fetih Suresi, Âyet 27). 21 Idris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, s. 22 Idris-i Bitlîsî, Heşt Behişt VII. Ketîbe: Fatih Sultan Mehmed Devri , nşr.-trc. Muhammed Ibrahim Yıldırım, Ankara , s. “ K O N S TA N T I N İ Y Y E E L B E T T E F E T H O L U N A C A K T I R ” O S M A N L I K AY N A K L A R I N D A . . . kişinin Osmanlı ordusu olduğunu, fetih için hadislerle yapılan açıklamaların gerçek- leştiğini ifade etmektedir. Bundan başka II. Mehmed’in en büyük destekçisi olan Akşemseddin’in de fetihle ilgili müjdeler taşıyan bu hadislerle padişahı cesaretlen- dirdiğini belirtmektedir Idris-i Bidlisî bütün bu mevzuları eserinde “Sultânın Manevî Teyitlerinin Zikrin- de Birinci Mukaddime” ve “Sultan’ın Zâhiri Teyitlerinin Zikrinde İkinci Mukaddime” başlıkları altında çok daha tafsilatlı bir şekilde ele almaktadır Bir diğer Osmanlı tarihçisi Oruç Bey (ö. ) ise, II. Mehmed’in “gazâ-yı ek- ber” olarak ilan ettiği Istanbul’un fethi öncesinde bütün hazırlıklarını yaparak şehrin ele geçirilmesi için her türlü tedbiri aldığını ve bütün gayretini gösterdiğini naklet- mektedir. Nizami devlet ordusunun sağlanması yanında bütün Müslümanlara haber gönderildiğini; şeyh, derviş ve abdallardan hepsinin sefere iştirak ettiğini belirtmek- tedir Bu da göstermektedir ki eli silah tutan herkesi bu şehrin alınmasına inandır- mak, herhalde fethin dini tarafına verilen önemle ilgili idi. Fethin tarihini yazan devrin en önemli tarihçilerinden biri de şüphesiz Kemalpa- şazâde’dir (ö. ). Devrinin ünlü Şeyhülislâmı ve tarihçisi, fethe dair bir hadise yer vermekte, ancak bunu Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin Istanbul’a gelmesinin sebebini anlat- tığı yerde zikretmektedir. Çok yaygın olduğunu belirttiği “İnne evvele ceyşin yeğzûhâ [medînete Kaysere] mağfûrun lehum” hadisine göre, Istanbul’a ilk gaza edecek olan orduların mağfirete mazhar olacaklarına dair Hz. Peygamber’in müjdesinin onu ve be- raberindekileri bu seferlere yönelttiğinden bahsetmektedir Kemalpaşazâde’nin Istan- bul’un fethini anlattığı yerde bu hadisi zikretmemesi, bu hadisten haberdar olmadığı veya bu hadisi sahih kabul etmediği şeklinde yorumlanarak erken dönem Osmanlı kay- naklarının hadise pek yer vermediği iddialarının oluşmasına sebep olmuştur. Halbuki konu hakkındaki bu hadisi ilgili başka bir bahiste ele aldığı görülmektedir. Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. ) ise, Fatih devrini fetihten yaklaşık yıl sonra yazmış olsa bile, fetih hadisini eserine derç etmiştir. “Se-tüftehanne’l-Kostantıniy- ye ni‘me’l-emîrü emîrühüm ni‘me’l-ceyşü ceyşühüm” hadisinin bazı lafız farklılık- larının nüsha farklarından kaynaklanmış olma ihtimalini düşündürmektedir. Âlî’ye göre de, gazilerin asıl maksadı cihad ve gaza yolunda i‘lâ-yı kelimetullah için şehid olmaktır. Bu sebeple Fatih kendisi, hadisin birinci kısmında müjdelenen komutan ol- mak ve ecdadı arasında mümtaz bir mevki elde etmek için gayret ediyordu, mücahid orduları da hadisin ikinci kısmındaki iltifata erişmek ve güzel sıfatlarının kıyamete kadar dillerde dolaşmasını umuyorlardı Âlî, aynı zamanda “Kıyamet kopmaz illâ mukaddemâ evlâd-ı İshak aleyhisselâmdan yetmiş bin kişi ol şehre gazâ iderler” ha- disindeki Benî Ishak ile Osmanoğullarının kastedildiğini, fetih hadisinin bunu açıkla- dığını ileri sürmekte, Yahudilerin olması ihtimalinin olmadığını Idris-i Bidlisî’yi esas alarak anlatmaktadır 23 Heşt Behişt VII. Ketîbe Fatih Devri, s. , 24 Heşt Behişt VII. Ketîbe Fatih Devri, s. 25 Oruç Beğ Tarihi (Osmanlı Tarihi ), haz. N. Öztürk, Istanbul , s. 26 Ibn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman VII. Defter, haz. Şerafettin Turan, Ankara , s. Kemalpaşazâde’nin babası Süleyman Çelebi’nin Istanbul’un fethinde hazır bulunduğu ve Şehzade Bayezid’in maiyyetinde görev yaptığı bilinmektedir. Dedesi Kemal Paşa ise Bayezid’in lalası idi. 27 Künhü’l-ahbâr, Fâtih Sultân Mehmed Devri , haz. H. Şentürk, Ankara , II, 28 Künhü’l-ahbâr, II, P R O F. D R . A B D Ü L K E R İ M Ö Z AY D I N ’ A A R M A Ğ A N Lanetli­Şehirden­Kutlu­Şehre Öyle anlaşılıyor ki Istanbul menkıbelerinde Istanbul şehri Medine ile ilişki- lendiriliyordu. Eskiden “karanlık şehir” anlamına gelen Yesrib’e Müslümanların yerleşmesinden sonra Medine-i Münevvere denmesi gibi; küfür ve şirk yuvası ola- rak “lanetli şehir” sayılan Istanbul için de bir ayet lafzı olan “Beldetün tayyibetün” ifadesi benimsenmiştir Üstelik bu ifadenin geçtiği ayetin de Istanbul’un fethine tarih düştüğü tesbit edilmiştir. Bu tesbitin ilk defa Molla Cami (ö. ) tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Ancak aynı zamanlarda yaşamış olan Karamanî Mehmed Paşa’nın (ö. ) “kāilin, beldetün tayyibetün kavli feth-i mübînin tarihi oldu” şeklindeki ifadesi30 ile eserini yılı civarında yazmış olan Osmanlı tarihçisi Oruç Bey’in (ö. ) de, “Âyet-i kerîme de gelmişdür alınmasına. Hak Te‘âlâ Kelâm-ı Kadîm’de buyurmuşdur beldetün tayyibetün târihde vâkı‘ olmuşdur” şek- lindeki31 ifadesi bu terkibin ebced hesabıyla Istanbul’un fethinin hicri tarihine tesadüf ettiğini yazmışlardır. Bu sebeple şehre daha sonra verilen Dersaâdet, Âsitâ- ne, Islâmbol, Dârülhilâfe gibi adlar yanında belde-i tayyibe ismi de yaygın olarak kullanılmıştır. Buna karşılık Istanbul’a efsane ve menkıbelerde lanetli şehir denmesinin sebebi esasen fetihnâmelerde de ısrarla belirtildiği gibi kurulduğundan beri küfür, şirk ve nifak yuvası olarak kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Üstelik Istanbul, Müs- lümanlar için yüzyıllarca Islâm’a düşman olmuş bir devletin kalesi konumunda bir merkezdir ve mutlaka alınması gerekmektedir. Mesela, Fatih’e Memlük Sultanından gelen cevapta benzer ifadelerle şirk ve küfür yuvalarına artık Müslümanların yerleş- tiği, çan sesi yerine ezanların okunduğu ve tevhidin yükseldiği belirtilmektedir Sul- tan Inal’ın diğer cevabî mektubunda Fatih’in “zalim bir şehri” aldığı yazılmaktadır Fatih, Mekke Şerifi’ne gönderdiği mektupta da “lanetli tekfurun başının kesildiğini ve öldürülenlerle beraber cehenneme gittiğini” belirtmektedir Karakoyunlu Hü- kümdarı Cihanşah ise, hiçbir Müslüman sultanın elinin değmediği Kostantıniyye’nin her türlü kötülükten korunmasını ve güzelliklerle dolu olmasını, cihan muhafızlığının tahtı olduğunu belirterek bu yeni konumunda şehrin kazandığı değeri belirtiyordu Nitekim bu durumu bilinçli olarak fark eden ve Istanbul’un fethine eserinde uzunca bir bölüm ayıran Idris-i Bidlisî’nin ifadesiyle “Şehir bir gün öncesine kadar ifritlerle dolu bir zindânı andırırken, bugün nûr-ı imân ve tal‘at-i hümâyun-ı sultan ile her nevi güzellikler ve gılmanlar ve hurilerle dolu vaad edilmiş cennet gibiydi. Put heykelleriyle dolu ma‘bedleri, önce râhib ve keşişlerin çan çaldıkları ve küffâr ile bed-kîşlerin küfr ile toplandıkları mahaldi. Zaferle son bulan o andan itibaren 29 Kur’ân-ı Kerîm, Sebe’ Sûresi, Âyet Hoş ve güzel şehir demek. 30 Mükrimin Halil, “Millî Târihimize Dâir Eski Bir Vesîka”, Türk Tarihi Ecümeni Mecmuası, Istanbul , sayı: 3, s. Karamanî, bu tesbiti başkasından aldığını “kāil” sözü ile belirtmiştir. 31 Oruç Beğ Tarihi, s. 32 Fatih’in Memlük sultanı Inal’a gönderdiği mektupta “İlk öldürülen ve başı kesilen la’netli kafir tekfuru idi” ifadesi imparatorun da lanetli görüldüğünü, şehirdekilerin de Âd ve Semûd kavmi gibi helak edildik- lerini ifade etmektedir (Ateş, İstanbul’un Fethine Dair, s. 19, ). Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, , 33 Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, ; Ateş, İstanbul’un Fethine Dair, s. 34 Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, ; Ateş, İstanbul’un Fethine Dair, s. 35 Feridun Bey, Münşeâtü’s-selâtîn, I, ; Ateş, İstanbul’un Fethine Dair, s. “ K O N S TA N T I N İ Y Y E E L B E T T E F E T H O L U N A C A K T I R ” O S M A N L I K AY N A K L A R I N D A . . . nâmûs-ı Nebevî’nin ikametiyle îmânın dârü’l-emânı olup tevhid ve irfân nûrunun yayıldığı yer oldu”36 şeklindeki tarifiyle karşılığını bulmuştur. Böylece öncesinde lanetli şehir olduğu kabul edilen Istanbul, “Belde-i Tayyi- be” olarak kutlu şehre dönüşmüştür, aynı Medine-i Münevvere örneğinde olduğu gibi. Onu fetheden kumandan olarak II. Mehmed de bu sebeple daha kendi devrinde Ebu’l-feth olarak anılmaya başlamıştır. EKLER -I- Hukuk-ı­Sultana­dair­Hazırlanmış­Olan­Kırk­Hadis’te­Fetih­Hadisi Ve fî hadîsi Sahîhi’l-Buhârî: “Evvelü ceyşin min ümmetî yağzûne medînete Kay- ser mağfûrun lehüm”. Kāle’ş-şârih: Ya‘nî min medîneti Kayser el-Kostantıniyye ve men yağzûne yeftehûne. (Le-tüftehanne’l-Kostantıniyyetü ve-le-ni‘me’l-emîrü emî- rühâ ve-le-ni‘me’l-ceyşü zâlike’l-ceyş). Revâhu Ahmed b. Hanbel fî Müsnedihî an Bişri’l-Ganevî. Tercüme­ve­Meali Cenâb-ı Hak (Celle ve alâ) Hazretlerinin va‘d-i kerîmi üzere mu‘cizât-ı nebeviyyem olarak size kasem ve yemîn ile tebşîr ederim ki behemehâl Istanbul şehr-i şehîri feth, ol belde-i tayyibe Dârü’l-Hilâfeti’l-Islâmiyye olacakdır. Hem de ol belde-i tayyibede taht-ı âlî-baht-ı hümâyununda cülûs-i meymenet-makrûn buyurulan emîrü’l-mü’minîn imâmü’l-müslimîn hazretleri ne güzel zât-ı hamîdu’l-hısâldir ve ol halîfe-i rûy-i zemî- nin taht-ı idâre ve zîr-i kumandasında bulunmak gibi şeref ve saâdete nâil olan asâkir-i mansûre ne güzel ve ne bahtiyar cünûd-ı cenâb-ı mülûkâneleridir. Işbu hadîs-i şerîfde olan ‘hâ’ zamîri Kostantıniyye kelimesine âid ve râci olup bu halde peyderpey kıya- mete kadar gelmiş ve gelecek olan Selâtîn-i Devlet-i Âl-i Osmân -edâmallâhu devlete- hüm ilâ yevmi’l-haşr ve’l-mîzân- hazerâtı işbu medh ve sitâyiş-i risâletpenâhîye dâhil olacağı hadîs-i şerîften müstebândır. Rûh-i âlem olan selâtîn-i ızâm hazerâtının nezd-i Bârî’de kadr ü şanları ne mertebe muhterem ve âlî idüğü ehâdîs-i şerîfe-i meşrûhaların delâlet ve işâret-i münîfeleriyle bâhir olup bâ-husûs silsiletü’z-zeheb ve’l-enseb olan Selâtîn-i fihâm-ı Osmâniye -sâret seyyârâtü seyrihim alâ esmâi’s-saltanati’s-seniyye- hazerâtı ötedenberi mülûk-i sâlife ve selâtîn-i mâziye-i sâireye kābil-i kıyâs olmayıp bunların min ındillâh kadr ü şerefleri bi’l-vücûh âlî olduğuna ulemâ-i rabbâniyyîn ve fudalâ-i muhakkıkīn ittifâk etmiş olduklarından başka lisân-ı dürer-bâr-ı nübüvvetle dahi memdûh ve mübeşşer olagelmişlerdir. Nitekim belde-i tayyibe-i Kostantıniyye’yi feth u teshîri bâlâda zikr ü beyân olan hadîs-i şerîf-i meşhûr ile hâlâ câlis-i serîr-i hilâfet şevketlü es-Sultân el-Gâzî Abdülhamîd Hân hazretlerinin âbâ ve ecdâd-ı ulyâlarından Ebu’l-Feth ve’l-megāzî Sultan Mehmed Hân Gāzî hazretlerine nasîb ve müyesser ol- muşdur. Ve sülâle-i şerîfe-i âl-i Osmân’ın kıyamete kadar bekāsı beşâret-i azîmesi nakl u rivâyet olunarak hilâfet-i mukaddese-i Islâmiyenin rûy-i arzda neslen ba‘de neslin ol dûdmân-ı celîlü’ş-şâna mevrûs olacağını ârif-i billâh ve vâkıf-ı esrârullâh olan bazı sâdât-ı aliyye-i sûfiyye beyân ve tebşîr etmişlerdir. (Hukūk-ı Selâtîn, Hadîsü Erbaîn fî Hukūki’s-Selâtîn, mürettib ve mütercimi:­ Ömer Ziyâeddîn, Istanbul , s. , hadis nr. 36). 36 Heşt Behişt VII. Ketîbe Fatih Devri, s. P R O F. D R . A B D Ü L K E R İ M Ö Z AY D I N ’ A A R M A Ğ A N -II- Ümmü­Harâm­Hadisi An Ümmi Harâm’ın Evvelü ceyşin min ümmetî yağzûne’l-bahra kad evcebû. Kālet Ümmü Harâm. Kultü yâ Rasûlallâh ene fîhim. Kāle enti fîhim. Sümme kāle. Evvelü ceyşin min ümmetî yağzûne medînete Kaysere mağfûrun lehüm. Fe-kultü ene fîhim yâ Rasûlallâh. Kāle lâ. Ümmü Harâm (r.a.) der ki: Rasûlullâh –sallallâhu aleyhi ve sellem- hazretleri, ümmetimden en evvel bahrde, denizde gazâ ve muhârebe edecek olan ceyş ve islâm ordusu muhakkak olarak kendilerine cennet-i a‘lâyı îcâb, hak etmiş olurlar buyurdu. Ümmü Harâm der ki: Yâ Rasûlallâh ben de anların içinde miyim deyü suâl etdim. Rasûl-i Ekrem –sallallâhu aleyhi ve sellem- hazretleri, evet sen anlardansın buyurdu. Yine Rasûlullâh –sallallâhu aleyhi ve sellem- hazretleri ilk medîne-i Kaysere gazâ edecek olan ceyş ve leşker mağfûrdurlar buyurdu. Yani Rum mülkünün beldesi olan Kostantıniyye’ye en evvel gazâ edenler Cenâb-ı Hakk’ın mağfiret ve rahmetine maz- har olurlar. Sonra Ümmü Harâm der ki: ben de anların içinde miyim deyü suâl eyle- dim. Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz “Lâ” buyurdu. (Mütercim) Yani anlardan değilsiniz demek. Müşârünileyhâ Ümmü Harâm haki- katen Kıbrıs’ın fethinde sene-i hicriyenin senesinde zevci Ubâde b. es-Sâmit ile bulundu. Kıbrıs’ın fethinden sonra avdette devesine rükûb eder iken deveden düşüp kırılup irtihâl-i dâr-ı bekā ve şühedâya iltihâk eyledi. (Ömer Ziyâeddin Dağıstânî, Zübdetü’l-Buhârî Tercemesi, nşr. Polathaneli Ömer Lütfi, Trabzon , II, , hadis nr. ).

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır