Bu makale Prof. Dr. Şeref Kömürcü, Prof. Dr. Serdar Turhal ve Doç. Dr. Yeşim Yıldırım tarafından kemoterapi hakkında genel bilgi ve sıkça sorulan sorulara cevap verme niteliğinde oluşturulmuştur.
Kemoterapide ilaçların dozları, uygulama şekilleri ve uygulama süreleri hastalığın tipine göre farklılık göstermektedir. Ayrıca hastanın yaşı, genel sağlık durumu, hastalığın yaygınlık derecesi ve hastalık dışı sağlık problemlerine göre de tedavi süresi ve sıklığı değişebilir. Bu nedenle aynı teşhisi olan hastalarda bile farklı tedavi şemaları uygulanabilmektedir. Kemoterapi protokollerinde genellikle bir tedavi dönemini bir dinlenme dönemi takip eder. Bu faktörler göz önünde tutularak, tedaviler hergün, haftada bir, 14 günde bir, 21 veya 28 günde bir uygulanabilir.
Hastanın kemoterapiye hazırlanması:
Kemoterapi uygulaması hastanelerde ve kemoterapi ünitelerinde uygulanmalıdır. Evde uygulanması uygun değildir.
Kemoterapi ilacı seçerken birinci kural kanserin türüdür. Bazı kemoterapi ilaçları pek çok kanser türünde etkilidir. Bazı kanser ilaçları ise tek kanser türüne özeldir. İkinci kural hastanın daha önceden aldığı kemoterapi ilaçlarıdır. Buna göre hekim ilaç tedavisini belirler. Sonuncusu ise; hastanın genel durumu, organ fonksiyonları uygunluğunun değerlendirilmesi, ayrıca şeker hastalığı, kalp hastalığı ve karaciğer hastalığı gibi bir hastalığının olup olmadığıdır. Kemoterapi ilaçlarını medikal onkologlar belirler.
Kemoterapi sırasında ilaçların yan etkilerini azaltmak için önerilecek destek tedavi ilaçları olacaktır. Bunlardan başka tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı, şeker veya enfeksiyon hastalıkları gibi nedenlerle kullanılan ilaçların büyük bir kısmının kemoterapi üzerine olumsuz bir etkisi yoktur, hasta bunlara devam edebilir. Ancak bazı ilaçlar kemoterapi ilaçları ile etkileşebilirler, ilaçların olumlu etkileri azalabilir veya yan etkileri artabilir. Bu nedenle kullanılan tüm ilaçlar mutlaka kemoterapi planlayacak onkoloğa bildirilmelidir.
En yaygın görülen yan etkiler şunlardır:
Daha nadir olan yan etkiler ise şöyledir:
Kemoterapi kanser hücrelerini öldürürken sağlıklı hücrelere de zarar verir. Kemoterapi esnasında ve kemoterapi sonrasında hastalarda sıklıkla beslenme ile ilgili bazı problemler oluşur. En yaygın görülen beslenme problemleri şunlardır:
Kemoterapi alan hastalarda beslenme önerileri:
Bazen kemoterapiden sonra hastalarda kas ve eklemlerde ağrılar olur. Kemoterapinin kas - iskelet sistemi üzerine yan etkileri olabilir. Tedaviden sonra kaslarda güçsüzlük, kol ve bacaklarda uyuşma şeklinde yan etkiler de görülebilir. Bu durumda hekiminizin önerdiği ağrı kesicileri kullanabilir, ılık duş alabilirsiniz. Yürürken ağrıdan dolayı dengeniz bozuluyorsa geçici olarak baston kullanabilirsiniz.
Genellikle kemoterapiden 2-3 hafta sonra saç dökülmeye başlar. Kemoterapi tamamlandıktan 1-2 ay sonra saçlar tekrar çıkar. Saç dökülme miktarı ilaca göre ve hastaya göre değişkenlik gösterebilir. Bazı ilaçlarda hiç dökülmez, bazı ilaçlarda ise tam saç kaybı görülebilir. Saç dökülmesi için bone, eşarp veya peruk gibi malzemeler kullanabilirsiniz.
Kanser tedavisi süreci strese, tükenmişliğe neden olabilir veya çevrenizdeki insanlarla olan ilişkilerinizi, duygusal yaşantınızı etkileyebilir. Bu sorunları kontrol edebilmede destek alabileceğiniz çeşitli programlar ve yöntemler vardır. Uygulamak istediğiniz herhangi bir rahatlama programını doktorunuzla paylaşarak ve sizin için bir sakıncası olup olmadığını öğrenerek, bu yöntemlerden faydalanabilirsiniz. Bu tür uygulamalara örnek olarak masaj terapisi, biyofeedback, fiziksel veya nefes egzersizi, yoga verilebilir. Ayrıca aile, yakın çevre ve hasta grupları ile paylaşımlar da çok önemlidir.
Çevrenizdeki pek çok kişi tarafından size tıp dışı çeşitli tedavi yöntemleri önerilecektir. Tüm bu önerilen yöntemlerin bilimsel dayanağını doktorunuzdan öğrenmeden kullanmamanızı öneririz. Çünkü çok masum olduğunu varsayarak kullandığınız yöntemler, gerçek tedavinizin etkinliğini azaltabilir veya organ fonksiyonlarınızı bozabilir.
Bazı hastalar kemoterapi aldıkları dönemde çalışabilirler ancak uygulanan tedavinin çeşidi, oluşabilecek yan etkiler, çalışma ortamın durumu gibi faktörler farklılık göstereceği için hastaların hekimleri ile konuşarak bu sürece karar vermesi gerekir.
Kemoterapi sırasında tatil bazen mümkün olabilir ancak bu durum kemoterapilerin yan etki profiline, veriliş sıklığına göre, hastanın ek hastalıklarına göre değişkenlik gösterebilir.
Genellikle kemoterapi alan hastalarda yumurtalık fonksiyonları baskılanmakta adetler durabilmekte ya da gecikmeler olabilmektedir. Buna rağmen hastaların hamile kalma riski vardır. Bu nedenle kemoterapi alan hastalarda doğum kontrolü yapılmasını önermekteyiz; aksi halde oluşacak fetüs toksik ajanlara maruz kalacağı için gebeliğin sonlandırılması gerekir.
Hamilelik esnasında kanser tanısı konulabilmektedir. Bu durumda kanserin evresi, tümörün tipi, kişinin gebeliği devam ettirip ettirmeme isteği sürece karar vermede başlıca etkenlerdir. Hamileliğin ilk üç ayında fetüsün organ oluşumları henüz tam tamamlanmadığı için kemoterapi kesinlikle uygulanmaz. 2. trimestirden sonra ise bazı kemoterapi ilaçları verilebilir. Genel yaklaşım olarak gebeliğin ilk 3-4 ayında kanser gelişmişse ve acil tedavi gerekiyorsa sonlandırılması tercih edilir, son 1-2 ayda ise hastalığın durumuna göre fetüsün gelişimi hızlandırılıp doğumun erkene alınması sonrası tedaviye geçilebilir. Diğer aylarda yine hastalığın yaygınlığı ve tedavinin aciliyetine göre aile ile birlikte karar verilmesi gerekir. Kemoterapi alan hastalara emzirme önerilmez.
Dış dünyayı anlama ve etkileşim kurma konusundaki en önemli organ olan gözlerde oluşabilecek kanser türlerinin ihmal edilmesi, görmede ciddi kayıplara yol açabilecek sorunlar ile karşı karşıya kalınmasına sebep olabiliyor. Ülkemizde ise, kanser ile yaşamlarını sürdürenlerin sayısı her geçen yıl artmaya devam ediyor.
RUTİN GÖZ MUAYENELERİ İLE ERKEN TEŞHİS MÜMKÜN
Dünyaya açılan penceremiz olan gözlerimiz, pek çok farklı kanser türünün ipuçlarını da içlerinde barındırıyor. 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde halkın bu konuda bilinçlenmesinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Samuray Tuncer, göz dibinde gözlemlenen lezyonların, gözde oluşabilecek kanserlerin yanı sıra, sistematik kanser türlerinin parçası da olabileceğini belirtiyor. Rutin göz muayeneleri sayesinde; lenf, meme, cilt, prostat ve akciğer gibi kanser türlerinin yanı sıra, gözde oluşan melanom tümörünün de kolaylıkla teşhis edilebildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Samuray Tuncer, bu muayeneler sayesinde pek çok hastanın hayatının dahi kurtulduğuna dikkat çekiyor. Özellikle çocukluk ve bebeklik döneminde, rutin muayeneler sayesinde retinoblastom gibi göz içinde görülen kanserlerin erken teşhis ile tedavisine başlanması, hastalığın elimine edilebilmesi ve görme yetisinin korunması açısından büyük önem taşıyor.
BELİRTİLERİ DİKKATE ALMAK HAYAT KURTARABİLİYOR
Yetişkinlerde en sık görülen göz içi kanseri türünün koroid melanomu olduğunu belirten Prof. Dr. Samuray Tuncer, “Koroid melanomu, görmede azalma ve bulanma, gözün görünümünde değişimler, ışık çakmaları, siyah gölgeler ve eğri görme gibi belirtiler ile kendisini gösteriyor. Bu belirtilere ek olarak, gözün iris bölümünde oluşan ve giderek büyüyen kara noktalar, gözde iritasyon, kızarıklık ve görüş açısının daralması da gözde kanserin habercisi olabilir. Bu belirtileri dikkate almak ve hızlıca göz dibi muayenelerinin gerçekleştirilmesi, pek çok farklı kanser türünün de teşhisinde yardımcı olmasının yanı sıra, kimi hastalar için yaşam ile ölüm arasındaki farkı yaratabiliyor. Ancak kimi durumlardaki hastalarda, göz içinde melanom oluşmasına rağmen yukarıda bahsedilen belirtilerin hiçbiri gözlemlenmiyor. İşte bu noktada hastalığın farkına varılması, rutin göz muayenelerini düzenli olarak gerçekleştirmeyen bir kişi için imkânsız hale geliyor” diyor.
DOĞRU TEDAVİ SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ
Doğru tedavi yönteminin seçilmesi sürecinde hastanın yaşı, göz kanserinin pozisyonu, genel sağlık durumu ve kanserin yayılmış olup olmadığının göz önünde bulundurulduğunu belirten Prof. Dr. Samuray Tuncer, “Göz kanserinin tedavisinde; cerrahi müdahale, lazer tedavisi, radyasyon tedavisi, kriyoterapi, monoklonar antikorlar ve kemoterapi gibi pek çok farklı tedavi yöntemi kullanılabiliyor. Hastalığın ortadan kaldırılması ve hastanın genel sağlığının korunması adına, doğru tedavi yönteminin seçilmesi ise çok büyük önem taşıyor. Bu noktada, göz ve göz çevresi muayenesini yapan doktorun uzmanlığı ve tecrübesi belirleyici olacaktır. Özellikle erken teşhis edilmiş ve küçük çaplı göz kanserlerinde, gözde hiçbir şekil ve fonksiyon kaybına yol açmadan müdahalede bulunulabiliyor. Bu sebepten dolayı, gözlerinde rahatsızlık veren herhangi bir belirti fark eden kişilerin hızlıca muayeneye yönelmeleri ve gerekli önlemleri almasını, bir hekim olarak tavsiye ediyorum” diyerek sözlerini tamamlıyor.
OLASI GÖZ KANSERİ BELİRTİLERİ
Bulanık görüş
Ani görüş kayıpları
Görüş alanında ortaya çıkan hareketli nokta veya çizgiler, ışık parlamaları
Görme alanı kaybı
Gözün renkli kısmında ortaya çıkan koyu nokta veya leke
Gözbebeğinin şeklinde veya büyüklüğünde değişim
Gözün göz yuvasındaki doğal konumundan kayması veya dışarı doğru çıkması
Gözde kızarma veya ışığa karşı hassasiyet
ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ