kargayla tilkinin hikayesi / Karga ile Tilki Masalı Masalı Oku, Masalı Dinle

Kargayla Tilkinin Hikayesi

kargayla tilkinin hikayesi

kaynağı değiştir]

  1. ^History of the Graeco-Latin Fable, Francisco Rodríguez Adrados, Leiden 1999, vol 3, p.161, available at Google Books 28 Şubat 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  2. ^Book 1.17, lines 50-1 10 Mayıs 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  3. ^The Fables of Odo of Cherington, John C. Jacobs, Syracuse University Press 1985, pp.149-50; there is a limited preview in Google Books 28 Şubat 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  4. ^The translation here and for Phaedrus are supplied in John Vernon Law's lecture on the fable 3 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  5. ^"Musée virtuel de la Saskatchewan". 26 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ekim 2014. 

Dış bağlantılar[değiştir

Tilki ile Karga

Tilki ile Karga hikayesini bir de benden dinleyin,

La Fontaine masalları arasında yer alan Karga ile Tilki hikayesini bilmeyen duymayan yoktur. Bu hikayede tilki, kargayı kandırarak ağzındaki peyniri kapmayı başarır. Burada tilki kurnazlığı, karga da alıklığı ve saflığı temsil eder. Hikayenin sonunda ise karga ağzındaki peyniri yiyemediği ve kandırılarak kaybettiği için üzülür.

Acaba gerçekten öyle mi? Akılla yaklaştığımızda böyle bir sonuç çıkarmak mümkündür. Peki ya gönülle bakarsak ne görürüz?

Süleyman peygamberden kendisini Hindistan’a göndermesini isteyen adamın hikayesini hatırlayalım.

Hz. Süleyman’ın sarayına kuşluk vakti saf bir adam telaşla girer. Nöbetçilere, hayati bir mesele için Hz. Süleyman’la görüşeceğini söyler ve hemen huzura alınır. Hz. Süleyman (a.s) benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar:

– Hayrola ne var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana…

Adam telaş içinde:

– Bu sabah karşıma Azrail (a.s) çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı..

– Peki ne yapmamı istiyorsun?”

Adam yalvarır:

– Ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı Süleyman! Sen her şeye muktedirsin. Kurt, kuş, dağ, taş senin emrinde. Rüzgarına emret de beni buradan ta Hindistan’a iletsin. O zaman Azrail (a.s) belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!

Hz. Süleyman, adamın haline acır. Rüzgarı çağırır ve:

– Bu adamı hemen al. Hindistan’a bırak!” emrini verir. Rüzgar bu… Bir eser, bir kükrer. Adamı alır ve bir anda Hindistan’da uzak bir adaya götürür.

Öğleye doğru Hz. Süleyman, divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün, Azrail (a.s.) da topluluğun içine karışmış, divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır:

– Ey Azrail! Bugün kuşluk vakti o adama neden hışımla baktın? Neden o zavallıyı korkuttun?” der.

Azrail (a.s) cevap verir:

– Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama öfkeyle,hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah (cc) bana emretmişti ki:

– “Haydi git, bu akşam o adamın canını Hindistan’da al!” Ben de bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan’da olamaz. Bu nasıl iştir, diye hayretlere düştüm. İşte ona bakışımın sebebi bu idi.

İnsan nasibinden kaçamaz. Atalarımız, gelin ata binmiş, ya nasip demiş, demelerinin sebebi budur.

Hiç düşündünüz mü, bir şey yedikten sonra elhamdulillah der, Allah’a hamdederiz. Ağzımızda da olsa onun bizim nasibimiz olduğunu bilemeyiz.

Tekrar Karga ile Tilki hikayesine dönelim ve yeniden okuyalım. Karga o peyniri nasibi olmadığı için yiyemedi. Nasibi olsa kanmazdı veya tilki yanına gelmeden çok önce peyniri yer bitirirdi. Burada ne karga aptal, ne de tilki çok kurnaz. Peynir tilkinin nasibiymiş. Bir vesile olması gerekiyordu, karga saflaştı ve tilki de kaptı. Meselenin aslı budur efendim.

Arapların dediği gibi; nasibüke yusibüke velev kane tahte’l-cebel. Nasibin dağın altında da olsa gelir seni bulur. Karganın ağzındaki mi bulmayacak?

ETİKETLER:İsmail GÜLEÇ

kaynağı değiştir]

Karga ile tilkiyi gösteren bir çizim (1912)
Karga ile tilkiyi betimleyen başka bir çizim

Fablda karganın biri, bir parça peynir bulur ve peyniri yemek için bir ağaç dalına tüner. Peyniri ele geçirmek isteyen bir tilki, kargayı pohpohlar ve karganın ne kadar güzel olduğundan, sesinin de kendisi gibi güzel olup olmadığından bahseder. Karga ötmek için gagasını açtığında ağzındaki peynir düşer ve tilki, düşen peyniri yer.

Fablın günümüze kadar gelmiş en eski versiyonları hem Latince hem Yunancadır ve Milat'ın 1. yüzyılına uzanmaktadır. Fablın daha önce bilindiğine dair kanıt, Latin şair Horatius'un fabl hakkında iki kez imada bulunmasıdır. Mektuplarında Scaeva adına beceriksiz bir beleşçiyi ele alarak şair, "Eğer karga sessiz bir şekilde beslenmiş olsaydı daha iyi yiyeceğe daha az çekişme ve gıptaya sahip olacaktı." konusunda ihtiyatlı konuşmayı akıl vermektedir.[2]

Şiir, genellikle dalkavukluk yapanları dinlemeye karşı bir tedbir olarak alıntılanmaktadır. Phaedrus, Latince şiirine "Düzenbaz dalkavukluk yapan ve bundan zevk alan kişi  genellikle cezasını pişmanlık ve utançla öder." uyarısıyla giriş yapar. Fabla farklı bakış açısıyla yaklaşan kişilerden biri olan Cheriton'lu Odo'ya göre ders, erdemin hırs peşinde unutulmasıdır.[3] Babrius'un hikâyesinin Yunanca versiyonunda karganın saflığıyla şaka ile biten bir tilki sonu mevcuttur: "Aptal değildin, öyle görünüyor ki gerçekten bir sesin var; beynin dışında her şeyin var, Sör Karga."[4] La Fontaine Masalları'nda (I.2) tilki nefis lokmayı elde ederek kıssadan hisse vermektedir. Orhan Veli'nin çevirisiyle:

Tilki kapıp ona dedi ki: “Efendiciğim,
Size güzel bir ders vereceğim;
Alıklar olmasa iş kalmaz açıkgözlere;
Böyle bir ders de değer sanırım bir peynire."
Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ammâ,
Yemin etti gayri faka basmayacağına.

La Fontaine'nin fabllarının bazılarında olduğu gibi Hristiyan çevrelerde, tilkinin hırsızlıktan cezasız kalmasına izin verilerek ahlâkın yok sayıldığını belirten rahatsızlıklar mevcuttur. Bu nedenle devamı olarak Saskatchewan'da kaydedilen popüler bir şarkı biçimi oluşturulmuştur. Bu şarkıda tilkinin cenaze töreni efkarlı bir şekilde tarif edilir ve hikâye, karganın tünediği dalda gaklamasıyla biter.

Hiç üzgün değilim, artık o bir ölü,
Aldı peynirimi ve midesine gömdü
Kader tarafından cezalandırıldı - Tanrım, benim intikamımı aldın.[5]

Kaynakça[değiştir

Moved Permanently

Bir gün kargayla tilki ucağa binmişler. First class bilet almışlar.
Neyse uçak havalanmış, yarım saat geçmiş karga hostes çağırma butonuna basmış.

Hostes: Buyrun karga bey ne istersiniz
Karga : Hiiiiccc
Hostes: O zaman niye bastınız çağırma butonuna
Karga : İbnelik olsun diye
Hostes kızmış geri dönmüş gitmiş

Karga tekrar hostes çağırma butonuna basmış.
Hostes: Buyrun karga bey ne istersiniz!
Karga : Hiiiiccc (pis bir gülmeyle)
Hostes: O zaman niye bastınız çağırma butonuna
Karga : İbnelik olsun diye
Hostes iyice kızmış geri dönmüş gitmiş

Tilki olayı görmüş lan demiş benim kargadan ne eksiğim var bi de ben yapayım demiş.
Tilki hostes çağırma butonuna basmış.
Hostes: Buyrun tilki bey ne istersiniz
Tilki : Hiiiiccc
Hostes: O zaman niye bastınız çağırma butonuna
Tilki : İbnelik olsun diye
Hostes iyiden iyiye kızmış kaptan pilotun yanına gitmiş
Durumu anlatmış
Kaptan pilot: Atın ibneleri aşşağı demiş.
Kargayla tilkiyi karga tulumba kapıya getirmişler.
Tilki bi kargaya bakmış bi kendine
Tilki : Ama ama ben uçmayı bilmem ki
Karga: (Yine aynı pis ülümsemeyle) MADEM UÇMAYI BİLMİYOSUN NEDEN İBNELİK YAPIYOSUN
Atmışlar aşşağı tilki ölmüş karga kurtulmuş.
Kaynak: Fıkralar.com

KARPUZ TAŞIMACA FIKRASI

Nam-ı Kemal, Japon, Alman ve İngiliz en çok kimin karpuz taşıyacağı üzerine iddiaya girerler. Jopon der ki: - "Ben iki tane taşırım.. Koltuklarımın altına birer tane alarak." İngiliz der: - "Ben de 4 tane taşırım.. İki tane koltuk altlarıma, iki de omuzlarımın üstüne alırım." Alman da der ki: - "Ben de beş tane taşırım.." Herkes şaşırır "nasıl taşırsın?" - "İki tane koltuk altına alırım, iki tane omuzlarımın üstüne, bir tane de önüme takarım" demiş. Sıra Nam-ı Kemale gelmiş, o da "9 tane taşırım" demiş.. "Nasıl?" demişler.. - "İki tane koltuk altına, iki tane omuzlarıma alırım.. Almanı da önüme takarım."

MADEMKİ EKMEĞİN VAR NE DİYE YEMİYORSUN?

Hoca bir iş icabı Konya’ya gitmiş. İşi orada kalsın; şadırvanda abdest alırken olacak, kesesini düşürmüş. Meteliksiz kalmış. Konya’nın havasından mıdır, nedir açlıktan başı dönmeye başlamış. Ayakları Hoca’yı bir fırının önüne götürmüş.
Bir müddet ekmekleri seyrettikten sonra içeri girip fırıncıya:
– Arkadaş, demiş, senin mi bu fırın?
– Benim, demiş, fırıncı…
Ekmek mi yapıyorsun?
– Gördüğün gibi, evet.
– Şimdi, bu finn dolusu ekmeğin hepsi senin mi yani?
– Evet, benim… Ne oldu?
– Yahu, ne diye yemiyorsun?

GÜNÜN SÖZÜ

Nereye gittiğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur.

 

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır