kafes ruhumdan parçalar / MİMAR VE EDEBİYAT panosundaki Pin

Kafes Ruhumdan Parçalar

kafes ruhumdan parçalar

İnsanlar konuşmayı öğrendikten sonra yalan söylemeyi öğrenirlerdi. Eğer kimse konuşamasaydı belki de yalanlar olmazdı. Çünkü gözler yalan söylemezdi. Hira, babasının aldığı evlilik kararıyla yaşamına dair şaşırtıcı, belki de yaralayıcı tesadüflerin ilkiyle karşılaşır. Bu haber, geçmişin tozlu sayfalarında kalmış ve cevaplandırılmayı beklerken unutulmuş birçok sorunun da gün yüzüne çıkmasını sağlar. Bu yeni aile ile hayatına giren kardeşlerini kabullenmek hiç de kolay olmayacaktır çünkü bu bağı kabul etmek, büyük fedakârlıklar gerektirir. İncinmiş kalplerin kabuk bağlamış yaraları, kaderin acımasızca kurguladığı kesişimlerle tekrar kanamaya başlar. Tutunmaya çalıştığı tüm dalların teker teker kırılmasının ardından, Hira için güvenli tek liman, çocukluğunda kendine ördüğü duvarların ardıdır. Ancak bu kez kaçmak, incinmemek için yeterli değildir, gerçekler kendini göstermeye çoktan karar vermiştir. Ona ulaşabilmek için okyanuslar geçmem gerekirken, boğulmadan gözlerine nasıl bakabilirim?

All Rights Reserved

Nurullah Genç Kimdir? Nurullah Genç’in Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Nurullah Genç, (Doğum: 9 Eylül 1960, Horasan, Erzurum) Şair, iktisatçı Akademisyen.

Şiirlerinde klasik edebiyatımızın (Divan edebiyatı) temalarına yer verdi.

Şiirlerinde ölçü ve kafiye gibi ahenk öğelerini önemsedi.

İslami temaları başarıyla işledi.

1980 yılından itibaren pek çok edebiyat dergisinde şiirleri ve yazıları yayımlandı.

1979 yılında “Hicret” isimli şiiri ile MTTB’nin düzenlediği yarışmada birinci oldu.

1990 yılında “Yağmur” isimli şiiri ile TDV Na’atı Şerif Büyük Ödülü’ne lâyık görüldü.

Nurullah Genç’in Eserleri:

Şiir:

  • Çiçekler Üşümesin (1986),
  • Nuyageva (1990),
  • Yankı ve Hüzün (1992),
  • Aşkım İsyandır Benim (1993),
  • Siyah Gözlerine Beni de Götür (1995),
  • Yanılgı Saatleri (1995),
  • Denizin Son Martıları (1997),
  • Aşk Ölümcül Bir Hülyadır (1998),
  • Yağmur (seçme şiirleri, 1996),
  • Rüveyda (seçme şiirleri, 1996),
  • Gül ve Ben (şiir albümü, 1998),
  • Hüznün Lâlesidir Dünya (şiir albümü, 1999),
  • Yürüyelim Seninle İstanbul’da (2001),
  • Müpteladır Gemiler Benim Denizlerime (2002),
  • Sensiz Kalan Bu Şehri Yakmayı çok istedim (2003),
  • Birkaç Deli Güvercin (2005),
  • Çanakkale: Her Şey Yanıp Gül Oldu (2006).

Roman:

  • Tutkular Kader Oldu (1987),
  • Yollar Dönüşe Gider (1989),
  • İntizar (1990).

Mesleki Kitaplar:

  • Zirveye Götüren Yol: Yönetim
  • Yönetim El Kitabı
  • Başarı Bedel İster
  • Yönetim ve Organizasyon
  • Kalite Liderliği
  • Ortaklık Kültürü

Nurullah Genç’in Şiirlerinden Örnekler:

YAĞMUR

Vareden’in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım,
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları,
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım.

Hasretin alev alev içime bir an düştü,
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü,
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde,
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü.

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin,
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla,
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin,
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla,
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak,
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak.

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım,
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım.

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü,
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü,
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe,
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü.

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden,
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına,
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden,
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına,
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin,
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin.

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım,
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım.

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü,
Göğsümüzden umutlar bican düştü,
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin,
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü.

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan,
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar,
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıradan,
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar,
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri,
Paramparça, ateşler şahının hayalleri.

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım,
O mücella çehreni izleseydim ebedi,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım.

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü,
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü,
Katil sinekler deldi hicabın perdesini,
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü.

Dolaşan ben olsaydım Save’nin damarında,
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin,
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında,
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin,
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü,
On asırlık ocağın savururdum külünü.

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım,
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım.

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü,
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü,
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara,
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü.

Badiye yaylasında koklasaydım izini,
Kefenimi biçseydi Ebva’da esen rüzgar,
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini,
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar.
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya,
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya.

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım,
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu,
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım.

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü,
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü,
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi,
Hakların temeline sanki bir volkan düştü.

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri,
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir,
Erdemin, bereketin doldurur haneleri,
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir,
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların,
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların.

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım,
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım.

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü,
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü,
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer,
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü.

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir,
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini,
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir,
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından,
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından.

Madeni arzuların ardında seyre daldım,
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım.

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü,
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü,
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali,
Hazindir ki; dertleri aşmaya umman düştü.

Ay gibisin, güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra’yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir, mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin.

Yağmur, bir gün elini ellerimde bulsaydım,
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş te ben olsaydım.

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü,
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü,
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan,
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü.

Islaklığı sanadır ahımın, efganımın,
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler,
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın,
Nazarın ok misali karanlıkları deler.
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin,
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin.

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım,
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım.

Yağmur, ayrılığıma seninle derman düştü,
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü,
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün,
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü.

Nefesinle yeniden çizilecek desenler,
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek,
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler,
Anneler çocuklara hep seni içirecek,
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin,
Sana mü’mindir sema; sana muhtaçtır zemin.

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.

Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü,
Zedelendi sağduyu; körleşen iz’an düştü,
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın,
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü.

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım…

RÜVEYDA

fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

adını söylemek istemiyorum
her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım
adını söylemek istemiyorum
rüveyda dediğim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çığlığımın atardamarlarından

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
kayar da üzerime rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
sonra açılır önümde ıstırab vadileri
silik renkleriyle adımlarıma
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bittiği menfeze doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa rüveyda
baştanbaşa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim.

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğildiğim yerlerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynakları ile anılarımı

sular köpürmemeliydi rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar hefret eder avare duruşumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkılab bekliyorum

hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin
uzanır da gönlüme rüveyda
derinden bir ok saplanır bağrıma
beynimi çağıran bir sese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

varlığın cinayettir memleketimde işlenen
akıtır kanını en asil pehlivanların
yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

artık eskisi gibi bakamıyorsun
göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda
binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
güneş bir anne gibi dururdu başucunda
artık dokunamıyor kakülün bulutlara
karalara bürünmüş saçlarında dolunay
ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda

hangi ressamı vurur bilmem, endamın
sarar da benliğimi
ben beni tanımam kaldırımlarda
kafesleri yutan kafese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına
duydun mu orkideye dua eden birini
bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda
bu yapmacık bebekler
gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu

hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
soluk bir dünyanın mezarlarına
gömerek gurbetimi
kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını
meydan okuyuşun çağın ordularına
bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
doruklardan öte hevese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere
kim giydirir başıma tacını nihayetin
kim takar bileğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle

rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çığlıklarımı

at vuruldu; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çiğnetemem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terkederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim

SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR

Daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum.

Pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.

Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum.

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat,ayrılığın boynunu vursun.

Usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken,bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.

GÖZLERİNE YAZILMAMIŞ BİR DESTAN

bu şiirde iki göz var
biri senin; biri onun
Senin o karanlık, küf kokulu
matem gözlerini terkediyorum

biliyorum; saçlarının sarısı
gözlerinin yeşiline karışmış
biliyorum; sana benzemek için
melikeler birbiriyle yarışmış
fosforlu ve derin bakışlarına
çağlar boyu nice destanlar yazılmış
oysa ben görülmedik bir lale yaprağına
gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum
gözlerin değişip kaplasın karanlığı
bütün ufukları sarsın gözlerin
gene de hep bende kalsın gözlerin

I
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım
atlılar kaybeder yolunu, hasretimin
posta güvercinleri geri dönmez ülkeme
yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

II
ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi
mekanımı gülistan eyleyendir gözerin
isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan
Kabil’in ruhunu kan eyleyendir gözlerin
vuslat aşkını Leyla düşürmedi çöllere
arzı Mecnun’a hicran eyleyendir gözlerin
gözlerinde başladı tarihin macerası
Adem’i Havva’ya ram eyleyendir gözlerin
Kerem dağlar ardında aradı gözlerini
Kamber’i bile viran eyleyendir gözlerin
Ferhat dağları deldi yolunu bulmak için
sevmeyenleri giryan eyleyendir gözlerin
suların emzirdiği muamma bir çocuğu
yedi iklime hakan eyleyendir gözlerin

III
gözlerin göklerinde
her yüzyılın başında
birer akkor olmuş gözlerin
çekip çıkarsam da mısralarımı
ben yalnız gözlerinin şairiyim aslında

hangi rüzgara verdiysem aşkımı
beni alıp yangınlara götürdü
muştu beklediğim bütün yelkenlilerden
ateş düştü içime

IV
yüreğimden fışkıran bir “ah” mıdır gözlerin
beni benden koparan “eyvah” mıdır gözlerin
Bu gözler, o aydınlık o güzel gözler değil
yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
ses midir, aynalarda çarpan kulaklarıma
kürdili hicazkar mı, segah mıdır gözlerin
Arif Bey’i Itri’yi ömür boyu inleten
nihavend mi, sultan-ı yegah mıdır gözlerin
kubbesinde yitirdim zaman duygularımı
akşam mıdır, gece midir, sabah mıdır gözlerin
ruhumu baştan başa acılarla dokuyan
beynimi kurşunlayan silah mıdır gözlerin
her köşede zifiri bir silüet bırakan
gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin
renkler avare; sitem başıboş kuytularda
mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerin
yoksa yalancımıdır, günah mıdır gözlerin

V
nihan kıldı gözlerin bana kapılarını
oysa ben gözlerinden girerdim yüreğine
her bakışın bir damla ab-ı zindegan idi
hicranlı her gülüşün bin yıllık figan idi
içime, soluşundan sonra koyu renklerin
birer şirpençe gibi düştü gözbebeklerin
feryadıma gök bile bigane değil şimdi
söyle, kurtuluşun mu, harabın mı gözlerin
gözlerinde mi mehtab; mehtabın mı gözlerin

VI
çağlayanlar bile hararetlidir
buğday başağının açlığıdır ufuklar
siperleri aşıklar mı doldurmalıydı
zalimler mi
neden böyle hıçkırıklı, umutlar

VII
beni hangi urganla bağladın gözlerine
beni hangi ırmağa karıştırdın yeniden
senden kopamıyorum gözlerin var oldukça
sensiz yapamıyorum yüzün bahar oldukça
gözlerine baktıkça duruluyor yüreğim
ölse de, gözlerinden soruluyor yüreğim
indirme kirpiğini; tutuşmasın kainat
nazar kıl; ferahlasın; kavruluyor yüreğim
sensiz küle dönerek savruluyor yüreğim

VIII
diyorlar ki ağla
ağla ki dumanı dağılsın yolların
ağlamayı denizlere bıraktım

yalnız gözlerindir hayatta kalan
uğruna adandığım
mahşeri sularla çevirip dört yanından
gönlümde sakladığım
aynalarda arayıp bulamazken günboyu
gölgesinde konakladığım
gözlerindir ufkumda dalgalanan

Rüstem’in kanını döktüm yerlere
İstanbul’u kuşattım gözlerin için
Azrail’e koştum siperlerimden
gözlerine baka baka dirildim
niçin kızıl kıyamettir gölerin bu gün
niçin heyelan var eteklerinde
İsrafil’den işaret mi almışsın
yanaklarında mahşer kalıntısı
dudaklarında mizan
bütün gamlı hüdhüdler Belkıs’le döner sana
yıldızlar vuslat için her gece iner sana
rengini, gözlerinde kaybolan bilir

IX
gözlerin uğrak yeridir bestekarların
şairler hüzne dalar yeşil okyanusunda
eşiğinde ölümsüz dilenciler
gözlerin gecenin intiharıdır

sen gözlerine mahkumsun; gözlerin bana
ben şiir yazmasam, kim tanır gözlerini
geçerken yalnızlık sokağından
hangi demirci indirir parmağına çekici
hangi berber yanağını keser müşterisinin
gözlerine bakmasam, doğar mı güneş

X
gözlerin boşluğa akan bir ırmak değil
gözlerin sadece ölmek, yaşamak değil
gözlerin tükeniş doruklarında
bulunmayanları aramak değil
gözerine aşina olduğum günden beri
ben artık hır gece sesleniyorum
düşe kalka
yorgun argın
derbeder
yapayalnız
duruyorum; yanlış anlaşılıyor
her hücremde bir inkılab
her gönlümde bir mahitab
evim harab; ömrüm harab
ne ay kaldı, ne de mehtab
gök bulanık; ufuk silik
gene de mağrur ve dimdik
yürüyorum; mezarım oluyorsun ansızın

XI
bu son şiir, o küflü gözlerine yazılan
bu son mezar kalbimde hicranla kazılan
senin gamsız gözlerin kahkahalar atarken
benim gözlerim viran; ağlamaya değer mi
her cilven bir ıstırab; her nazın kapkaranlık
yorgun kuraklığında ıslanmaya değer mi
hiç güzel olur muydun gözlerin olmasaydı
ateşlere girmeye ve yanmaya değer mi
bir kevser ırmağında serinlemek dururken
sellerine karışıp bulanmaya değer mi
aydınlığın gözleri çağırıyor kalbimi
zehir bakışlarınla boyanmaya değer mi
gözlerine bir ömür dayanmaya değer mi

BENİ ANLAMAYIŞINA

Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın

Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın

Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
En güzel güllerini ruhumla alacaksın

Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi

Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını

Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini
Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma

Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın

Nurullah Genç

Söz Sanatları (Edebi Sanatlar) Konu Anlatımı Pekiştirme Soruları

Şiire güzellik katmak, şiirde etkileyiciliği sağlamak, farklılık meydana getirmek, şiirselliğe değişik boyut kazandırmak için şairlerin başvurduğu yollardan biri de söz sanatı, diğer bir ifadeyle edebi sanat kullanmaktır.

TEŞBİH (BENZETME)

Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki varlıktan zayıf olanı güçlü olana benzetmektir.
Benzetmenin dört ögesi var.

Pamuk gibi yumuşak ve apak ellerin.

BENZEYEN: eller
KENDİSİNE BENZETİLEN: pamuk
BENZETME YÖNÜ: yumuşaklık ve bembeyazlık
BENZETME EDATI: gibi

Benzetmenin dört ögesi de varsa TAM BENZETME olur.

  • Dizeyim inci dişlerin gibi seni mısralarıma.
  • 12’ler, ağustos böceği misali çalıp söylerler.
  • Karınca kadar çalışkan kadınlarımız.

Benzetmenin sadece benzeyeni ve kendisine benzetileni söylenirse TEŞBİHİ BELİĞ (Güzel Benzetme) olur.

  • Gider oldum kömür gözlüm elveda
  • Servi boylum al yazmalım
  • Artarak tufan olan bir yağmurdur uykusuzluk
  • Billur bir avize Bursa’da zaman
  • Sanki zifiri karanlıktı gözleri, siyahtan öte siyah.

Örnek Sorular:

1. Aşağıdaki dizelerin hangisinde dört öğesi de bulunan bir teşbih vardır?
A) Bir çığ gibi büyür öfkeler zamanla
B) Aşkın bedendeki titrek eliyim
C) Kalbim, dili bağlı yetim bir çocuk
D) Yaralı yüreğinle sürgün yolcularındansın
E) Uçurum kenarında bulunur soğuk yürekler

2. Aşağıdaki dizelerin hangisinde “benzetme” ?
A) Mavi patiskayı bıçak gibi yırtar gelir gemiler
B) Gece lacivert kanatlı bir kuşa benzer
C) Kapama gözlerini dereler gibi akarım mutsuzluğa
D) Geçit vermez sarp kayalar, biliyordu düşmanı
E) Yürek mühürlü bir kapı gibi kapalı

İSTİARE (EĞRETİLEME)

Bir sözün benzetme amacıyla bir başka söz yerine kullanılmasıdır. Benzeyen ya da kendisine benzetilenin eksik olmasıdır.

Yani EKSİK BENZETME, İSTİARE olur.

AÇIK İSTİARE: Yalnızca KENDİSİNE BENZETİLEN’in olduğu İSTİARE’dir.

Kurban olam
Beşikte yatan ya

(Bebek kuzuya benzetilmiş. Dizelerde kendisine benzetilen KUZU var, benzeyen BEBEK yok.)

  • Saçlarına yıldız düşmüş, koparma anne, ağlama!
  • Aslanlarımız maçta çok güzel oynadı.
  • Güz geldi ağaçlar soyundu gömleği.
  • Karadutum, çatalkaram, çingenem/ Nar tanem, nur tanem

Örnek Sorular:

Semadan düşüyor
Bağlara bahçelere yine mevsim sonbahar

Yukarıdaki şiirde koyu yazılmış kelime grubunda hangi söz sanatı kullanılmıştır?
A) Kinaye
B) Tevriye
C) Teşbih
D) Açık istiare
E) Kapalı istiare

KAPALI İSTİARE

Sadece BENZEYENin kullanıldığı İSTİARE’dir.

Oyuncularımız sahada adeta kükredi.

(Oyuncular aslana benzetilmiş, BENZEYEN OYUNCULAR var, kendisine benzetilen aslan yok.)

KAPBEN
Yanık bir türkü söyler tarlada rüzgâr.
Sözlerin saplama kalbime
Her taraf kırık dökük
Can kafeste durmaz uçar.

Dikkat!

HER KİŞİLEŞTİRMEDE KAPALI İSTİARE VARDIR.
HER KİŞİ KAP
AMA
HER KAPALI İSTİAREDE KİŞİLEŞTİRME OLMAZ!

Örnek: Gözlerinden uyku akıyordu.

Örnek Sorular:

Gönül, kondu bir çiçeğe gece yarısı
Göz görmez oldu, yürek yaralı

1. Yukarıda birinci dizedeki “gönül” sözcüğüyle hangi edebi sanat yapılmıştır?
A) Kinaye B) Mübalağa C) Tevriye D) Kapalı istiare E) Tariz

Vermez selâm o gelir geçer
Yollarda ömr-i âşık-ı nâlân gelir geçer
2. Bu beyitte altı çizili sözle yapılan edebî sanat aşağıdakilerden hangisidir? (AYT 2020)
A) İstiare B) Tevriye C) Mecazımürsel D) Teşhis E) İntak

İNTAK (KONUŞTURMA)

İnsan dışındaki canlı, cansız varlıkları konuşturma sanatıdır. Özellikle fabllarda sık kullanılan sanattır.

Kurnaz tilki sesini yumuşatarak, ona
Dedi ki: ”Kardeşçiğim artık dostuz;
Müjde getirdim sana in de öpüşelim;
Barış oldu hayvanlar arasında.”

Deniz ve mehtap sordular seni: Neredesin?

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna: İçimde kanayan yara gibisin.
Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim, / Minicik gövdeme yüklü Kafdağı.

Ben bir ayrık otuyum,
Ne buğday amcam, ne pirinç dayım.
Mısırla akraba bile değilim.
Bir yeşermeye göreyim:
Kızmasınlar halim duman.

Örnek Sorular:

Güğüm bir gün testiye,
“Yola çıkalım” dedi.
Testi “Korkarım” dedi.
Evde kalmak istedi.
Bu dörtlükteki en belirgin söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tevriye B) Cinas C) İntak D) Tariz E) Kinaye

MECAZI MÜRSEL (AD AKTARMASI)

Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir söz yerine kullanılmasıdır.
Genellikle SÖZÜ FAZLA UZATMAMAK için bu sanata başvurulur.

İç – Dış İlgisi

Anne, çamaşır kazanı kaynadı, gel!
Ne zamandır evde tencere kaynamıyor.
Bu depoyla Düzce’ye kadar gideriz.

Parça – Bütün İlgisi

O zamanlar bu gazetede usta kalemler vardı.
Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca çalıştı.
Motor gece karanlığında yükünü Bartın’a boşalttı.
Bu sahalarda nice altın ayaklar top koşturdu.

Neden – Sonuç İlgisi

Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket!

Sanatçı – Eser İlgisi

Davetlilere piyanosuyla Mozart çaldı.
Şimdi de biraz Yunus Emre okuyalım mı?
CD çalarda Müslüm Gürses çalıyordu.

Yer, yön, bölge, çağ – İnsan İlgisi

Eve haber verip geleyim.
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.
Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi.
Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?
Sizin işinizi şu masa halleder beyefendi.

1. “Ön sokakta yer yok, arabayı arkaya bırakınız.”
2. “Çocuk kitapları birinci hamura basılmalı.”
3. “Sen bu otobüsle git, ben Bartın’a bineceğim.”
4. “Koştu yokuş aşağı, rengi atmış bir şapka.”
5. “Depremden sonra Düzce, geceyi sokakta geçirdi.”
6. “Marmara’da her yelken / Uçar gibi neşeli.”
7. “Tiyatroda konusunda mahalle beni destekledi.”
8. “Türkiye, Tanzimat’la yüzünü Batı’ya çevirmişti.”

Örnek Sorular:

1. “Nihat’ın golüyle tüm ayağa kalktı.“ cümlesindeki altı çizili sözcükteki sanatlı söyleyiş aşağıdaki cümlelerin hangisinde vardır?
A) Yazar, daha çok hece ölçüsünü kullanmıştır.
B) Siz niçin okula gidiyorsunuz, amacınız ne?
C) Bildiklerini arkadaşınla paylaşman güzel bir şey.
D) Gelecek çağ, sevgi çağı olacaktır.
E) O evine çok bağlı bir insandır.

Canlı bir bana yaklaştı, muhabbetle dolu
2. Altı çizili sözcükteki edebi sanat aşağıdaki dizelerin hangisinde vardır?
A) Bu gelen bir yuvasız kuş gibi pervasızdı
B) Bu engin ovanın perisisin sen
C) Dünya da bizimle ağlasın gayrı
D) Kederli durma, güzel rengin uçmasın
E) Bostan korkulukları sanki bir kahramandı

TEŞHİS (KİŞİLEŞTİRME)

İnsana ait özelliklerin insan dışındaki varlıklara verilmesi sanatıdır.

“Ben öpmeden önce yanaklarını
Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün.”

“Besbelli her saat artar kederi
Belki de yüreği yara dağların.”

Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince.”

“Renkler başkalaştı gün ortasında
Koyu bir karanlık öptü denizi.”

“Bir bulut gezer yayla yayla Anadolu’yu
Bir baştan başa selâm götürür.”

“Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik
İşte yakalandık, kelepçelendik.”

“Akdeniz’in dalgaları cilveli
Akdeniz’dir denizlerin güzeli.”

Örnek Sorular:

Ya arala bütün mutlu perdelerini
Bir rüya çizgisinde neşelensin aynalarım
Ya da ranzam kilitlesin bu sevdayı hücresine
Karışayım yeniden tereddütlü sellere
Yukarıdaki dizelerde aşağıdakilerden hangisi ?
A) perdeler
B) aynalar
C) ranza
D) hücre
E) seller

TENASÜP (UYGUNLUK)

MÜNASİP

Belirli bir konuyla ilgili aralarında anlam bakımından uyum olan sözlerin bir arada kullanılması sanatıdır.

Arım, balım, peteğim,
Gülüm, dalım, çiçeğim,
Bilsem ki öleceğim,
Yine seni seveceğim.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Bu akşam ışık olduk, renk olduk, ses olduk,
Yeniden kışla olduk, asker olduk, tüfek olduk.

Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarken
Bir uzak yıldıza benzerdi güneş sen varken

Lâleyi, sümbülü gülü hâr almış,
Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış.

Örnek Sorular:

verdi verdi verdi
Yemek verdi ekmek verdi verdi
Kazma ile değmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.
1. Bu dörtlükte özellikle altı çizili sözler arasında hangi söz sanatı vardır?
A) Tenasüp B) Tezat C) Teşbih D) Tekrir E) Tevriye

Gönül sinin lerine hasret
Al kana boyanmış ak bülbüller
Ve dikenler hazır olda beklemekte
Güle baykuşlar her dem üşüşmekte
2. Bu dörtlükteki altı çizili sözcüklerle hangi söz sanatı yapılmıştır?
A) Tekrir B) Seci C) Tenasüp D) Tevriye E) Mecazımürsel

SORULARLA PEKİŞTİRME

Sevda ateşten bir gömlek
Giymeyen onu yalan bilir
1.Bu dizelerde, aşağıdaki söz sanatlarından hangisi yapılmıştır?
A) Kinaye
B) Tezat
C) Telmih
D) Teşbih
E) Tevriye

Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep sen, esen dallar arasından
2.Bu dizelerde aşağıda sıralananlardan hangileri vardır?
I. Teşbih
II. Kapalı istiare
III. Tezat
IV. Aliterasyon
V. Kinaye

3.Aşağıdaki dizelerin hangisinde bir “açık istiare” örneği vardır?
A) Yürek dağlanırdı siyah oklardan süzülen yaşlarla
B) Dertler urgan olur bağlanır ıssızlığa
C) Nice acılar vardı o kara gözlerde
D) Kırılmamalıydı o dalları gönlümün
E) Ruhum iliklerime kadar yalnızdı o an

(AÇKEN KAPBEN)

“Sakin ve rüzgârsız havalarda, bacalar üzerinden bir türlü savrulup dağılmayan dumanlar birbiri üzerine nasıl birikirse, bu sesler de öylece göğün boşluğunda toplanıyor, kolay kolay dağılmıyordu.”
4.Bu cümlede birbirine benzetilen iki şey aşağıdakilerden hangisidir?(ÖSYM)
A)Hava – Rüzgâr
B)Rüzgâr – duman
C)Hava – Ses
D)Duman – Gök
E) Duman – Ses

Dur desek de durmaz ki .
5.Yukarıdaki dizenin altı çizili bölümünde kullanılan söz sanatı hangisidir?
A. Benzetme
B. Kişileştirme
C. Tezat
D. Kapalı istiare
E. Açık istiare
Çeşme bir gün yanındaki serviye:
“Buz gibi suyum akar, içip kanarsın; bir kere olsun kıymet bilmezsin.” dedi.

6.Bu parçada görülen en belirgin söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kinaye
B) Ad aktarması
C) Tevriye
D) İntak
E) Benzetme

7.Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “mecazımürsel” (ad aktarması) ?
A) Bu yılki olimpiyatlara İzmir’in ev sahipliği yapacağı açıklandı.
B) Otobüs yarım saat mola verip yola devam etti.
C) Ev sahibi ona evi taşıması için sadece iki gün vermişti.
D) Hiçbirimiz onu saplandığı bu bataktan kurtaramadık.
E) Şair, Yahya Kemal’i okuyarak kalemine yön verdiğini açıklamıştı.

Sözünde durmadı mavi gökler
Gün kararıyor ufukta gitgide
8.Bu dizelerdeki edebi sanat, aşağıdakilerin hangisinde ?
A) Bir kuş ağlar bu bahçelerde
Altın tüyü sonbahara uygun
B) Susarken ağaçlarda yapraklar hayal içinde
Bakışlarında sessizliğin zehri, bekleyeceksin
C) Bir vurulmuş kadını andırıyor
Suda dans eden yıldızlar
D) Su değil, mevsimin havası akan
Duyduğun ıstıraplı dağların sesidir
E) Kar yağsın, elbette seyrine doyulmaz

İpek işlemeli perdeler arasından
Toprağımın gözlerinden çöllerin yanağına
Süzülen bir damlayım, yâr kabul buyur beni
9.Yukarıdaki birinci dizede bulunan edebi sanat aşağıdaki dizelerin hangisinde ?
A)Göğe baktım gözü yaşlı
Yere baktım yer yaslı
B) Yıldızlar takınarak tüm ziynetlerini
Yârin önünde sıra sıra dizildiler
C) Güneşin gözleri kararacak yoksun diye
Her gece sabırla seni aramaya çıkacak
D) Küçük bir ağaç bir köşede boynu bükük
Öyle ağladı ki denizler, okyanuslar oluştu
E) Ağlayışın yaman, gülüşün yaman

Pençende yüreğim, başımda duman
Bir elim kalem tutmuş yazı yazar
Bir elimde kazma toprağı kazar
10.Yukarıdaki dizelerde görülen söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tevriye
B) Teşbih
C) Tenasüp
D) Leffüneşr
E) Telmih

11.Aşağıdaki dizelerin hangisinde yay ayraç içinde verilen edebi sanat o dizelerde ?
A. Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil o gözyaşlarını (Teşhis)
B. Koparıp öpmek için basacağı toprağı
Bütün şehir bekliyor onu dizler üstünde (Mecazımürsel)
C. Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan (Tenasüp)
D. Akşam rüzgârları der ki Ali’ye
Gözler ileriye, gönül geriye (İntak)
E. Ömrümün hasretle geçen her günü
Günlerce görmeden o güzel yüzü (Teşbih)

“Her akşam güneşin battığı yerden / Gözlerin doğuyor gecelerime” dizelerinde “gözler” ay gibi düşünülmüş fakat “ay” söylenmeden onu çağrıştıran “doğmak” sözcüğü kullanılmıştır. Dolayısıyla bu dizelerde —- sanatı yapılmıştır.
12.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2017-AYT)
A)Tezat B)Mecazımürsel C)Tevriye D)Teşbih E) İstiare

Şiirin en önemli unsurlarından biri de söz sanatlarıdır.
Edebî sanatlar, dizelere çağrışım zenginliği ve çok boyutluluk katar.
13.Buna göre aşağıdakilerden hangisinin, çağrışım yönünden zengin olduğu ? (2013)
A) Kanı çekiliyor evlerin
Eriyip dökülüyor damlar
B) Sonsuzlaşan yollara dalmış
Tasalı gözler olur camlar
C) Bir bahar sabahının karanlığında ıssız
Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız
D) Güneşle beraber söndüğüm akşam
Ağlayacak hangi rüzgâr kim bilir
E) Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi
Her bahar gününde dertliyi, ümitsizi

(I) Onun şiirlerinde, masal, şiir, deyiş gibi halk edebiyatı ürünlerinin etkisi görülür. (II) Halk diline yaklaşmaya da özen gösteren bu sanatçının dizeleri toprak kokan yağmur damlaları gibidir. (III) Satırların arasından dökülür okuyucunun duygu dünyasına. (IV) Davetkârdır, sizi kendi dünyasına yavaşça çekip alır. (V) O sesi ne zaman duydunuz, eşiği ne zaman geçtiniz, anlayamazsınız bile. (VI) Bu anlamda, resimleri de şiirleriyle büyük benzerlik gösterir sanatçının.
14.Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangilerinde sanatlıca bir söyleyiş ? (2010)
A) I. ve IV B) I. ve VI. C) II. ve V D) III. ve IV E) V ve VI.

15. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “Papatyalar, badem ve eriklerden akıllı davrandı
ve ‘üçüncü cemreye’ aldanmayıp sabırla bekledi.” cümlesindekine benzer sanatlı bir söyleyiş vardır? (2009)
A) Eskiden Beyoğlu, iyi kötü her şeyiyle Batı uygarlığının simgesiydi.
B) Beyoğlu bir zamanlar yalnız Türkiye’de değil, yakın doğuda da çok ünlüydü.
C) Beyoğlu, Türkiye’nin kültür başşehrinin önemli yerlerinden biri olma özelliğini bugün de korumaktadır.
D) İstenirse Beyoğlu yine eski saygınlığına, eski güler yüzlülüğüne ve çekiciliğine kavuşturulabilir.
E) Eskiden İstanbullular, Beyoğlu’na çıkarken derlenir toplanırlar, giyimlerine özen gösterirlerdi.

TECAHÜLÜ ÂRİF

Arif’in salağa yatması!..

Kişinin bir durumu bilmesine rağmen bilmiyormuş gibi davranmasıdır.

 “Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? ”

“Su insanı boğar, ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.”

Bilmiyorum dönen kubbe mi su rengindedir
Yoksa göz yaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır

Neden böyle düşman görünürsünüz?
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar

İçimde kar donar, buzlar tutuşur,
Yağan ateş midir, kar mıdır bilmem.

TELMİH (HATIRLATMA)

Herkesçe bilinen özellikle tarihteki bir olaya veya bir esere değinmek, onu hatırlatmaktır.

“İnsanız, en şerefli mahlûkuz;
Deyip de pek fazla övünmemiz haksız!
Atamız elma çaldı cennetten;
Biz o hırsızların çocuklarıyız.”

“Ekmek Leylâ oldu dostlarım
Mecnun oldum peşi sıra giderim.”

“Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün.”

“Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”

TARİZ (İĞNELEME-DOKUNDURMA)

Dokundurma, eleştirme amacıyla vermek istediğinin tersini söylemesidir.

“Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı bıraktı; artık hiç çalışmıyor!”

“Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip kayboldu.”

“Çayın nefis olmuş, kabak suyu gibi.”

“Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden.”

Bir yetim görünce döktür dişini,
Bozmaya çabala halkın işini,
Günde yüz adamın vur kır dişini,
Bir yaralı sarmak için yeltenme.

TERSİNDEN MERSİN’İ

Yahya Kemal bir lokantaya gider. Bir kuzu kapama ister. Masasına gelen tabakta çok az et olduğunu görür. Hemen garsonu çağırır: ”Oğlum bana bak! Buraya bir lokma et karışmış, bu işte yanlışlık var!” der.
Bu hikâyecikte, Yahya Kemal hangi söz sanatına başvurmuştur?
A. Telmih
B. Tezat
C. Teşhis
D. Tariz
E. Teşbih

Üç parmak noksan ölç ölçersen kile
Tatlı söz konuşma bir kimse ile
Dört kuruşa sekiz kuruş et hile
Hilekârlık hoş sanattır usanma
Yukarıdaki dizelerde öne çıkan edebi sanat aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tariz
B) Tevriye
C) İstiare
D) Terdit (Şaşırtma)
E) Mübalağa (Abartma)

TEDRİC ( DERECELENDİRME)

Söylenecekleri belli bir sıraya koyma sanatıdır.

İki asker;
Mızrak mızrağa,
Kılıç kılıca,
Hançer hançereydiler.

————

Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın

Meşhur olduk sayende ey sevgili
Gezer olduk şehirülkekıtalar
Okyanustan denizden ırmaklara
Hayalinle düştüm ben bu yollara

Ormandım ağaçtım bir dala döndüm
Vefasız afetle bir muma döndüm

Tohumlar fidana
Fidanlar ağaca
Ağaçlar ormana
Döndü yurdunda

HÜSNÜ TALİL (GÜZEL SEBEBE BAĞLAMA)

(GÜZELHÜSNÜ)

Bir durumu bir olayı gerçek sebebinin dışında şairin kendince bulduğu bir sebebe bağlamasıdır.
Hüsnü talil, genellikle doğada olan durumlarla ilgili olur.

Gök masmavi bu sabah
Güzel şeyler düşünelim diye

Şair, gökyüzünün mavi olmasını insanların güzel düşünmesine bağlamış.

Bu gece misafirim olsan yeter
Soğur sevincinden sürahide su

Şair, sürahideki suyun soğumasını sevgilisinin misafir olarak gelmesine bağlıyor.

“Sen yoksun hiçbir şey yok
Güneşin rengi
Ağustos yıldızlarının sıcaklığı
Karanfil kokusu”

Örnek Sorular:

1. Aşağıdaki dizelerin hangisinde “hüsnütalil” sanatına başvurulmuştur?
A) Uykudan uyanmış şahin bakışlım.
B) Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni!
C) Karşımızda canım İstanbul canım deniz
D) Kimse alamaz elimizden bu ümidi!
E) Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak.

“Sabah kalktığımızda yağmurlu bir havayla karşılaşıyoruz. Zaten bizim de içimiz hüzünlü; çünkü Samsun’da son saatlerimiz, biz gidiyoruz diye Samsun da ağlıyor.”
2. Bu parçada yazar bir tabiat olayını, yağmurun yağmasını, kendilerinin Samsun’dan ayılmalarına bağlayarak aşağıdaki söz sanatlarından hangisini yapmıştır?
A) Tecahülü arif B) Hüsnü talil C) İrsali mesel D) Mecazı mürsel E) Kişileştirme

TEVRİYE (İKİ GERÇEK ANLAMLILIK)

(TevGer)

Birden fazla gerçek anlamı olan bir sözcüğü iki anlamını da çağrıştıracak biçimde kullanma sanatıdır. Esasında sözün uzak anlamı kastedilir.

“Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek”

“Ben” kelimesi hem vücuttaki siyah noktalar hem de I. tekil kişidir. Şair görünüşte (gerdanında diyerek) siyah noktaları söylüyor; ama kastettiği uzak anlamdaki kendisi (ben)dir.

Bir buse mi bir gül mü verirsin dedi gönlüm
Bir yarım tebessümle o afet gülüverdi.

Hem gülmek hem de çiçek olan gülü vermek anlamında kullanılmış. İkisi de gerçek anlam

Tahir Efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir,
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir. (Nefi)

(Tahir: temiz, kelp: köpek, zahîr: açık, belli, itikat: inanç)
Tahir sözünde tevriye vardır. Şair Nefi, kendisine kelp (köpek) diyen Tahir Efendi’yi yerden yere vurmak için hem tahir sözünün temiz anlama geldiğini hem de Tahir Efendi’nin köpek olduğunu söyler.
Tahir: 1.temiz 2.erkek ismi

Senden bilirim yok bana bir faide ey gül
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül

KİNAYE (DEĞİNMECE)

Sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını çağrıştıracak biçimde kullanma sanatıdır. Asıl mecaz kastedilir.

Göz yumma ne kadar nuru kararsa
Sönmez ebedi, her gecenin gündüzü vardır.

Ve ben şimdi aydınlık sabahlar bekliyorum
Ümidi yelken gibi asarak bir gemiye

Yenik düşüyor her şey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya.

Bir gülün çevresi dikendir, hardır
Bülbül gül elinden âh ile zârdır
Ne de olsa kışın sonu bahardır.
Bu da gelir bu da geçer, ağlama.

Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz.

Örnek Sorular:

İlim öğrenmek istersen hocadan
Diz çök önünde edeple

Bu dizelerde “diz çök” sözüyle hem gerçek anlamda “diz çöküp oturmak”, hem de mecaz anlamda “ders öğrenmek için rahle adı verilen küçük bir masanın önünde oturmak” kastedilmiştir.

1. Bu örnekte olduğu gibi, bir sözcüğü hem mecaz hem gerçek anlamıyla anlaşılacak biçimde kullanma sanatına ne ad verilir?
A) Kinaye
B) Tariz
C) Hüsnü talil
D) Tevriye
E) Cinas

I. Ne sıcak vücutlar gitti
Toprağı ısıtmak için
II. Parlıyor bir damla kan camların sorgucunda
Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda
III. Gelecek üşüyor, geçmiş donmakta
Ömrümüzün baharı döndü kara kışa
IV. Dinle yolcu bu ses onun sesidir
Sinsi adımlarla akşam yürüyor
2. Yukarıdaki numaralanmış dizelerde aşağıdaki söz sanatlarından hangisi ?
A) Kinaye
B) Kişileştirme
C) Hüsnütalil
D) Teşbih
E) Tezat

İRSALİ MESEL

Anlatıma güç kazandırmak amacıyla sözde, yazıda ya da şiirde atasözü, özdeyiş ya da çok bilinen, yaygın bir sözü kullanma.

(ATASÖZÜ=MESEL)

Çağır Karac’oğlan çağır / Taş düştüğü yerde ağır
Gönül sevdiğinden soğur / Görülmeyi görülmeyi.

Ehl-i dillerde bu mesel anılır
Kim ki çok söyler ise çok yanılır

Bal tutan kimse meseldir ki yalar parmağını
Bu sözün manisini etmede izan iyidir.

Örnek Sorular:

1. Aşağıdaki beyitlerin hangisinde irsali mesel sanatına yer ? (ÖSYM 2019)
A) Ziyaretten murat olan duadır
Bugün bana ise yarın sanadır
B) Kardaşına kuyu kazarsa kişi
Kuyuya düşmek olur anın işi
C) Ne siyah eylemiş bu nâsiyeyi
Saçımı bembeyaz eden bahtım
D) Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrânî gafilin ahmaklığından
E) Ahde vefayı vaad-i tehi sanmasın ki dost
Gözden ırağ olunca gönülden ırağ olur

2. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, ayraç içinde verilen edebî sanat ? (ÖSYM 2018)
A) Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarken
Bir uzak yıldıza benzerdi güneş, sen varken (Tenasüp)

B) Gül gülse daim ağlasa bülbül acep değil
Zira kimine ağla demişler kimine gül (Tezat)

C) Yusuf’u gerçi görenler ellerin kestiler
Gün yüzün gördü senin şak oldu bedrin ayası (Telmih)

D) Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak
Rüyalarım kadar sade güzeldin (Teşbih)

E) Senin yanındayken, avuçlarımda
Suda sabun gibi eriyor zaman (Teşhis)

TERDİT (ŞAŞIRTMA)

Sözü beklenmedik bir şekilde bitirme sanatına terdit denir.

En ağır işçi benim,
Gün yirmi dört saat seni düşünüyorum.

&&&

En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim,
Çok şükür öleceğiz.

&&&

Vaktiyle yazdığım gibi:
Uzayacağa benzer
Tutuştuğumuz lades.
Bak, kaç sene geçti:
Aldatamadın beni
Ölüm kardeş!

&&&

Ey Sevgili!
Kuşkusuz…
Dünyanın en gizemli,
En güzel diyarlarında,
Bir ömür geçirmeni,
Hep arzulamışımdır.
O zaman en mutlu kişi ben olurum ki…
Senden kurtulup güzelce kafamı dinlendirmiş olurum.

İSTİFHAM (SORU?)

Cevap beklemeksizin anlamı güçlendirmek için şiirde soru sorma sanatıdır.

Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi? (Karacaoğlan)

&&&

Olur mu dünyaya indirsem kepenk
Gözyaşı döksem Nuh Tufanı’na denk? (Necip Fazıl Kısakürek)

&&&

Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı? (Fuzulî, Divan Şairi)

&&&

Kim söylemiş beni
Süheyla’ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş ama kim,
Eleni’yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda güpegündüz?
Melahat’i almışım da sonra
Alemdar’a gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? (Orhan Veli)

&&&

Nedir bu handeler bu işveler?
Bu nazı istiğna.
Nedir bu cilveler bu şiveler?
Bu kamet-i bâlâ (Bâki, Divan Şairi)

TEKRİR (YİNELEME)

Anlatımı güçlendirmek için bir sözü veya söz grubunu dörtlükte veya beyitte tekrar etmek sanatıdır.

Ben güzelegüzel demem
Güzel benim olmayınca. (Anonim)

&&&

Kimsesizim kimsem yoktur herkesin var kimsesi,
Kimsesiz kaldım medet kıl kimsesizler kimsesi.

&&&

Aliterasyon: ünsüz ALİ
Asonans: ünlü Asiye

&&&

Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz. (Yunus Emre)

&&&

Kapıkapı bu yolun son kapısı ölümse
Her kapıda ağlayıp bu kapıda gülümse (Necip Fazıl Kısakürek)

&&&

Bu yağmur… Bu yağmur… Bu kıldan ince
Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur… Bu yağmur… Bir gün dinince
Aynalar yüzümüzü tanımaz olur. (Necip Fazıl Kısakürek)

LEFFÜ NEŞİR

Bir dizede iki ya da daha fazla kavramdan bahsettikten sonra diğer dizede onlarla ilgili açıklama yapmaktır.

Ben bir sedefim, sen nisan bulutu,
Ver damlaları, al yuvarlak inciyi.

&&&

Biz denizde kaptan, ovada çiftçi, şehirde esnaf olan
Biz gemi yürüten, tarla süren, alışveriş yapan

&&&

Bakışların kor ateş
Duruşun durgun su
Biri yakar, biri boğar

&&&

Sakın bir söz söyleme… Yüzüme bakma sakın
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur

Hazırlayan: Yaşar Kartboğa/ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır