ivaz ne demek hukuk / İvaz ekonomide ne anlama geliyor? - Ekonomi Haberleri

Ivaz Ne Demek Hukuk

ivaz ne demek hukuk

İVAZ

Bedel, karşılık, yerine geçen, satım veya mali konudaki başka bir akitte, taraflardan birisinin taahhüdüne karşılık, diğer tarafın vermek veya yapmak yükümlülüğünde olduğu şeyleri ifade eden bir İslâm hukuku terimi. Çoğulu "a'vaz" dır. Bir akit iki tarafa borç yüklüyorsa, buna "ivazlı akit" denir. Satım, kira ve sulh akdi gibi. Taraflardan birisine borç yüklüyor, diğer taraf borç yükü altına girmiyorsa, buna da "ivazsız (bilâ ivaz) akit" denir. Hibe, vasiyet, âriyet gibi.

Bir satım akdinde satıcı malı vermeyi borçlanırken, alıcı da, bu malın bedeli olan parayı ödemeyi üstlenmektedir. Burada mal ve bunun bedeli olan para karşılıklı ivaz'lardır. Hibe akdinde ise bir taraf, meselâ bir gayrimenkulünü karşı tarafa bağışlarken bir bedel talep etmediği için, akit ivaz'sız olarak yapılmaktadır.

Hibe akdi gerek İslâm hukukunda ve gerekse beşerî hukuklarda, kural olarak; bir mal veya ekonomik değeri olan bir şeyin karşılıksız ve meccânen temlikidir (Mecelle, mad. , ; Türk B.K. m. /1; Velidedeoğlu, Türk Medenî Hukuku, İstanbul , l, 39).

Ancak bu kuralın istisnası olarak, hibe edilenin kıymetine eşit veya daha fazla olmamak şartıyla ivaz'lı hibe de mümkün ve caiz görülmüştür. Çünkü günlük hayatta bağış yapılırken bazı şart ve yükümlülüklerin konulması veya küçük de olsa bir bedelin alınması bağışlayan için önemli olabilmektedir. Çok değerli bir gayrimenkulü "ölünceye kadar kendisine bakmak şartıyla bağışlamak" veya yüzmilyon lira değerindeki dairesini alıcıya yardım etmek amacıyla onmilyona satmak gibi.

Hanefîlere göre, ivazlı hibe, başlangıcı bakımından hibe ise de, sonucu itibarıyla satım akdinden ibarettir. Bu yüzden de caizdir. Hatta İmam Züfer'e göre bu çeşit hibe doğrudan satım akdi niteliğindedir (es-Serahsî, el-Mebsût, Kahire , XII, 79; Sahnûn, el-Müdevvene, Kahire , XV, 79).

Şafiî ve Mâlikîlere göre de ivazlı hibe, satım akdi niteliğinde olup, taraflar için seçim hakkı bile doğurur (Mâlik, el-Muvatta', II, ; Sahnûn, a.g.e., XV, 79).

İvazlı hibenin caiz olduğunu gösteren deliller hadis ve sahabe kavlidir. Abdullah b. Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber'e birisi bir deve hibe etmiş, O da karşılığında bir ödemede bulunduktan sonra, o kimseye razı oldun mu? diye sormuş, o şahıs, hayır, deyince, Hz. Peygamber, onu razı edinceye kadar, karşılık olan ivazı arttırmaya devam etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, ; Abdurrazzâk, el-Musannef, IX, ). Hz. Ömer de şöyle demiştir: "Yaptığı hibenin karşılığını bekleyen kimseye, ya bağışladığı şey geri verilmelidir, ya da karşılığı olan bir ıvaz ödenmelidir" (Abdurrazzâk, a.g.e., IX, ).

Mecelle'nin nci maddesinde; "İvaz şartı ile hibe sahih ve şart muteberdir" hükmü yer alır. Bu madde için şöyle bir örnek verilir: Bir kimse, mülkü olan bir akarı, ölünceye kadar kendisine bakmak şartıyla, birisine hibe ve teslim etse, bağışlanan bağışlayanı bakmaya razı iken, bağışlayan pişman olup, hibesinden vazgeçmekle o akarı geri alamaz. Burada borçlanma karşılıklı olduğu için, tek yanlı irade beyanıyla akdin bozulamayacağı belirtilmiştir.

Hibede, şart koşulan ivaz muayyen ve belirli olmadığı taktirde hibe akdi sahih, şart fâsit olur (Ö.N. Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve İstilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul , IV, ). Şafiîler'e göre, şart koşulan ivaz belirli ise akit sahih ve satım akdi niteliğinde olur. ivaz şart koşulmuş fakat belirsiz bırakılmışsa akit batıl olur (Sâf î, el-Ümm, Mısır , VII, ; Nevevî, Minhâcü't-Tâlibîn, Mısır, t.y., s. 72).

Türk Borçlar Hukukunda da, şartlı, mükellefiyetli veya küçük bir bedel karşılığında yapılacak "ivazlı hibe" geçerli sayılmıştır. Hibenin tarifinde yer alan; "bağışlamanın mukabil bir ivaz taahhüt edilmeksizin yapılması gerekeceği" ifadeleri, genel kurallarla ilgilidir (bk. mad. /1). İvazlı hibe, kuralın istisnasıdır. Diğer yandan satım akdi ile ivazlı hibe arasında hükümleri ve sonuçları bakımından birtakım farklılıklar vardır (bk. Abdulkadir Şener, İslâm Hukukunda Hibe, Ankara , s. ).

Hanefîlere göre prensip olarak hibeden vazgeçmek caiz görülürken, yedi durumda artık bunun mümkün olmayacağı esası benimsenmiştir. Hibe edilen şey karşılığında bir ivazın verilmiş olması ve bağışlayanın da bu ivazı kabzetmiş bulunması rucûa engeldir (Diğer rucû engelleri için bk. Ebû Yusuf, el-Asâr, Kahire , s. vd.; el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Mısır , VI, ; Mehmed Mevkufâtî, Mevkufât, Mülteka Tercemesi, İstanbul , II, ).

Hamdi DÖNDÜREN

İvaz ekonomide ne anlama geliyor?

Sözlükte "karşılık, bedel" mânasına gelen ivaz ve türevleri Kur'an'da geçmemekle birlikte hadislerde sözlük anlamında zikredilir. Meselâ bazı hadislerde, dünyada başa gelen bir sıkıntıya gösterilecek sabır ve metanet karşılığında âhirette verilecek mükâfat bu kelimeyle ifade edilmiştir (Müsned, III, ; İbn Mâce, "Cenâʾiz", 55). Hukuk dilinde ivaz, iki tarafa borç yükleyen akidlerde hem akdin konusunu hem de ona karşılık ödenecek bedeli ifade eder. Ancak ivazın terim olarak bedel anlamı daha yaygındır.

Allah rızâsı için yapılan bir iyiliğin karşılığında genel olarak sevap, hayırlı bir işin karşılığında ise ecir kazanılacağı ümit edilir. İki kavramda ortak özellik, gösterilen fedakârlığın insanlardan bir karşılık beklenilmeden yapılmış olmasıdır. Halbuki ivaz tamamen dünyevî ve maddî bir özelliğe sahiptir; kişi, ekonomik bir değere sahip bir karşılık elde etmek düşüncesiyle fedakârlıkta bulunur. Böylece iki tarafın mal varlıkları arasında bir takas ilişkisi kurulmuş olur, birindeki azalma, diğerindeki azalmaya tekabül eder. Borçlar hukukunda ivaza ilişkin hukukî problemler de böyle bir yaklaşımla ele alınır ve çözüme kavuşturulur.

İslâm hukukunda borcun çeşitli kaynakları bulunduğu gibi borcu doğuran sebebe veya doğan sorumluluğun niteliğine göre de mahiyetleri farklıdır. Klasik doktrinde bu farklılığı gösterebilmek için çok defa her bir borç türü farklı isimlerle anılmıştır. Meselâ haksız fiil sonucu tazmin edilmesi gereken değer için "damân", adam öldürme suçlarında ödenmesi gereken kan bedeline "diyet", müessir fiillerde ödenecek tazminata "erş" ve "hükûmet-i adl", ihram yasağını ihlâl sebebiyle kurban olarak kesilmesi gereken küçükbaş hayvana "dem", büyükbaş hayvana "bedene", nikâh akdinde kocanın eşine vermeyi taahhüt ettiği malî değere "mehir", evlilik bağının sona erdirilmesi karşılığında kadının kocasına verdiği bedele "hul'" adları verilir. Ancak bunların hiçbiri teknik anlamda ivaz olarak adlandırılmaz. İvaz, borçlar hukukunda iki taraflı borç doğuran bir akdî ilişki söz konusu olduğunda taraflardan birinin diğerine ödemesi gereken karşılığın adıdır. İvaz ile akdin konusu (ma'kūdun aleyh) arasında da fark vardır. Tek tarafa borç yükleyen akidlerde akdin konusu tek bir edimi, iki tarafa borç yükleyen akidlerde ise (muâvazât-ı mâliyye) her iki edimi karşılar. Bu ikinci grup akidlerde akdin konusu iki edim olduğu ve bunlar da birbirine karşılık teşkil ettiği için her biri diğerine nisbetle ivaz olarak adlandırılmıştır. Buna göre ivaz "alacağa tekabül eden borç" demektir. Taraflardan biri, diğerinden elde edeceği alacak karşılığında bir edimle yükümlü olmayacaksa yapılan bu akid ivazlı değil bir teberru akdi olacaktır. Şu halde akidlerin muâvazât-teberruât şeklindeki ikili ayırımı ivazın varlığı esas alınarak yapılmaktadır. Bunun için de yapılan hukukî işlemin ivazlı olup olmaması akdin tipini belirler. Meselâ bir şeyin mülkiyeti birine ivazsız geçirilirse hibe, ivazlı yapılırsa bey' söz konusudur. Bir şeyden yararlandırma ivazsız olursa âriyet, ivazlı olursa kira adını alır.

İvaz akdin kuruluşu aşamasıyla ilgili bir kavramdır; akid kurulduktan sonraki durumla ilgili değildir. Öte yandan ivaz karşılıklı borç doğuran akidlerde bir üst kavramdır. Bu tür akidlerden her birinde yer alan karşılıklı edimler için kullanılan özel terimler ivazın birer alt türünü oluşturur. Bey' akdindeki mebî' ve semen, selem akdindeki re'sülmâl ve müslemün fîh, icâre akdindeki menfaat ve ücret gibi terimler ivazın özel türleridir.

Fakihler akidde yer alan karşılıkları akdin temel unsurlarından saymışlar, akdin kurulabilmesi, sıhhat ve geçerlilik kazanabilmesi için bu unsurların bazı şartlar taşımasını aramışlardır. Bunlar arasında en önde gelenleri ivazın ifasının mümkün olması, hukuken korunmaya değer bir mal veya menfaat olması şartlarıdır. Ayrıca karşılıklı edimlerin birbirine objektif olarak eşit olması da aranır. Sübjektif olarak eşit olması ise gerekmez. Objektif olarak eşit olması, klasik dönem fakihlerince karşılıklı edimlerin her ikisinin de aynı cinsten mislî (keylî ve veznî) şeyler olması durumunda her iki bedelin de miktar olarak eşit olması şeklinde açıklanmış, aksi takdirde akdin ribâ yasağı kapsamına gireceği kabul edilmiştir (bk. FAİZ). Karşılıklı bedellerden birinin ayn diğerinin deyn niteliğinde olduğu durumda ise bedeller arasındaki dengesizlik oranı gabnin türünü, dolaylı olarak da akdin feshedilebilirliğini belirler (bk. GABN).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Ivazlı ivazsız ne demek hukuk?

Karşılıksız. Bir kimsenin edindiği istifadeye karşı, bir yükümlülük altına girmediği muameleler "ivazsız", yükümlülük altına girdiği muameleler "ivazlı hukuki muameleler" olarak kabul edilir.

Ivazlı ve ivazsız ne demek?

İvaz, yapılan bir işlemden elde edilen yarar karşılığında üstlenilen borçtur. Borcun konusu olan her şey ivaz olarak kararlaştırılabilir. Yapılan hukuki işlem ivaz karşılığında yapılmışsa ivazlı, böyle bir karşılık olmaksızın yapılmışsa, ivazsız hukuki işlem adı verilir.

Ivazlı ne demek Borçlar Hukuku?

İvaz kelimesi karşılıklı anlamına gelir. Akit ise sözleşme veya mukavele anlamında kullanılır. Hukuki olarak yapılan tüm işlemler ivazlı akit veya ivazsız akit olarak yer alır. İvazlı akit, karşılıklı olarak yapılan ve iki tarafa borç yükleyen sözleşmelere denilir.

Ivazlı Bağış ne demek?

İvazsız intikal de "bedelsiz devir" anlamına gelmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse bir malın satışı bedel karşılığında değilse buna ivazsız iktisap denir. Bir eşyanın bağışlanması buna örnektir. Tapuda gerçekleştirilen ivazsız intikal sonucu kişi bu taşınmazı mesela bağış yoluyla "ivazsız iktisap" edinir.

Ivaz hukuk ne demek?

Hukuk dilinde ivaz, iki tarafa borç yükleyen akidlerde hem akdin konusunu hem de ona karşılık ödenecek bedeli ifade eder. Ancak ivazın terim olarak bedel anlamı daha yaygındır. Allah rızâsı için yapılan bir iyiliğin karşılığında genel olarak sevap, hayırlı bir işin karşılığında ise ecir kazanılacağı ümit edilir.

Ölenin veya ivazsız Intikalde bulunanın ne demek?

Ölenin veya ivazsız Intikalde bulunanın ne demek? Kelime anlamı olarak "karşılık" manasına gelen ivaz, "bedel" anlamında da kullanılıyor. Tapuda gerçekleşen ivazsız intikal ise, bağış yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları ifade ediyor.

Ivazsız ne demek örnek?

"'ivazsız intikal' tabiri; hibe yoliyle veya her hangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları; (maddi ve manevi bir zarar mukabili verilen tazminatlar ivazsız sayılmaz.) ifade eder." bağışlama yoluyla veya herhangi bir şekilde olan karşılıksız edinimlerdir.

Ivaz ne demek TDK?

İvaz, kelime olarak "karşılık" manasına gelir bunun gibi " ivazsız" kelimesi de karşılıksız anlamına gelir.

ÖZEL BORÇ İLİŞKİSİ DOĞURAN BAZI SÖZLEŞMELER:

MAL DEĞİŞİM SÖZLEŞMELERİ: 

 

            Mülkiyeti devreden özel borç ilişkilerinin bir türü olan “mal değişim sözleşmeleri”  yazımızın konusunu teşkil monash.pwçlar Kanununun ci maddesi mal değişim sözleşmesini şöyle tanımlamaktadır:

 

 “Mal değişim sözleşmesi taraflardan birinin diğer tarafa bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini, diğer tarafın da karşı edim olarak başka bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini devretmeyi üstlendiği sözleşme türüdür.”

 

            sayılı eski Borçlar kanununda bu maddenin karşılığı yoktur. Bu madde yeni bir düzenleme olarak borçlar kanununa girmiştir.

 

            Satış sözleşmesine ilişkin hükümler, mal değişim sözleşmesine de uygulanır; buna göre taraflardan her biri, vermeyi üstlendiği şey bakımından satıcı, kendisine verilmesi üstlenilen şey bakımından alıcı durumundadır. Kısaca bu tür sözleşmede taraflar hem alıcı ve hem de satıcı konumundadır. Mal değişim sözleşmelerinde  taraflardan her biri diğerine karşı teslim ettiği malların ayıplarından ve üçüncü kişilerin zaptlarından aynen satış sözleşmesinde olduğu gibi sorumludur.

 

BAĞIŞLAMA  -HİBE- SÖZLEŞMESİ:

 

            Bağışlama sözleşmesi de mülkiyeti devreden sözleşmelerdendir. Borçlar Kanununun ci maddesinde bağışlama sözleşmesi şu şekilde tanımlanmıştır.

 

            “Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.”

 

  Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama sözleşmesi değildir.

 

            Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz.

 

Eski Borçlar Kanununun cü maddesinde ise: “Bağışlama hayatta olan kimseler arasında bir tasarruftur ki, onunla bir kimse, mukabilinde bir ivaz taahhüt edilmeksizin malının tamamını veya bir kısmını diğer bir kimseye temlik eder.” Şeklinde tanımlanıyordu.

 

            Kanunun bağışlamayı tarifi hukukçular tarafından eksik bulunduğu için eleştirilmiştir.

Özellikle metindeki “tasarruf tabiri” üzerinde durarak tasarruf tabirinin biri “hukuki muamele” demek olan geniş, diğeri de iltizami muamelelerin karşısında yer alan ve bir hakka doğrudan doğruya tesir icra eden “tasarrufi muamele” demek olan dar ve teknik iki anlamı vardır. ( Prof Feyzioğlu )

 

            Bağışlama her zaman tasarruf muamelesi tarzında tecelli etmez. Örnek, elden hibe tasarrufi bir işlemdir. Ancak bağışlama taahhüdü ancak bağlayıcı bir işlemdir. Mülkiyet henüz karşı tarafa devredilmemiştir.

 

            Doç. monash.pw Tongsir ise “ Bağışlama hayatta olan kimseler arasında kazandırıcı işlem teşkil eden bir akittir ki, onunla bir kimse, karşılığında eşit bir ivaz ( edim ) olmaksızın ve bağışlama iradesine dayanarak kendi mal varlığı ile başka bir kimseyi zenginleştirir.” Şeklinde tanımlamıştır. ( Doçmonash.pw Tongsir Hibe Akitleri )

 

            Yeni Borçlar Kanununun tanımına göre; bağışlama sözleşmesi ile bağışlayan malvarlığından karşılıksız olarak diğer bir kimsenin mal varlığını zenginleştirmeyi üstlenmektedir.  Eski kanundaki tarifte yer alan tasarruftur ki ve temlik ibaresi yeni kanunda yer almamıştır.

 

            Bağışlamanın Unsurları nelerdir?

 

            a- Geçerli bir bağışlamanın söz konusu olabilmesi için bağışlayanın kendi malvarlığından bir başkasının lehine kazandırıcı bir işlem yapması gerekir. Bilindiği üzere malvarlığında artış sağlayan her yüklenme veya artırım işlemi, kazandırıcı bir işlemdir.

 

Bağışlama ile birlikte, bağışta bulunan kimsenin malvarlığı bağışladığı miktar oranında azalımonash.pw bağış yapılan kimsenin malvarlığı ise aynı oranda artar. Bu nedenle bağışın kazandırıcı işlem unsuru mutlaktır. Bağışlayanın bağışlamayı kendi malvarlığından yapması zorunludur. Bağışlayan başkasının malvarlığından bağış yapamaz. O zaman bağış geçerli olmaz. Evladın bakıma muhtaç annesine, babasına veya kardeşine yaptığı para yardımı bağış sayılmaz.

 

            Burada bağış yapanın ehliyeti önemlidir. Borçlar Kanununun cı maddesine göre:

“Fiil ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir.”

 

            Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir yargılama sonucunda bağışlayanın, savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar verilirse, o bağışlama mahkemece iptal edilebilir.”

 

            Yasaya göre bağışlama yapanın medeni hakları kullanma salahiyetine sahip olması gerekmektedir. Yine yasaya göre bağışlama yapan evli bir kimse ise öncelikle karı koca arasında ki mal rejimine bakılacaktır. Taraflar arasında mal ortaklığı rejimi varsa yapılan bağış geçerli olmaz. Mal ayrılığı rejiminde de bağış yapan eşin saklı payına tecavüz etmeden bağış yapabilir.

 

            b-Bağışlamanın karşılıksız bir kazandırıcı işlem olması gerekir. Mülkiyeti devreden bir işlem olmasına rağmen bağış, satım ve trampa gibi aynı guruba giren diğer sözleşmelerden bu unsuru ile ayrılır. Satım belli bir para karşılığı, trampa ise mala karşı mal takası şeklinde yapılmasına rağmen bağış tamamen karşılıksızdır. Bağış sözleşmesinin hukuki sebebi karşılıksız olmasıdır.

 

            c- Bağışlama kural olarak tek taraflı bir anlaşmadır. Bağışın gerçekleşmesi için bağışlayan ile bağış yapılan kimsenin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları şarttır. Tıpkı satımda olduğu gibi icap ve kabul şartı bağışta da aranır. Hiç kimseye istemeden bir bağış yapılamaz. Bağışı kabul şartı yazılı olmak zorunda değildir. Şekle tabi değildir. Gizliden de bağış kabul edilir.

 

            Borçlar Kanununun ci maddesinde ise bağışlanan için ehliyet şartı düzenlenmiştir. Madde metnine göre: “Fiil ehliyeti bulunmayan kişi ayırt etme gücüne sahipse, bağışlamayı kabul edebilir. Ancak, bağışlananın yasal temsilcisi bu kişinin bağışlamayı kabulünü yasaklar veya bağışlanılan şeyin geri verilmesini emrederse, bağışlama ortadan kalkar.”

 

            Bağışlamayı kabul eden kural olarak herhangi bir borç altına girmediği için temyiz kudretine sahip olması yeterli görülmüştür.

 

            Bağışlama bir sözleşme olduğu için iki tarafın mevcut olması- bağışlayan ve bağışlanılan- şarttır. Tarafların hakiki veya hükmi şahıs olması fark etmez. Ancak hükmi şahsiyeti bulunmayan bir guruba veya topluluğa yapılan bağış geçerli sayılmaz.

 

            Bağışlama kural olarak tek taraflı  bir anlaşma olmakla beraber iki taraflı bir hukuki işlemdir. Bağışlamanın gerçekleşmesi için lehine bağış yapılanın bağışı kabul iradesini açıklaması şarttır.

 

            d-Bağışlama, yaşayanlar arasında yapılan bir işlemdir. Eğer bağışlama ölüme bağlanmış olursa o takdirde bağış değil ölüme bağlı bir tasarruf söz konusu olur.

 

            e- Geçerli bir bağışlamanın olması için bağışlayanın malvarlığında meydana gelen azalma ile lehine bağış yapılan kimsenin malvarlığında ki çoğalma arasına illiyet bağı olmalıdır.

 

            Yasal olarak geçerli bir bağışlamanın söz konusu olabilmesi için mutlaka bağış yapanın malvarlığında bir azalma, lehine bağış yapılanın ise malvarlığında bir zenginleşme olmalıdır. Henüz kazanılmamış bir haktan vazgeçen kimse malvarlığında artışı ret etmiştir.

Bu bağışlama sayılmaz. Ancak kazanılmış bir haktan vazgeçme diğer şahıs yönünden bağış olarak kabul edilebilir.

 

            Bir mirası veya belli bir malın vasiyetini ret etmek bağışlama sayılmaz. Mirası ret etmek tek taraflı bir hukuki işlemdir. Bağış ise iki taraflı bir hukuki işlemdir. Ayrıca mirası ret etmek özel koşullara tabidir.

 

            Yasal olarak ahlaki bir görevi yerine getirmek de bağış sayılmaz. Ahlaki bir görevi yerine getirmek eksik borçlardandır. Ahlaki bir borcun yerine getirilmemesi halinde uygulanacak bir yaptırım yoktur. Bu tür borçların yaptırımı hukuki olmayıp kişinin ahlakına ve vicdanına kalmıştır. 

 

            Borçlar Kanununun ci maddesi bağışlamanın kurulmasını düzenlemektedir.

“Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.

Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmi şekilde yapılmış olmasına  bağlıdır.

 

            Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.”

 

            Borçlar Kanununun cu  maddesi elden bağışlamayı düzenlemiştir. Madde metnine göre: “elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanan kimseye teslim etmesiyle kurulmuş olur.” Elden bağışlama herhangi bir şekle tabi değildir. Elden bağışlama teslim ile tamamlanır. Anlaşmanın doğumu ile birlikte ifa edilir.

 

Koşullu bağışlama yapılabilir mi?

 

            Bağışlama bir koşula bağlı olarak da yapılabilir. Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan bağışlama da, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır. Yukarıda açıkladığımız gibi bağış yaşayanlar arasında yapılan bir anlaşmadır. Bu nedenle sonuçları işlemi yapanın ölümünden sonra hüküm doğuracak mahiyette olan bağışlar ölüme bağlı tasarruflara ait hükümlere tabi olur. ( B.K. md. )

 

           Yüklemeli Bağışlama Borçlar Kanununun ci maddesi “bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir. “demekte ve bu yüklemelerin nasıl olacağını düzenlemektedir.

 

            Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.

 

            Kamu yararına  olarak bağışlamaya konulmuş olan bir yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra, ilgili kuruma geçer. Bu tip bağışlama daha bağışlayanın yaşarken borç doğuran bir anlaşma olduğundan ölüme bağlı tasarruflardan ve miras sözleşmelerinden ayrılır.

 

            Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir.

 

Bağışlayana dönme koşullu bağışlama yapılabilir mi?

 

            Bağışlayan, lehine bağış yaptığı kimsenin kendisinden önce ölmesi durumunda, bağışlama konusunun- bağışladığı şeyin- kendisine dönmesi koşulunu koyabilir.

 

            Bağışlama konusu, taşınmaza veya taşınmaz üzerindeki bir ayni hakka ilişkin ise, bağışlayana dönme koşulu tapu siciline şerh verilebilir. ( B.K. md. )

 

            Bir kimse başkasına bağışlamayı önerdiği bir malı, başka mallarından fiilen ayırmış olsa bile, bağışlananın kabulüne kadar, bağışlama önerisini geri alabilir. (B. monash.pw )

 

            Bağışlayanın sorumluluğu: Bağışlayan, bağışlamadan doğan zarardan bu zarara kendi ağır bir kusur ile sebep olmadıkça, bağışlanana karşı sorumlu değildir.

 

            Bağışlayan, bağışlanılan şey veya alacak hakkında ayrıca garanti sözü vermişse bununla sorumlu olur. ( B.K. md. )

 

BAĞIŞLAMANIN HÜKÜMLERİ:

 

            Bağışlayan bağışlamayı taahhüt ettiği şeyin mülkiyetini, lehine bağış yapılan kimseye devir ve teslim etmek zorundadır. Bağışlanılan şey bir miktar para ise, bağışlayan taahhüt ettiği miktarı ödemekle yükümlüdür.

 

            Bağışlanan şey nedeniyle lehine bağış yapılan bir zarara uğramışsa bağışlayan hile ve ağır kusuru halinde bu zararlardan sorumludur. Örneğin bağışlanan canlı bir hayvansa ve bağışlayan hayvanın bulaşıcı mikrop taşıdığını bildiği halde lehine bağış yapılandan bu durumu gizlerse bağışlama yapan lehine bağış yapılanın bu yüzden uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.

 

            Bağışlanılan şey ayıplı ise, bağışlayan bağışladığı şeyde ki ayıbı lehine bağış yaptığı kimseye bildirmek zorundadır. Bağışlanılan malın ayıplı olduğunu biliyorsa ve bu şekilde bağışı kabul ediyorsa bağışlayana karşı ayıptan dolayı bir talepte bulunamaz.

 

            Bağışlayan, bağışlama taahhüdünde bulunduktan sonra ekonomik durumunda olağanüstü bir bozulma meydana gelirse, bağışlama taahhüdünden dönebilir.

 

            Borçlar Kanununun ci maddesi bağışlamanın hangi hallerde geri alınabileceğini düzenlemiştir. Bağışlayan, bağışlamayı veya bağışlama sözünü şu hallerde geri alabilir.

 

a-      Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,

b-      Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa,

c-      Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse bu gibi durumlarda bağışlamayı geri alabilir.

 

Borçlar Kanununun cı maddesi bağışlama sözü vermenin geri alınması ve ifadan

Kaçınmanın koşullarını düzenlemektedir. Bağışlama sözü veren şu durumların gerçekleşmesi halinde bağışlama sözünü geri alabilir ve ifadan kaçınabilir.

 

            a-Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa,

            b-Ekonomik durumu sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır

               kılacak ölçüde değişmişse,

            c-Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuşsa ve

               bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa,

           

            Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.

 

Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi:

 

            Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.

 

            Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.

 

            Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölüm tarihinden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.

 

            Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler.

 

Bağışlayanın ölümü halinde ne olacaktır?

 

Bağışlama sağlar arasında yapılan bir anlaşmadır. Bağışlama bir malın devir ve teslimi için yapılmış ise ve devir teslim işlemi tamamlanmışsa- ifa gerçekleşmişse- bağışlayanın ölümü durumu değiştirmez.

 

Ancak bağış dönemsel olarak yapılmışsa, örneğin her ay belli bir paranın ödenmesi şeklinde veya her mevsim belli ürünlerin hasadı yapıldıktan sonra devir ve teslimi kararlaştırılmışsa bu durumda bağışlama, bağışlayanın ölümüyle sona erer. ( B.K. md. )

 

Buraya kadar mülkiyeti devreden anlaşmaları anlattık. Birde mülkiyeti devir yükümlülüğü getirmeyen, ancak kullanma ve faydalanma hakkı veren anlaşmalardan bahsedelim.

 

Borçlar Kanununun dördüncü bölümü kira sözleşmelerine ayrılmıştır.

 

Kira sözleşmesi nedir?

             

            Borçlar kanununun cu maddesi kira sözleşmesini şu şekilde tanımlamaktadır.   “Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”

 

            Kanundaki tanımdan da anlaşılacağı üzere adi kira ve hasılat kirası, kullandırıcı sözleşme bir sözleşme olup kullanma karşılığında belli bir bedel ödenir. Mülkiyeti devir yükümlülüğü söz konusu değildir. Belli bir bedel karşılığında belli bir müddetle geçici olarak bir şeyden faydalanmaktır. Borçlar Kanununun maddeleri kira ve hasılat kirasını düzenlemektedir.

 

            Borçlar Kanununun Temmuz. tarihinden itibaren yürürlüğe girmesiyle eski sayılı Gayrimenkul Kiraları hakkındaki kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

 

            Adi kira ile hasılat kirası arasında ne fark vardır öncelikle bu konuya açıklık getirelim.

Mahiyeti itibariyle her ikisi de belli bir bedel karşılığında bir şeyin kullanılmasının kiracıya terk edilmesini ve belli bir süre sonra  onu kiraya verene geri verme yükümlülüğünü yükleyen birer sözleşmedir. Ancak buna rağmen adi kira ile hasılat-ürün- kirası arasında farklar vardır.

 

Bu farklar nelerdir?

 

            a-Birinci fark kiranın konusu bakımından görülmektedir. Adi kiranın konusu ancak maddi şeyler olabilir. Taşınır, taşınmaz mallar adi kiranın konusunu teşkil eder.

 

            Halbuki hasılat kirasının konusu maddi şeylerden başka ürün veren hakları da kapsar. Borçlar Kanununun  ci maddesi hasılat-ürün- kirasını “ürün kirası kiraya verenin, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya bir hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini belli bir bedel karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşme”  diye tanımlamaktadır.

 

            b-İçerik yönünden de fark vardır. Adi kiranın konusunu teşkil eden şey  ürün veren veya vermeyen herhangi bir şey olabilir. Hasılat-ürün- kirasının içeriği ancak ve ancak ürün veren bir şey veya hak üzerinde kurulabilir. ( Prof. F. Feyzioğlu, Adi Kira Hasılat Kirası)

 

            c-Adi kira, kiracıya  kiraladığı şeyden sadece faydalanma hakkı verir. Hasılat kirasında ise kiracı kiraladığı şeyi hem kullanmakta ve hem de onun ürünlerinden yararlanmaktadır.

 

            Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere bir şeyin sadece kullanılmak üzere kiralanması adi kira, o şeyin kullanılmasıyla birlikte semerelerinden- ürünlerinden de faydalanılması hakkı veren sözleşme hasılat kirasıdır.

 

            Kira sözleşmesi, sözleşme serbestisi hükümlerine göre yazılı olabileceği gibi sözlü de olabilir. Yasa, herhangi bir şekil şartı öngörmemiştir.

 

Kira sözleşmesinin unsurları:

 

            a-Taraflar: İster adi kira isterse ürün kirası olsun sözleşmenin kurulması için iki tarafın olması, kiraya veren ve kiracı şarttır. Taraflardan biri bir şeyin kullanılmasını değer tarafa bırakır, karşı tarafta buna karşılık belli bir bedel ödeme yükümü altına girer. Kiraya verenin kiralanan şeyin maliki olması şart değildir. Bir kimse sahibi olmadığı taşınır veya taşınmaz bir malı bir başkasına kiraya verebilir. Tarafların sözleşme yapma ehliyetine sahip olması gerekir.

 

            b-Konusu: Kiraya verilen şey taşınır veya taşınmaz bir mal olabilir. Dolayısıyla kiraya verilen şeyin ne olduğu sözleşmeye yazılır. Adi kira veya ürün kirası ise belirtilir. Açıkça belirtilmemiş olsa dahi işin mahiyetinden bu anlaşılır.

 

            c-Süresi: Kira sözleşmesi, Borçlar Kanununun cü maddesine göre belirli veya belirli olmayan bir süre için yapılabilir.

 

            Kararlaştırılan sürenin geçmesiyle herhangi bir bildirim olmaksızın sona erecek kira sözleşmesi belirli sürelidir. Diğer kira sözleşmeleri ise belirli olmayan bir süre için yapılmış sayılır.

 

            d-Kira bedeli: Kiralanan şeyin, aylık, yıllık yada aylık kira bedeli sözleşmede belirtilir. Ayrıca kira bedelinin ne şekilde ve ne zaman ödeneceği sözleşmeye yazılır.

 

            e-Kiralanan ile birlikte kullanıma verilen demirbaşlar varsa bu demirbaşların neler olduğu sözleşmeye yazılır. Sözleşme ile birlikte yapılan tahliye taahhütleri geçersizdir.

 

Kiraya verenin borçları:

 

            Borçlar Kanununun ci maddesine göre kiraya verenin borçları şöyle düzenlenmiştir. Kiraya veren kiraya verdiği şeyi sözleşmede belirtilen tarihte kiracıya teslim etmek zorundadır.

 

           Kanunun ilgili maddesine göre: “Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Bu hüküm, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı aleyhine değiştirilemez. Diğer kira sözleşmelerinde ise kiracı aleyhine genel işlem koşulları yoluyla bu hükme aykırı düzenleme yapılamaz.”

 

            Kiralananla ilgili zorunlu sigorta, vergi ve benzeri yükümlülüklere kiraya veren katlanır. Ancak sözleşme ile bunun aksi düzenlenebilir.

 

            Kiraya veren, kiralananın kullanımıyla ilgili olmak üzere, kendisi veya üçüncü kişi tarafından yapılan giderlere katlanmak zorundadır. Özellikle kiraya verilenin konut ve çatılı işyeri olması durumlarında kiralananın bütünüyle ilgili giderler kiraya verene aittir. Çatı tamiri, baca tamiri, kalorifer döşenmesi, kapı pencere, döşeme tamiri gibi kalıcı giderlere kiraya veren katlanır. Ancak sözleşme serbestisi kuralı gereğince bunun aksi sözleşmeye şart olarak yazılabilir.

 

            Kiralananın teslimi anında görülen önemli ayıplardan kiraya veren sorumludur. Kiralananın kapısının kırık olması, lavabo veya banyo küvetinin eksik olması gibi. Kiralayan kiralanandaki ayıplı durumun uygun bir süre içinde giderilmesini kiraya verenden ister. Uygun süre içinde ayıp giderilmezse kiracı, ayıbı kiraya veren hesabına giderebilir ve bundan doğan alacağını kira bedelinden indirebilir veya kiralananın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteyebilir.

 

Ayıbın verilen sürede giderilmemesi halinde kiracı sözleşmeyi feshedebilir.

 

Kiracı, kiralananın kullanımını etkileyen ayıpların varlığı halinde, bu ayıpların kiraya veren tarafından öğrenilmesinden ayıbın giderilmesine kadar geçen süre için, kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını isteyebilir. ( B.K. md. )

 

Kiraya veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe kiralananın ayıplı olmasından doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür.

 

Bir üçüncü kişinin kiralananda kiracının hakkıyla bağdaşmayan bir hak ileri sürmesi durumunda kiraya veren, kiracının bildirimi üzerine davayı üstlenmek ve kiracının uğradığı her türlü zararı gidermekle yükümlüdür. ( B. K. Md. )

 

Kira sözleşmesinin kurulmasından sonra kiralanan şey herhangi bir sebeple el değiştirirse, yeni malik kira sözleşmesinin tarafı olur. Eski malikin kiracıya karşı sahip olduğu bütün hakları yeni malik kullanabilir.

 

Kiracının borçları:

           

            Kiracının asli borcu kira bedelini zamanında ödemektir. Kiracı, aksi kararlaştırılmamışsa kira bedelini ve yan giderlerini her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür.

 

            Kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel olan kira bedelini veya yan gideri borcunu ifa etmezse, kiraya veren kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda sözleşmenin feshedileceğini bildirir.

 

            Kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Konut ve çatılı işyeri kiralarında otuz günlük süre içinde kira ve yan giderler ödenmediği takdirde kiraya veren sözleşmenin bozulmasını mahkemeden ister.

( B.K. md. )

 

            Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak ve özenle kullanmak, kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişilerle ve komşulara gerekli saygıyı göstermek zorundadır. Kiracının bu yükümlülüğüne aykırı davranması halinde  kiraya veren, en az otuz gün süre vererek kiracısından sözleşmeye aykırılığın giderilmesini, aksi halde sözleşmeyi bozacağını  yazılı olarak ihtar eder. İhtara rağmen kiracı sözleşmeye aykırı davranışları sürdürmeye devam ederse sözleşmenin bozulmasını isteyebilir.

 

            Konut ve çatılı işyeri kirasında kiracı kiralanana kasten ağır bir zarar verirse ve bu durum komşuları için çekilmez bir hal alırsa kiracıya verilecek sürenin de bir işe yaramayacağı anlaşılırsa bu durumda kiraya veren yazılı bir bildirimle kira sözleşmesini hemen bozabilir.

 

            Kiracı, kiralananın olağan kullanımı için gerekli temizlik ve bakım giderlerini ödemekle yükümlüdür. ( B.K. md. )

 

            Kiracı, kiralananda sonradan ortaya çıkan ve kendisinin gidermekle yükümlü olmadığı ayıpları kiraya verene gecikmeden bildirmek zorundadır. Aksi takdirde bundan doğan zarardan sorumlu olur.

 

            Kiracı, kiralananın ayıplarının giderilmesine yada zararların önlenmesine yönelik çalışmalara katlanmak zorundadır.

 

            Kiracı, bakım, satış yada sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür.

 

            Kiraya veren, kiralananda, kira sözleşmesinin feshini gerektirmeyen ve kiracıdan katlanması beklenebilecek olan yenilik ve değişiklikler yapabilir. Bu yenilik ve değişiklikleri yaparken, kiraya veren, kiracının menfaatlerini gözetmekle yükümlüdür.

 

            Kiracı da, kiraya verenin yazılı onayını alarak kiralananda yenilik ve değişiklik yapabilir. Yenilik ve değişikliklere onay veren kiraya veren, sözleşme bitiminde kiralananın eski hale getirilmesini isteyemez.  Yazılı onay ile bunun aksi kararlaştırılabilir.

 

Kiracının kiracısı olabilir mi?

 

            Borçlar Kanununun ci maddesi buna izin vermektedir. Kiracı, kiraya verene zarar verecek bir değişikliğe yol açmamak koşuluyla, kiralananı tamamen veya kısmen başkasına kiraya verebileceği gibi, kullanım hakkını da başkasına devredebilir.

 

            Kiracı konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiraya verenin yazılı izni olmadıkça, kiralananı başkasına kiralayamayacağı gibi, kullanım hakkını da devredemez. Kiraya veren, işyeri kiralarında haklı bir sebep olmadıkça bu rızayı vermekten kaçınamaz. İşyeri kiralarında devreden kiracı, kira sözleşmesinin bitimine kadar ve en fazla  iki yıl süreyle devralanla birlikte sorumlu olur.

 

            Alt kiracı, kiralananı kiracıya tanınandan başka biçimde kullandığı takdirde kiracı, kiraya verene karşı sorumlu olur.

 

            Kiralayan, kiralananı kullanmasa bile kira sözleşmesi devam ettiği sürece kira bedelini ödemekle yükümlüdür.

 

            Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre devam eder.  Kiraya veren ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir kiracı bulduğu takdirde kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları sona erer.

 

Kira sözleşmesinin sona ermesi:

 

            Kira sözleşmesi belirli bir süre için yapılmışsa bu sürenin bitimi ile kira sözleşmesi kendiliğinden sona erer.

 

            Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde taraflardan her biri, daha uzun bir fesih bildirim süresi veya başka bir fesih dönemi kararlaştırılmış olmadıkça, yasal fesih dönemlerine ve fesih bildirim sürelerine uyularak sözleşmeyi feshedebilir. Fesih dönemi olarak, kira sözleşmesinin başlangıç tarihi esas alınır. Konut ve çatılı işyeri kiralarında fesih için yazılı bildirim şartı aranır. ( B.K. md. )

 

            Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hale getiren önemli sebeplerin ortaya çıktığı hallerde, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir.

 

            Kiracının iflası halinde kiraya veren, işleyecek kira  bedelleri için güvence verilmesini isteyebilir. İflas masasına yazılı olarak başvurarak uygun bir süre tayin eder. Bu süre içinde iflas masası tarafından kendisine güvence verilmezse sözleşmeyi hemen feshedebilir.

 

            Kiracının ölümü halinde mirasçıları, yasal fesih süresine uyarak sözleşmeyi feshedebilir.

 

Kiralananın geri verilmesi:

 

            Kiracı kiralananı ne durumda teslim almışsa, kira sözleşmesinin bitiminde o durumda geri vermekle yükümlüdür. Kullanmadan doğan eskime ve bozulmalardan kiracı sorumlu değildir. Aksi halde kiralanana verdiği zararlardan sorumludur.

 

Kiraya verenin hapis hakkı:

 

            Taşınmaz kiralarında kiraya veren, işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan altı aylık kira bedeli ile yan giderlerinin güvencesi olmak üzere, kiralananda bulunan kiracıya ait haczedilebilen taşınır malları üzerinde hapis hakkına sahiptir. Kiraya verenin üçüncü şahısların taşınır malları üzerinde hapis hakkı yoktur.

 

            Aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez. ( monash.pw )

 

            Kiraya veren, kira sözleşmesini, kendisi, eşi alt ve üst soyu veya kanunen bakmakla yükümlü olduğu kişilerin ihtiyacı halinde veya kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde fesih dönemine uyularak belirlenen tarihten başlayarak bir ay içinde sulh hukuk mahkemesinde dava açarak sona erdirebilir. ( B.K. md. )

 

AV. EROL TÜRK

Kaynakça:

monash.pwğlu Muhtelif Akitler

Prof. monash.pwy Borçlar Hukuku

Prof. monash.pwdeoğlu Borçlar Hukuku

Yeni Borçlar Kanunu

Not. Yazarın izni olmadan bu makale kullanılmaz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır