kanuni dinle / Kanûnî Mehmed Bey kimdir? Kanûnî Mehmed Bey biyografisi - Biyografi Haberleri

Kanuni Dinle

kanuni dinle

Nijerya'da dine hakaret davası: 'Şeriat kanunu anayasayı ihlal etmiyor'

Nijerya'da mahkeme, dine hakaretten ölüm cezası alan Yahya Aminu Şerif'in davasında 'şeriat kanununun' anayasayı ihlal etmediğine hükmetti. 

Kuzey Kano eyaletindeki mahkeme, bir alt mahkemenin yeniden yargılama çağrısını ise çoğunluk kararıyla onayladı.

Yargıç Abubakar Muazu Lamido, Şerif'in temyiz hakkından yoksun olduğunu ve talebinin reddedildiğini açıkladı. 

WhatsApp'ta "Hz. Muhammed'e küfür içeren" bir mesaj paylaşmaktan suçlu bulunan, o dönem 22 yaşında olan Şerif, Ağustos 2020'de bir şeriat mahkemesi tarafından ölüme mahkum edildi.

Kano'daki yüksek mahkeme mahkumiyeti bozdu ve yeniden yargılama emri verdi. Ancak Şerif, kararı temyize taşıyarak 'şeriat kanununun anayasaya uygunluğuna" itiraz etti.

'Şeriat ulusal tüzüğü ihlal etmiyor"

Anayasasında din konusunda tarafsız olduğu belirtilen Nijerya'da büyük ölçüde Hristiyan güney ve çoğunlukla Müslüman kuzey arasında bölünmüş durumda. Kano'da dine hakarete karşı ölüm cezası da dahil olmak üzere "şeriatı kuralları" uygulanıyor. 

Kano eyalet hükümeti, "kuzey Nijerya'da pek çok kişi tarafından kabul edilen bir görüş olan şeriatın" ulusal tüzüğü ihlal etmediğini savunuyor. 

Şerif, ölüme mahkum edildiği dönemde başka bir genç benzer suçlamalar nedeniyle Kano Şeriat Mahkemesi tarafından 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak uluslararası kınamaların ardından yüksek mahkeme genci serbest bıraktı ve Şerif'in yeniden yargılanması emrini verdi.

Devletin Dinî Alanı Düzenlemesi Bağlamında Fransa ve Türkiye’de İki Kanun: 1901 Dernekler Kanunu ile 1925 Tekke, Zaviye ve Türbedarlıkların Kapatılmasına İlişkin Kanun

Öz:

Yasaların önemli özelliklerinden bir tanesi, yasa koyucuya toplumsal alanı, belli ölçülerde deolsa, düzenleme olanağı sağlamasıdır. Devletin gücünü kullanan iktidar elitleri, tarih boyuncakendi tasavvurları doğrultusunda bir toplum inşa etmek için bu olanağa sıklıkla müracaat etmişlerdir. Dinin devletin kontrolü altında tutulması, başka bir ifade ile devletin dine hâkim olması gerektiği anlayışından hareketle toplumsal alanla ilgili birtakım düzenlemeler de bu anlayışın uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür düzenlemeleri otoriter rejimlerin olduğu hemenhemen bütün örneklerde görmek mümkündür. Toplumun yeni bir içerikle yeniden kurulması isteği, eski düzenin meşruiyet kalıplarına göre şekillenmiş kurumlarının tasfiye edilmesini gerektirmektedir. Çünkü toplum, her ne kadar eski toplum olsa ve eski meşruiyet anlayışına sahip olmayadevam etse de iktidarın yeni sahipleri bu meşruiyet anlayışını benimsemekte pek istekli davranmamaktadır. Dolayısıyla rejimin yeni sahipleri nazarında eski düzenin kurumları yeni düzenininşa edilmesi konusunda bir direnç noktasını teşkil etmekte olduğu için bu durum onların toplumu kendi zihniyetleri doğrultusunda şekillendirme ve yönetme imkânınınönünü tıkamaktadır.Bu açıdan bakıldığında, dinî alanı düzenlemesine ilişkin devletin attığı adımları, temelde otoriterzihniyetin toplumu yeniden şekillendirme ve kendisi tarafından yönetilebilir hale getirme arayışıolarak okumak mümkün hale gelmektedir. Ancak bunun gerekçelendirilerek meşrulaştırılması ihtiyacı da ortadadır. Bu ihtiyacı karşılamak için, otoriter bir sekülerleşme programı ya da projesiniuygulamak isteyen yönetici elitlerin bulunduğu ülkelerde, toplumun büyük oranda etkisinde olduğu mevcut dinî anlayış, genellikle modernite karşıtı, bu nedenle de bilim, ilerleme ve akla karşıbir olgu biçiminde tasvir edilmektedir. Bu tür durumlarda din ve onunla ilişkili yapılar, genellikle“batıl inanç”, “gericilik”, “hurafeler yığını”, “akıldışı” ve buna benzer birçok olumsuz nitelemeleremaruz kalmaktadır. Dolayısıyla din, bu perspektifte, ilerlemenin ve bilimin önündeki engel, yanigerilemenin esas sorumlusu olarak tebarüz etmektedir. Bu durum, yönetici elite bu alandaki yasaldüzenlemeleri “haklılaştıran” bir imkân sunmaktadır.Devleti otoriter bir zihniyetle yönetmenin tercih edilmesi, tahakkümcü bir devlet-toplum ilişkisinin yerleşmesini de beraberinde getirmektedir. Devlet lehine tek yönlü bir hiyerarşik yapının hâkim olduğu bu ilişkide devlet ve elbette onu yöneten siyasi elit, toplumun sahibi ve normkoyucusu haline gelmektedir. Bu norm toplumun niteliğinin nasıl ve ne olması gerektiğine ilişkin karar merciinin devlet ve onu yönetenlere ait olduğunu salık vermektedir. Başka bir ifadeyle, devlet-toplum düzenlemeleri hiyerarşik bir temelde kurgulanmış ve hiyerarşide üstünlük devlete atfedilmiştir. Bu nedenle otoriter rejimler, hâkim oldukları hemen hemen bütünyerlerde toplumsal alana ilişkin giriştikleri düzenlemeleri bu tarz bir mantığın içinden gerçekleştirmektedir. Bu çalışmada da bu tür otoriter rejimler arasında görülen Fransız Üçüncü Cumhuriyeti ile tek-parti yönetiminin iktidarda olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde din-toplum ilişkileri açısından, devletin din-toplum alanında düzenleyici bir işlev üstlenme girişiminin bir sonucu olarak çıkarılan iki yasaya odaklanmaktadır. Genel olarak Fransa’nın, özellikle de ÜçüncüCumhuriyet’in, kuruluş dönemi Türkiye’si için bir rol model olarak değerlendirilmesi, başkapek çok çalışmanın olduğu gibi, bu çalışmanın da ilham kaynağı olmuştur. Bu bağlamda,Fransa’da dinî derneklerin yeniden düzenlenmesine ilişkin çıkarılan 1901 Dernekler Kanunu ileTürkiye’de 1925 tarihinde Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılmasına ilişkin kanun ele alınmaktadır. Her iki yasanın da üzerinden uzunca bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu yasalar hâlâ siyasi çekişmelerin ve hukuksal tartışmaların odağında yer almaya devam etmektedir. Bu durumun, önemli ölçüde, bu yasaların kamu otoritesinin dinî faaliyetleri düzenleme gibi hassasbir konuyla ilişkili olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Anahtar Kelime:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır