modern sanat akımları slayt / DÜNYA RESİM TARİHİ VE ÇAĞDAŞ SANAT AKIMLARI

Modern Sanat Akımları Slayt

modern sanat akımları slayt

[1]

Modern Sanat Akımları veFotoğrafözgür yaren

[2]

Modern Sanat Akımları veFotoğrafözgür yaren

[3]

Modern Sanat Akımları» 1880’ler» Tonalizm, Sembolizm, Post-empresyonizm (geç izlenimcilik), Neo-empresyonizm (yeni izlenimcilik)» 1890’lar : Ekspresyonizm (dışavurumculuk), Fauvism» 1900’ler : Art nouveau, Die Brücke, Kübizm, Fütürizm» 1910’lar : Süprematizm, Dada, Bauhaus» 1920’ler: Konstrüktivizm, Art deco, de Stijl, Sürrealizm» 1930’lar : Abstraction-Creation, Sosyalist realizm» 1940’lar: Soyut dışavurumculuk, Art brut vb. » 1950’ler: Neo-dada, Pop-art, Durumculuk» 1960’lar: Op art, Fluxus, Minimalizm, Kavramsal sanat, Fotogerçekçilik vb.

[4]

FütürizmEkspresyonizmKonstrüktivizmDadaizmSürrealizm

[5]

FotogramOptik bozulmalarSolarizasyonKolajFotomontajNetsizlikHareketli görüntüBindirmeSoyut ürünlerMan Ray

[6]

Futurizm ve FotografGeçmişin reddi dinamizm, hız ve makineleşmedevinim “gelecekçilik” 1909 yılında Paris’te Marinetti tarafındanFigaro gazetesinde yayınlanan manifesto ile doğmuştur.

[7]

Giacomo Balla “Kuyruğunu Sallayan Bir Köpeğin Dinamizmi” (1912)

[10]

Futurizm ve FotografBragaglia1910’larfotodinamismo“Fotodinamizm”

[13]

Ekspresyonizm ve Fotograf

[14]

Ernst Ludwig Kirchner Self-Portrait as a Soldier1915

[16]

Edward Munch, Çığlık (1895)

[17]

Ekspresyonistler için güzellik ve incelikle uzaktan yakından ilişkisi olan her şeyden sakınmak ve kendini beğenmiş “burjuvaziyi” şaşkına çevirmek, neredeyse bir namus meselesi olmuştu. (Gombrich, 2007: 567-568). Wols

[18]

Konstrüktivizm ve Fotograf

[23]

Dadaizm'The Art CriticRaoul Hausmann1919-1920.

[26]

Otto Dix - The War Cripples 1920

[27]

Dadaizm Marcel Duchamp

[28]

Dadaizm Max ErnstThe Chinese Nightingale (1920)

[29]

Salvador Dali, en tanınmış sürrealist ressam Sürrealizm

[30]

Salvador Dali, en tanınmış sürrealist ressam Sürrealizm

[31]

Bellmer, “La Poupee” (Bebek, 1936) Sürrealizm

[32]

Man RayLe Violon d’Ingres

[34]

Çok yönlü bir sanatçı olan Man Ray’in, fotoğraftan resme, heykelden sinemaya neredeyse ürün vermediği alan kalmamıştır.İlk sanatsal ürünlerini resim alanında veren Man Ray’in portrelerinde, 1910 yılında Galeri 291’de tanıştığı Alfred Stieglitz’in izleri görülür. Bu dönem çalışmalarını Henry Matisse, Paul Cezanne, Pablo Picasso gibi ressamların da eserlerinin sergilendiği Galeri 291’de sergilemiştir.İlk kişisel resim sergisini 1915 yılında açan Ray, aynı yıl Dadaizmin en önemli isimlerinden Marcel Duchamp ile tanışır ve Duchamp onu montaj ve kolaj konusunda destekler. Bu dönem, ilk değişimler resimlerinde görülür. Önce soyut resme, daha sonra da gerçek nesneleri de kullanarak soyut tasarımlara yönelir. Fotoğrafa da aynı yıllarda, resim ve tasarımlarının reprodüksiyonlarını yapmak için başlar, daha sonra fotoğrafı başlı başın bir anlatım aracı olarak kullanır. Ray, 1921’de Paris’e taşınır ve hayatını profesyonel moda ve portre fotoğrafçılığından kazanmaya başlar. Ama bu arada daha yaratıcı işlerin de peşine düşmüştür. İki savaş arası dönemde, en ünlü fotoğrafçılar arasına girer. Tristan Tzara, Andre Breton, Paul Eluard, Max Ernst, Aragon ile dostluklar kuran Ray, onların toplantılarına katılır. Ray bu dönem, kendi entelektüel çevresinin portrelerini çeker. Portresini çektiği sanatçılar arasında Breton, Joyce, Eliot, Schoenberg, Matisse, Ernst, Artaud, Stein, Brancusi ve Hemingway vardır. Man Ray (1890 - 1976)

[35]

Kübist, dadaist ve sürrealist sanat akımlarına dahil olan Ray, fotoğrafa yeni teknikler kazandırmıştır. Rayogram ve solarizasyon fotoğraf sanatındaki yenilikleridir. Rayogram, fotoğraf kağıdının üzerine nesnelerin yerleştirilip kağıdın ışıklandırılmasına ve daha sonra geliştirilmesi aşamasında tekrar başka bir kağıda aktarılmasına dayanan bir işlemdir. Solarizasyon ise filmin geliştirilme aşamasında ışıklandırılmasına dayanır, bu yöntem, negatifin yanlışlıkla ışık alması sonucunda bulunmuştur. Man Ray’in kareleri gerçek ile hayalin birleştiği karelerdir, bunun için onlara \rüyaların fotoğrafları\ ismini vermiştir. Man Ray (1890 - 1976)

[44]

Özellikle dışbükey aynalar yardımıyla gerçekleştirdiği çekimlerdeki deformasyonlar sürrealist etkiler taşır. Andre Kertesz dünyanın en önemli fotoğrafçıları arasında sayılır. Yetmiş yılı aşkın fotoğraf kariyeri boyunca özellikle küçük formatlı kameralar kullanarak, iddiasız bir üslupla günlük yaşama ilişkin fotoğraflar çekmiştir. 18 yaşındayken kendi gündelik yaşamının görsel kaydını tutma merakının doğurduğu biçimsel üslubunu sonraki yıllara da taşımıştır. Budapeşte’de doğan Kertesz, 1912 yılında Paris’e yerleşmiş ve fotoğrafçılığa burada başlamıştır. Küçük formatlı bir 35mm. Leica kullanarak serbest fotoğrafçı olarak çalışmaya başlayan Kertesz, Picasso, Calder, Mondrian ve “Paris elit grubunun” diğer sanatçılarından etkilenerek, bükümlü aynalar aracılığıyla elde ettiği bir dizi ‘biçimi bozulmuş’ nü fotoğrafla çalışmaya başlamıştır. 1937 yılında fotoğraflarını satabilme umuduyla New York’a giden Kertesz benzersiz “bakış noktası” perspektifiyle bir usta olarak kabul görmüş, patlak veren II. D.S.’nın da nedeniyle yaşamının geri kalan kısmını New York’da geçirmiştir. Emsalleri, eleştirmenler ve küratörler tarafından 1930’ların sonlarından itibaren kendisine yakıştırılan usta sıfatı ve sanat dünyasında kazandığı itibar 40’lı ve 50’li yıllar boyunca, Amerika’da yaptığı ticari işler nedeniyle zarar görmüştür. Özellikle 1937 -1949 yılları arasında Look, Harper’s Bazaar, Vogue, Town and Country gibi magazinlerde moda fotoğrafçılığı yapmıştır. Ancak 1962’de Conde Nast Yayıneviyle yaptığı sözleşmeyi bitirip yeniden kişisel yaratıcı fotoğraflar çekmeye ve yaptığı sanatsal çalışmaları sergilemeye girişince bu haklı itibarı tekrar kazanmıştır. Andre Kertesz (1884-1985)

[45]

Yazar John Szarkowski Kertesz'in fotoğrafları hakkında \...biçimsel buluşların muhteşem ve orijinal niteliğinin yanında Kertesz’in çalışmalarının daha zor anlaşılabilen ancak kuşkusuz daha az önemli olmayan bir yönü de vardır. Bu da sanatçının yaşamın sevimliliğinden ve dünyanın güzelliğinden aldığı özgür ve çocuksu haz duygusudur. Kertesz, belki tüm diğer fotoğrafçılardan daha çok, küçük kameranın özel estetiğinin farkına varmış ve bunu kullanmıştır. Analitik fotoğraflarla çok ilgilenmemiş, daha çok eliptik görüşün ortaya çıkarılmasının peşine düşmüş, beklenmedik detayların, geçici anların fotoğrafını çekmiştir. Daha çok üst açıyla çektiği fotoğrafları yatay olarak ortadan ikiye bölen ufuk çizgisinin üstünde daha sakin, tenha bir alan bırakırken, altında, örümcek ağındaki sinekler gibi insanları yakalamış, küçük figürler halinde onlara yer vermiştir. Kertesz, epik değil, lirik doğrunun peşindedir. Portrelerden still-life fotoğraflara, bükeyli aynalar kullanarak çektiği bozulmuş nü fotoğraflardan foto röportajlara birçok farklı tarz ve yöntem deneyen Kertesz dünya fotoğrafçılığının biçimlenmesinde etkili olmuş, özellikle Fransa’da Henri Cartier Bresson, Robert Capa ve Brassai gibi fotoğrafçıların üsluplarının oluşmasında rol oynamıştır. Bresson, ustası Kertesz için “Yaptığımız herşeyi, o çok daha önce yapmıştı” diyerek Kertesz’e hakkını teslim eder. Andre Kertesz (1884-1985)

[46]

Bill Brandt (1904-1983)

[60]

Chicago doğumlu Amerikalı fotoğrafçı Edward Weston, günümüzde en yalın modern fotoğrafçılardan biri olarak görülmektedir. Tam anlamıyla kendini sanatına adaması -standartları ile uzlaşmayı reddetmesi, basit yaşam tarzı, güzel sanat fotoğraflarının ressamı olarak sıra dışı yetenekleri, kompozisyonları üzerinde tam anlamıyla biçimsel bir kontrol sağlamış olması- onu zamanın en dikkat çeken fotoğrafçılarından biri yapmaya yetmiştir. Çağdaşları olan fotoğrafçı yazar ve ressamlar tarafından hayran olunan bir fotoğrafçıdır. Ayrıca Weston, ardından gelen kuşakları da etkilemiştir. Pek çok fotoğrafçı onun yakın plan çekim, neredeyse mekanından soyutlanmış kayaların ve ağaçların fotoğraflarını, kum tepeleri üzerinde kadın nü fotoğraflarının benzerlerini üretmişlerdir.Buna karşın Weston’ın fotoğrafları, umulduğunun aksine genel kamunun beğeni sınırının dışında kalmıştır. Bunun altında yatan sebep olarak, basit ve yalın anlatımına rağmen Weston’un, nesnenin popüler ve pitoresk görüntülerinden sakınması görülebilir.Aynı zamanda Weston, Georgia O’Keeffe, Arthur G.Dove gibi erken dönem modern sanatçıları ile karşılaştırıldığında, ressam olmaktan çok fotoğrafçı olmakla engellenmiştir. Uzun bir süre Alfred Stieglitz’in arkasında ve ondan etkilenen çalışmalar gerçekleştirmesi, özellikle erken dönemleri için kayıp olarak görülmektedir. Buna örnek olarak Weston’ın, çok uzun süre fotoğraf sanatının içinde olmasına rağmen, New York sanat çevresine kendini kabul ettirmesi 1946 yılında Modern Sanatlar Müzesinde açtığı retrospektif sergisi ile gerçekleşmiştir. Weston’ın yapıtlarının yüzyılın en önemli Amerikan modern sanatçılarından biri olarak kabulu de henüz gerçekleşen bir süreçtir. Edward Weston (1886-1958)

[61]

Weston’un fotoğraflarının genel olarak metaforik yapıları nedeniyle şiirsel izler taşıdığı söylenebilir. Ansel Adams bunu şöyle açıklıyor: “Weston, şu an dünya üzerinde varolan az sayıda yaratıcı fotoğrafçıdan biridir. Doğanın gizli güçlerini ve maddenin biçimlerini yeniden canlandırır. Bu işi de dünyanın kökten birliğinin dokunaklılığı içinde yapar. Onun fotoğrafları insanın ruhun mükemmelliğini keşfetmek üzere iç dünyasına yaptığı yolculuktur.”Weston’un en çok bilinen ve ona özgü kabul edilen çalışmaları 1920 ve 1930 yıllarında gerçekleştirdiği arketipik (numunesel) modern çalışmalarıdır. Bu çalışmaları kendi deyimiyle; Point Lobos adı verilen bölgeye ait kaya paraçaları ve selvi ağaçları fotoğraflarında ile deniz kabuğu fotoğraflarında görebiliriz. Ancak Weston’ın çalışmaları, onun artık imzası haline bu tarzın ötesinde de izler taşımaktadır. Weston’ın çalışmalarının kıyasla daha az bilinen portre ve nü örnekleri bu izleri tanımlamaktadır. Weston’ın nü fotoğrafları ve portreleri de, tıpkı kaya fotoğraflarında olduğu gibi ince bir biçimciliğin, iyi düşünülmüş kompozisyonların izlerini taşımaktadır....Weston 1922 yılında Stieglitz, Strand gibi resimsel fotoğrafçılarla tanışmış, bu tanışma tam da onların doğrudan fotoğraf anlayışına yöneldiği döneme denk gelmiştir. 1923 yılında Weston Meksika’ya taşınmış, doğrudan fotoğraf anlayışıyla burada ilk ciddi çalışmalarını yapmıştır. Bu dönemde yanında Tina Modotti hem ona modellik yapmış hem de çalışmalarında onu asiste etmiştir. Hatta Meksika Rönesansı’nın önemli isimleriyle tanışma fırsatı bulmuştur. Bunlar, her zamanki gibi Riviera, Orozco ve Siqueros’dur.1924 yılında Weston, tamamen ‘softfokus tekniğini’ terk etmiştir. Daha sonra imzası haline gelecek olan ‘natural’ (doğal) biçim yakın plan çekimlere, nü’lere ve manzara fotoğraflarına yönelmiştir. Meksika’da yürüttüğü çalışmaların yanı sıra aralıklarla Carmel California (ki burası; doğal kayalık yapısıyla tam da Weston’a uygun bir bölgedir) çekimler yapmıştır.Weston’un en önemli girişimlerinden biri de; 1932 yılında F64 Topluluğunu kurmaktır. Topluluğun kuruluş manifestosunda F64 ile kastedilenin; sınırsız alan derinliği, dolayısıyla hiçbir optik müdahaleye yer olmayan fotoğrafın biçimselliği olduğu söylenmektedir. Bu Weston’un softfokus’dan müdahalesiz ve dolaysız fotoğrafa yönelişinin elle tutulur en belirgin örneğidir. Edward Weston (1886-1958)

[62]

Amerikalı fotoğrafçı Penn, tasarım eğitimi aldıktan sonra fotoğraf kariyerine Vogue Dergisi’nde başlamıştır. Önceleri kapak illistürasyonları yapan Penn, daha sonra kapak fotoğrafı çekmiştir. Penn, hayli stilize ve zorlayıcı moda fotoğrafı stilini geliştirmiştir. Savaş sonrası dönemin şık ve göz kamaştırıcı kadın kavramını yansıttığı fotoğraflarıyla tanınmaya başlamıştır. Objelerini basit, dikişsiz, gri ya da beyaz fon önünde çeken ilk fotoğrafçılardan biridir ve bu sadeliği diğer fotoğrafçılara göre daha etkili kullanmıştır. Penn, portre çekimleri için kendisine bir fon inşa etmiştir. Bu beyaz fon iki parçadan oluşmaktadır ve bir yerde birleşip bir köşe oluşturmaktadır. Birçok fotoğrafında objeleri köşeye sıkışmış gibi görünmektedir. Bu teknikle portrelerini çektiği insanlar arasında Martha Graham, Marcel Duchamp ve Georgia O’Keeffe, W.H. Auden, Igor Stravinsky ve Marlene Dietrich vardır. 1953 yılında kendi ticari stüdyosunu kuran Penn, bunun hemen ardından dünyanın en etkileyici ve ünlü reklam fotoğrafçısı olmuştur. Penn, kontrol altında olabilen stüdyo koşullarında çalışmayı tercih etmiştir. Yeni Gine yerlileri, Kuzey Afrika göçmenleri ya da Perulu Kızılderililer’i fotoğraflarken bile ışığı ve kompozisyonu kontrol edebilmek adına kendi yarattığı taşınabilir stüdyosunu da yanında götürmüştür. Netlik, kompozisyon, objelerin ve insanların dikkatli düzenlenmesi, biçim ve ışığın kullanımı Penn’in işlerini tanımlar. Penn, still life fotoğraflar da çekmiştir ve objeleri olağandışı bir şekilde düzenlemiştir ve muhteşem detaylar ve netlik fotoğraflarında göze çarpmaktadır. Çalışmaları, Metropolitan Museum of Art’ ve Washington DC’deki National Gallery of Art gibi önemli müzelerde sergilenmiştir. Irving Penn (1917-2009)

[63]

Kübist, dadaist ve sürrealist sanat akımlarına dahil olan Ray, fotoğrafa yeni teknikler kazandırmıştır. Rayogram ve solarizasyon fotoğraf sanatındaki yenilikleridir. Rayogram, fotoğraf kağıdının üzerine nesnelerin yerleştirilip kağıdın ışıklandırılmasına ve daha sonra geliştirilmesi aşamasında tekrar başka bir kağıda aktarılmasına dayanan bir işlemdir.Edward Weston (1886-1958) Solarizasyon ise filmin geliştirilme aşamasında ışıklandırılmasına dayanır, bu yöntem, negatifin yanlışlıkla ışık alması sonucunda bulunmuştur. Man Ray’in kareleri gerçek ile hayalin birleştiği karelerdir, bunun için onlara \rüyaların fotoğrafları\ ismini vermiştir. Irving Penn (1917-2009) Nazi işgalinden önce 1940 yılında Paris’ten ayrılır ve Hollywood’a yerleşir. Burada kendi sanatsal çalışmalarına devam ederken bir yandan eğitim de vermiştir. Man Ray 1951 yılında tekrar Fransa'ya döner. Üretim sürecinin yavaşladığı, sunum sürecinin hızlandığı bir dönemde dadaist ve gerçeküstü akımın öncüleri ile beraber birbiri ardına sergilere katılır. Albümleri piyasaya çıkar ve sayısız onur ödülü alır. 1976'da Paris'te ölür. Man Ray’in çalışmaları, birlikte çalıştığı ve onun asistanlığını yapmış olan Bill Brandt ve Berenice Abbott başta olmak üzere multi-media teknikleriyle çalışan tüm fotoğrafçılar üzerinde etkili olmuştur. Edward Weston (1886-1958)

[64]

Zamanın en önemli fotoğrafçılarından biri olarak Bresson, fotoğrafı snap shot (şip şak) fotoğraftan disipliner sanat seviyesine taşımıştır. Kendi kavramlaştırması olan “mutlak anı (decisive moment)” yakalamadaki başarısı, alçak gönüllü çalışma yöntemleri, tasarım için keskin gözü onu da çağdaş fotoğrafçılar arasında efsanevi bir figür seviyesine taşımıştır.Çalışmaları sıklıkla ardılları tarafından esin kaynağı olarak benimsenmiştir. Çalışmaları ve foto-röportajları dünyanın en önemli dergilerinde otuz yıl boyunca aralıksız yayınlanmıştır. Fotoğrafları A.B.D.’de ve Avrupa’daki en önemli sanat galerilerinde sergilenmiştir (Decisive Moment isimli sergisi Louvre Müzesinde açılan ilk fotoğraf sergisidir). Bresson ayrıca Magnum Ajansının dört kurucusundan biri olarak da fotoğraf tarihinde önemli bir yere sahiptir. Henri-Cartier Bresson (1908-2004) Fotoğrafın yanı sıra resimle de ilgilenen Bresson, resim çalışmaları sırasında etkilendiği Kübizm anlayışını fotoğraflarına da taşımıştır. Bresson’un etkilendiği şekliyle Kübizm 1908-1912 yılları arasında Pablo Picasso ve Georges Braque ortak çalışması sonucu ortaya çıkan, onlara göre kökenleri Paul Cezanne’nin çalışmalarına kadar uzanan, kısa ömürlü ve geniş ölçekli olmayan ancak 20.yy modern sanatını yaratıcı deneyimlerini kökten etkileyen bir akımdır. Kübizm temel olgusu, nesnelerin özünün, sadece eş zamanlı olarak çoklu bakış açılarını göstererek yakalanabileceğidir. Bresson bu anlayışı fotoğraflarına ağırlıklı olarak geometrik şekillerle ve diğer formel yapılarla yansıtmıştır.

[65]

Bresson, 1930'lu yıllardan itibaren kullandığı Leica marka kamerasıyla özdeşleşmiştir. Bu tarihlerden 70'lerin başına kadar kendi değişiyle sokakları gezerek insanların yaşam edimlerini fotoğraflar. Bir süre sonra Leica makinesinin ona sağladığı kolaylıklar ile birlikte, medyumu üzerindeki hakimiyetini sağlar. Bu dönemde insan gözüne en yakın açı olan 50 mm. Odak uzunluklu objektifi kullanmaya başlar. Fotoğraf yaşamını sona erdirdiği 1970’li yıllara kadar sıklıkla aynı objektifi kullanarak fotoğraflar üretir.2. Dünya savaşının patlak vermesiyle birlikte Fransız Direniş hareketine katılır. Savaş sırasında Almanlara esir düşer ancak üçüncü denemesinde kaçmayı başarır. Savaşın sonuna kadar yer altında saklanmak ve direniş mücadelesini sürdürmek zorunda kalır. Savaşın sonunda sekteye uğrayan fotoğrafçılık deneyimi, 1947 yılında Magnum Ajansının kuruluşunda etkin rol oynamasıyla ve ajans için doğu Avrupa, Hindistan, Rusya ve Çin de gerçekleştirdiği foto-röportajlarla yeniden canlanır. 1952 yılında “The Decisive Moment” adlı 400 baskıdan oluşan sergi kariyerinde ulaştığı en yüksek nokta olarak görülebilir. Bresson 70’lerle birlikte fotoğraf çalışmalarını arka plana iterek, gençliğinden bu yana tutkusu olan resim çalışmalarına yönelmiştir. Bir fotoğrafçı ve gazeteci olarak Bresson, oluşturduğu görüntülerde, gördüğü şey hakkında, ne düşündüğün ve ne hissettiğini keskin bir biçimde ifade etme ihtiyacı duymuştur. Bu yüzden fotoğrafları sıklıkla inceliklidir ve kolay anlaşılırdır, nadiren karmaşıktır. Basın fotoğrafçılığına derin bir saygısı vardır ve hikayelerini tek bir etkileyici fotoğrafta anlatma eğilimindedir. İnsanın gerçekleri ve olgularla ilgili foto-muhabirlik deneyimi, onun haber ve tarih duyumundan, fotoğrafın toplumsal rolü ile ilgili yaklaşımından beslenmektedir. Henri-Cartier Bresson (1908-2004)

[66]

Bresson’un portre yaklaşımı da onu çağdaşlarından ayıran bir inceliğe sahiptir. Doğal ışık kullanarak, fotoğrafladığı kişi ile ilgili referanslara ulaşabileceğimiz mekansal portre anlayışından faydalanarak bu inceliği gözler önüne serer. Bresson fotoğraf çekme deneyimi için Mutlak An kavramını tanımlamıştır. Ona göre mutlak an saniyeden çok kısa bir süre içerisindeki, en doğru çerçeve, kompozisyon ile ulaşabileceğimiz, bize fotoğraflanan olayın ya da insanın özünü anlatan zamandır. Bu anın Şipşak fotoğraftan ayrıldığı nokta ise insan davranışlarını ve duygularını yansıtmasındaki ayrıntıda gizlidir. Bresson “Mutlak An” adlı makalesinde “Fotoğrafda, en küçük şey bile, büyük bir özne haline dönüşeblir” sözüyle bu süreci özetlemektedir. Bresson`a göre objektif mutlak an`da açılıp kapandıysa, fotoğrafınızda içgüdüsel olarak geometrik bir düzen oluşturduğunuzu görür, bu düzen olmadan fotoğrafınızın hem şekilsiz hem de cansız kalacağını fark edersiniz. Bresson aynı zamanda bir fotoğrafın baskı sırasında kesilmesine (crop) tamamen kaşıdır. Ona göre, eğer bir fotoğrafı kesmeye ya da kırpmaya başladıysanız, oranların geometrik açıdan doğru olan karşılıklı etkileşimini öldürüyoruz demektir. Kısaca ona göre her şey Mutlak An`da belirlenir ve ardından gelen müdahaleler fotoğrafın özüne zarar vermekten öte herhangi bir işe yaramazlar. Henri-Cartier Bresson (1908-2004)

MODERN BATI SANATI T.C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GÖRSEL KÜLTÜR ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERS: AVRUPA’NIN GÖRSEL BELLEĞİ II KONU: MODERN BATI SANATI HAZIRLAYAN: LEUTRİM SHPEJTİ DANIŞMAN: DOÇ. DR. ABDURRAHMAN DEVECİ EDİRNE 2020 GİRİŞ Sahip olduğu materyaller ne kadar kısıtlı olursa olsun tarih süresincehiçbir topluluk sanattan yoksun kalmamıştır. Fakat vakit ve mekanlarda değişen sosyal ve kültürel koşullara bağlı olarak sanatın almış olduğu biçimler çeşitlilik gösterir (Farthing,2014;8). Gombrich’e göre; mağra duvarlarına renkli topraklarla kabaca bison resimleri meydana getiren ilk insanlardan günümüzde duvarlara tuvallere resimler icra eden insanlara kadar geniş bir yelpazede yapılan birçok faaliyet vardır (Gombrich,2007;15). Her devrin kendi tavrı, bakışı ve duruşu vardır. Dünya sürekli bir değişimin içindeyken sanatın bir noktada durması mümkün değildir. Sanat bireyin düşünsel ve sanatla alakalı gelişmeyi beraber ilerlemiştir. Birçok sanat akımı konu olarak süratli endüstrileşmeye hızlanan kentleşme ve kent insanın yaşadığı sorunlarından beslenmiştir. Geleneği tümden reddeden sanatçı, Kübizm, Konstrüktivizm, Dadaizm, Sürrealizm ve Soyut ekspresyonizm şeklinde farklı yönelişler plastik sanatlarda yeni arayışlara girmiştir. ilk başlarda Kübizimle, tuvale giren yabancı malzemelerin zamanla yüzeyden kopması, özgürleşmesi, sanat nesnesi kavramında, ebat ve malzemenin yenilenmesine örnektir. Yeniliğin arayışıtüm akımlarda, sanattaki alışılmış sınırları değiştirmeyi amaçlar. Sanatçıları akımların arasında bir araya toplamak mevzusunda kuşkucu olmak için nedenlerimizin olması benzer biçimde aynı halde tarihsel dönemlerin özellikleri konusundaki genellemeler de bir sorundur (Lynton,1991,115). Sanatsal arayışlardan Emprosyonizm Eksprosyonizm, Fovizm, Kübizm, Dadaizm, Sürrealizm gibi akımların parametreleri, doğdukları yıllardan çok öteye gitmediyse de sonrasında gelen akımları etkilemiştir. 1.MODERN BATI SANAT AKIMLARINDAN ÖRNEKLEMLER 1.1. DIŞA VURUMCULUK (EKSPRESYONİZM) Ekspresyonizm de kişinin psikolojik durumu bir anlatım biçimidir. Tabiat ikinci plandadır. Sanatçılar, kendilerini boğan, ezen ızdırap ve imkânsızlıklara, isyanlarını, renklerle ve biçimlerle anlatmışlardır. Eserlerinde, hanım vücutlarını çirkinleştirerek; portreleri ve ifadeleri korkunç, iğrenç ya da karnaval maskeleri benzer biçimde yapmışlardır. Çizgileri ve kullandıkları renkler fovist ressamlar benzer biçimde cesurdur.Van Gogh’un fırçası ve renkleriyle, peyzaj ve ayçiçekleri Ekspresyonizmin ilk örneklerini oluşturmuştur. Aynı dönemlerde, Edward Munch ise, korku, sevgi, nefret gibi duygularını yansıtmıştır tuvallerine. Figürlerin çirkinleştirilmesi ve bozulması ise bu tarzın bir gereğidir (Elmas, 2005, 287). Van Gogh, Modigliani, M.Beckmann, O.Kokoshka, Munch, Kırchner, Nolde, Rouault, bu akımın öncülerindendir. Edvard Munch 1892-95 yılları başta Berlin’de, daha sonra da 1896-97’de Paris’te yaşadı ve 1910’da Norveç’e yerleşene kadar Avrupa’da dolaşmaya devam etti. Edvard Munch’un resim serilerindeki başarılarının özünde sevgi ve ölüm yatmaktadır.  Asıl çekirdeği 1893’de sergilenmiş altı tablo oluşturmaktadır. Bu seri 1902 tarihinde sergilenene dek 22 esere çıktı. Munch, bu resimleri devamlı olarak yeniden düzenledi ve bunlardan birisi satıldığında, onun başka bir versiyonunu yapardı. Bu nedenle birçok durumda aynı görüntüye dayanan birkaç versiyon ve baskı vardır. Friz çizimleri kişisel deneyime derinlemesine bakmasına rağmen, temaları evrenseldir: Bu, muayyen adam ya da hanımefendiler değil, genel olarak erkek ve hanım ve tabiat ananın büyük temel güçlerinin insan deneyimi hakkındadır. Sırayla görüldüğünde, aşkın uyanması, çiçek açması ve solması ile örtülü bir anlatı ortaya çıkar, arkasından umutsuzluk ve ölüm gelir. Edvard Munch Edvard Munch - Çığlık Tarih: 1893, Orijinal Boyut: 91x 73,5 cm, Yer: National Museum of Art - Oslo Edvard Munch çığlık tablosu Munch’un en meşhur eseri olan Çığlık’ta da aynı türde bir dramatik görüş açısı kullanılmıştır. Munch’un “tabiat boyunca çığlık” hissettiği ve duyduğu bir sanrı deneyiminden esinlenmiştir ve aynı anda hem bir ceset bununla birlikte bir sperm yahut fetüsü andıran, çevre çizgileri kan kırmızısı gökte türbülanslı hatlarda yankılanan ürkü halindeki bir yaratığı betimlemektedir. Bu resimdeki kaygı kozmik bir düzeye yükseltilir, sonuçta ölüm hakkında sanrılar ve varoluşçuluğun merkezi olan anlam boşluğu ile ilgilidir. (Çığlık’ın en eski iki versiyonu 1893’e dayanır; Munch, 1895’te başka bir versiyon oluşturmuştur ve muhtemelen 1910’da dördüncüyü tamamlamıştır). Sanatının ayrıca yaşadığı dönemin şiirleri ve dramasıyla belirgin benzerliği bulunmaktadır ve her ikisinin de portresini çizdiği tiyatro yazarları Henrik Ibsen ve August Strindberg’in emekleri ile entresan karşılaştırmalar yapılabilir. Munch’un aşındırma, kuru nokta, litografi ve gravürlerden oluşan büyük grafik sanatı üretimi 1894’te başladı. Baskıcılığın ona en cazibeli gelen kısmı, mesajını oldukca daha fazla insana iletmesini sağlamasıydı, ama bununla beraber gözlem için heyecan verici fırsatları da bununla beraber getirdi. Hiç şüphe yok ki, herhangi bir grafik ortamdaki resmi eğitim eksikliği onu son aşama yenilikçi tekniklere doğru iten bir unsur oldu. Vincent van Gogh Vincent Van Gogh (1853 – 1890) Hollanda’nın Zundert kasabasında dünyaya gelmiştir. Gençlik yıllarında sanat yapıtları alım satımı icra eden Goupil firmasına girmiş, birkaç sene burada çalıştıktan sonra kendini dine vermiştir. 1879’da misyoner olarak Belçika’da yoksul bir madenci bölgesi olan Borinage’a yerleşmiş, burada madencilere yardım etmiştir. 1880 yılında resim yapmaya başlamıştır. Birçok izlenimci ve art izlenimci ressamdan etkilenen Van Gogh, 1887’de ressam Paul Gauguin ile tanışmıştır. 1888’de Paris’in soğuk kışından bunalan Van Gogh ütopik bir sanat kolonisi kurma hayaliyle Güney Fransa’daki Arles kasabasına yerleşmiş, “Sarı Ev” olarak malum boş eve geçmiş ve bu evi imalathane olarak kullanmaya başlamıştır. Daha sonrasında Gauguin de yanına gelmiş ve birlikte resim çalışmaları yapmaya başlamışlardır. Ancak Van Gogh’un bozulmaya başlamış olan ruh sağlığı bir süre sonrasında aralarının bozulmasına yol açmış ve en sonunda geçirdiği bir kriz esnasında kulağının alt kısmını kesip koparmıştır. Bunu bir gün sonra öğrenen Gauguin, Van Gogh’u terk etmiş ve onunla tekrar görüşmemiştir. Bu olaydan sonra bozulan ruh sağlığının etkisiyle bir süre akıl hastanesine yatmış olan Van Gogh, burada da resimsel anlamda oldukça üretken zamanlar geçirmiştir. 27 Temmuz 1890 tarihinde resim malzemelerini alıp tarlaya yürüyen Van Gogh kendisini göğsünden vurmuş, bigün sonrasında da hayatını yitirmiştir (Eşen, 2015: 113 – 119). Fırtınalı ve olağan dışı bir yaşamı olan Van Gogh sonsuz merak duygusuyla ve sorgulama anlayışıyla uygar fotoğraf geçmişine damga vurmuş bir sanatçıdır. Bu emek harcama Vincent Van Gogh ile uygar resmin ilişkisini irdelemeyi amaçlamaktadır. Van Gogh, üstün duyarlığı ve sezgisel gücüyle tabiat ananın sırlarına erişmek istemiştir. O, mistik duyguları ve coşkuları vesilesiyle gerçekliği resimlerine yansıtma çabasındaydı. Klasik sanata başat olan doğadan öykünme anlayışı onun sezgisel yaşamına uymuyordu. Onun yansıtmak istediği dünya daha derinlerdeydi. Modern resmin yansıtmak istediği gerçeklik kavramı ile Van Gogh’un yansıtmak istediği gerçeklik varlığın hakikatinin yansıtılması bağlamında örtüşmektedir. Van Gogh’un çağdaş resme kattığı şey ise mistik duyarlıktır. (Alpaslan, 2018). Vincent Van Gogh Vincent Van Gogh - Otoportre Tarih: 1889, Bandajlı Kulağı ile Otoportre, 1889, Özel Koleksiyon. Vincent van Gogh’un 1889 yılında yaptığı “Kulağı Sarılı Özportre” adlı yapıtına ilk bakıldığında turuncu ve kırmızı bir zemin üzerinde pipo içen bir portre görülmektedir. Arka plan, altın orana yakın bir biçimde yatay olarak kesilmiştir. Kesilen alanın alt kısmı kiremit rengi, üst kısmı ise turuncudur. Yeşil gözlü figürün kulağının beyaz bir bezle sarılmış olduğu görülmektedir. Figürün kalpağı Prusya mavisi ve grimsi tonlar içermekte, giydiği parka ise yeşil tonlardadır. Resimde yer alan kahverengi ağırlıklı pipo duman yaymaktadır. Tuvaldeki kompozisyon yassı bir espasa sahiptir. Resimde gözlerinde hüzün olan figür Vincent van Gogh’un kendisidir. Tuvaldeki figürün kulağının sarılı olarak betimlenmesi de ressamın kulağını kestikten kısa bir zaman sonra bu resmi yaptığını göstermektedir. Kırmızı ve turuncu zemin önünde duran ressamın giydiği parkanın üstten düğmeyle sıkıca iliklenmiş olması; ressamın buhranlı yaşamındaki korunma gereksinimini simgelemektedir. Ressamın yer yer uzun çizgi biçiminde vurmuş olduğu renkler onun dışavurumlarını ve coşkularını yansıtmasına yardım etmektedir. Resimde aslolan olarak acılarla ve buhranlarla dolu bir dünyada müdafaa yolları arayan ve her şeye rağmen yaşamına geçindiren bir kişi betimlenmektedir. Resimde kendisini betimleyen ressam yaşam ile olan savaşımını göstermeye çalışmaktadır. (Alpaslan, 2018). 1.2.YIRTICILIK (FOVİZİM) (1898-1908) Henri Matisse Fovizm, bazı kaynaklara göre, 1899-1908 yahut 1904-1910 tarihleri içinde yaşanmış, 20. yüzyıl sanatlarının ya da Modernizmin ilk mühim sanat hareketi olarak kabul edilmektedir. Akımın, Vincent van Gogh, Paul Gauguin, Georges Seurat ve Paul Cézanne’ın ve kısmen de Paul Signac’ın sanatından ilham aldığı öngörülmektedir. Avrupa da Ekspresyonizm ortaya çıkınca, “konu” sanat eserinde yeniden önem kazanmaya başlamış ve sanatçılar yeni coşkular peşinde, farklı konu arayışları arasında olmuşlardır. 1893 yılında Gauguin bu amaçla Paris’i terk ederek Tahiti’ye gitmiştir. 1906’da Matisse, Kuzey Afrika çinilerinden, İran halı ve minyatürlerinden etkilenerek sanat yaşamına yeni bir doğrultu vermiştir. İlkellik, içgüdü, naiflik, yaşama sevinci, yaratıcı atılım vb. Deyimler bu dönemde sanat diline girmiştir. Fransız Ekspresyonistleri, konu kanalıyla sanatta başarı elde edemeyeceklerine olan kanaatleri neticesinde, yeni yönelimler sergilemeye başlamışlardır. Paris’in duygusal atmosferine yerleşen yeni bir sanat zevki, sanatçıları mevzuya olan bağımlılıktan ve aşırılığa kaçmaktan kurtarmıştır (İpşiroğlu, 2009: 163) “Ecole des Beaux-Arts”ta, Gustave Moreau’nun öğrencileri olan ve Fransız ressamlardan oluşan bir sanatçı grubu, Paris’in duygusal atmosferine yerleşen yeni ve çılgın renk özellikleri sayesinde “Fovlar” gibi nitelendirilmişlerdir. Henri Matisse, Albert Marquet ve Georges Rouault dahil olmak üzere bu sanatçıların birçoğu, Sembolist bir dili benimsemişlerdi. Edebiyattan ilham almış olduğu düşünceler üzerine yapmış olduğu üretimlerle tanınan Gustave Moreau, birçok yazar ve ressamı etkilemiş ve Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesör olarak çalıştığı dönemlerde birçok genç ressamın öğretmeni olmuştur. İpşiroğlu’na (2009:163) göre, Henri Matisse önderliğinde bir araya gelen bu sanatçılar kendilerini “Fauves” (Vahşiler) diye tanımlıyorlardı. Ele aldıkları konular dikkate alındığında neden bu şekilde bir isim tercih ettiklerini anlamak oldukça güçtür. Natürmort, görünüm vb. Konuların dışına oldukça çıkmadığı görülen sanatçı grubunun, sanat hayatına getirdiği yenilik, anlatımda, özellikle de renk kullanış biçimlerindeki tavırda anlam kazanmaktadır. Renk kullanımlarındaki tavır, sanat çevreleri tarafından çılgınca bir içgüdünün, coşkun ve acımasız ifadesi olarak görülmekteydi. Henri Matisse (1869-1954), Henri-Charles Manguin (1874-1949), Maurice de Vlaminck (1876-1958), Andre Derain (1880-1954), Albert Marquet (1875-1947), Jean Puy (1876-1961) ve Georges Roault’un (1871- 1958) katıldığı bir sergiyi gezen, Fransız sanat eleştirmeni Louis Vauuxcelles’in, “Gil Blas” Dergisi’nde yazdığı bir eleştiride coşku, ölçüsüzlük ve çılgınca renk kullanımlarına öykünerek “Fauves” (Vahşiler, Yırtıcı Hayvanlar) nitelemesinden sonra grup bu şekilde anılmaya başladı. Sanatçılarda bu adı sevmiş olarak benimsemişlerdir (Dempsey, 2007: 66). Matisse, grubun lideri olarak, ışığın ve mekânın tanımlanmasında bir araç olarak yoğun renk kullanımını savunmuştur. Ona göre, sanatçının romantik durumunu ifade aracı olarak saf renk kullanımı oldukca önemlidir. Bu bağlamda Fovizm, Kübizm ve Dışavurumculuğun yanı sıra gelecekteki soyutlama biçimleri açısından önemli bir öncü akım olduğunu kanıtlamıştır. ( Erden, 2016:139) Henri Matisse Henri Matisse – Madam Matissen’in Portresi ( Yeşil Çizgi) Tarih: 1905, Orijinal Boyut: 40 x 32 cm, Yer: Statens Museum for Kunst - Kopenhag 1.3. FÜTÜRİZM Fütürizm, 20. Yüzyılda İtalyan ozan Filippo Tomasso Marinetti tarafından başlatılan bir sanat akımıdır. TDK’ya göre fütürizm kelimesi “gelecekçilik” olarak Türkçeleştirilmiş, daha oldukça edebiyat alanında karşılığını kabul eden bu akım, sonralarda mimarlık, resim ve heykel dallarını da etkilemiştir. Dalgınlığı, durağanlığı reddeden, hareketi önüne koyan Marinetti, ilk etapta “elektrik” veya “dinamizm” gibi isimler düşünse de, sonrasında, bu ilerici akımın ismini “fütürizm” koymakta karar kılmıştır. Bunu yaparken üç önemli karar alır: Dil Fransızca; yer Paris ve yayımcı Le Figaro olmalı. Nitekim 20 Şubat 1909 günü, Le Figaro’da yayımlanan “Fütürizm Manifestosu” ile akım resmen hayata geçer ve Marinetti bütün dünya ile geleceğe ve bugüne dair bakışını paylaşmış olur. ( Erden, 2016:191) Marinetti’nin başlattığı akıma kısa zamanda pek çok sanatçı da katılmıştır. Bunlardan birkaç isim şöyledir: Umberto Boccioni (1882- 1916) Luigi Russolo (1885-1947)   Carlo Cara (1881-1966)   Giacomo Balla (1871-1958) Gino Severini (1883-1966) Mayakovski (1893-1930) Fütürizmin Özellikleri Şiirde vezni, kafiyeyi; sözdizimini sıfatı, zarfı, noktalamayı reddetmişlerdir. Edebiyatta fiil, mastar hâlinde kullanılacaktır; çünkü yalnız mastar hâlindeki fiil, hayatın sürekliliğini duyurabilir. Sıfat kalkacaktır; çünkü bu yolla çıplak kalan isim, asıl rengini koruyabilecektir. Zarf kalkacaktır; çünkü zarf, cümleye tedirgin edici bir ton birliği verir. Resimde eşyayı parçalar. Sebebi, makinelerin bir andan bir başka âna geçişini göstermek içindir.  Hareketi ön plana alır. Durağan bir anı değil, hareketin kendisini resmeder. Bunu yaparken de dans eden bir kadını çizerken, vücut ve bacak hareketlerini boşluk içinde çizer. Gözün görmediği anları göstermeye çalışır. Hıza ve dinamizme verdikleri önemden dolayı genelde uçan nesneleri, makinaları görünür kılan resimler ve mimari öğeler kullanırlar. Umberto Boccioni Filippo Tommaso Marinetti çevresinde toplanan genç sanatçıların lideri konumundaki ressam ve heykeltıraş Umberto Boccioni'nin 1910 yılında kaleme aldığı "Fütürist Resim: Teknik Manifesto"da, genç Fütüristlerin evrensel bir dinamizm içinde tek bir anı resmetmek yerine, dinamik algının kendisinin görsel kılınabilmesinin peşinde oldukları dile getirilmiştir. 1910 senesinde Marinetti ile tanışmasının ardından, 1912’de heykeltıraşlığa da başlamış olan Boccioni’nin en mühim fütürist eseri ‘elastiklik’tir. Ölümüne kadar şair, yazar, heykeltıraş ve ressamları fazlaca etkilemiş olan Boccioni "Empresyonistler muayyen bir ânı vermek için fotoğraf yaparlar ve o âna en yakın sonucu elde etmek için tablonun hayatını tali seviyeye indirgerler. Oysa bizler her bir ânı (zamanı, yeri, şekli, renk tonunu) sentezleriz ve fotoğraf için resim yaparız" diyerek fütürist resmi özetleyecektir. "İnsan Dinamizminin Sentezi" (1913) ve "Boşlukta İlerleyen Süreklilik Biçimleri" (1913) yapıtları, fütürist heykelciliğin başlıca örneklerindendir. Fütürizmin biri olan sanatçısı, resim ve heykel manifestolarının yazarı Umberto Boccioni, Birinci Dünya Savaşı’na ,savaşın bir tür temizlik olduğunu düşündüğünden dahil olmuş ve cenk sırasında yaşamını kaybetmiştir. ( Erden, 2016:195) Umberto Boccioni Umberto Boccioni – Zihnin Haleri I, Veda Tarih: 1911, Orijinal Boyut: 70 x 96 cm, Yer: Museum of Modern Art – New York 1.4.DADAİZM (DADACILIK) Dadaizm Birinci Dünya Savaşı esnasında Zürih ve New York şehirlerinde neredeyse aynı anda çıktı. Dadaizm’in sürrealist (gerçek üstücülük) akımlardan farkı “yıkıcı” olmasıdır. Bir sözlükten rasgele alınan “dada” sözcüğü Fransızca’da “zevk için binilen at” anlamındadır. Dadaizm, geleneksel ahlaki, politik ve güzel duyu inançların savaşla tahrip bulunduğunu duyuru etmiştir. Alışılmışve belirlenmiş disiplinlere karşı tepkili olan Dadaizm, Birinci Dünya savaşından sonra, sosyal çöküntünün bir sonucudur. Dadaistlerin güzel duyu ve sanatın ilkelerini yok sayarak, malzeme ve teknik yönden sınırsız, resimler yaptıkları görülür. Geleneklere karşı sert tutumlarıyla, Sürrealizmin, Pop art ve Kavramsal Sanat’ın ortaya çıkmasına elverişli bir ortam hazırlamıştır. Hugo Ball, Marcel Dumchamp, Kurt Schwitters, Max Ernts, Hans Arp, Francis Picabia, Raoul Hausmann bu akımın mühim sanatçılarıdır. ( Erden, 2016:219) Marcel Duchamp Marcel Duchamp (1887-1968), 20. Yüzyılın en etkileyici sanatçıları içinde sayılmasına rağmen, coğrafyacılar onun çalışmalarına yeterince alaka göstermemişlerdir.(Olsson, 1994, sf. 216, 234). Duchamp’ın ünü, daha fazlaca seri üretilmiş ve sanatçı tarafınca yapılmamış fakat seçilmiş (ve bazen değiştirilmiş) bir nesne olarak “ready-made” fikrine dayanır. Sanatçının halen en fazlaca tanınan ready-made’i, 1917 tarihli ve sanatçının takma bir isimle imzaladığı bayağı bir pisuar olan Çeşme’dir. 1960’lara kadar ready-made’ler aslına bakarsanız tek başlarına veya küçük gruplar halinde sergileniyorlardı. Sadece Duchamp’ın yakın arkadaşları ve sanatıyla ilgilenenler, New York’taki atölyesinde ready-made’leri bir arada görebilmişlerdi. Bu bir aradalık, objelere öznel düzeyde anlam veren bir zemin oluşturmaktaydı. Pek oldukça eleştirmen ve sanatçı kuşağı ready- made’leri sadece artistik el becerisi kavrayışının yerine entelektüel bir eylem olarak seçimi getirmiş olan, karşı sanat çalışmalarının avangard eylemleri olarak yorumlamışlardır. Halbuki Duchamp ready-made’lerinde, genel hatlarıyla heykelle ilişkilendirilmeyen topografya ve coğrafya problematiklerini bir araya getirmiştir. Bu makale, Duchamp’ın Atlantik ötesindeki atölyesinde oluşturduğu ready-made’leri, Paris kent görüntüsünü heykel formuna dönüştürmek [translate] ve tanıdık bir manzara yaratmak için kullandığını gösterecektir. Modern sanatın kentsel manzaraya olan ilgisinde Duchamp’ın ready-made’lerinin oranı vardır. Ayrıca ready-made’ler potansiyel olarak, 20.Yy başlarında çağdaş sanat ve coğrafya arasında gelişen ve daha ilkin farkına varılmamış olan sentetik ve karşılıklı ilişkiler için bir misal olgu sunmalarıyla da coğrafyacılara katkı sağlarlar. Duchamp’ın ready-made’leri analoji ve mizahı bir araya getirir. Duchamp, insan ürünü kentsel manzara elemanlarını, atölyenin iç mekân manzarasına dönüştürmek [translate] için ölçekleri değiştirir. Bu gibi değişiklik ve dönüşümler, topografyanın fiziksel ve kavramsal değişimlerini, kartografik temsiller veya haritalara benzer kılar. Kartografi, tek bir haritada ve baştan başa ilişkili olan harita dizilerinde, içten bağıntılı olarak bulunan referans kodları kullanarak fiziksel ve sosyal formları eşit şekilde dönüştürür. Bundan dolayı diğer topografik temsil biçimlerine benzer olarak haritalar, araziyi özellikli olarak kodlanmış temsiller veya ‘görsel diller’ aracılığıyla işler [render]. Kartografi tarihçileri çağdaş kartografide devrim benzer biçimde bir şeye işaret etmişlerdi. Coğrafi temsilin aracı olarak kartografi, 18. Ve 19. Yüzyıllarda gereçsel, fiziksel ve sosyal arazileri yeni yollarla ölçmek ve kataloglamak için kullanılmıştı. Bu yeni tasvirler, öncesinde geliştirilen kartografi türlerine ek olarak tematik haritaları da içeriyordu. (Harvey, D, 1985) (Konvitz, J.W, 1987) (Thrower, N. J. W, 1996). Fransız kartograflar, meslektaşlarının baskı ve poster tasarımında kullandıkları ve 19.Yy sonlarına ilişik yeni bir teknik olan renkli litografik görüntüyü benimsemişlerdir.(Cate, P. D, 1988). 19. Yy’ın sonunun, kısaca fin de siècle çağının, yeni kartografilerindeki değişimlere dair öteki çalışmalarının, kartografilerin teknik ve düzen amaçlı yönünün ötesindeki sonuçlarıyla düşünülmesi lazımdır. Çağdaş görsel sanatları tanımlayan ve değişen temsil eğilimleri ile kartografi ilişkisini içeren, araştırmanın bu disiplinlerarası alanları, incelenmek üzere artakalır.(Kagan, R.L, 2000). 19.Yy’da ve 20.Yy başlarında avangard sanatçılar, çalışmalarını romantizmin mirası olan kişisel bir hassasiyetle doldurmak peşindeydiler. Bu onları, incelenen ve Roger Balm’ın bu dergide “Seferi Sanat” [“Expeditionary Art”] olarak bahsettiği alanda çalışan sanatçılardan ayırır. Anlaşılan bu sanatçılar duyumsanan arazinin nesnel, şahsi olmayan ve şeffaf temsilleri, görünüşleri peşinde koşarlar. Dolayısıyla sanat ve coğrafyanın kesişimine dair yaygın olan anlayış, hem öznel (avangard) hem de nesnel (belgesel ve seferi) yaklaşımlarıyla Duchamp’ın ve diğer modern sanatçıların çalışmalarını kapsayacaktır. Marcel Duchamp Marcel Duchamp – Çeşme Tarih: 1917, Orijinal Boyut: 36 x 48 x 61 cm, Yer: Scottish National Gallery of Modern Art - Edinburgh 1.5. SÜRREALİSM 1916 yılında başlayıp, tesiri devam eden modern bir sanat akımıdır. Soyut figürler hayali mekanlardaki kompozisyonlarda alılmayıcısıyla buluşur. İlkel toplum sanatı ve eserleri sürrealistlerin alaka noktasıdır. Sürrealizm akımı tıpkı Dadaizm gibi geleneksel sanat biçimlerinive burjuva değer yargılarına karşıdır. (Antmen, 2009;136)’e göre: “Gerçeküstücüler için bilincin ötesine uzanmak, arzuların ve kaygıların gerçek kaynağına inebilmeksanatsal yaratının bir uzantısıdır. Onlara gore bilinçaltı o güne dek baskı altına alınmış, sanat içerikli 24 yaratıcılıkla dolu bir depo idi ve mantık bu depoya girişi engelliyordu. Bu kilidi açmak için mantığı dışlamışlar, mucizevi konuların ve biçimlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır”. Giorgio de Chirico, MaxErnst, Jean Arp, YvesTanguy, AlbertoGiacometti, Salvador Dali, Francis Picabia, MarcChagal, Rene Magritte, FridaKahlo, Paul Delvaux, JoanMiro, Man Rey sürrealizm sanatçıları arasındadır Salvador Dali Salvador Dalí 11 Mayıs 1904'de Figueras'ın (İspanya'nın Kuzeyinde Pirienelere yakın bir kasaba) bir köyünde doğdu. 6 yaşlarındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şu şekilde yazacaktı: "Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden oldukca onu... Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için. "Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babasının döşek odasında Velazquez'in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı. Böylece Salvador Dalí bir minik despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi. Uzun süre, onu fetheden kızkardeşi Ana Maria'nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine vakit geçtikçe farklılığını anlatım etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu. Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self- portresinin ismiydi. Bir süre sonra ilk resim kursuna başladı. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem emek vermeyi öğrendi. Daha sonrasında Catalan (İspanyanın Kuzey doğusunda yaşayan Catalanca isminde farklı bir dil konuşan insanlara verilen isim) izlenimci ve realistlerini tanıdı. Daha sonrasında Kübizm ve Juan Gris'i keşfetti. 20'li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri sebebiyle okuldan atıldı ve bir süre Girona'da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula kabul edilse bile 1926'da tamamen atıldı. Bunu takip eden yıl Paris'te Picasso'yla tanıştı. 10 yıl sonra Londra'da Stefan Zweig onu Sigmund Freud'a tanıttı. Dali şöyle açıklar düşüncesini: "Her vakit anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel inkilap monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür." Ama 1934'te beş yıllık aktif bir işbirliğinden sonrasında artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrılmış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Çünkü politikadan kaçıyordu: "Beni ne marksizm bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu." Newyork'a yerleşti, ama arada sırada geri dönüyordu. Örneğin faşistler arkadaşı Garcia Lorca'yı öldürdükten ya da Nazilerin istilasından sonrasında. Mamafi, Kuzey Amerikalılar tarafından aranılan, sevilen, iyi ücret ödenen biriydi. 1966'da Newyork uygar sanatlar müzesinde 1966'de ona bir retrospektif adadılar. Beuborg'daki bir öteki sergi için 1979'a kadar beklemesi gerekti. 3 sene sonra 1982'de Gala öldü. O zamandan sonra nerdeyse fotoğraf yapmayı bıraktı. Dali , Gala'nın mezarının olduğu Pubol'e yerleşti ve son eserlerini verdi. Bütün akımları tanıyıp; olası tüm etkilerden geçtikten; tüm çılgınlığıyla o devasa eseri "Babil Kulesi"ni oluşturduktan sonrasında; Salvador Dali sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti. Bu ip görünmez bir biçimde daha Breton'la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, reel anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu. Freud'un içten ve ve fanatik olarak tanımladığı, Dali'nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu. Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala'dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu ihtiyaçtan daha çok bir ihtiyaçla ona bağlıydı. Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989'da Figueras hastanesinde, 84 yaşlarında öldü. Cesedi ilaçlandı; ve Figueras'daki müzesine hakim olan dev kubbenin dibine gömüldü. (Lynton, 1991),(Yılmaz, 2013). Salvador Dali Salvador Dali - Belleğin Azmi Tarih: 1931, Orijinal Boyut: 24 x 33 cm, Yer: Museum of Modern Art – New York 1.6. SOYUT SANAT Kandinsky, sanatın gündelik yaşamın ötesinde, ebedi bir tin’in, bir evrensel ruhun algısı ve ifadesi olduğu inanmış, doğayı taklit etmeyi bırakarak hakikatı ve doğadaki nesnelerin figürlerini tıpatıp benzetmek yerine eşyanın ve rengin kendi doğasını ortaya koymaya başlamıştır. Kardisnky’in bu arayışları soyut resmin ve soyut sanatın başlangıcı kabul edilmektedir. Soyut sanatın diğer bir öncüsü ise Rus ressam Kazimir Maleviç: Sanatın maddi gereksinimleri doygunluk edecek bir vasıta olmasına şiddetle karşı çıkar. Maleviç ’Nesnenin boyunduruğundan’ kurtulmuş, temsili gerçekliğe uymak şartını bir kenara bırakmış saf soyut anlayışına müsait resimler oluşturmaya başlamıştır. Soyut resim ve sanat akımları da bu iki öncü sanatçının eserlerinden ve görüşlerinden sonra hızla gelişen, çeşitlenen ve her biri kendine gore bir soyut sanat anlayışı geliştiren akımlar oluşmuştur. Soyut fotoğraf ve soyut sanat doğayı izlemek, seyretmek ve doğadakinin yansımasını gerçeğe uygfun olarak betimlemek amacından uzaklaştığı gibi buna bilhassa karşı çıkmaya başladı. “Soyut sanatın en büyük özelliği artık sanatçıların doğaya bakmadan beyinleriyle çalışmalarıydı. Zihinsel yaratının ve işleyişin ehemmiyet kazandığı bu tarz "Cerebral" bir tutumu sergiliyordu. Soyut sanatçılar sanat politikalarında öylesine kesin bir tavır içine girmişlerdi ki ünlü usta Mondrian gerçek peyzaja arkasını dönüp oturuyordu. Hiç bir potre, ölüdoğa yahut peyzaja prim verilmiyordu.” (Kurt, 2008). Soyut sanat doğayı betimlemek yerine hayali, duyguyu, coşkuyu betimlemeye yöneldi. Belli biçimi, hacmi ve figürleri bulunmayan muhayyilenin üretimi olan bu soyut kavramları oranların, ölçülerin, alışılmış şekillerin dışında, renklerle, geometrik, simetrik yada asimetrik çizgilerle veya figürleri olmayan şekiller yahut renklerle ifadeye kalkışıyorlardı. “Batı resim geleneklerinin karşıt yönünde üretilen soyut sanat örnekleri yüzyılın başlangıçlarında ilk defa 1910‟da Kandinsky‟nin yapmış olduğu bir suluboya kompozisyonu ile başlamış Mondrian, Robert Delaunay (1885-1941), Picabia(1879-1953), Jean Arp (1887-1966) ve Franz Kupka (1871-1957) ile devam etmiştir.” (Kurt, 2008). Soyut sanatın her sanatçının bir başka stil yaratma özgürlüğü birlerinden fazlaca farklı soyut sanat akımlarının doğmasına, birbirlerine karşıt veya birbirlerinden esinlenen yeni akımların ortaya çıkmasına vesile oldu. “Soyut sanat başlangıcından günümüze kadar birçok avangard sanat akımıyla çarpışarak ilerlemiş, 1907de başlamış olan Kübizm, 1910da Fütürizm, 1911de Ekspresyonizm, 1913‟de Süpramatizm,1914‟de Konstrüktivizm, 1916‟da Dada hareketi, 1918'de Pürizm ve 1923‟de Sürrealizm benzer biçimde sanat ekolleriyle gizli bir yarış arasında yüzyılı tamamlamıştır” (Kurt, 2008) Wassily Kandinsky, PietMondrian, Robert Delaunay, Mark Rothko, HansHartung, AntoniTapies, KazimirMaleviç, Jean Arp, Jackson Pollock, Nicolas de Stael, bu sanat akımının öncü sanatçılarındandır. Vassily Kandinsky Vassily Kandinsky, 4 Aralık 1866’da Moskova’da dünyaya geldi. 1871’de ailesiyle beraber gittiği Odessa’da, lise öğrenimini tamamladı. Daha sonrasında Moskova’ya gelerek iktisat ve hukuk öğrenimi yaptı. Üniversite öğrenimini de bitiren Kandinsky, Hukuk Fakültesi’nde asistan olarak kaldı. 1896 yılında Dorpat Üniversitesi’nden kendisine çağrıda bulunuldu. Ancak bu çağrıya uymayan Kandinsky, bir süre önce evlendiği yeğeni Anna Ticheewa’yı da yanına alarak Münih’e gitti. Burada resim üzerinde çalışmaya devam etti. Sanatçının Anna Ticheewa’yla beraberliği yedi yıl sürdü. Kandinsky, daha önce Paris’te bulunmuş olduğu yıllarda (1889 ve 1892) Fransız izlenimcilerini (Bu arada, 1895’de Moskova’da büyük bir sergi düzenledi) ve Petersburg (Leningrad) Ermitage Müzesi’nin sanat hazinelerini tanımıştı. Bütün bu olaylar, Kandinsky’yi resim sanatına itmeye yeterliydiler. Bu yıllarda hala «Art Nouveau» (Yeni Sanat) ile dolu olan Münih’te Kandinsky, ilkin Azbe’nin okuluna devam etti. Daha sonra Akademi’ye yazılan sanatçı, Franz Von Stuck’un denetimi altında çalışmalarını sürdürdü. 1901’de «Phalanx» grubunu kurdu. Bu grup, birliğini üç yıl koruyabildi. 1902 yılında, onüç yıl yaşam arkadaşlığı yapacak hanım ressam Gabriele Münter ile tanıştı. Münter ile birçok gezi yaptıktan sonra Yukarı Bavyera’da Murnau am Staffelsee’ye yerleşti. (1908). Kandinsky, artık Cezanne, Gauguin, Van Gogh ve diğer büyük çağdaş ressamların sanatını tanıyordu. Picasso, Matisse ve Alman empresyonistlerinin eserlerini görmüştü. Sanatçı, önceleri İzlenimci; ondan sonra da Fovist eğilimli manzaralar yaptı. 1908’den başlayarak ikona sanatının tesiri altında desenler ve suluboyalar yapmaya, az az figüratif sanattan uzaklaşmaya başladı. 1910’dan sonrasında figüratif eser vermedi. 1909 senesinde Murnau manzaralarını ve ilk «İmprovisation»ları (Hiç bir ön emek verme olmadan, birden yaratılan eserlere bu isim verilir) meydana getirdi. Yine 1909 senesinde, Kandinsky yeni kurulan «Neue Künstlervereinigung»a müdür oldu. 1910’da ilk abstre suluboyasını ve ilk üç kompozisyonunu verdi. Bu arada ressamın meşhur kişilerle olan dostluğu günden güne artıyordu. Sanatçı, 1908’de Alexey von Jawlensky ve Marianne von Verefkin, 1910’da Franz Marc, Paul Klee, Hans Arp ve 1911’de August Macke ile tanıştı. Yine 1911 yılında Franz Marc’la birlikte «Blaue Reiter» (Mavi Süvari) grubunu kurdu. Paul Klee, August Macke, Alfred Kubin, Heinrich Campendonk, Gabriele Münter’in de katıldığı bu grup, ilkin Münih, sonra Berlin’deki Sturm Galerisi’nde olmak suretiyle iki sergi düzenledi. O yıllarda çıkan savaş, bu verimli sanat dönemini de etkiledi. Blaue Reiter Grubu, Sturm’daki kollektif bir sergiden sonrasında dağıldı (1914). Bu arada Gabriele Münter’den ayrılan Kandinsky (1916) Moskova’ya döndü. Bir süre sonra, 1917 Şubatında Nina von Andreewsky adındaki bir Rus kadınıyla evlendi. Sanatçı, yaşamının sonuna kadar bu kadınla beraber oldu. 1924-1944 yılları arasında birçok seyahat icra eden Kandinsky, Avusturya, İsviçre, İtalya, Fransa, Filistin, Suriye, Türkiye ve Yunanistan’a gitti. İhtilal den sonrasında Rus Halk Eğitimi Komiserliği’nin üyesi oldu ve Devlet Sanat Okulları’nda profesörlük meydana getirmeye başladı. 1919’da Resim Kültürü Müzesi’ni kurdu. 1920 senesinde Moskova Üniversitesi’nde profesör oldu. Daha sonrasında, 1921’de Rus Bilimler ve Sanatlar Akademisi’nin kurulmasını sağladı. Aynı yıl memleketinden ayrılan sanatçı, Berlin’e ve buradan Weimar’a gitti. Weimar’daki Bauhaus Sanat Okulu’na profesör olarak alındı. (1922). Kandinsky, 1924 yılında Klee, Feininger ve Jawlensky ile birlikte «Blaue Vier»ler grubunu kurdu. Ertesi sene Dessau’daki Bauhaus’ta profesörlük oluşturmaya başladı ve 1926 yılında sanatçı, «Düzlemde Nokta ve Çizgi» (Punkt und Linie zur Flache) adlı kitabını yayınladı. Bu arada Kandinsky’nin sanatı gün geçtikçe gelişiyor, yeni başarılar elde ediyordu. Kendisi için birçok sergiler düzenleniyordu. Nasyonal Sosyalistler’in baskısıyla, 1928 senesinde Alman vatandaşlığına geçen Kandinsky, Bauhaus’un 1933’te kapanışından sonra Paris’e yerleşti. Bu arada sanatçının Almanya’da kalan eserleri haczedilerek gülünç fiyatlara satıldı. 1939’da çıkan İkinci Dünya Savaşı üzerine, sanatçı Fransız vatandaşlığına geçti. Bu arada yılmadan, yorulmadan yeni eserler yaratmaya devam etti. Soyut sanatın kurucularından olan Kandinsky, 78 yaşındayken, 13 Aralık 1944’te Paris’te hayata gözlerini yumdu. Sanatçının belli başlı birçok eserine haiz olan Nina Kandinsky, bugün hala Paris’te yaşamını sürdürmektedir. Vassily Kandinsky, eserlerinde hesaplı bir ritme uyarak tuvale dağıtılmış düşsel figürlerle bağdaşan renklerin, her türlü düşünce ve duyguyu dile getirebile ceğini imlemek isterdi. Ona nazaran her rengin bir özelliği, bir anlatımı vardı: Sarı, sıcak, hiddetli ve öfkeliydi; mavi, sakin, sert ve soğuk; kırmızı, ateşli, ıstıraplı ve gururluydu; yeşil, hareketsiz ve pasifti. Beyaz, gizli saklı kuvvetlerle dolu bir sessizliği dile getiriyordu; siyah ise geleceği olmayan bir sessizlikti. Bu arada sanatçı, her şeklin ve her çizginin de ayrı bir anlamı bulunduğunu savunuyordu. Kandinsky, son derece geniş ve çeşitli bir sanata sahipti. (Erden: 2016) Vassily Kandinsky Vassily Kandinsky - Küçük Dünyalar 02 Tarih: 1922, Orijinal Boyut: 25.4 x 21.1 cm, Yer: Musee National d’Art Moderne - Paris 2. BATI SANAT AKIMLARININ SANATÇILARA VE SANATA KATKILARI Endüstrinin ivme kazanmasıyla, araştıran, deneyen, eleştiren, madde ve mana da özgür ve müddetsiz olmak için gayret sarf eden sanatçı, güzel duyu kalıplarını, kurallarını ve tekniklerini ortadan kaldırmaya çalışmış, geleneksel yerine, eser üretiminde yeni deneyimler için mücadele etmiştir. Farklı süreçler ve mekanlarda, birbirine rakip veya birbirini takip etmiş olan sanat akımlarında, sanatçı buldum derken, o bulunan bir başka ekolün doğuşunun habercisi olmuştur. “Ne Giotto’ nun mekân derinliği şeklinde resme getirdiği yenilikler, ne hümanizmanın etkisiyle meydana gelen Rönesans çağının üstün fotoğraf tekniği, ne de Barok sanatın taşkın çizgileriyle ışık-gölge estetiği, sanatta bir devamlılık sağlayamamıştır. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Empresyonizmle başlamış olan ve günümüze kadar değişik anlayışlara uzanabilen sanat anlayışları ortaya çıkmıştır” (Elmas2005,281-282). Sanatta modernizmin başlangıcı, sanatçılarınçevreyi gördükleri gibi betimlemeyi bırakmalarıyla atılmıştır. Gelenekselkurallar değişime uğramıştır. Artık her yeni hareket ve oluşum, yenilik ve fark yaratıyorsa estetik anlayışta değişmiş demektir. Sanat eserinin, güzel yahut çirkin olması değil; üretildiği süreci yansıtabilmesi önemlidir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl süresince sanat dünyası, daha ilkin asla izlenmediği kadar yakından izlenmeye başlanmıştır “Geçmiş yüzyıllarda egemen olmuş tarz, stil, akım, ekol, sanat grubu yahut okulu ve benzeri oluşumlarla 20.Yüzyıldakilerle kıyaslanırsa bu yeni disiplinlerin etkinliği ve sanat dünyasında, hem bunalımlı bununla birlikte doğurgan ortam mevcuttur. Bu yaklaşım sanat yapıtını kesin değil geçici, dönemsel tanımlamalara indirgemeye bir kapı aralamak felsefi ve mantıksal tutumun kesinlik arayışının karşısında duruşunu temsil etmektedir” (Aktulum,2016;11). Sonuç ve Tartışma Sanatçılar eserlerinde bağımsız ve örneksiz imgelerin yanısırageçmişten referanslarda alırlar. Üretilen sanat nesnesi toplumsal belleğin ve karakterin oluşmasında etkin rol üstlenmektedir. Her sanat nesnesi modern boyutlarda dokuman niteliğinde canlı birer model olmayı başarmışlardır. Her sanat üretimi bir felsefe üstüne kurulur. Onu algılamadan ve çözümlemeden daha ileriye gitmek imkânsızdır. Sanat yapıtı, ancak ne yansıttığını değil onun üzerindeki düşünceler ve yapıtı biçimlendiren kültürel güçler karşısında etkili bir pozisyondadır. Yani eser, kendi toplumsal etkilerini yaratır, çevresindeki dünyayı etkiler. Bir sanatçı eserinde, öznesinin ruhunun, duygularının ve karakterinin halini uslubunu göstermelidir. İzleyiciye ulaşan tek bir duygu tek bir ses vardır. Unutulmaması gereken sanat eserinin suje tarafınca olumlu ya da olumsuz yönde geri bildirimlerle kalıcılığının sağlanmasıdır. Yani sanat eseri üretiminin amacına ulaşması, onun var olması; yorumlanması ve algılanmasına bağlıdır Çağımızda pek oldukça sanatçı, beğendiği eserleri kendi birikimleri ve düşünceleriyle yine yorumlayarak hayata geçirmişlerdir. Amaç kopyalamak değil edindiği fikri, kendi içselleştirdiği bilgi ve duygu birikimi ile farklı biçimlerde, kendine has bir yapıt ortaya çıkarmaktır. Başka eserlerde gördüğümüz fikirleri anlayabilmek için ön ve arka yapı elemanlarının nasıl bir araya getirildiklerini ve niçin belli bir düzen arasında sunulduklarını anlamamız gerekir. Genellikle bu fikirleri içselleştirmemiz gerekmektedir. Örneğin; Vincent Van Gogh sıklıkla kendisini zincirdeki bir bağlantı olarak nitelendirmiştir. Çalışmalarını, kendisinden ilkin gelenlerin eseri üzerine inşa ederek ve kendisinden sonra geleceklerin üzerine bir şeyler inşa edebilecekleri eserler ortaya dercetmek isteğiyle yapıt üretiminde bulunmuştur. Sanatçılar genellikle geçmiş ve çağdaşları sanatçıların eserlerini anımsar ve özellikle belirli sanatçıların eserleri konusunda malumat sahibidirler. Hatta naif sanatçılar bile toplumlarındaki görsel temsillerin farkındadırlar ve bundan etkilenirler. Küreselleşme, teknolojik gelişim, çokkültürlülük,disiplinlerarasılık şeklinde kavramların ivme kazanılmış olduğu bir zeminde, sanatın ve sanatçının fikirleri ve yaratımları öne çıkmıştır. Sanat camia ilişkisinin işlevselleşmesi ve yaygınlaşması, medya, popüler kültür, tekonolojitasarım benzer biçimde çağımızın hergün yenilenen ve değişen oluşumları yardımıyla gerçekleşmiştir. Ancak toplumların kültürel ve sanatsal dönüşümlerinde bu hızlı ve “bazen de bilinçsiz etkileşimin” ne ölçüde faydalı olduğu sorgulanmalıdır. İşte bu sorgulama da objektif yaklaşmak adına sanatçının üretimindeki amaç ve fikirlerine cevaplar bulmak gerekmektedir. Bu cevapların arasında sanatçının arasında bulunduğu sosyo ekonomik ortamdan hitap ettiği sosyo- kültürel çevre aynı kadraj arasında olmalıdır. Sanat yapıtının orijinal bir nitelik taşıdığı ve sanatçının bağımsız, subjektif görüşünün ürünü olduğu bir gerçektir (Fırıncı;2006,111).Ancak sanat eserinin yine yorumlanarak üretilmesi kendine mal etme eylemi artık orijinal olanın reddi ve sorgulanması sorununu gündeme getirmektedir. (Engin 2017;123)  bize aktardığı gibi  “kendine mal etme; görüntüyü ait olduğu bir çevreden ve içinde bulunduğu koşullardan koparak başka bir anlam kazanacağı farklı bir çevreye taşımaktır.” Orijinal esere ilişik detayların (içerik, biçim, üslup, anlam duygu v.B.)değiştirilerek yeni bir esere has detayların yeni ürün içerisinde orijinal esere çağrışım yapacak halde özellikle kullanılması bir anlamda orijinal esere gönderme yapılması olarak adlandırılan yine yorumlama ile sanatçılar eserlerini üretmede müddetsiz olmanın özgürlüğünü yaşamaktadırlar. Yeniden üretimde; hürmet gösterme, alay etme, atfetme gibi farklı anlamlar yükleme amacıyla yapılma olabilir. Modern sanatta bizlere sunulan imgeler neler öğretiyor? Bu imgeler alımlayıcıdaki arzu, hiddet veya isteğin harekete geçmesine destek oluyor mu? Bu imgelerin organize edilmiş olduğu ve izleyiciyle buluştuğu tarihsel koşullar nelerdir?, Bu imgeler neyi ifade ediyor? Sorularıyla, gerçekçilik, dışavurumculuk, şekilcilik ve benzeri birçok sanat eserinin işlevselliği değerlendirilmiş olur Bu sayede etkileşimde bulunan eserlerin içindeki unsurlar yeni anlamlar kazanmakta anlamları çoğalmaktadır. Bu amaçla, sanatçılar, topluma ait göstergeleri sahiplenip kendine ilişik simge ve imgelere dönüştürerek bildik imgelerden yeni anlamlar yaratan bir sorgulama süreciyle güncel olan “görsel” ve “popüler kültür’ün şekillenme ve biçimlenmesinde aktif rol üstlenmişlerdir. Çağımızın üsluplaşma girişimleri içerisindeki yaklaşımların, yeni değerler ile tanışmamıza yardımcı olacağı düşünülmektedir. Sanatçılar, her geçen gün kendilerini geleneksel ve genel olandan kopartıp, kendi şahsi tarihleri ile ayrıcalıklı bir diyalog üretmektedirler. Onların eserleri belki de dönemin ötesinde olarak değerlendirilirken kapalı bir kutu olmak yerine sanat türlerinin sosyalleşmesi ve takipçilerinin arttığı görülmektedir. Sanata istikamet veren sanatçıların mevcut anlamlandırmaları yeniden üretmek eskinin geleneklerin baskın olanın yine ele alınışını, eleştirisini, yaratıcılığını ve sanatsal olan anlamlandırmaları üretmek bizlere sanat ve sanatı okuma yolunda yeni kapılar açmaktadır. Zaten sanat akımlarının oluşumunun sebepleri de bu değil midir? Nihai olarak nesne artık bir ortak kullanılan yaşantının, nesne ile özne arasındaki bağın görülmeyen içi boşaltılmış olan mananın imgeleştirilmesidir. Kaynakca -Alparslan, G. (2018). Vincent Van Gogh ve modern resim düşünsel ve biçimsel açidan ilişkisi. ulakbilge, -Farthing, S. (Ed.). (2014). Sanatın Tüm Öyküsü, F. C. Çulcu ve G. Aldoğan (Çev.), İstanbul: Hayalperest Kitabevi -Gombrich, E. H. (2007). Sanatın Öyküsü. (16. Baskı). (çev. E. Erduran, Ö. Erduran) İstanbul: Remzi Kitabevi. -Lynton, N(1991)., Modern Sanatın Öyküsü, 2. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul. -Elmas, H. (2006). Ondokuzuncu Yüzyıldan Günümüze Özgürlük bağlamında Sanat Neydi, Ne Oldu?. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, -İpşiroğlu, Nazan. (2009). “Sanatta Devrim” (4. Baskı). İstanbul: Hayalbaz Kitap. -Efe Korkut Kurt, (2008). Çağdaş Türk Sanatında Soyut Resim. -Dempsey, Amy. (2007). “Modern Çağda Sanat, Üsluplar Ekoller Hareketler” (2.Baskı) Çev. Osman Akınhay, İstanbul, Akbank Kültür ve Sanat Dizisi. -Erden, O. (2016). Modern Sanatın Kısa Tarihi, Hayalperest Kitabevi, Istanbul. -Olsson G. (1994). Heretic Cartography, Ecumene Vol1. -Harvey, D.(1985). Consciousness and the Urban Experience: Studies in the Histrory and Theory of Capitalist Urbanization. -Konvitz, J.W.(1987).  Cartography in France, 1660-1848: Science, Engineering, and Statecraft. -Thrower, N. J. W. (1996). Maps and Civilization: Cartography in Culture and Society. -Cate, P. D.(ed.), (1988). The Graphic Arts and French Society: 1871-1914. -Kagan, R.L. (2000). Urban Images of Hispanic World: 1493-1793. -Antmen,A.(2008). 20 Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar. 1. Baskı. İstanbul. Sel Yayıncılık. -Lynton, N(1991). Modern Sanatın Öyküsü, 2. Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul -Yilmaz, M (2013). Modernden Postmoderne Sanat, Utopya Yayinlari, Ankara -Aktulum,K.(2016).Resimsel Alıntı (Resimlerarası Etkileşimler ve Aktarımlar). Konya.Çizgi Kitabevi. -Engin, C.(2017). “Postmodernizm ve Yeniden Sunum” Kontrast Fotoğraf Dergisi. Kış 2017-18. Afsad Yayıncılık. Ankara. -Fırıncı, Mehmet. (2006). "Alman Ekspresyonizmi (Dışavurumculuk), DieBrücke (Köprü) ve Türk Baskı Resim Sanatına Etkileri", Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:19, İzmir, 2006

sanat akımları

Page 1: sanat akımları
Page 2: sanat akımları

• KLASİZM; Rönesans sanat geleneklerine uygun resim yapma anlayışının hakim olduğu bir sanat akımıdır. Perspektif, ölçü, plan, kompozisyon ve ışık-gölge gibi ana kurallara bağlı kalınarak daha çok realist anlamda resim yapma olarak tanımlanabilir. Klasizm; Edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir. Klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir. Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. Klasizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır. Bu akımın başlıca temsilcileri; Leonardo da Vinci, Michelangelo Buonarroti ve Raffaello'dur.

                                                                 

  Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa'sı

Page 3: sanat akımları

• BAROK; 17. yüzyılın başında Avrupa’da yepyeni bir sanat üslubunun doğduğuna tanık olunur. Bu yeni üslup, Rönesans üslubundan ayrı, hatta ona tümüyle karışt bir sanat üslubudur. Sanat tarihçileri, yalnız resim, heykel ve mimarlığı değil, diğer sanat dallarını da kapsayan, temelde Rönesans’tan farklı, yeni bir dünya görüşüne dayanan bu üsluba “Barok Sanat” adını vermişlerdir. Barok sözcüğü, Portekizce “Barucca” sözünden gelir. Portekizce’de garip biçimli, eğri-büğrü incilere verilen bu küçültücü ad, aradan yüzyıl geçtiği halde Rönesans ilkelerine bağlılıkta direnen tutucu kişilerce konulmuştu. Barok döneminde resimler hem duvar, hem de tuval üzerine yapılmaktaydı. Bu akımın en büyük ustaları; Caravaggio, Rubens, Rembrandt ve Valezquez'dir.

Page 4: sanat akımları

• NEOKLASİZM; 18. Yüzyılda, sanatta bir takım yeni gelişmeler kendini göstermiştir. Örneğin sanatçılar için tabiat, aile, aile hayatı, iyilikseverlik gibi çeşitli duyguların sanatçıları ilgilendirmesi ve bu konuların ele alınıp işlenmesi, bu gelişmelerin kayda değer bir bölümüdür. Fransa'da doğan bu anlayış, Sanat Tarihi dilinde "Neo-Klasik Dönem" olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde, eski Yunan ve Roma tarzı tekrar canlandırılmıştır. Bu akım özellikle Barok Sanatı'nın aşırı süslemeciliğine duyulan bir tepkidir. Neoklasik resmin teknik özellikleri; ışığın getirdiği etkilerden uzak, perspektif ve derinlik aramayan, arka plana ağırlık veren -keskinleşen- çizgilerdir. Bu akımın en büyük ustası Jacques Louis David'dir.

• Jacques Louis David'e ait Socrates

Page 5: sanat akımları

• EMPRESYONİZM; İzlenimcilik anlamına gelen empresyonizmde sanatçılar dış dünyaya ait olanı; ışığı, renkleri, tepkileri, hüzünleri işlemekte ve yakalanan anlık konuları resmetmektedir. Bu akım ışık ile resim yapma olarak tanımlanmaktadır. İzledikleri temel kaynak güneştir. Konu ışık yansımaları arasında kaybolmuştur. 17. yüzyılda doğan Barok üslup, hayli değişmiş olarak 18. yüzyılda da varlığını sürdürmüştür. Barok sanatın gölge-ışık karşıtlığına dayanan çarpıcı, içe işleyici dramatik etkisi giderek kaybolmuş ve yerini daha yumuşak bir üsluba bırakmıştır. Bu dönemde ressamlar, atelyelerin loş ortamından çıkıp güneş ışığı altında resim yapmışlardır. Bu dönemin en önemli temsilcileri Claude Monet, Auguste Renoir, Vincent van Gogh, Cezzanne, Toulouse Leatrec, Sisley, Camille Pissarro'dur.

Vincent van Gogh'un Arles'de Kahvehane tablosu

Page 6: sanat akımları

• KÜBİZM; Kübizm, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Kübizm'de nesneler parçalanıp, ayrıştırılır ve tekrar düzenlenir. Sanatçı objeyi tek noktadan bakarak resmetmek yerine, pek çok noktadan bakarak objeyi daha geniş bir baglamda gözler önüne serer. Genelde yüzeyler, hiçbir tutarlı derinlik duygusu gözetmeden, görünüşte rastgele köşelerde kesişir. Arka fon ve figür, kübizmin karakteristik özelliklerinden olan belirsiz, sığ alanı yaratabilmek için birbirinin içine işlemiş olarak yer alır. Kübizm, Pablo Picasso ve Georges Braque tarafından 1907 yılında başlatılmıştır. Picasso ve Braque, fovistlerden(fovizm), Afrika heykelinden, ressam Paul Cezanne ve Georges Seurat’tan etkilenmiştir. Kübizm, 1910 yıllarında iyice yaygınlaşmıştır.

• Pablo Ruiz Picasso'nun paha biçilemeyen tablosu;                      Genç Kız ve Sandalye

Page 7: sanat akımları

• SÜRREALİZM; Sürrealizm (Gerçeküstücülük), 20. yy.’ın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Şair ve ressamlar I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkım karşısında, dehşete kapılmış, akılcı tutuma karşı tavır alarak, bilinç dışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardı. 1924’te yayımladıkları Gerçeküstücülük Bildirgesi’nde düşüncenin aklın denetimi olmadan ve ahlâk gibi engelleri hiçe sayarak, ortaya konmasını savundular. Yapıtlarında nesneleri alışılmamış biçimlerde betimleyen Gerçeküstücü sanatçılar, çoğunlukla düşlerin gizli dünyasını dile getirmeye çalıştılar. Bazen de nesneleri kendi doğal ortamlarından çıkartarak şaşırtıcı, düşsel bir ortama taşıdılar. Gerçeküstücülük Akımı’nın Belçika’daki en önemli temsilcisi olan René Magritte (1898-1967) akıl ile akıl dışı arasındaki çizgiyi yok eden resimler yaptı. Bacakları kadın, üstü balık bir denizkızı; kartal tepeli bir buzul, eğik Pizza Kulesi’ni destekleyen bir kuş tüyü çarpıcı tablolarında yer alan ilgi çekici görüntülerdendir. 1920’den başlayarak, Gerçeküstücülerle ilişki kuran İspanyol ressamı Ruan Miro (1893-1983) beklenmedik biçimler ve renkler kullandı. Resimlerinde yer alan kadın, kuş, yıldız gibi kendine özgü biçimlerdeki motiflerle düşsel görüntüler yarattı. Bu büyülü motiflerle çocuksu bir dünya kurdu. Gerçeküstücülük Akımı’yla neredeyse özdeşleşen, Salvador Dali’nin (1904-1989) anılarından ve düşlerinden esinlenerek yaptığı resimlerinde eriyip akan saatler, gövdesinde çekmeceler taşıyan insanlar, boşlukta uçan eşyalar yer alır.

Page 8: sanat akımları

• EKSPRESYONİZM; Ekspresyonizm, (Dışavurumculuk) 20. yüzyılın ilk yıllarında, izlenimciliğe tepki olarak doğan bir sanat akımıdır. Romantizmin bir başka şekli olan anlatımcılık, dış dünyanın İnsan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakır, gerçekçi görüşün yerine, sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur. 1900-1935 yılları arasında gelişen akım doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkarak, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. Özellikle Almanya'da sanat dallarının hepsinde etkili olan akım hem sanatta, hem de toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımaktadır. Ekspresyonistler ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıkarak, toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.

Akım, özellikle yaratıcı, yetenekli sanatçılara yeni bir düzenin ve yeni bir insanın yaratılmasında öncülük yapma gibi ince bir görev yüklemiştir. Eski dönemlere ait sanat ürünlerinde, nahif ve ilkel sanatta ve çocuk resimlerinde ilk belirtileri görülen, dışavurumculuk; en yetkin ve güçlü anlatıma görsel sanatlarda kavuşmuştur. Çizgi ve renk doğadan bağımsız kılınarak duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla olabildiğince özgür bir biçimde kullanılmıştır. Kalın boya hamuru, yoğun renk, karşıt değerler ve biçimleri bozma

• (deformasyon) dışavurumculuğun en tipik özellikleridir. Vincent van Gogh'un resimle birlikte duygularını da

• anlatması nedeniyle bu hareketin öncüsü kabul edilir.

Page 9: sanat akımları

• SEMBOLİZM; Edebiyetta gerçekçiliğin, resimde Empresyonizmin aşırı gitmelerine bir tepki olarak her iki alanda da 1880'li yıllarda, edinilen intibaların, sanatçıdaki düşünce ve görüşün tabiattan alınmış sembollerle dışa vurulması diyebileceğimiz bir akım başladı. Bu akıma o dönemde "Sembolizm" denildi. Sembolizmin öncülerinden Paul Gauguin'in bir hayranı olan eleştirmen Albert Aurier, yazdığı bir makalede Sembolizmi şöyle anlatmıştır; "Sanat eserlerinin amacı madem ki bir fikri ifade etmektir, o halde bir eser fikirci olmalıdır. İnsanları düşündürmelidir. Madem ki az çok herkesin anlayacağı bir biçim içinde ifadesini bulacaktır, o halde terkipçi olmalıdır. Düşünceyi, fikri, bir biçim altında dışarı vurduğuana göre semboller kullanılıyor demektir. Subjektiftir. Çünkü nesne, nesne olarak değil, sanatçıda uyandırdığı fikir olarak mevcuttur."                                      

• Paul Gauguin'in Tahiti'li Kadınlar tablosu

Page 10: sanat akımları

• FOVİZM; Avrupa Sanatı’nın yirminci yüzyıldaki ilk büyük avangard sanat hareketi olan Fovizm , çoşkulu, doğalcılıkla ilgisi olmayan, keskin bir biçimde canlı renklerin kullanıldığı tablolarla karakterizedir. Tarzları esasen expresyonisttir ve genellikle çalışmalarında formları bozulmuş manzaralar belirleyici rol üstlenir. Fovistler, toplu olarak ilk sergilerini 1905’te Paris’te açtılar. İsimlerini, sergide bir eleştirmenin rönesansa gönderme yaparak, alaycı bir şekilde ‘'Donatello au milieu des fauves!'(Donatello vahşi canavarların arasında)diye bağırmasıyla buldular. Fauves(Fransızca,vahşi canavarlar) ismi tutuldu ve sanatçıların kendileri tarafından memnuniyetle kabul edildi. Bu başlık, sanatçıların kullandıkları keskin, aşındırıcı ve cesur renklerden ötürü uygundu.

Fovizm, geleneksel resim ve heykel kuramlarını reddetti ve modern kavramlara, özellikle de makinelere ve harekete odaklandı. Cesur renk seçimleriyle sınırları zorlayan Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh’un son dönem empresyonist çalışmalarından etkilenen Fovistler, bu etkilenmeyi bir adım ileriye taşıyarak çalışmalarında basitleştirilmiş desenlere de yer verdiler. Fovist hereketin gelişimini post-empresyonizm ve pointilizm etkiledi. Fovistlerin çalışmalarının çıkış noktası primitif sanat olmasına ve kısa sürmesine rağmen, Expresyonistlerin gelişiminde derin bir etki yarattılar. Fovist hareketin odak noktası,doğalcılıkla ilgisiz canlı renklerdir. Amaçları,

• renk seçimlerinin ışığında duyguların ifadesiydi.

Page 11: sanat akımları

• Ressam Gustave Moreau, öğrencilerini kalıpların dışındakini düşünmeye;bu düşüncelerini takip etmeye iten ve hareketin esin kaynağı olan profesördür. Hareketin liderleri arasında kabul edilen Henri Matisse ve Andre Derain, Moreau’nun önemli öğrencilerindendir. Fovist harekette zamanla daha öne çıkan Matisse, haz için sanat yaratmak istediğini ve sanatı bir dekorasyon ögesi olarak amaçladığını söylemiştir;bundan dolayı da aydınlık renkleri kullanması esasında çalışmalarındaki kompozisyonun huzurunu koruma çabası olarak anlaşılmalıdır.

Fovizm 1908 yılında fovistlerin farklı hareketlere özellikle de kubizme geçmesiyle sonlanmıştır.

• The Dessert Harmony in Red, 1908, Henry Matisse

Page 12: sanat akımları

• FÜTÜRİZM; 1910 yılından itibaren İtalyan ressamları, Carlo Carrà, Boccioni, Luigi Russolo ve sonra da Giacomo Balla, Gino Severini, Milano'da Marinetti ile buluşarak, XVIII. yüzyıldan o güne kadara durgunluk içinde bulunan İtalyan sanatının durumunu inceledikten sonra onu daha dinamik bir akım yoluyla canlandırmak ve bu suretle batı dünyası içinde kaybetmiş olduğu sanat ve fikir itibarını çağdaş espriye ulaştırmak suretiyle yeniden kazandırmak yolundaki düşüncelerini "Fütürist ressamlar" bildirisiyle genç sanatçılara duyurmayı kararlaştırmışlardır (1910)

Fütürizmin doğuşu, kübizmin yayılmaya başladığı yıllara rastlar. Fütüristler, kübistlerin araştırmalarından faydalanmakla birlikte, resim alanında yeni buluşlara gitmişler ve dikkate değer eserler arasında o zaman başlıca fütürist ressamlar tarafından yapılmış eşzamanlık anlayışı içinde kübist tarza giden kompozisyonlar yer almıştır. Boccioni'nin "Elastiklik", Severini'nin "Uzayda Küre Şeklinde Genişleme" tabloları bunlar arasındadır. Dünden esaslı surette ayrılmış, bugünü geçerek geleceği, onun dinamik varlığına ulaşmayı amaç edinmiş olan Fütürizm, plastik durgunluktan (statik teknik) bir başka duruma geçişi (dinamik teknik) sembolleştirmiştir. Çoğunlukla hareketli konular seçilmiş, dansözler, karnaval sahneleri, fabrika, motor, son hızla giden otomobil, uçak, mekanik araçlar gibi boşluk içinde yer değiştiren, değişen temalar üstün tutulmuştur. 1914 - 1918 Dünya Harbi ile Fütürizm hızını kaybetmiş, fakat Marinetti prensiplerinden geri dönmemiştir.

Page 13: sanat akımları

• Empresiyonizm, fovizm, kübizm bazı sanat eleştirmenlerince bu sanat hareketlerine alaycı anlamda ve benzetmelerle verilen adlardı, Oysa fütürizm bir grup İtalyan sanatçısının filozofik, politik ve artistik ilkelere ve kavramlara göre oluşturdukları, niteliği ve amacı belli bir sanat hareketidir. Marinetti'nin manifestosundan bir yıl sonra, 1910 yılında resim sanatçıları Umberto Boccioni, Carlo Carrà, Luigi Russolo, Gino Severini, Giacome Balla Milano'da resim sanatı ile ilgili manifestolarını; Boccioni 1912'de fütürist heykeltıraşlık, Marinetti ve mimar Sant'Elia ile ortaklaşa, fütürist mimarlık manifestosunu yayınlamışlardır.

Resim sanatçılarının manifestosunda, özetle, şu ilkelere yer verilmiştir:

• Her türlü taklit formları hor görülmeli, özgün formlar yansıtılmalıdır. • Ahenk ve güzel duygular hegemonyasına son verilmelidir. Rembrand'ın, Goya ve Rodin'in eserleri kolaylıkla yıkılabilir. • Sanat eleştirisi yararsız ve zararlıdır. • Bütün eski sanat konuları terk edilmeli, onların yerine gurur ve hızla dolu yaşam ifade olunmalıdır. • Yenilikçileri sindirmek için kullanılan deli sıfatı bir şeref unvanı sayılmalıdır. • Hareket ve ışık maddeyi eritmelidir.

• Umerto Boccioni - Dynamism of a Cyclist, 1913

Page 14: sanat akımları

• KONSTRUKTIVIZM 20. y.y. ikinci on yillik suresi icinde aktif olan onemli bir sanat hareketidir. Hareket rusyada dogmus ve 1917 devrimini muteakiben etkinlik gostermistir. Yeni dogan bu dunya duzeni icerisinde sanatcinin bir muhendis ve bir bilim adami oldugunu kabul eden bu harekete bagli sanatcilar yeni kurulmakta olan bir duzenin yeni kurallara ihtiyac duyduguna inanmaktadir. Burjuva on yargilarina siddetle kersi cikan konstruktivistler sanat icin sanat fikri ve gercegin yorumu ve tasviri anlayisinada tepki gostermektedirler Materyalist tavri yeni bilimsel ve materyal bicimlerde belirlemeye calisarak toplumsal olarak faydali ve kullanilabilir seylerin yeni bicimlerin kaynagi oldugunu kabul ederlerdi. Toplumu ve sanati butunlestirme cabasinda makine ve insan bilinci zamanlarini yansitacak gucte olup 20. y.y. in degisen sartlarina uygun bir estetik yaratmak istiyorlardi. En onemli sanatcilari endustriyel desen, ahsap, metal ve seramikle birlikte film ve tiyatro ile ugrasan Vladimir Tatlin, tipografi, poster, fotograf ve film ile ugrasan Alexander Rodchenko mimari ve ic dekorasyonla ugrasan El Lissitzky ve insan duygularini sekillendiren psikolojik fenomen ve ic fenomenlere egilen Naum Gabo olmustur. Sanat tarihi icerisinde bu akima bagli olarak sekillenen en ilginc eser bir proje olarak kalan 3.Enternasyonale anitidir. Gelecege donuk eser olarakta unlenen bu eser uzay cagi dinanizmine uygun bir dusuncenin urunu olup masif bir spiral olarak teskilatlandirilmisti. icinde bir silindir, bir kup, bir kure asili olup, cesitli mimari mahalleri ihtiva edecekti.Bugun ayakta kalan en onemli konstruktivist eser ise moskovadak, Leninin mozolesidir.

• Vladimir Tatlin, Marinaio Tablosu - 1911

Page 15: sanat akımları

• SUPREMATIZM

1913 de bir tavir olarak Rusya'da dogan akim; cagin mekanik dogasina uygun bir karaktere sahiptir. Doga goruntulerinin taklitini reddederek, geometrik formlarin temelini teskil ettigi bir ifadeselligi yeglemekteydi. Geleneksellesmis anlatim bicimlerini reddederek, yeni gercekleri yakalmaya calisiyordu. bu geometrize gercekler doganin kaosu icerisinde insanin yucelisini sembolize eden temel elemanlar olarak dogal olgular icinde bulunmayan goruntulerle uygulandi. Temel geometrik eleman kareydi. Konstruktivistler gibi sanatin faydaciligi savunmalarina ragmen onlardan ayrilan ferdiyetci bir tavri benimsemislerdi. sanatcinin muhendis ve bilim adami olmasi fikrine karsi cikarak, hur bir sanatci tipi olusturmayi hedeflediler. Sanat eserinin bilinc alti zihnin tezahuru oldugunu savunarak, insan yapisi meteryal ozunu degil, ama evrenin aciklanamaz bilinmezligini ifade icin bir arzu oldugunu ilke edinmislerdi.

Kasimir Malevich(1878-1935)

• Kasimir Malevich, The Knife Grinder tablosu - 1912

Page 16: sanat akımları

• ABSTRE EKSPRESYONIZM

Ekspresyonizmin uzantisi olarak 1940 yillarin sonunda dogan bu akim 1950 yillari icinde gelismis olup, 1960 ve 1970 yillarinda etkisini yogun bir bicimde gostermistir. Dogmatik olmaktan cok arastirmaci bir tutum sergileyan bu hareketin metafizik sanrilara duydugu alaka belirgindir. bilnc ve bilincsizlik arasindaki karsitliga onem vererek derin seviyelere inmeyi hedeflemislerdir. zitliklarin butunlugu icinde otomatik yaratima onem vermesi surrealist akimlardan aldigi etkilerle baglantilidir. Bu akim icindeki sanatcilarin ilgi odagi junf felsefesidir. Arketipler ve bunlarin uretilmesi onem tasir. Soyut bir uretimin egemen oldugu bu akimda dogaclamaya onem veren sanatcilar ic birikimin tumuyle disa vurumuna agirlik vermislerdir. Derinligi olmayan yeni mekanlarda kurulan sanat eserleri seyirci icin ima edilen bir ozumseme ortami yaratmayi hedefleyerek bosluk icinde sartlanmisliktan onu kurtarmayi hedeflemektedirler..

• Franz Kline, Henry H II tablosu - 1959-60

Page 17: sanat akımları

• KINETIC ART

Hareketin tasviri anlayisindan yola cikarak ortaya cikan bu harekete konstruktivizmin etkisi buyuk olmustur. Eserleri hareketin kendisiyle degil hareket etkisi yapmasiyla ilgilidir. kinetic sanat icin ozgun etki eserin karsisinda hareket eden seyirciden kaynaklanmaktadir. Seyirciler eseri elleyebilecegi gibi onu harekette ettirebilir. Gelecege yonelik tavri ile futurizmdende etkilenen bu akim farkli olan hareketi bicimsel bir sekilde degil de bizzat hareketli bir nesne biciminde ifade etmesidir.

1950 yillarinda gelisim gosteren bu sanat akimi dort tip olarak ele alinir 1. gercekten hareketli 2. izleyicinin hareketiyle hareketlenen 3. isik yansimasi yapanlar 4. izleyenin katilimini gerektirenler.

• Alexander Calder, Red nose tablosu (Kırmızı burun)

Page 18: sanat akımları

• ROKOKO Barok stilinden sonra sanat akımlarına verilen addır. XVII.nci yüzyılın ortalarına doğru Barok stilinde kullanılan doğru çizgilerden meydana getirilen süslemeye karşı tepki olarak doğmuş olan barok stilin hatları gibi eğri büğrü çizgili motiflerden ibaret olup Baroktan daha ince ve şekillerin kıvrımları daha zarif bir stildir.

Barok stiline karşı tepki olarak klastik stilin yeniden ortaya çıkmasından sonra Rokoko deyimi modası geçmiş şey anlamına kullanılmıştır.

13.cü yüzyılda kalın malzeme inceltilmek suretiyle levhalar haline gelmiştir.İnceltilmiş olan demir malzeme Rokoko stilinde yapılmış süslü işlerde kullanılmıştırBu stilde malzemeyi şekillendirmede kullanılan takım izleri açık olarak bellidir.Uç kısımları boncuk baskı ile izlenerek sonradan kısaçla içe veye dışa doğru bükülmüştür.Yarmalar dövülerek,bitki yapraklarını stilize edecek şekilde yapılmıştır.Dövülerek inceltilen kesit değişmeleri bazı yerlerde geometrik şekiller meydana gelecek şekilde delinmiştir.İnceltilmiş olan kesit kurşun üzerinde bombe başlı çekiç ile çukurlaştırılarak diğer yüzde kabarıklar elde edilir.

Bel (gövde)genellikle kare veya lama (dikdörtgen)gereçten yapılır.Rokoko stilinde yapılmış işlerde, sanatçı motifin her yerini en iyi işleme gayretini göstermiştir.Rokoko stilinde çerçeve kullanılmaz.Serbeslik esası konuya hakimse de simetrik konum çıkılmamıştır. (vikipedia dan alınmıştır)


nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır