Daha çok genç yaştaki kişilerde ortaya çıktığı görülen, kanamalı, akıntılı ile kötü kokuya sebebiyet veren kıl dönmesi erken tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Özellikle genç yaştaki kadın ve erkeklerde görülen bu durum kuyruk sokumunda kendini belli eden bir cilt hastalığıdır aslında. Peki, kıl dönmesi nedir? Tedavisi nasıldır?
“Pilonidal sinüs nedir?” sorusu tıp literatüründe “pilonidal sinüs” olarak geçen kıl dönmesi, cilt ve saç döküntülerinin cilt altında oluşturduğu bir ceptir. Yani sırt ya da enseden dökülen kıllar, kuyruk sokumunda toplanır ve kılın yapısal özellikleri nedeniyle cilt altına girebilir. Neyse ki gerekli hijyen koşulları sağlandığında ve fazla tüyler düzenli olarak alındığında bu durum önlenebilir. Fakat durum yaşandığında yapılabilecek tek şey bir genel cerrahi uzmanından yardım almak olmalıdır.
“Kıl dönmesi nerede olur?” konu hakkında merak edilen soruların başında gelir. Genellikle kalça bölgesi ve kuyruk sokumu kıl dönmesi bölgeleridir. Bunun yanında nadir de olsa koltuk altı, kasık, yüz ve parmak arası gibi vücudun alt bölgelerinde de ortaya çıkabilir. Buna ek olarak kimi kişilerde göbek bölgesinde de oluşum gösterebilir.
“Kıl dönmesi nasıl anlaşılır? Kimlerde görülür?” diye merak ediyorsanız bu durumun dünya genelinde 15 ile 40 yaş arasında ve genel olarak da erkeklerde görüldüğünü bilmelisiniz. Bu durumun en büyük tetikleyicisi de hareketsiz yaşamdır. Bu nedenle genelde oturarak çalışan ve bilgisayarda çok fazla vakit geçiren kişilerde görülür.
“Kıl dönmesi nasıl oluşur?” diye merak ediyorsanız uzmanların pilonidal sinüs oluşumu için 2 farklı teoriye sahip olduğunu bilmelisiniz. Bu teoriler:
Sinsi bir şekilde ilerleyen kıl dönmesi, başlangıçta rahatsızlık vermez ancak ilerlediği durumlarda belirli sinyallerle kendini belli eder. Kıl dönmesi belirtileri:
“Kıl dönmesi neden olur? Risk faktörleri nelerdir?” sorusunun yanıtı da merak edilenler arasında. Kıl dönmesi ameliyatı olmaya kadar ciddi sorunlara neden olan risk faktörleri:
Ameliyat gerektirmeyen çeşitli kıl dönmesi tedavi yöntemleri bulunur. Ancak bu yöntemlerin başarılı olmadığı durumlarda da pilonidal sinüs ameliyatı uygulanır. Uzun süredir bekleyen kıl dönmesi tedavisi, teşhis sonrası süreci zorlaştırır. Kıl dönmesi yaşayan kişilere ne kadar erken müdahale edilirse o kadar erken iyileşme süreci olmaktadır. Kıl dönmesi tedavisinde özellikle lazer tedavisini önerilir. Tedavide lazer cihazı ile beraber özellikle kuyruk sokumundaki oluşan tünellerin içerisine müdahale edilerek tüneller lazer ışınının enerjisi ile kapatılır ve iyileşme sağlanır.
Yara yerinde pilonidal sinüs ameliyatı sonrası akıntı gelişebilir. Pilonidal sinüs ameliyatı sonrası iltihaplanma yaşandığından hemen doktorla iletişime geçilmelidir. Bunun yanında pilonidal sinüs ameliyatı sonrası yorumlar, aktivite kısıtlamasının olmadığından yana. Pilonidal sinüs ameliyatı sonrası tuvalet yapmada ise idrarda sorun yaşanabilir. Bu durum ameliyat için yapılan spinal anesteziye bağlıdır. Bu durumda doktora danışılması ve devam etmesi durumunda da gerekli önlemler alınmalıdır.
0 Oy
Kıl dönmesi, daha çok erkeklerde ve vücudun kuyruk sokumu bölgesinde vücudun dökülen kıllarının dışarıdan cilt altına girmesiyle oluşan iltihaplı kist oluşumudur. Kıl yapısının, cildin üst tabakasını delerek cilt altı dokusunda ilerleme özelliğine sahip olmasından dolayı bu iltihabi durumu oluşturması, kıl dönmesi olarak tanımlanmaktadır. Cilt altında ilerleme göstermesi sebebiyle kıl dönmesinin iltihap oluşturmadan önce fark edilmesi oldukça zordur. Belirtiler gözlemlenebildiği zaman kist oluşumu cilt altında zaten oluşmuş olacağı için kıl dönmesinin iltihap oluşumu öncesi tanısının gerçekleştirilmesi oldukça zordur. Kıl dönmesi tanısı; ciltte toplu iğne başı büyüklüğünde gözlemlenebilir deliklerin meydana gelmesiyle konulabilmektedir.
Kıl dönmesi sıklıkla, kuyruk sokumunda intergluteal oluk olarak adlandırılan iki kalça arası oyuntuda gözlemlense de yüz, kasık bölgesi, parmak araları, koltuk altı gibi vücudun farklı noktalarında da meydana gelebilmektedir. Kıl dönmesi, vücudun sırt, ense, saç derisi gibi bölgelerinden dökülen tüy ve kılların, gözenek ya da boşluklar yoluyla derinin içine gömülmesi ve burada kistik bir yapı oluşturmasıyla kendini göstermektedir. Kıl dönmesi, ortaya çıktığı bölgede iltihaplanmaya sebep olarak, şiddetli ağrı, apse, kötü kokulu akıntılar gibi komplikasyonları da beraberinde getirebilmektedir. Bu bakımdan kıl dönmesinin olabildiğince erken teşhisi, başarılı şekilde tedavisi için oldukça gerekli bir unsuru oluşturmaktadır.
Kıl dönmesi genel itibariyle sinsi gelişim gösteren ve yavaş ilerleyen bir hastalıktır. Ancak, kıl ve tüylerin deri altında gelişim göstermesi sırasında vücutta çeşitli sinyaller ortaya çıkabilmektedir. Kıl dönmesinin ilk aşamalarında kişide ciddi rahatsızlık oluşturmayan bu sinyaller, ilerleyen evrelerde dayanılması güç bir hal alabilmektedir.
Bu bakımdan kıl dönmesinin vücutta oluşturduğu sinyalleri ya da belirtilerini şu şekilde sıralayabilmekteyiz;
Kıl dönmesi tedavisinin gerçekleştirilebilmesi için öncelikli olarak bölgenin kıllardan arındırılması gerekir. Eğer olay apse şeklinde başlamışsa apsenin boşaltılması gerekmektedir. Apse boşaltma ve temizleme, çok kısa sürede gerçekleştirilebilen işlemlerdir. Apse, ciltte iz bırakmayan bir kesi yapılarak boşaltılabilmekte ve içi özel bir sıvı ile temizlenerek kapatılabilmektedir. Ancak apsenin tamamen boşaltılması ve tedavisi gerçekleştirildikten 1-2 ay sonra, kıl dönmesinin kalıcı tedavisi gerçekleştirilebilmektedir. Kıl dönmesinin tedavisi, ameliyatsız yöntemlerle gerçekleştirilebildiği gibi, kıl dönmesi ameliyatı uygulanarak da yapılabilmektedir.
Kıl dönmesi; lokal anestezi altında kılların girdiği deliklerin genişletilmesi suretiyle kılların boşaltılması, kist duvarının mekanik olarak kürete edilmesi veya buraya kristalize fenol , gümüş nitrat gibi maddeler konularak kist duvarının eritilmesi şeklinde de tedavi edilebilmektedir. Bu tedavi için hastanede yatmaya ve genel anesteziye gerek yoktur. Dolayısiyle kişinin işinden geri kalmasına sebep olmadığı için iş gücü kaybını önlediği gibi, diğer tedavi yöntemlerine göre maliyet açısından da oldukça düşüktür.
Kıl dönmesi durumlarında ameliyatla o bölgenin çıkartılması en etkili ve kalıcı tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Kıl dönmesi ameliyatları, artık sorunlu bölgede iz bırakmayacak nitelikte küçük bir kesi oluşturularak gerçekleştirilmektedir (Mikrosinüsektomi). Oluşturulan kesi ile, sorunlu bölge titizlikle temizlendikten sonra ameliyat bölgesi dikişlerle kapatılarak cerrahi müdahale tamamlanmaktadır.
Mikro en küçük, sinusektomi ise kıl yumağının delikler ve kapsülüyle birlikte çıkarılması anlamına gelmektedir. Mikro sinusektomi, yapılabilecek en küçük kesi ile hastalığın temel sebebini oluşturan giriş deliklerini de içine alacak şekilde doku derinliğindeki kılların oluşturduğu yumağın, sınırlarını belirleyen kapsülü ile birlikte alınması işlemidir. Mikro sinusektomi işlemi ile, kıllar içinde geliştiği yumak kapsülü ile birlikte çıkarılmaktadır, bu sebeple doku altında kıl kalma ihtimali bulunmamaktadır. Klasik bir kıl dönme ameliyatı ortalama 30 dakika ile 2 saat arası sürerken, mikro sinusektomi uygulaması, yaklaşık 8-15 dakika içerisinde gerçekleştirilebilmektedir. Hasta kısa bir dinlenme süresinden sonra gündelik hayatına tekrar dönebilmektedir.
Mikro sinusektomi tedavisi, tanı konulduğu gün uygulanabilen, dolayısıyla klasik kıl dönmesi ameliyatları gibi önceden hazırlık gerektirmeyen uygulamalardır. Lokal anestezi uygulanarak gerçekleştirilen mikro sinusektomi işlemi sırasında çok küçük kesi gerçekleştirilmesi sebebiyle iz kalma ihtimali oluşmamakta ameliyat sonrası iş gücü kaybı yaşanmamaktadır. Klasik kıl dönmesi ameliyatları sonrası, kıl dönmesinin tekrarlama riski %35 oranına kadar çıkabilmektedir. Ancak mikro sinusektomi uygulaması sırasında kıl yumağı içinde gelişim gösterdiği kapsül ile birlikte alındığı için, kıl dönmesinin tekrarlama ihtimali oldukça düşüktür. Kişisel hijyene önem verilmesiyle, tekrar etme riski tamamen ortadan kaldırılabilmektedir.
Kıl dönmesi veya tıp dilinde pilonidal sinüs olarak bilinen hastalik son 150 yildir bilimsel olarak incelenen ve her nekadar önemsiz bir hastalik olarak görülse de hastalarin günlük hayatini sürekli etkilemesi, yüksek tekrarlama riski ve toplumda yayginligi sonucunda ülke bazinda tedavi masrafinin yüksek olmasi nedeniyle önemini halen korumakta olan bir hastaliktir.
Hastalik bölgesinde (çogunlukla kuyruk sokumu) ağrı, şişlik, dolgunuk hissi ve akintiya bagli cilt enfeksiyonlari, allerji, kasinti, yanma ve koku problemleri hastanin hem genel saglik durumunu etkiler ve hemde sosyal ve is hayatinda olumsuz durumlara sebep olur.
Bazi çevreler tarafindan Pilonidal sinüs (kil dönmesi) hastaligi dogustan bir hastalik olarak tanimlansa da günümüzde hastaligin edinsel oldugu görüsü kabul görmektedir.
Her yasta ve her iki cinste de görülebilmekle birlikte pilonidal sinüs en çok 17-35 yaslari arasindaki erkeklerde görülmektedir. Hastanin genel tipi çogunlukla genç, esmer ve vücudunda tüylenme-killanmanin fazla oldugu bir erkek olarak tanimlanabilir. Bu hastalarin çogu hafif kiloludur ve giyim tarzlarindan dolayi hastalik bölgesinde sürekli giysilerin sürtünmesi mevcuttur. Ayrica araba, motorsiklet, bisiklet ve koltuklara sürekli oturmadan dolayi hastalikli bölgede ezilme olmasi ve kötü hijyen sartlari dikkat çekmektedir. Hastalik genellikle kuyruk sokumu bölgesini seçse de sakal bölgesi, koltuk alti, göbek ve kasiklarda da görülebilmektedir. Hastalar çogunlikla kuyruk sokumunda agri ve/veya akinti yakinmasi ile hekime basvururlar.
Pilonidal sinüsün olusumunda vücudun killarinin deriye batmasi ve cildin altinda bir kesecigin ortaya çikmasi rol oynar ve bu cilt kaynakli yapinin kendiliginden yok olma sansi yoktur. Tedavisi hemen her zaman cerrahidir. Hastanin yakinmalari ve derecesi ne olursa olsun acil operasyona gerek yoktur ancak kesenin cerahat ile dolmasi yani apselesmesi durumu siddetli agri, ates ve genel enfeksiyon bulgulari ile seyrettiginden bu durumda acilen apsenin bosaltilmasi hastanin sikayetlerini geriletecektir, böylece daha sonra uygun bir zamanda kesin tedavi için operasyon planlanabilir.
Pilonidal hastaligin tedavisinde seçilecek cerrahi yöntem hem hastanin hayat tarzi ve düzeni, hem hastaligin derecesi ve tabii ki operasyonu gerçeklestirecek cerrahin karari ile belirlenir. Uygulanacak ameliyat basit bir sekilde hastalikli dokunun çikarilmasi ve yaranin kendi kendine iyilesmasini saglamaktan degisik deri yamalama tekniklerine kadar çok genis bir yelpazeden seçilir. Operasyon bölgesel uyusturma (lokal anestezi), belden asagi uyusturma (spinal anestezi) veya tam narkoz (genel anestezi) esliginde gerçeklestirilebilir.
Yaranin açik birakildigi teknikte ameliyat kisa sürelidir ve genellikle lokal anestezi ile gerçeklestirilebilir olmasi, ise dönüs zamaninin kisa olusu ve tekrarlama sansinin düsük olmasi avantaj iken, günlük pansumanlarin gereksinimi, yaranin sudan korunma zorunlulugu ve iyilesme süresinin uzun olmasi (3hafta – 3ay) olumsuz taraflar olarak sayilabilir.
Operasyon sirasinda çikarilan sinüsün (kesenin) yerinin direkt olarak dikilmesi kolay ve kisa süreli bir operasyon olmasi , hastanin hizli iyilesmesi (1-2 hafta) ve ekonomik olmasi nedeniyle bir çok resmi saglik kurulusu tarafindan benimsense de operasyon sonrasi enfeksiyon ve yara ayrilmalari, ve tekrarlama sansinin yüksek olmasi nedeniyle çok tecih edilen bir yöntem degildir.
Hastalikli alanin çikarilmasindan sonra bir cilt yamasi ile (fleb) operasyon yerinin kapatilmasi agrisiz ve konforlu bir yöntem olmakla birlikte tekrarlama sansinin düsük olmasindan dolayi en çok tavsiye edilen tekniklerden biridir. Bu yöntemin olumsuz taraflari ise operasyondan sonra uzun yatak istirahati süresi (1-2 hafta) ve maliyetinin diger yöntemlere göre daha fazla olmasidir.
Yukarida sayilan üç ana ameliyat teknigin her biri kendi içinde bir çok degisik teknik ile uygulanabilir ve bu seçim hasta ve hastaligin derecesine göre cerrahin önerisi ile yapilir.
Operasyondan önce diger bütün cerrahi operasyonlar için geçerli olan hazirlik kurallari geçerli olmakla birlikte özel bir hazirlik dönemine gerek yoktur. Çogu zaman operasyon günübirlik yatis-çikis seklinde (outpatient) gerçeklestirilebilir. Yani sabah ameliyata giren hasta çogu zaman geceyi evinde geçirebilir. Ameliyat zamanina karar verilirken hastalikli bölgenin iltihapli olmamasi tercih edilmelidir. Apseler bosaltilir ve irinli iltihabin varliginda agizdan alinacak antibiyotikler, pansumanlar ve dezenfektanli oturma banyolari ile iltihap giderilmeye çalisilir. Operasyondan önce kuyruk sokumu ve basenler genis bir sekilde tiras edilerek veya bazi kimyasal maddeler kullanarak killardan arindirilir. Genellikle kan hazirlamak veya barsak temizlig ve lavmanlar gibi islemlere gerek yoktur.
Hastaligin olusumunda rol oynadigi sanilan bazi faktörlerin operasyondan sonra ortadan kaldirilmasi da operasyon yönteminin seçimi gibi tekrarlamayi engelleme konusunda etkili olabilir. Örnegin operasyondan sonraki erken dönemde yaranin darbeler, basinç ve ezilmeler ve gerginlikten korunmasi hem erken dönemde operasyon yerinde sorun çikmasini ve hem de geç dönemdeki tekrarlamalarin riskini azaltmaktadir. Yine kisisel cilt hijyeninin yanisira hem operasyon bölgesinin ve hemde bu alanin üstündeki cildin killardan arindirilmasi tekrarlama riskini azaltabilmektedir. Ameliyattan sonra lazer ile epilasyon, kilo verme, dar giysilerden kaçinma ve hastalik bölgesinin sürekli darbe ve ezilmelerden korunmasi gibi önlemler tekrarlamayi engellemek konusunda mantikli görünse de yararlari halen ispatlanmamistir.
Alternatif tedavi yöntemleri olarak bölgenin kazinmasi, dondurulmasi, lazer isinlari veya elektrikli biçaklar ile yakilmasi yanisira sinüsün içine veya çevresine degisik kimyasal maddelerin uygulanmasi denenmis olsada hiçbiri bilimsel çevrelerce benimsenmemistir.
Özetle cildin herhangi bir bölgesinde ama çogunlukla kuyruk sokumu bölgesinde delikler, sivilceler, kanli veya irinli akintilar ve agrili sislikler pilonidal sinüs hastaligin belirtileri olabilirler bunlardan herhangi biri veya birilerinin varliginda mutlaka doktora basvurulmalidir. Hastaligin tedavisi hiç bir zaman acil olmamakla birlikte ilerleyici özelliginden dolayi bir an önce tedavisi için karar verilmelidir. Tedavi hemen her zaman cerrahidir ve varolan bir çok yöntemin seçimi hasta ve hastaligin durumuna göre ve hastanin hayat kosullarina göre degismektedir. Sik görülen tekrarlamalar için seçilecek tedavi yine cerrahi olmakla birlikte bir çok cerrah tekrarlamalarda bir önceki operasyonda uygulanan prosedürden farkli bir yöntem kullanmaktan yanadir.