jack kerouac yolda alıntılar / Gizemli, Mistik ve Çılgın Hayatıyla ; Jack Kerouac'dan 10 Hayatı Sorgulatacak Söz

Jack Kerouac Yolda Alıntılar

jack kerouac yolda alıntılar

İnsan için feryat eden yazar Jack Kerouac’tan alıntılar

İnsan için feryat eden yazar Jack Kerouac’tan alıntılar

Özel İçerik

jack kerouac

O, “Beatlerin Kralı” gibi pek çok iddialı sıfatla anılıyor. Hayatı zorlu bir yolculuk olan Keoruac, bedenini de, zihnini de sürekli yolda tutmuş. Tüm bunların gölgesinde de çift dilli, kültürlü bir yazar oluyor. Bir yazar olarak anılana kadar da ailesinden başlayan çok sıkıntı yaşıyor. Giderek yalnızlaşan Keoruac’ı işte bu sıkıntılar “insan için feryat eden” bir yazara dönüştürüyor…

İşte 47 yıllık yaşamına nice eserler sığdıran bu ilginç yazarın bugün doğum günü. Kerourac’ı, eserlerinden enfes alıntılarla anıyoruz…

İnsan için feryat eden yazar Jack Kerouac’tan alıntılar

- Ben düşünmekten yoruldum, benim yerime de düşünür müsün? Benim yerime ilgilenir misin insanlarla, yalanla, ihanetle, yalnızlıkla? Geceleri birdenbire bastıran sağanak yağışlı korkuları alır mısın yamacımdan? Gündüz gözüyle sevemiyorum kimseyi. Yüreğimdeki bu düğümü çözebilir misin?

(Zen Kaçıkları)

*

- İnsanlardan uzaklaşırken arkana bakıp da onları yavaş yavaş gözden kaybolan birer leke olarak gördüğünde kapıldığın o duygu nedir? Fazlasıyla büyük olan dünyanın bizi içine yuvarlamasıdır, vedadır bu.

(Yolda)

*

- Annem bir seferinde demişti ki, “Erkekler kadınların dizlerine kapanıp af dilemedikçe bu dünyaya huzur gelmez!”

(Yolda)

İnsan için feryat eden yazar Jack Kerouac’tan alıntılar

- Ama bütün o kötü zamanları da düşünün: Koca bir liste dolusu kötü zamanım var, ki iyi zamanları yaratanlar da bunlar.

(Yeraltı Sakinleri)

*

- Yaşam yazılacak bir şiirdi ve beklemezdi..

(Yolda)

*

- Rahatsız bir yatakta özgürce uyumak, rahat bir yatakta tutsak olarak uyumaktan daha iyidir.

(Zen Kaçıkları)

*

- İşin aslı şu, ölmekteyiz, bütün yaptığımız ölmekten ibaret; ama yine de yaşıyoruz.

(Yolda)

İnsan için feryat eden yazar Jack Kerouac’tan alıntılar

- Sizi yolculuğa çeken yolun sonu değil, yolun kendi de olabilir. Belki sadece gitmeyi seviyorsunuzdur.

(Yolda)

*

- Kayıplarını telafi etme derdindeydi, yenilgilerinin sonu yoktu, hayat böyle devam edecekti.

(Yolda)

*

- Dünyada yaşam tatsız; ama gidecek yer yok.

(Zen Kaçıkları)

İnsan için feryat eden yazar Jack Kerouac’tan alıntılar

- Çünkü benim ilgimi çeken insanlar deli olanlardır, yaşamak için deli olan, konuşmak için deli olan, her şeye aynı anda ihtiras duyan, hiçbir zaman esnemeyen ya da sıradan bir şey söylemeyen...

(Yolda)

*

- Artık gidebilirsin; benim balonum var.

(Yeraltı Sakinleri)

*

- Herkesi bağışladım, kendimi bıraktım.

(Yolda)

*

Kaynak: kulturservisi.com

*

Instagram: biyografivekitap

kitapyazarfransızcadoğum günüingilizce

Google News ile Takip Et
  • Bilim
  • Felsefe
  • Kitap
  • Aşk
  • Zeka
  • Bilgelik
  • Hayat
  • Eğitim
  • Arkadaşlık
  • Aile
  • Mutluluk
  • Umut
  • Dini
  • İlişki
  • İlham
  • Mutluluk ve zevkten kendilerinden geçmişçesine dans ediyorlardı sokaklarda, bense ilgimi çeken insanlar söz konusu olduğunda hep yaptığım gibi peşlerinden sürükleniyordum, çünkü benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyen, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcekler çizerek patlayan ve en ortalarındaki mavi ışığı görenlere, "vay canına!" dedirten o muhteşem sarı patlayıcılar gibi yanan, yanan, yanan insanlar.
  • Kutsal,kutsal,kutsal,kutsal..Hipodrom kutsal mı? At kutsal mı? Sen kutsal mısın papaz? Ben kutsal mıyım ha? Cehennem kutsal mı?
  • Kutsal,kutsal,kutsal,kutsal..Hipodrom kutsal mı? At kutsal mı? Sen kutsal mısın papaz? Ben kutsal mıyım ha? Cehennem kutsal mı?
  • Güneş kızıla bürünürken uyandım; ve bu, hayatımdaki belirgin vakitlerden biriydi, kim olduğumu bilemediğim tuhaf bir andı... Yuvamdan çok uzakta, yolculuktan usanmış ve bitkin bir halde, hiç görmediğim ucuz bir otel odasındaydım; dışarıdaki buharın tıslamasını, otelin eski ahşabının gıcırtısını, üst kattaki adımları ve bütün o mahzun sesleri işitirken çatlaklarla dolu yüksek tavana baktım ve yaklaşık on beş olağan dışı saniye boyunca kim olduğumu gerçekten bilmiyordum. Korkmamıştım, sadece başka biriydim, bir yabancıydım ve bütün yaşamım geçmişten bana uzanan ellerle dolu bir yaşamdı: bir hayaletin yaşamı...
  • Otogarların zemini ülkenin her yerinde aynı; izmarit, tükürük ve sadece otogarların sahip olduğu bir hüzünle kaplı.
  • Eriyen şeylerden bir okyanustu halimiz boğulmaktı, içinde yüzebilirdim; bütün o zenginlikten korktum ve bakışlarımı çevirdim.
  • Yolda’dan Alıntılar-Jack Kerouac

    * Amerika’nın ortasında, gençliğimin Doğusu ile geleceğimin Batısını ayıran çizgideydim; belki de olanlar bu yüzden tam orada ve o zaman oldu, o garip kızıl öğleden sonra.

    * Sırtüstü uzanmış, gözlerimiz tavanda yatıyor ve Tanrı’nın hayatı bu kadar acıklı kılarken ne planladığını düşünüyorduk.

    * İşinde sorunları olmasına ve sivri dilli bir kadınla kötü bir aşk hayatı yaşamasına rağmen, en azından gülmeyi nerdeyse dünyadaki herkesten daha iyi öğrenmişti.

    * Kaybettiği her şeyi geri alma derdindeydi, kayıplarının sonu yoktu, hayat sonsuza kadar böyle devam edecekti.

    * Onunla bir geceyi daha dünyadan gizlenerek geçirmeye karar verdim, sabah ne olacaksa olurdu.

    * Terry’ye, gidiyorum dedim. Bütün gece bunu düşünmüş ve kabullenmişti. Bağda duygusuz duygusuz öptü beni; ardından da asma sırasının yanından ilerlemeye koyuldu. Birkaç adım attıktan sonra dönüp son kez birbirimize baktık, aşk bir düellodur çünkü.

    * Ekimde yuvaya dönüyordum. Ekimde herkes yuvaya döner.

    * Huzur aniden gelecek ve geldiğini fark etmeyeceğiz.

    * İnsanlara kendi şaşkınlığımdan başka verecek şeyim yoktu.

    * Hayattaki her şey, hayatın bütün yüzleri aynı küf kokulu odada toplanıyordu.

    * Gecenin ortasında bir şeye karar vermeye çalışan ve önlerindeki karanlıkta geçmiş yüzyılların tüm ağırlığını taşıyan üç yeryüzü çocuğuyduk biz.

    * Yolculuğumuzun başında yağmur çiseliyordu ve esrarengiz bir hava vardı. Büyük bir sis destanına tanık olacaktık anlaşılan. ”Hey!” diye bağırdı Dean. “Gidiyoruz işte!” direksiyona abanıp gazladı; havasını bulmuştu, herkes farkındaydı. Hepimiz keyifliydik, karmaşayı ve anlamsızlığı arkada bıraktığımızın, zamanla ilgili tek ve yüce işlevimizi yerine getirmekte olduğumuzun farkındaydık: hareket etmek. Ve hareket ettik!

    * Sonunda çıkıp yalnız başıma rıhtıma yürüdüm. Çamurlu kıyıya oturup Mississippi Nehri’ni incelemek istiyordum; bunun yerine bir tel örgüye burnuma dayayıp öyle bakmak zorunda kaldım nehre. İnsanları nehirlerinden ayırmaya başlarsanız ne kalır geriye? Bürokrasi…

    * Otuz beş sent ödeyip eski filmler gösteren bir sinemaya girdik, balkona yerleştik ve sabah kovulana kadar bir yere kıpırdamadık. O sinemadakilerin hepsi yolun sonuna gelmiş insanlardı: bir söylenti üzerine araba fabrikalarında çalışmaya gelmiş Alabamalı bitik zenciler; yaşlı beyaz serseriler; şaraplarını yanlarında taşıyan, yolun sonuna varmış uzun saçlı zamane gençleri; orospular; sıradan çiftler ve yapacak işi, gidecek yeri, inanacak kimsesi olmayan ev kadınları. Detroit elekten geçirilse bundan daha bitik bir topluluk elde edilemezdi.

    * 1942’de dünyanın gelmiş geçmiş en iğrenç oyunlarından birinin yıldızıydım. Denizci olarak Boston’da bulunuyordum, Scollay Meydanı’ndaki Imperial Cafe’ye içmeye gitmiş, altmış bardak bira devirdikten sonra tuvalete kapanmış ve klozete sarılıp uyumuştum. Gece boyunca en az yüz denizci ve çeşit çeşit insan gelip, ben tanınmaz bir şekilde topraklaşana kadar üstüme her türlü duygusal pisliklerini saçmışlardı. Ne fark eder ki? İnsanların dünyasında adsız olmak cennette ünlü olmaktan iyidir. Cennet nedir ki zaten? Yeryüzü nedir? Hepsi zihnimizde.

    * Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Hiçliğin altüst olmuş gölünde ufak dalgalarız.

    * Bir gün çocuklarımızın merakla, anne babalarının inişsiz çıkışsız, düzenli, resimlerin dondurduğu gibi durağan hayatlar yaşadıklarını, sabahları kalkıp hayatın kaldırımlarını gururla adımladıklarını sanarak, bizim esas yaşantılarımızın, esas gecelerimizin hırpani deliliğini, bitikliğini, cehennemini ve o anlamsız yol kâbusunu akıllarının ucundan bile geçirmeden bakacakları fotoğraflardı bunlar. Hepsi sonsuz ve başlangıçsız bir boşluğun içinde.

    *dean tam beş dakika lokantanın önünde dikildikten sonra içeri girip yerine oturdu. “eee,” dedim “dışarıda ne yapıyordun öyle yumrukların sıkılı? bana sövüp böbreklerim hakkında yeni espriler mi düşünüyordun?”
    dean sessiz sessiz başını salladı. “hayır oğlum, hayır oğlum, tamamen yanılıyorsun. öğrenmek istiyorsan söyleyeyim.”
    “söyle söyle, çekinme.” bütün bunları söylerken kafamı yemekten kaldırmadım. kendimi hayvan gibi hissediyordum.
    “ağlıyordum,” dedi dean.
    “yok canım, daha neler! sen hiç ağlamazsın ki!”
    “öyle mi dersin? neden ağlamazmışım?”
    “ağlayacak kadar canın yanmaz da ondan.*“arabayla uzaklaşırken arkanızda bıraktığınız insanların düzlükte ufalarak nokta haline gelip kaybolduklarını gördüğünüz anda hissettiğiniz o duygu nedir? fazlasıyla büyük bu dünya, bizi ezip geçiyor duygusudur bu; ve vedadır. ama biz yine de gökyüzünün altında bir sonraki çılgın maceraya doğru koşarız” (s.163)

    *“ölmüşsen ölmüşsündür zaten, hepsi bu”diye cevap verdi. odasında, psikanalistiyle birlikte kullandıklarını söylediği bir zincir takımı vardı: narkoanaliz yapmayı deniyorlarmış, ihtiyar boğa’nın, derinlere doğru indikçe kötüleşen yedi ayrı kişiliği olduğunu keşfetmişler. en sonuncusu gözü dönmüş bir geri zekâlı, ortada ise başkalarıyla beraber kuyrukta bekleyen ve, “bazıları piçtir, bazıları değil, bütün mesele bu,” diyen ihtiyar bir zenci. (s.152)

    *ya işte böyle, günbatımı olunca bazen nehir kenarındaki yıkık iskeleye oturur, göz alabildiğine uzanan gökyüzünü seyreder, inanılmayacak kadar büyük tek bir tümsek halinde batı kıyısı’na doğru yuvarlanan o toy toprakların, başını alıp giden yolların ve sonsuzlukta oturup hayal kuran insanların varlığını hissederim, derim ki çocuklar ağlıyordur şimdi, ağlamalarına izin verilen yerde, o gece gökte yıldız olmayacak, tanrı ayıcık pooh’dur, bilmez misiniz?

    *az sonra esaslı bir gece çökecek, dünyayı kutsayan, bütün nehirleri karartan, tepeleri sarıp sarmalayan, son kıyıyı da kaplayan gece, ve kimse kimseye ne olacağını bilmeyecek, yaşlanmanın çaresiz sefaletinden başka, işte o zaman dean moriarty gelir aklıma, ardından ihtiyar dean moriarty, bulamadığımız baba, ve gene dean moriarty. (314)

    nest...

    oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır