kehribar sevdası / Bir Aşktır Tesbih...

Kehribar Sevdası

kehribar sevdası

Kusurlu bir sikke elden ele, keseden keseye geçerek bütün Roma’yı nasıl dolaşır?

Hikâyeyi hikâyeye, yolu yolcuya, rüyayı rüyete, yedi kişiyi erdemli bir köpeğe nasıl bağlar?

Gölgelerin mağarasına dönen haberci her defasında niye taşlanır?

Kehribar Geçidi, MS 300’lü yıllarda İmparator Diocletianus Roma’sında bu sorulara cevap arıyor.

Okuyucularını Forum’un, Colosseum’un, Senato’nun, Tiber ırmağının, Şifa Tapınağı’nın, sonradan kaybedilmiş veya hiç edinilmemiş özgürlüklerin, hitabetin, yazmaların, lâhitlerin, şifalı otların, kurtların kuşların, dağların, en dehşetli dövüşlerin, toga picta’nın ve dikenli deniz salyangozlarının arasında uzun bir yolculuğa davet ediyor.

Berrak fakat derin dili, karakterlerinin canlılığı, olaylarının sürükleyiciliği, dönemsel detaylarının zenginliği, can yakıcı meselelerinin her daim geçerliliği ile tarihin özel bir noktasından çekip çıkarılmış olsa da evrensel insanlık hallerine dair söyleyecek sözü olan destansı bir başyapıt. Sekiz yıllık bir emeğin sonucu.

 

“Sanki ölmüşüz de bu dünyadaki günlerimizi anarak konuşuyoruz seninle. Sanki bu dünyadaki yaşamımız bitmiş de biri, bütün dertlerimize dönüp şöyle bir bakalım diye omuzumuzu okşar gibi. Bitti artık, geçti, der gibi.”

 

Nazan Bekiroğlu'nun uzunca bir aranın ardından yayımladığı yeni romanı Kehribar Geçidi, Roma ve "yedi uyurlar" temaları üzerinden insanın güç, iktidar ve ihtişam karşısındaki hallerini, içine kodlanmış vicdanın sesini duyanların ve duyamayanların serencamını, adaletin ve vicdanın saf inançla derin bağını sorgulatan bir anlatı ortaya koyuyor. Roma üzerinden bir insanlık tarihi ve insanlık durumları okuması sunan roman aynı zamanda incelikle işlenmiş detaylarıyla Roma İmparatorluğu'nun toplumsal, siyasal ve dinsel öğelerini de ustalıkla resmediyor.

Gün gelir hissetmediğin acının da hesabı senden sorulur. Kalbimden sorumsuzum sanma.

Nazan Bekiroğlu Kehribar Geçidi'nde hem İslam hem Hristiyan kültürlerinde yer bulan "yedi uyurlar" anlatısı ve Roma İmparatorluğu'nun dağılmadan önceki son yüzyılı üzerine bir roman kurguluyor. M. S. 300-600 yılları arasının Roma'sının siyasi ve dini atmosferini, İmparatorluğun üzerinde yükseldiği dayanak noktalarını, ihtişamın ve şiddetin eriştiği zirveleri, Hz. İsa'nın ilk dönem takipçilerinin saf inancıyla kurumsallaşmış dinin çatışmasını, Paganizm ve Hıristiyanlık arasındaki alışverişi, insanoğlunun dünyayla ve güçle imtihanını anlatan çok katmanlı ve çok zengin bir roman. Roma'nın zulmünden kaçıp sığındıkları mağarada dünyanın en uzun uykusuna dalan yedi kişi ve köpekleri Kehribar'ın şahitlikleri; okura Roma'nın zamanıyla romanın yazıldığı zaman arasında ilginç bağlar kurduruyor.

Anahtar kelime
Roma, İmparator, Roman, Ashab-ı Kehf, Hristiyanlık, Paganizm, Colosseum, Şifa Tapınağı, Hz. İsa, Kilise, ruhban sınıfı

BEYAZ KEHRİBAR

- Bu iş akşama kalmaz biter usta Gün başladı, ey rüzgar nereye götürüyorsun dizinde uyuduğum geceleri - Bu iş akşama kalmaz biter usta Gün başladı, havalandı güvercinler yüzünde bulutlar yeşermiş bir genç kızın memeleri arasından - Bu iş akşama kalmaz biter usta Şimdengerü eyvah bana vah bana Mercan yokuşunda ahşap han odası taş yontuyorum tesbihe, yıllardır yüreğimde damıtarak öfkeyi alnıma düşmüş perçemi özlemin alnıma düşmüş bıçak sapı, gerdanlığı, muskası özlemin kuşluk vakti semaverinde demlenen özlemin gün batımında yer sofrasında bölüşülen özlemin Yıllardır ne muska ne gerdanlık bir avuç taş : kan, ter ve kehribardan muska ki tövbenin sesiyle bezenmiş her ayeti gerdanlık, ablamın çeyiz sandığında küflü bir resim ve çeliğinde nakışlar yok artık Suvazlı bıçakların mapusa düşeli beri ağabeyim Tesbih yontuyorum acının madeninden her bir danesi gözbebeğim kadar ipliği ibrişimden simsiyah mavi damarlı, narin, deseni hüzme ayarlı - Bu iş akşama kalmaz biter usta Bir elim tornanın karanlık çarkında kör alev bir elim bıçağın ucunda saçları ağarmış rüzgar ne muska ne gerdanlık tesbih diziyorum sabah yelinde saman savurur gibi orak biçer gibi güz harmanında tere kesmiş her yanım kan sızıyor ağzımın kenarından gün ikiye devrildi sevincim nerde usta kederim nerde sevdüğümün saçları gibi ibrişimler diziyorum diziyorum bitmiyor sabır diyor siyah gözleri bir ilmek bir ilmek daha ipten taşiyor dane yürekten sevda taşıyor hicrana kesmiş her yanım gurbete kesmiş alnımın çatından trenler geçiyor durmadan sılam nerde usta gurbetim nerde Ay çıkmış davarları suvarmışım yıldızlar doluşmuş gözlerime kanat çırparak süzülüyor başımın üstünden akşam rüzgarı Avucumun içinde tesbih daneleri, aklımda Horasan'dan bindiğim tren (Yine daldın diyor usta, gün devrildi kim yontacak bunca taşı) kuytu bir güz akşamı, kaç yıl önceydi siperliği erimiş bir kasket, üçüncü mevki bir bavul : tahtadan yeri yurdu belirsiz bir bilet yeri yurdu belirsiz bir heyecan ağır dört gün dört gece ağır gidiyor tren, bacımın ağladığını görüyorum yaşmağının altından bir beyaz mendil anamın elinde dört gün dört gece Kuytu bir güz akşamı ağabeyim de mi böyle bir trenle gitmişti İzmir'e usta "Bilader, elbet Oltuluyuz. Taş işlemek baba sanatı. Taşı tesbihe, bıçak sapına, yüzüğe, gerdanlığa, küçük küçük heykellere yontmak bizim işimiz. Erzurum'da Mustafa Şeyhler camisinin şerefesindeki yarım batıya dönük güneş saatini dedem yapmış. Hani Ahmet Celal'le ilk kez Erzurum'a gittiğimizde görüp de hayran kaldığın Fizo Baba'nın evinin ön yüzünü kaplayan süsleme taşları da, öyle derler. Bilirsin dayımın Taşmağazalar'daki dükkanını. Yalnız tesbih üzerine çalışırdı. Acem Şahına, Yemen Kıralına tesbih bu dükkandan giderdi. Hacılar Hanına inen kervanlar ilkin dayımın dükkanına uğrardı. Atalarım ki taşın her türlüsüne hükmetmiş ben neden hükmetmeyeyim deme. Bilader bil ki artık taş yontmada iş yok. Bereketi tükendi. Dayımın sonunu biliyorsun. Taşın da gavuru çıktı. Gömleğin naylonu gibi, çarığın lastiği gibi taşın da şimdi camı var, mikası var, bekalit mi neyi var artık. Zifti döküyorlar yüzüğün kaşına anla bakalım taş mıdır nedir. Cemşid'in Ali Alamanya'da. Ben fırıncılık yapacağım gayrı. Bıktım usandım. Ya kapağı atmalı Alamanya'ya. Ya..." Yine daldın diyor usta, gün devrildi kim yontacak bunca taşı tesbihe En iyisi fırıncılık, yak ateşi geç karşısına nar gibi ekmekler pirina palamut odun talaşı: genzime yapışmış gitmiyor kokusu usandım soğuktan, zalım ayazdan Sabah erkenden girersin hamura, her yanın un su buz gibidir, hani bilmesen sanki Erzurum'dan bir punar tekne desen deryalar kadar yoğur saçlarını örer gibi hamurun yoğur taşsın çağlayanları bereketin yoğur bir bayram sabahı elini öper gibi ananın ölçülü koy tuzunu ama Gün ışır birazdan, hamur hazırdır, radyo açılmıştır dudağının ucunda bir türkü geçersin küreğin başına akşamdan beri yanıyordur ocak sanki irem bağı, gir içine bağdaş kur çevrende elvan elvan çiçek açmış ekmekler koy binite topak topak hamuru salla hele ramazansa peynirli kıymalı pide güveç, güllabi, baklava peksimet Yapışmış genzime gitmiyor kokusu Öyle midir dersin usta? Kuytu bir güz akşamı, kaç yıl önceydi (Yine daldın diyor usta, gün devrildi kim yontacak bunca taşı) (Yine daldın diyor usta, gün devrildi kim yontacak bunca taşı) dağların kaşları arasından geçiyor tren ırmak tünellerinden kuş sürüleri içinden geçiyor, göllerin uykulu yüzünden - Kapağı Alamanya'ya atamadık bilader bir yıl Ankaralarda sürttüm on aydır da burada, İzmir'de bir fırındayım hiçbir hakkımız yok güvenliğimiz yok kaydımız yok iznimiz yok fazla mesaimiz yok adamlığımız yok Şimdengerü eyvah bana vah bana Rüzgarın altına binmiş gidiyor tren koyunlar kuzulamış köyler bomboş: davarlar, çocuklar, çadırlar yaylada yağmur yağıyor kentlerin çatısına anam lavaş ekmeği sarmış mendilime kete taze lor, cücüğü gövermiş soğan - On aydır çalışıyorum burada, İzmir'de bilader and verip el ele kavuşturduk baş koyduk tehdit dayanışma ardından yıldırma hak dedik, alınterimiz, gücümüz, geleceğimiz, onurumuz ardından fitne fesat ardından cop, dayak Işık bulutları içinden geçiyor tren sevinç mi tasa mı bilinmez cama dayalı alnım gün indi inecek dilimin ucunda bir türkü Leyla Nur'un sesinden "Direksiyon elimizde ne varsa dilimizde sen darılma kara gözlüm fesat yok kalbimizde Küçük yaşta yollara atmış bizi felek sen hancısın biz yolsuyuz sevda nemize gerek Hayat yolu karanlıktır gel yakalım farları şoförleri efkar basar yollarda akşamları" Soluk almadan geçiyor tren bir dağdan bir dağa bir ovadan bir ovaya bir buluttan bir buluta biri saz çalıyor gözleri sılada biri kasketini örtmüş yüzüne derin hülyalarda Samsunlu hoca durmadan namaz kılıyor: hak saklasın beladan bir asker mektubunu okutuyor gar bekçisine mektup açmış kollarını savruluyor gecenin dehlizinde - Dün Konak meydanında... Oysa hiç görmemiştim kendisini. Şimdi içimde onu yıllardır tanıyormuşum gibi bir his var. Sanki birlikte orak biçmişiz bizim tarlada. Askerde el ele tutuşup devriye gezmişiz. Birlikte içip birlikte nara atmışız sanki bacının düğününde. Neyse... İspirli Cemal'le halen Buca cezaevindeyim. Beni düşünme bilader. Pişman değilim. Gözlerinden öperim. Ağabeyin." Şimdengerü ne eyvah bana ne vah bana Kuytu bir güz akşamı iniyorum İstanbul'a.

    Kehribar Nedir?

    25.01.2023 09:53

    Kehribar Nedir?

    Tesbih sevdası sizleri sardıysa aklınıza gelen ilk soru "Kehribar Nedir?" olacaktır. Sizler için hazırladık.

    Devamını oku

    Kehribar Kolyenin Bebekler Üzerindeki Faydaları

    16.03.2023 09:47

    Kehribar Kolyenin Bebekler Üzerindeki Faydaları

    Artuğ Tesbih, bebekler için özel olarak tasarlanmış kehribar kolyeler üretmektedir. Bu kolyeler, bebeğinizin güvenliği için özel olarak tasarlanmış emniyet tokaları ile donatılmıştır ve bebeklerin boğulma riskini önlemek için özel olarak tasarlanmıştır. Kehribar kolyelerin nasıl kullanıldığı, hangi yaş aralığındaki bebekler için uygun olduğu ve kehribar kolyelerin ne kadar süre kullanılabileceği gibi konularda daha fazla bilgi edinmek isterseniz, detaylı makalemizi okuyabilrisiniz.

    Devamını oku

    Jet Teknoloji

    nest...

    oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

    © 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.