Menkıbe, din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye.[1] Menkıbe kavramı ilk olarak hadis kitaplarının bir bölümü olarak dikkati çeker. Konularına göre düzenlenmiş hadis kitaplarında “Kitâbü’lmenâkıb” bölümleri bulunur. Buralarda Muhammed ve ashâbının fazîletlerine dâir hadisler yer alır.[2] Menkıbeleri masal ve efsanelerden ayıran yanı menkıbelerdeki şahısların gerçek hayattan alınmasıdır. Kahramanlık ve dini konuları ele almaktadır.
Arapça “nekabe” (isabet etmek, bir şeyden bahiste bulunmak, yahut haber vermek) kökünden türeyen “menkâbe” kelimesi Türkçede galat olarak “menkıbe” tarzında ifade edilmektedir.[3] Çoğul hâli “menakıb”tır. Muallim Naci tarafından “öğünülecek vasıf, fazl, hal-i hasen” olarak tanımı yapılırken[4] Ferit Devellioğlu tarafından ise “çoğu tanınmış veya tarihe geçmiş kimselerin ahvâline durumuna ait fıkralar, hikâyeler” şeklinde tanımlanmıştır.[5] Tasavvufun III. (IX.) yüzyıldan sonra İslam dünyasında yaygınlık kazanmasıyla birlikte “menkıbe” kelimesi sufilerin hikmetli sözlerini ve örnek alınacak faziletli davranışlarını ifade etmek için kullanılmaya başlanmış.[6]
Menâkıbnâme, velilerin daha çok kerametlerinin anlatıldığı eserlerin genel adıdır. Menâkıbnâmeler kurgusal olmakla birlikte içeriklerinde bazı tarihî unsurları da barındırmaktalar. XIII. yüzyıldan itibaren sadece tek bir velî hakkındaki menkıbeleri içine toplayan “menâkıbnâme” denilen eserler ortaya çıkmış oldu.[7] Başlangıçta Arapça, Farsça daha sonra da Türkçe olarak tarikat pîrleri, şeyhler ve halifeleri hakkında yazılmaya başlanan menâkıbnâmeler XIII. yüzyıldan itibaren menâkıbnâme geleneğini meydana getirmiştir.[7] Türk edebiyatında ilk eser, Karahanlıların hükümdarı Satuk Buğra Han için yazılmış menkabeleri içinde barındıran Tezkire-i Satuk Buğra Han‘dır.[7] Türk tasavvuf düşüncesinin ve buna bağlı bir edebiyatın gelişip şekillenmesinde başlangıç noktası olarak kabul edilen kişi ise Ahmet Yesevî’dir.[7]
Kaynakça
|
Çok eski zamanlardan bu yana edebiyat hayatı anlamak için önemli bir araç olmuştur. Menakıbname nedir? Sorusuna cevap arayan herkes diğer edebi türlerde de olduğu gibi edebiyat ve hayat ilişkisini görecektir. Türk Edebiyatında ve Anadolu Sahasında yazılan menakıbnameler ve yazarları edebiyat tarihini takip etmek ve Anadolu'nun kökenlerini daha yakından izlemek için öğrenilmesi gerekenlerdendir. Peki ya menakıbname nedir?
Menakıbname Divan edebiyatında kullanılan nesir türlerinden bir tanesidir. Kelime anlamı Arapça kökenli olup, meziyet veya hüner anlamına gelmektedir. Beceri anlamına da gelen menakıbname hem tasavvuf hem de tarikat erbaplarının da kullanmış olduğu bir nesir türüdür.
Tarikat büyüklerini veya tarikatları konu alan bir nesir türü olarak bilinir. Menakıbnamede hiçbir mekân ya da tarih olmaz. Tamamen gelenek ve görenekleri esas alarak velileri konu alır ve menakıbname kullanılan eserlerde yazarlar genellikle anonimdir.
Konunun daha net anlaşılabilmesi için menakıbname özelliklerini aşağıda sıraladık:
Menakıbnamenin en önemli örnekleri aşağıdaki gibidir:
Bilindiği üzre name Farsça mektup, mecmua, kitap anlamına gelir; fakat Eski Türk Edebiyatı’nda name bir yazın çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Abname: Su redifli kasidelere ve gazellere verilen addır.
Bahname: Nikah ve cinsi konuları işleyen kitaplardır.
Yıldızname: Yıldızların insan hayatına etkilerini konu edilir.
Ruzname: Günlük olayların anlatıldığı eserlerdir.
Taziyename: Yakını ölen birine taziye amacıyla yazılan mektuplardır.
Süleymanname: Kanuni Sultan Süleyman’ın sefer ve fetihlerinin anlatıldığı eserlerdir.
Tabirname: Rüya yorumlarına yer veren kitaplardır.
Falname: El falı, çiçek falı, remel, yıldız falı, kitap falı gibi falların anlatıldığı kitaplardır.
Habname: Rüya kitabı, uyku kitabı, rüya tabiri kitabı olarak bilinir.
Kahvename: Kahveyle ilgili yazılmış kasidelerdir.
Pendname: Öğüt vermek amacıyla yazılmış eserlere verilen addır.
Fetihname: Bir şehrin veya bir kalenin fethedilişini manzum veya mensur olarak yazılan edebi eserlerin genel adıdır.
Sakiname: Saki kelime anlamı olarak içki dağıtan demektir. Saki, içki, içki çeşitleri, içki araç ve gereçleri, içkili toplantılar, sürahi gibi terimlerden bahseden eserlerdir.
Kıyafetname: İnsanın fiziki özelliklerinden yola çıkarak karakter özellikleri hakkında bilgi veren eserlerdir.
Seyahatname: Gezginlerin gezip gördüğü yerleri anlattığı eserlerdir.
Mahlasname: Şairliğe yeni başlayan bir şaire, usta bir şair tarafından yazılan şiirlere verilen addır.
Fütüvvetname: Fütüvvet yoluna girenlerin uyması gerekenlerin anlatıldığı eserlerdir.
Kavisname: Okçuluk üzerine yazılmış eserlere verilen genel bir isimdir.
Menzilname: Okçulukta atış rekoru kıranlar için yazılan şiirlere verilen addır.
Menakıbname: Hz. Muhammed (sav), İslam halifeleri, sahabeler ve İslam büyüklerinin hayatlarını, üstün özelliklerini anlatan eserlere verilen addır.
Selimname: Yavuz Sultan Selim’in çıktığı seferlerin anlatıldığı eserlerdir.
Gazavatname: Savaşları, akınları, zaferleri manzum ve mensur biçimde anlatan eserlerdir.
Hamamname: Hamam eğlencelerini, güzelliklerini anlatmak için yazılan manzum eserlerin genel adıdır.
Surname: Padişahların erkek çocuklarının sünnet düğünlerini, kızlarının ise düğünlerinin anlatıldığı eserlerdir.
Kaynakça:
Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki
Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri
Agah Sırrı Levent, Divan Edebiyatı Kelimeler ve Remizler, Mazlumlar ve Mefhumlar
Yazar:Mustafa Bostan
Arapça bir kelime olan menkabe sözlükte övünülecek güzel iş, davranış anlamına gelmektedir. Çoğulu menâkıb olan kelime bu anlamıyla ilk defa, IX. yüzyıldan itibaren yazılıp derlenmeye başlayan hadis külliyatlarında Hz. Peygamber ve ashabının faziletlerini anlatmak için kullanılmıştır. Bundan başka tarihî şahsiyetlerin hal tercümeleri, önemli kişilerin övülecek işleri ve hatta bazı mukaddes şehirlerin tasvirinden ibaret yazılara da menâkıb denilmiştir. Başlangıçta, Hz. Peygamber ve sahabelerinin üstün ahlâkını ve yaşantılarını anlatmak üzere oluşturulan menâkıbnâmeler daha sonraları tasavvuf ve tarikat erbabının hayatlarını da konu edinmişlerdir. Türk menâkıbnâme edebiyatının bilinen ilk örneği Karahanlı dönemine ait Tezkire-i Satuk Buğra Han isimli eserdir. Tezkire-i Satuk Buğra Han’la başlayan Türk menâkıbnâme edebiyatı, göçlerle Anadolu’ya gelip yerleşen Müslüman Türkler arasında hızlı bir biçimde yayılmaya devam etmiştir. Yazar kendi toplumunun bir üyesi olduğu için doğal olarak eser de kendi çağının sosyal, kültürel ekonomik, politik yaşamına ayna olacaktır. Velilerin olağanüstü hayat hikâyelerini anlatan menâkıbnâmeler bu sebepten dolayı; özellikle tarih, kültür, halkbilimi ve edebiyat için çok önemli bilgi kaynaklarıdır. Menkıbeler üzerinde yapılacak dikkatli çalışmalar sonucunda çok zengin bir bilgi kaynağına ulaşmak mümkün olacaktır. Türkiye’de menâkıbnâmelerin bilimsel çalışmalarda kullanılmasına dikkat çeken ilk isim Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eseriyle Fuad Köprülü’dür. Bu çalışmada Mevlana ve diğer Mevlevi büyüklerinin menkıbelerini anlatan bir menâkıbnâme olan Menâkıbu’l-Ârifîn’e dikkat çekmek istiyoruz. Menâkıbu’l-Ârifîn Mevlevi Ahmed Eflâkî tarafından şeyhi Ulu Arif Çelebinin isteği üzerine 14. yüzyılda Farsça olarak kaleme alınmıştır. Eser Mevlana ve diğer Mevlevi büyükleri hakkında ilk elden bilgi veren bir kaynak olduğu için Türk tarih ve kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bu makalede Menâkıbu’l-Ârifîn’de incelenmek üzere şu başlıklar belirlenmiştir: Mekânlar, meslekler, eşyalar, giyim kuşam, yiyecek ve içecekler, âdet ve gelenekler, tedavi.