kuvayi milliye kimin eseri / Kuvayı Milliye Destanı İncelemesi

Kuvayi Milliye Kimin Eseri

kuvayi milliye kimin eseri

Kuvayı Milliye’de atılan ilk kurşunlar

Dünkü yazımızda, Kuvayı Milliye’nin daha geniş söylemiyle Milli Mücadele’nin ne zaman başladığı konusu üzerinde duruldu. Atatürk’ün kendi söylemleriyle Milli Mücadele’nin daha Mondros Ateşkesi imzalanmadan başladığı belgelere dayanarak anlatıldı.

Kuvayı Milliye’nin, düzenli ulusal ordu birliklerinin kurulmasından önceki dönemde halkın düşmana karşı direnme hareketi olduğu tartışmasız kabul edilir. Bu onurlu duruş için her bölge, bu harekette ilk kez kendilerinin işe koyulduğunu ve ilk kurşunun kendi bölgelerinde atıldığını belirtir. Bu konu tartışmalıdır. Kimisi ilk kurşunu, Yunan birliklerinin İzmir’e çıktığı gün gazeteci Hasan Tahsin’in attığını söyler. Kimisi, 26 Mayıs ’da Ayvalık’ta Yunan askeri güçlerine karşı, Yarbay Ali Çetinkaya birliklerinin hareketini gösterir. Kimisi Ödemiş’teki İlk Kurşun Savaşı’na işaret eder.

İlk kurşun Dörtyol
Karakese Köyü’nde
İlk silahlı tepki, ilk işgallerin başladığı Karaköse Köyü’nden geldi. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen dört gün sonra İngilizler, 3 Kasım ’de Musul’u işgal ettiler. yılı aralık ayı başlarında Fransızlar, Adana ve yöresini işgal etmeye başladılar. İşgallere karşı ilk silahlı eylem, Hatay iline bağlı Dörtyol’un Karakese Köyü’nde görüldü.
Karakese Köyü’nde Fransızların işledikleri cinayetlere dayanamayan köylüler, Fransız askerleriyle 19 Aralık ’de çatışmaya girdiler. Köylerini savunmaya başladılar. On beşe yakın işgal askeri öldürüldü, Karakese köylüleri de şehitler vererek geriye çekilmek zorunda kaldılar. Bu hareket, saldırgan işgalcilere karşı ilk silahlı tepkiydi.

Gazeteci Hasan Tahsin
İkinci silahlı tepki, Yunan işgaline karşı gazeteci Hasan Tahsin tarafından gerçekleştirilmiştir. Hasan Tahsin, 15 Mayıs günü İzmir’e çıkan Yunan birliklerinin bayrağını taşıyan bayraktarı, tabancasını ateşleyerek vurdu. Ortalık karıştı. Hasan Tahsin öldürüldü. Yurtsever Hasan Tahsin, Yunan Efzon Alayının merasim kıtası düzeninde İzmir’i işgal etmesine dayanamamış ve bu kişisel hareketi gerçekleştirmişti.

Urla Olayları
Yunanlar İzmir’e çıktıktan sonra hiç vakit kaybetmek istemiyorlardı. Önce Seferihisar, Urla, Karaburun ve Çeşme ilçelerinin bulunduğu yarımadaya doğru yöneldiler.
Mevcudu ’ü bulan Rum çeteler, Yunan işgalinden de cesaret alarak Türk köylerine saldırmaya başladılar. Urla’da bölgenin gözetleme ve güvenliğinden sorumlu komutan Yarbay Kazım Bey’in elinde, sadece 18 er bulunuyordu. 16 Mayıs günü öğleden sonra Rum çeteler Urla’daki askeri birliğe ve Türk mahallelerine saldırmaya başladılar.

Çetelerin saldırıları karşısında askeri gücün yetersizliğini ve Rumların yöredeki zulümlerini gören Urla halkından kadar gönüllü, Yarbay Kazım’ın 18 kişilik kuvvetinin yanında yer aldı. İlk milli kuvvet, askeri birliğin siperlerdeki direnişine yardımcı oldu. Ancak takviye güç alan Yunan askeri birlikleri, milisleri susturarak Urla’yı 17 Mayıs ’da teslim aldılar. Burada yapılan hareket, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine rağmen, Türk askeri birliklerinin ilk kez, saldırgan ve işgalcilere karşı koyma hareketiydi. Gerçi bu hareket bir kıvılcım gibi yanıp sönmüştü. Ancak, Türklerin hiçbir otoriteye danışmadan, kimseye sormadan yurdunu korumak amacıyla silaha sarılabileceğini somut olarak gösteriyordu.

Ayvalık Olayı
İzmir’den sonra bölgede yayılmayı öngören Yunanlar, Ayvalık Körfezi’ne göz dikmişlerdi. İzmir’in işgalinden on bir gün sonra 26 Mayıs günü bir İngiliz ve bir Yunan harp gemisi Ayvalık Limanı’na demirledi. Daha sonra takviye birlikler alan işgalci kuvvetler, 29 Mayıs ’da karaya asker çıkararak Ayvalık’ı işgal hareketine başladı.

O sırada, Ayvalık’ta Alay Komutanı Ali Bey (Ali Çetinkaya) komutasında bulunan 24 subay ve 15 kadar er Ayvalık doğusundaki sırtlara çekilmiş, savunma ve direnmeye başlamışlardı. Burada bir subay ve birkaç er öldü. Ali Çetinkaya da Mondros Ateşkes Antlaşması’na karşın, askeri birliğiyle düşmana karşı duran bir Osmanlı subayı olarak tarihte yerini aldı.

İlk örgütlü direniş

Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam adlı eserinde “Ödemiş’te Jandarma kumandanı Yüzbaşı Tahir Bey, etrafına topladığı küçük bir gönüllü müfrezesi ile işgalcilerin karşısına çıktı Hareket elbette zayıftı. Önemsiz gibiydi. Ama bir manası vardı. Çünkü halk bizzat silaha sarılıyordu” diye yazmaktadır.

Prof. Yavuz Abadan ise, “İzmir’in Yunanlar tarafından işgalinden duyulan milli isyanın tepkisi olarak kurulmaya başlanan ‘Milli Kuvvetler’ mukavemet hareketinin ilk çekirdeği Ödemiş’te filizlenmiştir” der.
Ödemiş’te başlayan ulusal direniş hareketinde önemli çabalar harcayan ve daha sonra TBMM Hükümeti’nde Adalet Bakanlığı ve ’den sonra Savunma Bakanlığı yapmış olan Refik Şevket İnce, anılarında şunları dile getirmektedir:
“15 Mayıs felaketi, bütün Türklerin ruhunda yas havası ve nihayet haksızlığa karşı bir isyan duygusu yarattı. Bu isyanın öncülüğünü yapanın Ödemiş olması, Kuvayı Milliye denen eseri Ödemişlilerin yaratması, Türk devrim tarihinde yer tutacak iftihar levhalarındandır.”
İstiklal Savaşı üzerine ciddi araştırmalar yapmış olan General Celal Erçikan ise şunları dile getirmektedir:

“Doğrudan doğruya halktan örgütlenmiş Ödemiş’in ‘Yiğit Ordusu’ diye anılan ulusal kuvveti de halkın İlkkurşun Savaşı’nı vermiştir Ödemiş’te yükselen ses yalnız silah sesi değildi. Burada kurtuluş için Türk’ün gür sesi de yükselmişti.”
Ödemiş’teki örgütlenme özellikle Ege’de bir model oluşturdu. Kuvayı Milliye örgütlenmesi yıldırım hızıyla her tarafa yayılmaya başladı. Anadolu’nun özellikle işgal tehlikesiyle yüz yüze kalan bölgelerinde, köy, kasaba ve kentlerinden gelen gönüllüler, küçüklü büyüklü direniş kuvvetleri oluşturdular.

Bugünkü yazımızın belgelere ve dipnotlara dayalı geniş anlatımı için yeniden yayımlanan Kuvayı Milliye’nin Kuruluşu kitabına bakılabilir.

Ödemiş Kuvayı Milliyesi: Artık kalem değil silah konuşuyor

Gerek Ulusal Kurtuluş Savaşı ile ilgili tüm yabancı ve yerli kaynaklarda, gerekse Kurtuluş Savaşı’na birinci derecede katılan komutanların yazdıkları hatıralarında ortak bir nokta vardır. Bu da, Ege Bölgesi’nde Yunan’a karşı silahlı, etkin ve tamamen sivillerin katılımıyla oluşan ilk örgütlü yerel direniş hareketinin Ödemiş’te gerçekleşmiş olmasıdır. Tüm hazırlıklar tamamlanıp, yerel Kuvayı Milliye gücü kurulunca, Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami Bey (Baran), galip devletlerin İstanbul ve İzmir’deki temsilcilerine çektiği telgrafta, “Artık biliniz ki kalem değil, silah konuşuyor” diyordu. Anadolu İhtilali adlı kitabında Sabahattin Selek şunları yazıyor: Batı Anadolu’da fiilen ilk Kuvayı Milliye Ödemiş’te kurulmuştur.

15 Mayıs’tan 28 Mayıs’a kadar geçen 13 gün içinde Yunan kuvvetleri kuzeyde Ayvalık’a, güneyde Aydın’a kadar olan bölgeye yayılmışlardı. Ama Yunan birlikleri Ödemiş’e giremiyorlardı. Ödemiş’te askeri birlik yoktu. Sadece askerlik şubesi ile bir askeri depo bulunuyordu. Askeri depoda bulunan silahlar halka dağıtıldı. kişilik bir gönüllü halk kuvveti kuruldu ve “Kuvayı Milliye” adını aldı.
Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’nda, İlhan Selçuk şöyle yazar: “31 Mayıs günü Ödemiş’ten raporlar geldi. Bu raporlar Ödemiş’te direnme eyleminin başladığını gösteriyordu”
Genelkurmay Başkanlığınca yayımlanan Türk İstiklal Harbi adlı kitapta şöyle denilmektedir: Ödemiş’te başta Kaza Kaymakamı Bekir Sami Bey olmak üzere Halk coşarak silahla mukavemete karar vermişti. Duvarlara yapıştırılan bildirilerle eli silah tutanların askerlik şubesi deposundan silah alması istenmişti. Depolar açılmış ve halka silah, cephane dağıtılmış, 15 kadar yedek subay hemen Kuvayı Milliye teşkiline başlanmıştır.

İşgalci Yunan ordusuna karşı Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk direniş savaşı 31 Mayıs sabahı, Hacı İlyas Tepesi’nde verildi. Çatışma gün boyunca sürdü. Yunan kuvvetlerine ciddi kayıplar verdirildi. Ancak karşıda düzenli bir ordu vardı ve gerek sayıca gerekse silah bakımından Kuvayı Milliye’cilerden daha güçlüydü. Ödemişli direniş gücü yavaş yavaş geri çekildi.
Başka bir yazar, “Ödemiş’te kurulan ilk silahlı halk kuvvetine verilen Kuvayı Milliye adı, her tarafta benimsenmiş, bundan sonra birbiri ardına kurulan yerel silahlı halk kuvvetleri ‘Kuvayı Milliye’ adını almışlardır” diye belirtiyor.

Bu ilk direnişin önemi askeri olmaktan çok simgeseldir. 31 Mayıs günü, Ödemiş’te işgale boyun eğilmeyeceği kanıtlanmıştır. Nitekim Hacı İlyas Tepesi, o günden bu yana İlkkurşun Tepesi olarak anıldı ve Kurtuluş Savaşı’nın onurlu bir simgesi oldu. İşte Anadolu İhtilali tarihinde önemli ve onurlu bir dönemeci işaret eden bu olay ile ilgili değerlendirmeler:
Kutsal İsyan adlı on ciltlik eserin yazarı Haşan İzzetin Dinamo, şöyle girer konuya: Yemyeşil dağların, namuslu ya da yiğit efelerin, tekir denilen Ege ormanları kaplanının en eski cenneti olan Ödemiş kasabası düşmanın İzmir işgalinde işlenen cinayetleri duymuş kara kara düşünüyor, yapacağını kestiremiyordu. İşe Ödemiş’in yetiştirdiği aydınlarla Ödemiş dağlarının yetiştirdiği yiğit köylüler el koymuştu Ödemiş’te atılan kurşunların yankısı daha gür çıktı. Halk ordusunun düşmana ilk kurşunu attığı köy ve istasyona “İlkkurşun” adı verildi.”

YARIN: İSTANBUL'DA 6 AY 


Bir Dünya Prömiyeri: Kuvvayı Milliyenin İnsan Manzaraları

Hepimizin çok iyi bildiği gibi, ‘’Kuvayi Milliye Destanı", Nazım Hikmet'in Kurtuluş Savaşı'nı baplar halinde anlattığı destandır. Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye'yi adlı eserini 'da yazmaya başlar, 'de tamamlar. Yapıtın sonunda " İstanbul Tevkifhanesi, Çankırı Hapishanesi,  Bursa Hapishanesi" diye bir not bulunmaktadır. Kuvâyi Milliye Destanı’nda Nâzım Hikmet, kapitalist-emperyalist Batı karşıtı, Anadolu insanının kurtuluşunu ifadeye yönelik ideolojik temele dayanan farklı bir söylem geliştirir. Örtük bir dille ifade alanına taşınan bu söylem, sosyalist düşünce çerçevesinde Marksist dünya görüşünde kaynağını bulur. Böyle olunca da o, Kurtuluş Savaşı’na “alışılmış ‘kahramanlık öyküsü’ anlayışından farklı” bakar. Kuvayı milliye destanında, anlamı açıkça verilmese de materyalist, sosyalist dünya görüşü eserin “iç örgülerinde” kuvvetle hissedilir. 
A. Kadir, Nazım Hikmet'in İstanbul Tevkifhanesi'nde yatarken kendisini ziyarete gelen dostlarından Gazi Mustafa Kemal'in Nutuk'unu istediğini, kitap geldiğinde heyecanla okuyarak çalışmaya başladığını aktarmıştır.

Devlet Tiyatrolarında defalarca oyun olarak oynanan bu destan bu kez müzik olarak seyirci ile ‘’minik bir oratoryo’’ formatında seyirci karşısına çıkarak, İstanbul İstinye’deki Enka Oditoryumu’nda ‘’Dünya Prömiyeri’’ yaptı.
Salonun tamamını dolduran izleyicilerle birlikte, önceden de iyi tanıdığım çok özel bir yetenekle karşı karşıya olduğumuzu hemen fark ettim. Besteci ve orkestra şefi Murat Cem Orhan, başarılarıyla gururlandığımız ve parlak kariyerinin ışığıyla sadece bu günümüzü değil, geleceğimizi de aydınlatan sanatçılardan birisi. Üst üste iki kez Eczacıbaşı Beste Yarışması’nda birinci olma başarısı gösteren Murat Cem Orhan, ENKA İbrahim Betil Oditoryumu’nda özel bir performansla biz izleyicilere bir destan havası yarattı. Soprano, bariton ve anlatıcı basbariton ile piyano, klarnet ve viyolonsel eşlikli bir trio ile yorumlanan eserin video-grafik tasarım desteği de vardı. Konserde bariton Utku Bayburt, anlatıcı-basbariton Özgür Özaslan, anlatıcı-soprano Evrim Özkaynak’a viyolonselde Burak Ayrancı, klarnette Arda Serindağ, piyanoda besteci Murat Cem Orhan, ses tasarımında Cem Ergunoğlu, illüstrasyonda Kutay Can Doğan, dramaturjide Ceren Demirel, tasarımda Gamze Kuş ve seste Ender Akay görev alarak eseri yorumladılar.

Korosuz ve orkestrasız bir minik oratoryo formatı taşıyan eserin, metninin hem konu hem de edebi dilinin de verdiği zenginliğe, Murat Cem Orhan’ın kazandırmış olduğu başarılı bestesi, bu minik topluluğun ne denli başarılı olduğunu herkese kanıtlamış oldu. Orhan eseri, 8 Bâb’dan ‘’Karayılan Hikayesi, Kambur Kerim’in Hikayesi, Arhavili İsmail’in Hikayesi, Manastırlı Hamdi Efendi ve Reşadiyeli Veli Oğlu Mehmet’in Hikayesi, Kadınlarımız, İzmir Rıhtımından Akdeniz’e Bakan Nefer’’başlıklı 6'sından oluşturmuştu. Seyirci izlerken çok duygulanması nedeniyle bölüm aralarında bile alkışlayarak, beğenisini gösterdi. Mini oratoryo müziklere destek olarak gösterilen video ve grafik tasarımları ile başarılı bir şekilde sona erdi. Tüm solistler ile aslında her biri solist olarak görev yapan eşlikçi üçlü de görevlerini başarı ile yerine getirdi.

MURAT CEM ORHAN KİMDİR?
İzmir doğumlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan bölümü mezunu, İzmir Devlet Operası’na kabul edilen, sonrasında azminin meyvesini alarak Brooklyn College Conservatory of Music’te yüksek lisans eğitimi yapan Murat Cem Orhan, bu dönemde Carnegie Hall’de sahneye çıkma sevincini de yaşadı. ’dan beri şeflik ve beste çalışmaları var.

Konserden önce kuliste ziyaret ettiğim besteci Murat Cem Orhan, eseri hakkında şunları söyledi:

Kuvayi-Milliye bir ihtiyaçtan doğdu, Kuvayi-Milliye’ye ihtiyacımız var. Bizi biz yapan, birleştiren değerler, Kurtuluş Savaşı’nı kazandıran ruh; Nazım bunu dizelere dökerek, o zamanın, Anadolu’daki gizli ve isimsiz kahramanlarını mükemmel anlatmış. Kurtuluş Savaşını kronolojik bir şekilde anlatırken, ayrıca insan manzaralarına da yer vermiş, ben de bu isimsiz kahramanları bir bariton ses için bestelemek istedim ve bu eser böylece doğdu. Eserimde bunlardan 6 tanesini 3 ay içinde, bariton ses, piyano, viyolonsel, piyano ve bir anlatıcı için besteledim. İşte bu eserin bu akşam ilk seslendirilişini yapacağız. Çok mutluyum, müthiş insanlarla çalıştım. Utku Bayburt, bariton solistimiz, Özgür Özaslan anlatıcımız, kadınlarımızı kadınlarımızdan duyurmak için, Evrim Özkaynak kadın solistimiz; viyolonsel sanatçımız Burak Ayrancı, klarnet sanatçımız Arda Serindağ, illüstrasyonu Kutay Can Doğan yaptı. Dramartujide, seste ve kostüm tasarımında da yardımlar aldık. Sonuç benim istediğimin çok ötesinde oldu, bu akşam seyircinin tepkisini göreceğiz.’’

SANATÇILAR NE DEDİ?

Bariton Utku Bayburt:

‘’Aslında Nazım Hikmet her şeyi anlatmış, tarihe tanıklık yapıyor, biz de bunları notalar ile anlatmaya çalıştık. Eserin tamamına yakını Murat Cem Orhan tarafından bestelendi, biz de bu sürece katkıda bulunmaya çalıştık. Bizim hikayemiz olan bu eseri, konservatuvar ve iş yaşamından arkadaş grubumuzla birlikte ve severek çalıştık, umarım beğenirsiniz.’’

Basbariton Özgür Özaslan:

‘’Çok mutlu ve gururluyuz, Nazım’ın bu destanını sahnede icra etmekten çok mutluyuz. Efsaneleşmiş bazı karakterler var. Örneğin 1. Bâb’da, önceleri çok korkak olan, ancak daha sonra Fransızların sıktığı kurşunla kendine gelerek, Gaziantep’in kurtuluşunda ön safa geçen Karayılan’ın hikayesi var, Adapazarlı, orada hem savaşıp hem de özel ulaklık yapan Kambur Kerim diye bir Bâb’ımız var, Kurtuluş Savaşında ağır makineli tüfeği cepheye götürerek, orada gösterdiği kahramanlık, Karadeniz’de bir fırtınaya yakalanıp yok oluşunu anlatan Arhavili İsmail’in, anlatımlı ve şarkılı öykümüz var. Bir de kadınlarımızı anlatan öykümüz var, umarım güzel bir konser olur.’’

Viyolonsel sanatçısı Burak Ayrancı:

‘’Çok heyecanlıyız, çünkü şimdiye kadar hiç yapılmamış bir projeyi sevgili Murat Cem Orhan besteledi ve bir konser haline getirdi. İnşallah çok güzel olur ve arkası gelir. Zaten çok güzel olan Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye üzerine Murat çok güzel müzik yazdı ve besteledi, bizim de özverili ve ayrıntılı bir şekilde çalıştığımıza inanıyorum, umarım seyircilerimiz de beğenirler, müzik dünyamıza iyi bir eser kazandırdığımıza inanıyorum.’’

Türk ve Dünya klasik müzik literatürüne bu güzel eseri kazandıran bestecimize, yorumlayan sanatçılara, seyircilere ve salon desteği veren ENKA’ya teşekkürler.

İsmail Hakkı Aksu

13 Aralık

Kuvayi Milliye Destanı Nedir, Konusu Ne? Kuvayi Milliye Destanı Kimin Eseri?

İlk kez yılında okurlarla buluşan Kuvayi Milliye Destanı, Nâzım Hikmet tarafından kaleme alınmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk'undan etkilenerek eseri kaleme alan şair, destanında Kurtuluş Savaşı kahramanlarına yer verir.

Kuvayi Milliye Destanı Nedir?

Kuvayi Milliye Destanı, Türk edebiyatının usta şairlerinden Nazım Hikmet'in epik türdeki şiir kitaplarından biridir. Kitap, şairin ölümünden sonra okurlarla buluşan eserleri arasındadır. Şairin ölümünden 2 yıl sonra, yılında, Yön Yayınları tarafından ilk kez basılmıştır. İlk baskısında adı Kurtuluş Savaşı Destanı olarak verilmiştir.

yılında ilk kez Kuvayi Milliye Destanı adıyla basılan destan, sonraki dönemde bu isimle anılmaya başlanmıştır. Şaire özgü mısra dizilimiyle meydana gelen şiir, sekiz bölümden meydana gelir. En başında ise şiirle özdeşleşen onlar başlıklı kısa bölüm yer alır.

Kuvayi Milliye Destanı Konusu Ne?

Kuvayi Milliye Destanı'nın konusu Kurtuluş Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda mücadele veren kahramanlardır. Şair, kitabın en başında yer alan onlar bölümünde yalnızca kahramanların mücadelelerine yer verdiğini vurgular. Kitabın devam eden 8 bölümünde mısralar halinde savaşın hikayesi yer alır. Hikâye, yılında yurtta oluşan direniş hareketleriyle başlar. 9 Eylül İzmir'in düşman işgalinden kurtulmasıyla sona erer.

Şair kitabın sonunda ilk başta yer verdiği dizeleri yineleyerek kitabın kahramanlara adandığını vurgular. Ara bölümlerde savaşın cepheleri, dönüm noktaları, kahramanları yer alır. Savaşın kahramanı erkek, kadın, çocuk fark etmeksizin mücadele veren herkestir. Kitapta yer alan mekânları ise, Antep'ten İzmir'e, mücadelenin verildiği noktalar oluşturur.

Kuvayi Milliye Destanı Kimin Eseri?

Kuvayi Milliye Destanı, Türk edebiyatına biçim ve içerik açısından büyük yenilik getiren usta şair Nâzım Hikmet'in mahkûm olduğu yıllarda yazdığı eserlerden biridir. Edebiyat tarihçileri eserin yılları arasında, 12 yıllık süreçte, yazıldığını düşünmektedirler.

İstanbul Tevfikhanesi'nde kaldığı sırada şair, arkadaşlarından Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk kitabını alır. Bu kitapta yer alan bilgileri kendi yazınsal becerileriyle harmanlayarak şiiri ortaya çıkarır. Türk milletinin verdiği tarihi kurtuluş mücadelesini yazın alanına taşıdığı için şiir, yapay destan olarak kabul edilir. Bunun yanı şiir, tiyatroya da uyarlanmıştır. Bugün çeşitli tiyatro sahnelerinde oyun olarak yer almaya devam etmektedir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır