meral akşenerin dedesi ermenimi / Meral Akşener - Vikipedi

Meral Akşenerin Dedesi Ermenimi

meral akşenerin dedesi ermenimi

Akşener’in partisi, sağ cenahta AKP’ye rakip olacağı ve mevcut siyasal dengeleri sarsacağı gerekçesiyle hatırı sayılır bir heyecan yarattı. Yapılan pek çok yoruma göre, merkez sağda yer alan tüm partileri bir şekilde elemine ederek kendisini mahallenin tek sakini haline getiren AKP, Akşener’in İyi Parti’siyle bu alandaki mutlak otoritesini kaybedecek. Bunun sonucu olarak da İyi Parti, AKP’deki merkez sağ tabanı “ait olduğu yere” çağıracak ve iktidar seçmeni içinde bir yarık oluşturarak AKP’nin oy oranının gerilemesine vesile olacak. Böylece radikal sağ bir fraksiyon olan İslamcıların iktidarına, merkez sağ tarafından nokta konacak.

Akşener’in İyi Parti’sinin sağdan ve liberal çevrelerden teveccüh toplaması anlaşılır bir durum. Zira içinde bulunduğumuz konjonktür, AKP’nin iktidara geldiği atmosferi anımsatıyor. Alarm veren sistemi değiştirmeyi değil, tamir etmeyi vadeden “yenilikçi” bir özne aranıyor. Akşener de tam olarak bu boşluğu doldurması hasebiyle adeta bir “mesih” muamelesi görüyor.

Akşener’e dair esas tartışılması gereken, siyasal İslam’ın tahribatına karşı demokrasi, özgürlük ve adalet talep eden kimi çevrelerin beklentileridir. Yapılan bazı değerlendirmelerde Akşener’e özel anlamlar yüklenmekte; onun çağdaş, modern ve cumhuriyetçi olduğu ifade edilerek, bünyesinde siyasal İslam düzenini değiştirme kabiliyetini barındırdığı varsayılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, Türkiye’yi 15 yıldır yöneten ve ülkeyi her anlamda çürüten karanlığa karşı gerçek umut, Meral Akşener olarak öne çıkmaktadır.

Siyasi profili
Kuşkusuz Akşener’in gelecekte hangi adımları atacağını bilmek olanaksız. Ancak geçmişten bugüne Akşener’in siyasi profiline ve bugün ortaya koyduğu gelecek tahayyülüne bakılarak bazı kanaatlere varmak olanaklı.

Sağ yelpazede yer alan hemen hemen tüm partilerin içine girebilmiş ender isimlerden biri olan Meral Akşener, 1995 yılında Doğru Yol Partisi (DYP) Kadın Kolları Başkanı iken aynı yıl yapılan genel seçimlerde DYP’den Kocaeli milletvekili olarak ilk kez Meclis’e girdi. İlginçtir, İyi Parti’nin kuruluş toplantısında kendisinden “başbuğ” olarak bahsettiği Alparslan Türkeş, bu tarihte MHP’nin genel başkanıdır. Yani kendi ifadelerine göre Akşener, Türkeş’i hem lideri olarak görmüş hem de ona rakip olmuştur. Ağabeyi MHP Kocaeli il başkanı olan ve üniversite yıllarında ülkücülerle iyi ilişkisi bulunan Akşener, “Başbuğum” dediği Türkeş’in MHP’nin başında olduğu yıllarda parti çatısı altında siyaset yürütmemiş, başka partiler için çalışmayı tercih etmiştir.

Daha da şaşılası olanı, Akşener o dönemlerde Tansu Çiller’in öğrencisi olduğunu ve ona hayranlık beslediğini dile getirmiştir.(1)

Akşener, 3 Kasım 1996’da devletin bağırsaklarını ortaya döken Susurluk kazası sonrası İçişleri Bakanlığı’ndan istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine geçti. Resmi olarak 8 Kasım’da görevine başlayan Akşener, bir sonraki senenin haziran ayına kadar bakanlık koltuğunda oturdu. Bu dönemin en önemli gelişmesi kuşkusuz 28 Şubat süreciydi. “Post modern darbe” olarak adlandırılan 28 Şubat muhtırasının ardından ordu ile siyasiler arası gerginlikte Akşener, orduya karşı tutum takındı.

İçişleri Bakanlığı dönemine dair Akşener hakkında çeşitli iddialar dile getirildi. Bunlardan öne çıkanı, MİT’in Alaattin Çakıcı’nın yerini tespit etmesinin ardından Akşener’in bunu önceden Çakıcı’ya haber verip “Kaç” demesiydi. Operasyon öncesine ait olduğu öne sürülen bir ses kaydında, Çakıcı, Akşener'in yakalanmadan önce kendisine yerini değiştirmesi için mesaj gönderdiğini ifade ediyordu.(2) Akşener ise basında çıkan iddiaları reddetmiş ve Çakıcı’yı tanımadığını söyleyerek ‘medyanın insanı linç etmeye bayıldığını’ belirtmiştir.(3)

Meral Akşener’in siyasi hayatındaki bir diğer sansasyonel olay ise bir basın toplantısında açıkladığı ses kayıtlarıdır. O dönem DYP Genel Başkan Yardımcısı olan Akşener, eski devlet bakanı Güneş Taner, Yargıtay üyesi Ahmet Köksal ile Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün de içlerinde olduğu Doğan Holding yöneticileri arasında geçtiği öne sürülen telefon konuşmalarının yer aldığı bir ses kasetini 12 Aralık 1998’de gazetecilerle paylaşmıştır. Salonda bulunan bazı gazetecilerin bunun suç olduğunu söylemesi üzerine Akşener, ‘‘Suç işlemişsem gereği yapılır, ben de bedelini öderim’’ karşılığını vermiştir.(4)

Her ne kadar Çiller’in öğrencisi olduğunu söylemişse de Akşener, ona da tam olarak sadık kalamamıştır. 2000 yılının Şubat ayında Akşener’in, Çiller ile anlaşmaması nedeniyle ANAP ile temasa geçtiği yönündeki haberler basına yansımıştır. Buna göre Akşener, ANAP Kocaeli Milletvekili Sefer Ekşi ile bir araya gelmiş, Ekşi ardından partisinin genel başkanı Mesut Yılmaz’a olumlu yönde görüş bildirmiş ve “DYP’li Akşener’le çok iyi görüşür ve anlaşırız” demiştir(5). Fakat Akşener bu dirsek temasına karşın ANAP’a katılmamıştır.

AKP’nin kuruluşu ve MHP’ye katılması
Meral Hanım, AKP’nin kuruluş sürecine de kayıtsız kalmamıştır. 2001 yılında Fazilet Partisi’nden kopan, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül liderliğindeki “Yenilikçi Oluşum” Akşener’in ilgisini çekmiştir. Erdoğan’ın, “Abla bize yakışırsın” şeklindeki çağrısının ardından Akşener, “Yenilikçi” kanatla hareket etmeye başlamıştır. Bu süreçte, “Geçmişte ülkücüydüm, şimdi demokratım” diyerek kendi pozisyonunu anlamlı hale getirmeye çalışan Akşener, Avrupa Birliği Temsilcisi Karen Fogg’un, “Tayyip sola oynuyor” açıklamalarına da katılmadığını ifade etmiştir. 2001’deki Akşener’e göre, “Türkiye’de sağ-sol ayrımı bitmiştir. Türkiye’de iyi yönetilmemenin yarattığı bir boşluk vardır.” Yenilikçi harekete hem duygusal hem de akıl olarak bağlanan Akşener, Trabzon gezisinde telefonla görüştüğü sırada Erdoğan’a dönerek, ‘‘Sayın Başkanım, Mersin teşkilatı size katılmak istiyormuş’’ demiştir ve bunun üzerine salonda alkış tufanı kopmuştur.(6)

AKP 2002 Kasım seçimlerinde iktidara gelirken, Erdoğan’la düştüğü anlaşmazlık nedeniyle Akşener partiye katılmaktan son anda vazgeçmiştir. “Bizi vitrinde kullanacaklardı” diyen Akşener, AKP’nin Fazilet’in devamından fazlası olmadığını söylemiş, partiyi vizyonsuzluk ve kapsayıcı olamamakla eleştirmiştir. Basına yansıyanlara göre bu ayrılığın altında, Akşener’in Mehmet Ağar başta olmak üzere birçok DYP’liyi AKP’nin Kurucular Kurulu’na almak istemesi yatmaktadır. Erdoğan ise bunu şiddetle reddetmiştir. Bunun üzerine Akşener hareketten kopmuş, Abdullah Gül’ün kendisini vazgeçirme çabalarına ise olumlu yanıt vermemiştir.(7)

Meral Akşener’in “Başbuğ” olarak gördüğü Alparslan Türkeş’in partisi MHP’ye katılması, Türkeş’in ölümünden 4 yıl sonrasına rastlıyor. MHP’nin ikinci genel başkanı (MHP’nin zaten tarihi boyunca hepi topu iki genel başkanı vardır) Devlet Bahçeli döneminde partiye katılan Akşener, 2007’de milletvekili seçilmiş ve bu süre içerisinde Bahçeli’ye siyasi işler alanında başdanışmanlık yapmıştır. Akşener, Kasım 2015 seçimleri sonrasında yaptığı kurultay çağrısının ardından Bahçeli’nin parti içindeki bir numaralı muhalifi olmuş ve 8 Eylül 2016 tarihinde MHP’den ihraç edilmiştir.(8)

Bugünkü Akşener ve İyi Parti’nin programı
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, ortalama bir sağ siyasetçiden çok da farklı olmayan, gelgitlerle dolu şahsi siyasi tarihi kısaca bu şekilde. Akşener’e yakıştırılan kimi sıfatlar, onun siyasal vizyonunun ve kapasitesinin olduğundan daha ileri düzeydeymiş gibi algılanmasına yol açabilir. Örneğin Akşener’in “laik değerlere bağlı bir cumhuriyet kadını” olduğu iddiası son günlerde sıklıkla dile getirilen görüşler arasında. Ancak bunu kanıtlayan olguların varlığı şüphelidir. “Laik bir cumhuriyet kadını” denilen Akşener, 28 Şubat sürecinde yapılan bir kadın mitingi sırasında atılan “Kahrolsun şeriat” şeklindeki slogandan büyük üzüntü duyduğunu belirtmiş ve “İnancıma göre şeriat, İslam demektir. O geceyi hayatımdan silmek isterim. Anlatılamayacak bir acı hissettim” sözlerini sarf etmiştir.(9)

Laiklik ve cumhuriyetçilik bahsindeki bir diğer kayda değer nokta da İyi Parti’nin programı ve kuruluş organizasyonunda söylenenlerdir. Akşener 25 Ekim 2017 Çarşamba günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde İyi Parti’yi kamuoyuna takdim ederken, laiklik kelimesini bir kez bile telaffuz etmemiştir. Türkiye tipi şeriat sisteminin adım adım geliştiği bir ortamda laiklik kelimesine yer verilmeyen metinde, “Allah” kelimesine sekiz kez, “İslam”, “Peygamber” ve “Müslüman” kelimelerine ikişer kez, “Din” ve “İman” kelimelerine ise birer kez yer verilmiştir.(10)

İyi Parti’nin 74 sayfalık programında laiklik ifadesi sadece iki kez ve cümle arasında yer almaktadır. Programda, ‘Din Hizmetleri’ başlığı altında ise şu ifadeler kullanılmaktadır: “Çocuklarımızın eğitiminde İslam’ın güzel ahlak anlayışı ile sevgi, şefkat ve merhamet tarafının öne çıkarılması, dini konulardaki yayınların gerçek İslam’a uygun ve şiddet/terörden uzak olması, dini alanda toplumdaki farklı meşrep ve anlayışlara ayrımcılık yapılmaması esastır.”(11)

Cemaat, Erdal Eren ve insan hakları konusu
Akşener’in Gülen Cemaati hakkındaki görüşleri de, cumhuriyetçi ve seküler yaklaşımdan uzak, klasik sağ bir vizyonun ürünüdür. Türkiye’nin 12 Eylül öncesinde Fethullah Gülen’in bakış açısının eksikliğini yaşadığını dile getiren Akşener, yıllar önce bir belgeselde şu sözleri kaydetmiştir: “Sayın Gülen’in yaptığı gibi farklı dinler arasında konuşmayı, mutabık kalınabilecek noktaları ortaya koyabilmek için bir çalışma yapmanın kimseye zararının olmadığı, aslında faydasının olduğuna inanıyorum. Eğer 80 öncesinde bu yapılabilmiş olsaydı, o kadar pırıl pırıl genç belki bugün yaşıyor olacaktı.”(12)

12 Eylül demişken, Türkiye’yi özgürleştireceğini ve daha demokratik bir yer haline getireceğini iddia eden Akşener’in “insan hakları” konusundaki karnesine de kısaca göz atmak gerekir. Erdoğan’ın 2010 yılındaki referandum sürecinde malzeme olarak kullanmak için Meclis’te Erdal Eren için ağlaması, Akşener’in tepkisini çekmiştir. Ancak bu etik yönden verilmiş bir tepki değildir. Akşener, 17 yaşında yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in, bir “katil” olduğunu imâ etmiştir. Akşener şöyle diyordu: “Tayyip Bey grupta konuşuyor. Erdal Eren’i anlatıyor uzun uzun. O kadar bilmiyor ki Erdal Eren kim? Erdal Eren bir jandarma erini şehit etmiş kişi. Onu anlatıyor, şiirler okuyor.”(13) Meral Akşener, 1997 yılında Meclis’te Abdullah Öcalan için ise “Ermeni dölü” ifadelerini kullanmış, daha sonra ise “Ben Türkiye’de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim” sözleriyle ‘özür’ dilemiştir.(14)

Netice...
Tüm bu olgular üzerinden İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ideallerinin ve fikirlerinin peşinden giden biri değil, aktüel çıkarının gerektirdiği hamleleri yapan pragmatik bir siyasi profile sahip olduğunu ifade edebiliriz. Akşener’in partisi AKP iktidarını geriletme dinamiğini barındırmakla birlikte, siyasal İslam’ın enkazını demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet gibi sola ait değerler temelinde ortadan kaldırma potansiyelini ideolojik karakterinde taşımamaktadır. Bırakalım merkez sağın yeni partisi, AKP’den çekebildiği kadar oy çeksin ve iktidarı olabildiğince zayıflatsın. İyi Parti’nin burjuva siyasetinde tetikleyeceği siyasal ve toplumsal gelişmeler, ülkenin gerçek demokratları açısından önemli fırsatlar ve hamle olanakları doğurabilir. Kuşkusuz bu gelişmeler dikkatle izlenecek ve tahlil edilecektir. Ancak düzeni restore etmek için harekete geçen aktörlere, sahip olmadıkları misyonları yüklemek bilince sırt çevirmektir ve daha iyi bir gelecek tahayyülüne leke sürmemek için bundan kaçınılmalıdır.

1 25 Kasım 1996 tarihli Milliyet gazetesi, sayfa 16
2 http://www.hurriyet.com.tr/aksener-kac-dedi-39039933
3 http://arsiv.sabah.com.tr/1998/09/27/r09.html
4 http://www.hurriyet.com.tr/telefon-dinleme-skandali-39053521
5 23 Şubat 2000 tarihli Milliyet
gazetesi, Sayfa 18
6 http://www.hurriyet.com.tr/aksener-ulkucuydum-simdi-demokratim-5936
7 4 Ağustos 2001 tarihli Milliyet gazetesi, sayfa 16
8 https://www.ntv.com.tr/turkiye/meral-aksener-mhpden-ihrac-edildi,A5eUrgGT7EC-A7iMWL-sGQ
9 http://www.radikal.com.tr/politika/aksener-o-geceyi-hayatimdan-silmek-isterdim-1348581/
10 http://www.yenicaggazetesi.com.tr/meral-aksenerin-konusmasinin-tam-metni-175704h.htm
11 http://t24.com.tr/files/20171024214543_editor-program-t.a.c.g-duzenlenmis-24.10.2017-v.final-1.pdf
12 www.youtube.com/watch?v=PyVAEKDjfF4
13 http://www.hurriyet.com.tr/erdogan-konusurken-evren-i-hatirladim-15513368
14 https://www.evrensel.net/haber/89534/nefret-sucu-isledi-secim-yasagini-deldi

Casusluğu Akşener'in salonda unuttuğu not ortaya çıkardı

Haberin Devamı

Refahyol'u iktidardan uzaklaştıran 90 sıcak günün hikâyesi

Herşey, 26 Nisan tarihinde Milli Güvenlik Kurulu toplantı salonunda unutulan bir sayfalık notla başladı.

Oysa o gün toplantı sakin ve olumlu bir hava içinde geçmişti. 28 Şubat tarihli toplantıda fırtınalar esmiş, 18 maddelik, muhtıra gibi önlemler paketi kabul edilmişti. Herkes bundan sonraki ilk toplantıda da fırtınalar kopacağını beklerken, 31 Mart'taki MGK'da askerler bu defa sessizliği tercih etmişti.

26 Nisan'daki toplantıda ise Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın eğitim reformu konusunda bakanlık olarak hazırladıkları yasa tasarısı hakkında verdiği izahat asker kanatta büyük memnuniyet yaratmıştı.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal'ın ‘‘Sekiz yıl kesintisiz mi olacak?'' sorusuna, Sağlam'ın ‘‘Evet, kesintisizolacak'' karşılığını vermesi ve Başbakan Necmettin Erbakan ile Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in Sağlam'ın açıklamalarına katıldıklarını belli etmeleriyle birlikte, hava yumuşamıştı.

Toplantı bu hava içinde sona ermişti.

Komutanlar ve hükümet üyeleri salondan çıkmış, görevliler her zamanki gibi masaları toplamaya başlamıştı.

Toplantılar MGK Sekreteryası tarafından organize edildiği için, masanın yerleştirme düzeninden, kurul üyelerinin önüne konacak sümen, bloknot ve kaleme kadar her ayrıntının hazırlığı MGK personeli tarafından yürütülüyordu.

Masanın üzerindeki garip belgeCumhuriyet tarihinin en ilginç köstebek olayını ortaya çıkaran gelişme işte o an başladı. MGK görevlileri, masanın üstünde kalan bloknot ve kalemleri toplarken, ilk bakışta anlam veremedikleri tuhaf bir belge buldular.

Bakanların oturduğu bölümde kağıtların arasından çıkan bu belge tek sayfaydı. Üzerinde kime ait olduğunu gösteren herhangi bir not ya da antet yoktu.

İmzasızdı.

Belgenin kime ait olduğunu kestirmek güç olmadı. Çünkü, kağıdın bulunduğu bölümde kısa bir süre öncesine kadar İçişleri Bakanı Meral Akşener oturmuştu.

İşte Akşener'in unutkanlıkla masada bıraktığı bu kağıt parçasında yer alan hassas bilgiler, devletin tepesine bir yıldırım gibi düşecek ve Ordu-hükümet ilişkilerinde varolan gerilimi iyice tırmandıracaktı.

Akşener'in masada unuttuğu kağıt, yaklaşık iki hafta sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda ortaya çıkartılan Sarmusak skandalına giden sürecin ilk adımıydı.

Şimdi belgenin içeriğine geçelim.

Bu belge, bir Bülent Orakoğlu yapımıydı.

Genelkurmay'ı ziyaret edenlerin listesi

Akşener'

in ‘‘yukarıdan'' gelen telkinlerle Mart ayının ortasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı'na getirdiği Bülent Orakoğlu'nun tespit edilen ilk icraatıydı.

Belge, iki bölümden oluşan bir istihbarat notuydu.

Birinci bölümde, Genelkurmay karargahına yapılan önemli giriş çıkışlara ilişkin tespitler yer alıyordu.

Bu tespitlerde, bir dizi plaka numarası ve bu plakaların kime ait olduğuna ilişkin bilgiler, isimler yer alıyordu.

Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'ın Genelkurmay karargahına giriş yaptığı, ardından Çankaya Köşkü'ne gittiği, yeniden Genelkurmay'a döndüğü saat saat anlatılmaktaydı.

MİT karargahı da takibe alınmışKomutanlar, polisin kendilerini gözetlemekte olduğunu ilk kez o gün, yani 26 Nisan tarihinde anladılar ve dehşete düştüler.

Notun ikinci bölümündeki bilgiler daha az vahim değildi.

Emniyet, gözcülerini yalnızca Genelkurmay'ın önüne yerleştirmemişti.

Polis istihbaratı, gözünü ve kulaklarını aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı'na çevirmişti.

Bu bölümde, MİT'e yapılan giriş ve çıkışlara ilişkin tespitler, plaka numaraları, isimler yer almaktaydı.

Orakoğlu, MİT'in Yenimahalle'deki merkezinin giriş kapılarının çevresine de bir gözleme ağı kurmuştu.

Nottan anlaşıldığına göre, MİT'i ziyaret edenler arasında Genelkurmay Başkanlığı'ndan dört temsilci de vardı.

Bu nitelikte bir olay Cumhuriyet tarihinde ilk kez meydana geliyordu. Asli görevi, asayişi koruma ve terörle mücadele olan Emniyet istihbaratı, en önemli önceliğini devletin iki önemli kurumu Genelkurmay ve MİT'i takibe vermişti. Genelkurmay ve MİT'e gelip gidenler polis casuslar tarafından günlük olarak izleniyor, bu ziyaretlerin işaret ettiği faaliyet istihbaratçı gözüyle ‘‘kıymetlendiriliyor'' ve bilgi notu halinde Orakoğlu'na, ondan da Meral Akşener'e iletiliyordu.

Askerler casus polis avına çıkıyor

Akşener'

in de bu bilgileri hangi üst makama ilettiğini tahmin etmek hiç de güç değildi. İçişleri Bakanı'nın MGK salonunda unuttuğu istihbarat notu, Genelkurmay ile Milli İstihbarat Teşkilatı arasında bir dizi toplantıya yol açtı.

Bu toplantılarda polis istihbaratının gözetleme faaliyetlerine karşı ne gibi karşı önlemler alınacağı tartışıldı. MGK görevlileri bu notu hemen Genel Sekretere ilettiler. Tabii oradan da Karargah'a...

Akşener'in masasının üzerinde unuttuğu bu not, Genelkurmay Karargahı'nda tam anlamıyla bir şok etkisi yaratıyordu. Komutanlar ilk defa, Emniyet içinden kendilerine yönelik böyle bir istihbarat çalışmasının başlatıldığını öğreniyorlardı.

İlk önlemler daha o anda düşünülmeye başlandı.

Genelkurmay'ın aldığı ilk önlem, Kuvvet Komutanlıkları'nın uyarılmasıydı.

Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanları'na yolladığı bir talimatla, aldığı ‘‘duyumları'' aktararak, giriş ve çıkışlarda çevredeki şüpheli kişilere karşı dikkatli olunmasını istedi. Genelkurmay karargahının çevresinde ‘‘karşı güvenlik önlemleri'' alındı.

Skandalın ikinci perdesinde bu kez casus avı başlayacaktı. Genelkurmay, polis casusların peşine düşmüştü.

Sonuç çok çabuk alındı.

Genelkurmay'ın özel güvenlik birimine mensup sivil giyimli astsubaylar, ertesi hafta karargahı gözleyen bir sivil polis grubunu suçüstü yakaladı.

Askerle polis, karşı karşıya gelmişti.

Olay, biraz itme-kakmaya da sahne oldu. Sivil polisler, oradan tesadüfen geçtiklerini söylediler. Yapılabilecek fazla birşey yoktu. Sivil polisler bırakıldı.

32 EE 330 sivil plakalı bir MercedesBuna benzer bir başka olay Mayıs ayının ortalarında Emniyet ile Genelkurmay arasında yeni bir gerginliğe yol açtı. Zırhlı Birlikler Komutanlığı'nın bulunduğu Etimesgut çevresinde dolaşan ‘‘32 EE 330'' sivil plakalı bir Mercedes otomobildeki iki kişinin faaliyeti askeri istihbaratın dikkatini çekti. Ordunun müdahale edeceği yolundaki spekülasyonların tırmandığı günlerdi.

Böyle hassas günlerde Ankara'da herkesin gözü, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde özel bir yeri bulunan Etimesgut'taki zirhlı birliklere çevrilir. Her askeri müdahalede Ankara'ya yönelen tankların paletleri önce burada hareketlenir.

İşte bu iki kişinin birliğin civarında dolaştığı ve sürekli çevredekilere sorular yönelttikleri, içerideki askeri faaliyetlerle ilgili bilgi topladıkları duyumu kısa zamanda askeri istihbarata ulaştı.

Arkadaşlar, hepiniz fişlendinizGenelkurmay istihbaratı, yaptığı inceleme sonucu Mercedes'in İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne Asayiş Müdürlüğü'ne ait resmi bir polis taşıtı olduğunu tespit etti. Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne olayı anlatan sert bir protesto yazısı gönderdi.

Genelkurmay'a yanıt verme görevi İstihbarat Başkanı Bülent Orakoğlu'na düştü.

Orakoğlu, yanıtında şikayete konu olan görevlilerin sivil polis olduklarını kabullendi ve şöyle dedi:

‘‘Sizinle bir ilgisi yok. Bazı kanun kaçaklarını arıyorlarmış. Nitekim yakalamışlar...''Asker kesimde polise dönük güvensizlik had safhasına varmıştı. Komutanlar, polis tarafından gözetlendiklerini biliyorlardı. Polisle asker arasında tam bir sinir savaşı sürüyordu.

Bugünlerde MİT'te düzenlenen bir değerlendirme toplantısına katılan dört yıldızlı tanınmış bir general, toplantıdaki çeşitli bakanlık yetkililerine şöyle demişti:

‘‘Burada olduğunuza göre hepiniz fişlendiniz...''Salonda bulunan üst düzey bürokratlar MİT tarafından fişlendiklerini zannettiler. Oysa Orgeneralin kastı, içeri girenlerin dışarıdaki polis istihbaratı tarafından fişlendikleriydi.

Orakoğlu'nun ilk icraatıHenüz onbaşı Sarmusak krizi patlak vermemişti.

Ancak 12 Mart tarihinde Emniyet istihbaratının başına getirilen Bülent Orakoğlu'nun ilk önemli icraatının askeri bir darbeyi önceden haber alabilmek için giriştiği örgütlenme olduğu anlaşılıyordu.

Orakoğlu'nun organizasyonunun yalnızca uzaktan gözleme faaliyeti ile sınırlı olmadığı, bizzat Deniz Kuvvetleri Komutanlığının içine casus soktuğu, sonradan Mayıs ayının ortalarında Onbaşı Kadir Sarmusak skandalının patlak vermesiyle ortaya çıkacaktı.

Onbaşı Sarmusak, Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığından dışarı çıkardığı belgeleri Orakoğlu'na iletmiş, bu belgeler Akşener ve ardından Çiller üzerinden Başbakan Necmettin Erbakan'a ulaşmış, Erbakan belgeleri Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e götürerek şikayet etmiş, Demirel belgeleri Genelkurmay Başkanı Karadayı'ya vermiş; belgeler son aşamada çıkış yeri olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı karargahına geri dönmüştü.

‘‘Sarmusak skandalı'' patlak verdiğinde, askerler açısından hiç de şaşırtıcı olmamıştı.

Karadayı'nın MGK'daki şikayetiNitekim, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı 31 Mayıs tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yalnızca Sarmusak skandalını gündeme getirmemişti. Karadayı'nın konuşmasında pek çok kişinin dikkatinden kaçan şu cümlesi, 26 Nisan'da MGK salonunda bulunan istihbarat notunun bir birikimiydi:

‘‘Bir süredir Genelkurmay ve bazı askeri birliklerimizin polis tarafından gözetlendiği yolunda duyumlarımız var. Bu bizi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Devletin bir kurumunun bir başka kurumunu gözetlemesi devlet açısından kabul edilebilir bir yöntem değildir.''Başbakan Yardımcısı Çiller ve İçişleri Bakanı Akşener, Orgeneral Karadayı'ya verdikleri yanıtlarda masaya getirdiği hususu inkar edeceklerdi.

Akşener'in önündeki dosyaGörevlilerden biri, masanın üzerinde duran bir dosyaya takıldı. Dosyanın içinde tek sayfalık bir not duruyordu. Altında ve üstünde imza yoktu. Meral Akşener toplantıdan ayrılırken, dosyasını masanın üzerinde unutmuştu.

Subaylar fişlendiİki bölümden oluşan notta, üst düzey askerlerin dakika dakika hareketleri veriliyordu. Karargah'a kimler girdiyse, MİT'e hangi subaylar gittiyse kayda geçirilmişti.

Esrarengiz MercedesMayıs'ta Zırhlı Birlikler Komutanlığı'nın bulunduğu Etimesgut çevresinde dolaşan ‘‘32 EE 330'' sivil plakalı bir Mercedes otomobildeki iki kişinin faaliyeti askeri istihbaratın dikkatini çekti.

Polis bizi gözetliyor‘‘Bir süredir Genelkurmay ve bazı askeri birliklerimizin polis tarafından gözetlendiği yolunda duyumlarımız var. Bu bizi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Devletin bir kurumunun bir başka kurumunu gözetlemesi devlet açısından kabul edilebilir bir yöntem değildir.''

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları
kaynağı değiştir]

Dış bağlantılar[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır