Kasîde, bir edebiyat terimi olarak ilk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerinin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, en az 15 beyit uzunluğundaki bir nazım biçiminin adıdır. Bu nazım biçimi Arap edebiyatında doğmuş ve oradan Fars ve Türk edebiyatlarına geçmiştir.
Kasîdenin beyit sayısının alt sınırı her ne kadar 15 olarak kabul edilmiş olsa da bu manzumelerin uzunluğu genellikle 31 beyit ile 99 beyit arasında değişmektedir. Ancak bu konuda kesin bir sayı yoktur. Beyit sayısı 31den az ya da 99dan fazla olan kasîdeler de vardır. Kasîdenin kafiye düzeni şöyledir: aa xa xa xa xa xa xa
Kasîdeler dinî konulu olanlar dışında genellikle bir devlet büyüğünü ya da zamanın ileri gelenlerinden birini çeşitli münasebetlerle övmek ve yapılan övgü karşılığında da memdûhtan câize almak amacıyla yazılmış manzumelerdir.
Ancak şairlerin kasîdede bu övgüye geçmeden önce ve sonra yerine getirmek zorunda oldukları birtakım biçim gereklilikleri vardır. Bu gereklilikler kasîde formunun bölümler hâlinde düzenlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Tam bir kasîdede 6 bölüm bulunur.
Kasidenin Bölümleri
1. Nesib ya da teşbib:
Kasîdenin 15 ile 20 beyit arasında bir uzunlukta olan giriş bölümüdür. Burada aşk konusu işlenmişse bölüm nesib, başka bir konu işlenmişse teşbib adını alır. Ancak bu iki terimin birbirinin yerine kullanıldığı da görülmektedir. Nesib ya da teşbib, kasîdenin edebî değeri yüksek bölümlerinden biridir. Bu bölümün önemi kasîdelerin nesib ya da teşbibde işlenen konulara göre adlandırılmış olmasından da anlaşılmaktadır.
2. Girizgâh (Gürizgâh):
Şairin övgüye başlayacağını haber verdiği bir ya da iki beyitlik bölümdür. Nesib ile mehdiye arasındaki geçişin şairane bir tarzda yapılması gerekir. şair bunu bazen ustalıkla yaparken bazen de üslupta bir kırılmayla doğrudan ifade eder. Aslında girizgâhı bir bölüm olarak değerlendirmek pek de doğru değildir.
3. Medhiyye (maksad, maksûd):
Bu bölümde kasîdenin sunulduğu kişi övülür. Kasîdenin asıl yazılış amacının ifade edildiği bölüm, şiirin merkezidir. Genellikle önemli bir kişinin ya da değerli bir varlığın övüldüğü bu kısımda şair sanatının bütün inceliklerini kullanarak memduhunu över. Medhiyede asıl amaç övgü olmakla birlikte şairin bölümdeki başarısı, övgüde ne kadar ileri gittiğine değil, sanat gücünü ne oranda gösterdiğine bağlıdır. Bu bölümün dili genellikle nesibden daha ağırdır.
4. Tegazzül:
Kasîde içindeki gazeldir. Kasîdedeki yeri tam olarak belirlenmiş değildir. Nesibden hemen sonra gelebileceği gibi medhiyeden sonra da yer alabilir. Tegazzül her kasîdede görülmez. Bazı kasîdeler doğrudan tegazzülle başlar ve hemen ardından medhiyeye geçilir. Böyle kasîdelerde nesib bölümü bulunmaz. Kasîde uzun bir manzume olduğu için beyit sonlarındaki kafiye ile sağlanan ses tekrarları bu nazım biçimiyle yazılmış manzumelerde bir süre sonra bir tekdüzeliğin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tegazzül ise musarra bir beyitle başladığı ve bu bölümde genellikle farklı bir konu işlendiği için kasîdede tekdüzeliği kırmakta ve okuyucunun şiire olan ilgisinin devamını sağlamaktadır.
5. Fahriyye:
Şairlerin şiirdeki yetenekleriyle övündükleri bölümdür. Bu bölümde şairler memduhun erdemleri yanında kendilerinin de sahip oldukları özellik ve yetenekleri ona hatırlatırlar. Fahriyede şairler genellikle kendilerini diğer kasîde şairleriyle karşılaştırarak onlardan daha güçlü ve yetenekli şairler olduklarını iddia etmişlerdir.
6. Duâ:
Şairin memduha dua ettiği bölümdür. Aynı zamanda bu bölümde kasîdenin tamamlanması dolayısıyla Allaha şükredilir ve memduhun içinde bulunduğu iyi durumun devamı için dua edilir. İlk kasîde örneklerinde görülmeyen bu bölüm kasîde formuna sonradan eklenmiştir.
Kasîdenin bu kompozisyonu kuramsal açıdan klâsik bir kasîdede uyulması gerekli bir düzen olarak kabul edilmiş olsa da her zaman bu düzene uyulmuş olduğunu söylemek mümkün değildir. Mevcut kasîde örneklerinin pek azında bu 6 bölüm tam olarak bulunmaktadır. Bugün elimizde nesib ve tegazzül bölümleri olmayan ya da tegazzül bölümü yukarıdaki sıralamadan farklı bir yerde bulunan çok sayı da kasîde örneği vardır. Ayrıca, doğrudan fahriye ya da medhiye ile başlamış veya medhiye ile başlamış ve bitmiş kasîdelere de rastlanmaktadır.
Kasîde şairleri mahlaslarını medhiyeden sonraki bölümlerden birinde kullanmışlardır. Bu nazım biçiminde şairin mahlasını söylendiği beyte tâc beyt, en güzel beyte de beytül-kasîde denir.
Kasîdede matla beytinden sonraki beyte hüsn-i matla, makta beytinden önceki beyte de hüsn-i makta adı verilmiştir.
Hüsn-i matlaın sıradan bir matladan öte; etkileyici, söz ve anlam ilişkisi sağlam ve güzel olan matla, anlamına geldiğini; aynı şekilde söz ve anlamın titizlikle seçildiği, şiiri okuyanı ya da dinleyeni etkileyecek, onda hoş duygular bırakacak bir biçimde sonlandıran beyte de hüsn-i makta adının verildiğini ileri süren kaynaklar da vardır. Bazı kasîdelerde şairler, şiirin ahengini artırmak ve tekdüzeliği kırmak için tecdîd-i matla (=matlaı yenileme) denilen bir yola başvurmuşlardır. Tecdîd-i matla kasîdede yeni bir matla beyti söylemektir.
Şairlerin bu nazım şeklinde ahengi artırmak için zaman zaman başvurmuş oldukları bir başka yol da kasîdelerini musammat olarak yazmalarıdır.
Musammat kasîdeler, 4 mefâîlün ya da 4 müstefilün gibi tefileleri aynen tekrarlanan vezinlerle ve her mısraın ikinci tefilesinin sonunda bir iç kafiye kullanılarak yazılmışlardır. Ancak bu manzumelerin ilk beytinde genellikle iç kafiye bulunmaz. Bu tür kasîdelerde birinci beyit dışındaki beyitler ortadan ikiye bölünerek dört mısralı nazım biçimleri hâline getirildiklerinde dörtlüklerin ilk üç mısraı kendi arasında, dördüncü mısraı da matla beytiyle kafiyeli olur.
Kasîdede şairler bazen matlaın bir mısraını manzumenin herhangi bir yerinde aynen tekrar ederler. Bu tekrara redd-i matla (=matlaı tekrarlama) denir. Ancak redd-i matla, kafiye tekrarı demek olduğundan pek hoş karşılanmamıştır.
Klâsik tertibe uyularak düzenlenmiş divanlarda kasîdeler, en başta kasâid (=kasîdeler) başlıklı bölümde yer alırlar. Divanların tertibinde şiirlerin uzunluk ve kısalıklarının dikkate alındığı ve kasîdelerin ilk sırada yer almasında diğer şiirlere göre daha uzun manzumeler olmalarının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca divanların kasaid bölümlerinde kasîdelerin kendi içlerinde de bir sıralamaya tabi tutulduğu görülmektedir. Bu sıralamada dinî konulu kasîdeler başta yer almakta, bunları padişahlar, sadrazamlar, vezirler ve şeyhülislamlar için yazılmış olanlar izlemektedir. Bu da kasîdelerin sıralanışında beyit sayılarının çokluğu ya da azlığı yanında övgüsü yapılan kişilerin önem sıralarının da göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir.
Dinî konular dışındaki kasîdelerin önemli bir kişiyi övmek ve ondan caize almak amacıyla yazılmış manzumeler olduğu daha önce ifade edilmişti. Ancak şairler memduhlarına kasîde yazmak ve bu kasîdeleri onlara sunmak için her zaman uygun fırsatı bulamamışlar; bunun için sürekli en uygun zamanı kollayıp durmuşlardır. Padişahların tahta çıkışı, önemli bir kişinin yeni bir göreve gelişi, bayramlar, nevruzlar, düğünler şairlerin kasîdelerini memduhlarına sunmak için bekledikleri bu eşsiz fırsatı ele geçirdikleri günler olmuştur. İşte kasîdeler yazılış nedenleri, buna bağlı olarak nesib ya da teşbib bölümlerinde işlenen konular göz önünde bulundurularak çeşitli adlarla anılmışlardır. Kasîdelerin redifleri ya da revî harfleri ile adlandırılması da bu konuda izlenilen başka bir yoldur.
Kasîdelerin adlandırılmasında başvurulan yolları başlıca üç gruba ayırmak mümkündür:
1. Konularına Göre Kasideler:
2. Rediflerine Göre Kasideler:
Kasîdelerin bazıları da redifleri dikkate alınarak adlandırılmıştır.
Ahmed Paşanın Güneş ve Kerem kasîdeleri, Fuzulînin Su kasîdesi bu adlandırma çeşidinin örneklerindendir. Aynı şekilde Hançer, Tîğ, Gül gibi redifleriyle adlandırılmış ünlü kasîdeler de vardır.
3. Kafiyelerine Göre Kasideler:
Bazı kasîdelerin kafiyelerinin revî (=kafiyeyi meydana getiren asıl harf) harfine göre adlandırıldıkları da görülmektedir. Bir kasîde r harfiyle bitiyorsa, kasîde-i râiyye; mîm harfiyle bitiyorsa kasîde-i mîmiyye; nûn harfiyle bitiyorsa kasîde-i nûniyye adını almıştır. Ancak kafiye ve redifleriyle adlandırılmış kasîdelerin yazıldığı dönemde beğenilmiş ve ün kazanmış bir kasîde olması lazımdır. Revî harflerine göre adlandırılmış kasîdeler İran ve Türk edebiyatlarında da görülmekle birlikte bu adlandırma biçimine Arap edebiyatında daha fazla rastlanmaktadır.
Klâsik dönem Türk edebiyatında hicv (=hiciv, yergi) ve mersiye (=ağıt) konulu kasîdeler de yazılmıştır. Ancak hiciv ve mersiye, yalnızca kasîdelere özgü konular değildir. Divan şiirinde bu iki konuda diğer nazım biçimleriyle de yazılmış çok sayıda manzume vardır.
Kasîdeler diğer şiir türlerine göre yazıldıkları döneme ait daha fazla tarihî ve sosyal bilgi içeren manzumelerdir. Padişahların tahta çıkışları, savaşlar, barışlar, düğünler, fetihler, önemli binaların yapılışları vb. münasebetlerle yazılmış kasîdelerde dönemlerine ışık tutabilecek bazı bilgiler yer alır.
Bir devlet büyüğünü ya da toplumda önde gelen birini övmek için yazılmış kasîdeler ya memduhun huzurunda bizzat şair tarafından okunmuş ya da bir aracı ile o şahsa sunulmuştur. Kasîdelerin sunulduğu padişah ve devlet adamları da kendi konumları, şiir ve sanata olan ilgileri oranında bu şairlere caizeler vermişlerdir.
Caizeyi devletin sanat ve sanatçıya verdiği önemin bir göstergesi olarak da değerlendirmek mümkündür. Şairler, bu tür kasîdelerde övdükleri kişilerin çeşitli erdemlerinden, onların cömertliklerinden, adaletlerinden, cesaretlerinden, iyi huylarından söz edip durmuşlardır. Ancak bunları her zaman övülen kişinin sahip olduğu erdemler ya da özellikler olarak anlamak ve kabul etmek yerine, şairlerin övülen kişinin sahip olması gereken erdemler ya da özellikleri ona hatırlatması olarak değerlendirmek de mümkündür.
Osmanlı döneminde kasîde yazmış şairler arasında birçok devlet adamı da vardır. Yazdıkları kasîdelerin onların devlet kademelerindeki yükselişlerinde önemli bir etken olduğu düşünülebilir. Ancak bu etkiyi çoğu şair olan padişahların ya da sadrazam, vezir gibi önde gelen devlet adamlarının birini belli bir konuma getirirken onun zaten sahip olduğu özellikleri yanında şairlik yönüne de dikkat ettikleri şeklinde değerlendirmek daha uygun olur.
Kasîde tarzı XVII. yüzyılda Nefî (öl. ) gibi büyük bir temsilci yetiştirmiş olmasına rağmen- Divan şiirinin genel çizgisi içinde XVIII. yüzyıl şairlerinden Nedim (öl)e kadar köklü bir değişikliğe uğramadan varlığını sürdürmüştür. Nedîmden itibaren kasîdelerin özellikle nesib kısımları şairlerin kendilerini rahatça ifade edebildikleri zeminler olmuştur. Zaman zaman karşılıklı konuşma üslubuyla kaleme alınmış olan bu bölümler kasîdeye bir canlılık, bir hareketlilik kazandırmıştır.
Tanzimat sonrası Türk edebiyatında kasîdenin gerek iç düzeni ve buna bağlı olarak kompozisyonu, gerekse içeriği önemli değişikliklere uğramıştır. Bu dönem kasîdelerinde klâsik kompozisyonun bir tarafa bırakılarak yalnızca nazım biçimi ve kafiye düzeninin korunduğu, doğrudan konuya girildiği ve övgüde daha gerçekçi bir zemine yaslanıldığı görülmektedir. Adem (=yokluk) ve hürriyet (=özgürlük) gibi soyut kavramların övgüsüne ayrılmış olmaları da bu dönem kasîdelerinde görülen bir özelliktir.
Namık Kemalin Hürriyet Kasîdesi bu tip kasîdeler için güzel bir örnektir.
Örnek-1
Aşağıdaki beyitler, XVI. yüzyıl şairlerinden Bakî (öl. )nin Sadrazam Semiz Alî Paşa (öl)ya sunduğu bir kasîdeden seçmeler yapılarak alınmıştır. Burada bölümlerine göre ayrılmış olan kasîde, nesib ya da teşbibinde bahar tasviri yapıldığı için Kasîde-i Bahâriyye, kafiyesi r sesiyle bittiği için de Kasîde-i Râiyye olarak adlandırılmıştır.
Kâsîde-i Bahâriyye-Kasîde-i Râiyye
Der-sıfat-ı bahâr ve midhat-i Alî Paşa-yı kâmkar
Nesib ya da Teşbib
1 Rûh-bahş oldı Mesîhâ sıfat enfâs-ı bahâr
Açdılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr2 Tâze cân buldı cihân irdi nebâtâta hayât
Ellerinde harekât eyleseler serv ü çenâr3 Döşedi yine çemen nat-ı zümürrüd-fâmın
Sîm-i hâm olmış iken ferş-i harîm-i gül-zâr4 Yine ferrâş-ı sabâ sahn-ı ribât-ı çemene
Geldi bir k file kondurdı yüki cümle bahâr5 Leşker-i ebr çemen mülkine akın saldı
Turma yağmâda yine niteki bâğî Tâtâr
..22 Dehen-i gonce-i ter dürlü letâif söyler
Gülüp açılsa aceb mi gül-i rengîn-ruhsâr23 Güher-i fursatı aldurma sakın devr-i felek
Sîm ü zerle gözüni boyamasun nergis vâr24 Câm-ı mey katreleri sübha-i mercân olsun
Gelünüz zerk u riyâdan idelüm istiğfâr25 Lâle sahrâyı bu gün kân-ı Bedahşân itdi
Jâle gül-zâra nisâr eyledi dürr-i şeh-vâr
Girizgâh26 Dâmenin dürr ü cevâhirle pür itdi gül-i ter
Ki ide hâk-i der-i Hazret-i Pâşâya nisârMedhiyye
27 Sâhib-i tîg u kalem mâlik-i câm u hâtem
Âsaf-ı Cem-azamet dâver-i Cemşîd-vek r28 Âsmân-pâye hümâ-sâye Alî Pâşâ kim
İremez tâk-i celâline kemend-i efkâr29 fiâh-ı gül neşv ü nemâ bulsa nem-i lutfından
Ola her gonce-i ter bülbül-i şîrîn-güftâr30 Âb u gil müşk ü gül-âb ola çemen sahnında
Bûy-ı hulkıyla güzâr itse nesîm-i eshâr
..38 Serverâ cânı mı var devletün eyyâmında
Sünbülün turrasına el uzada şâh-ı çenâr39 Eylemez kimse bu gün kimse elinden nâle
Bezm-i işretde meger mutrib elinden evtâr40 fiera uymaz nidelüm nâle vü zâr eyler ise
Gerçi k nûna uyar zemzeme-i mûsîk r41 Geşt ederken çemen-i medh u senânı hâtır
Lâyih oldı dile nâ-gâh bu şir-i hem-vâr Tegazzül42 Gül gibi gülşene kılsan nola arz-ı dîdâr
Hayli dökildi saçıldı yoluna fasl-ı bahâr43 Reşk-i dendânun ile hançere düşdi jâle
Berg-i sûsende gören itdi sanur anı karâr44 Geçemez çenber-i gîsû-yı girih-gîrinden
Gerçi kim zaf ile bir kılca kalupdur dil-i zâr45 Turralar milket-i Çîn nâfe-i müşkîn ol hâl
Gözün âhû-yı Hoten gamzeleründür Tâtâr46 Dil-i mecrûha şifâ-bahş ruh u lalündür
Gül-be-şekkerle bulur kuvveti tab-ı bîmâr47 Degme bir gevheri kirpigine salındurmaz
Göreli lal-i revân-bahşunı çeşm-i hûn-bârTâc Beyt
48 Koma Bâkî kulunı cüra sıfat ayakta
Dest-gîr ol ana ey dâver-i âlî-mikdârFahriyye
49 Bâğ-ı medhünde olur cümleye g lib tenhâ
Bahs içün gelse eger bülbül-i hoş-nagme hezâr50 Puhtedür gayrılar eşârı velî puhte piyâz
Hâm anberdür eğer hâm ise de bu eşâr51 Hâm var ise eger micmere-i nazmumda
Dâmen-i lutfun anı setr ider ey fahr-i kibârDuâ
52 Bahr-i eşâr yeter urdı sütûr emvâcın
Demidür kide duâ dürlerini zîb-i kenâr53 Lâlelerle bezene niteki deşt ü sahrâ
Nitekim güller ile zeyn ola dest ü destâr54 Nitekim lâlelere şeb-nem olup üftâde
Güllere bülbül-i şeydâ geçine âşık-ı zâr55 Gül gibi hurrem ü handân ola rûy-ı bahtun
Sâger-i îşün ola lâle sıfat cevher-dârBakî
Örnek-2
Aşağıdaki beyitler XVII. yüzyıl Divan şairlerinden Nefî (öl. )nin IV. Murâdı övmek ve baharın gelişini kutlamak için yazdığı, tamamı 39 beyitlik musammat bir kasîdesinden alınmıştır. Kasîde müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün vezniyle yazılmıştır.
Birinci beyit dışındaki beyitlerin her mısraında ilk iki tefileden sonra iç kafiye kullanılmıştır. Beyitlerdeki iç kafiyeler ve tefilelerin aynen tekrarlanması, bu kasîdeyi âhenk değeri oldukça yüksek bir şiir hâline getirmiştir. Mısralar ilk iki tefilenin sonunda / işaretiyle gösterilen yerden ikiye ayrıldığında birinci beyit dışındaki beyitler ilk üç mısraları birbiriyle, dördüncü mısraları da matla beytiyle kafiyeli dörtlükler hâline gelmektedir:
Der-Medh-i Sultân Murâd Hân Aleyhir-Rahmetü vel-Gufrân
1 Esdi nesîm-i nev-bahâr / açıldı güller subh-dem
Açsun bizüm de gönlümüz / sâkî meded sun câm-ı Cem2 İrdi yine ürdibihişt / oldı havâ anber-sirişt
Âlem bihişt-ender-bihişt / her gûşe bir Bâğ-ı3 Gül devri îş eyyâmıdur / zevk u safâ hengâmıdur
Âşıklarun bayramıdur / bu mevsim-i ferhunde-dem4 Dönsün yine peymâneler / olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesün mestâneler / mutribler itdükçe negam5 Bu demde kim şâm u seher / mey-hâne bâğa reşk ider
Mest olsa dilber sevse ger / mazûrdur şeyhül-Harem6 Yâ neylesün bî-çâreler / âlüfteler âvâreler
Sâger suna meh-pâreler / nûş itmemek olur sitem7 Yâr ola câm-ı Cem ola / böyle dem-i hurrem ola
Ârif odur bu dem ola / ayş u tarabla mugtenem8 Zevki o rind eyler tamâm / kim tuta mest ü şâd-kâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm / bir elde zülf-i ham-be-ham9 Lutf eyle sâkî nâzı ko / mey sun ki kalmaz böyle bu
Dolsun sürâhî vü sebû / boş durmasun peymâne hem10 Her nev-resîde şâh-ı gül / aldı eline câm-ı mül
Lutf it açıl sen dahi gül / ey serv-kadd ü gonce-fem
Nefî
Örnek-3
Aşağıda Fuzulî nin Kaside der nat-ı hazret-ı nebevi başlıklı kasidesinde (Su kasidesi adıyla da bilinir) Tînet-i pâkini sözcükleriyle başlayan beyte kadar nesib bölümü sürmekte bu sözlerle girizgâhtan sonra Seyyid-i nevi beşerle medhiyye başlamaktadır. Yümn-i natinden tamlamasıyla fahriyyeye girilmekte, son olarak dua beytiyle kaside bitirilmektedir.
KASÎDE DER NAT-I HAZRET-I NEBEVÎ (Fuzuli)
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Zevk-i tiğından aceb yok olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su
Suya versin bağ-ban gülzar-ı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin-gülzâre su
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına
Hâme tek bakmaktan inse sözlerine kare su
Arızın yâdiyle nem-nâk olsa müjgânım nola
Zayi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su
Gam günü etme dîl-i bîmardan tiğin diriğ
Hayrdır vermek karanû gecede bîmâre su
İste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et
Susuzum bu sahrede benimçün âre su
Ben lebim müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su
Ravza-ı kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş gâlibâol serv-i hoş reftâre su
Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su
Dest-bûsı arzûsiyle ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun aninle yâre su
İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
Gül budağının mîzacına gire kurtâre su
Tînet-i pâkini rûsen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâre su
Seyyid-i nev;i beser dervâ-vi dürr-i istifâ
Kim sepiptir mucizâtı âteş-i eşrâre su
Kılmak için taze gül-zâr-i nübüvvet revnakın
Mucizinden eylemiş izhar seng-i hâre su
Muciz-i bir bahr-i bî-pâyan imiş âlemde
Kim Yetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâre su
Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima
Parmağında verdiği şiddet günü Ensâre su
Eylemiş her katrede bin bahr-i rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzu-ı için gül ruhsâre su
Hâk-i pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su
Zerre zerre hâk-i der-gâhına ister salar nûr
Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre su
Zikr-i natın virdini derman bilir ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humar için içer mey-hâre su
Yâ Habîbâllah yâ Hayrel-beşer müştâkınım
Eyle kim leb-teşneler yanıb diler hem vâre su
Şensin ol bahr-i kerâmet kim Şeb-i Miracda
Şeb-nem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su
Çeşm-i hûr-şidden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkâdin tecdîd eden mimâre su
Bîm-i dûzah nâr-i gam salmış dîl-i sûzânıma
Var ümîdim ebr-i ihsanın sepe ol nâre su
Yûmn-i natinden güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsandan dönen tek lülü-i şeh-vâre su
Hâb-ı gafletten olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Hâb-i hasretten dökende dîde-i bîdâre su
Umduğum oldur ki Rûz-i Haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vasim vere ben teşne-i dîdâre su
Fuzuli
Kaside, Arap edebiyatından İran edebiyatına oradan da Türk edebiyatına geçmiş divan edebiyatı nazım şeklidir.
Kasidenin belli başlı özellikleri şunlardır:
1. Kaside "kast etmek, yönelmek" olan "kısaca" sözünden türetilmişmonash.pwler, bir kişiyi övmek amacıyla yazılan edebî dilekçe niteliğindeki şiirlerdir.
2. Kaside çoğunlukla din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılmıştır.
3. Kasideler konusuna göre adlar alır:
Tanrı'nın varlığını, birliğini anlatan kasidelere tevhid,
Tanrı'ya yalvaran kasidelere münâcaât,
Hz. Peygamberi ve din büyüklerini öven kasidelere naât,
Devrin ileri gelenlerini öven kasidelere methiye denir.
Sevilen insanların ölümünden duyulan acıları anlatan kasidelere mersiye denir.
(Bu kasidenin en güzel örneklerinden biri Bâki'nin Kanuni Sultan Süleyman için yazdığı Kanuni Mersiyesi'dir.)
Herhangi bir kişiyi yermek amacıyla yazılan kasidelere hicviye denir.
(Hicviyenin en güzel örneklerini Siham-ı Kaza adlı eseriyle Nef'i vermiştir.)
4. Noksansız bir kaside altı bölümden oluşur:
Kasidenin Bölümleri
a. Nesîb ya da teşbîb: Bu bölümde beyit bulunur. Şairler bu bölümde çeşitli betimlemeler yaparak şiirsel yeteneklerini ortaya koymaya çalışırlar. Kasideler bu bölümde ele aldıkları temalara göre çeşitli isimler alabilir. Bu temalar ve buna bağlı olarak kasidelerin aldıkları isimler şöyle gösterilebilir:
Kaside-i bahariye: Baharın güzellikleri, doğa.
Kaside-i şitâiye: Kış mevsimi, kar.
Kaside-i temmûziye: Yaz mevsimi, sıcaklar.
Kaside-i ramazaniye: Ramazan ayı, oruç.
Kaside-i ıydiye: Bir devlet büyüğünün bayramını kutlama, bayram ve bayram şenlikleri.
Kaside-i nevrûziye: Nevrûz heyecanı ve etkinlikleri.
Kaside-i rahşiye: At.
Şehirleri konu edinen kasideler de vardır. (İstanbul Kasidesi-Nedim)
Bazı kasideler rediflerinden yola çıkılarak isimlendirilmişlerdir: Fuzûlînin Su Kasidesi, Necâtînin Gül Kasidesi vb.
Kasideler kafiye harfine göre de adlandırılır. Kafiye harfi râ ise râiyye, mîm ise mîmiyye, tâ ise tâiyye gibi.
b. Girizgâh ya da giriz: Nesîb ile methiye bölümü arasında yer alan, genellikle tek beyitten oluşan, methiye bölümünün başlayacağını belirten bölümdür.
c. Methiye: Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür. Methiye bölümünde genellikle sanatlı, özellikle de mübalağalı bir anlatım tercih edilir, tarihin ve mitolojinin ünlü kahramanlarına telmihte bulunularak bu kahramanlarla kasidenin sunulduğu kişi arasında benzerlikler kurulur.
ç. Tegazzül: Kasidenin farklı yerlerinde de bulunabilen, bazı kasidelerde ise hiç bulunmayan tegazzül bölümü, bir anlamda kasidenin içine yerleştirilen bir gazeldir. beyitten oluşan bu bölümde şair; aşk, şarap gibi temaları işler.
d. Fahriye: Şairin, kendisini ve şiir söyleme yeteneğini övdüğü bölümdür. Bu bölümde şairler, kendilerini genellikle İran edebiyatının büyük şairleriyle kıyaslarlar.
e. Dua: Birkaç beyitten oluşan bu bölümde şair, methiye bölümünde övdüğü kişinin başarılı, uzun ömürlü ve talihinin iyi olması için dilekte bulunur, dua eder.
5. Aruz ölçüsüyle yazılır.
6. Nazım birimi beyit olan kasidenin uyak düzeni gazelin aynısıdır (aa ba ca da)
7. Gazelden daha uzun olan kasidelerin beyit sayısı 33 ile 99 arasında değişir.
8. Kasidenin de ilk beytine "matla", son beytine "makta" beyit denir. En güzel beytine "beytü'l kasid", şairin adının/mahlasının geçtiği beyte "taç beyit" denir.
9. Kaside şairlerine kaside-gü, (kaside söyleyen) kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir.
Bu türün tanınmış en güçlü temsilcisi Nef'i'dir.
Tanzimat sonrası Türk edebiyatında kasîdenin gerek iç düzeni ve buna bağlı olarak kompozisyonu, gerekse içeriği önemli değişikliklere uğramıştır. Bu dönem kasîdelerinde klâsik kompozisyonun bir tarafa bırakılarak yalnızca nazım biçimi ve kafiye düzeninin korunduğu, doğrudan konuya girildiği ve övgüde daha gerçekçi bir zemine yaslanıldığı görülmektedir. "Adem (=yokluk)" ve "hürriyet (=özgürlük)" gibi soyut kavramların övgüsüne ayrılmış olmaları da bu dönem kasîdelerinde görülen bir özelliktir. Namık Kemal'in "Hürriyet Kasîdesi" bu tip kasîdeler için güzel bir örnektir.
Fuzuli'nin Su Kasidesi'nden
1. Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çâre su
2. Suya virsün bağban gülzârı, zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâre su
3. Arızın yâdiyle nemnak olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temennâsiyle vermek hârâ su
4. Gam günü itme dil-i bîmârdan tiğun diriğ
Hayırdır vermek karangu gicede bîmâra su
5. Ravza-î kûyına her dem durmayıp eyler güzar
Aşık olmuş gâliba ol serv-i hoş-reftâre su
6. Su yolun, ol kûydan toprak olup dutsam gerek
Çün rakiybimdir dahi ol, kûya koyman vara su
7. Dest bûsi arzusuyla ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun onunla yâre su
Günümüz Türkçesiyle
1. Ey göz, gönlümdeki ateşe gözyaşlarımdan su serpme ki
Bu denli tutuşan ateşe su fayda etmez.
2. Bahçıvan gül bahçesini suya versin (gül bahçesini sel götürsün) boşuna yorulmasın
Çünkü bin gül bahçesini sulasa da senin yüzün gibi bir gül açılmaz.
3. Senin yanağının anılmasıyla benim kirpiklerim ıslansa ne olur,
Zirâ gülü büyütmek için dikene verilen su boşa gitmez.
4. Gamlı günümde hasta gönlümden, kılıç gibi keskin (olan) bakışlarını esirgeme
Zirâ karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.
5. Su, her zaman senin cennet gibi olan bahçene doğru akar
Galiba o güzel salınışlı, hoş yürüyüşlü, selvi (gibi olan) sevgiliye aşık olmuş
6. Topraktan bir set olup suyun yolunu o bahçeden kesmem gerek
Çünkü su benim rakibimdir, suyu o bahçeye bırakamam
7. Eğer onun (sevgilinin) elini öpme arzusuyla ölürsem dostlar
Mezarımın toprağından bir testi yapın, onunla yârime su verin
Kaynaklar
Sınıf Türk Edebiyatı, Palme Yayıncılık
Sınıf Türk Edebiyatı, Esen Yayınları
Sınıf Türk Edebiyatı, Editör Yayınevi
monash.pw
Divan edebiyatı öğrencilik yıllarından herkesin az çok aşina olduğu bir konudur. Kaside nedir? Sorusu da bu edebiyat hakkında bir şeyler okumuş olanların biraz bile olsa tahmin yürütebileceği bir sorudur. Divan edebiyatı nazım biçimlerinden kaside özellikleri ve örnekleri neler, ne demek? içeriğimizde detaylı bir şekilde kaside nedir? Sorusunun cevabına yer verdik.
Eskiden, din konuları dışında yazılan kasideler dönemin ileri gelen kişilerini konu alırdı. Bu kişi büyük bir sanatçı da olabilirdi, halkını itinayla yöneten bir devlet büyüğü de. Kaside adı verilen manzumeler devlet büyüklerini farklı sebeplerle över, bu övgünün karşılığını da memduhtan ca'ize almak adına beklerlerdi. Kasideler toplamda altı adet bölüme ayrılmaktadırlar. Her bir bölümün sonunda övme bölümüne geçilir. Kasidenin bölümleri aşağıda sıralandığı şekildedir.
Kasidenin özelliklerini daha net şekilde kavrayabilmek ve konuyu pekiştirebilmek için kasidenin özelliklerini listelemek yerinde olacaktır.
Örnek 1:
1 Esdi nesîm-i nev-bahâr / açıldı güller subh-dem
Açsun bizüm de gönlümüz / sâkî meded sun câm-ı Cem
2 İrdi yine ürdibihişt / oldı havâ anber-sirişt
Âlem bihişt-ender-bihişt / her gûşe bir Bâğ-ı
3 Gül devri îş eyyâmıdur / zevk u safâ hengâmıdur
Âşıklarun bayramıdur / bu mevsim-i ferhunde-dem
4 Dönsün yine peymâneler / olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesün mestâneler / mutribler itdükçe negam
5 Bu demde kim şâm u seher / mey-hâne bâğa reşk ider
Mest olsa dilber sevse ger / ma'zûrdur şeyhü'l-Harem
6 Yâ neylesün bî-çâreler / âlüfteler âvâreler
Sâger suna meh-pâreler / nûş itmemek olur sitem
7 Yâr ola câm-ı Cem ola / böyle dem-i hurrem ola
Ârif odur bu dem ola / ayş u tarabla mugtenem
8 Zevki o rind eyler tamâm / kim tuta mest ü şâd-kâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm / bir elde zülf-i ham-be-ham
9 Lutf eyle sâkî nâzı ko / mey sun ki kalmaz böyle bu
Dolsun sürâhî vü sebû / boş durmasun peymâne hem
10 Her nev-resîde şâh-ı gül / aldı eline câm-ı mül
Lutf it açıl sen dahi gül / ey serv-kadd ü gonce-fem
Nef'î
Örnek 2:
1. Müjde kim zînet-fezây-ı mülk-i dünyâdur gelen
Âsaf-ı pîrâ-bahş-ı sadr-ı aiâdur gelen
2. Olsa dillerden aceb mi zulmet-i gam bertaraf
Zerre-perver âfitâb-ı âlem-ârâdur gelen
3. Habbezâ hengâm-ı şâdî kim derûn-ı âleme
Yümn-i teşrifiyle şevk-i âlem-ârâdur gelen
4. Sâyesinde bahtiyâr olsun yine erbâb-ı dil
Bir hümâ-fer dâver-i sîmurg-sîmâdur gelen
5. Tâze revnak bulsa dîvânhâne-i devlet nola
Saltanat-pîrâ vezîr-i kâr-fermâdur gelen
6. Hazret-i pâşâ-yı Ahmed nâm kim ta'zîm ile
Pâyine yüz sürmeğe Behmen ü Dârâdur gelen
7. Müsteşâr-ı dîn ü devlet iftihâr-ı saltanat
Zîb-i şevket zîver-i sadr-ı mu'allâdur gelen
8. Hem Nizâmü'l-mülke gâlib dikkat ü tedbîr ile
Hem kemâl-i cûd ile Hâtemden eshâdur gelen
9. Mülk-i düşmen zîr-i pâ nûr-ı hidâyet pîşvâ
Sayd-ı himmet der-kafâ düstür-ı vâlâdur gelen
Elhazer ey hâr-ı dâmengîr-i şehrâh-ı sitem
Berk-i hırmen-sûz-ı baht-ı cân-ı a'dâdur gelen
Hâr u has gibi edüp a'dâ-yı dîni pâymâl
Eylemiş emvâcım derpîş deryâdur gelen
Kudsiyân tesbîh-hân-ı rezmidür hengâm-ı ceng
Kâmyâb-ı devlet-i innâ fetahnâdur gelen
Evc-i himmetde çıkup pervâza almış tu'mesin
Ârzû-yı âşiyân eyler bir ankâdur gelen
Bîm-i tîği etdürüp a'dâ-yı dîne ser-fürû
Her tarafdan geh harâc u geh hedâyâdur gelen
Hâmesinden der gören cârî midâd-ı pâkini
Nâvedân-ı feyzden âhı musaffâdur gelen
Medhüne şâyeste bir mazmün ararken hâtıra
Nazm-ı Sabrî'den bu beyt-i pâk-manâdur gelen
Çıkdı bir günlük yol istikbâline sultân-ı subh
Zerreler dursun mı mihr-i âlem-ârâdur gelen
Gevher-i nazmun aceb mi ben de eylesem nisâr
Devr-i dilşâd-ı zamân-ı şi'r ü inşâdur gelen
Ey vezîr-i ma'delet-güster ki tab'-ı pâküne
Hıfz-ı âlem dâ'im ahvâl-i re'âyâdur gelen
Neşâtî