mide kalınlaşması tedavisi / Mide Duvarı Kalınlaşması Nedir? - Prof. Dr. Cüneyt Kayaalp

Mide Kalınlaşması Tedavisi

mide kalınlaşması tedavisi

Mide kanserinde erken tanı şansı

Endoskopi cihazının uç kısmına bağlı ultrasonofrafik prop ile mideden hem endoskopik hem ultrasonografik görüntü hem de lezyonun arkasındaki mide duvarından biyopsi alınabiliyor. Bu, hekime mide kanserinde erken tanı koyma imkânı veriyor.

Endoskopik Ultrasonografi ile erken mide kanserlerinde görüntülemede yüzde 85 oranında doğru bilgi elde ediliyor. Biyopsi ile doğruluk payı yüzde 95'lere ulaşıyor.

Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Cindoruk, mide kanserinin sinsi gelişen ve kesin tanı konulması zor bir hastalık olduğunu söyledi. Mide kanserinin, mide içinde çok küçük lezyonlar halinde başladığını ifade eden Cindoruk, lezyonun zaman içinde kendini belli etmeden kansere dönüşebildiğine dikkati çekti. Cindoruk, ''Endoskopide bazen o lezyonu görsek dahi, yüzeyinden biyopsi alındığı için, patolojide temiz çıkması halinde hastaya günlük yaşantısına dönebileceğini söylüyoruz'' dedi.

Mide kanserinde mevcut endoskopik yöntemlerle erken evrede tanı konulmasının mümkün olmadığını vurgulayan Cindoruk, başta mide olmak üzere on iki parmak bağırsağı, pankreas ya da yemek borusundaki tüm lezyon ve tümörlerin tespitinde ''Endoskopik Ultrasonografi (Endosonografi)'' yöntemi ile daha kapsamlı bir inceleme yapılabildiğini ve erken evrede tanı konulabildiğini söyledi.

Cindoruk, endoskopi cihazının uç kısmına bağlı bir ultrasonofrafik prop bulunduğunu, bununla yapılan uygulamada hem endoskopik hem ultrasonografik görüntü alınabildiğini hem de lezyonun arkasındaki mide duvarından biyopsi alınabildiğini belirtti. Bu sayede, daha kapsamlı inceleme yapılabildiğini ifade eden Cindoruk, ''Yöntem, bize kanser açısından daha kesin bilgiler verirken, erken evrede tanı konulmasına da olanak sağlıyor'' diye konuştu.

Bu cihaz ile yapılan uygulamada, lezyonun arka kısmında neler olduğunun çok net biçimde görüntülenebildiğini vurgulayan Cindoruk, şunları kaydetti:

''Endoskopinin ucuna takılan ultrasonoğrafi probu ile lezyonun bulunduğu mide duvarı incelenebiliyor. Midede ya da sindirim sistemindeki çok küçük lezyonlar ortaya çıkıyor. Bu lezyonların mide duvarına zarar verip vermediği, kalınlaşmaya yol açıp açmadığı belirlenebiliyor. Lezyonun arkasına bakılarak mide duvarı incelendiğinde, orada da bir lezyon bulunması halinde, mide duvarından biyopsi alınıyor. Bu da bize, mide kanserinde erken tanı imkânı sağlıyor. Diğer yöntemlerle mide duvarı ile ilişkisi görülemediğinden sadece ilgili lezyondan biyopsi alınabiliyordu. Bu da tümörün nereye kadar ilerlediğini, mide duvarına tutunup tutunmadığını göstermiyordu.''

DİĞER ENDOSKOPİK YÖNTEMLERLE TESPİT EDİLEMİYOR
Prof. Dr. Mehmet Cindoruk, bazen midenin kendisi normalken, duvar kalınlığında artış olduğunun tespit edilebildiğini anlatarak, mide duvarındaki kalınlaşmanın mide kanseri bulgusu olduğuna işaret etti. Bunların ''Endosonografi'' dışındaki endoskopik yöntemlerle tespit edilemeyeceğini vurgulayan Cindoruk, ''Bunu, normal endoskopik yöntemlerle göremeyiz. Bazen tomografide görülebilir, ancak her hastaya tomografi yüksek radyasyon riski ve maliyet içerdiğinden yapılamaz. Ama midesinde ağrı, yanma şikâyeti olan bir hastaya endoskopi yapılırken duvar kalınlığına bakılarak, tanı konulabilir'' diye konuştu.

Endosonografi ile tanı oranlarında başarının yüksek olduğunu vurgulayan Cindoruk, ''Endoskopik Ultrasonografi ile erken mide kanserlerinde görüntülemede yüzde 85 oranında doğru bilgi elde ediliyor. Biyopsi ile doğruluk payı yüzde 95'lere ulaşıyor. Bu değerler, yemek borusu kanseri tanısında da geçerli''dedi.

TARAMA YÖNTEMİ OLARAK KULLANILMIYOR
Cindoruk, bunun tarama yöntemi olarak kullanılamayacağını, muhakkak bir ön tanı sonrasında yapılmasının uygun olduğunu da dile getirerek, hazımsızlık, bulantı, kusma, yemek borusu tahribatında endoskopi ile değerlendirildikten sonra Endosonografi'nin yapılmasının doğru olduğunu belirtti. Bu yöntemle, gereksiz ameliyatların önlendiğini, erken evre kanser tanısı konulduğu için hastanın yaşam süresinin uzayabildiğini, kimi zaman erken müdahale ile yaşamının kurtulabildiğini ifade eden Cindoruk, elde edilen bilgilerin cerrahlara yön verebildiğini ve onkologların tedavi protokolüne yardımcı olabildiğini söyledi.

MR'DA GÖRÜNTÜLENEMEYEN LEZYONLAR TESPİT EDİLEBİLİYOR
Cindoruk, pankreas lezyonlarında ve pankreastaki çok küçük kistik tümörlerin de endoskopik ultrasonografi ile tespit edilebildiğini vurgulayarak, ''Pankerasta MR'da dahi görüntülenemeyen lezyonlar, bu yolla tespit edilebiliyor'' dedi.

Bazı çok az rastlanan, ancak görülme sıklığı artan nöroendokrin tümörlerin de bu yolla saptanabildiğini belirten Cindoruk, ''Yöntem, bu tür tümörlerde tomografi ya da MR'a göre daha üstünlük sağlıyor'' diye konuştu.

PANKREASTAKİ KİSTLER DE TEDAVİ EDİLEBİLİYOR
Söz konusu yöntemle, mideden girilerek karaciğerin görüntüsünün de alınabildiğini, karaciğerdeki lezyonlara biyopsi yapılabildiğini, 12 parmak bağırsağından girilerek pankreastan biyopsi alınabildiğini dile getiren Cindoruk, uygulamanın ''kapalı'' teknikle yapılmasına olanak tanıdığını söyledi.

Cindoruk, kapalı cerrahiye imkân sağlayan endoskopik ultarasonografi ile operasyon sonrası yaranın iyileşme süresinin azaldığını, enfeksiyon ve komplikasyon riskinin düşürüldüğünü belirterek, ''Pankreastaki kistlerin tedavisinde uygulanan yöntemle mide içine girilerek pankreastaki kistler mide içine boşaltılabiliyor. Dolayısıyla, bu tür kistlerin cerrahi yöntemle alınması halinde, hasta günlerce hastanede yatıyor ve operasyon sonra ölüm oranı çok yüksek oluyor. Hasta, bir günlük bir yatışın ardından taburcu oluyor'' dedi.

Cindoruk, pankreasta lezyon bulunması halinde, endoskopik ultarasonografi yapılmadan cerrahi müdahale ya da tedaviye başlanılmaması gerektiği uyarısında bulundu.

UYGULAMA NASIL YAPILIYOR?
Endoskopi ile ön tanı almış olan hastaya, Endoskopik Ultrasonografi uygulamasında ilk olarak ağrı hissetmemesi için damardan anestezi (sedasyon) uygulanıyor. Hasta, sedyeye yatırılıyor. Sonra, ucu özel bir proplu olan endoskopi cihazı, hastanın ağzına sokularak, lezyonun olduğu yere kadar ilerletiliyor.

Görüntü ekrandan takip edilerek, lezyona ulaşıldıktan sonra lezyon üstüne cihaz dayatılıyor. Lezyonun endoskopik görüntüsünün alınmasından sonra ultrasonoğrafik görüntüsü alınıyor. Duvarda bir kalınlaşma yaptığı tespit edildiğinde de propun içinden bir iğne sokarak söz konusu bölgeden biyopsi yapılıyor. Biyopsi yapılan hasta bir gün hastanede gözetim altında tutulduktan sonra taburcu ediliyor.

Mide Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavisi Nedir?

Mide kanseri, bu organ içerisinde kontrolsüz hücre bölünmesi sonucu gelişen kötü huylu tümöral oluşumları tanımlayan rahatsızlıktır. Kastan oluşan bir kese şeklindeki mide organı, karın bölgesinin orta üst kısmında, kaburgaların hemen altında yer alır. Beslenme ile alınan gıdaları içerisinde bir süreliğine muhafaza eden mide, aynı zamanda çeşitli besinlerin parçalanmasını ve sindirimini de gerçekleştirir. Gastrik kanser olarak da bilinen mide kanseri, bu organın herhangi bir bölgesinde gelişebilir. En sık olarak tespit edildiği yer ise midenin ana bölümü olan gövde kısmıdır.

Mide kanseri tespit edildikten sonra tedavi planlamasında öncelikle kanserin midenin hangi kısmında yer aldığı göz önünde bulundurulur. Genellikle cerrahi tedavi ile kanser dokusunun çıkarılmasını hedefleyen tedavi girişimlerine, bazı durumlarda diğer çeşitli tedavi uygulamaları da eklenebilir.

Mide Kanseri Neden olur?

Mide, yemek borusu ile birlikte sindirim sisteminin üst kısmını oluşturur. Beslenme ile alınan gıdaları içerisinde bir süreliğine muhafaza eden bu organ, ardından içerisinde oluşan gıda karışımını ince bağırsağa iletir. Mide kanserinin temel oluşum mekanizması, bu organda bulunan normal sağlıklı hücrelerin kontrolden çıkarak tümör oluşturmasıdır. Bu gelişim genellikle uzun yıllar içerisinde meydana gelir.

Bir kişide mide kanseri gelişimini artırabilecek çeşitli faktörler mevcuttur. Bu faktörlerden bazıları genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

  • Helikobakter pilori olarak isimlendirilen ve ülser gelişimi ile karakterize bakteriyel enfeksiyonlar
  • Sindirim sisteminin diğer bölümlerinde tümör gelişimi
  • Mide polipleri
  • Lynch veya Li-Fraumeni gibi ailesel geçişli sendromlar

Bu durumlar dışında mide kanseri olgularının daha sık tespit edildiği riskli gruplar ise şu şekildedir:

  • 60 yaş ve üzeri bireyler
  • Erkek cinsiyet
  • Tütün kullanımı
  • Aşırı kilolu veya obez bireyler
  • Ailede mide kanseri öyküsü bulunması

Kişisel tıbbi öykü dışında, mide kanseri gelişiminde risk faktörü olarak kabul edilen farklı durumlar da mevcuttur:

  • Aşırı tuzlu veya işlenmiş gıda ürünü tüketimi
  • Sık olarak yemek tüketmek
  • Meyve tüketiminin olmaması
  • Sigara kullanılması
  • Yeterli düzeyde egzersiz yapılmaması
  • Doğru şartlarda saklanmamış veya doğru pişirme yöntemleri kullanılmamış gıda tüketimi

Bu faktörlerden bir veya birkaçının bulunduğu bireylerde mide kanseri gelişim riski artmış olduğu için çeşitli tarama yöntemleri ile kişinin mide kanseri açısından takip edilmesi önerilir. Tarama uygulamaları, riskli bireylerde hastalık henüz herhangi bir belirti oluşturmadan erken dönemde tespit edilebilmesini sağlar.

Mide Kanseri Türleri

  • Adenokarsinom (vakaların %90'ını oluşturur.)
  • Lenfoma
  • Gastrointestinal stromal tümör
  • Karsinoid tümör ( midenin hormon salgılayan hücrelerinden gelişir.)
  • Skuamöz hücreli karsinom
  • Küçük hücreli karsinom
  • Leiomyosarkom

Mide Kanseri Risk Faktörleri

Mide kanserine neden olabilecek bazı risk faktörleri belirlenmiştir. Bu risklerden bazıları kontrol edilebilir bazıları kontrol edilemez. Örneğin sigara kontrol edilebilir risk faktörü iken, genetik kontrol edilemez. Mide kanserinin başlıca nedenleri şunlardır:

  • Mide kanseri erkeklerde kadınlara göre daha sık görülür.
  • 50 yaş üstünde mide kanseri riski artar.
  • Bazı ırklarda mide kanseri daha fazla görülür.
  • Mide kanseri Japonya, Çin, Güney ve Doğu Avrupa ile Güney ve Orta Amerika'da daha sık görülür.
  • Helicobacter pylori enfeksiyonu: Bu bakteri enfeksiyonu ile mide kanseri arasında ilişki vardır. Ancak her H. Pylori mikrobu taşıyanda mide kanseri gelişmez.
  • Diyet: Füme ve tütsülenmiş gıdaları fazla tüketenlerde, tuzlanmış balık, et ve salamura sebze tüketenlerde mide kanseri daha sık görülmektedir. Kurutulmuş etlerde bol miktarda nitrat bulunur. Çok sebze meyve yemek mide kanseri için koruyucudur.
  • Sigara kullanımı: Mide kanseri riski sigara kullananlarda iki katına çıkar. Özellikle mide - yemek borusu birleşiminde kanser oluşur.
  • Fazla kilolu olmak ile mide kanseri arasında kesin olmayan bir ilişki vardır.
  • Daha önceden mide operasyonu geçirenlerde mide kanseri gelişme riski daha fazladır.
  • B12 vitamin eksikliğine bağlı gelişen pernisiyöz anemili kişilerde daha sık mide kanseri gelişir.
  • Nedeni bilinmemekle birlikte A kan gurubuna sahip insanlarda daha fazla mide kanseri bildirilmiştir.
  • Ailede kanser vakalarının olması
  • Kalıtsal meme kanseri genleri BRCA1 veya BRCA2'nin mutasyonlarını taşıyan kişilerde daha yüksek mide kanseri olabilir.
  • Mide, bağırsak, burun, akciğerler ve idrar kesesinde polipleri olan hastalarda daha sık mide kanseri görülür.
  • Bazı mide kanseri olgularında geçirilmiş EBV enfeksiyonu öyküsü vardır.
  • Kömür, metal ve kauçuk endüstrilerindeki işçilerin mide kanseri olma riski daha yüksektir.
  • Kronik atrofik gastriti olan hastalarda zamanla mide kanseri gelişebilir.

Mide Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Mide kanseri belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Bazı bireylerde mide kanseri gelişimi çok yavaş bir süreç olduğu için yıllar boyunca herhangi bir şikayet meydana gelmeyebilir.

Erken evre mide kanserlerinde, mide ülseri varlığında oluşan şikayetlere benzer belirti ve bulgular gelişebilir. Bu belirtiler genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

  • Öğünler sırasında erken doyma
  • Yutma problemleri
  • Öğün sonrası aşırı şişkinlik
  • Sürekli geğirme isteği olması
  • Mide yanması
  • Geçmeyen hazımsızlık
  • Mide ağrısı
  • Göğüs kemiği üzerinde ağrı hissedilmesi
  • Kanlı kusma

Bu şikayetler genel itibari ile ortaya çıktığında daha farklı ve basit problemlerin belirtileri ile karıştırılabilir. Ancak mide kanseri açısından riskli bireylerde özellikle yutma ve yutkunma ile ilgili problemler varlığında ileri tetkik ve araştırmanın gerekli olduğu unutulmamalıdır.

Mide kanserinin ilerlediği vakalarda bu şikayetlerden farklı olarak daha ağır belirtiler de meydana gelebilir:

  • Kansızlık
  • Midede sıvı birikimi
  • Gaita renginde koyulaşma
  • Halsizlik
  • İştah kaybı
  • İstemsiz kilo verme

Mide Kanseri Evreleri

Hekim mide kanseri teşhisi konulduktan sonra kanserin evrelendirmesini yapacaktır. Evreleme kanserin ciddiyetini ve tedavisini belirler. Hayatta kalma oranları kanserin evresine göre değişir. Mide kanserinde evre 0 ise midede anormal hücreler vardır. Evre 1'de midenin kas tabakası ve yakınlardaki lenf bezleri tutulmuştur. Evre 4'de midenin tamamı tutulmuş ve uzak organlara ve lenf bezlerine metastaz olmuştur. En ağır evre 4. evredir. 

Mide Kanseri Tanısı

Yukarıda saydığımız belirtiler ile hekime giden hastadan hekim önce hikaye alır. Belirtiler, süreleri, yaşam şekli ve alışkanlıklar sorulur. Daha sonra tanıya yönelik olarak aşağıdaki testler yapılır:

  • Endoskopi: En sık yapılan uygulamadır. Endoskopi esnasında lezyondan biyopsi alınır ve patolojik incelemeye gönderilir.
  • Baryumlu mide grafisi: Eskiden daha sık kullanılırdı ancak şu anda daha nadir ihtiyaç duyuluyor.
  • Bilgisayarlı tomografi: Kanserin yeri, büyüklüğü ve varsa yakın organ metastazları saptanır.
  • Laparoskopi: Laparoskopi genel anestezi altında mideye kamera ile bakmaktır. Kanserin yayılıp yayılmadığına bakılır.
  • Endoskopik ultrason: Hekim bu yöntemle midenin üst bölgesini ve yemek borusunu değerlendirir. Lezyon hakkında fikir verir.
  • Göğüs röntgeni: Akciğer tutulumu olup olmadığı hakkında fikir verir.
  • MR: Kanser evrelemesinde kullanılır.
  • PET: Aktif kanser hücrelerinin yerini saptar.
  • Böbrek ultrasonu: Böbreğe kanser sıçrayıp sıçramadığı hakkında fikir verir.
  • CEA: Kanser antijenleri kanda bakılır.

Mide Kanseri Tedavisi

Mide kanseri tedavisi gastroenterolog, medikal onkolog, kanser cerrahı ve radyasyon onkoloğu tarafından yapılır. Tedavi planlanırken hastalığın evresi göz önüne alınır. Başlıca tedavi yöntemleri:

  1. Cerrahi: Evre 0, 1, 2, 3 hastaları cerrahi için uygundur. Kanserin evresine göre midenin bir kısmı veya tamamı çıkarılabilir. Yakındaki lenf bezleri temizlenir. Kanser çok ileri evrede olsa bile ameliyat düşünülebilir. Böylece tümörün kanaması ve büyüyerek mideyi tıkaması önlenir. Buna palyatif cerrahi denir ve hastanın yaşam kalitesini iyileştirmek için yapılır. Kanser çok erken evrede saptanmışsa endoskopik olarak çıkarılabilir. Ameliyat laporoskopik veya açık cerrahi olarak yapılabilir. Bazı hastaların ameliyattan sonra beslenme zorluğu çekeceği düşünülerek operasyon esnasında bağırsağa bir tüp yerleştirilir. Böylece sıvı besinler direkt hastanın bağırsağına verilmiş olur. Mide ameliyatlarından sonra kanama, pıhtı atması ve yakındaki organların zarar görmesi gibi komplikasyonlar olabilir. Bazen kesi yerlerinden sızıntı olabilir. Ameliyattan sonra hastalarda mide bulantısı, mide ekşimesi, karın ağrısı ve ishal görülebilir. Hastalar azar azar ve sık sık beslenirler. Ameliyattan sonra vitamin eksikliğine karşı vitamin ilaçları verilir. 
  2. Kemoterapi: Kemoterapi kanserin durumuna göre ameliyattan önce veya sonra başlanabilir. Ameliyattan önce kemoterapiye Neoadjuvan tedavi denir. Tümörü küçültmek için uygulanır. Ameliyattan sonra kemoterapi tekrarlanır. Ameliyattan sonra kemoterapi vermeye Adjuvan tedavi denir. Amaç geride kalmış tüm kanser hücrelerini öldürmektir. Beraberinde radyoterapi verilebilir. Özellikle ameliyatla tamamen çıkarılamayan kanserlerde tercih edilir. Kemoterapi metastaz yapmış mide kanserinde ana tedavi olarak planlanabilir. Kemoterapiden sonra hastalarda mide bulantısı ve kusma, iştah kaybı, saç dökülmesi, ishal, daha sık enfeksiyon, trombosit düşüklüğünden dolayı çabuk deri morlukları, yorgunluk ve nefes darlığı görülebilir. Kanser ilaçları ayrıca nöropati, kalp hasarı, el-ayak sendromu yapabilir. 
  3. Yeni jenerasyon hedefe yönelik ilaç tedavisi: Bu ilaçlar direkt kanser hücrelerini hedef alarak iyileşmeye yardımcı olurlar.
  4. Radyoterapi: Ameliyattan sonra radyoterapi çıkarılamayan kanser hücrelerini öldürmek için uygulanır. Radyasyon tedavisinden sonra hastalarda deride kızarma, mide bulantısı, kusma, ishal, yorgunluk ve kan hücrelerinde düşme olabilir. 
  5. İmmünoterapi: Bu tedavi kişinin bağışıklık hücrelerinin kanser hücrelerini bulup yok etmesi için uygulanır. Bazı yan etkileri olmasına rağmen fayda gören hastalar olmaktadır.

Mide Kanseri Nasıl Önlenir?

Mide kanserini önlemenin kesin bir yolu yoktur. Ancak bazı tedbirlerle risk azaltılabilir. Mide ağrısı, hazımsızlık, şişkinlik gibi şikayetleri olan kişiler doktora danışmadan mide ilacı kullanmamalıdır. Tanıda gecikmeye yol açabilir. Füme gıdalar, salamura gıdalar, tuzlu kuru et ve balık tüketimi azaltılabilir. Taze sebze ve meyve tüketimi arttırılabilir. Tam buğday ekmeği ve bakliyatlar faydalıdır. Diyetteki lif miktarını arttırmak gerekir. Yeşil çayın faydaları ile ilgili çalışmalar vardır. Kanser riskini azaltmak için kilo kontrolü gereklidir. Aşırı kilo kanser riskini arttırır. Tuzu ve şekeri azaltmak faydalıdır. Aşırı sıcak içecek tüketmemek gerekir. Düzenli egzersiz tüm kanser türlerinde riski azaltır. Tütün kullanımından kaçınmak önemlidir. Helicobacter pylori enfeksiyonu saptandıysa tedavisini düzenli yaptırmak gereklidir. Genetik yatkınlığı olan kişiler aralıklı tarama yaptırabilirler. Bu hastalığın erken yakalanmasını sağlayabilir.

Mide ve Bağırsak Hastalıkları

mideMide Nasıl Bir Organdır Ve İşlevi Nedir?

Mide, proksimal gastrointestinal sistemin asimetrik bir genişlemesi olup, yiyeceklerin başlangıç sindirim ve depolanması işini görür. Özefagus ile birleştiği yere kardia, duodenum ile birleştiği yere pylor adı verilir. Kardiada belirgin bir sfinkter yapısı yokken, midenin sirküler kaslarının çok kalınlaştığı pylorda tam bir sfinkter yapısı vardır.

Mide duvarı, seroza, muskuler tabaka, submukoza ve mukoza olmak üzere 4 tabakadan meydana gelmiştir. Midenin hacmi boşken 50 ml'dir. Kasılma ve gevşemelerle 1000 ml'ye kadar çıkabilir.

 

Midenin Başlıca Görevleri:

  • Protein ve karbonhidrat sindiriminin bazı kısımlarını gerçekleştirmek
  • İntrensek faktör salgılamak
  • Gıdaları karıştırma, öğütme ve duodenuma iletme
  • Tonik ve peristaltik kasılmalar

Mide, mide özsuyu adı verilen bir madde salgılar. Mide özsuyu, tükrük, mide salgısı, geri gelen duodenum sıvısı, mukus, pepsin, HCl, intrensek faktör, kan grubu antijenleri, bikarbonat ve çeşitli iyonları içerir.

Midenin Hormonları:

  • Gastrin: Antrumdaki G hücreleri tarafından salınır. Parietal hücrelerden asit salınımını sağlar.
  • Somatostatin: Mide mukozasındaki D hücrelerinden salınır.
  • Ghrelin: Miktarının artması iştah artışına neden olur.
  • Leptin: Tokluk merkezini uyarır.

duodenumDuodenum Nasıl Bir Organdır ve İşlevi Nedir?

Mide ile beraber önbarsaktan köken alan 25 cm uzunluğunda retroperitoneal bir organdır. Pylordan başlar, safra kesesi boynunda sonlanır. Ön yüzü periton ile örtülüdür. Yapı olarak ince barsaklara benzer, fakat mide ile aynı hastalıkları içermesi nedeniyle birlikte değerlendirilir.

Duodenum, mide içeriğinin sindiriminin devamını sağlar, ayrıca salgıladığı hormonlarla, karaciğer ve pankreasa enzim/hormon salgılatabilir. Mide ile jejenum arasındaki iletişimi sağlayan ince barsağın ilk bölümüdür.

peptik-ulserPeptik Ülser Nedir?

Aktive olmuş pepsin taşıyan mideözsuyunun, özefagus, mide ve duodenum duvarında oluşturduğu kronik yaralara peptik ülser denir. İleumdaki Meckell divertikülünde meydana gelen yaralar da bu gruba girer. Bir yaraya peptik ülser denilmesi için, yaranın, mukozayı geçerek submukozaya ulaşmış olması gerekir. HCl ne kadar çok olursa mideözsuyunun dokulara vereceği zarar da o denli şiddetli olur. Asit peptik aktivite mide mukozasına sürekli saldırı halindedir. Fakat sağlıklı bir bireyde midenin koruyucu mekanizmaları, bu saldırıyı önler. Koruyucu mekanizmalar yetersiz kalırsa peptik ülser oluşur.

Peptik ülser, görülme sıklığına göre:

  • Duodenal ülser
  • Mide ülseri
  • Peptik özofajit
  • Meckell divertikülü
  • Stomal ülser, jejunal ülser, nüks ülser
  • Zollinger-Ellison sendromu başlıkları altında incelenir.

peptik-ulser-gorulme-sikligi

Peptik ülser tanısı konmuş milyonlarca hastada her yıl nüks gözlenmekte olup, mortalite çoğu kez kanama gibi bir komplikasyonla ilgilidir.Peptik ülser, erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülen bir hastalıktır.

H.Pylori enfeksiyonu ve NSAİD türü ilaçlarla peptik ülser arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.

Peptik ülserlerin büyük çoğunluğu duodenumda yerleşir.Duodenal ülserler, hemen her yaşta görülmekle birlikte sıklıkla 20-30 yaşları arasında görülürler.

duodenal-ulser-nedirDuodenal Ülser Nedir?

Sıklıkla orta yaş grubu erkeklerde görülen duodenal ülser, onikiparmak bağırsağının mideye yakın olan komuşluğunda meydana gelir. Mide asidi ve sindirim enzimleri onikiparmak bağırsağını taahriş eder, bağırsağın koruyucu mekanizmaları bu saldırıyla başa çıkamaz ve ülser gelişir. Duodenal ülserin, kişide Helicobacter pylori varlığında daha sık görüldüğü bilinmektedir.

Ülser, duodenum arka yüzünde bulunuyorsa, gastroduodenal artere penetre olabilir, bu durumda çok ciddi kanama ortaya çıkar. Duodenal ülserli hastaların yarısı yaşamlarında en az bir kez bu durumu yaşar.

Duodenal Ülserin Tanı Ve Tedavisi Nasıldır?

Hastalar, açlıkla artan, yemeklerden sonra ya da antiasit alımı ile azalan epigastrik ağrıdan söz eder. Bazen ağrı sırta yansıyabilir. Ağrı değerli bir semptomdur. Ağrının nitelikleri değiştiğinde bir komplikasyon geliştiği düşünülür. Bulantı, hıçkırık, kusma gibi başka semptomlarda hastayan hastaya değişkenlik gösterecek şekilde görülebilir. Kesin tanıda, endoskopik biyopsiler, biyopsi kültüründe mikroorganizma üremesinin gözlenmesi, üreaz testi, C14 solunum testi, baryumlu grafi ve serolojik incelemelerden yararlanılabilir.

Tedavide Helicobacter pylori'ye yönelik antibiyotik tedavisi, antiasitler, sucralfate gibi asidin yakıcı etkisini önleyen ilaçlar kullanılabilir. Duodenal ülserlerin tedavisi, komplikasyon gelişmediği sürece medikaldir. Ülserin perforasyonu durumunda acilen cerrahi operasyon yapılır. Deliğin bulunduğu yer süturla kapatılmaya çalışılır. Bunun yanında vagotomi(vagusun, mideye asit salgılatıcı özelliğini engellemek için vagusun kesilmesi), subtotal gastrektomi(mide bezlerinin çıkarılarak asit salınımının engellenmesi) gibi cerrahi girişimler de hastanın ve hastalığın özellikleri göz önüne alınarak uygulanabilir.

mide

Duodenal ülser, kronik bir hastalık olup ani alevlenmeler ve ardından gelen ani sessizlik dönemleri ile seyreder. Başlanngıç dönemi sinsidir, çoğu zaman yıllarca asemptomatik seyreder. Nüks oranı çok yüksektir, hastaların %85'inde nükseder, iyileştiği düşünülen duodenal ülser daha ciddi komplikasyonlarla geri dönebilir.

mide-ulseri-nedirMide Ülseri Nedir?

Mide ülseri, duodenal ülserden daha az sıklıkta görülür. Genellikle yaşlı erişkin hastalarda görülür. Erkeklerde kadınlara nazaran daha sık ortaya çıkar. Mide ülserlerinin birçok alt tipi olmasına rağmen tümünde nüks oranı yüksektir, hastalık tekrarlama eğilimindedir. Ana mekanizma, mukozal savunma sisteminde meydana gelen bozulma ile ilişkili enzim ve asitli mide içeriğinin mide mukozasını geçip mide duvarında yaralar oluşturmasıdır. Hastaların %25 kadarında anemi gözlenir. Tanı ve tedavi aşamaları duodenal ülserden farklılık göstermez.

İlaçlar(antikolinerjikler, antiasitler, proton pompası inhibitörleri, ...) asiti azaltmaya yöneliktir. Ameliyatlar ise mide HCl asit salgısını düşürmeye yöneliktir(subtotal gastrektomi, vagotomiler, kombine ameliyatlar) Subtotal gastrektomi, mide kenar hücrelerinin çıkarılması işlemidir, gastrin salgısını neredeyse yok eder. Vagotomiler, asit salınımını tetikleyen vagusları keserek etki eder. Kombine ameliyatlar ikisinin birlikte uygulanmasını ifade eder.

Helicobacter Pylori Tedavisi Nasıl Yapılır?

Helicobacer pylori, ülser ve diğer bazı GİS hastalıklarının patogeneziyle doğrudan ilişkili bir bakteridir, birçok insanda hiçbir belirti vermeden bulunabilir. Helicobacter varlığı ülsere yol açmaz. Yalnızca zemin hazırlar. Gram(-), mikroaerofilik, hareketli bir basildir. Üreaz, esteraz, katalaz, ayrıca gastrik mukozayı yıkıma uğratan proteolitik bir enzimi vardır. En sık, midenin antrum bölgesinde yerleşim gösterir. Günümüzde medikal yollarda tedavi edilmeye çalışılsa de bu oldukça zor bir işlemdir. Omeprazol+Klaritromisin+Metronidazol/Amoksisilin kombine tedavisi uygulanır. Tedaviden 1 ay kadar sonra mukozada H.Pylori yoksa, eradikasyon sağlanmış demektir.

peptik-ozofajitPeptik Özofajit Nedir?

Asit içerikli mide özsuyunun özefagus mukozasına devamlı temas etmesi sonucu mukoza da önce ödem ardından yara dokusu oluşumu ve ilerlemiş aşamada da darlık oluşmasıdır. Peptik özefajit şu nedenlere bağlı olarak gelişebilir:

  • Alt özefagus sfinkterinin bozuk olması
  • Mide fıtığı
  • Artmış mide asiti
  • Mide boşalmasında gecikme

Kullanılan Bazı İlaçlar

Tanıda biyopsiye ek olarak, endoskopi ve radyolojik tetkiklerden faydalanılır. Özofajit tedavisinde reflüyü azaltmak için alınacak önlemlere ek olarak, alt özofageal sfinkter basıncını artıran ajanlarla tedavi(ürokolin, betanekol, metoklopramid, ..) ve medikal tedavi ile etkin sonuç sağlanamadığında anti reflü operasyonları uygulanabilir.

meckell-divertikülüMeckell Divertikülü Nedir?

Meckell divertikülü, gastrointestinal sistemin en sık görülen doğumsal anomalisidir. Toplumun %2'lik kesiminde rastlanır. 2 yaş civarında kendini gösterir. Yaklaşık 5 cm uzunluğunda olup erkeklerde 2 kat daha fazla görülür. Çocuklarda en sık rektal kanamaya, erişkinde en sık divertikül inflamasyonuna(divertikülit) neden olur. Bunun yanında intestinal obstrüksiyon, perforasyon ve neoplazm gelişmesi de meckell divertikülüne bağlı komplikasyonlar arasındadır. Komplikasyona neden olan meckell divertikülü çıkartılmalıdır, aynı şekilde çok küçük yaşlarda saptanan divertikülün de eksize edilmesi önerilmektedir.

Ülser Hastalarının Uygulaması Gereken Diyet Nasıldır?

Ülser hastalarında az sık beslenme ve yatmadan önce yemek yeme alışkanlığı, mide asitinin sürekli olarak salgılanmasına yol açacağından oldukça zararlıdır. Kolalı içecekler, baharatlı ve acı yiyecekler, pastırma, sucuk, NSAİD ve kortizol ülsere neden olan ya da ülser eğilimini açığa çıkaran maddelerdir. Antienflamatuar ilaçlar(aspirin, romatizma ilaçları,..), stres, üzüntü, kaza ve travmaların da ülser oluşumuna uygun zemin hazırladığı bilinmektedir. Şarap ve biranın içerdiği maddeler, mide asiditesini artırdığından kullanılmamalıdır. Tütün kullanımı tamamıyle terkedilmelidir.

Ülser Hastalığından Nasıl Korunurum?

Alkol ve sigarayı kesinlikle hayatınızdan çıkarın.

Mide asitini artıran kafeinli içecekler ve asit içeriği yüksek yiyecekler ile asit salgısını artıran yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durun.

Stres, üzüntüden uzak durun.

Gereksiz yere ilaç kullanmayın.

Doktorunuzun önerilerine uyun.

ulseratif-kolitÜlseratif Kolit Nedir?

Ülseratif kolit, kolon ve rektumda mukozaların inflame olmasıyla seyreden genç-orta yaş hastalığıdır. Rektal kanamalara, şiddetli kronik ishale, karında gerginlik ve ağrıya yol açar. Ayrıca tüm vücutta genel enfeksiyon bulguları görülür; ateş, halsizlik, huzursuzluk, .. Ülseratif kolitin bağırsak mukozasının çeşitli yerlerinde tutulumu görülür, ancak en sık rektum tutulumu olur. Hastalığın şiddeti herkeste farklı ortaya çıkar. Şiddetli bir alevlenme dönemini sessiz dönem izler.

Nedeni tam olarak bilinemeyen ülseratif kolitin genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Bunun yanında aspirin, antibiyotik ve doğum kontrol haplarının; bunun yanında stres ve gebeliğin hastalığın şiddetlenmesinde etkili oldukları düşünülür. Hastalığın otoimmun faktörlerle ilişkisi olabileceği yönünde de çalışmalar vardır.

Ülseratif kolit, oluşturduğu ülserlerin dışında kalın bağırsak kanseri riskini artırması yönünden de tehlike arz eder. Bu hastalara yılda bir kere kolonoskopik muayene yapılmalıdır. Ülseratif kolit ayrıca, eklem iltihapları, böbrek hastalıkları, iltihabın safra ve karaciğer gibi organlara yayılması gibi komplikasyonlara da nedene olur.

ulseratif-kolitinÜlseratif Kolitin Tanı Ve Tedavisi Nasıldır?

Dışkı tahlili ve kolonskopi ile tanı konulur. Tedavide ilk olarak medikal tedavi tercih edilir. Başarılı sonuç alınamazsa cerrahi düşünlür. Ameliyat, kalın bağırsağın iltihaplı bölümünün çıkarılması ile gerçekleşir. Ameliyat sonunda hasta normal dışkılama düzenine devam edebilir. Hastalar genelde bu ameliyattan korkarlar, ancak uzun süreli ilaç kullanımının yan etkileri ve oluşturacağı komplikasyonlar konusunda bilgilendirilmelidirler.

Crohn Hastalığı Nedir?

crohn-hastaligiNedeni tam olarak aydınlatılamamış olan bir diğer hastalık Crohn hastalığıdır. Crohn hastalığı, sindirim kanalının bir veya birkaç bölümünü birden tutabilen ve tuttuğu bölümde kalınlaşma, ülserleşme ve katman oluşturarak daralmaya yol açar. Hastalık en çok ileum denilen bağırsak bölümünü tutar.

Crohn hastalığı en sık olarak karın ağrısı ve ishal şikayetine yol açar. Hekime genelde aylardır süren karın ağrısı, ishal ve kilo kaybı şikayetiyle başvurulur. Hastalığın yol açtığı semptomlar, tutulum yerine göre değişiklik göstermektedir. Bağırsakta daralma olmuşsa, karında şişlik, sindirim güçlüğü, iştahsızlık, ağrı, kusma ve kabızlık görülebilir. Crohn hastalığı diğer doku ve organları da etkileyen bir hastalık olduğu için oldukça önemlidir. Özellikle gözler, ağız, deri ve eklemleri etkiler. Gözün dış tabakasının(sklera) ve göz merceğinin iltihaplanmasına, dizlerde eritema nodosum denilen kırmızı şişliklerin oluşmasına, ağızda aft oluşumuna, ayak çevresinde ülserlere, eklemlerde şişlik ve ağrı şikayetine yol açar.

crohn-hastaliginda-tani-tedavi

crohn-hastaligiCrohn Hastalığında Tanı ve Tedavi Nasıldır?

Kan tetkikleri, baryumlu grafi, kolonoskopi ve kolonoskopi sırasında alınacak biyopsi tanıda yardımcıdır.

İshali, bulantıyı, ciltteki döküntü ve lezyonları azaltmak için medikal tedaviye başvurulabilir. Hastanın kansızlığını gidermek için vitamin ve mineral takviyesi yapılabilir. Ancak bu tedavi tamamen semptomatik olup, hastalığı geçirmez. Hastalığın aktif döneminde ise kortikosteroidler kullanılarak iltihaplanma, karın ağrısı, ishal ve ateşin azalması sağlanabilir. Ancak kortikosteroidlerin yan etkilerinin çokluğu nedeniyle yüksek dozda düzenli kullanımı söz konusu olamaz. Yara oluşumlarında antibiyotik kullanılabilir. Bunun dışında, immun sistemi etkileyen bazı ilaçlar da kullanılır, ancak bu ilaçların da ciddi yan etkileri vardır.

Crohn hastalığında cerrahi yöntemlerden de yararlanılır. Barsak tıkanıklıklarında, darlığın genişletilmesi yönünde bir operasyon gerçekleştirilir. Ancak, mümkün olduğunca bağırsaktaki lezyonlu alanların çıkarılmaması önerilir, çünkü barsakta lezyonlar birçok odağa yayılmış olup, bu kadar büyük bir bağırsak parçasının çıkarılması başka ciddi sorunlara yol açar. Crohn hastalığında mümkün huzursuz-bagirsak-sendromuolduğunca sınırlı operasyonlar gerçekleştirilmelidir.

Huzursuz Bağırsak Sendromu Nedir?

Spastik kolon da denilen huzursuz bağırsak sendromu, karın ağrısı, geçmeyen kabızlık ve ishal(ikisi birlikte de geişebilir), barsakta gaz ve dışkılama alışkanlıklarının değişimi ile kendini gösteren ve düzelme göstermeyen bir durumdur. Kalın barsak yapısal olarak sağlıklıdır ancak devamlı hareket düzensizliği vardır, bağırak hareketleri bazen hızlanıp artıp bazen de çok yavaşlayabilir. 15 ve 50 yaş arasında oldukça sık görülen bu tablonun, ilaç kullanımı, stres, travma veya başka bir hastalık kaynaklı olabileceği düşünülmektedir.

huzursuz-bagirsak-sendromu-nasil-tedavi-edilirHuzursuz Bağırsak Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Huzursuz bağırsak sendromunda, anatomik ya da fizyolojik olarak bir bozukluk gözlenmediğinden herhangi bir cerrahi tedavi söz konusu değildir. Hastanın varsa ishal ve kabızlık şikayetine yönelik tedavi uygulanır. Hastanın beslenme alışkanlıkları tekrar gözden geçirilir; süt, çiğ meyve-sebze, kuru baklagiller, lahana, turp ve gazlı içecekler gaz oluşumuna neden olabileceğinden kişinin bunları tüketmemesi önerilir. Kişinin özelliklerine uygun bir beslenme planı çıkarılır.

Kısa Barsak Sendromu Nedir?

Bazen doğumsal olabilmekle birlikte genellikle bağırsağa yapılan bir veya daha fazla sayıda cerrahi operasyon sonrası gelişen barsakta %80'lere kadar varabilen kısalmanın yol açtığı problemleri ifade eder.

Kısa Barsak Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Bireye uygun beslenme listesi oluşturulur. Gerekiyorsa total parenteral beslenme(TPN) yapılır. Yavaş yavaş oral beslenmeye geçilir. Kişi sık sık ve azar azar yumuşak besinlerle beslenir. Doktor kontrolünde çeşitli takviyeler de yapılır. Hastada bazı maddelerin emilim eksikliği olabileceğinden, düzenli kontrole gitmesi gerekmektedir.

divertiküler-kolon-hastaligiDivertiküler Kolon Hastalığı Nedir?

Kolon duvarının, kolonun zayıf noktalarından kesecik halinde dışarıya doğru çıkmasıdır. Birden fazla sayıda da olabilir.(divertikülozis) Gerçek ya da yalancı olmak üzere iki gruba ayrılır. Gerçek divertiküllerde dışarıya doğru tomurcuk yapan yerde bağırsağa ait üç tabaka da (mukoza, kas, zar) bulunur. Yalancı divertiküllerde ise sadece mukoza dışarıya doğru tomurcuklanır.

Divertiküler kolon hastalığı, karnın sol alt kadranında ağrı, ateş, ishal, kramplar ve rektal kanamaya yol açabilir.

80 yaş üzeri bireylerin neredeyse tamamında görülen divertiküllerin görülme sıklığı yaklaşık 40 yaştan itibaren hızla artmaya başlar.

Divertiküler kolon hastalarının bir kısmında ise divertiküllerin iltihaplanması ile seyreden divertikülit hastalığı gelişir. Bazen divertikül kesesi yırtılır ve iltihap karın içine doğru yayılır. Bu durum karın içi organların da iltihaplanmasına, abse ve fistül oluşumuna hatta bağırsak duvarında delinmeye kadar gidebilir.

Divertikülit, üşüme, ateş, titreme, kusma, halsizlik, bağırsak alışkanlıklarında değişim gibi semptomlarla kendini gösterebilir.

Divertiküler Kolon Hastalığında Tanı ve Tedavi Nasıldır?

Tanıda ilk adım hastanın dinlenmesi ve şikayetlerinin detaylıca sorgulanmasıdır. Ardından baryumlu grafi, sigmoidoskopi, kolonoskopi ya da BT(bilgisayarlı tomografi) ile ön tanı doğrulanır.

Tedavi planı, hastalığın şiddetine ve yayılımına göre belirlenir. Hafif şiddette divertiküler kolon hastalığı diyetin yeniden düzenlenmesi ve semptomatik ilaç tedavisi ile düzenlenebilir. Divertikülit(divertikül iltihabı) olan kişilerde ise hastanın durumuna göre hastaneye yatırılması ya da tedaviye evden devam etmesine karar verilir. Tedavi antibiyotik ile iltihabın giderilmesini amaçlar. Çok şiddetli kanaması olan hastalar için kolonoskopi ile kanamanın yeri bulunur ve kanamayı durdurucu ek tedaviler uygulanır.

Divertikülitin çok ilerlemiş, çevre organlara ve karna yayılmış olduğu hastalarda kolostomi ameliyatı yapılabilir. Kolostomi ameliyatında ilk olarak iltihaplı bağırsak bölümleri çıkarılır. Bağırsak devamlılığı bozulduğundan karın cildine yapıştırılan özel bir torba ile bağırsak içerikleri toplanır. Ameliyattan sonra antibiyotik tedavisi verilir. Bu ameliyattan 3-6 ay kadar sonra yapılacak başka bir ameliyatla kalın bağırsak eski haline getirilir. Ameliyattan sonraki ilk bir hafta hasta ağızdan beslenemez, ağızdan beslenme sonraki süreçte yavaş yavaş başlar, birkaç ay kadar sürebilir. Kolostomi, iyileşme süreci çok zor olan bir ameliyattır, bu nedenle iyi düşünülüp karar verilmeli ve en son seçenek olarak seçilmelidir.

Dispepsi (Hazımsızlık) Nedir, Neden Olur?

Var olan başka bir patolojiye, kişinin yemek yeme alışkanlıklarına ya da psikolojik etkenlere bağlı olarak gelişebilir. Kişi, yemeklerden sonra karında dolgunluk ve basınç hisseder. Karın bölgesi şiş ve gergindir. Tedavi, kaynağa yönelik olmalıdır.

mide-fitigiMide Fıtığı Nedir, Nasıl Oluşur?

Yemek borusu, göğüs boşluğu içerisinde diyafram denilen kası delip geçerek, karın içinden midenin girişiyle birleşerek sonlanır. Bu deliğin arkasındaki başka bir delikten ise AORT geçer. Yemek borusunun geçtiği deliğin belli bir büyüklükten geniş olmaması ve diyafram kası deliğinin bu boruyu sıkı sıkıya çevrelemesi gerekir. Bazı kişilerde bu delik anormal biçimde genişler ve hiatus yetmezliği gelişir. Hiatusu(delik) genişlemiş kişide normalde karın boşluğu içinde bulunan mide-yemek borusu bileşkesi, bu hiatusun içinden göğüs boşluğuna çıkabilir. Bu olaya mide fıtığı(hiatal herni) denilmektedir.

Mide Fıtığının Çeşitleri Nelerdir?

Mide fıtığı, kayma tipi mide fıtığı ve paraözofageal mide fıtığı olmak üzere iki çeşittir.

Kayma tipi mide fıtığı; yemek borusunun en alt ucu ve mide bileşkesinin göğüs kafesi içine kayması durumudur. Reflü hastalarının %40'ında gözlenen bu durum, yemek borusunun alt ucundaki daraltıcı mekanizmayı bozarak, mide anatomisini değiştirir ve reflüye zemin hazırlar.

Paraözofageal mide fıtığı; mide-yemek borusu bileşkesinin göğüs boşluğu içine kaymadığı ancak midenin fundus dediğimiz giriş bölümünün diyaframın hiatusunda sıkıştığı bir durumdur. Mide, göğüs boşluğuna doğru fıtıklaşır ve bu durum tedavi edilmezse, midenin göğüs boşluğuna fıtıklaşan kısmı gitgide büyür, midenin tümüyle göğüs kafesine kaçması bile söz konusu olabilir. Bu fıtıklar daha sık olarak kadınlarda görülür ve hasta için hayati risk teşkil eder.

mide-fitiginin-belirtileriMide Fıtığının Belirtileri Nelerdir?

Mide fıtığı büyüdükçe, hastada neden olduğu semptomlarda artmaya başlar. Göğüs kafesi kemiklerinde yanma hissi, ağza su veya gıda parçacıkları gelmesi, boğazda gıcık oluşması ve ağrı, boğulma hissi ve ses kısıklığı gibi şikayetlere neden olur. Kayma tipi fıtıklar genellikle daha az belirti verir, sıklıkla reflü tanısından sonra ortaya çıkarlar. Paraösofageal fıtıklarda ise ayrıca yemek yemede ve yutkunmada zorluk, dolgunluk ve tıkanma hissi; ilerlediğinde mide kanaması ve ağıza telve şeklinde kan gelmesi ve ilerleyen dönemde anemi şikayeti görülür.

Mide Fıtığı Neden Olur, Kimlerde Daha Sık Görülür?

Paraösofageal mide fıtığına nazaran daha sık görülen kayma tipi fıtıklar, reflü hastalarında sıklıkla görülmekle birlikte, yaşlılıkla birlikte de toplumun %50'lik bir kesiminde gelişir. Paraözofageal fıtıklar yine ileri yaşlarda sıklıkla görülmekle birlikte kadınlarda erkeklere nazaran 4-5 kat daha sık gözlenir.

Mide fıtığı temel olarak, karın içi basıncı artışı veya yapısal bozukluklara bağlı olarak, diyafram kas yapısının ve tonusunun bozulması ile oluşur. Bu nedenler, karın içi basınıcı artıran obezite, kronik kabızlık ve gebelik gibidir. Yapısal nedenler ise genellikle genetik faktörleri kapsar.

Mide Fıtığının Tanısı Nasıl Konulur?

Mide fıtığında tanı endoskopik inceleme ile konulur.

mide-fitigi-nasil-tedavisiMide Fıtığı Nasıl Tedavi Edilir?

Mide fıtığının tedavisi yalnızca cerrahi olarak yapılabilmektedir. Başlangıç mide fıtıkları asemptomatik olup, tesadüfen fark edilebilir; bu fıtıklar tedavi edilmeyip, etkene yönelik koruyucu önlem alınır. Ancak ilerlemiş fıtıklar, özellikle paraözofageal fıtıklar mutlaka tedavi edilmelidir. Mide fıtığı tedavisinde laparoskopik ameliyat denilen yöntem kullanılır.

Cerrahi tedavi genel anestezi altında gerçekleştirilir, karna 5-6 yerden kanül yerleştirilir, hasarlı bölgeler normal anatomiye en yakın duruma getirilir, hastanın gevşemiş olan hiatusu dikilerek daraltılır, mideye kaymasını önlemek için hokka şekli verilir. Ameliyat sonrası birkaç gün omuz ağrısı ve baş dönmesi gözlenebilir. Ameliyat herhangi bir kesi olmadan gerçekleştirildiğinden estetik açıdan büyük sorun oluşturmaz. Temelinde mide fıtığı yatan reflü hastalarına da uygulanan bu ameliyat hastanın reflü şikayetlerinin de tamamen ortadan kalkmasını sağlar.

Mide Ve Duodenal Hastalıklarda Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Mide ve duodenal hastalıklarda tanı aşaması, hastanın öyküsünü dinleme ve fizik muayene ile başlar. Gastroskopi, BT, endoskopik US, maksimal asit tayini ve radyolojik incelemelerle hastaya tanı konulur.

Gastroskopi yardımıyla, lezyonlar gözle muayene edilebilir, biopsi materyali alınabilir böylede kesin tanı konabilir, küçük lezyonlar yakılarak ya da çıkarılarak tedavi edilebilir.

BT, tümörün çevre doku ve organlardaki yayılma derecesini ve lenf bezleri ilişkisini ortaya koyabilen tek yöntemdir. Hastalığın evresinin bilinmesini sağlar.

Endoskopik ultrasonografi, üst GİS tümörlerinin tanı ve evrelemesinde kullanılan bir yöntemdir. Tümör derinliğinin bilinmesinde önemlidir.

Mide Kanseri

Mide kanseri dünyada en yaygın görülen kanser çeşitlerinden biridir. Türkiye’de her yıl yaklaşık 20 bin kişinin mide kanserine yakalandığı bilinmektedir. Kötü beslenme alışkanlıkları, alkol ve sigara tüketimi mide kanserini tetikleyen faktörlerin başlında gelmektedir.

Mide Kanseri Nedir?

Mide kanseri, tüm kanserler arasında en sık karşılaşılan 4. Kanser olmaktadır. Midenin herhangi bir bölgesine yerleşmekte ve genellikle lenfler, karaciğer ve akciğer gibi organlara yayılmaktadır. Yani mide kanseri, herhangi bir nedenle mide mukozasında kötü huylu tümörlerin gelişmesi ile meydana gelmektedir. Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla rastlanmaktadır. Mide kanseri, son yıllarda teknolojik gelişmeler ve tıbbın ilerlemesi ile erken teşhis edilip kontrol altına alınabilmektedir. Doğru tedavi, uzman kontrolü ve doğru beslenme ile mide kanserinden kurtulmak mümkün olmaktadır.

Mide Kanseri Nedenleri Nelerdir?

Mide kanseri pek çok nedenden ötürü gelişebilmektedir. Sindirim sürecindeki tüm organları etkileyen durumlar ve risk faktörleri mide kanserini de tetikleyebilmektedir.

Mide kanserinin başlıca nedenleri ve risk faktörleri arasında ilk sırada beslenme şekli gelmektedir. En önemli sebep kötü beslenme alışkanlıklarıdır. Özellikle mangalda pişmiş et, aşırı tuzlu ve salamura yapılmış sebzeler ve işlenmiş gıdalar mide kanserinin oluşması için zemin hazırlamaktadırlar. Mide kanserinden korunmak için doğru beslenmenin en iyi yolu ise Akdeniz tipi beslenme alışkanlıklarını yaşan tarzı haline getirmektir. Organik ve taze sebze meyve tüketmek kişiyi mide kanserinden korur. Ayrıca, alkol ve sigara tüketimi mide kanserini tetiklemektedir. Sigara ve alkol kullanmayarak mide kanserine yakalanma riski azaltılabilir.

Mide kanserine neden olan önemli faktörlerden biri de enfeksiyondur. Mide kanseri vakalarının yarısından çoğunda Helikobakter pilori enfeksiyonu görülmektedir. Helikobakter pilori enfeksiyonlu olguların ise %2’sinde mide kanseri oluşmaktadır.

Mide kanserini etkileyen bir diğer faktör de genetiktir. Genetik birçok hastalıkta olduğu gibi mide kanseri üzerinde de rol oynamaktadır.

Mide Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Mide asidinin yükselmesi ve geğirme mide kanserinde en sık rastlanan belirtidir. Ancak bunlar çok sık karşılaşılan şikayetler olduğu için bu şikayeti yaşayan herkesin mide kanseri olacağı sonucu elbette çıkarılamaz. Mide kanserinin belirgin belirtilerinden biri de dolgunluk hissidir. Hastalar yemek yerken normalden daha erken ve daha fazla doygunluk hissederler. Hatta uzun süren doluluk hissi kilo kayıplarına neden olmaktadır.

Mide kanseri erken dönemde mide içinde kanamaya neden olabilmektedir. Sürekli kanama ise anemiye neden olmaktadır. Bu durumda hasta daha soluk görünür, nefes nefese kalır. Hatta bazı vakalarda kan kusma olabilmektedir. Mide kanseri olan kişide bulantı ve yutma güçlüğü gibi şikayetlere de rastlanmaktadır. En belirgin belirtilerden ikisi olup bu belirtilere mide ya da göğüs kemiği altındaki ağrı da eşlik edebilir. İleri evre mide kanseri belirtilerinde ise hastada dışkıda kan görülmesi ve iştahsızlık olmaktadır.

Mide Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?

Mide kanseri bazı vakalarda hiçbir belirti vermeden de ilerleyebilmektedir. Ancak ileri evrelerde hastaya cerrahi tedavide bulunulamamaktadır. Bu nedenle mide kanserinde erken teşhis çok önemli olmaktadır. Midesinde sorun yaşayan kişilerin vakit kaybetmeden erken dönemde bir doktora baş vurmaları önerilmektedir. Bu hastalara endoskopi uygulanmakta ve uzun bir tüp ile yemek borusu, mide ve ince bağırsağın ilk kısımları gözlenir.

Mide kanserinin evresini belirlemek ve yayılımını tespit etmek için ileri testlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu testlerin sonucuna bağlı olarak hasta için en doğru tedavi şekli de belirlenebilmektedir.

Mide Kanseri Tipleri Nelerdir?

En sık karşılaşılan mide kanseri çeşidi adenokarsinomdur. Her 100 mide kanserinden 95’inin adenokarsinom olduğu görülmektedir. Mide lenfoması nadir görülen bir kanser çeşidi olmakla birlikte diğer mide kanserlerinden de farklı olmaktadır. Gastrointestinal stromal tümörler de yine nadir görülmektedirler. İyi huylu veya kötü huylu olabilmektedirler. Bu kanser çeşidi sindirim sistemi organlarını destekleyen bağ dokusu hücrelerinde ve çoğunlukla da midede görülmektedir. Nöroendokrin tümörler de yine iyi huylu ya da kötü huylu olabilmektedir.

Nadir olarak görülen bir kanser tipidir. Genelde sindirim sisteminde hormon üreten dokularda büyümektedir.

Mide Kanseri Tedavisi

Mide kanserinin çeşidi belirlendikten sonra hangi tedavinin uygulanacağına karar verilmektedir. Mide kanseri tedavisi multi disipliner bir yaklaşımı içermektedir. Mide kanseri tedavisinde, kanserli tümör cerrahi müdahale ile çıkartılır. Bu müdahalenin erken evrelerde yapılması hastanın yaşam süresi açısından çok önemli olmaktadır.

Ameliyat ile hastanın midesinin bir bölümü ya da tamamı alınabilir. Midesi tamamen alınan hastalara bağırsaktan yeni bir mide yapılmaktadır. Hasta bundan sonraki yaşamını bu şekilde sorunsuz geçirebilmektedir. Bu hastalara bazı diyet önerileri sunulmaktadır. Bazı hastalarda kanser temizlendikten sonra (mide alındıktan sonra) kanserin şekline göre ışın ya da ilaç tedavisi (kemoterapi) uygulaması gerekebilmektedir. Eğer kanserin evresine göre tümör lenflere yayılmışsa mutlaka kemoterapi uygulanması gerekmektedir. Ayrıca, ikinci evredeki kanserlerde operasyon öncesi hastaya kemoterapi uygulanması tedavinin etkinliğini arttırmaktadır.

Mide kanseri ameliyatı yaklaşık 2 – 5 saat arasında sürmekte ve yukarıda da belirtildiği gibi midenin bir kısmı ya da tamamı alınmaktadır. Mide ameliyatı sonrasında hastaların az ve sık aralıklarla beslenmesi ve yiyecekleri çok iyi çiğneyerek yutmaları gerekmektedir. Ayrıca ameliyattan sonra hastanın kontrollerini de ihmal etmemesi gerekmektedir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır