kuyucaklı yusuf romanının incelenmesi / Kuyucaklı Yusuf İncelemesi » tarihibilgi.org

Kuyucaklı Yusuf Romanının Incelenmesi

kuyucaklı yusuf romanının incelenmesi

Cilt 5, Sayı 2, Yıl 5, Ekim 2021 Makale Adı /Article Name Kuyucaklı Yusuf Adlı Romanın Hybris Investigation of The Novel Named Kavramı Etrafında İncelenmesi Kuyucaklı Yusuf Around The Concept of Hybris Yazar/Author Uğur YOKSUL Doktora Öğrencisi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, [email protected] ORCID: 0000-0002-4536-8517 Yayın Bilgisi/Article Information Yayın Türü: Araştırma Makalesi Gönderim Tarihi: 02.01.2021 Kabul Tarihi: 07.06.2021 Yayın Tarihi: 31.10.2021 DOI: 10.31465/eeder.852605 Sayfa Aralığı: 330-339 Kaynak Gösterme/Citation: Yoksul, Uğur (2021). “Kuyucaklı Yusuf Adlı Romanın Hybris Kavramı Etrafında İncelenmesi”, Edebî Eleştiri Dergisi, C V, S II, s. 330-339. (Bu makale, yazar beyanına göre, TR DİZİN tarafından öngörülen “ETİK KURUL ONAYI” gerektirmemektedir.) Uğur Yoksul ÖZ Antik Yunan’da suç olarak görülen “Hybris” kavramı genel anlamıyla birine zarar vermek, biriyle dalga geçmek, kişinin kibirli olması, başkasına ait olana göz dikmesi gibi çeşitli olumsuz anlamları barındırır. “Hybris” günlük hayatta insanların sıkça isteyerek ya da istemeyerek başvurabildiği bir kavram olarak dikkat çeker. Sabahattin Ali’nin birçok akademik çalışmaya konu olan Kuyucaklı Yusuf romanı, Yusuf’un bürokrasi ve burjuvazi sınıfındaki eşrafla mücadelesini anlatır. Güçlü ile güçsüzün net çizgilerle ayrıldığı bu romanda yer alan Yusuf ismi yapılmış çalışmalarda genellikle iyi, doğal ve olumlu bir karakter olarak ele alınmıştır. Genel anlamıyla Yusuf’un bozulmuş kirli düzende temiz kalmaya çalıştığı üzerinde çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu çalışmada ise Yusuf ismi özelinde romandaki çeşitli kahramanların “Hybris” kavramı bağlamındaki yeri üzerine bir inceleme yapılacak ve Yusuf’un bu kavram altındaki durumu ele alınmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, Hybris, Roman İncelemesi ABSTRACT The concept of "Hybris" as a crime in Ancient Greece, in general, includes various negative types such as harming someone, making fun of being one, coveting what belongs to someone else. This and similar behaviors were seen as punishment in Ancient Greece and a law was passed against "Hybris". "Hybris" draws attention as a concept that he can frequently refer to in daily life, willingly or not. Sabahattin Ali's novel Kuyucaklı Yusuf, which is the subject of many readings, tells of Yusuf's struggle with the class notables in the bureaucracy and the bourgeoisie. The character of Yusuf in this novel, in which the strong and the weak are separated with clear lines, is handled as a good, natural and positive character in the studies. In general, it should be inferred that the character of Yusuf is trying to stay clean in the corrupt order. In this resource, we will make a reading attempt on the place of the varieties in the novel in the concept of "Hybris" specifically for the character of Yusuf, and we will try to handle Yusuf in this concept. Keywords: Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, Hybris, Novel Review. 331 GİRİŞ Antik Yunan; tanrıların, yarı tanrıların ve mitolojik birçok varlığın barındığı bir dünyadır. Bu dünyada tanrıların hâkimiyetiyle birlikte yasaların da etkili olduğu görülür. Söz gelimi bu yasalardan biri de bu makalenin konusu olan “Hybris” ile alakalıdır. Azra Erhat “Hybris” kavramını şöyle tanımlar. “Hybris insanı suç işlemeye iteleyen ölçüsüzlük, hırs ve kendine aşırı güvendir” (1972: 147). Verilen tanımda ölçüsüzlük, hırs ve kendine “aşırı” güven anahtar kelimelerdir. Aşırılık, bireyi kendi çizgisinin dışına çıkararak gittiği yolda başarısızlıklarla karşılaşmasına neden olabilir. Başka bir ifadeyle, olağan akışın bozulmasında aşırılık kavramı dikkat çeker. Erhat’ın “aşırı güven” ifadesi bahsedilen bu noktadan hareketle anlam kazanır. Güven, insanı olumlu birçok hedefe götürebilirken aşırı güven hedeften sapmaya hatta varılacak hedeften zararla ayrılmaya neden olabilir. Süreyya Bursa’ya göre kişinin düşüncesine tesir eden ve eyleme dönüştüren bu hâl sınırın ötesine geçmektir (2013: 43-45). Süreyya Bursa’nın belirttiği “bu hâl” aşırılıkla özdeştir. Antik Yunan’da aşırılık da dâhil olmak üzere birçok “Hybris” davranışına karşı caydırıcılık oluşması amacıyla yasa çıkartılmıştır. MacDowell, Hybris in Athens makalesinde, Hybris kavramını, “İngiliz kaynakları gurur ve kibir olarak çevirse de gurur kelimesi Yunanca “Hybris” kavramını karşılamaz” şeklinde tanımlar (1976: 14). Bahsedilen makalesinde MacDowell, “Hybris” olarak görülebilecek birçok davranıştan bahseder. Buna göre aşırı yemek yemek ve içmek, zenginlik ve refah, erkeklerin kadınlara aşırı arzu duyması, faydasız işlerde bulunulması, başkasıyla dalga geçilmesi, başkasına şaka Edebî Eleştiri Dergisi Cilt 5, Sayı 2, Ekim 2021 Kuyucaklı Yusuf Adlı Romanın Hybris Kavramı Etrafında İncelenmesi yapılması, insanlara fiziksel zarar verilmesi, kişinin kendini öldürmesi ve yine kendine ait olmayanı başkasından alması “Hybris” olarak değerlendirilir (MacDowell, 1976: 16-20). Bahsedilen alıntıda birçok davranışın “Hybris” olarak nitelendirilmesi dikkat çekicidir. Zenginliğin ve aşırı yemek yemenin insanı kibirli davranışa yöneltme ihtimali vardır. Başkasıyla dalga geçilmesi, başkasına zarar verilmesi kişinin üstünlük kurmasında; kişinin kendisini öldürmesi tanrılara karşı çizilen yazgının dışına çıkılmasında; faydasız işlerde bulunulması ise tanrıların vermiş olduğu vaktin doğru kullanılmamasında ve tanrılara karşı gelinmesinde “Hybris” ile ilişkilendirilmiş olabilir. Hybris kavramı hakkında bilgi veren bir diğer çalışma Husain’in The Hybris of Parmanides adlı makalesidir. Söz konusu makalede, MacDowell’in “Hybris” ile ilişkilendirdiği bazı kavramların olmadığı görülür. Buna göre Martha Husain, Parmanides’te kargaşa, yaralama, gurur ve aşırılık kavramlarını “Hybris” olarak belirtir (1983: 451). Martha Husain, Parmanides’in eserlerinde bu kavramlara yer vermese de özellikle gurur ve aşırılık kavramlarının “Hybris” davranışı olarak ele alınmasının daha doğru olabileceği söylenebilir. Sokrates’in eserlerinde “Hybris” kavramını inceleyen Gagarin, “Hybris” kavramı için Sokrates’in Alcibiades ile konuşmasını örnek gösterir. Buna göre Alcibiades, Sokrates’in kendisini küçümsediğini, güzelliğiyle alay ettiğini, kendisine üstünlük sağladığını belirtir (1977: 32). Buradan da hareketle kibirli olma ve başkasına üstünlük kurma “Hybris” kavramı altında ön plana çıkar. Atina Yasaları, belirtilen bu davranışları birer suç sebebi saymış ve “Hybris eylemleriyle baş edebilmek için kınanmadan ölüm cezalarına kadar ceza verebilen ‘Hybreos graphe’ adlı yerel bir ekip devreye sokmuştur (Roger, vd. 2013: 3347-3348). Bu ekibin ne kadar etkili olduğu bilinmese de “Hybris” Antik Yunan toplumunda ve yasalarda suç sayılmıştır. Toplumcu 332 gerçekçi edebiyatın temsilcilerinden birisi olan Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanı “Hybris” özelliklerinin yer aldığı bir eser olarak dikkat çeker. Eser, paranın getirdiği güç ve bunun karşısında mücadele etmeye çalışan Yusuf’u konu edinir. Nazilli’de yer alan Kuyucak, Yunan tanrılarının yer aldığı “Olimpos”a benzer. Çeşitli güçleri olan Olimpos tanrıları gibi çeşitli para ve mevki gücüne sahip Ağalar burada yer almaktadır. Yusuf ise bu mücadelede gücü elinde bulunduranlara karşı gelerek attığı adımların sonucuna razı olmuştur. Diğer bir ifadeyle, “Kasabanın tanrılarını kızdıran Yusuf yıkılır, yenilir, ezilir” (Naci, 2015: 230). Yusuf, küçük yaşta kötülüğe ve acıya maruz bırakılır. Eşkıyaların Yusuf’a hem fiziksel hem psikolojik şiddet uygulamaları Yusuf’un ileriki yaşamında ve davranışında etkili olur. Bu yönüyle Yusuf, karşılaştığı sorunlarla nasıl başa çıkacağını bilmez ya da romanın başında da yer aldığı üzere olayları soğukkanlılıkla karşılar. Yusuf’un olayları bu şekilde karşılaması gerek Yusuf’un mizacı gerekse psikolojik olarak maruz kaldığı travma ile açıklanabilir. Ailesinin öldürülmesi sonucu Yusuf’un kimsesiz kalması ilerleyen zamanlarda yalnızlığı sevmesinde etkili olmuş olabilir. Yusuf, her ne kadar evlatlık olarak Kaymakam Salahattin Bey’in evine yerleşse de bu durum ondaki anne ve baba sevgisinin yerini dolduramaz. Korkmaz’ın ifadesiyle, Yusuf zaten anne ve babasının ölümüyle fizyolojik yalnızlığa itilmiştir. Bunun üzerine bir de içinde bulunduğu mekân onu yabancılaştırmış ve yalnızlaştırmıştır (1991: 242-243). Yusuf’un yalnızlığı sevmesini, tabiata olan ilgisini ve kendisini şehrin dışında mutlu hissetmesini Moran “çember” kavramıyla açıklar. Buna göre çemberin içi kokuşmuşluğun, yozlaşmanın; çemberin dışı ise masumiyet ve saflığın göstergesi olarak belirtilir. Yusuf bu çemberin dışında kalmak için elinden geleni yapar fakat sonunda o da suça bulaşır (2014: 24). Yusuf’un içinde bulunduğu çember suç noktasında öylesine daralmıştır ki yazar, Yusuf’u suç işlemeye mecbur bırakacak Uğur Yoksul sebepler sunar. Yusuf, kanunun güçten yana olduğu, zenginlerin her türlü suçu işleyip istediklerini yaptığı düzende, bu çembere ayak uydurmak zorunda kalır. Bezirci ise Yusuf’u Osmanlı bürokrasisi ve eşrafına karşı çıkan ilk eşkıya tipi olarak nitelendirir (2007: 186). Yusuf’un içinde bulunduğu çevreyle uyuşamaması, şehirli karşıtlığı ve eğitime olan ön yargısı karşı çıkış noktasında hatırlanabilir. Yakup Çelik, Kuyucaklı Yusuf makalesinde iyiler, kötüler ve arada kalmışlar olarak bir sınıflandırma yapar. Bu yönüyle romanda Yusuf, Salahattin Bey, Muazzez, Ali, Kübra ve Kazım iyiler; Hilmi, Hacı Ethem, Şakir, Kaymakam İzzet Bey ve Cemal Çavuş kötüler grubu içerisinde yer alırken Şahinde ve İhsan ise arada kalanlar arasında belirtilir (1997: 137). Bu makalede ise Kuyucaklı Yusuf romanında daha önceki araştırmalarda "iyiler" grubunda yer alan isimlerin “Hybris” davranışlarını ne derece gösterdikleri üzerinde durulacaktır. Kuyucaklı Yusuf romanında dikkat çeken bir diğer unsur da Asiltürk’ün makalesinde belirttiği “Peripeteia” kavramıdır. Yusuf’un talihi, iyiden kötüye; kötüden iyiye değişim içerisindedir. İlk talih dönüşü köyü eşkıyaların basması ve Kaymakam Salahattin Bey’in Yusuf’u evlatlık almasıyla gerçekleşir (2018: 511). Roman içerisinde birçok olay Yusuf’un talihini değiştirir. Bu talih değişimleri Yusuf’un “Hybris”e yönelmesinde de etkili olur. Başka bir ifadeyle, evsiz kalan Yusuf, evlatlık olarak Kaymakam Selahattin Bey’in evinde yaşamaya başlar. Bu durum, talihin kötüden iyiye dönmesi gibi görünse de Yusuf’un Muazzez nedeniyle yaşadığı zorluklar, kasabanın zenginleriyle olan mücadelesi ve bunların sonucunda “Hybris”e yönelmesi talihin kötüden iyiye dönmesini sağlayan bahsedilen bu olayla gerçekleşir. Kuyucaklı Yusuf romanı yazarın hayatından da izler taşır. Güneş, Sabahattin Ali’nin Eserlerinin Kaynakları adlı çalışmasında Yusuf’un romanda anlattığı 333 çevrenin yazarın çocukluğundaki çevresi olduğunu belirtir. Bu anlamda Sabahattin Ali, çevresinde gördüğü çatışmaları eserinde yansıtmış olur (2016: 89-90). Birçok çalışmada belirtildiği gibi Yusuf, yazar tarafından özel olarak desteklenmiş ve sevilmiştir. “Sabahattin Ali, Yusuf’u sırf fazileti için sevmiş ve onu bir fazilet timsali haline getirmek için, realist bir eserin içinde geniş bir idealizme kapılarak, elinden geleni yapmıştır” (Ali, vd. 2014: 228). Fazilet noktasında Yusuf, genel anlamıyla övülmüştür. Bu çalışmada ise Antik Yunan’da suç olarak görülen “Hybris” üzerinden Yusuf’un bu kavrama ne kadar meyilli olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Buraya kadar “Hybris”in neleri kapsadığı, bahsedilen kavrama karşı ne tür önlem alındığı üzerinde durulmuştur. Bunun yanında Kuyucaklı Yusuf romanıyla ilgili bazı tespitlere de yer verilmiştir. Yapılacak bu çalışmada “Hybris” kavramından hareketle Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanı incelenecektir. a) Aşırı Yemek ve İçmek “Hybris” zenginlik, refah, buna bağlı olarak aşırı yemek ve içmekle ilişkilendirilir. Kuyucaklı Yusuf romanında aşırı yemek ve içmekle ilgili bazı bölümler vardır. Fakat bahsedilen bölümlerde yer alan kişilerde aşırı yeme ve içme davranışları yalnızca “Hybris”le ilişkilendirilmez. Nitekim yazar bu durumu şu şekilde ifade eder: “Burada felaketzede memur içer; müflis tüccar içer; fena mahsul çıkaran eşraf içer, senelerden beri aynı köşede bırakıldığı için içerleyen zabit içer ve nihayet karısı ile geçinemeyen kaymakam içer” (Ali, 2004: 20) Edebî Eleştiri Dergisi Cilt 5, Sayı 2, Ekim 2021 Kuyucaklı Yusuf Adlı Romanın Hybris Kavramı Etrafında İncelenmesi Bu cümlelerde içen insanların durumu ekonomik sorunlarla ilgilidir. Bunun aksine zenginliğe bağlı içme davranışı yeni gelen kaymakam üzerinden verilir. Yeni gelen Kaymakam İzzet Bey, “Eli pek açık ve eğlenceye biraz fazla düşkündü” cümleleriyle tanıtılır. (Ali, 2004: 172). Burada her ne kadar ayrıntıya girilmese de İzzet Bey’in eğlenceye düşkün olması dikkat çeker. Nitekim romanda eğlencenin, ziyafet sofralarının olduğu yerde İzzet Bey’in adı geçer. Bu yönüyle de aşırı yemek ve içmek İzzet Bey üzerinden “Hybris” noktasında anlamlı hâle gelir. Kuyucaklı Yusuf romanında içme davranışı Hilmi Bey ve gücü elinde bulunduran sınıf için “Hybris” davranışıdır. Yusuf’un ise “Hybris” olarak görülen bu davranışta bir yöneliminin olmadığı görülür. Yusuf gerek çocukluğunda gerekse iş hayatına atıldığında zevk ve eğlenceye bağlı yemek sofralarında yer almaz. Muazzez ise Yusuf ile beraberken ziyafet sofralarında yer almazken Yusuf’un yokluğunda annesi Şahinde’nin de çabalarıyla, kendisini bu kavramın içerisinde bulur. “Hybris”e yaklaşma noktasında Yusuf’un itici bir güç olduğu da Muazzez üzerinden düşünülebilir. Muazzez evlenmeden önce ekonomik refaha sahiptir fakat o bu refahı “Hybris” davranışına dönüştürmez. Nitekim romanın ilerleyen sayfalarında Muazzez evde yiyecek pek bir şey olmasa da bu durumu sorun olarak görmez. Bir başka ifadeyle, Muazzez’in bekârken evindeki refahı ile Hilmi Bey ve çevresinin refahı arasında “Hybris”e yönelim noktasında fark olduğu ifade edilebilir. Şahinde’nin ise gerek kendi evindeki davranışları gerekse Yusuf ve Muazzez’in evinde bulunduğu süre zarfındaki yaklaşımları “Hybris” kavramına yöneliktir. Onun refaha olan düşkünlüğü ve refah dolayısıyla sahip olmak istediği arzuları, istekleri bahsedilen kavrama uygundur. Bu yönüyle de Şahinde’nin zihniyetten uygulamaya kadar “Hybris”e bulaştığı görülür. Muazzez’in ise zihniyette bu kavramdan uzak olduğu Yusuf’un yokluğunda ise Şahinde’nin teşvikleri ile uygulamada “Hybris”e yaklaştığı ifade edilebilir. 334 b) İnsanlarla Dalga Geçmek ve İnsanları Küçük Görmek “Hybris” olarak görülebilecek davranışlardan biri de kişinin bir başkasıyla dalga geçmesidir. Yusuf’un başkasıyla dalga geçmesi onu “Hybris” kavramına düşürür. Yusuf, romanın henüz başlarında Salahattin Bey ile konuşurken bunu açıkça ortaya koyar. Salahattin Bey’in Yusuf’a eğitim ile ilgili öğüt vermesine Yusuf’un verdiği cevap dikkat çekicidir. “Hocanın bildiği birisinin işine yarasa, kendi işine yarardı. Sen bile okudun bildin de ne oldu sanki? Benim babam bir şeycikler bilmezdi ama evinde sözü senden çok geçerdi” (Ali, 2004: 24). Burada Yusuf’un söylediği sözler çocukluğuna dayandırılsa da ki burada “Hybris” genel anlamda toylukla ilişkilendirilir, Yusuf’ ilerleyen yaşlarında da başkalarıyla dalga geçmeyi sürdürür. Bahsedilen alıntıda Yusuf ilk olarak eğitim ve eğitimli birisi olan Kaymakam Salahattin Bey ile dalga geçerek onu küçük görür. Yusuf’un bu kavrama ikinci kez yakalandığı olay, Muazzez ve Ali’nin arasını yaparken olmuştur. Babasının kumar borcunu ödemek ve Muazzez ile Şakir’in evlenmesine engel olmak için arkadaşı Ali’den para isteyen Yusuf bunun karşılığında onların evlenmeleri için ortam oluşturacağını söyler fakat Yusuf’un takındığı tavır “Hybris” eyleminde bulunduğunu gösterir. “Yusuf yaklaşınca âdeti olduğu üzere elini arkadaşının omzuna koydu, yüzü gülüyordu, fakat bu gülüşte biraz da karşısındakini küçük gören bir ifade vardı” (Ali, 2004: 79). Burada durumun farklı bir boyutta olduğu görülür. Aslında parayı veren Ali’nin kibirli olması gerekirken parasız olan ve paraya ihtiyacı olan Yusuf kibirli davranır ve karşısındakini küçük görür. Bu durum, Ali’nin mizacından yahut Yusuf’un para karşısında eğilmeyen Uğur Yoksul yapısından kaynaklanıyor olabilir. Yusuf ve Ali’nin konuşmalarında geçen ve Yusuf’u “Hybris”e götüren bazı cümleler şu şekildedir: “Ne o yahu, Muazzez’i sana yapacağız işte… Başka çare var mı? Ali bu sözdeki alayı, hatta belki de hakareti fark etmedi.” “Hadi paraları ver derken bunu hiç de bir arkadaş, hatta alelade bir yabancı gibi söylemiyor, sanki bu sözleri tükürüyordu” (Ali, 2004: 80). İster Yusuf’un boyun eğmeyen yapısı ister Ali’nin yumuşak huylu tavrı olsun Yusuf’un “Hybris”e bulaşmasının önüne geçemez. Yusuf’un küçümsediği kişilerden biri de karısı Muazzez’dir. Yusuf, Selahattin Bey’in ona bulduğu işten ayrılmayı düşünür ve bu olayı eşine anlatır. Eşinin verdiği cevap karşısında Yusuf’un aklından geçen cümleler karısını küçük gördüğünü ortaya koyar. “Yusuf henüz çocuk addettiği karısından bu sözleri duyunca azıcık hayret etti. Fakat bu, onu karısına hak vermekten alıkoymadı” (Ali, 2004, s. 181). Yusuf’un çevresini, eşini hatta kendisini de küçük görmesi onun yapısıyla ilişkilendirilebilir. “Sanki içinde ayrıca yaşayan bir başka Yusuf vardı ve o, ekmek parası için çırpınan, fakir köylülerden vergi almak için bağırıp çağıran zavallıya istihfafla bakıyor ve ondan iğreniyordu” (Ali, 2004: 187). Romanda Yusuf’un insanları küçük görmesiyle birlikte bazı isimlerin de Yusuf’u ve diğer kişileri küçük gördüğü belirtilebilir. Nitekim Yusuf, Muazzez’in kolunda bilezik görünce bunu nereden aldığını sorar. Muazzez ise Yusuf’a yalan söyleyerek şu cümleleriyle Yusuf’u küçük görür: “Bu nevi yalanları daha kolay uydurmaya başlamıştı. Yusuf’a karşı yalan söylemekte bir mahzur görmüyor, onu adeta bir çocuk gibi avutmak, oyalamak icap ettiğini 335 zannediyordu. Bu düşünceler onu Yusuf’u biraz da küçük görmeye alıştırmıştı” (Ali, 2004: 195). Burada roman boyunca sessiz bir yapıda olan Muazzez’in Yusuf’u küçük görmesi onun “Hybris”e yönelimini çevre etkisiyle açıklar. Başka bir ifadeyle, Yusuf’un “Hybris”e yönelmesi onun mizacından kaynaklanırken Muazzez’in bu davranışı göstermesi bulunduğu çevrede bahsedilen davranışın sıklıkla yapılmasından dolayı olabilir. Bu nedenle Muazzez’in çevresel koşullardan dolayı “Hybris”e yöneldiği düşünülebilir. Romanda Şakir’in Ali’yi küçük gördüğü şu cümleler de “Hybris” noktasında anlamlıdır: “Bu korkak, bu miskin bakkalın kendisi gibi bir fabrikatör oğluna, bir beye üstün tutulmasına aklı ermiyor ve bütün bunların mesuliyetini bu anda Ali’ye buluyordu” (Ali, 2004, s. 96). Bu cümlelerde hem Ali’nin küçük görülmesi hem de kendisini övmesi söz konusudur. Romanda Ali ile birlikte Şahinde’nin de “Hybris” ile ilişkilendirilebilecek cümleleri yer almıştır. Bu cümlelerin hedefindeki isim ise Yusuf olur. Söz gelimi Kaymakam Salahattin Bey, Yusuf’u sorunca “Ne zaman vardı ki?” şeklinde cevap verir (Ali, 2004: 109). Yine cümlelerinin hedefinde Yusuf vardır. “Evimizde iki lokma yiyecek buluyorsak, senin bıraktığın mecidiye ile mi oluyor bu dersin?” ve “Ayda aldığın iki buçuk lirayla bu ev geçinir mi sanıyorsun? Seni bu cahilliğinle memurlukta tutan adama ne yüzle çatacaksın?... İnsan olsan gidip elini öpersin” (Ali, 2004: 202). c) Faydasız İşlerde Bulunmak ve Boş Vakit Geçirmek Boş vakit geçirmek ve faydasız işlerde bulunmak Antik Çağ’da “Hybris” adı altında değerlendirilir. Bahsedilen davranışlara yönelik hareket eden Yusuf, Edebî Eleştiri Dergisi Cilt 5, Sayı 2, Ekim 2021 Kuyucaklı Yusuf Adlı Romanın Hybris Kavramı Etrafında İncelenmesi Kuyucak’tan çıktıktan sonra kasabadaki düzende kendisine bir türlü yer bulamaz, vaktini kırlarda dolaşarak boş işlerle geçirir. “Bu altı seneyi yazın kırlarda dolaşarak, yahut Salahattin Bey’in Cennetayağı dedikleri yerde tuttuğu bağda ağaçların altına yatarak; kışın da ilk senelerde fabrikanın önündeki zeytin çuvallarının ağzından, bu çuvalları iğneleyen küçük değnekleri çalıp pirne yığınları üzerinde kazık oynayarak geçirirdi” (Ali, 2004: 31). Yusuf hem karakteri gereği hem de kasaba içerisinde kendisine yer bulamaması nedeniyle vaktini kırlarda dolaşarak geçirir. Romanda Yusuf, yalnızca çocukluğunda ve on altı yaşındayken bu şekilde bir yaşam sürmez bununla birlikte devlet dairesinde çalışırken de kendisini boş işlerle uğraşan birisi olarak görür. Yusuf ne memuriyette çalışırken ne de tahsildarlık yaparken mutludur. Muazzez’le birlikte olmasının getirdiği bir zorunluluğa katlanır. Yusuf’un evlenmeden önce geçirdiği boş zamana bir örnek de şu cümledir: “Yaşı on altıyı bulan Yusuf, babasının işini eline alan Ali ile bakkal önüne iki iskemle atarak saatlerce konuşmadan otururlar” (Ali, 2004: 31). Romanın sonlarına doğru yine Yusuf’un faydasız işlerle vaktini harcadığı görülür. “Eskisi gibi hâlâ boş ve işsizdi. Harmanlar kaldırıldığı için tarlaya da uğradığı yoktu. Bazı günler sabahtan akşama kadar evden çıkmıyor, kâh bir nakışla meşgul olan Muazzez’i seyrediyor; kâh babasının kitaplarını karıştırıyordu” (Ali, 2004: 149). Yer verilen bu ifadelerde de açıkça görülüyor ki çocukluğundan itibaren Yusuf vaktini faydasız işlerle geçirir. Yusuf tabiatıyla farklı bir görüntü çizer. Okulda vakit geçirmek ona faydasız gelirken onun geçirdiği vakit de insanlara faydasız bir iş olarak görülür. Yusuf, kendisini bulunduğu mekândan öylesine soyutlamıştır ki kasabada meşgul olacağı her iş sanki kendi tabiatına ihanettir bu 336 yüzdendir ki o, Moran’ın deyişiyle “çember” in dışında kalmak ister. Romanda faydasız işlerle uğraşan bazı kişilerin Yusuf’un aksine belirli bir amaç doğrultusunda hareket ettiği görülür. Söz gelimi Şahinde, komşu ziyaretlerindeki ziyafet sofralarında vaktini ziyafetlerde bulunmak amacıyla boş geçirir. Şakir’in ve arkadaşlarının da boş işlerle uğraşmasının bir amacı vardır. Onlar planlarını gerçekleştirmek için vakitlerini bir şekilde değerlendirirler. Yusuf ise belli bir amaca hizmet etmeden kendisini bulunduğu mekândan soyutlamaya çalışır. d) Gurur ve Kibirli Davranmak Bu başlık altında değerlendirilebilecek gurur ve kibir kavramları “Hybris” kavramının genel anlamda en temel özelliklerindendir. Kuyucaklı Yusuf romanında gurur ve kibir özellikle Yusuf’la bütünleşir. Yusuf, gurur ve kibre henüz romanın başında Salahattin Bey’e verdiği tepkilerle yönelir. Evi eşkıyaların basması sonucu Yusuf hem ailesini hem de parmağını kaybetmiştir fakat bu durum onu gurur ve kibirli davranıştan uzaklaştırmamıştır. “Çocuk bu esnada hayret veren bir itidal ve lakaytlık gösteriyor, yalnız ara sıra dişlerini sıkıyor ve sapsarı kesiliyordu. Bu dayanılmaz acı hamlelerinden sonra, sanki zaafını göstermiş olmaktan ve siyah gözlerini nemleyen yaşlardan utanmış gibi, soluk ve çok ince dudaklarına bir tebessüm geliyordu. Yüzüne bakan doktora bir şey değil Doktor Bey, bir parmaktan ne çıkar? dedi” (Ali, 2004: 16). Burada zaaf gösteren ve gözyaşından utanan Yusuf’un davranışı “Hybris” eylemi olarak düşünülebilir. Nitekim, Yusuf’un gururlu tavrı ve kibirli davranışı, yaşı ilerledikçe devam eder. Yusuf’un ilerleyen yaşlardaki gururlu oluşu acıyla beslenmesi noktasında açıklanabilir, ancak çocukken böyle bir tutumda olması Yusuf’un mizacıyla da ilgili olabilir. “Çaresiz bir şey için, hem de bu kadar şehirlinin Uğur Yoksul karşısında teessür göstermek herhalde izzetinefsine dokunuyordu” (Ali, 2004: 17). Bir çocuğun şehirli karşısında küçük duruma düşme korkusu, Yusuf’un ailesinin şehirlilere karşı ona öğüt verdiği yorumunu da düşündürür. Yusuf, genel olarak “şehirli”lerden uzakta bir yaşam sürmek ister ve onların içlerinde bulunmaktan rahatsızlık duyar. Yusuf’un duyduğu bu rahatsızlık derin bir ön yargıyı da beraberinde getirir. Yusuf’un roman boyunca eğitimlilerle alttan alta dalga geçmesi, memuriyette bulunduğu sıralarda yaşadığı mutsuzluk “şehirli” kavramına bir tepki olarak görülebilir. Yusuf bu nedenle kendi tutkularının peşinden gider. Lunaçarski’nin şu cümleleri Yusuf’un içinde bulunduğu durumu tutku bağlamında düşündürebilir. “Kahramanın en amansız düşmanları daha çok kendi güçlü tutkularıdır. Öyle anlar olur ki, son derece güçlü gövdesinin ateşli tutkularını hiçbir ussal çaba bastıramaz. Deli gibi oraya buraya saldırır, doğal benliğinden çıkar, hem kendisi hem de başkaları için tehlikeli duruma gelir” (1982: 14-15). Özellikle romanın sonlarına doğru Yusuf’un tüm otoriteye karşı çıkması ve tutkularıyla ait hissettiği tabiata doğru gitmesi onu akılcı hareketlerden uzaklaştırmış ve en sevdiği kişiyi öldürmesine sebep olmuştur. Yusuf’un kibirli davranışı şu cümlelerde de kendisini gösterir: “…Mahalle kavgalarında, her zaman karışmasa bile, karıştığı zamanlar, daima baş olur ve dört beş kişiye karşı kordu. Hasımlarını ürküten, onun kuvvet ve cesaretinden ziyade, hiç kaybolmayan sükûneti ve kendisine olan sonsuz emniyetinin her hareketinde görülen tezahürleri idi” (Ali, 2004: 23). Gurur ve kibir olarak “Hybris”e bulaşan bir diğer isim Şakir olur. Muazzez’i takıntı hâline getiren Şakir, Ali’nin bulunduğu ortamda şu cümleleriyle gurur ve 337 kibirli davranış sergiler: “Benden kabadayısı varsa, çıksın bu meydana!” “Benim yediğim yemişe kim elini sürecekmiş bakayım?” (Ali, 2004: 96). Burada Şakir ve Yusuf’un “Hybris”e bulaşmaları sonuç odaklı benzerlik taşısa da çevresel koşullarda farklılık gösterir. Başka bir ifadeyle, Şakir’in gurur ve kibri zenginlikten ve ekonomik gücünden gelirken Yusuf’un gurur ve kibri mizacı gereği olabilir. Şakir’in sahip olduğu parasal güç Yusuf’ta olmadığı hâlde Yusuf gururlu ve kibirlidir. Her iki ismin birleştikleri nokta ise “Hybris”e bulaşmalarıdır. e) Başkasına Ait Olana Göz Dikmek ve Onu Ele Geçirmeye Çalışmak “Hybris” içerisinde dikkat çekici özelliklerden biri de başkasına ait olana göz dikmek ve onu ele geçirmeye çalışmaktır. Babasının nüfuzlu bir kişi olmasına güvenen Şakir, bahsedilen bu özellikleri bünyesinde barındırarak kendisine ait olmayan iki kişiye fiziksel saldırıda bulunur. Bunlardan ilki evlerinde hizmetçilik yapan Kübra olur. Kübra’nın anlattıklarından hareketle Kübra’ya önceleri sözlü sonraları ise fiziksel temasta bulunan Şakir, işi son aşamada tecavüze götürür. “Şurda burda yolumu keser, her bir yanımı sıkıştırmaya kalkardı. Ben de korkudan sesimi çıkarmaz, debelenip elinden kaçmaya bakardım” (Ali, 2004: 68). Romanda Şakir’in göz diktiği bir diğer isimse Muazzez olur. Roman boyunca sahip olduğu nüfuzu sayesinde istediği her şeyi yapabileceği izlenimi veren Şakir, Muazzez’i kendisine ister. Yusuf’un araya girerek bu evliliğe engel olmasıyla Şakir deliye döner. Bu olay sonrasında Şakir’in kullandığı şu cümleler “Hybris” davranışı olarak dikkat çekicidir: “O kızı, karı diye alıp evime götürmezsem, anam avradım olsun. Şakir’in kim olduğunu belletmeli o yabancının Yusuf’una!” (Ali, 2004: 61). Bu cümlelerde hem kibirli davranma hem de başkasına ait olana göz dikme ile Edebî Eleştiri Dergisi Cilt 5, Sayı 2, Ekim 2021 Kuyucaklı Yusuf Adlı Romanın Hybris Kavramı Etrafında İncelenmesi “Hybris”e yönelim vardır. Şakir’in iki girişiminde de aslında başarılı olduğu ve hedef konumundaki kadınların hayatlarını mahvettiği görülür. Yeni gelen Kaymakam İzzet Bey de Muazzez ve diğer kadınlardan faydalanarak, kendisine ait olmayan Muazzez’e göz dikerek “Hybris”e yönelmiş olur. f) İnsanlara Hakaret Etmek ya da Fiziksel Zarar Vermek “Hybris” bağlamında ele alınan son başlık insanlara hakaret etme ya da fiziksel zarar verme davranışlarıdır. Bu özelliklere sahip olarak öne çıkan iki isim Yusuf ve Şakir olur. Yusuf ilk olarak kendisiyle alay eden Mehmet isimli bir çocuğa saldırır. “…Karabaşın Mehmet ismindeki bir çocuğa Yusuf birdenbire iki kuvvetli yumruk ekleştirdi. Neye uğradığını bilmeyen çocuk, ağzı kan içinde iki kere yerde yuvarlandı” (Ali, 2004: 27). Başkasına zarar verme eyleminde olan Yusuf’un ikinci kez bu başlık altındaki “Hybris” hareketi Şakir’e karşıdır. Şakir’in sataşmaları sonrasında Yusuf, Şakir’e yumruk atar. “Elini alışkın bir hareketle arka cebine götürdü. Fakat tam bu sırada Yusuf’un pek de dayanılacak gibi olmayan yumruğunu suratına yiyerek yere yuvarlandı” (Ali, 2004: 38). Bu iki davranışla da Yusuf başkasına fiziksel saldırıda bulunur ve bundan dolayı “Hybris” ile ilişkilendirilir. Romanda başkasına zarar verme davranışında Yusuf’la yarışabilecek kişi Şakir’dir. Yusuf’un yaralanması olayında ve Ali’nin öldürülmesinde ön planda Şakir vardır. Bu yönüyle Şakir ve Yusuf’un “Hybris” kavramında yine karşı karşıya geldikleri söylenebilir. Romanın sonunda başkasına zarar verme eyleminde bir “Hybris” davranışı daha gerçekleşir fakat kimin bu suçu işlediği bilinmez. Yusuf’ romanın sonlarına doğru Muazzez’i bir eğlencede görür. Bu eğlencede Şakir ve Yusuf tarafından silahlar çekilir. Bu esnada elektrik gider ve rastgele çıkan kurşunlar Muazzez’e isabet eder. “Hybris”e düşen ya Şakir ya da Yusuf’tur. Bilinen gerçek ise 338 yine ikisinin de “Hybris”e yöneldikleridir. SONUÇ Antik Çağ’da bir suç olarak ele alınan “Hybris” kavramı Türk romanının önemli eserlerinden birisi olan Kuyucaklı Yusuf üzerinde incelenmeye çalışılmıştır. Bu incelemeden hareketle genellikle olumlu karakter olarak görülen Yusuf’un “Hybris” başlığı altında başkalarıyla dalga geçtiği, fiziksel anlamda insanlara zarar verdiği, insanların değerli bulduğu bazı davranışları küçük gördüğü, vaktini faydasız işlerle geçirdiği tespit edilmiştir. Romanda Yusuf’la birlikte Şakir’in insanlara fiziksel zarar verme, başkasına ait olana göz dikme, kibirli davranışlarda bulunma, başkalarını küçük görme davranışlarıyla “Hybris”i çoğu kez temsil ettiği görülmüştür. Şahinde, mizacı gereği aşırı yemek yemeye, başkalarıyla dalga geçmeye, kibre meyillidir. Bu özellikleri onu “Hybris” davranışına yöneltmiştir. Romanda ekonomik gücü elinde bulunduran Hilmi Bey ve çevresi doğrudan “Hybris”e bulaşmazken; Kaymakam İzzet Bey, aşırı yemek yeme, başkasına ait olana göz dikme davranışlarıyla “Hybris” kavramı altında değerlendirilmiştir. Ali ve Kübra ise “Hybris” bağlamının dışında kalmıştır. Tüm bunlardan hareketle “Hybris” davranışı sergileyen Yusuf, Şakir ve Şahinde çok fazla suç işlemiştir. Diğer çalışmalarda “iyi”nin içerisinde gösterilen Yusuf’’un bu çalışmayla birlikte farklı bir yönü tespit edilmiştir. KAYNAKÇA Ali, F.- Özkırımlı A.- Sönmez, S. (2014). Sabahattin Ali “Anılar, İncelemeler, Eleştiriler” İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Uğur Yoksul Ali, S. (2004). Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Asiltürk B. (2018). Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf Romanını Peripeteia Kavramı Eşliğinde Okumak “Susturulamayan Ses Sabahattin Ali Özel Sayısı” Ankara, Hece Yayınları. Bezirci, A. (2007). Sabahattin Ali “Yaşamı, Kişiliği, Sanatı ve Eserleri” İstanbul: Evrensel Yayınları. Bursa, S. (2013). Hybris Kavramına Yeniden Bakmak ve Modern Tragedyaları Bu Çerçeveden İncelemek, Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Dergisi, Sayı: 22 ss.41-54 Çelik, Y. (1997). Bitmemiş Bir Destan Kuyucaklı Yusuf, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, ss. 129-147 Erhat, A. (1972) Mitoloji Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi. Gagarin, M. (1977) Hybris and Alcibiades Failure, Phoenix, Vol. 31, No. 1 Spring, pp. 22-37 Güneş, M. (2016). Sabahattin Ali’nin Eserlerinin Kaynakları “Roman, Hikâye ve Şiirlerinde Biyografik Unsurlar” Ankara: Hece Yayınları. Husain, M. (1983). The Hybris of Parmenides. Dialogue, 22, pp 451-460 Korkmaz, R. (1991). “Sabahattin Ali” İnsan ve Eser, Yayınlanmış Doktora Tezi Fırat Üniversitesi, Elazığ. Lunaçarski, A.V. (1982). Sanat ve Edebiyat Üzerine, (K. Kavala, Çev.) İstanbul: 339 Adam-İz Yayıncılık. MacDowell, Douglas M. (1976) Hybris’ in Athens Greece & Rome, Second Series, Vol. 23, No. 1, April, pp. 14-31 Moran, B. (2014). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3, İstanbul: İletişim Yayınları. Naci, F. (2015). Yüzyılın Yüz Türk Romanı, İstanbul, İletişim Yayınları. Roger, S.B., Kai, B., Craige, B.C., Andrew, E., Sabine, R.H. (2013) The Encyclopedia of Ancient History, U.S.A.: Blackwell Publishing. Çatışma beyanı: Makalenin yazarı bu çalışma ile ilgili taraf olabilecek herhangi bir kişi ya da finansal ilişkisi bulunmadığını dolayısıyla herhangi bir çıkar çatışmasının olmadığını beyan eder. Destek ve teşekkür: Çalışmada herhangi bir kurum ya da kuruluştan destek alınmamıştır. Edebî Eleştiri Dergisi Cilt 5, Sayı 2, Ekim 2021

Kuyucaklı Yusuf Kitap İncelemesi

Kuyucaklı Yusuf Kitap İncelemesi

Merhaba arkadaşlar, bu seferki kitap incelememizde Milli Eğitim Bakanlığı onaylı 100 Temel  Eser altında bulunan Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf adlı kitabını inceleyip yorumlayacağız. 1937 gibi bir tarihte yayınlanması bizce büyük bir önem taşıyan, Sabahattin Ali’nin ilk romanıdır. Henüz genç yaşda ki Türkiye Cumhuriyeti’nin içinden çıkan birinci sınıf bir edebi yapıttır.

KONUSU

Konusu bakımından Kuyucaklı Yusuf, konusu itibariye ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf’un olayı soruşturmak için Kuyucak’a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınanması ve Yusuf’un sonraki hayatını anlatır. Her ne kadar romanın baş karakteri Yusuf olsa da aslında yazar tarafında romanın tüm olay örgüsü Muazzez’in annesi Şahende Hanım üzerine kurulmuştur. Yusuf, köyden şehre yerleşen ve bu hayata ayak uyduramayan insan tipinin habercisi olarak görülür edebiyat dünyasında.

ZAMAN

Zaman olarak, 1903-1935 yılları arası Kuyucak Köyü’nde yaşanmış olaylardır. Osmanlı’nın yıkılış, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına denk gelir hemen hemen.

ROMAN KAHRAMANLARI

Romanda sıkça görebileceğimiz kahramanlarımız şunlardır:

Yusuf : Ailesi eşkıyalar tarafından vahçice katledilmiştir. Kaymakam Selahattin Bey tarafından evlat edinilmiştir. Sert, içine kapanık ve cesur bir kişiliğe sahiptir. Evlat edinildiği ailenin kızı olan Muazzez’e aşık olmuştur. Kasabanın zenginleri ve onların oğullarıyla Muazzez için bir mücadele vermektedir.

Muazzez : Yusuf’un evlatlık olarak gittiği ailenin kızıdır. Yusuf’un karısıdır. Genç bir kızdır.

Kaymakam : Yusuf’u evlatlık alan kişidir. Yusuf’un eşi olan Muazzez’in de babasıdır. Merhametl, ailesine düşkün zaman zaman sinirli ve aksi olan bir devlet adamıdır.

Şahende Hanım : Kaymakam Bey’in kötü karısıdır.

Şakir: Kasabanın en zengini olan fabrikatörün oğludur. Parasıyla tabiri caizse külhanbeylik yapan kötü niyetli bir insandır.

Kuyucaklı Yusuf Hayat Hikayesi

Yusuf’un hayat hikayesi 1903 yılında başlar. Sessiz bir gecede Kuyucak Köyü’ne baskın yapılır. Bu baskında Yusuf’un annesi ve babası öldürülür. Olaydan hemen sonra olayı incelemesi için bir kaymakam gönderilir. Bu kaymakam Nazilli kaymakamı Selahattin Bey’dir. Selahattin Bey Kuyucaklı Yusuf’u evde bir başına beklerken bulur. Ailesini kaybetmiş olan ufacık çocuğu gören kaymakam dayanamaz ve Yusuf’u da yanında götürür. Yani onu evlat olarak edinir. Yusuf, kaymakamın yanında iken evin küçük kızı olan Muazzez ile birlikte büyür. Herşeylerini beraber yaparlar. Okula beraber giderler, hep beraber zaman geçirirler. Ancak Yusuf  ailesinin katledilmesi ve bunun gözünün önünde olması yüzünden okula devam edemez.

Bunların yanı sıra birde  Şahende Hanım’da Kuyucaklı Yusuf’dan nefret eder. Aslında onu hiçbir zaman evde istememiştir. Günler geçer gider.. Birgün Yusuf ve Muazzez arkadaşlarıyla  bayram yerine giderler. Burada kasabanın en zenginleri olan Şakir, Muazzez’e sarkıntılık eder. Yusuf’da dayanamaz ve Şakir’i döver. Şakir ise intikam arzusuyla oradan uzaklaşır. Şakir’in intikam planı ise Muazzez ile evlenmek olur. Bütün planları yapar ve babasını da yanına alarak Muazzez’in babasıyla kumar masasına oturur (Şakir’in Babası).

Kumarda kaybeden ve hayli borçlanan Selahattin Bey borcunu ödeyemez. Şakir’de bunu fırsat bilerek Muazzez ile evlenmek istediğini belirtir. Bu sayede kaymakamın bütün borçları silinecektir. Borcunu ödeyemeyecek durumda olan kaymakam ise bu iğrenç teklifi kabul etmek zorunda kalır. Olayı öğrenen Kuyucaklı Yusuf  ise durmaz ve arkadaşı Ali’den borç alarak kaymakamın kumar borcunu öder. Ancak bu seferde Ali’nin yaptığı iyilik yüzünden Muazzez Ali ile evlenmek zorunda kalır.

Muazzez’in Ali ile evlenmesi en az Yusuf kadar Şakir’ide sinirlendirir ve düğün meydanında Şakir Ali’yi öldürür. Olay Şakir’in maddi gücü sayesinde hemen örtbas edilir.  Şakir’in yaptıklarına gören Yusuf , bu olaylardan sonra Muazzez’i de alır kaçar ve evlenirler. Kaymakamın isteği üzerine çift kasabaya geri döner ve Yusuf kaymakamlıkta çalışmaya başlar. Bu olay bir nebze de olsa hayatlarını düzene koyar. Bir süre sonra kaymakam ölür ve bu an itibariyle evin hanımı Şahende Hanım ile Şakir’in bütün kininin ve nefretinin Yusuf’a kusulması anlamına gelir.

Yusuf’un görevi değiştirilir. Köy köy dolaşan Yusuf köy tahsildarlığı yapmaya başlar. Hem kaymakam hem Yusuf’un ortalarda olmaması Şahende Hanım’ı daha da yoldan çıkarır. Şakir’ide arkasına alan Şahende zenginlerin arasına girer. Alkol ve eğlencenin bataklığına düşer. Evinde de partiler vermeye başlayan Şahende, zamanla Muazzez’i de bu pisliğin içine çeker. Bir gün iş gezesi dönüşü arkadaşları Yusuf’a Şahende Hanım ve Muazzez’in yaptıklarından bahsederler. Deliye dönen Yusuf, Şahende’ni düzenleği bir yemek organizasyonunu basar ve rastgele ateş etmeye başlar. Muazzez dışında bütün konukları öldürür. Muazzez ağır yaralanmıştır. Muazzez’i de alarak kasabadan kaçmaya çalışan Yusuf maalesef onu hayatta tutamaz. Yolda ölen Muazzez’i bir ağacın altına gömer. Bu olaydan sonra Kuyucaklı Yusuf’u bir daha kimse görmez.

Başlangıca da sonuda kötü olan bir gerçekçilik akımının en güzel eserlerinden bir tanesini sizin için inceledik. Küçük yaşlarda anne babası gözlerinin önünde vurularak öldürülen, daha sonra evlatlık olarak alınan, evlatlık alındığı evin hanımı tarafında sürekli hor görülen bir çocuk nasıl olabilirse Yusuf’da öyledir. Nedeni budur ki sosyalist gerçekçi edebiyatta kült roman adresi arayanlara gösterilebilecek en iyi adres KUYUCAKLI YUSUF.

Tweetle

kitap incelemesi

Kuyucaklı Yusuf Romanının Özeti

Kuyucaklı Yusuf Romanının Özeti

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanı, yazarın diğer romanları gibi oldukça fazla rağbet görür. Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanı gibi Kuyucaklı Yusuf romanı da en çok okunan Türk romanları arasındadır. Sabahattin Ali’nin hayatı ve eserleri hakkında daha ayrıntılı bilgi alabilmek için “Sabahattin Ali’nin Hayatı ve Eserleri” başlıklı yazımıza göz gezdirebilirsiniz. Bu yazımızda Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanının özetini yapacağız.

Kuyucaklı Yusuf Romanının Konusu

Evlatlık olarak alındığı ailesi ile Edremit’te büyüyen Yusuf’un ailesini kasabanın kötü niyetli insanlarından korumak için verdiği mücadeleyi konu alır.

Kuyucaklı Yusuf Romanının Özeti

Kaymakam Selahattin Bey, bir cinayet davasına bakmak için Kuyucak köyüne gider. Cinayetin işlediği eve girdiğinde maktullerin yataklarında yattığını ve odada küçük bir çocuğun olduğunu görür. Yusuf adındaki bu çocuk ile tanışır. Yusuf’un daha önce gördüğü çocuklardan çok farklı olması Selahattin Bey’in ilgisini çeker. Erkek çocuğu olmayan Selahattin Bey, Yusuf’u evlat edinir. Selahattin Bey’in eşi Şahinde, bu çocuğu hiç istemez. Ancak sadece söylenmek ile yetinir. Evin henüz bebek yaşta olan kızı Muazzez ise Yusuf’u çok sever. Hiçbir şeye ilgi göstermeyen Yusuf da Muazzez ile çok iyi anlaşır. Yusuf’un yeni evinde Yusuf’un alıştığından çok daha farklı bir aile yaşamı vardır. Selahattin Bey, Şahinde’nin dırdırlarını duymamak için geç saatlere kadar eve uğramazken, Şahinde de gün boyu misafirliklerde vakit geçirir. Yusuf ve Muazzez böyle bir ortamda büyür.

Kaymakam Selahattin Bey’in Edremit’e tayini çıkması ile Yusuf memleketi Kuyucak’tan çok uzaklara taşınır. Yusuf okula gitmeye başlasa da okumayı öğrendikten sonra okuldan ayrılmak için elinden geleni yapar ve başarılı da olur. Yeni taşındığı bu yerde çok fazla arkadaşlık kuramaz. Kasabanın çocukları da bu sessiz yabani çocuk ile pek yakınlaşmak istemez. Yusuf çocukluğu boyunca sadece birkaç arkadaş edinir. Bunlar Ali ve İhsan’dır. Yusuf en çok Ali ile vakit geçirir. Geçirdikleri vakitte de Alilerin bakkalının önünde hiç konuşmadan oturmaktır. Aradan uzun zaman geçer ve Yusuf ve mahallenin diğer çocukları büyür.

Yusuf, Ali ve Muazzez bayram günü gezmek için dışarı çıkarlar. Bu gezi sırasında kasabanın zenginlerinden Hilmi Bey’in, serseri oğlu Şakir ile karşılaşırlar. Yusuf, sarhoş olan Şakir’in Muazzez’e sarkıntılık etmesi üzerine Şakir’e bir yumruk atar. Arkadaşların araya girmesi üzerine kavga daha fazla büyümeden son bulur. Ancak Şakir intikam almayı kafasına koyar.

İlk olarak Hacı Etem ve Hilmi Bey, Kaymakam Selahattin Bey’i kumar oynaması için ikna ederler. İlk başlarda kazanan Selahattin Bey, daha sonra kaybetmeye başlar ve Hilmi Bey’in verdiği borçlar ile kaybettiğini geri kazanmaya çalışır. Selahattin Bey, Hacı Etem ve Hilmi Bey’in tuzağına düşmüştür. Bütün gece oynadığı kumar ile 320 altın kaybeder. Kaybettiği 320 altını ise Hilmi Bey’den aldığı için Hilmi Bey’e borçludur. Ertesi günde Hacı Etem, kaymakamlık makamını ziyaret ederek Selahattin Bey’e senet imzalatır. Böylece Selahattin Bey’i kontrol edebilmeyi planlarlar.

Bir süre sonra Hilmi Bey’in evinden Selahattin Bey’in evine görücü gider ve Muazzez’e Şakir için talip olunur. Selahattin Bey, Şakir gibi bir serseriye kızını vermek istemese de Hilmi Bey’e olan borcu teklifi reddetmesini engellemektedir. Muazzez’e talip olduktan sonra durulan Şakir, çevresine iyi bir görünüş sergilemektedir. Şahinde de zengin bir damadı olacağı için bu izdivacı destekler.Kasabanın önde gelenleri de Selahattin Bey’e izdivaç için ısrar eder. Selahattin Bey’de Muazzez’i vermeyi düşünmeye başlar. Ancak bu durumu Yusuf bozar.

Yusuf okula devam etmediği ve hiçbir iş yapmadığı için Selahattin Bey’in satın aldığı zeytinliği idare ederek vakitlerini geçirir. Zeytinlikte çalıştığı bir gün bir kadın ve kızı Yusuf’tan iş ister. Yusuf başlarda şüphelense de Kübra adındaki kızın bakışlarından etkilenerek Kübra ve annesini işe alır. Ertesi gün kadın Kübra olmadan gelir. Durumu merak eden Yusuf, kadın ile konuşmaya başlar. Kadının anlattıklarını duyan Yusuf, kadına acıyarak biraz erzak yardımı yapar. Ve kadın ile birlikte Kübra’yı ziyarete gider. Kübra ve annesi Yusuf’un iyilikleri karşısında suçlu hissederek neden zeytinliğe geldiklerini anlatırlar. Her şey Şakir’in planıdır. Kübra’yı Yusuf’a musallat ederek iftira atacaklardır. Ancak planları başarısız olur. Kübra ve annesi olan biteni anlatırken içeriye Hacı Etem girer. Yusuf, Hacı Etem’in üstüne yürüyünce Hacı Etem, Yusuf’u bıçaklar. Yusuf, Kübra ve annesi bu olayı herkesten saklar. Yusuf bu yaralanmadan sonra bir süre evinde dinlenir. Yusuf ile birlikte Kübra ve annesi de eve gelirler. Şakir’e Muazzez’i vermeye ikna olan Selahattin Bey, Yusuf’a da danışmak ister. Ancak Yusuf bu izdivaca izin vermez. Selahattin Bey, ne kadar ikna etmeye çalışsa da başaramaz. Yusuf’a neden izin vermediğini sorduğunda Yusuf, Kübra ve annesini çağırarak Şakir ve ailesinin nasıl insanlar olduğunu anlatır. Selahattin Bey, kızını vermekten vazgeçer ve Yusuf’a Hilmi Bey’e olan kumar borcundan bahseder.

Yusuf 320 altınlık borcu nasıl ödeyeceğini düşünürken arkadaşı Ali bütün sorunu çözer. Ali de Muazzez’i sevmektedir ve Muazzez’i Şakir ile evlenmesini engellemek için borcu ödemeyi kabul eder ve Muazzez’e talip olur. Yusuf, Ali’den aldığı 320 altın ile Hacı Etem’den borç senedini alır. Net bir söz söylenmese de bütün kasaba Ali ve Muazzez’in evleneceği hakkında konuşmaya başlar. Şakir, Yusuf’un parayı kimden bulduğunu bu şekilde anlar. Ali’ye kin gütmeye başlar. Kasabadaki bir düğüne sarhoş gelen Şakir, masada oturan Ali’yi vurarak öldürür. Jandarmalar Şakir’i yakalasa da Hilmi Bey ve Hacı Etem bütün delilleri ve tanıkları yok eder. Ali’nin babası ne kadar uğraşsa da Şakir’i hapse attıramaz.

Ali olayından sonra ortalık bir süre sessizleşir. Selahattin Bey ne kadar uyarsa da Şahinde, Hilmi Bey’in eşi ile görüşmeye devam eder. Hala zengin bir damadın hayalini kurmaktadır. Muazzez, Ali’ye para karşılığı satıldığını düşündüğü için Yusuf’a çok kızar. Yusuf ile tartıştığı bir akşam Yusuf’a aşkını itiraf eder. Ne yapacağını bilemeyen Yusuf, Muazzez’den uzak durmaya başlar. Eve daha az gelir. Zamanının çoğunu zeytinlikte geçirir. Muazzez’de Yusuf’a inat annesi ile Hilmi Bey’in bağına gider. Yusuf, Muazzez’in gittiği yeri öğrendiğinde bir araba kiralayarak hemen bağa doğru yola çıkar. Muazzez’i bağdan kimseye haber vermeden kaçırır. Kasabadan çok uzaktaki bir köye giderek Muazzez’e nikah kıyar. Ertesi günde ailesine haber yollar. Selahattin Bey, evliliklerine sevinir. Gelen haberciyi konuşturarak Yusuf ve Muazzez’in yerlerini öğrenir ve onları geri getirir. Hiçbir iş deneyimi olmayan Yusuf’u makamını kullanır ve belediyeye katip olarak işe alır. Selahattin Bey iyice yaşlandığı için hastalıklar yakasını bırakmaz. Çok geçmeden de hayatını kaybeder. Artık evin geçimi Yusuf’un üstüne kalır. Şahinde, hiç sevmediği Yusuf’un eline bakmaktan oldukça rahatsızdır.

Yeni gelen kaymakam, Selahattin Bey’in aksine kasabanın zenginleri ile oldukça içli dışlı olur. Hilmi Bey’de bu zenginlerin başında gelir. İlk olarak Yusuf’u katiplikten alarak köy köy dolaşacağı ve vergi toplayacağı tahsildarlık işine verir. Bu iş yüzünden Yusuf eve çok nadir gelmeye başlar. Şahinde bu durumu fırsat bilerek Muazzez’i de kendi gibi gezmelere götürmeye başlar. Zaman içinde gidilen bu evlere Hilmi Bey’in evi de dahil olur. Bu misafirlikler içkili ziyafetlere dönüşür. Hilmi Bey, Şakir hatta Kaymakam bile bu ziyafetlerin baş konuklarıdır. Yusuf evde yokken Yusuf’un evinde gerçekleşen bu ziyafetlerde Muazzez ortalık malına dönüşür. Masadaki bütün erkeklerin eğlencesi olur. Şakir ise evlenerek intikam almak istediği Yusuf’tan karısını kötü yola düşürerek intikam aldığı için gayet mutludur. Yusuf uzun bir süre bu olayların farkına varmaz. Eve gelen yeni eşyaları fark etmez. Fark ettiğinde ise ilk söylenen yalana hemen inanır. Kaymakamda Yusuf’un kasaba da fazla durmaması için sürekli göreve yollar. Yusuf olanları fark ettiğinde ne yapacağını bilemez. Bir süre sessiz kalır. İşten habersiz döndüğü bir gece kendi evinde eğlence olduğunu görür. İçeri girdiğinde elindeki kırbaç ile herkese vurmaya başlar. Kırbaç ile lambayı kırdığında ortalık kararır. Işık tamamen sönmeden içeridekilerin silahlarına uzandığını gördüğü için tabancası ile içeridekilerin oturdukları yerlere ateş etmeye başlar. Bir süre sonra sesler kesilir. Yusuf, Muazzez’i iniltilerinden tanır ve karısını alarak hızlıca kasabadan uzaklaşır. Yeterince uzaklaştığını düşününce atından inmeye çalışır. Bu sırada Muazzez’in yaralı olduğunu fark eder. Muazzez geceyi çıkaramaz ve ölür. Yusuf, Muazzez’i elleri ile açtığı çukura gömer.

Kuyucaklı Yusuf Romanının Kahramanları

Yusuf: Küçük yaşta ailesi eşkıyalar tarafından öldürülen biridir. Sessiz, sakin bir mizaca sahiptir. İnsanlar ile ilişkileri zayıftır ve bu durumu geliştirmek için herhangi bir çaba göstermez. Toplumsal düzene uyum sağlamakta zorlanır.

Muazzez: Selahattin Bey’in kızıdır. Çocuk yaşta tanıştığı Yusuf’u çok sever. Bu sevgi ilerleyen yaşlarda aşka dönüşür. Ailesini çok seven Muazzez, annesinin yön vermelerine engel olamaz. Annesi tarafından kötü yola düşürülür.

Kaymakam Selahattin Bey: Gençliğini keyfi istediği gibi yaşadıktan sonra evlenme kararı alan bir adam. Ancak evlilik hayali istediği gibi gitmediği için zamanla eşi Şahinde’den uzaklaşarak kendini içkiye verir. Yusuf’a yardım edenler arasında ilk sırada yer alır. Yusuf’u evlat edinmiştir. Yusuf’u öz oğlu gibi sever.

Şahinde: Selahattin Bey’in eşidir. Gezmeyi çok sever. Gezip dolaşmaktan evde hiç vakit geçirmez. Muazzez’’i zengin biri ile evlendirmek istediği için Muazzez’i birçok kez kendi gibi gezmelere götürür. Romanın olumsuz tiplerinden biridir.

Şakir: Romanın kötü kişisidir. Alkol, kumar, zina, oğlancılık vs. birçok kötü alışkanlığı vardır. Zengin bir aileden geldiği için kafasına estiği gibi yaşar. Yusuf’un attığı yumruğu hazmedemediği için Yusuf’tan intikam almak için planlar yapar.

Hilmi Bey: Şakir’in babasıdır. Kasabanın önde gelen zenginlerindendir. Şakir’in bütün kirli işlerini örtbas eder.

Hacı Etem: 24 yaşlarında kurnaz bir gençtir. Küçük yaşta annesi ve babası ile hacca gittiği için herkes tarafından Hacı Etem diye çağırılır. Şakir’in yancısıdır. Şakir’in ve Hilmi Bey’in pis işlerini yapan kişidir.

Ali: Yusuf’un arkadaşıdır. Babasının bakkalını işletir. Muazzez’e aşıktır. Muazzez ile evlenebilme fırsatı yakaladığında çok mutlu olur. Evlilik hayalleri kurduğu bir dönemde Şakir tarafından vurulur.

Kübra: Sarışın beyaz tenli genç bir kızdır. Romanda annesi ile birlikte anılır. Hilmi Bey ve Şakir tarafından tecavüze uğramıştır. Romanda Hilmi Bey ve Şakir’in arasındaki ilişkinin ne olduğunu açıklaması yönünden önemlidir.

Kuyucaklı Yusuf Romanında Mekan

Roman Aydın’ın Nazilli ilçesine bağlı Kuyucak köyünde başlasa da romanın devamında bu köy sadece Yusuf’un memleketi olarak kalacaktır. Kuyucak’a hiçbir zaman geri dönülmez. Romanda geçen olaylar Edremit’te yaşanır.

Kuyucaklı Yusuf Romanının Zaman

1903 yılında başlayan roman Yusuf’un genç bir delikanlı olduğu dönemde devam eder. Roman Osmanlı Devleti’nin son yıllarını anlatmaktadır.

Kaynaklar

Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, Yapı Kredi Yayınları, 2015, İstanbul, 62. Baskı

FacebookTwitter

Kuyucaklı Yusuf Roman Özeti – Sabahattin Ali

1937’de yayınlanan Sabahattin Ali‘nin bu romanı, Türk edebiyatında öncü bir role sahiptir. Roman, Türkiye’nin o döneme kadar ifade edilmemiş problemlerini dile getirmektedir. Kuyucaklı Yusuf’a kadar Türk romanının ana konusu Batılılaşma problemidir. Kuyucaklı Yusuf’la ezilen köylü ve toplumsal yapının aksayan yönleri ilk defa içerden bir gözle ele alınmıştır.

“Kuyucaklı Yusuf, Rousseau‘nun isyan ve doğaya dönüş felsefesinden kaynaklanan başkaldırı temasını işleyen Türk edebiyatında ilk romandır. Diğer yandan Anadolu’daki toplumsal düzene yönelik getirdiği eleştirilerle de öncü sayılabilir. Bu özelliğiyle Türk romanının o döneme değin ana sorunsalı olan Batılılaşmanın dışına çıkmış ve 1950’lerde yaygınlaşmaya başlayan köy edebiyatına yönelişte de önemli rol oynamıştır denilebilir. Her ne kadar kasaba yaşamını ele almışsa da Sabahattin Ali, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir zincirinin ilk halkası olarak kabul edilmelidir. Hatta toplumla uyuşamama temini ve uyuşamayan bir kişiyi konu edinmesi bakımından Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u Oğuz Atay‘ın Tutunamayanlar‘ının da ilk halkasıdır kanımca.” (Yrd. Doç. Dr. Alâattin KARACA)

Makalenin tamamı için bakınız (pdf) ⇒ Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf Kahramanları (Kişileri)

Yusuf: Kimsesiz, fakir bir halk çocuğudur. Küçük yaşlarda ailesini kaybetmiştir. Sert, haşin, insanlara çok güvenmeyen, cesur bir kişidir. Muazzez’i sevmektedir.

Muazzez: Kaymakamın kızı, Kuyucaklı Yusuf’un karısıdır. Kendi hâlinde, iyi niyetli, sade bir kişidir.

Kaymakam: Muazzez’in babasıdır. Ailesine düşkün, samimi, sevecen, babayiğit, şefkatli, merhametli bir kişidir.

Şahende Hanım: Romanda kötülüğü simgeler. Kaymakamın karısıdır. Kin, nefret dolu, kötü yürekli bir kadındır.

Şakir: Kasabanın külhanbeyidir. Her dediğini yaptıran, kabadayı, kötü bir karakteri vardır.

Kuyucaklı Yusuf Özeti

Yusuf, Kuyucak’ta doğmuştur. Bir gün, köylerini haydutlar basmış, bütün ailesini öldürmüştür. Daha çocuk yaşta olan Yusuf bu olaydan sonra kimsesiz kalakalmıştır. İlçenin iyi yürekli kaymakamı köyde tek başına sefil hâlde kalan Yu­suf’a acımış, onu evlat edinmiştir. Bundan sonra Yusuf’a herkes doğduğu yerden ötürü Kuyucaklı Yusuf demeye başlamıştır.

Kaymakam, Yusuf’a babalık yapmaktadır. Kaymakam’ın Kuyucaklı Yusuf’tan az küçük Muazzez adında bir kızı vardır. Muazzez ve Yusuf kardeş gibi büyümeye başlarlar. İkisi aynı okulda okumaya başlar. Yusuf oldukça zekidir. Fakat küçük yaşta yaşadığı olumsuz tecrübeler, dış etkiler onu dış dünyaya karşı sert, acımasız yapmıştır. Bu yüzden okuyamaz. Bir yandan da kaymakamın eşi Şahende Hanım, Yusuf’a üvey annelik yapmakta, onu hiç sevmemekte, fırsat buldukça onu hırpalamaktadır. Bu ruh hâli içinde Yusuf büyür, yetişkin bir insan olur.

Yusuf büyüdükçe Muazzez’e karşı derin hisler beslemeye başlar. Muazzez onun üzerine titrediği bir varlık olur. Muazzez’i bütün kötülüklerden korumaya çalışır. Şahende Hanım’a hiç güvenmemekte, onun kızına dahi kötülük yapabileceğini düşünmektedir.

Yusuf ve Muazzez bir gün bayram yerine giderler. Kasabanın külhanbeyi, hovardalığıyla ün salmış Şakir, Yusuf’un yanında Muazzez’e laf atar, ona sarkıntılık yapmaya kalkar. Bunun üzerine Yusuf onu oracıkta döver.

Şakir, bunu hiç unutmaz. Çok zengin olan Muazzez’i elde ermeyi kafasına koyar. Çünkü her dediği olmuştur şimdiye kadar. Bir düzen kurar. Muazzez’in babası kaymakamla kumara oturur, onu borca sokar. Borcuna karşılık Muazzez’i ister ondan. Kaymakam mecburen kabul etmek zorunda kalır.

Bunu öğrenen Yusuf, bakkala gider. Kaymakamın borçlandığı parayı bakkaldan alır ve Şakir’e öder. Muazzez, bu sefer de bakkalla evlenmek zorundadır. Düğün günü, Muazzez’i elde etmeyi kafasına koymuş olan Şakir, kaza süsü vererek bakkalı öldürür. Çok güçlü olduğu için ceza almaktan da kurtulur. Muazzez’in ailesine şantaj, baskı yoluyla Muazzez’i vermelerini söyler.

Bütün bu gelişmeler olurken Yusuf içten içe Muazzez’i çok sevmektedir. Fakat fakir olduğu ve Şahende Hanım onu sevmediği için duygularını hiç dile getiremez. Sadece Muazzez’i kötülüklerden korumaya çalışır. Bir gün, Muazzez, Yusuf’a açılır. Onu çok sevdiğini itiraf eder. Yusuf çok şaşırır. Asla ümit edemeyeceği hayali gerçek olmuştur.

Şahende Hanım, bu durumu öğrenir. O, Yusuf’la evlendirmektense kızını zengin Şakir’le evlendirmeyi tercih etmektedir. Kızını Şakir’le buluşmaya zorlar. Bunun üzerine Yusuf ve Muazzez komşu köylerden birine kaçar ve orada nikahlanırlar.

Şahende Hanım, bunu hiç affedemez. İçi intikam arzusuyla dolmuştur. Kaymakam ise çok memnundur. Kendi elinde büyüyen Yusuf’un kızına iyi bakacağından emindir. Kaymakam, onlara yardım da eder. Damadına iş verir, evlerinin kurulmasına yardım eder.

Bir gün, kaymakam kalp krizi geçirir ve ölür. Yusuf’la Muazzez’in çok mutlu giden evlilikleri bunun üzerine gölgelenir. Onlara kol kanat geren kaymakam ölünce, Şahende Hanım ve Şakir içlerinde büyüttükleri kini kusmaya başlarlar. Yusuf’u gezici köy tahsildarlığına verdirirler.

Yeni kaymakam da Şakir ve Şahende’nin elinde bir maşadır. Yusuf gidince, Şahende evini içki ve eğlence merkezi yapar. Kızını da intikam hırsından dolayı fuhuşa iter. Olay her yerde duyulur. Dedikodu Yusuf’un da kulağına gelince Yusuf köye döner.

Yusuf, köye gelince feci durumu gözleriyle görür. Karısı kötü emellere alet olmaktadır. Şahende’yi, Şakir’i ve Kaymakam’ı öldürür. Karısı da ağır yaralanır. Karısını alıp şehrin dışına gider; fakat karısı da ölür. Karısını toprağa gömer ve ortadan kaybolur.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır