Misak-ı Milli, Kurtuluş Savaşı döneminde ülkenin sınırlarını belirleyen 6 maddeden oluşan bir beyannamedir. 28 Ocak de ilan edilmiştir.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Bağımsızlığı sadece halkın idaresi ve gücü kurtarabilir. Mustafa Kemal Atatürk bağımsızlığı böyle anlatmıştır. Misak-ı Milli, Türkiyenin bağımsızlığında önemli rol oynayan tarihi bir olgudur. Bu yazımızda Misak-ı Milli nedir? Misakı Milli kelime anlamı nedir? Misakı Milli nasıl yazılır? sorularının yanıtlarına yer verdik.
Kısaca Misak-ı Milli, Kurtuluş Savaşı veya Milli Mücadele döneminde ülkenin sınırlarını belirleyen 6 maddeden oluşan bir beyannamedir. Misak-ı Millînin günümüz Türkçesindeki karşılığı Milli Yemin olarak bilinmektedir. Misak-ı Millinin ilan tarihi 28 Ocak dir.
Büyük bir savaştan çıkan Osmanlı Devletinin toparlanma çabalarını simgeleyen Mebusan Meclisi, 12 Ocak ’de son kez toplanıp Milli Mücadele’nin ve yeni bir devletin temellerini atmıştır. Asıl amacı, Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Devleti ile yapılacak olan görüşmelerde halkın kabul edeceği barış şartlarını belirlemektir. Bu görüşmede kabul edilen Misak-ı Milli ve kararları hem önemli olayların sonucu hem de bir devrimin başlangıcı olmuştur.
Misak-ı Milli ne demek? Misak-ı Milli, Türkiyede Kurtuluş Savaşı başlangıcında ortaya çıkmış bir kavramdır. Ulusal Ant veya Ulusal Yemin olarak da günümüz Türkçesine aktarabileceğimiz Misak-ı Milli bir yönüyle Türkiyedeki İstiklal Mücadelesinin manifestosu veya önsözü olarak da adlandırılabilir. Politik bir bildiri olan Misak-ı Milli, Osmanlı Devletinin parlamentosu olan Meclis-i Mebûsanda 28 Ocak de oy çokluğu ile kabul edilmiştir. 17 Şubat de halka açıklanan Misak-ı Milli kararlarının o dönemdeki yazılışı Mîsâk-ı Millî ya da Millî Misaktır. ve olarak da ifade edilmiştir.
Misak antlaşma anlamına gelmektedir ve Türkçeye Arapçadan geçmiştir. Misak, tarih ile ilgili çoğu kaynakta ve günlük yaşamımızda sıkça duyduğumuz bir kelimedir. Osmanlı Devleti’nde bir sürü misak yapılmıştır. Ulusal Ant ve Milli Yemin anlamına gelen Misak-ı Milli ise siyasi manifesto olarak tanımlanan altı maddeye sahip bir bildiridir. Bildiri içeriği I. Dünya Savaşı’nı bitiren barış antlaşmasındaki Türkiye’nin onayladığı asgari alandaki barış şartlarını kapsamaktadır. Özetle Misakı Milli, diğer adı Milli Misak, Türk Kurtuluş Savaşı manifestosu olan 6 maddelik açıklamadır.
Türk Dil Kurumunun bitişik yazılan birleşik kelimeler kuralına göre Farsça kuralla oluşturulan sözler bitişik yazılır. Bu doğrultuda Misakı Millinin doğru yazılışı biçimindedir. Ancak 17 Şubat de halka açıklanan Misak-ı Milli kararlarının o dönemdeki yazılışı Mîsâk-ı Millî ya da Millî Misak biçimindedir. Ahd-i Millî ve Peymân-ı Millî olarak da dönemin gazete ve dergilerinde ifade edilmiştir.
Misak-ı Milli’nin maddelerine (kararlarına) gelecek olursak, sadece geçmişte değil günümüzde de zaman zaman eleştirilen bildiriyle ilgi tartışmalar hala sürmektedir. Fakat maddelerinde de görüleceği üzere görüşmelerde o halde bunları söyleyenlerin sözlerini tutmaları gerektiğini, söz tutmanın namuslu insanlar için çok önemli olduğunu, bu sözlerin kişilikleriyle ilgisi kadar resmî bağlantı değeri de taşıdığını anlattı ve bu sözlerin tutulacağı kanaatini. belirtilerek devletlerin eşitliği temelli Wilson İlkelerine uyumlu olmasına özen gösterilmiştir. Misak-ı Milli kararları dönemin hukuki ve siyasi şartları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Her alanda tam bağımsızlık amaçlanmış, ulusal sınırlar çizilmiştir. Ülke bütünlüğü ve kayıtsız şartsız millet egemenliğinin tartışmaya açık olmadığı belirtilmiştir.
Madde 1- İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının güvenliğinin sağlanması şartı ile Boğazların dünya ulaşım ve ticaretine açılması için bizimle birlikte, ilgili devletlerin verecekleri kararlar geçerli olmalıdır.
Madde 2- Milli ve ekonomik gelişmemizi engelleyen siyasi, adli ve mali sınırlamalar (kapitülasyonlar) kaldırılmalıdır.
Madde 3- Arap topraklarının geleceği burada yaşayan halkın vereceği oylar ile belirlenmelidir.
Madde 4- Kars, Ardahan, Artvin, Batum (Elviye-i Selâse) ve Batı Trakyanın hukuki durumunu belirlemek için halk oylamasını kabul ederiz.
Madde 5- Ülkemizdeki Hristiyan azınlıklara, komşu ülkelerdeki Müslümanlara tanınan haklardan fazlası verilemez.
Madde 6- Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalandığı sırada (30 Ekim ) Türk askerlerinin koruduğu sınırlar içindeki Türk vatanının bütünü hiçbir biçimde parçalanamaz.
Uluslararası olarak kullanıma güvenliği tehdit etmediği sürece açık olan Boğazlar’ın egemenliğine sahip olmak, sınırlar içerisinde olduğu için önemlidir. Eğer başka bir devletin kontrolü altında olduğu durumda yine iç işlerine karışılmış ve hatta ticaret de bu ulaşım ağı üzerinden sürdürüldüğünden ekonomide de bağımsızlık sağlanamamış olur. Ayrıca gerek savaş döneminde gerek günlük yaşamın düzenlenmesinde önemli rolü olan ekonomiye de dışarıdan müdahale edilmemesi gerektiği geçmişte verilen kapitülasyonlar sonucu batılan borç batağında yalnızca çırpınmakla sonuçlandığından bir daha böyle durumlara olanak tanımamak için kapitülasyonların kesin olarak kaldırılması istenmiştir. Çünkü: ‘‘Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımızın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manası ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir’’.
Hatay, Misak-ı Milli sınırlarından yer almasına rağmen ülkenin işgal edilmesinden sonra Türk topraklarından çıkmıştır. ’de imzalanan Ankara Sözleşmesi ile birlikte Hatay, Fransızlara bırakılmıştır. Ancak yapılan Ankara Sözleşmesinde Hatay’da bulunan yerli halka Türkçe konuşma ve Türk parası kullanma hakkı verilmiştir. Bunun en büyük nedeni bu bölgede yaşayan halkın büyük bir çoğunluğunun Türkler tarafından oluşmasıydı. Yapılan bu antlaşmada da Türkleri mağdur duruma düşürmemek için bu haklar verildi. Bölgede yaşayan halkın çoğunlukla Türkler tarafından oluşturulması sebebiyle Türklere fazlalıkla hak tanınmıştır.
Misak-ı Millide azınlık hakları özetle şöyle belirlenmiştir. Osmanlı ülkesinde azınlıklara verilecek haklar, başka ülkelerdeki Müslümanlara verilen haklarla aynı olacaktır. İtilâf devletleriyle düşmanları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılmış olan antlaşma maddeleri çerçevesinde azınlıkların haklarına, bölgedeki ülkelerdeki Müslümanların da aynı haklardan yararlanması koşuluyla uyulacaktır.
Kongrelerde ulusal egemenlik vurgulanırken Misak-ı Milli’de yer almamasının sebebi nedir? Açıklayalım. Milli Mücadele döneminde milletin örgütlenmesi için gerekli siyasi ve diplomatik adımların atılması gerekliydi. Bunun için Anadolu’nun dört bir yanında kongreler düzenlenmesi gerekiyordu. Kongrelerin düzenlenmesinde ulusal egemenlik ön plana çıkarılmıştır.
Milletim azim ve kararlılığını sağlamak, vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak da öne çıkan maddeler arasında yer almıştır. Bu nedenle asgari vatan toprakları olarak taviz verilmemesi gereken sınırlar Misak-ı Milli sınırları olarak belirlenmemiştir. Ulusal egemenlik kapsamında ilk olarak Anadolu içindeki işgalcilerin uzaklaştırılması söz konusu olmuştur. Ayrıca da Büyük Ermenistan ve Yunanistan hayallerini bertaraf edilmesi için özellikle uğraşılmıştır.
Misak-ı Milli, (Ulusal Ant), son Osmanlı Meclisi’nin 28 Ocak tarihinde son biçimini verip imzaya açtığı, 17 Şubat günü oylayarak kabul ettiği, temeli Erzurum ve Sivas Kongrelerince benimsenen ilkelere dayalı Türk ulusunun birliği ile yurdunun bütünlüğünü ve gelecekteki güvenliği ile gelişmesini amaçlayan karardır. Ancak o dönem saltanat yanlıları güçlü oldukları için onların tepkilerini hemen çekmemek için ulusal egemenlik vurgusu sonraya bırakılmıştır.
Misak-ı Millinin tüm maddelerini günümüz Türkçesine aktarılmış olarak aşağıdaki görsele tıklayarak pdf olarak inceleyebilir ve indirebilirsiniz.
Misak-ı Millide verilen tavizlerin başında Boğazların dünya ticaret ve taşımacılığına açık kalması ve Türkiye ile birlikte İtilaf devletlerinin de Boğazlarda söz sahibi olmasıdır. Bunun dışında verilen bir başka taviz ise Arap çoğunluğunun yaşadığı yerler kaybedilmiştir. Misak-ı Milli tavizleri arasında bir başka önemli olan ise Batı Trakya’nın kaybedilmesidir.
Misak-ı Millide halk oylaması yapılması istenilen yerler şunlardır;
Lozan Barış Antlaşması’nda Misak-ı Milli Kararlarının tam olarak gerçekleştirilememesinin nedenleri neler olabilir? sorusunu yanıtlayalım. Tarihte antlaşmalar karşılıklı tavizler verilecek oluşturulmuştur. Nitekim Lozan Barış Antlaşması imzalanırken de taraflar arasında taviz verilen noktalar olmuştur. Lozan Barış Antlaşmasıyla Sevr Antlaşması’nın Türklere bıraktığı Orta Anadolu ve Karadeniz kıyısından çok daha fazla alan Türk toprağı olmuştur. Misak-ı Milli hedefleri Hatay, Batum ve Irak sınırı dışında ulaşılmıştır. Sevr Antlaşması ile karşılaştırıldığında büyük bir başarı elde edilmiştir. Hatay, Batum ve Irak sınırı Lozan Barış Antlaşması’nda Türk tarafının tamamen karşı olduğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasına ve kapitülasyonların devam etmesine karşı taviz olarak verilmiştir. Ancak Türk tarafı bu tavizlerin peşin bırakmamıştır. İlerleyen yıllarda Misak-ı Milli’nin gerçekleştirilmesi için çaba göstermiştir. Nitekim Lozan Barış Antlaşması’nda anavatana katılamayan Hatay yılında Türkiye’nin bir parçası olmuştur.
Misak-ı Millî kararları ve Lozan Antlaşması’nın ekonomi ile ilgili maddelerini karşılaştıralım. Misak-ı Milli kararları, sunulduğu dönemde cumhuriyet ve demokrasi daha tam olarak yerleşememiş iken ülke refahı algısını vatandaşlar üzerine oturtmak adına alınan kararlardır. Misak ı Millinin 6. Maddesinde ülkenin tam anlamıyla bağımsızlığa ulaşması gerektiği söylenmektedir. Bunun karşısında duran tüm engellerin yok edilmesi gerektiği de söylenmektedir. İlerleyen dönemde imzalanmış olan Lozan Antlaşmasında ise bu madde daha net şekilde ifade edilmiştir. Kapitülasyonların kaldırıldığını ilan edilmiştir. Yani başından beri doğrultusunda gidilen amaca ulaşılmış, bu bağımsızlık sağlanmıştır.
Misak-ı Milli haritası aşağıdaki maddelere göre şekillenmiştir;
Ülke sınırlarının kuzeydoğu ve kuzeybatı tarafını çizebilmek için, gerekse Arap topraklarında orada yaşayan halkın oylamasına gidilmektedir. Bu aynı zamanda milli egemenlik dediğimiz halkın kendi kaderine kendisi karar vermesine de izin veren bir maddedir.
Osmanlı tarihi boyunca yapılan ıslahatlar, azınlıkları devlete bağlı tutabilmek için yapılan ayrıcalıklara da karşın bu konuda yeni Türk Devleti için yeni bir sayfa açılmasına karar verilmiştir. Dini, dili, ırkı, milleti, sınıfı, konumuna bakılmaksızın herkes eşit haklara sahiptir.
Yukarıdaki Misak-ı Milli haritasının üzerine tıklayarak daha yüksek çözünürlüklü inceleyebilir ve indirebilirsiniz.
Bildirinin geneline bakıldığında en çok eleştirilen 6. madde olmuştur. Çünkü Mondros Ateşkes Antlaşması ile çizilen sınırlar, asıl elde olan sınırların kısıtlanmış halidir. Daha fazlasının yani ait olan toprakların tamamının alınması yerine bazı tavizlerin verilmesi kabul edilmek istenmemiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal, yayılma değil savunma siyasetiyle I. Dünya Harbinin sonuçları, devletimizin bir takım fedakarlığa katlanmasını zorunlu kılıyor. Buna göre devlet için millî, yeni bir sınır kabul ettik. Mütareke imzalandığı gün ordularımız fiilen bu hatta hakim bulunuyordu. Bu sınır, İskenderun Körfezi güneyinden Antakyadan Halep ile Katma İstasyonu arasında Cerablus Köprüsü güneyinde Fırat Nehrine kavuşur. Oradan Deyr-i Zora iner; Daha sonra doğuya kıvrılarak Musul, Kerkük, Süleymaniyeyi içine alır. açıklamasını yaparak yeni sınırların ancak bu şartlarda çizilebileceğini açıklamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda üstünde türlü oyunlar oynanan, toprakları paylaşılan, bağımsızlığını kaybeden hasta adam Osmanlı, savaştan sonra da pek farklı durumda değildir. Mondros Ateşkes Antlaşması’na rağmen işgaller devam etmektedir. İtilaf Devletleri artık iyice zayıflamış olan imparatorluk üzerindeki gizli planları yavaş yavaş uygulamaktadır. Rusya’nın sıcak denizlere inme hedefi, Boğazlar ve İstanbul egemenliği isteği; İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu hayalleri; İtalya ve Yunanistan’a vadedilen Ege toprakları işgal devletlerinin sürekli gözlemi altındadır. Yani tıpkı Garnier’in de dediği gibi ‘‘Ölüm döşeğindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası büyük devletlerin iştahını kabartmaktadır’’. Yönetimde oluşan otorite boşluğu, dışarıdan müdahaleler, halkın içinde bulunduğu yoksulluk ve bitkinlik sonun başlangıcına işarettir.
İzmir’in işgali ve diğer devletlerle yapılan görüşmelerin sonuçlarının Osmanlı Devletinin aleyhine olması nedeniyle Anadolu halkının bağımsızlık hareketine destekleri artmıştır. Mustafa Kemalin savaş sürecinden beri oluşturmaya çalıştığı farkındalık yavaş yavaş oluşmaya başlamıştır. Ağustos ve Eylül ’daki Erzurum ve Sivas Kongreleri ile de milleti temsilen hükümet karşısına çıkacak kişiler de bu görüşmeler ışığında belirlenmeye başlamıştır. Halkın hemen hemen her şehirde oluşturduğu bağımsızlık hareketleri Kuvayi Milliye adı altında devam ederken toplanacak meclis için de bu hareket içerisinde olan millet vekilleri seçilmiştir.
Amasya Görüşmeleri’yle seçimlerin tamamlanmasıyla Erzurum milletvekili seçilen Mustafa Kemal, toplantıya hakkındaki tutuklama kararı nedeniyle İstanbul’a yalnız gönderilmediğinden bizzat kendisi gidememiştir. Bunun yerine bazı kararların alınması için gidebilecek diğer vekiller ile görüşmüştür. Onlardan meclis dağılırsa tekrar toplayabilme yetisine sahip olabilmek için kendisini başkan seçtirmelerini, mecliste direniş hareketlerini de temsilen Müdafa-i Hukuk adında bir grup kurmalarını ve Misak-ı Milli’yi kabul ettirmelerini istemiştir. Toplantı sonucunda Mustafa Kemal’in gerçekleşen tek isteği Misak-ı Milli’nin kabulü olmuştur. Saltanat makamının gücünden etkilenerek onu başkan seçmemişlerdir. Mücadeleye karşı fikirlerinin değişmesiyle Felah-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) adında bir grup kurmuşlardır.
Mustafa Kemal’in hazırladığı 8 maddeden oluşan Misak-ı Milli kararları 22 Ocak tarihinde toplanan gizli Mebusan Meclisi oturumunda Trabzon vekili Hüsrev Sami tarafından Mebusan Meclisi’ne sunulmuştur. Fakat bazı maddelerde uzlaşmazlık çıktığı için yeni bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyonun maddeleri herkesin kabul edeceği uygun bir duruma getirilmesi kararı alınmıştır. Bu toplantıdan sonra Mebusan Meclisi Misak-ı Milli kararları ile ilgili yapacağı toplantıların hepsini gizli bir şekilde yapmıştır. 28 Ocak tarihinde Misak-ı Milli kararları komisyon tarafından mecliste kabul edilen haline getirilmiştir. Bu kararlar 17 Şubat tarihinde Mebusan Meclisinde oylanarak kabul edilmiştir. Misak-ı Milli’nin düzenlenen hali 6 maddeden oluşmaktaydı. Bu kararlar kabul edildikten sonra kamuoyuna açılmıştır. 16 Mart tarihinde İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal ederek Son Osmanlı Mebusan Meclisini kapatmıştır.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde oluşturulan kurulun düzenlediği Misak-ı Milli Kararları ile Mustafa Kemal’in hazırladığı Misak-ı Milli Kararları arasında birtakım farklılıklar bulunmaktaydı. Bu farklılıklar şunlardır:
Mustafa Kemal’in hazırladığı Misak-ı Milli Kararlarında dünyada barışı korumak amacıyla kurulmuş olan Milletler Cemiyeti’ni destekleyen ve Milletler Cemiyeti’ne katınılmasını savunan bir görüş bulunmaktaydı. Fakat bu madde Düzenlenmiş Misak-ı Milli Kararlarında kaldırılmıştır. Mustafa Kemal’in hazırladığı Misak-ı Milli kararlarında Misak-ı Milli kararlarında belirlenen sınırlar altında yaşayan insanların ayrılık tanımadan aynı sayılacağı bir madde bulunmaktaydı. Fakat Mebusan Meclisi’nden geçen Misak-ı Milli kararlarında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gibi “Osmanlı İslam” toplumunun daha fazla hakka sahip olduğu bir madde bulunmaktaydı. Mustafa Kemal’in hazırladığı kararlarda diğer Müslüman topluluklar hakkında “özkardeş” diye hitap edilirken düzenlenmiştir. Misak-ı Milli kararlarında bu madde kaldırılmıştır. Bu değişimler de Mebusan Meclisi’ndeki tüm vekillerin Mustafa Kemal ile aynı fikirde olmadığını göstermektedir. Yani Mustafa Kemal’in ilkelerinden sapmalar olmuştur.
12 Ocak ’de tüm uyarılara rağmen başkent İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi, Misak-ı Milli’yi yani Türk Milletinin Bağımsızlık Beyannamesini Edirne milletvekili M. Şeref Bey: Efendiler. Beyler. Arkadaşlar. Millî Misâkımızın ittifakla kabulünü memlekete, millete, bütün dünyaya ilanını teklif ediyorum. diyerek gizli oturumda ilan etmiştir. Misak-ı Milli, büyük oy çoğunluğuyla da mecliste kabul edilmiştir. Böylece sınırlar konusunda da kesin bir bildiri yayımlanmıştır. Daha sonra da basılıp dağıtılarak kamuoyunun da bilgisine sunulan bu metin, İtilaf devletlerinin tepkisini çekerek İstanbul’un işgal edilmesine sebep olmuştur.
Meclisin açılacağı duyurulduğunda, kendi aleyhlerine bir karar verilemeyeceğini düşünen İngiltere, bu tür bir organizasyonu öngöremediğinden Misak-ı Milli ilan edilene kadar engelleme çalışmalarına girişmemiştir. İlanla birlikte yapılan işgalin sonucunda doğal olarak meclis kapatılmıştır. Başkenti tehdit etmenin yanı sıra 16 Mart ’de Sevr Antlaşması imzalatılmaya çalışılmıştır. Dahası padişah tutuklanıp, dönemin eski ılımlı hükümeti istifa edince, Damat Ferit Paşa hükümet başkanı olmuştur. Bu halkın hükümetten daha da soğumasını sağlayarak onları Milli Mücadeleye bir adım daha yaklaştırmıştır.
Misak-ı Milli kararları ile Osmanlı İmparatorluğu resmen sona ermiştir. Bu kararlar yeni bir devletin kurulacağının habercisidir. Yapılan çalışmalar da yeni bir devlet kurma yönündeydi. Yeni bir devlet için temel koşulu ise toprağa sahip olmaktı. Misak-ı Milli kararlarında yeni kurulacak olan devletin sınırları net bir şekilde belirtilmiştir. Bu sınırlara doğu tarafında Kars, Ardahan ve Batum dahil edilmiştir. Güney sınır Hatay’dan başlayarak Irak’a kadar Kuzey Suriye’yi kapsamaktaydı. Irak topraklarından Musul, Erbil ve Kerkük de Misak-ı Milli sınırları içindeydi. Batı sınırı ise Selanik’i de dahil edecek şekilde Batı Trakya’yı kapsamaktaydı. Ayrıca Kıbrıs adasının tamamı bu sınırlar içindeydi.
Meclisin dağılmasıyla bazı mebuslar sürgün edilmiş, tutuklanmış, bazıları ise Anadolu’ya kaçmıştır. Bu da milli iradeye yapılan bir saldırı ve meydan okuma olarak nitelendirilebilir. Anadolu’ya kaçan milletvekillerinin orada meclise girmeleri, meclisin Ankara’ya taşındığının göstergesidir. Mebuslar dışında halk tarafında da İstanbul’un kaybedildiğine inananlar olduğundan bu kesimlerin de Anadolu’ya geçmesiyle milli ruh daha da güçlenerek bağımsızlık yolunda emin adımlarla ilerlenmiştir. Her ne kadar işgal kuvvetleri yayımladıkları genelgede işgallerin geçici olduğunu (Bu durum Osmanlı Devletinin fiilen sona ermesi anlamına gelir), saltanatı desteklediklerini ve verilen emirlere uyulması gerektiğini vurgulasa da Milli Mücadele taraftarlarını suçlama amaçlarına ulaşamamışlardır. Sadece İtilaf Devletleri değil, Damat Ferit Paşa hükümeti de bu mücadeleye karşı olduğundan Kuvay-i Milliyecilerin hain olduğunu bildiren bir fetva yayımlatmışlardır.
Tüm bu karşı hamlelere yönelik olarak otorite boşluğundan dolayı halkı yönlendirebilecek olan Milli Mücadele’nin başarıyla sürdürülebilmesi için bazı tedbirler alınmıştır. Böylece yol haritası çizilmiştir. İstanbul’daki meclisten bazı mebusların tutuklanmasına karşılık olarak Anadolu’daki bazı İtilaf subayları da tutuklanmıştır. Milli iradeye oluşacak olası müdahaleleri engellemek için İstanbul hükümeti ile tüm ilişkiler kesilmiştir. Ve ‘‘artık İstanbul Anadolu’ya hakim değil, tabidir.’’ diyerek Anadolu temelli bir hareket oluşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Anadolu’ya düşman gönderimini ve desteğini engelleyebilmek için bazı istasyonlar kapatılmıştır.
Misak-ı Milli Kararları halkın iradesi sonucu ortaya çıkan ve kabul edilen bir maddedir. Aynı zamanda Misak-ı Milli Kararları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesidir. Her şeyden önce bir meclis kararı olması Misak-ı Milli Kararlarının halkın kararı olduğunu gösterir. Türk milleti Misak-ı Milli Kararları ardından bağımsızlık duygusuna sahip bir millet haline gelmiştir. Tam bağımsız bir ulus olarak hakkı olan şeyleri bu kararlar ile alma girişiminde bulunmuştur. Misak-ı Milli Kararları demokratik kararladır. İlerleyen yıllarda Mustafa Kemal’in ve Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin dış politikadaki tutumları da bunu desteklemektedir.
Sonuç olarak Mustafa Kemal, tüm yaptıklarıyla, Anadolu’da parlayan bağımsızlık ateşlerinin yani Türk halkının kendi egemenliğini ve geleceğini kendisi yazacağını ve istiklal için din, dil, ırk, millet ayrımı yapmadan birlikte hareket edileceğini .monash.pwı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi? Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!. sözleriyle de vurgulayarak Kurtuluş Savaşı’nın lideri olmuştur. Bu mucizenin yaşanmasına öncülük ederek Türk milletinin kahramanlığını da görmemizi sağlamıştır.
Uzun bir sürecin, çeşitli görüşmelerin, alınan kritik kararların sonucunda oluşturulan Misak-ı Milli ise halkın büyük zaferi ve yeni Türk Devleti’nin temeli Kurtuluş Savaşı’nın diplomatik dayanağıdır. Ayrıca kuşkusuz ki milli egemenliğin devamlılığının ve mücadelenin motivasyonunun da en önemli kaynağıdır. Ek olarak da ilk kez Londra Konferansı’nda dünyaya duyurulan Misak-ı Milli, Lozan Konferansı’nda resmen kabul edilerek bağımsız yeni Türkiye’nin varlığı uluslararası alanda da tanınmıştır.
Misak-ı Milli kararlarının yıldönümüne özel olarak Türk Tarih Kurumu tarafından Misak-ı Millinin kabul edilişinin kahraman şehitlerimizin anısına bir belgesel hazırlanmıştır. Yaklaşık 5 dakikalık bu belgeseli aşağıdaki videoya tıklayarak izleyebilirsiniz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi BaÅŸkanlığı, Ä°stanbul Ãœniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ãœniversitesi’nin iÅŸ birliÄŸi ile gerçekleÅŸtirilen "Bir Asrı Geçen Birikimle Misak-ı Millî'ye Yeniden Bakmak" Misak-ı Millî Anma Programı, 29 Ocak’ta çevrim içi olarak yayınlandı. Programın açılış konuÅŸmalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi BaÅŸkanı Prof. Dr. Mustafa Åentop, Ä°stanbul Ãœniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ãœniversitesi Rektörü Prof. Dr. Handan Ä°nci Elçi yaptı.
Açılış konuşmaları kapsamında ilk sözü alan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Handan İnci Elçi, bağımsızlığımızın ve ülke bütünlüğümüzün ifadesi olan Misak-ı Millî’nin bir beyannameyle kararlaştırıldığı mukaddes Meclis-i Mebusan salonunda bu paneli gerçekleştirmekten onur duyduğunu dile getirdi. Prof. Dr. İnci Elçi, bir yıl önce, Misak-ı Millî’nin kabulünün yılını idrak ettiğimiz ’de yapılması planlanan anma toplantısını salgın nedeniyle ertelemek durumunda kaldıklarını belirterek, “Bugün çok şükür sağlıkla bir aradayız ve bu önemli yıl dönümünü, bu anlamlı mekanda başta Misak-ı Millî bilincini zihinlerimize ve gönüllerimize nakşeden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, Misak-ı Millî hedefleriyle Milli Mücadele’yi zafere ulaştıran şehit ve gazilerimizi şükran ve minnet duygularımızı yineleyerek anıyoruz†dedi.
​
“Misak-ı Millî Kararı, Meclis-i Mebusan Tarafından Burada Alınmıştırâ€
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Misak-ı Millî kararları açısından tarihi önemiyle her zaman gururlandıklarını vurgulayan Prof. Dr. İnci Elçi, “28 Ocak ’de Türkiye’nin milletiyle ve coğrafi sınırlarıyla bölünmez bir bütün olduğu anlamına gelen Misak-ı Millî kararı, Meclis-i Mebusan tarafından burada alınmıştır. Sultan Abdülmecit’in kızları Cemile Sultan ve Münire Sultan için ’lerin sonunda inşa ettirdiği çifte saraylardan oluşan üniversitemizin Fındıklı Kampüsü’nün Cemile Sultan Sarayı’nı oluşturan bu bölümündeki salon, uzun süre Osmanlı parlamentosu olarak kullanılmasının yanı sıra Millî Mücadele’nin resmi ağızdan ilk kez dillendirildiği mekân olması bakımından da yakın dönem Türkiye tarihinde önemli bir yere sahiptir. ’de 2. Meşrutiyet’in ilanıyla açılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı ’ten ’de kapatılıncaya kadar burada toplanmış ve Ahd-i Millî olarak da anılan Misak-ı Millî beyannamesi, 28 Ocak ’de burada, Meclis-i Mebusan’da kabul edilmiştir. Millî Mücadelemiz ’in temel dayanağı olan beyannamenin kabulünden sonra İstanbul’umuz İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş, Meclis-i Mebusan basılmış, bazı mebuslar tutuklanmış, meclis feshedilmiş ve çok şükür cumhuriyetimizin temelini atmak üzere 23 Nisan ’de Ankara’da yeniden açılmıştır. O günden bugüne, sıkı sıkıya sahip çıktığımız özgür ve bağımsız Türkiye düşüncesini, şimdilerde daha gür bir sesle ve inançla dillendiriyor, bağımsız ve güçlü bir Türkiye için Misak-ı Millî’nin önemini de her zamankinden daha fazla idrak ediyoruz†şeklinde açıklamalarda bulundu.
MSGSÃœ Rektörü Prof. Dr. Ä°nci Elçi, sözlerine ÅŸu ÅŸekilde son verdi: “Meclis-i Mebusan’ın ’deki feshinden sonra bu çatıda, bu salonda ilk defa yüce meclisimizin görevi başındaki baÅŸkanı tarafından bir konuÅŸma yapılacak olması bizim için son derece anlamlıdır. Kurum tarihimize bugünü de önemli bir tarih olarak kaydedeceÄŸiz. BaÅŸta Millî Mücadele’nin ateÅŸleyici gücü Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bizler için özgürce yaÅŸayacağımız bir ülke bırakmak adına mücadele etmiÅŸ silah arkadaÅŸlarını, Misak-ı Millî’yi canıyla, kanıyla çizmiÅŸ bütün ÅŸehit ve gazilerimizi minnetle, şükranla ve rahmetle tekrar yad ediyorum. Bu anlamlı günde bizimle oldukları için tüm konuklarımıza ve deÄŸerli iÅŸ birlikleri için Ä°stanbul Ãœniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’a teÅŸekkür ediyorum. Ãœniversitemizin gözbebeÄŸi olan bu kutsal mekandaki panelimizi himayelerinde gerçekleÅŸtirme imkânı sunan ve bizi onurlandıran deÄŸerli meclis baÅŸkanımıza saygılarımı sunuyorum, hoÅŸ geldiniz.â€
“Misak-ı Milli, EÅŸsiz Mücadelenin MeÅŸruiyet Temelini Åekillendirmesi Yönüyle Bir Dönüm Noktasıdırâ€
Prof. Dr. Ä°nci Elçi’nin ardından sözü Ãœniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak aldı. Ä°Ãœ Rektörü Prof. Dr. Ak, konuÅŸmasına ÅŸu açıklamalarla baÅŸladı: “İtilaf devletlerinin II. Viyana Kongresi’nde dile getirdikleri “Åark Meselesiâ€nin sözde çözümü Osmanlı topraklarının iÅŸgali ve Türk milletinin bağımsızlığının elinden alınması giriÅŸimi olmuÅŸtur. Ä°ÅŸgale karşı Mustafa Kemal PaÅŸa’nın Anadolu’ya geçmesi ve Millî Mücadele’yi önce siyasi daha sonra da askeri planda hayata geçirmesi bu sözde çözümün önünde son direniÅŸ hattını oluÅŸturmuÅŸtur. Bu anlamda Osmanlı Mebusân Meclisi’nde 28 Ocak ’de son ÅŸekli verilen ve 17 Åubat ’de dünya kamuoyuna ilan edilen Misak-ı Milli, bu eÅŸsiz mücadelenin meÅŸruiyet temelini ÅŸekillendirmesi yönüyle bir dönüm noktasını oluÅŸturmuÅŸtur. yılının son çeyreÄŸinde gerçekleÅŸtirilen Osmanlı Mebusân Meclisi seçimleri Ä°tilaf devletlerinin, iÅŸgalcilerle daha uyumlu bir siyasal yapının kurulacağı beklentilerinin aksine, milli mücadeleyi savunan bir Meclis bileÅŸimi ortaya çıkarmıştır. Meclis, iÅŸgalcilerin istedikleri düzenlemeleri yapmadığı gibi, onların baskı ve zulümlerinin protesto edildiÄŸi, dünya kamuoyuna duyurulduÄŸu bir meÅŸru zemin hüviyeti kazanmıştır.â€
“Misak-ı Milli ile Vatanın Sınırları ÇizilmiÅŸ, Türk Milletinin Olmazsa Olmaz Åartları Ortaya KonulmuÅŸturâ€
Misâk-ı Millî beyannamesinin parçalanmak istenen vatan topraklarında Türk milletinin hangi şartlarda barış içinde yaşayabileceğini, içeride hakimiyet-i milliye, uluslararası zeminde ise tam bağımsızlık hedefini açık bir biçimde ilan ettiğini vurgulayarak sözlerine devam eden Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Ak, “Misâk-ı Millî beyannamesi Millî Mücadele’nin milli ve milletlerarası alanda nihai hedeflerini ortaya koyan önemli bir siyasî tarih belgesidir. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile olgunlaştırılan bir sürecin siyasi anlamda nihai metni, aynı zamanda İstiklal Harbi’nin meşruiyet temelini, bir anlamda başlangıcını oluşturmuştur. Misak-ı Millî’nin vücut bulmasında hiç şüphesiz Anadolu’da temelleri atılan mili mücadele sürecinin büyük katkısı bulunmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, 12 Ocak ’de çalışmalarına başlayan Meclis-i Mebusan bünyesinde bir grup kurularak bir millî program oluşturulmasını en başından beri tavsiye etmekteydi. Rauf Bey’in öncüllük ettiği Kuvâ-yi Milliye taraftarı mebuslar bu doğrultuda çalışırlarken, Meclisi Mebusan’ın ikinci başkanı Hüseyin Kâzım Kadri Bey’in öncülüğünde de benzer bir girişim başlatılmıştı. Dolayısıyla Misak-ı Millî bir yönüyle Felâh-ı Vatan grubunun çabaları, diğer yönüyle bütün meclis üyelerinin iradelerini yansıtan milli bir Ahd-i Milli’dir†dedi.
Bugün ülkemizin bağımsızlığında son derece önemli olan bu tarihi belgeyi bir kez daha hatırlamak, üzerinde düşünmek ve bir asrı aÅŸan bir birikimle yeniden deÄŸerlendirmek üzere toplanıldığını belirterek sözlerine devam eden Ä°Ãœ Rektörü Prof. Dr. Ak konuÅŸmasında, Misak-ı Millî metnini mecliste okuduktan sonra Edirne Mebusu Åeref Bey’in o günkü milli ruhu en güzel ÅŸekilde ifade eden sözlerine de yer verdi.
Ãœniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, açıklamalarını ÅŸu ÅŸekilde bitirdi: “Misak-ı Millî ile her ÅŸeyden önce vatanının sınırları çizilmiÅŸ, Millî Mücadele’nin iç ve dış politika stratejisi deklare edilmiÅŸ, Türk milletinin varlığının olmazsa olmaz ÅŸartları ortaya konulmuÅŸtur. Daha millî mücadelenin baÅŸarıya ulaşıp ulaÅŸamayacağının belli olmadığı, Ä°stanbul’un iÅŸgal altında bulunduÄŸu bir dönemde Türk devletinin varlık koÅŸullarının tespit edilmiÅŸ olması, Millî Mücadeleyi baÅŸlatanların ve emek verenlerin ufkunu göstermesi yönüyle de büyük önem taşımaktadır.â€
“Misak-ı Millî, Ãœlkemizin Ä°stiklal ve Ä°stikbalinin KuruluÅŸunun Resmî Belgesidirâ€
Açılış konuÅŸmaları kapsamında son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi BaÅŸkanı Prof. Dr. Mustafa Åentop açıklamalarda bulundu. Her köşesi tarih kokan bir mevkide olduklarını belirten Prof. Dr. Åentop, önlerindeki caddenin Meclis-i Mebusan Caddesi, bulundukları mekânın ilk parlamento olan Meclis-i Mebusan'a yedi yıl hizmet veren bina, toplantıyı düzenledikleri salonun ise eski halinde olmasa da Meclis-i Mebusan’ın Misak-ı Millî’yi kabul ettiÄŸi salon olduÄŸunu söyledi.
Misak-ı Millî'nin kabulünün Millî Mücadele tarihimiz açısından son derecede önemli olmasına raÄŸmen mahiyeti ve tarihi önemi üzerinde hakkıyla durulmadığını belirten Prof. Dr. Åentop, “Oysa Misak-ı Millî; milletimizin haklı mücadelesinin gerekçelerini ve yöntemini açıkça ortaya koyduÄŸu, tüm dünyaya ve özellikle iÅŸgalci emperyal güçlere karşı ilan ettiÄŸi bir istiklal bildirisidir. Ãœlkemizin istiklal ve istikbalinin kuruluÅŸunun resmî belgesidir. Milletin egemenliÄŸini ÅŸahsında cisimleÅŸtiren Meclis tarafından alınmış bir karar olması sebebiyle de meÅŸruiyeti tartışmasızdır, benzersizdir†dedi.
“Misak-ı Millî, Ezilenler CoÄŸrafyasında Özgürlük ve Bağımsızlık AteÅŸinin Yanmasını SaÄŸlamıştırâ€
Prof. Dr. Åentop, “Misak-ı Millî ile ortaya konulan gerekçe ve yöntemler, milletin kendi varlığını ve bağımsızlığını koruma konusunda çizdiÄŸi sınırlar, emperyalizmin zulmü altında yaÅŸayan birçok millete örnek olmuÅŸ, Cezayir’den Hindistan’a ezilenler coÄŸrafyasında özgürlük ve bağımsızlık ateÅŸinin yanmasını saÄŸlamıştır. Millî mücadelemizin mazlum milletlere emsal olması, Cezayir, Fas, Tunus, Vietnam, Çin gibi çok deÄŸiÅŸik coÄŸrafyada bulunan ülkelerde hala ders kitaplarında okutulması milletimizin ne kadar büyük bir iÅŸ baÅŸardığını göstermesi bakımından çok kıymetlidir†diye konuÅŸtu.
Fertlerin, toplumların ve devletlerin tarihine ve talihine tesir eden, kılavuzluk eden önemli anlar ve kararlar olduÄŸunu ifade eden Prof. Dr. Åentop, “O anlardan biri, Meclis-i Mebusan'ın 28 Ocak tarihli oturumudur. O kararlardan biri de Misak-ı Millî’dir. İçinde bulunduÄŸumuz bu salonda, Millî Mücadele’nin bir nevi reçetesi olarak Meclis-i Mebusan’ın cesaret ve feraset sahibi milletvekillerinin oy birliÄŸiyle kabul edilmiÅŸtir. Meclisin gizli oturumunda alınan karar, 17 Åubat tarihinde açıklanmıştır. Misak-ı Millî, millî yeminle millî mücadelenin hedefi ve gayesi belirlenmiÅŸtir†dedi.
“Meclis-i Mebusan Ãœyeleri Misak-ı Millî ile Yemin Ettiklerinde Dünya ve Ãœlkemiz Yangın Yeriydiâ€
Prof. Dr. Åentop, “Meclis-i Mebusan üyeleri Misak-ı Millî ile yemin ettiklerinde dünya ve ülkemiz yangın yeriydi. Tarihte kurduÄŸumuz en kudretli devletimiz son demlerini yaşıyordu. Bir tarafta korku, diÄŸer tarafta ümit hakimdi. Yüzlerce yıl kendini en güçlü gören milletimiz istiklalinden ve istikbalinden mahrumiyet tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Birinci Dünya Savaşı sona erdiÄŸinde, dünyada artık hiçbir ÅŸeyin eskisi gibi olmayacağı görülmüştü. Uluslararası düzenin yeniden tanzim edilmesi söz konusuydu. Anadolu'nun iÅŸgal edildiÄŸi yıllarda, yeryüzünde hür ve bağımsız tek bir Müslüman devlet yoktu. Zaten galip devletlerin amacı da buydu. Hedeflerine ulaÅŸabilmek için 1. Dünya Savaşı sonrasında “kazanan haklıdır†kuralını iÅŸlettiler. 20 milyona yakın sivil, 10 milyona yakın askerin hayatını kaybettiÄŸi savaÅŸ sonrasında, galip devletler maÄŸluplar üzerinde keyfi tasarruflarda bulunmaya çalıştılar†ifadelerini kullandı.
Kazandıkları I. Dünya Savaşı ile yıllık bir hesabı toptan görme imkânı yakaladıklarını düşündüklerini belirten Prof. Dr. Åentop, “Bunun ilk adımını da 30 Ekim 'de imzaladığımız Mondros Mütarekesi ile attılar. Bizim ateÅŸkes dediÄŸimiz anlaÅŸmayı, onlar Anadolu'yu hiçbir dirençle karşılaÅŸmadan iÅŸgal etmenin belgesi olarak deÄŸerlendirmek istediler. Amaçlarına ulaÅŸmak için her aracı kullanmayı mubah gördüklerinden, Osmanlı Devleti'ne istedikleri ÅŸartları kabul ettirmek üzere iÅŸgal ve istilayı baskı olarak kullandılar. Bunun için de ateÅŸkes anlaÅŸmasından bir hafta sonra Ä°zmir kıyılarına gemileriyle yanaÅŸtılar. Ä°ki hafta sonra gemilerini Dolmabahçe Sarayı'nın karşısında demirlediler. Devam eden süreçte de akın akın Anadolu'yu istila etmeye baÅŸladılar. Esasında beklenen bir durumdu. Ä°mza edilecek anlaÅŸma ile vatanın iÅŸgal edileceÄŸi öngörülebiliyordu. Meselenin geliÅŸme istikametini hemen fark eden milletimiz de harekete geçti†şeklinde açıklamalarda bulundu.
“Anadolu'da Ä°stiklal ve Hürriyet Mücadelesi Devam Ederken, 18 Ocak 'da Paris Konferansı Toplandıâ€
Bu doÄŸrultuda ilk etapta mahalli kanaat önderlerin, askerlerin, medrese hocalarının, doktorların, sivil yöneticilerin, eÅŸrafın ileri gelenlerinin harekete geçtiÄŸini, sivil direniÅŸ teÅŸkilatlarını onlardan baÅŸkasının kurmasının mümkün olmadığını, dönemin sosyolojisi baÅŸka bir seçenek sunmadığını, ilk teÅŸkilatlanmaya Trakya'da gidildiÄŸini aktaran Prof. Dr. Åentop, şöyle konuÅŸtu: “Mondros Mütarekesi'nden üç gün sonra 2 Kasım 'de Trakya PaÅŸaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Ardından Kars Ä°slam Åurası, Ardahan, Trabzon, Ä°zmir, AlaÅŸehir, Balıkesir, Nazilli, MuÄŸla kongreleri toplandı. Mustafa Kemal PaÅŸa’nın Millî Mücadele’yi baÅŸlatmak için Samsun'a ayak basmasından önce baÅŸlatılan kongreler, devam eden süreçte Erzurum ve Sivas kongrelerinin zeminini hazırladı.â€
Anadolu'da istiklal ve hürriyet mücadelesi devam ederken, 18 Ocak 'da Paris Konferansı’nın toplandığını, bu konferansı ulusal ve uluslararası boyutuyla iyi deÄŸerlendirmek gerektiÄŸini vurgulayan Prof. Dr. Åentop, “Ulusal boyutu bizi ve bizimle yaÅŸayan Rumları, Kürtleri, Arapları, Ermenileri ve Yahudileri ilgilendiriyordu. Uluslararası boyutu bütün dünyayı ilgilendiriyordu. Çünkü Ocak 'ye kadar süren konferansta devletlerin ve milletlerin geleceÄŸi, yeni dünya düzeninin esasları görüşüldü. Bu sebeple Ocak 'dan, Haziran 'a kadar devletlerin ve milletlerin gözü, kulağı Paris'teydi†dedi.
“Millî Mücadele Safhaları Paris Konferansı’yla Paralel Bir Süreci Takip Etmektedirâ€
Misak-ı Millî'yi anlamak için Paris Konferansı ve sonrasında toplanan Londra Konferansı görüşme ve kararlarını bilmek gerektiÄŸinin altını çizen Prof. Dr. Åentop, “Osmanlı Devleti'nin mirasına konmak isteyen Rumlara, Ermenilere, Araplara ve Yahudilere ne istedikleri soruldu. Yunanistan, isteklerini Åubat 'da 10'lar Konseyi'ne sundu, Batı Anadolu, Trakya ve Ege adalarını istediÄŸini, isteklerini de Wilson Prensipleri'ne dayandırdığını, Batı Anadolu ve Trakya'da nüfus çoÄŸunluÄŸuna sahip olduklarını iddia etti†cümlelerini kullandı.
Konferanstan bahsederek sözlerine devam eden Prof. Dr. Åentop, ÅŸunları kaydetti: “Millî Mücadele safhaları Paris Konferansı’yla paralel bir süreci takip etmektedir. Mustafa Kemal PaÅŸa'nın Millî Mücadele’yi baÅŸlatmak üzere Samsun'a gidiÅŸini, Amasya'da yayımlanan genelgeyi, Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarını Paris Konferansı görüşmeleriyle birlikte deÄŸerlendirmek gerekir. 22 Haziran 'da yayımlanan Amasya genelgesindeki “Milletin istiklalini, milletin azim ve kararı kurtaracaktır†sözü, Paris Konferansı’ndan sonuçları itibarıyla lehe bir sonuç çıkmayacağına kanaat getirilmesi sebebiyle söylenmiÅŸtir. 23 Temmuz 'da toplanan Erzurum Kongresi'nde alınan kararlarla Anadolu'yu aralarında pay edenlere mesaj verilmiÅŸtir. “Millî sınırlar içinde bulunan vatan bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz.†“Manda ve himaye kabul olunamaz.†“Hristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilemez.â€
“Yüz Bir Yıl Önce Düşman Donanması Namlularını Bu Binaya ÇevirmiÅŸtiâ€
Açılış programının tamamlanmasının ardından “Bir Asrı Geçen Birikimle Misak-ı Millî'ye Yeniden Bakmak†paneli başladı. MSGSÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Okutmanlığı Koordinatörü ve program moderatörü Prof. Dr. İsmail Türkoğlu, “Yüz bir yıl önce düşman donanması namlularını bu binaya çevirmişti. Henüz İstanbul resmen işgal edilmemişti, 16 Mart’ta işgal edildi. Ancak yüz yirmi bir millet vekili bir kahramanlık örneği göstererek Misak-ı Millî’yi kabul ettiler. Giriş paragrafında ise gösterebilecekleri en son özverinin bu olduğunu söylediler. Türk milletinin bu bağımsızlık bildirisini İstanbul Üniversitesi’nin üç kıymetli hocası bizlere anlatacak†dedi.
Panelin ilk konuşmacısı İÜ Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan, “Mondros Mütakeresi’nden Misak-ı Millî’nin İlan Sürecine†başlıklı konuşmasında bu dönemin anlaşılmasına yönelik birtakım değerlendirmelerde bulunacağını söyledi.
Prof. Dr. Eraslan, “Öncelikle bu süreç bize hem Osmanlı döneminin pozisyonunu hem ordunun pozisyonunu ki bir 10 yıllık savaştan sonra istiklal mücadelesi vermek durumunda kalan bir millet olarak orduyu ele almak gerekecek. Hepsinden önemlisi bu ikisinin dayandığı Türk milletinin Osmanlı toplumunun o süreçteki durumuna dair birtakım tespitler ile ifade etmeye çalışacağım. Halktan başlayacak olursak her şeyin temeli itibarı ile 10 yılık bir savaş döneminin sonunda yeniden bir işgal tehlikesi ile karşı karşıya kalmak bugün anlaşılması zor bir durumdur. Memleketin kurmay subay kadrosu belli bir hareket alanı bulan kesimi harekete geçirmiştir. Biz 19 Mayıs’ta Millî Mücadele’yi başlatırken zannediyorum bir isimlendirme hatası yapıyoruz. Çünkü milletin 30 Ekim’den hemen sonra, doğrudan işgale maruz kalma tehlikesi ile karşılaşan kesimi harekete geçmiştir. Tabi ki dönemin meşrutiyet şartları içerisinde hem devletin hem de milletin mücadelesinde uluslararası şartlara uygunluk bakımından nasıl bir farkındalıkta bulunduklarını da bize gösteriyor†şeklinde konuştu.
“Misak-ı Millî Son Yıllarda Türkiye’nin Gündemine Daha Fazla Gelmeye BaÅŸladıâ€
Prof. Dr. Eraslan’dan sonra sözü “Devrin Uluslararası Gelişmeleri Işığında Misak-ı Millî’nin İlanı†başlıklı konuşmasıyla İÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak aldı. Prof. Dr. Budak, Misak-ı Millî’nin kendi akademik hayatında ikinci önemli konuyu teşkil ettiğini belirterek, “Tabi Misak-ı Millî son yıllarda özelikle ’lardan sonra Türkiye’nin gündemine daha fazla gelmeye başladı I. Körfez Savaşı sonrasında dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Musul’la Kerkük’e girme ihtimalini düşünürken Misak-ı Millî gündeme geldi. 90’lı yıllar bu şekilde tartışıldı. O yıllarda Misak-ı Millî içeriği doğru bilinmemekle beraber Musul-Kerkük’ün neresi olduğunu bilmeyen okumuş insanlara rastladık. Misak-ı Millî konusu yılındaki Irak teskeresi döneminde de gündeme geldi ve kamuoyunda Musul-Kerkük bağlamında tartışıldı. O süreçte sıklıkla telaffuz edilmeye başlandı. Üçüncü olay ’ten sonra özellikle Türkiye’nin kendi güvenliği açısından beka problemi olarak gördüğü Suriye ve Fırat Kalkanı Harekatları’ndan başlamak üzere bu süreçte daha çok tekrar edildi†dedi.
Prof. Dr. Budak, ÅŸunları söyledi: “Bugün birçok insana sorsanız Misak-ı Millî nedir? Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını anlayacaktır. Oysa orijinal Misak-ı Millî sınırları, Misak-ı Millî beyannamesinde açık bir sınır tanımlaması bulunmaktadır. Ancak bunun için baÅŸta Mustafa Kemal PaÅŸa olmak üzere, o dönem yapılmış konuÅŸmalara bakmak ve sınırları belirlemek gerekir.â€
“Millî Mücadele’nin Siyasal Programını Belirleyen Bir Özgürlük Bildirgesi: Misak-ı Millîâ€
Panelin son konuÅŸmacısı Ä°Ãœ Siyaset ve Uluslararası Ä°liÅŸkiler AraÅŸtırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Namık Sinan Turan, “Millî Mücadele’nin Siyasal Programını Belirleyen Bir Özgürlük Bildirgesi: Misak-ı Millî†baÅŸlıklı konuÅŸmasını gerçekleÅŸtirdi. Prof. Dr. Turan, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun son temsilcisi olan ilk parlamentosunun burada gerçekleÅŸmiÅŸ olması dolayısıyla çok heyecanlı olduÄŸunu dile getirdi ve ÅŸu açıklamalarda bulundu: “Burada ilk meclis toplandığında dünyada ciddi bir ÅŸaÅŸkınlık yarattı. Çünkü Avrupa toplumlarının gözünde doÄŸu despotizmiyle özdeÅŸtirilmiÅŸ bir imparatorluk, demokratik kurumlar iÅŸleterek anayasal meÅŸruti bir sisteme geçiÅŸ yapıyordu. Bu, onlar için çok iddialı bir ÅŸeydi.â€
Konuşmasında Osmanlı İmparatorluğu ve genç Cumhuriyeti de anlayabilmek açısından bakılması gerekenlere de değinen Prof. Dr. Turan, “Aslında krizlerin Osmanlı’nın son yüzyılında anayasal düzene geçildikten sonra, anayasanın tatilini ve parlamentonun feshine giden süreci üretmesine rağmen Millî Mücadele’nin önemi ve özgünlüğü bu ulusal direniş hareketinin ve mücadelenin anayasal kurumlarla ve nizami bir orduyla yürütülmüş olmasıdır. Bu çok önemli ve çok değerli bir özelliğidir. Türk devrimini de çok özgün kılan önemli kılan bir hususiyettir†dedi.
Haber: Elif TAÅÇI
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü​