kadının eşine görevleri / Karı Kocanın Karşılıklı Görevleri - Akademik Akıl

Kadının Eşine Görevleri

kadının eşine görevleri

Karı Kocanın Karşılıklı Görevleri

33,9K

Bütün peygamberlerin ve bütün mukaddes kitapların ortak hedefi, tüm insanların mutlu olmalarıdır. Hedeflenen bu mutluluğun gerçekleşmesi için, yerine getirilmesi gereken çeşitli görevler vardır. Aile ocağında karı kocanın birbirlerine karşı olan görevleri, bu alanda önemli bir yer tutmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de bir ayette, bu konuya şöyle işaret edilmektedir:

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Kendilerinde huzur bulmanız için, kendi türünüzden eşler yaratması ve böylece aranızda derin bir sevgi ve şefkat var etmesi de, Allah’ın ayetlerinden/delillerindendir. Muhakkak ki bunda, düşünen bir halk için çıkarılması gereken dersler vardır.”[1]

Karı kocayı aynı türden yaratan Allah, aralarında sevgi ve merhameti oluşturmakta ve onlara, soylarının devamı için oğullarla torunları nasip etmektedir.[2] İnsan nesli, bu şekilde devam etmektedir. Allah’ın Kur’ân’da haber verdiği bu saygı, sevgi, huzur, saadet ve mutluluğun aile ocağında oluşması ve oğullarla torunlara böyle bir ortamın hazırlanması için, karı kocanın birbirlerine karşı olan görevlerini Allah ile peygamberin haber verdiği şekilde bilinçli olarak, dürüst bir şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Ancak onların birbirlerine karşı olan görevlerini yerine getirmeleri neticesinde, toplumun en küçük kurumu ve aynı zamanda temel taşı olan aile, sağlıklı bir yapıya kavuşabilmektedir. Bunun için her kişi, önce kendi görevlerinin ne olduğunu öğrenmeye çalışmalı ve bu görevleri yerine getirme çabası içerisinde bulunmalıdır.

Erkek, genel bir kural olarak ailenin büyüğü durumundadır. Kur’ân’ın çeşitli ayetlerinde buna işaret edilmektedir:           

وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ

“Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşru hakları vardır. Ancak erkeklerin, kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.”[3]

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ

“Erkekler, kadınların koruyup koruyucularıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler, ailenin geçimini temin etmek için kendi mallarından harcamaktadırlar. İyi kadınlar, eşlerine karı itaatkârdırlar; Allah’ın kendilerini koruması sayesinde, onlar da gaybı korurlar.”[4] 

Bu ayetlerden anlaşıldığına göre ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de “Erkek, aile fertlerinin yöneticisidir”[5] diye buyurduğuna göre erkek, aile ocağının yöneticisidir. Ancak erkek, çeşitli nedenlerden dolayı aile ocağını yönetmekten aciz olduğu veya kadın bu konuda daha başarılı olduğu durumlarda, kadın bu görevi üstlenmektedir. Ayrıca Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, “Kadın, eşinin evinin ve çocuklarının yöneticisidir”[6] anlamındaki hadisinde de haber verildiği gibi, kadının aile içinde yönetim sorumluluğu vardır. Aslında kadın ve erkek, bir nevi görev taksimini yaparak aileyi yönetmektedirler. Esas olan, aralarındaki dürüstlük samimiyettir. Psikolojik yapı gereği kadın, kocası tarafından sevilince ve erkek, hanımından saygı görünce mutlu olur.

Bu ve benzeri ayetlerde dikkat çekilen diğer bir husus ise erkek, kadının koruyup kollayıcısı, reisi ve büyüğü olarak onun ihtiyaçlarını temin etmek mecburiyetindedir. Bu konuda bilgi veren başka bir ayet şöyledir:

وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ

“Anneler, istedikleri zaman/normal olarak bebeklerini tam iki yıl emzirirler. Annelerin yiyeceği ve giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir.”[7]

Buna göre erkek, aile fertlerinin olduğu gibi kadının da yeme, içme, giyinme, barınma, ısınma, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlarını temin etmek mecburiyetindedir. Aile reisi olarak erkeğin, bunları temin etmek için çalışması, insani bir görev ve dini bir sorumluluktur. Aynı zamanda erkeğin bunları temin etmek için çalışması, dini açıdan ibadet olarak kabul edilmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de bu konuda söylediği pek çok hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şöyledir: 

            “Bir adamın harcadığı paraların en değerlisi, kendi aile fertleri için harcadığı paradır.”[8]

            “Senin, hayır yollarında harcadıklarının en sevap olanı, kendi ailenin ihtiyaçları için harcadığın paradır.”[9]

            “Allah’ın rızasını gözeterek kendi ailenin ihtiyacı için harcadığın nafakadan, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan bile mükâfat göreceksin.”[10]

            “En büyük sevap, insanın kendi aile fertleri için harcadığı paranın sevabıdır.”[11]

            “Bir kişi, sevabını Allah’tan beklemek suretiyle kendi aile fertleri için harcamada bulunduğu zaman, yaptıkları, kendisi için sadaka olur.”[12]

            “Malından kendi ihtiyaçların için harcaman, senin için bir sadakadır. Kendi aile fertlerinin ihtiyaçları için harcaman, senin için bir sadakadır. Kendi eşinin ihtiyaçları için harcaman, senin için sadakadır.”[13]

            “Eşinin, senin malından yemesi, senin için sadakadır.”[14]

            “Kendi nefsinin ihtiyaçlarını karşılaman, senin için bir sadakadır. Kendi çocuğuna yedirip içirmen, senin için bir sadakadır. Kendi eşine yedirip içirmen, senin için bir sadakadır. Çalıştırdığın işçine/hizmetçine yedirip içirmen, senin için bir sadakadır.”[15]

Bu ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre, erkeğin hanımına ve diğer aile bireylerine bakması, onlarla ilgilenmesi ve onların ihtiyaçlarını temin etmesi, kendisi için sevap sayılmaktadır. Hatta insanın bu yoldaki harcamaları, yaptığı harcamaların en hayırlısı olarak değerlendirilmektedir. Bir erkeğin, kendi hanımına bu şekilde bakmasının, onun ihtiyaçlarını temin etmesinin minneti de söz konusu olamaz. Çünkü bunlar, onun asli görevlerindendir. Önemi nedeniyle Hz. Muhammed (s.a.v.), “İnsanın, bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerini ihmal etmesi, günah olarak kendisine yeter”[16] diyerek, insanın, geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kişileri ihmal etmesinin büyük bir günah olduğunu haber vermiştir. 

Hz. Muhammed (s.a.v.), erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde haklarının olduğunu haber vermiştir.[17] Sahabeden biri Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, “Bir hanımın, eşinin üzerinde ne gibi hakları vardır?” diye sormuş. Hz. Muhammed (s.a.v.), onun bu sorusuna karşı şu cevabı vermiştir: “Yediğin gibi ona yedirmen, giydiğin gibi ona giydirmen, onun yüzüne vurmaman, ona kötü söz söylememen ve onun yatağını terk etmen gerektiği zaman, evin içinde terk etmen.”[18]

Yüce Allah erkeklere, “Hanımlarla hoş geçinin”[19] demek suretiyle, erkeğin hanımı ile iyi geçinmesini emretmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de, “İman bakımından en kâmil olan müminler, ahlakı en güzel olanlardır ve sizin en hayırlınız, hanımına hayırlı olanınızdır ”[20] diyerek, eşine iyi davranarak ona hayırlı muamelelerde bulunan erkeklerin, hayırlı insanlar olduğunu açıklamıştır. O, erkeklerin hanımlarını dövmelerini yasaklamış[21] ve hanımını döven erkeklerin hayırlı kimseler olmadıklarını söylemiştir.[22] Hz. Aişe (ö. 95/) validemiz de, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, hiçbir eşini dövmediğini ve onlara el kaldırmadığını haber vermiştir.[23] Bu konu ile ilgi diğer bazı hadislerde de şöyle buyurmuştur:

“Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları, ahlakı en güzel olanları ve eşine en yumuşak davrananlarıdır.”[24]

“Sizin hayırlınız, eşine ve aile bireylerine hayırlı olanınızdır. Ben, bu konuda sizin en hayırlınızım.”[25]

Hz. Muhammed (s.a.v.), veda hutbesinde çeşitli konulara değinmiştir. O, bu hutbede kadınlar hakkında da şu açıklamalarda bulunmuştur:

“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’a karı gelmekten sakınmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onları eş olarak Allah adına söz vererek helal edindiniz.”[26]

Muhammed İkbal, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, “Bana dünyada üç şey sevdirildi: Namaz, kadın ve güzel koku”[27] anlamındaki hadisi izah ederken, kadını bir hizmetçi olarak görmemenin gerektiğini, böyle yanlış bir anlayışın İslam dini ile hiç bağdaşmadığını dile getirmeye çalışmıştır.[28]

Çok güzel konuşan Esma binti Yezid, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilk biat eden Medineli hanımlardan biriydi. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) huzuruna çıkar, kadınların sormaya çekindikleri konuları ona rahatlıkla sorardı. Sevgili peygamberimiz de Esma’yı takdir eder, utanma duygusunun dinlerini öğrenmeye engel olmadığını söyleyerek Medineli hanımları överdi. Esma hatun, Hz. Muhammed’den (s.a.v.) seksen bir hadis rivayet etmiştir. Bir gün sahabe hanımlar, onu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) göndermişler. Esma, onun huzuruna çıkınca şunları söyledi:

“Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah! Ben, sana kadınların elçisi olarak geldim. Allah, seni bütün erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz, sana ve senin Rabbine iman ettik. Kadın olduğumuz için, eşimizin evinde oturur, ona karılık yapar ve çocuklarını karnımızda taşırız. Erkekler ise, Cuma namazı kılmak, camiye ve cemaate gitmek, hastaları ziyaret etmek, cenazelerde bulunmak, birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda bize üstünlük sağlamış bulunuyorlar. Bütün bunların en önemlisi, Allah yolunda cihada çıkmaktır. Erkekler, bu türlü görevler nedeniyle evden çıktıkları zaman, kadınlar olarak biz, onların mallarını koruruz, iplik eğirip onlara elbise yaparız, çocuklarını besleriz. Buna göre biz kadınlar, erkeklerin bu ve benzeri konularda kazandıkları hayır ve sevaplara ortak olamaz mıyız?” Esma’nın bu sözlerini pek beğenen Hz. Muhammed (s.a.v.), ashabına dönerek, “Siz, bir kadından din konusunda sorduğu bir soruda bundan daha güzel bir söz işittiniz mi?” diye sormuş. Sonra da Esma’ya dönerek ona şunları söylemiştir:

“Ey hanım! İyi anla ve seni buraya gönderen hanımlara da iyice anlat ki, bir kadının kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu kazanması, sevap bakımından o saydığın üstünlüklerin hepsine denktir.”[29] Bu olaydan sonra Esma, kadınların hatibi anlamında “Hatibetu’n-Nisa” lakabıyla anılmıştır.[30] Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu olayda anlattığı, kadının kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu kazanması olayı, aile hayatının mutluluğunda son derece etkili olan bir faktördür. Bu nedenle olacak ki o, başka hadislerde de bu olayın önemi üzerinde durup bu konuda açıklamalarda bulunmuştur: “Hangi kadın kocasının hoşnutluğunu kazanarak vefat ederse, Allah ondan razı olur”[31]

Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Hepiniz birer çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz. Devlet amiri bir çobandır. Adam, ehli (aile bireyleri) arasında bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Kadın, kocasının evinde bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. Hizmetçi, hizmet ettiği kişinin malı içerisinde bir çobandır ve çobanlığından sorumludur. (Evet) hepiniz çobansınız ve çobanlığınızdan sorumlusunuz.”[32] Bu hadiste de belirtildiği gibi kadın, kocasının evinde bir çoban konumundadır ve çobanlığından sorumludur. Onun malını, canını, neslini, namusunu korumak mecburiyetindedir ve bu konularda kocasına karşı herhangi bir hıyaneti olmamalıdır. Bunun yanında Hz. Muhammed (s.a.v.) kadının, kocasının uygun görmediği kimseleri evine almamasının gerektiğini de vurgulamıştır.[33]

Hz. Muhammed (s.a.v.), veda hutbesinde sosyal içerikli çeşitli konularda açıklamalarda bulunmuştur. Önemi nedeniyle kadınlarla ilgili ve kadın hakları konusunda da geniş bilgi vermiştir. O, veda hutbesinde kadınlarla ilgili açıklamalarının bir bölümünde şöyle söylemiştir:

“Dikkat ediniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, onların yataklarınıza ihanet etmemeleri ve sevmediğiniz kimseleri evinize almamalarına dikkat ediniz! Onların sizin üzerinizdeki hakları ise, giyecek ve yiyecek hususunda onları mahrum etmemenizdir.”[34]

Karı kocanın karşılıklı görevleri, birbirlerini tamamlayan bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Kadının, kadınlık görevini yerine getirmek suretiyle kendisi kocasına beğendirmeye, ona güven vermeye çalışması gerektiği gibi,[35] erkeğinde karşılıklı güven, saygı ve sevgiyi oluşturmak için çaba sarf etmesi icap eder. Çünkü evlilik, karı kocanın karşılıklı saygı, sevgi, sadakat ve birbirlerine verecekleri güven ile yürür.[36]

Sonuç olarak karı koca, birbirine karşı dürüst olmalı. Karşılıklı samimiyet ve dürüstlük, iki tarafı da mutlu eder. Erkek, karısının geçimini temin etmek ile sorumludur. Kadının böyle bir sorumluluğu yoktur. Erkek çalışır, hem kendine hem de karısına bakar. Kadın çalışıyorsa, kazancı kendisine aittir. Kazancını harcamada serbesttir. Bu gibi konular, evlenmeden önce konuşulmalıdır. Aksi takdirde sonradan problemlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. İdeal olan, kadın ile erkeğin samimiyetle birbirini tamamlamalarıdır. Arada yalan ve hile gibi şeylerin yaşanmaması gerekir. Aksi takdirde birbirlerine olan güveni kaybederler. Güven bitince, her şey biter. Kadın, kocasına karşı eğilip saçlarını onun için süpürge edecek şekilde saygı gösterirse, erkek, karısının incinmemesi için bir çift ayakkabı olup onun ayağına girer.  

Herkese böyle bir mutluluk diler, selam saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.


KAYNAKLAR

[1]er-Rûm 30/

[2]Bkz. el-A’râf 7/; en-Nahl 16/

[3]el-Bakara 2/

[4]en-Nisa 4/

[5] Buhârî, Nikâh, 81; Müslim, İmâre, 20; Ebû Dâvûd, İmâre, 1; Tirmizî, Cihâd,

[6]Buhârî, Nikâh, 81; Müslim, İmâre, 20; Tirmizî, Cihâd,

[7]el-Bakara 2/

[8]Müslim, Zekât, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mâce, Cihad, 4; İbn Hanbel, V,

[9]Müslim, Zekât,

[10] Müslim, Vasiyet, 5.

[11]İbn Hanbel, II,

[12]Buhârî, İman, 41; Müslim, Zekât, 48; Nesâî, Zekât, 60; Tirmizi, Birr, 42, İbn Hanbel, IV,

[13]Müslim, Vasiye, 8; İbn Hanbel, I,

[14]Müslim, Vasiye, 8.

[15]Müslim, Vasiye, 8; İbn Mâce, Ticaret, 1; İbn Hanbel, IV,

[16]Ebû Dâvûd, Zekât, 45; İbn Hanbel, II, , , ,

[17]Tirmizî, Redâ’, 11; Tefsir, 9/1; İbn Mâce, Nikâh, 3; Beyhakî, V,

[18]Ebû Dâvûd, Redâ’, 41; İbn Mâce, Nikâh, 3; İbn Hanbel, IV, , ; V, 5.

[19]en-Nisa 4/

[20]Buhârî, Edeb, ; Tirmizi, Rada’, 11; İbn Hanbel, II, ; Mansur Ali en-Nasıf, et-Tac el-Cami’ li’l-Usul fî Ahadisi’r-Rasûl, Daru İhyai’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut tsz. I,

[21]Buharî, Tefsîr,91/1; Nikâh, 94; Edeb 44; Müslim, Cennet, 49; Tirmizî, Tefsir 91; İbn Mace, Nikâh,

[22]Ebû Dâvûd, Nikâh, 42; İbn Mace, Nikâh, 51, Dârımî, Nikâh,

[23]Müslim, Fezâil, 79; Ebû Dâvûd, Edeb, 4; İbn Mâce, Nikâh,

[24]Müslim, Fedâil, 68; İbn Mace, Nikâh, 50; Tirmizî, Birr, 47, Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra,

[25]el-Emir Alauddin Ali b. Belban İbn Hibbân, Sahihu İbn Hibbân bi Tertibi İbn Belban, thk. Şuayb Arnavut, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut , Nikâh, IX,

[26]Müslim, Hac, ; Ebû Dâvûd, Hac,

[27]Nesâî, Nisa, 1.

[28]İkbal, Benlik ve Toplum, s.

[29]Ebu’l-Kasım Ali b. el-Hasan b. Hibetillah b. Hüseyn İbn Asâkir, Tarihu Medineti Dımaşk, Beyrut , VII, , ; XXIX, ; Ebubekir Muhammed b. Hüseyn el-Beyhakî, Şuabu’l-İmân, Mısır tsz. VI, ; İzzeddin Ebû’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Abdülkerim el-Cezerî İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Mısır , VII, 19; es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefîri bi’l-Me’sûr, Muhammed Emin Remc ve Şurekâuh, Beyrut tsz., II, ; Ali Osman Ateş, “Esma bint Yezîd”, DİA, İstanbul ,  XI,

[30] M. Yaşar Kandemir, Peygamberimin Sevdiği Müslüman, Zafer Yayınları, İstanbul , s. ,

[31]Tirmizî, Radâ’, 10; Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mü’cemü’l-Kebîr, Mısır tsz. XIII, ; Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah el-Hâkim en-Nişâbûrî, el-Müstedrek Ala’s-Sahihayn, Beyrut ,  IV,

[32]İbn Allan, Delilu’l-Falihîn”, II,

[33]Buhârî, N,kâh, 84, 86; Müslîm, Zekât, 84; Ebû Dâvûd, Savm, 73; Tirmizî, Savm, 64; İbn Mâce, Sıyâm,

[34] Ebû Osman Amr b. Bahr el-Câhuz, el-Beyân ve’t-Tebyîn, thk. Hasan es-Sendûbî, Dâru İhyâi’l-Ulûm, Beyrut , II, ; Abdurrahmân es-Suheylî, er-Ravdu’l-Ünf fî Şerhi’s-Sireti’n-Nebeviyyeti li İbni Hişâm, thk. Abdurrahmân el-Vekîl, Dâru’l-Kutubi’l-Hadise, Kahire , VII, ;  Ahmet Zeki safve, Cemheretu Hutubi’l-Arab, Şirketu Mektebe ve Matbaati Mustafa el-Babî el-Halebî, Mısır , I,

[35]Nasiruddin Tusî, Ahlak-ı Nasırî, trc. Anar Gafarov ve Zaur Şükürov, Litera Yayıncılık, İstanbul , ; Kınalızade Ali Efendi, Ahlak-ı Alai: Devlet ve Aile Ahlakı, yayına hazırlayan: Ahmey Kahraman, Tercüman Temel Eser, yayın yeri ve yılı yok, s.

[36] Ahmet Hamdi Akseki, Ahlak İlmi ve İslam Ahlakı: Ahlak Dersleri, sadeleştiren: Ali Arslan Aydın, Nur Yayınları, Ankara , s. ; M. Abdullah Draz, Kur’ân Ahlakı, trc. Emrullah Yüksel ve Ünver Güney, İz Yayıncılı, İstanbul , s.

İslami evlilikte karı koca hakları! Evlilikte eşlerin hakları ve görevleri

İslami evlilikte karı koca hakları! Evlilikte eşlerin hakları ve görevleri

İslami evlilik hayatında eşlerin birbirine karşı görev ve sorumlulukları günümüzde en çok konuşulan konular arasında yerini almaktadır. Kadının kocası üzerindeki hakları ile erkeğin eşi üzerindeki görev ve vazifelerini sahih kaynaklardan araştırmaya çalıştık. İslami evlilikte karı koca hakkı nedir? Evlilikte eşler birbirlerine nasıl davranmalı? Evlilikte kadın ve erkek hakları

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21) ayet-i kerimesine baktığımızda, evliliğin Müslüman bir kimsenin hayatını şekillendirmesinde ne denli etkili olduğunu anlayabiliriz. Toplum içerisinde ahlaki bozulmalarla beraber işlenen bin bir türlü zina, pislik ve haramlara karşı bizlere kalkan oluşturan evlilik hayatı ile ilgili pek çok hadis-i şerif ve ayet-i kerime vardır.

Evliliğin sadece fiziksel bir ihtiyaç olmadığını aynı zamanda ahiretimiz için bizler için kurtarıcı olabileceğini bilip bu şuurla hareket etmeli, dolayısıyla da kadın ve erkeklerin bu doğrultuda güzel ahlaklı kimseleri seçmesi gerekir. İmtihan olarak geldiğimiz şu dünyada bizlere rehberlik edecek olan eşlerin birbirlerine karşı bazı hak ve vazifelerinin olduğu unutulmamalıdır. İslami evlilikte kadının kocası üzerindeki hakları ile erkeğin kadını üzerindeki sorumluluklarını sizlere derlemeye çalıştık.

"Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bir derece daha fazladır." (Bakara, 2/)

İSLAMİ EVLİLİKTE KADININ KOCASI ÜZERİNDEKİ HAKLARI NELER?

İlk önce okuyup sonra da hayatımıza uyarlamamız gereken Kuran-ı Kerim, bizlere rehberlik eden son ilahi kitaptır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki ilişkilerinin iyilik ve güzellik temeli üzerine kurulu olmaları gerektiği emredilmektedir. (Nisa, 4/19). Ayet-i kerimeden anlaşılacağı gibi evlilikteki meselelerin iyilik, güzellik, istişare ve karşılıklı anlayışa göre yürütülmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (SAV), “Sizin en hayırlınız ailesine en hayırlı olanınızdır. Ben aileme karşı sizin en hayırlınızım.” (İbn Mace, Nikah, 50) buyurmaktadır.

KADINLARIN EŞLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI:

-Erkek, hanımının sırlarını ulu orta yerde başkalarına karşı açığa vurmamalıdır.

HADİS-İ ŞERİF: “Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah’ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, kadın-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, erkeğin, hanımının sırlarını etrafa yayması o gün en büyük ihanettir.” (Müslim, Nikah, , ; Ebu Davud, Edeb, 32)

-Erkek, ne olursa olsun hanımını dövmemeli ve incitici söz söylemekten kaçınmalıdır.

HADİS-İ ŞERİF: “Yediğinizden yedirin. Giydiğinizden giydirin. Sakın onları dövmeyin ve onlara incitici söz söylemeyin.” (Ebu Davud, Nikah, 41)

Karı koca hakları

Karı koca hakları

HADİS-İ ŞERİF: “Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hep seni hoşnut edecek şekilde davranamaz. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de faydalanabilirsin. Şayet doğrultayım dersen kırarsın. Kadının kırılması da boşanmasıdır.”  Müslim, Radâ` 59

-Sorunsuz geçen bir evlilik olmayacağı için yaşanan ufak tefek problemlere karşı alttan alması bilinmelidir. Daima iyimser ve yumuşak huylu olunmalıdır.

AYET-İ KERİME: “Kadınlarla iyi geçinin.” (Nisâ sûresi, 19)

-Kusursuz ve hatasız insan yoktur, hoşgörülü olunmalıdır.

Ebû Hüreyre(r.a) rivayetine göre Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.”  (Müslim, Radâ` 61)

-Evlenen kadının haftada 1 kez anne-babasını ziyaret etme hakkı vardır, erkek istemese bile buna engel olma hakkı yoktur.

-Kadın eşinin yakınlarını istemezse, kocası eşini müstakil evde oturtmak mecburiyetindedir.

-Evlendikten sonraki 1 yılda hiç cinsel ilişkiye giremeyen erkekten kadının ayrılma hakkı vardır. 

ERKEKLERİN EŞLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI:

Evlilikte eşlerin görevleri

Evlilikte eşlerin görevleri

-Kadın, erkekten izin almadığı sürece evine misafir kabul etmemelidir.

HADİS-İ ŞERİF: "Kocası yanında iken onun iznini almadan bir kadının nafile oruç tutması helal olmaz. Kadın, kocasının izni olmadıkça, evine hiç kimsenin girmesine izin veremez." (Buhârî, Nikâh 86; Müslim, Zekât 84)

-Kadın, erkeğin bazı fiziksel ihtiyaçlarına karşılık vermelidir.

HADİS-İ ŞERİF: "Kişi karısını yatağa çağırdığı zaman (bir özrü olmadan) kadın gelmekten kaçınır, kocası da bu sebeple ona kırgın olarak gecelerse, melekler sabaha kadar o kadına lanet ederler." (Buharî, Nikâh 85; Müslim, Nikâh )

-Ev içerisinde herhangi bir anlaşmazlık yaşandığında kadın haklı olsa bile alttan almalıdır.

İslami evlilik hayatı

İslami evlilik hayatı

HADİS-İ ŞERİF: "Size cennetlik kadınları tanıtayım mı? Onlar bir hata ettikleri veya kocaları tarafından bir haksızlığa uğratıldıkları zaman kocalarına karşı: 'Seni hoşnut etmedikçe uyumayacağım.' diyebilen kocalarına düşkün kadınlardır." (Tefsir-i Kurtubi, III/)

-Erkeğin eşi üzerindeki haklarından birisi de evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmektir.

-Erkeğin eşini cinsel anlamda tatmin etmesi gerekir.

HADİS-İ ŞERİF: “Bir erkek karısını yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lânet ederler.'' Buhârî, Bed’u’l-halk 7; Müslim, Nikâh Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh

İnsan nasıl yaratıldı? Hz. Adem ile eşi Hz. Havva cennetten neden kovuldu?

İLİŞKİLİ HABER

İnsan nasıl yaratıldı? Hz. Adem ile eşi Hz. Havva cennetten neden kovuldu?Televizyon izlemek günah mı? Romantik film ve diziler göz zinasına girer mi?

İLİŞKİLİ HABER

Televizyon izlemek günah mı? Romantik film ve diziler göz zinasına girer mi?

Mühim Tenbîh: Aşağıdaki 30 madde içerisinde aile hayatına âid bilgiler olduğundan, İslâm âlimleri bu bilgilerin yalnız olarak okunmasını buyurmuşlardır !..


ERKEĞİN KADINA KARŞI OLAN VAZÎFELERİ

Erkeğin kadına karşı olan vazîfeleriniden (Ma’rifetnâme) kitâbında olanı aynen aşağıda bildiriyoruz:

Ey azîz! Erkeğin zevcesi ile görüşmesinde, otuz şeyi yapması lâzımdır:

1 — Ona karşı her zemân, güzel huylu olmalıdır. [Allahü teâlâ iyi huylu olanları sever. Huysuzları sevmez. Bir insanı incitmek harâmdır. İşkence yapanın evlenmesi harâmdır.]

2 — Ona karşı her zemân, yumuşak davranmalıdır.

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Müslimânların en iyisi, en fâidelisi, zevcesine karşı iyi ve fâideli olandır).

3 — Eve gelince zevceye selâm vermeli, [ya’nî selâmün aleyküm demeli] ve nasılsın? diye hâtırını sormalıdır.

4 — Onu tenhâda neş’eli görünce saçlarını tutup, okşamalı, gülerek, bûs etmeli ve sarılmalıdır.

5 — Tenhâda üzüntülü görünce, onu çok sevdiğini, acıdığını söyleyip hâlini sormalı, tatlı şeyler söylemelidir.

6 — Yapamıyacağı şeyleri bile söz vererek gönlünü almalıdır. Çünki o, evinde kapalı, başkalarından ümmîdsiz ve yalnız kendisine alışmış olan dostu, dert ortağı, ekmek vericisi, kendini neş’elendiricisi, çocuklarını yetişdiricisi ve ihtiyâclarını gidericisidir.

7 — Çocukları terbiyede, ona yardım etmelidir. Çünki, bebek, anasına, gece gündüz ağlayıp, hiç râhat vermez. Onu insâfsızca üzen bir alacaklıdır. O hâlde, ona imdâd edene, Allahü teâlâ yardım eder.

8 — Zevcesine, memleketde âdet olan elbisenin, çamaşırın en kıymetlisini giydirmelidir. Ev içinde, her istediği, güzel şeyleri giydirmelidir. Sokağa çıkarken, bunları da örtmeli, yabancıya göstermemelidir.

9 — İyi şeyler yidirmelidir. Zengin ise, halâl olan herşeyi almalıdır. Ona geniş, kullanışlı, sıhhî ve islâm hanımına yakışan elbise ve nefîs ta’âm te’mîn etmeği, kendine borc bilmelidir. [İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh” (Kimyâ-i se’âdet)in yüzkırkbirinci sahîfesinde diyor ki, (Zevcenin nafakasını sıkmamalı, isrâf da etmemelidir. Âilenin nafakasına verilen paranın sevâbı, sadaka sevâbından dahâ çokdur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Gazâ için sarf edilen, köle âzâd etmek için, fakîre sadaka vermek için ve evindekilerin nafakası için sarf edilen altınların en üstünü ve sevâbı çok olanı, evin nafakasına verilen altının sevâbıdır.) İbnî Sîrîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Hiç olmazsa haftada bir kerre tatlı yidirmelidir.) Nafaka te’mininden âciz olanın evlenmesi harâmdır. Yemeği yalnız yimemelidir. Çoluk çocukla yimek sevâbdır. En mühim şey, nafakayı halâlden kazanıp, halâlden yidirmekdir).]

10 — Zevcesini döğmemelidir. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cild, yüzseksensekizinci sahîfedeki suçlardan birini işlerse, onu ta’zîr etmesi, edeblendirmesi câiz olur ise de, yine vâcib olmaz.

[Ba’zı kimseler, Nisâ sûresi otuzüçüncü âyetinde, kadınların döğülmesi emr olunuyor diyorlar. Hâlbuki, bu âyet-i kerîmede meâlen, (Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünki, Allahü teâlâ, ba’zı kullarını ba’zısından üstün yaratmışdır. Hem de, erkekler, kendi mallarını, onlar için harc ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itâ’at eder ve zevclerinin haklarını gözetirler. Zevcleri hâzır olmadıkları zemân, onların nâmûslarını ve mallarını, Allahın yardımı ile korurlar. Hıyânet etmesinden korkduğunuz kadınlara, zevc haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasîhat edin! Onları yatağınızdan ayırın. Yine uslanmaz iseler, hafîf döğün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın!) buyuruluyor. Görülüyor ki, mala ve nâmûsa hıyânet etmiyen kadınları döğmek değil, onları hiçbir sûretle üzmek câiz değildir. Hâin olanları da, yumruksuz açık el ile veyâ düğümsüz açık mendil ile hafîf vurarak islâh etmeğe izn verilmişdir. Nâmûsa ve mala hiyânet edenlere, her hükûmet, her kanûn, ağır cezâ yapmakdadır. İslâmiyyet, kadınlara, çok kıymet verdiği, çok acıdığı için, hâin olanlarını kanûn pençesine düşürmeden önce, hafîf vurmakla islâh edilmelerinin de tecribe olunmasını emr etmekdedir.

Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir erkek, zevcesini döğerse, kıyâmetde ben onun da’vâcısı olurum). Dünyâ işlerindeki kusûru için, döğmek şöyle dursun, acı, sert bile söylememelidir.

Kadınların kalbleri ince, nâzik ve hislerine tâbi’ olduğundan, birbirlerine hased edenleri çokdur. Bu bakımdan, bilhâssa yeni evliler, uyanık olmalı, ana, kız kardeş ve başka kadınların, zevcesini çekişdirmelerine aldanmamalı, böyle şeyler söylenmesine fırsat vermemelidir. Böyle sözlere uyarak zevcesini incitmekden çok çekinmelidir.

Anası ve kız kardeşleri için zevcesinin söylediklerine karşı da uyanık olmalı. Anaya eziyyet olunmasına hiçbir sûretle göz yummamalıdır. Anasına, kendisi, zevcesi ve çocukları, herhâlde saygı göstermelidir. Ana babaya, kayın vâlide ve kayın pedere hurmet, hizmet edilmesi birinci vazîfe olmalıdır. Büyüklerin rızâsını, düâsını almağa çalışmalı, hayr düâlarını, büyük kazanc bilmelidir].

11 — Allahü teâlânın emrlerini yapmak husûsunda olan kusûru için, bir günden çok dargın durmamalıdır.

12 — Zevcesinin huysuzluklarını yumuşak karşılamalıdır. Çünki, kadınlar iğri kaburga kemiğinden yaratılmışdır. Aklları ve dinleri erkeklerden azdır. Erkeğe emânet olunmuşlardır. Gülerek, tatlılıkla geçinmek için alınmışlardır.

[Aklı olan zevc ve zevce, birbirlerini üzmezler. Hayât arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alâmetidir. Zâlim, huysuz kimsenin hayât arkadaşı devâmlı üzülerek a’sâbı bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşidli hastalıklar hâsıl olur. Hayât arkadaşı hasta olan bir eş, mahv olmuşdur. Se’âdeti sona ermişdir. Eşinin hizmetinden, yardımlarından mahrûm kalmışdır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felâketlere, bitmiyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebeb olmuşdur. Dizlerini döğmekde ise de, ne yazık ki, bu pişmânlığının fâidesi yokdur. O hâlde, ey müslimân! Hayât arkadaşına yapacağın huysuzlukların, işkencelerin zararlarının kendine de olacağını düşün! Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalış! Bunu yapabilirsen, rahât ve huzûr içinde yaşar, Rabbinin rızâsını da kazanırsın!]

13 — Zevcesinin ahlâkında bir değişiklik görürse, kabâhati kendinde bulup, ben iyi olsaydım, o da böyle olmazdı, diye düşünmelidir. Evliyâdan birinin zevcesi, huysuz idi. Buna hep sabr eder, soranlara derdi ki, eğer onu boşarsam, ona sabr edemiyen biri alır da, ikisinin birden felâkete düşmelerinden korkarım. Büyükler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” buyurmuş ki, (Bir kimse âilesinin huysuzluğuna sabr ederse, altı şey, ziyândan kurtulur: Çocuk dayakdan, tabak bardak, kırılmakdan, ahırdakiler döğülmekden, kedi sövülmekden, müsâfir gücendirilmekden, elbise yırtılmakdan kurtulur). Bunlar, (Şir’at-ül-islâm)da da yazılıdır.

14 — Ehli kızınca, susmalıdır. Böylece kadın, pişmân olup, özr dilemeğe başlar. Çünki o, za’îfdir. Susunca mağlûb olur.

15 — Ehlinin iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona düâ etmeli ve Allahü teâlâya şükr etmelidir. Çünki, uygun bir kadın büyük ni’metdir.

16 — Zevcesi ile öyle olmalıdır ki, zevcim beni herkesden çok seviyor, bilsin.

17 — Bakkal, kasab, çarşı, pazar işlerini aslâ ona bırakmamalı, evin idâresinde onun fikrini sormalı, dışardaki, büyük işleri söyliyerek, onu üzmemelidir.

18 — Zevcesinin câhilce hareketleri için dâimâ uyanık bulunmalıdır. Çünki, Âdem babamız “aleyhissalâtü vesselâm”, ehli, Havvâ anamızın da’veti üzerine, yanlış iş işledi.

19 — Zevcesinin, günâh olmıyan kusûrlarını görmemezlikden gelmelidir. Günâh iş ve sözden vazgeçmesini ve nemâza, oruca ve gusl abdesti almağa devâm etmesini tatlı ve yumuşak sözlerle nasîhat etmelidir. Kıymetli elbise ve zînet eşyâsı alacağını va’d ederek ibâdetleri yapdırmalı, günâhlarını önlemelidir.

20 — Zevcesinin ayblarını, sırlarını, herkesden gizlemelidir.

21 — Zevcesine latîfe, şaka söylemeli ve kadın gibi olup, oyunlar yapmalıdır. Nitekim, Allahü teâlânın sevgilisi “sallallahü aleyhi ve sellem”, ezvâc-ı mütahherasına karşı, insanların en zarîfi idi. Hattâ bir kerre Âişe “radıyallahü anhâ” ile yarış etdi. Âişe vâldemiz geçdi. Bir dahâ yarış etdiklerinde, Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” geçdi. Müslimânın ehli ile oynaması, boş ve günâh değildir, sevâbdır.

İbni Âbidîn beşinci cild, cü sahîfede diyor ki, (Lu’b, la’ib, lehv ve abes, hepsi oyun ile vakt geçirmekdir. Nerd, ya’nî tavla oynamak, satranc, ondört taş oynamak ve bütün çalgıları çalmak ve dinlemek, raks, dans etmek, hokkabazlık, şaklabanlık etmek, başkaları ile alay etmek, el çırpmak, hep oyun olup, tahrîmen mekrûhdurlar. Devâmlı yapılırsa veyâ farzları yapmağa mâni’ olurlarsa ve kumâr ile yapılırsa, sözbirliği ile harâm olurlar. Def ve kaval, ney çalmak ve dinlemek de böyledir. Hadîs-i şerîfde, (Her dürlü lehv harâmdır. Yalnız, zevce ile oynamak, at ve silâh ile ta’lîm, yarış yapmak câizdir) buyuruldu. Harbe hâzırlanmak için, güreş câizdir). Futbol oynamak, çeşidli bakımlardan harâm olmakdadır.

22 — Zevcesini cadde üstünde, parklara, oyun yerlerine, spor sâhalarına, mekteblere karşı olan evlerde oturtmamalı, yabancı erkekleri görmesine, onlarla konuşmasına sebeb olmamalıdır. Mescide yakın ve sâlih müslimân komşular arasında oturtmalıdır. [ ci maddeye bakınız!] Sâlih komşular, bunların birbirlerine zulm, işkence yapmalarına mâni’ olurlar. Nasîhat ederler. Yardımlarına koşarlar. Mahkemede, haklı olana şâhidlik yaparlar. Böyle mahalleye, böyle şehre hicret etmek vâcibdir. Müslimânlar, âilesini, iyi havalarda, çayırlara, su kenârlarına, harâm bulunmıyan, kalabalık olmıyan yerlere götürerek gezdirmeli, hava aldırmalıdır. Ta’til günlerinde, kalabalık zemânlarda gezdirmemelidir. Fısk meclislerine götürmemelidir. Birinci kısmda, ellisekizinci madde sonuna bakınız!

23 — Zevcesini, islâmiyyetin yasak etdiği şeklde tahsîle, vazîfeye, fitneye sebeb olan yerlere göndermemelidir. (Behcet-ül-fetâvâ) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Kadınlar câmi’de, erkeklere verilen va’zı dinlemeğe gelirlerse, vazîfelilerin bunları men’ etmesi lâzım olur). [Mevlid dinlemeğe gelmeleri de böyledir.]

(Hadîka)da, bütün bedenle yapılan günâhların otuzikincisinde diyor ki: Hür olan kadının, yanında zevci veyâ ebedî mahremlerinden biri olmadan yüzdört kilometre uzağa gitmesi harâmdır. Kadınlar çok olsa da harâmdır. Yâ Resûlallah, zevcem hacca gidiyor denildikde, (Sen de berâber git!) buyurdu. (Mahrem) demek, kadınla evlenmeleri ebedî harâm olan, soydan, sütden veyâ nikâhdan akrabâları demekdir. Kız kardeşin, teyzenin, halanın zevcleri mahrem değildirler. Çünki bu kadın, bunlarla evlenebilir. Birinci kısm, ellisekizinci maddeye bakınız! Zimmî mahremi de, müslimân mahremi gibidir. Fâsık olan [kötü kimse olan], emîn olmıyan ve bâlig olmamış küçük mahremi ile gitmesi câiz değildir. Bâlig olmamış gösterişli kızlar da, kadın gibidirler. Kadınların mahremsiz olarak sefere gitmelerinin harâm olduğunu hanefî âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. Şâfi’î mezhebinde emîn olunan kadınların toplu olarak mahremsiz, yalnız hacca gitmeleri câizdir. Yanlarında hiçbir erkeğin bulunmaması ve fitne çıkmamasından emîn olmaları lâzımdır. [Hanefî mezhebinde olan kadınların Şâfi’î mezhebini taklîd ederek mahremsiz hacca gitmeleri câiz değildir. Bir hanefînin Şâfi’î mezhebini taklîd etmesi, ancak bir farzı yaparken veyâ harâmdan sakınırken karşılaşdığı haracdan, sıkıntıdan kurtulması için câiz olur. Câiz olduğu zemân da, taklîd edilen mezhebin bütün şartlarına uymak lâzım olur. Haccın hepsini Şâfi’î mezhebine göre yapmaları lâzım olur. Çünki, bir ibâdeti yaparken, harac [sıkıntı] yok iken, iki mezhebi karışdırmak (Telfîk) olur. Müleffikın ibâdeti sahîh olmaz. Bâtıl olur.] (Hadîka)dan terceme temâm oldu.

24 — Zevcesine Kur’ân-ı kerîm okumasını, farzlardan, harâmlardan, ona lâzım olanları öğretmelidir. [Hakîkat Kitâbevinin kitâblarını eve getirip, okumasını te’mîn etmelidir.] Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını bilmiyen fâsık [kötü kimse] ve zevcesine ve çocuklarına öğretmiyen, Cehennemde azâb çekecekdir.

25 — Ehlinden iznsiz, nutfeyi ondan azl etmemeli ve muvâka’ada, o râhatlanmayınca ferâgat etmemelidir. İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” nikâhda kısmeti anlatırken diyor ki, (Bir kerre cimâ’ ile zevcenin hakkı ödenmiş olur. Tekrârlamak diyâneten vâcibdir. Kadâen vâcib olmaz. Ya’nî kadın, hâkime mürâceat edemez. Tekrârını taleb etmek zevcenin de hakkı olup, taleb edince zevc üzerine vâcib olur. Bu husûsda zemân ve adet bildirilmedi). İfrâtı bedene, tefrîti rûha zarar verir. Dört geceden fazla boş bırakmamalı, denildi. Hayz hâlinde, ya’nî âdet zemânında, ona tekarrüb, ya’nî yaklaşmak harâmdır. Büyük günâhdır. Âdet (regle) on günden sonra kesilirse, gusl etmese bile, muvâka’a câiz olur. On günden önce, fekat âdet temâm olunca, kesilirse, gusl etdikden veyâ bir nemâz vakti geçdikden sonra câiz olur. On günden ve âdetden önce kesilirse, gusl etse dahî, âdeti olan günler temâm oluncıya kadar, âilesi ile cimâ’ câiz olmaz. Fekat, bu zemân içinde, nemâz kılması ve oruc tutması lâzımdır. Birinci kısmda, ellidördüncü maddeye bakınız!

26 — Zevce, yalnız evde zevcine karşı süslenip, başka kimselere süslenmemelidir. Zevcesi ve kızları açık gezen erkekler, onlarla birlikde Cehenneme gidecek, çok acı azâb çekeceklerdir.

(Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Hür kadının avuç içinden ve yüzünden ve ayaklarından başka bütün vücûdü avretdir. Çünki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kadın avretdir. Açık olarak çıkarsa, şeytân gözlerini çok açarak ona bakar) buyurdu. Ayaklarına avret diyenler de oldu. Nûr sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Müslimân kadınlar, zînetlerini göstermesinler! İş yaparken zarûrî açılanlar günâh olmaz. Baş örtülerini yakalarına kadar örtsünler [Böylece, saçları, kulakları ve göğüsleri iyi örtülsün]) buyuruluyor. Âyet-i kerîmede (Zînet), ya’nî (süs)leri örtsünler demek, zînet takılan, süslenen yerlerinizi örtün demekdir. Açılması günâh olmıyan zînet yerlerinin, yüz ile el olduğunu, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdi. Yine bu sûrede, (Kadınlar ayaklarını yere vurarak yürümesinler ki, ayaklarındaki örtülü zînetlerin sesleri işitilmesin) buyuruldu. Ayakların avret olduğu buradan anlaşılmakdadır). Kadınların örtünmeleri Kur’ân-ı kerîmde emr olundu. Bunu kıskanc olan ba’zı kocalar söylemişdir demek doğru değildir. Böyle sözler, din câhillerinin, hattâ din düşmanlarının, müslimân kadınlarını aldatmak için yapdıkları çirkin iftirâlardır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde herşeyi açıkca bildirmedi ki, din düşmanlarının bu iftirâlarının bir değeri olsun. Beş vakt nemâzın kaç rek’at oldukları, her rek’atda kaç secdenin farz olduğu ve dahâ nice farzlar Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilmedi. Bu farzları açık olarak, Peygamberimiz bildirmişdir. Peygamberimizin bildirdiği farzlar ve harâmlar da, Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilen farzlar, harâmlar gibi kıymetlidirler. Bunlara da inanmıyan, kabûl etmiyen dinden çıkar, kâfir olur. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin onyedi yerinde meâl-i şerîfleri, (Allahı seviyorsanız bana tâbi’ olunuz! Bana tâbi’ olanları Allahü teâlâ sever) ve (Allaha ve Resûle itâ’at ediniz. İtâ’at etmezseniz, Allah kâfirleri elbet sevmez) olan âyet-i kerîmeler vardır. Bu onyedi âyet-i kerîme, (Hadîka)da ve (Berîka)da uzun yazılıdır. (Mecma’ul-enhür)deki hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Hür kadının, yüzünden ve iki eli ayasından başka, bütün bedeni avretdir) buyurdu. Avret yeri açık olarak erkeklerin yanına çıkmak ve başkasının avret yerine şehvetsiz bile bakmak harâmdır. Yabancı kadının yüzüne de şehvet ile bakmak harâmdır. Hadîs-i şerîfde, (Kadının neresine olursa olsun, şehvet ile bakan kimsenin gözlerine kıyâmet günü erimiş kurşun dökülecek, sonra Cehenneme atılacakdır) buyuruldu. Yabancı genç kadının elini, yüzünü el ile, şehvetsiz bile tutmak harâmdır. Hadîs-i şerîfde, (Yabancı genc kadının elini tutan kimsenin eline kıyâmet günü ateş doldurulacakdır) buyuruldu. (Zevâcir)deki hadîs-i şerîflerde, (Zevcinin evinden başka yerde başını açan kadın, Rabbi ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur) ve (Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, hamâma gitmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, zevcesini hamâma göndermesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şerâb içmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şerâb içilen sofrada oturmasın ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, yabancı bir kadınla, yalnız kalıp halvet etmesin) ve (Âhır zemânda ümmetimin erkeklerinin, avret yerleri örtülü olarak da hamâma gitmeleri harâm olur. Çünki, orada avret mahalleri açık olanlar da bulunur. Avret yerlerini açanlara ve başkasının avret yerine bakanlara, Allah la’net eylesin!) ve (Göbekle dizkapağı arası avretdir) buyurdu. Hanefî mezhebinde, erkeğin dizi avretdir. Açması harâmdır. Şâfi’îde diz avret değildir. Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde, göbek de, diz de avret değildir. Bu iki mezhebde yalnız sev’eteyn avretdir. Bu hadîs-i şerîfler karşısında, müslimân hanımlarının örtünmeleri, çıplakların bulundukları yerlere gitmemeleri lâzımdır. [Müslimânların, apartman katlarında oturmayıp, bağçe içinde müstekıl evlerde oturmaları ve evlerindeki banyolarda yıkanmaları muvâfıkdır. Müslimân erkekler, toplu olarak, çıplakların bulunmadıkları tenhâ sâhillerde denize girer. Hanefî ve Şâfi’î mezhebinde olan erkeğin, gusl abdesti almak için veyâ nafakasını, hakkını kurtarmak için veyâ fitne çıkmasını önlemek için, sıkışık durumda kalınca, diğer iki mezhebi taklîd ederek dizlerini, uyluklarını örtmemesi câiz olur. Fekat sıkışık hâl geçince, bir dakîka bile açık kalması harâm olur. Kadınların sıkışık durumda, mezheb taklîd ederek, hiçbir yerlerini açmaları mümkin değildir. Çünki, dört mezhebde de, kadınların her yerlerini örtmeleri lâzımdır. Kadınları sıkışık duruma düşürecek sebeb de yokdur.

(Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Nûr sûresinin tefsîrinde diyor ki, (Kadın ancak zarûret olduğu zemân ve başı, saçları, boynu ve bütün bedeni örtülü olarak sokağa çıkmalıdır. Kadının sokağa çıkması için zarûret, ihtiyâc maddelerini alacak ve dînini öğretecek kimsesi bulunmamakdır. Baş örtüsü ile yüzünü de örterek ve bedenini örtecek her şeklde kumaş ile örtünerek çıkması câizdir. Burada, yüzünü kelimesi, başını demekdir. Çünki, yüzü açık çıkması, dört mezhebde de câizdir). Buradan anlaşılıyor ki, Osmânlı devletinin son zemânlarında kadınların örtündükleri çarşaf ile örtünmeleri şart değildir. Geniş ve dizden aşağı uzun manto, çorab ve baş örtüsü ile örtünmeleri de câizdir. Yüzaltmışbeşinci sahîfeye bakınız! İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin, üçyüzonüçüncü mektûbunda, (Bütün arab memleketlerinde, pîrâhen, ya’nî kamîs, ya’nî antârî denilen uzun gömlek giyen erkeklerin de, kadınların da çok olduğunu, kadın gömleklerinin yakası kapalı, erkek elbisesinin önü açık, kamîs olduğunu) yazmakdadır. Ahzâb sûresi, kadınların (Celâbîb)lerinden ba’zısı ile örtünmelerini emr etmekdedir. Celâbîb, cilbâblar demekdir. Ebüssü’ûd efendi tefsîrinde diyor ki, (Cilbâb, baş örtüsünden dahâ geniş ve gömlekden kısa olan örtüdür. Kadınlar bununla başlarını örterler. Yüzü ve bedeni örten her örtüye de denir). Türkçe (Tibyân) tefsîri sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buna Milhafe, ya’nî dışa giyilen örtü diyor. (Mevâkib) tefsîrinde de ve (Lugat-ı Nâcî)de (câr, ya’nî ferâce uzun gömlek) olduğu yazılıdır ki, manto demekdirler. Bunun iki parçadan yapılmış çarşaf demek olduğu ve kadınların yalnız bu çarşafı giymeleri lâzım olduğu, tefsîrlerde ve fıkh kitâblarında yazılı değildir. Hattâ, (Harâmdan olan Cilbâb giyenin nemâzı kabûl olmaz!) hadîs-i şerîfindeki (Cilbâb) kelimesine, (Kitâb-ül-fıkh-ı alel-mezâhib-il erbe’a)da kamîs, ya’nî uzun gömlek ma’nâsı verilmişdir. (Müncid)de de, cilbâb, kamîs demekdir diyor. (Câliyet-ül-ekdâr)ın son sahîfesinde de, (Ya Rabbî! Bize hikmetinin celâbîbini giydir) demekdedir. Bu hadîs-i şerîf ve bu düâ, cilbâbı erkeklerin de kullandığını bildiriyor. Şâfi’î (El-envâr) kitâbının hâşiyesinde diyor ki, (Kadının nemâzda, geniş, uzun antârî ve baş örtüsü ile örtünmesi ve elbisesinin üstüne kalın cilbâb örtmesi müstehabdır. Cilbâb, milhafe [ferâce, manto denilen] uzun, geniş antârî örtü veyâ baş örtüsü demekdir). Âyet-i kerîmedeki cilbâb kelimesine, çarşaf diyerek, geniş ve uzun manto ile örtünmeği red etmek, Kur’ân-ı kerîmi kendi re’yi, kendi görüşü ile, yanlış tefsîr etmek olur.

Şimdi zemân böyle. Zemâna uymadan olmıyor gibi sözler doğru değildir. Masonların yaydıkları yalanlardır. Komünistler, işkence yaparak, öldürerek müslimânları yok ediyor. Masonlar ise, yalan ve bozuk sözlerle okşıyarak müslimânları dinden çıkarıyorlar. Mezhebsizler [zındıklar] de, islâmiyyeti değişdiriyorlar. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış ma’nâlar veriyorlar.]

27 — Zevcesinden iznsiz sefere, hattâ nâfile hacca gitmemelidir.

28 — Zevcesi nemâz kılıyor ve kendisine itâ’at ediyorsa ve yabancı erkeklere açık saçık görünmiyorsa, ondan başka evlenmemelidir. Zîrâ, zevceleri arasında adâlet ve müsâvât yapmıyanlar Cehenneme gideceklerdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (İki zevcesi olup da, ikisine müsâvî bakmıyan kimse, kıyâmet günü, mahşer meydânına yarı iğrilmiş olarak gelecekdir).

29 — Zevceye, gamını, kederini, düşmanlarını, borclarını söylememelidir.

30 — Ona, yanında ve olmadığı zemânlarda, hep hayr düâ etmeli, fenâ düâ etmemelidir. Çünki, gece gündüz onun için çalışmakdadır. Onun ekmekcisi, aşçısı, terzisi ve hamâmcısı ve malının bekcisi ve yoldaşı ve mûnisi ve yârı ve nigârıdır.

TÜRKİYE TAKVİMİ
VAKİT HESÂBLAMA HEY’ETİ BAŞKANLIĞI
E-posta adresimiz: [email protected]

Özet:

Kur’an, kadının üzerinde kocaya ait haklar kıldığı gibi kocası üzerinde de karısı için bir takım hakları gerekli kılmıştır. Bunun temeli şu ayettir. “monash.pwınların hakları, örfe uygun bir şekilde vazifelerine denktir. Erkeklerin onlardan bir üstün derecesi vardır…”. (Bakara, ) Bu ayette zikredilen “derece” den maksat erkeklerin kadınlar üzerine olan üstünlüğüdür. Bu üstünlük, Allah'ın emrettiği gibi aile bireylerinin işlerini görüp nafakalarını temin etmek, aile reisliği yapmak ve verdiği emirlere uyulmak gibi üstünlüklerdir. Kadın konusu ele alınırken, en çok kadın erkek eşitliği iddiası gündeme getirilmektedir. Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir ki, birbirinden farklı olan iki şey, o anda birbiriyle eşit olamaz. Ne kadın erkeğin, ne de erkek kadının eşitidir. Kadın ile erkek karşılıklı olarak üstün olan ve olmayan taraflarıyla, hayatın bütününde vazife, sorumluluk, yetki ve haklar açısından birbirini tamamlayan, bir bütünü meydana getiren iki parçadır. Allah, kadın ve erkeği çeşitli hak ve görevler noktasında eşit yaratmıştır. Bununla birlikte yaratılış ve tabiatlarına uygun olarak aralarında görev taksimi söz konusudur. Evlilik hayatının düzeni ve devamı için hem erkek, hem de kadının tabii ve fıtri olan sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu çerçevede erkek, çalışıp kazanma ve ailenin geçimini temin etme gibi bir sorumluluğu üstlenirken, kadın da ev işlerini düzenleme, çocukları terbiye etme, evde rahat yaşayabilmenin sebeplerini kolaylaştırma, evde huzuru sağlama gibi sorumlulukları üstlenmelidir.

Anahtar Kelimeler:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır